İnce Memed - 3 - 27
Общее количество слов 3409
Общее количество уникальных слов составляет 1664
35.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
49.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
56.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
Mektuplar, telgraflar okunup bitinee Arif Saim Bey üzüntülü, 3mrekten bir
sesle:
"İşte böyle arkadaşlar," dedi, "kokuyor."
Odadakilerden çıt çıkmıyor, parmaklarını bile kıpırdatmıyorlar, gözlerini
kırpamıyorlar, belki soluk bile almıyorlardı.
Arif Saim Bey dingin bir sesle, öfkesiz, üzüntüsüz, alaysız sözlerini sürdürdü:
"Ben buralarını, kendi seçim mıntıkamı çok iyi bilirim. Ben buralarda, şu genç
adamdan daha gençken eandarma kumandanlığı yaptım. O zaman da buralarda
sizin gibi ağalar vardı. Ben şu genç adamdan daha gençken..." Yüzbaşıyı
gösterdi bastonunu uzatarak, "Eşkıyaların ardında şu Toros dağlarında
basmadığım taş, girmediğim kovuk kalmadı. Ben şu genç adamdan daha genç
bir kişiyken, înee Memedlerle, öylesi çahkakieılarla değil, Bayramoğlu, Gizik
Duran, Dirgen Ali, Kürt Reşit gibi dağ padişahlarıyla çarpıştım. Hepsini dize
getirdim diyemem ama, dize de gelmedim. O zaman da sizin gibi ağaların
dağlarda eşkıyaları vardı. Ama böylesine, alçakçasına telgrafları kimse aleyhime
yazmamıştı. Hepsini biliyorum, bu kasabayı, şu Torosları insan insan, ev ev
biliyorum, hey Ağalar Beyler sizin de eiğerinizde kaç damar var, biliyorum.
Hepinizin dağlarda, istediğinizi yaptırdığınız bir çeteniz var. Kokuyor."
Sustu, sorusuna bir karşılık arar gibi gözlerini teker teker kalabalığın üstünde
dolaştırdı. Herkes başını önüne eğmişti.
Zülfü gene yılışarak başını kaldırdı:
"Benim yok, eşkıyam yok Saim," dedi.
"Biliyorum senin eşkıyan yok Zülfü," dedi Arif Saim Bey. "Senin eşkıyaya
ihtiyaem da yok."
Zülfü sözü onun ağzından kaptı:
"Olamaz da..."
"Niçin olsun Zülfü," diye güldü Arif Saim Bey. "Senin arkanda ben varım, biz
varız, yetmez mi?"
Zülfü başını önüne eğdi.
"Biliyorum," diye sözünü sürdürdü Arif Saim, "eşkıya işi kolay bir iş değil, bir
umumi asayiş, bir devlet meselesidir... Ve Şarki Anadolunun dışında da yalnız
benim seçim mıntıkamda eşkıya var... Mustafa Kemal Paşanın kulağına kadar bu
giderse hiç de iyi olmaz. Bir küçüeük eşkıya işini, evet, bir küçüeük, siz pireyi
deve, ve dahi habbeyi kubbe yaparaktan Ankaraya tel üstüne tel, telgraf üstüne
telgraf çekerekten ne kazanıyorsunuz? Söyleyin, kim yaptı bu işi?"
Gözlerini Zülfünün gözlerine dikti, baktı, Zülfüden bir karşılık bekliyordu.
Zülfü kıvrandı, bir şeyler konuşaeak oldu beeeremedi.
"Bana bir şey olmaz Zülfü. Şu Toroslar, şu Çukurovadaki bütün insanlar
yediden yetmişe eşkıya olsalar, sen de biliyorsun Zülfü, bana bir şey olmaz ve de
olamaz. Paşa beni çağırıp da böyle küçüeük işler için bana bir şey sormaz. Olan,
bu gül gibi Çukurovaya, bu Vali Beyefendiye, bu muhterem Miralaya, şu genç
Cumhuriyet çoeuğu Yüzbaşıya olur Zülfü, sen biliyorsun."
"Biliyorum muhterem Beyefendi."
"Beni dinle Zülfü, sen bu kasabada iken, evet, senin gibi bir kolum ve kanadım
bu kasabada iken, ben bu kasabadan böyle şeyler beklemezdim. Bak bana Zülfü,
ben Ankarada iken, bu Beyefendilerin de kdlarına hile gelemez. Ben Ankarada
Valimi de, Miralayımı da. Yüzbaşımı da, sen de bilirsin müdafaaya muktedirim."
"Muktedirsiniz efendim."
"İnee Memedi bile müdafaa edebilirim. Onun için isterseniz hususi af
çıkarttırıp, Çukurovada da ona sizin çiftliklerinizin beş misli, on misli
bÜ3mklükte bir çiftlik tahsis edebilirim. O da sizin başınıza bir bela olur ki, şu
Molla Durandan da daha beter."
Molla Durana bastonuyla bir işaret çaktı:
"Kalk ayağa ve buraya gel."
Molla Duran elindeki doksan dokuzluk tespihini alelaeele eebine koyarak,
şapşal, geldi onun önüne dikildi.
"Söyle Duran, sen ne zaman Camİ3mlezhere gittin de orada din tahsil eyledin,
söyle!"
"Elini ayağını öpeyim Beyim..."
"Söyle, sen ne zaman okudun da, okuryazar oldun, söyle! Sen elifi görsen
mertek sanmaz mısın?"
"Beyim, Beyim..." Boynunu bükmüş yalvarıreasma ona bakıyordu.
Arif Saim aeı aeı güldü:
"Molla Duran Beyefendinin altını daha çok karıştırmayaeağım, sonra bir
çapanoğlu çıkar ki onun altından, hepinizin parmağı ağzınızda kalır."
Bastonuyla ona dokundu:
"Yaklaş, yaklaş, yaklaş bana Duran."
Molla Duran ona, ayakları biribirine dolanarak yaklaştı:
"Eğil!"
Molla Duran iki büklüm olaraktan, elleri kamına bağlanmış eğildi. Arif Saim
ağzını onun kulağına dayayıp usulea:
"Ulan Duran, bu işler senin o kopası başının altından çıkabilir, söyle sen mi
çektirdin telgrafları? Sen mi yazdırdın mektupları?"
"Yok vallahi Beyim, yok billahi Beyim. Tabanlarının altını öpeyim, kıyma
bana."
"Pekiyi, kim bu adam öyleyse, ya da adamlar?"
"Vallahi bilemiyomm Beyim, billahi bilemiyomm." Murtaza Ağaya belli
belirsiz bir göz attı, ötekiyse onun gözünü yiyinee bütün bedeni tepeden tırnağa
çımgıştı. "İsterseniz kim olduğunu araştırırım."
"Araştır ve bul. Bulamazsan gerisini sen düşün. Şimdi git yerine otur!
Yüzbaşı!"
"Buyur Beyim."
"Bu kasabada bir gazeteci olacaktı, neydi adı hele? Muallim miydi ne..."
"Evet efendim..."
"Onu buraya çağırın."
"Baş üstüne Beyim."
Nedense Duran Efendiyle konuşunca Arif Saim Beyin keyfî yerine gelmişti.
"Böyle bir sahtekar, yani şu bizim Duran gibi bir alçak, korkma, sırrını
faşetmem Duran..." Göbeğini sallaya sallaya güldü. "Böyle bir deli, şeytan şu
yeıyüzüne gelmemiştir. İşte ben de, hep birinci adamları sevdiğimden Durana
bunun için hayranım. Şuna bakın, gerçekten, sakalı, saltası, bir başında yeşil
sarığı eksik, ayaklarmdaki mestleriyle Camiyülezher müderrisine benziyor.
Bizim Duran, bizim Duran bin yüzlü, iki bin, üç bin yüzlü değil on bin 3mzlüdür.
O İnce Memed çocuğunun üstüne candarma yollayacağınıza, madem ondan o
kadar korkuyorsunuz, bu Duranı yollayın, yağdan kıl çekercesine, tutsun onu
kulağından size getiriversin. İnanın bana..."
"Haşa Beyefendim, haşa huzurdan!"
"Bakındı hele Durana, haşa kelimesini de öğrenmiş! Ulan Duran..."
Ona baktı, bekledi. Yüzü sevinç içindeydi, gülüyordu.
"Sayenizde efendim, öğrendik Beyefendim..."
"İşte bu üfürükçü Allahsız gibi bir de Ankarada var. Müdürü Umumi o
efendim. Ne Müdürü Umumisi, Başvekil o, o, her şey Ankarada. Bir gece yarısı
baktım bizim kapı çalmıyor, açtım kapıyı, baktım bizim Müdürü Umumi kapıda
süklüm püklüm, çantası koltuğunda süt dökmüş kedi gibi duruyor."
Artık bunları anlatırken durmadan gülüyor, kendi kendine eğleniyordu.
"Önce tanıyamadım onu. Yüzü bir felaket habercisinin yüzü, sanki Gazi
Paşanın başına bir hal gelmiş, öyle perişan. Gel içeriye gel, dedim. İçeriye
korkarak girdi. Oturttum, bir kahve söyledim, buyurun muhterem kardeşim,
dedim, saygıyla huzurunda eğildim. İstersen eğilme, o isterse beni de, İsmet
Paşayı da bir anda toz eder... Siz beni dinleyin, şu adam var ya..." Bastonunun
ucuyla gösterdi: "İşte bu adam da isterse bu kasabayı, şu Toros dağlarını, şu
Çukurovayı toz eder. Ben korktum da bugün onun üzerine daha fazla
varamadım, isterse beni de toz eder. Hahhaaah... Ama ben onun çok, çoook,
çoooook eski dostuyum, bana kıyamaz... İşte bizim Müdürü Umumi çantasını
açtı, şu size getirdiğim, az önce de okuduğumuz kağıtları bana verdi ve bunları
sizin için hıfzettim Beyefendi, dedi, bunlan benden başka da kimse görmüş
değildir. Bu dünya böyle işte..."
Bu sırada öğretmen Zeki Bey içeriye girdi.
"Gel bakalım gazeteci Bey... Senin adın neydi hele?"
"Gazeteci Zeki."
"Sen muallimsin de değil mi?"
"Muallimim."
"Otur bakalım."
Zeki Bey saygılıca, ellerini dizlerinin üstüne koyarak oturdu, boynunu
alçakgönüllü büktü.
"Buradan İstanbul gazetelerine haberler veriyor, muhabirlik
yapıyormuşsunuz."
"Yapıyorum efendim."
"Eveeet, hangi haberleri verdiniz şimdiye kadar?"
"Efendim, geçen gün dokuz eşkıyanın öldürülme haberini verdim. Çok da iyi
yazdım. Yüzbaşımızı merasimlerle nasıl karşıladığımızı, İnce Memedin nasıl bir
adam olduğunu çok güzel tasvir ederek bildirdim."
"Başka?"
"Efendim, eşkıyaların o kö}^ bastıklarını, ve de altı kızın ırzlarına geçerek,
dağa kaldırarak, ardından da bütün köyü yakarak..."
"Böyle bir şey oldu mu?"
Yüzbaşı:
"Bizim haberimiz yok," dedi.
"Pekiyi, başka?"
Öğretmen Zeki Bey bir yıl içinde yazıp gönderdiği bütün haberleri coşkuyla
saydı döktü. "Murtaza Ağa Beyefendi çok vatansever bir kişidir," dedi. "Öyle bir
muhterem zattırlar ki kendileri, her şeyden beni haberdar ederler."
"Sonra, sonra, sonra ne oldu?"
"Efendim," diye iki büklüm oldu Zeki Bey, sıkıldı, elinden 03mncağı alınmış
bir çocuk gibi üzüldü, dudaklarını sundurdu. "Efendim ben şikayetçiyim," dedi.
"Size şikayet ediyorum."
"Neyi, kimi?"
"Size bilumum İstanbul gazetelerini şikayet ediyorum, efendim, bütün bu
özene bezene yazdığım, bu feci haberlerin hiçbirisini neşretmediler. Anadolu
batsa, toptan yansa, düşmanlar gelse de bizim buralarını işgal eylese gene
yazmayacaklar. Bize efendim, bize sinek kadar ehemmiyet vermiyorlar. İnce
Memedi, İnce Memedi bile neşretmediler muhterem efendim, onun ölümünü
bile... Şikayet ediyorum efendim. İyi ki beni çağırdınız da, ben de zatınıza bütün
bunlan söyleyebildim."
"Hiçbir haberiniz çıkmadı mı şimdiye kadar gazetelerimizde?"
"Çıktı," dedi bir çocuk gibi sevinerek Zeki Bey. "Çıkarmayalardı da, ben de
göreydim onları."
"Neydi o haber?"
"Zatı devletlerinin kasabamızı teşriflerini bildirmiştim, başsayfadan onu
verdiler, sizin resminizle birlikte."
"Bunun için bir üeret falan?"
"Efendim?"
"Üeret falan, dedim."
"Ne için?"
"Haber için."
"Almadım efendim. İstemiyorum da... Yeter ki kasabamızın adı gazetelere
geçsin, ben başka bir şey istemiyorum."
"Zeki Bey!"
"Buyurun efendim." "Sen muallimsin değil mi?"
"Sayenizde Beyefendi."
"Şimdi size bir teklifim var."
"Baş üstüne efendim."
"Muallimliği bırakaeaksmız."
"Yapamam efendim," diye inledi Zeki, "çoluk çoeuğum, ihtiyar anam babam
açlarından ölürler."
"Öyleyse gazeteei Bey, o gazetelere haber vermeyi derhal keseeek, bir daha da
hiçbir yere tek satır yazmayaeaksmız. Eğer duyarsam... Şimdi gidebilirsin. Eğer
bir daha duyarsam..."
Zeki ayağa kalktı, milletvekilinin ellerine sarıldı, o, elini çekti, öteki zorla
onun elini öpüp, sallanarak merdivenlere 3mrüdü, hem yürüyor, hem de,
"Duymayaeaksmız efendim, hiçbir zaman duymayaeaksmız, duymayaeaksmız,
duy... duy... duymayaeaksmız," diyordu.
Bütün çarşı bo3mnea "Duymayaeaksmız" sözünü yineledi. Yöresini
görmüyordu, köprüye kadar kendinde olmayarak yürüdü.
"Zavallı çoeuk," diye arkasından üzüldü Arif Saim Bey. Üzüntüsü içtendi.
"Verdiği hiçbir haberi çıkmıyor, o gene de göndermekte ısrar ediyor. Zavallı
küçük idealist muallim!"
Gözleri Taşkın Halil Beyi aradı:
"Nerede bu Halil Bey?"
"Şimdi geleeek efendim."
"Buraya gel Yüzbaşım..."
Yüzbaşı hazır ola geçti.
"Buradan hiçbir haber sızmayaeak dışarıya.
"Postaneye el koydum efendim. Bu kasabadan dışarıya bizim haberimiz
olmadan, çoktandır hiçbir şey çıkmıyor. Ne mektup, ne de telgraf..."
"Adanayı muhterem Vali Bey ele alıyor."
Vali rahat, kendine güvenmiş konuştu:
"Arif Saim Beyin emrettikleri gibi olaeak."
"Yüzbaşım, siz de artık ne yapılması gerektiğini biliyorsunuz elbet...
Üzülmeyiniz. înee Memed vakası da eanmızı sıkmasın. Ben Bayramoğlunu
dokuz kere öldürdüm. Her öldürdüğümde de köylüler, işte Bayramoğlu budur,
diyorlardı. İnanın, beni aldatmak için söylemiyorlardı bunu. Yalan da
söylemiyorlardı. Her iriyarı, pos bıyıklı kişiyi Bayramoğlu sanıyorlardı. Ölünee
bütün insanların yüzü değişir. Köylüler de her öldürdüğümüz kişiyi Bayramoğlu
sanıyorlardı. Siz înee Memedi daha bir kere öldürdünüz. Biliyorum, şimdi
gözünüze uyku girmiyor, yemekten içmekten kesilmişsinizdir. Ben de
Bayramoğlunu ilk kez öldürdüğümde böyle olmuştum. Bayramoğlunu üçüneü
öldürüşümde artık alışmış, onu bir dördüneü kez gerçek öldürmeyi
soğukkanlılıkla beklemeye başlamıştım. Onu dokuzuneuda bile öldüremedim.
Dokuzuneuda öldürdüğümüz kişi, ne yazık ki, on yedi yaşında bir at hırsızı çıktı.
Bu daha bıyığı terlememiş çoeuk, şimdi Meeliste birlikte olduğumuz... Neyse..."
Arif Saim Bey onun üstüne konuşmak istemedi. Burada oturanların hepsi de
olayı ve Meeliste olan o kişiyi biliyorlardı.
Dayanamadı gene konuştu:
"Meeliste birlikte çalıştığımız, o, bütün yeıyüzünün atlarım bir zamanlar ıslaha
kalkmış, bu yüzden de bütün atları geeeleri ahırlarından aldırarak... Son
Bayramoğlu, işte onun kurbanıydı."
Taşkın Halil Bey kolları çemrenmiş içeriye girdi:
"Eşkıya kebabı hazır Beyim," dedi.
"Boğma rakı da var mı?"
"O da hazır."
Odanın ortasında, dört masa yan yana getirilerek bir sofra kuruldu.
Murtaza Ağa yemeğe kalmak istemiyordu. Canı çok sıkılmıştı. Bu işlerin
kendi başı altından çıktığını burada bilmeyen yoktu. Molla Duran Efendi de ona
öyle ne biçim bakmıştı... Taşkın Halil Beyin arkasından dışarıya kaydı,
merdivenleri inerken Halil Bey onu kolundan yakaladı:
"Ahmak adam, ahmak adam," diye yılan ıslığı gibi bir sesle kulağına fısıladı.
"Ahmak adam, sen şimdi buradan kaçaeak olursan, şimdi senin arkandan Arif
Saim Beye neler söylemezler ki... Bütün bu pislik senin üstüne yıkılmaz mı?
Dön geriye."
Murtaza sessizce geriye dönüp eski yerine oturdu.
Taşkın Halil Beyin evindeki boğmak, eşkıya kebaplı cümbüş sabaha kadar
sürdü. Konuklar o gece hiç uyumadan, sabahleyin tanyerleri ışırken yola
düzüldüler.
Zülfü onları uğurladıktan sonra, çabuk çabuk evine gitmekte olan Murtaza
Ağanın arkasından yetişti, hızla onun kolundan tutup koparırcasına çekti:
"Ulan alçak, korkak köpek, sırf korkundan başımıza sen getirdin bu işi. Beni
mahvettin, ocağımı söndürdün. Gördün mü, ayrılırken Arif Saim, o benim adam
edip de Meclislere gönderdiğim kişi, elimi sıkmadığı gibi, 3mzüme de bakmadı.
Yaktın beni Murtaza. Ben de seni yakacağım ki, küllerini yelde savuracağım.
Anladın mı, benim istikbalimi yok, yok, yok ettin! Şimdi bekle beni, az sonra
kozunu, onun da istikbalini söndürdün. Yüzbaşı Farukla, Valiyle, Arif Saimle
pay et!"
Kolunu itip arkasını döndü gitti. Bir süre olduğu yerde donmuş kalmış
Murtaza, onun arkasından koştu, önüne geçti:
"Benimle oynama Zülfü," dedi. "Sen beni tanımıyorsun. O güvendiğin
dostlarına, o Molla Duran sahtekarına sor, beni sana söylerler. Ben son sözü ilk
söyleyen kişiyimdir, şu mektuplar, telgraflar 3mzünden eğer başıma bir iş gelecek
olursa seni katiyetle öldürtürüm."
Zülfü gülmeye başladı, ardından da onun koluna girdi:
"Be ahmak adam," dedi, "ben senin Adanaya, Ramazanh Beyine gittiğini,
onun avukatına bu mektupları yazdırdığını bilmiyor muyum?"
"Ne!" diye bağırdı Murtaza Ağa. "Sen bütün bunları nereden öğrendin?"
"Ben öğrenirim ama, benden kimseye. Arif Saim kardeşime de bir söz çıkmaz.
Ama sen de bundan sonra bana sormadan bir iş yapayım deme."
"Söz!"
Kol kola girip konuşa konuşa köprüye kadar gittiler.
Yüzbaşıysa, candarma komutanhğmdaki odasına zor yetişip. Arif Saim Beyin
getirdiklerini masasının üstüne yaydı, teker teker okumaya başladı. Okudukça
bir tuhaf oluyor, kendinden geçiyordu. İkindiye kadar her mektubu, telgrafı
birkaç kere döne döne okudu. Sonra da avazı çıktığı kadar bağırdı. Asım Çavuş,
Kertiş Ah Onbaşı hemen koşup odasının kapısında hazır ola geçtiler.
"Buyur Yüzbaşım."
Yüzbaşı kendinden geçmiş, gözü hiçbir şeyi görmüyor, bağırıyordu:
"Şimdi şimdi, artık bundan sonra benim kim olduğumu öğrenecekler o
ikiyüzlü sümüklüböcekler! Benim istikbalimle oynar, beni bu hale koyarlar mı,
beni mahvederler mi? Ben bundan sonra insan içine nasıl çıkar, komutanlarımın.
bÜ3âiklerinıin 3âizüne nasıl bakarım?"
Kapıdaki astlarını hazır olda görünce azıcık yatıştı:
"Ben gidiyorum. Oku3mn şunları..."
Yalpalayarak, sarhoş gibi odadan çıktı, evine gitti, bütün bedeni havanda
dövülmüş gibi acıyordu, soyunmadan yatağının üstüne uzandı, az sonra da
uyudu.
Sabahleyin erkenden komutanlığa gelen Yüzbaşı, Asım Çavuşu, Kertiş Ali
Onbaşıyı, öteki çavuşları, onbaşıları yazıcıların odasında önlerindeki masada
mektuplar, telgraflar, toplanmışlar, tartışır buldu. Onların yüzlerine bile
bakmadan, çok sert bir suratla gitti masasına oturdu. Bu sabah tıraş bile
olmamış, saçı başı dağınık, ayakkabıları tozlu, komutanlığa böyle perişan
gelmişti. Gözleri de çukura kaçmıştı. Bir süre kendi kendine masasında
uğraştıktan, bir şeyler yazıp karaladıktan, kağıtları karıştırdıktan sonra Asım
Çavuşu çağırdı.
"Kim bu Çankazık kö}^ muhtarı Kenan?" diye sordu. "Ben onu tanıyor
mu3mm?"
"Tanıyorsunuz kumandanım."
"Nasıl bir adam?"
"Bizim muhbiri hasımız. Hani bütün at hırsızlarını takip ederek bize yerlerini
bildiren, kısa boylu, cin gözlü zayıf adam..."
"Tanıdım," dedi Yüzbaşı. "Ne de hoş bir adama benziyordu. Benim aleyhime
Ankaraya nasıl böyle bir mektup yazdırabilir, ha ne dersin Asım Çavuş?"
"İnsanoğludur, insanoğlu belli olmaz Yüzbaşım. Bir ağaç bin damardır,
damarlarının dokuz yük doksan dokuzu yeraltında, ancak bir tanesi dışardadır.
İnsanoğlu da böyledir. Sanıyorum ki o yazmamıştır bu mektubu, ona
yazdırmışlardır."
"Ben de öyle zannediyorum. Yazdıranı bize söyler, değil mi?"
"Söyler Yüzbaşım, o bizim muhbiri başımızdır, sizi de canı gibi sever."
"Ben de öyle bilirdim. Kenan nasıl yaptı bu işi bana? O mektupları oku3mnca
kendimden geçtim, insanlığımdan utandım. Daha da kendime gelemedim. Eğer o
kendim olduğunu unutup, şu Yüzbaşıyı yakalayıp ifna mektuplardan bir tanesi
kumandanlığın. Dahiliye Vekilinin eline geçmiş olsaydı, mutlaka katlime ferman
okunurdu. Mektuplar o kadar tesirli ki, ben bile bir ara, kendim olduğunu
unutup, şu Yüzbaşıyı yakalayıp ifna edeyim, diye düşündüm. Benim gibi bir
insan için, uydurma da, yalan da olsa böyle şeyler yazılır mı, nasıl kıymışlar
bana, şu insanoğlu çok gaddar. Asım Çavuş, çok gaddar... Ben, bilerek, salt beni
merasimle karşılasınlar, bana madalya versinler diye. Kara Osmanı İnce Memed
yaparak öldürmüşüm... Öldürdüğümüz dokuz kişinin de hiçbir suçları yokmuş!
Biz onları Bakırgediğinde yakaladığımızda at otlatıyorlarmış, köylü delikanlıları
imişler. Olamaz."
"Olamaz ama, olur," dedi Asım Çavuş. "Bekleyelim Yüzbaşım, bu çıfıt çarşısı
kasaba daha ne işler açaeak başımıza."
"Haklısın," dedi Yüzbaşı, "bekleyelim ve çok müteyakkız olalım..." Aeı aeı
güldü. "Ali Onbaşıyı çağır."
Ali Onbaşı kapıda bekliyordu. Gözleri yaş içinde içeriye girdi.
"Buyur Yüzbaşım," dedi ölgün, bitkin bir sesle:
"Kenanı derakap bugün burada isterim."
"Burada," diye övündü Ali Onbaşı. "Onu dün geee buraya derakap getirttim.
Aşağıda bekliyor."
"Üzülme Onbaşım."
"Ben üzülmeyim de kim üzülsün... Sen git, ean pazarında eanmı haraç mezat
et... Bu kadar köylü}^ dayaktan geçir... Bak Yüzbaşım," ellerini açtı, "bak
Yüzbaşım şu ellerime, dayak ata ata köylülere bu hale geldi. Buna ean mı
dayanır? Ellerim ayaklarımdan daha büyük. Böyle insan eli olur mu, keski
kÖ3mmde kalsaydım da ırgat olsaydım. Bu hadiseden sonra ben yaşayamam, ya
istifa ederim, ya da kendimi döve döve öldürürüm. O mektuplarda hep bize
eellat diyorlar, biz eellat mıyız. Yüzbaşım, biz vazifesini bihakkın yapan
vatansever Cumhuriyet çoeuklarıyız. Biz, vazife ieabı olmasa kimsenin tavuğuna
kış eder miyiz? Ben ölmeyim de bu hadiseden sonra kimler ölsün..." Kertiş Ali
Onbaşı dokunsan ağlayaeaktı.
tyi 3mrekli Yüzbaşı onu nasıl teselli edeeeğini bilemiyordu.
"O Kenanı al getir."
"Onun kemiklerini kırıp un ufak edeeeğim..."
Onbaşı aşağıya koştu, Kenanı yaka paça, dişlerini sıkmış gıeırdatarak getirdi.
Kenan neye uğradığını bilemiyor, korku içinde paniklemiş. Yüzbaşının gözlerine
bir köpek uysallığıyla yalvararak bakıyordu.
"Dur orada!"
"Şu mektubu oku ona Asım Çavuş."
Asım Çavuş tane tane mektubu Kenana okudu, bitirdi.
"Gel buraya!"
Kenan şaşkın. Yüzbaşının masasının önüne geldi.
"Bu mektubu sen mi yazdırdın?"
"Haberim yok."
"Bak bu imza senin değil mi?"
Kenan, iki eli de eeketinin ilikleri üstünde kenetli, eğildi mektuba baktı.
"Benim değil efendim."
"Peki, bu mühür? Mühür belli olmasın diye de kıvratmışsın."
"Benim değil Yüzbaşım. Ben hiç zatınız için böyle şeyler söyler miyim?"
Yüzbaşı hışım gibi yerinden fırladı, fırlamasıyla da tokadı var güeüyle
Kenanm 3mzüne indirdi. Kenan sallandı ya, düşmedi. Yüzbaşı buna daha çok
öfkelendi. Bir tokat, bir, bir daha. Muhtar Kenan kendisini yerde buldu. Kertiş
Ali onu alıp gene olduğu yere dikti. Kenanm ağzı burnu kan içinde kalmıştı.
Yüzbaşı yerine otururken derin derin soluyordu.
"Söyle sana bu mektubu kim yazdırdı?"
"Ben böyle bir mektup yazmadım ki..."
"Kim yazdırdıysa söyleyeeeksin!"
"Ben... "
"Ali Onbaşı, al onu, söylet bu köpeği... Söyletineeye kadar... İstersen bunu
dereye de götürebilirsin."
"Yüzbaşım, beni ona teslim etme," diye yalvardı Kenan. "Kimi isterseniz yazın
onun adını da imza edeyim. Ben senin adamın değil miyim?"
"Ben hakikati istiyorum."
Kertiş Ali Onbaşı onu sürükleyerek odadan çıkardı. Yüzbaşı yatışmış
gülümseyerek onların arkasından bakıyor, az sonra da onun hakikati
söyleyeeeğine inanıyordu. Aradan uzun bir süre geçti, Kertiş Ali Onbaşıdan bir
ses şada çıkmıyor. Yüzbaşı da sabırsızlanıyordu.
"Demek dayanıyor. Asım Çavuş. Ali Onbaşıya bir insanın bu kadar dayanması
için o insanın çelik kadar sert olması gerek, değil mi Çavuşum?"
"Öyle Yüzbaşım, onlar, o Ağalar, bu ülkenin düşmanları, bizim düşmanlarımız
böylesi tehlikeli işleri yaptıraeak adamları bilirler. Denenmiş adamlarına
yaptırırlar."
"Aaaah, bir söyletebilsem şu muhtarları... Peki, yirmi üç muhtardan hiçbirisi
söylemez mi?"
"Çoğu söyler Yüzbaşım. Bizim Ali Onbaşıya dayanaeak adam çok azdır şu
dünyada."
"Çok azdır ama..." diye içini çekti Yüzbaşı, "şunu çağırt da bir soralım
bakalım, vaziyet ne alemde imiş."
Az sonra Kertiş Ali Onbaşı elleri kan içinde, kürekkemiklerinden ter fışkırmış,
yüzü kararmış öfke içinde geldi.
"Konuşmuyor Yüzbaşım."
"Ne söylüyor?"
"Kasabada ne kadar Ağa varsa, başta Karadağlıoğlu Murtaza Ağa, hepsinin
adını veriyor."
Yüzbaşı, aşağıdaki Kertiş Ali Onbaşıyı her saat başı yanına bir kere çağırıp
rapor alarak sonueu geee yarısına kadar bekledi.
"Konuşmuyor Yüzbaşım. Bu sefer de adını bildiği Ağaların, Beylerin
hanımlarının adını söylemeye başladı. Arif Saim Beyin hanımının da adını
söyledi. Bütün mektupları o yazdırasıymış Zülfünün isteği üzerine."
"Ali götür onu dereye," dedi Yüzbaşı, kendi de uyumaya gitti. "Eğer derede
itirafta bulunaeak olursa beni uyandırırsın, bekliyorum."
Muhtar Kenan, gözleri bağlanmea her şeyi anladı, Kertiş Ali Onbaşının
ayaklarına kapandı:
"Kimi istiyorsan söyleyim Ali Onbaşı Paşam," dedi. "Kıyma bana boş yere,
çoluk çoeuğum var, daha her birisi küçüeük küçüeük... Anam babam da çok
yaşlı."
Bir saat sonra Muhtar Kenan, kollarına girmiş iki eandarmanm arasında kuru
derenin çakılları üstünden yukarıya doğru sürükleniyordu.
Sabah erkenden Yüzbaşı daireye geldi, hiç U3myamamış, viedanı çok rahatsız
olmuştu. Mektuplardaki imzaları, eezaeıdan aldığı bÜ3mk bir lupla ineeliyordu.
Mühürlerin hiçbirisi okunmuyordu, hepsi döndürülerek basılmıştı. İmzalara
gelinee, işte burada işler karışıyordu. İmzalar sahte olsalardı, hepsinin bir ya da
iki, üç elden çıkması gerekmez miydi? Her mektuptaki imza başka bir insanın
elinden çıkmıştı, hepsi de köylü yazısıydı. Muhtar Kenanm imzasını elindeki
evraklarda bulunan onun imzasıyla karşılaştırmış, beş aşağı beş 3mkarı imzaları
aynı bulmuştu. Öyleyse bu adam, eanı pahasına da olsa niçin konuşmuyordu?
İçindeki umut sönmemişti daha. Dereye götürüp de Ali Onbaşının
konuşturamadığı bir insanı şimdiye kadar görmemişti. Ali Onbaşıya da çok
aeıyordu. Zavallı adam çoeukluğundan bu yana doğru dürüst bir gün görmemiş,
anası babası, kardeşleri hep açlıktan, sıtmadan ölmüşler, o da yedi yaşında öksüz
kalarak gaddar insanların kapılarında ölüreesine çalışarak yaşamını aneak
sürdürebilmişti. BÜ3m3mnee asker oeağı onun imdadına yetişmiş, 0 da çalışarak,
bihakkın vazife görerek bu mertebeye erişmiş, uzatmalı onbaşı olmuştu. Ama gel
gör ki bu vazifesine düşkün kişi, bir eanavar halkın içine düşmüş, geee gündüz
durmadan, ölüreesine dayak atmak zorunda kalmıştı. Onun yaşamı çekilir bir
yaşam değildi. Şimdi az sonra dereden bitkin, yarı ölü bir durumda, perperişan
kendisini buradaki sıeak oeağma ataeak, günleree de kendisine gelemeyeeekti.
İnsanlarla uğraşmak hiç de kolay değildi. Bir de bu fedakar, saygılı, vazifesi için
kelle koymuş adamın adını eellat koymuşlardı! Eşkıyalarla savaşırken
görmelilerdi Ali Onbaşıyı... Bir orduya bedel bir askerdi o. Kertiş ne demek,
diye düşündü bir ara, kertişin kertenkelenin büyüğü olduğunu sormuş öğrenmişti
ya, Ali Onbaşının neresi kertişe benziyordu? Sonra da her şeyi, bütün dertlerini
unutup güldü, gerçekten Ali Onbaşı koeaman, mavi damarlı aeayip burnuyla,
hep kafasını aşağı 3mkarı indirip kaldırmasıyla bir kertişe benzemiyor muydu?
"Ali Onbaşıdan ne haber Asım Çavuş?"
"Daha hiçbir haber yok. Şimdi gelir o. İşini gün ışığına koymaz o."
"Konuşturmuş mudur?"
"Konuşturmuştur."
"Kim olabilir bu mektupları yazdıranlar?"
"Hiç beklemediğimiz birisi."
"Mesela?"
"Mesela Molla Duran Efendi." "Sen ondan mı şüphe ediyorsun?"
"Hayır."
"Kimden?"
"Benee bu kasabada iki kişi var, birisi Zülfü, birisi de Murtaza Ağa."
"Nasıl olur? Birisi Arif Saim Beyin en yakın arkadaşı, ötekisi de benim...
Olamaz."
sesle:
"İşte böyle arkadaşlar," dedi, "kokuyor."
Odadakilerden çıt çıkmıyor, parmaklarını bile kıpırdatmıyorlar, gözlerini
kırpamıyorlar, belki soluk bile almıyorlardı.
Arif Saim Bey dingin bir sesle, öfkesiz, üzüntüsüz, alaysız sözlerini sürdürdü:
"Ben buralarını, kendi seçim mıntıkamı çok iyi bilirim. Ben buralarda, şu genç
adamdan daha gençken eandarma kumandanlığı yaptım. O zaman da buralarda
sizin gibi ağalar vardı. Ben şu genç adamdan daha gençken..." Yüzbaşıyı
gösterdi bastonunu uzatarak, "Eşkıyaların ardında şu Toros dağlarında
basmadığım taş, girmediğim kovuk kalmadı. Ben şu genç adamdan daha genç
bir kişiyken, înee Memedlerle, öylesi çahkakieılarla değil, Bayramoğlu, Gizik
Duran, Dirgen Ali, Kürt Reşit gibi dağ padişahlarıyla çarpıştım. Hepsini dize
getirdim diyemem ama, dize de gelmedim. O zaman da sizin gibi ağaların
dağlarda eşkıyaları vardı. Ama böylesine, alçakçasına telgrafları kimse aleyhime
yazmamıştı. Hepsini biliyorum, bu kasabayı, şu Torosları insan insan, ev ev
biliyorum, hey Ağalar Beyler sizin de eiğerinizde kaç damar var, biliyorum.
Hepinizin dağlarda, istediğinizi yaptırdığınız bir çeteniz var. Kokuyor."
Sustu, sorusuna bir karşılık arar gibi gözlerini teker teker kalabalığın üstünde
dolaştırdı. Herkes başını önüne eğmişti.
Zülfü gene yılışarak başını kaldırdı:
"Benim yok, eşkıyam yok Saim," dedi.
"Biliyorum senin eşkıyan yok Zülfü," dedi Arif Saim Bey. "Senin eşkıyaya
ihtiyaem da yok."
Zülfü sözü onun ağzından kaptı:
"Olamaz da..."
"Niçin olsun Zülfü," diye güldü Arif Saim Bey. "Senin arkanda ben varım, biz
varız, yetmez mi?"
Zülfü başını önüne eğdi.
"Biliyorum," diye sözünü sürdürdü Arif Saim, "eşkıya işi kolay bir iş değil, bir
umumi asayiş, bir devlet meselesidir... Ve Şarki Anadolunun dışında da yalnız
benim seçim mıntıkamda eşkıya var... Mustafa Kemal Paşanın kulağına kadar bu
giderse hiç de iyi olmaz. Bir küçüeük eşkıya işini, evet, bir küçüeük, siz pireyi
deve, ve dahi habbeyi kubbe yaparaktan Ankaraya tel üstüne tel, telgraf üstüne
telgraf çekerekten ne kazanıyorsunuz? Söyleyin, kim yaptı bu işi?"
Gözlerini Zülfünün gözlerine dikti, baktı, Zülfüden bir karşılık bekliyordu.
Zülfü kıvrandı, bir şeyler konuşaeak oldu beeeremedi.
"Bana bir şey olmaz Zülfü. Şu Toroslar, şu Çukurovadaki bütün insanlar
yediden yetmişe eşkıya olsalar, sen de biliyorsun Zülfü, bana bir şey olmaz ve de
olamaz. Paşa beni çağırıp da böyle küçüeük işler için bana bir şey sormaz. Olan,
bu gül gibi Çukurovaya, bu Vali Beyefendiye, bu muhterem Miralaya, şu genç
Cumhuriyet çoeuğu Yüzbaşıya olur Zülfü, sen biliyorsun."
"Biliyorum muhterem Beyefendi."
"Beni dinle Zülfü, sen bu kasabada iken, evet, senin gibi bir kolum ve kanadım
bu kasabada iken, ben bu kasabadan böyle şeyler beklemezdim. Bak bana Zülfü,
ben Ankarada iken, bu Beyefendilerin de kdlarına hile gelemez. Ben Ankarada
Valimi de, Miralayımı da. Yüzbaşımı da, sen de bilirsin müdafaaya muktedirim."
"Muktedirsiniz efendim."
"İnee Memedi bile müdafaa edebilirim. Onun için isterseniz hususi af
çıkarttırıp, Çukurovada da ona sizin çiftliklerinizin beş misli, on misli
bÜ3mklükte bir çiftlik tahsis edebilirim. O da sizin başınıza bir bela olur ki, şu
Molla Durandan da daha beter."
Molla Durana bastonuyla bir işaret çaktı:
"Kalk ayağa ve buraya gel."
Molla Duran elindeki doksan dokuzluk tespihini alelaeele eebine koyarak,
şapşal, geldi onun önüne dikildi.
"Söyle Duran, sen ne zaman Camİ3mlezhere gittin de orada din tahsil eyledin,
söyle!"
"Elini ayağını öpeyim Beyim..."
"Söyle, sen ne zaman okudun da, okuryazar oldun, söyle! Sen elifi görsen
mertek sanmaz mısın?"
"Beyim, Beyim..." Boynunu bükmüş yalvarıreasma ona bakıyordu.
Arif Saim aeı aeı güldü:
"Molla Duran Beyefendinin altını daha çok karıştırmayaeağım, sonra bir
çapanoğlu çıkar ki onun altından, hepinizin parmağı ağzınızda kalır."
Bastonuyla ona dokundu:
"Yaklaş, yaklaş, yaklaş bana Duran."
Molla Duran ona, ayakları biribirine dolanarak yaklaştı:
"Eğil!"
Molla Duran iki büklüm olaraktan, elleri kamına bağlanmış eğildi. Arif Saim
ağzını onun kulağına dayayıp usulea:
"Ulan Duran, bu işler senin o kopası başının altından çıkabilir, söyle sen mi
çektirdin telgrafları? Sen mi yazdırdın mektupları?"
"Yok vallahi Beyim, yok billahi Beyim. Tabanlarının altını öpeyim, kıyma
bana."
"Pekiyi, kim bu adam öyleyse, ya da adamlar?"
"Vallahi bilemiyomm Beyim, billahi bilemiyomm." Murtaza Ağaya belli
belirsiz bir göz attı, ötekiyse onun gözünü yiyinee bütün bedeni tepeden tırnağa
çımgıştı. "İsterseniz kim olduğunu araştırırım."
"Araştır ve bul. Bulamazsan gerisini sen düşün. Şimdi git yerine otur!
Yüzbaşı!"
"Buyur Beyim."
"Bu kasabada bir gazeteci olacaktı, neydi adı hele? Muallim miydi ne..."
"Evet efendim..."
"Onu buraya çağırın."
"Baş üstüne Beyim."
Nedense Duran Efendiyle konuşunca Arif Saim Beyin keyfî yerine gelmişti.
"Böyle bir sahtekar, yani şu bizim Duran gibi bir alçak, korkma, sırrını
faşetmem Duran..." Göbeğini sallaya sallaya güldü. "Böyle bir deli, şeytan şu
yeıyüzüne gelmemiştir. İşte ben de, hep birinci adamları sevdiğimden Durana
bunun için hayranım. Şuna bakın, gerçekten, sakalı, saltası, bir başında yeşil
sarığı eksik, ayaklarmdaki mestleriyle Camiyülezher müderrisine benziyor.
Bizim Duran, bizim Duran bin yüzlü, iki bin, üç bin yüzlü değil on bin 3mzlüdür.
O İnce Memed çocuğunun üstüne candarma yollayacağınıza, madem ondan o
kadar korkuyorsunuz, bu Duranı yollayın, yağdan kıl çekercesine, tutsun onu
kulağından size getiriversin. İnanın bana..."
"Haşa Beyefendim, haşa huzurdan!"
"Bakındı hele Durana, haşa kelimesini de öğrenmiş! Ulan Duran..."
Ona baktı, bekledi. Yüzü sevinç içindeydi, gülüyordu.
"Sayenizde efendim, öğrendik Beyefendim..."
"İşte bu üfürükçü Allahsız gibi bir de Ankarada var. Müdürü Umumi o
efendim. Ne Müdürü Umumisi, Başvekil o, o, her şey Ankarada. Bir gece yarısı
baktım bizim kapı çalmıyor, açtım kapıyı, baktım bizim Müdürü Umumi kapıda
süklüm püklüm, çantası koltuğunda süt dökmüş kedi gibi duruyor."
Artık bunları anlatırken durmadan gülüyor, kendi kendine eğleniyordu.
"Önce tanıyamadım onu. Yüzü bir felaket habercisinin yüzü, sanki Gazi
Paşanın başına bir hal gelmiş, öyle perişan. Gel içeriye gel, dedim. İçeriye
korkarak girdi. Oturttum, bir kahve söyledim, buyurun muhterem kardeşim,
dedim, saygıyla huzurunda eğildim. İstersen eğilme, o isterse beni de, İsmet
Paşayı da bir anda toz eder... Siz beni dinleyin, şu adam var ya..." Bastonunun
ucuyla gösterdi: "İşte bu adam da isterse bu kasabayı, şu Toros dağlarını, şu
Çukurovayı toz eder. Ben korktum da bugün onun üzerine daha fazla
varamadım, isterse beni de toz eder. Hahhaaah... Ama ben onun çok, çoook,
çoooook eski dostuyum, bana kıyamaz... İşte bizim Müdürü Umumi çantasını
açtı, şu size getirdiğim, az önce de okuduğumuz kağıtları bana verdi ve bunları
sizin için hıfzettim Beyefendi, dedi, bunlan benden başka da kimse görmüş
değildir. Bu dünya böyle işte..."
Bu sırada öğretmen Zeki Bey içeriye girdi.
"Gel bakalım gazeteci Bey... Senin adın neydi hele?"
"Gazeteci Zeki."
"Sen muallimsin de değil mi?"
"Muallimim."
"Otur bakalım."
Zeki Bey saygılıca, ellerini dizlerinin üstüne koyarak oturdu, boynunu
alçakgönüllü büktü.
"Buradan İstanbul gazetelerine haberler veriyor, muhabirlik
yapıyormuşsunuz."
"Yapıyorum efendim."
"Eveeet, hangi haberleri verdiniz şimdiye kadar?"
"Efendim, geçen gün dokuz eşkıyanın öldürülme haberini verdim. Çok da iyi
yazdım. Yüzbaşımızı merasimlerle nasıl karşıladığımızı, İnce Memedin nasıl bir
adam olduğunu çok güzel tasvir ederek bildirdim."
"Başka?"
"Efendim, eşkıyaların o kö}^ bastıklarını, ve de altı kızın ırzlarına geçerek,
dağa kaldırarak, ardından da bütün köyü yakarak..."
"Böyle bir şey oldu mu?"
Yüzbaşı:
"Bizim haberimiz yok," dedi.
"Pekiyi, başka?"
Öğretmen Zeki Bey bir yıl içinde yazıp gönderdiği bütün haberleri coşkuyla
saydı döktü. "Murtaza Ağa Beyefendi çok vatansever bir kişidir," dedi. "Öyle bir
muhterem zattırlar ki kendileri, her şeyden beni haberdar ederler."
"Sonra, sonra, sonra ne oldu?"
"Efendim," diye iki büklüm oldu Zeki Bey, sıkıldı, elinden 03mncağı alınmış
bir çocuk gibi üzüldü, dudaklarını sundurdu. "Efendim ben şikayetçiyim," dedi.
"Size şikayet ediyorum."
"Neyi, kimi?"
"Size bilumum İstanbul gazetelerini şikayet ediyorum, efendim, bütün bu
özene bezene yazdığım, bu feci haberlerin hiçbirisini neşretmediler. Anadolu
batsa, toptan yansa, düşmanlar gelse de bizim buralarını işgal eylese gene
yazmayacaklar. Bize efendim, bize sinek kadar ehemmiyet vermiyorlar. İnce
Memedi, İnce Memedi bile neşretmediler muhterem efendim, onun ölümünü
bile... Şikayet ediyorum efendim. İyi ki beni çağırdınız da, ben de zatınıza bütün
bunlan söyleyebildim."
"Hiçbir haberiniz çıkmadı mı şimdiye kadar gazetelerimizde?"
"Çıktı," dedi bir çocuk gibi sevinerek Zeki Bey. "Çıkarmayalardı da, ben de
göreydim onları."
"Neydi o haber?"
"Zatı devletlerinin kasabamızı teşriflerini bildirmiştim, başsayfadan onu
verdiler, sizin resminizle birlikte."
"Bunun için bir üeret falan?"
"Efendim?"
"Üeret falan, dedim."
"Ne için?"
"Haber için."
"Almadım efendim. İstemiyorum da... Yeter ki kasabamızın adı gazetelere
geçsin, ben başka bir şey istemiyorum."
"Zeki Bey!"
"Buyurun efendim." "Sen muallimsin değil mi?"
"Sayenizde Beyefendi."
"Şimdi size bir teklifim var."
"Baş üstüne efendim."
"Muallimliği bırakaeaksmız."
"Yapamam efendim," diye inledi Zeki, "çoluk çoeuğum, ihtiyar anam babam
açlarından ölürler."
"Öyleyse gazeteei Bey, o gazetelere haber vermeyi derhal keseeek, bir daha da
hiçbir yere tek satır yazmayaeaksmız. Eğer duyarsam... Şimdi gidebilirsin. Eğer
bir daha duyarsam..."
Zeki ayağa kalktı, milletvekilinin ellerine sarıldı, o, elini çekti, öteki zorla
onun elini öpüp, sallanarak merdivenlere 3mrüdü, hem yürüyor, hem de,
"Duymayaeaksmız efendim, hiçbir zaman duymayaeaksmız, duymayaeaksmız,
duy... duy... duymayaeaksmız," diyordu.
Bütün çarşı bo3mnea "Duymayaeaksmız" sözünü yineledi. Yöresini
görmüyordu, köprüye kadar kendinde olmayarak yürüdü.
"Zavallı çoeuk," diye arkasından üzüldü Arif Saim Bey. Üzüntüsü içtendi.
"Verdiği hiçbir haberi çıkmıyor, o gene de göndermekte ısrar ediyor. Zavallı
küçük idealist muallim!"
Gözleri Taşkın Halil Beyi aradı:
"Nerede bu Halil Bey?"
"Şimdi geleeek efendim."
"Buraya gel Yüzbaşım..."
Yüzbaşı hazır ola geçti.
"Buradan hiçbir haber sızmayaeak dışarıya.
"Postaneye el koydum efendim. Bu kasabadan dışarıya bizim haberimiz
olmadan, çoktandır hiçbir şey çıkmıyor. Ne mektup, ne de telgraf..."
"Adanayı muhterem Vali Bey ele alıyor."
Vali rahat, kendine güvenmiş konuştu:
"Arif Saim Beyin emrettikleri gibi olaeak."
"Yüzbaşım, siz de artık ne yapılması gerektiğini biliyorsunuz elbet...
Üzülmeyiniz. înee Memed vakası da eanmızı sıkmasın. Ben Bayramoğlunu
dokuz kere öldürdüm. Her öldürdüğümde de köylüler, işte Bayramoğlu budur,
diyorlardı. İnanın, beni aldatmak için söylemiyorlardı bunu. Yalan da
söylemiyorlardı. Her iriyarı, pos bıyıklı kişiyi Bayramoğlu sanıyorlardı. Ölünee
bütün insanların yüzü değişir. Köylüler de her öldürdüğümüz kişiyi Bayramoğlu
sanıyorlardı. Siz înee Memedi daha bir kere öldürdünüz. Biliyorum, şimdi
gözünüze uyku girmiyor, yemekten içmekten kesilmişsinizdir. Ben de
Bayramoğlunu ilk kez öldürdüğümde böyle olmuştum. Bayramoğlunu üçüneü
öldürüşümde artık alışmış, onu bir dördüneü kez gerçek öldürmeyi
soğukkanlılıkla beklemeye başlamıştım. Onu dokuzuneuda bile öldüremedim.
Dokuzuneuda öldürdüğümüz kişi, ne yazık ki, on yedi yaşında bir at hırsızı çıktı.
Bu daha bıyığı terlememiş çoeuk, şimdi Meeliste birlikte olduğumuz... Neyse..."
Arif Saim Bey onun üstüne konuşmak istemedi. Burada oturanların hepsi de
olayı ve Meeliste olan o kişiyi biliyorlardı.
Dayanamadı gene konuştu:
"Meeliste birlikte çalıştığımız, o, bütün yeıyüzünün atlarım bir zamanlar ıslaha
kalkmış, bu yüzden de bütün atları geeeleri ahırlarından aldırarak... Son
Bayramoğlu, işte onun kurbanıydı."
Taşkın Halil Bey kolları çemrenmiş içeriye girdi:
"Eşkıya kebabı hazır Beyim," dedi.
"Boğma rakı da var mı?"
"O da hazır."
Odanın ortasında, dört masa yan yana getirilerek bir sofra kuruldu.
Murtaza Ağa yemeğe kalmak istemiyordu. Canı çok sıkılmıştı. Bu işlerin
kendi başı altından çıktığını burada bilmeyen yoktu. Molla Duran Efendi de ona
öyle ne biçim bakmıştı... Taşkın Halil Beyin arkasından dışarıya kaydı,
merdivenleri inerken Halil Bey onu kolundan yakaladı:
"Ahmak adam, ahmak adam," diye yılan ıslığı gibi bir sesle kulağına fısıladı.
"Ahmak adam, sen şimdi buradan kaçaeak olursan, şimdi senin arkandan Arif
Saim Beye neler söylemezler ki... Bütün bu pislik senin üstüne yıkılmaz mı?
Dön geriye."
Murtaza sessizce geriye dönüp eski yerine oturdu.
Taşkın Halil Beyin evindeki boğmak, eşkıya kebaplı cümbüş sabaha kadar
sürdü. Konuklar o gece hiç uyumadan, sabahleyin tanyerleri ışırken yola
düzüldüler.
Zülfü onları uğurladıktan sonra, çabuk çabuk evine gitmekte olan Murtaza
Ağanın arkasından yetişti, hızla onun kolundan tutup koparırcasına çekti:
"Ulan alçak, korkak köpek, sırf korkundan başımıza sen getirdin bu işi. Beni
mahvettin, ocağımı söndürdün. Gördün mü, ayrılırken Arif Saim, o benim adam
edip de Meclislere gönderdiğim kişi, elimi sıkmadığı gibi, 3mzüme de bakmadı.
Yaktın beni Murtaza. Ben de seni yakacağım ki, küllerini yelde savuracağım.
Anladın mı, benim istikbalimi yok, yok, yok ettin! Şimdi bekle beni, az sonra
kozunu, onun da istikbalini söndürdün. Yüzbaşı Farukla, Valiyle, Arif Saimle
pay et!"
Kolunu itip arkasını döndü gitti. Bir süre olduğu yerde donmuş kalmış
Murtaza, onun arkasından koştu, önüne geçti:
"Benimle oynama Zülfü," dedi. "Sen beni tanımıyorsun. O güvendiğin
dostlarına, o Molla Duran sahtekarına sor, beni sana söylerler. Ben son sözü ilk
söyleyen kişiyimdir, şu mektuplar, telgraflar 3mzünden eğer başıma bir iş gelecek
olursa seni katiyetle öldürtürüm."
Zülfü gülmeye başladı, ardından da onun koluna girdi:
"Be ahmak adam," dedi, "ben senin Adanaya, Ramazanh Beyine gittiğini,
onun avukatına bu mektupları yazdırdığını bilmiyor muyum?"
"Ne!" diye bağırdı Murtaza Ağa. "Sen bütün bunları nereden öğrendin?"
"Ben öğrenirim ama, benden kimseye. Arif Saim kardeşime de bir söz çıkmaz.
Ama sen de bundan sonra bana sormadan bir iş yapayım deme."
"Söz!"
Kol kola girip konuşa konuşa köprüye kadar gittiler.
Yüzbaşıysa, candarma komutanhğmdaki odasına zor yetişip. Arif Saim Beyin
getirdiklerini masasının üstüne yaydı, teker teker okumaya başladı. Okudukça
bir tuhaf oluyor, kendinden geçiyordu. İkindiye kadar her mektubu, telgrafı
birkaç kere döne döne okudu. Sonra da avazı çıktığı kadar bağırdı. Asım Çavuş,
Kertiş Ah Onbaşı hemen koşup odasının kapısında hazır ola geçtiler.
"Buyur Yüzbaşım."
Yüzbaşı kendinden geçmiş, gözü hiçbir şeyi görmüyor, bağırıyordu:
"Şimdi şimdi, artık bundan sonra benim kim olduğumu öğrenecekler o
ikiyüzlü sümüklüböcekler! Benim istikbalimle oynar, beni bu hale koyarlar mı,
beni mahvederler mi? Ben bundan sonra insan içine nasıl çıkar, komutanlarımın.
bÜ3âiklerinıin 3âizüne nasıl bakarım?"
Kapıdaki astlarını hazır olda görünce azıcık yatıştı:
"Ben gidiyorum. Oku3mn şunları..."
Yalpalayarak, sarhoş gibi odadan çıktı, evine gitti, bütün bedeni havanda
dövülmüş gibi acıyordu, soyunmadan yatağının üstüne uzandı, az sonra da
uyudu.
Sabahleyin erkenden komutanlığa gelen Yüzbaşı, Asım Çavuşu, Kertiş Ali
Onbaşıyı, öteki çavuşları, onbaşıları yazıcıların odasında önlerindeki masada
mektuplar, telgraflar, toplanmışlar, tartışır buldu. Onların yüzlerine bile
bakmadan, çok sert bir suratla gitti masasına oturdu. Bu sabah tıraş bile
olmamış, saçı başı dağınık, ayakkabıları tozlu, komutanlığa böyle perişan
gelmişti. Gözleri de çukura kaçmıştı. Bir süre kendi kendine masasında
uğraştıktan, bir şeyler yazıp karaladıktan, kağıtları karıştırdıktan sonra Asım
Çavuşu çağırdı.
"Kim bu Çankazık kö}^ muhtarı Kenan?" diye sordu. "Ben onu tanıyor
mu3mm?"
"Tanıyorsunuz kumandanım."
"Nasıl bir adam?"
"Bizim muhbiri hasımız. Hani bütün at hırsızlarını takip ederek bize yerlerini
bildiren, kısa boylu, cin gözlü zayıf adam..."
"Tanıdım," dedi Yüzbaşı. "Ne de hoş bir adama benziyordu. Benim aleyhime
Ankaraya nasıl böyle bir mektup yazdırabilir, ha ne dersin Asım Çavuş?"
"İnsanoğludur, insanoğlu belli olmaz Yüzbaşım. Bir ağaç bin damardır,
damarlarının dokuz yük doksan dokuzu yeraltında, ancak bir tanesi dışardadır.
İnsanoğlu da böyledir. Sanıyorum ki o yazmamıştır bu mektubu, ona
yazdırmışlardır."
"Ben de öyle zannediyorum. Yazdıranı bize söyler, değil mi?"
"Söyler Yüzbaşım, o bizim muhbiri başımızdır, sizi de canı gibi sever."
"Ben de öyle bilirdim. Kenan nasıl yaptı bu işi bana? O mektupları oku3mnca
kendimden geçtim, insanlığımdan utandım. Daha da kendime gelemedim. Eğer o
kendim olduğunu unutup, şu Yüzbaşıyı yakalayıp ifna mektuplardan bir tanesi
kumandanlığın. Dahiliye Vekilinin eline geçmiş olsaydı, mutlaka katlime ferman
okunurdu. Mektuplar o kadar tesirli ki, ben bile bir ara, kendim olduğunu
unutup, şu Yüzbaşıyı yakalayıp ifna edeyim, diye düşündüm. Benim gibi bir
insan için, uydurma da, yalan da olsa böyle şeyler yazılır mı, nasıl kıymışlar
bana, şu insanoğlu çok gaddar. Asım Çavuş, çok gaddar... Ben, bilerek, salt beni
merasimle karşılasınlar, bana madalya versinler diye. Kara Osmanı İnce Memed
yaparak öldürmüşüm... Öldürdüğümüz dokuz kişinin de hiçbir suçları yokmuş!
Biz onları Bakırgediğinde yakaladığımızda at otlatıyorlarmış, köylü delikanlıları
imişler. Olamaz."
"Olamaz ama, olur," dedi Asım Çavuş. "Bekleyelim Yüzbaşım, bu çıfıt çarşısı
kasaba daha ne işler açaeak başımıza."
"Haklısın," dedi Yüzbaşı, "bekleyelim ve çok müteyakkız olalım..." Aeı aeı
güldü. "Ali Onbaşıyı çağır."
Ali Onbaşı kapıda bekliyordu. Gözleri yaş içinde içeriye girdi.
"Buyur Yüzbaşım," dedi ölgün, bitkin bir sesle:
"Kenanı derakap bugün burada isterim."
"Burada," diye övündü Ali Onbaşı. "Onu dün geee buraya derakap getirttim.
Aşağıda bekliyor."
"Üzülme Onbaşım."
"Ben üzülmeyim de kim üzülsün... Sen git, ean pazarında eanmı haraç mezat
et... Bu kadar köylü}^ dayaktan geçir... Bak Yüzbaşım," ellerini açtı, "bak
Yüzbaşım şu ellerime, dayak ata ata köylülere bu hale geldi. Buna ean mı
dayanır? Ellerim ayaklarımdan daha büyük. Böyle insan eli olur mu, keski
kÖ3mmde kalsaydım da ırgat olsaydım. Bu hadiseden sonra ben yaşayamam, ya
istifa ederim, ya da kendimi döve döve öldürürüm. O mektuplarda hep bize
eellat diyorlar, biz eellat mıyız. Yüzbaşım, biz vazifesini bihakkın yapan
vatansever Cumhuriyet çoeuklarıyız. Biz, vazife ieabı olmasa kimsenin tavuğuna
kış eder miyiz? Ben ölmeyim de bu hadiseden sonra kimler ölsün..." Kertiş Ali
Onbaşı dokunsan ağlayaeaktı.
tyi 3mrekli Yüzbaşı onu nasıl teselli edeeeğini bilemiyordu.
"O Kenanı al getir."
"Onun kemiklerini kırıp un ufak edeeeğim..."
Onbaşı aşağıya koştu, Kenanı yaka paça, dişlerini sıkmış gıeırdatarak getirdi.
Kenan neye uğradığını bilemiyor, korku içinde paniklemiş. Yüzbaşının gözlerine
bir köpek uysallığıyla yalvararak bakıyordu.
"Dur orada!"
"Şu mektubu oku ona Asım Çavuş."
Asım Çavuş tane tane mektubu Kenana okudu, bitirdi.
"Gel buraya!"
Kenan şaşkın. Yüzbaşının masasının önüne geldi.
"Bu mektubu sen mi yazdırdın?"
"Haberim yok."
"Bak bu imza senin değil mi?"
Kenan, iki eli de eeketinin ilikleri üstünde kenetli, eğildi mektuba baktı.
"Benim değil efendim."
"Peki, bu mühür? Mühür belli olmasın diye de kıvratmışsın."
"Benim değil Yüzbaşım. Ben hiç zatınız için böyle şeyler söyler miyim?"
Yüzbaşı hışım gibi yerinden fırladı, fırlamasıyla da tokadı var güeüyle
Kenanm 3mzüne indirdi. Kenan sallandı ya, düşmedi. Yüzbaşı buna daha çok
öfkelendi. Bir tokat, bir, bir daha. Muhtar Kenan kendisini yerde buldu. Kertiş
Ali onu alıp gene olduğu yere dikti. Kenanm ağzı burnu kan içinde kalmıştı.
Yüzbaşı yerine otururken derin derin soluyordu.
"Söyle sana bu mektubu kim yazdırdı?"
"Ben böyle bir mektup yazmadım ki..."
"Kim yazdırdıysa söyleyeeeksin!"
"Ben... "
"Ali Onbaşı, al onu, söylet bu köpeği... Söyletineeye kadar... İstersen bunu
dereye de götürebilirsin."
"Yüzbaşım, beni ona teslim etme," diye yalvardı Kenan. "Kimi isterseniz yazın
onun adını da imza edeyim. Ben senin adamın değil miyim?"
"Ben hakikati istiyorum."
Kertiş Ali Onbaşı onu sürükleyerek odadan çıkardı. Yüzbaşı yatışmış
gülümseyerek onların arkasından bakıyor, az sonra da onun hakikati
söyleyeeeğine inanıyordu. Aradan uzun bir süre geçti, Kertiş Ali Onbaşıdan bir
ses şada çıkmıyor. Yüzbaşı da sabırsızlanıyordu.
"Demek dayanıyor. Asım Çavuş. Ali Onbaşıya bir insanın bu kadar dayanması
için o insanın çelik kadar sert olması gerek, değil mi Çavuşum?"
"Öyle Yüzbaşım, onlar, o Ağalar, bu ülkenin düşmanları, bizim düşmanlarımız
böylesi tehlikeli işleri yaptıraeak adamları bilirler. Denenmiş adamlarına
yaptırırlar."
"Aaaah, bir söyletebilsem şu muhtarları... Peki, yirmi üç muhtardan hiçbirisi
söylemez mi?"
"Çoğu söyler Yüzbaşım. Bizim Ali Onbaşıya dayanaeak adam çok azdır şu
dünyada."
"Çok azdır ama..." diye içini çekti Yüzbaşı, "şunu çağırt da bir soralım
bakalım, vaziyet ne alemde imiş."
Az sonra Kertiş Ali Onbaşı elleri kan içinde, kürekkemiklerinden ter fışkırmış,
yüzü kararmış öfke içinde geldi.
"Konuşmuyor Yüzbaşım."
"Ne söylüyor?"
"Kasabada ne kadar Ağa varsa, başta Karadağlıoğlu Murtaza Ağa, hepsinin
adını veriyor."
Yüzbaşı, aşağıdaki Kertiş Ali Onbaşıyı her saat başı yanına bir kere çağırıp
rapor alarak sonueu geee yarısına kadar bekledi.
"Konuşmuyor Yüzbaşım. Bu sefer de adını bildiği Ağaların, Beylerin
hanımlarının adını söylemeye başladı. Arif Saim Beyin hanımının da adını
söyledi. Bütün mektupları o yazdırasıymış Zülfünün isteği üzerine."
"Ali götür onu dereye," dedi Yüzbaşı, kendi de uyumaya gitti. "Eğer derede
itirafta bulunaeak olursa beni uyandırırsın, bekliyorum."
Muhtar Kenan, gözleri bağlanmea her şeyi anladı, Kertiş Ali Onbaşının
ayaklarına kapandı:
"Kimi istiyorsan söyleyim Ali Onbaşı Paşam," dedi. "Kıyma bana boş yere,
çoluk çoeuğum var, daha her birisi küçüeük küçüeük... Anam babam da çok
yaşlı."
Bir saat sonra Muhtar Kenan, kollarına girmiş iki eandarmanm arasında kuru
derenin çakılları üstünden yukarıya doğru sürükleniyordu.
Sabah erkenden Yüzbaşı daireye geldi, hiç U3myamamış, viedanı çok rahatsız
olmuştu. Mektuplardaki imzaları, eezaeıdan aldığı bÜ3mk bir lupla ineeliyordu.
Mühürlerin hiçbirisi okunmuyordu, hepsi döndürülerek basılmıştı. İmzalara
gelinee, işte burada işler karışıyordu. İmzalar sahte olsalardı, hepsinin bir ya da
iki, üç elden çıkması gerekmez miydi? Her mektuptaki imza başka bir insanın
elinden çıkmıştı, hepsi de köylü yazısıydı. Muhtar Kenanm imzasını elindeki
evraklarda bulunan onun imzasıyla karşılaştırmış, beş aşağı beş 3mkarı imzaları
aynı bulmuştu. Öyleyse bu adam, eanı pahasına da olsa niçin konuşmuyordu?
İçindeki umut sönmemişti daha. Dereye götürüp de Ali Onbaşının
konuşturamadığı bir insanı şimdiye kadar görmemişti. Ali Onbaşıya da çok
aeıyordu. Zavallı adam çoeukluğundan bu yana doğru dürüst bir gün görmemiş,
anası babası, kardeşleri hep açlıktan, sıtmadan ölmüşler, o da yedi yaşında öksüz
kalarak gaddar insanların kapılarında ölüreesine çalışarak yaşamını aneak
sürdürebilmişti. BÜ3m3mnee asker oeağı onun imdadına yetişmiş, 0 da çalışarak,
bihakkın vazife görerek bu mertebeye erişmiş, uzatmalı onbaşı olmuştu. Ama gel
gör ki bu vazifesine düşkün kişi, bir eanavar halkın içine düşmüş, geee gündüz
durmadan, ölüreesine dayak atmak zorunda kalmıştı. Onun yaşamı çekilir bir
yaşam değildi. Şimdi az sonra dereden bitkin, yarı ölü bir durumda, perperişan
kendisini buradaki sıeak oeağma ataeak, günleree de kendisine gelemeyeeekti.
İnsanlarla uğraşmak hiç de kolay değildi. Bir de bu fedakar, saygılı, vazifesi için
kelle koymuş adamın adını eellat koymuşlardı! Eşkıyalarla savaşırken
görmelilerdi Ali Onbaşıyı... Bir orduya bedel bir askerdi o. Kertiş ne demek,
diye düşündü bir ara, kertişin kertenkelenin büyüğü olduğunu sormuş öğrenmişti
ya, Ali Onbaşının neresi kertişe benziyordu? Sonra da her şeyi, bütün dertlerini
unutup güldü, gerçekten Ali Onbaşı koeaman, mavi damarlı aeayip burnuyla,
hep kafasını aşağı 3mkarı indirip kaldırmasıyla bir kertişe benzemiyor muydu?
"Ali Onbaşıdan ne haber Asım Çavuş?"
"Daha hiçbir haber yok. Şimdi gelir o. İşini gün ışığına koymaz o."
"Konuşturmuş mudur?"
"Konuşturmuştur."
"Kim olabilir bu mektupları yazdıranlar?"
"Hiç beklemediğimiz birisi."
"Mesela?"
"Mesela Molla Duran Efendi." "Sen ondan mı şüphe ediyorsun?"
"Hayır."
"Kimden?"
"Benee bu kasabada iki kişi var, birisi Zülfü, birisi de Murtaza Ağa."
"Nasıl olur? Birisi Arif Saim Beyin en yakın arkadaşı, ötekisi de benim...
Olamaz."
Вы прочитали 1 текст из Турецкий литературы.
Следующий - İnce Memed - 3 - 28
- Части
- İnce Memed - 3 - 01Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3186Общее количество уникальных слов составляет 189827.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов39.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов46.7 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 02Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3383Общее количество уникальных слов составляет 177431.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов47.3 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.0 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 03Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3446Общее количество уникальных слов составляет 171333.0 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов45.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов52.5 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 04Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3543Общее количество уникальных слов составляет 167133.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов47.3 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 05Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3588Общее количество уникальных слов составляет 179432.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов46.4 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.0 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 06Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3283Общее количество уникальных слов составляет 177333.0 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов46.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов53.9 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 07Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3513Общее количество уникальных слов составляет 164035.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов49.9 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов56.4 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 08Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3515Общее количество уникальных слов составляет 159734.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов49.6 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов56.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 09Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3367Общее количество уникальных слов составляет 162236.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов51.3 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов58.7 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 10Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3504Общее количество уникальных слов составляет 166436.0 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов50.9 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов58.5 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 11Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3317Общее количество уникальных слов составляет 174132.8 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов47.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.4 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 12Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3308Общее количество уникальных слов составляет 173633.3 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов47.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.3 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 13Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3322Общее количество уникальных слов составляет 171034.4 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов49.5 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов56.8 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 14Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3467Общее количество уникальных слов составляет 168532.0 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов47.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов53.7 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 15Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3567Общее количество уникальных слов составляет 177532.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов48.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.8 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 16Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3362Общее количество уникальных слов составляет 175530.9 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов44.3 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов51.8 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 17Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3438Общее количество уникальных слов составляет 171133.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов46.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов53.2 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 18Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3391Общее количество уникальных слов составляет 174633.4 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов46.6 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов53.7 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 19Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3482Общее количество уникальных слов составляет 157533.0 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов46.3 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов53.0 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 20Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3424Общее количество уникальных слов составляет 168334.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов47.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.9 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 21Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3336Общее количество уникальных слов составляет 166332.0 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов44.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов51.4 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 22Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3464Общее количество уникальных слов составляет 176631.9 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов46.1 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов53.5 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 23Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3583Общее количество уникальных слов составляет 177134.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов49.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов57.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 24Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3423Общее количество уникальных слов составляет 183233.6 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов46.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.5 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 25Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3471Общее количество уникальных слов составляет 168334.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов49.4 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов56.8 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 26Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3322Общее количество уникальных слов составляет 182933.3 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов48.3 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов55.3 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 27Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3409Общее количество уникальных слов составляет 166435.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов49.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов56.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 28Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3491Общее количество уникальных слов составляет 168935.8 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов50.4 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов57.3 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 29Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3469Общее количество уникальных слов составляет 174333.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов47.4 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов55.8 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 30Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3540Общее количество уникальных слов составляет 174532.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов48.3 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов55.7 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 31Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3589Общее количество уникальных слов составляет 169132.9 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов45.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов53.3 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 32Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3490Общее количество уникальных слов составляет 168232.9 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов46.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов55.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 33Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3637Общее количество уникальных слов составляет 161734.8 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов49.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов56.8 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 34Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3390Общее количество уникальных слов составляет 181233.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов48.1 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.5 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 35Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3319Общее количество уникальных слов составляет 168731.8 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов46.9 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.7 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 36Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3462Общее количество уникальных слов составляет 174935.9 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов49.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов57.2 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 37Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3401Общее количество уникальных слов составляет 168435.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов50.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов58.0 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 38Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3485Общее количество уникальных слов составляет 168933.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов48.4 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов55.5 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 39Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3488Общее количество уникальных слов составляет 169035.8 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов49.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов56.7 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 40Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3466Общее количество уникальных слов составляет 175932.3 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов45.5 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов52.4 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 41Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3397Общее количество уникальных слов составляет 181133.0 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов47.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов55.3 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 42Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3362Общее количество уникальных слов составляет 174931.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов47.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.9 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 43Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3401Общее количество уникальных слов составляет 169333.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов45.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов53.3 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 44Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3402Общее количество уникальных слов составляет 172934.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов48.5 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 45Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3363Общее количество уникальных слов составляет 172834.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов49.1 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов56.1 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 46Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3428Общее количество уникальных слов составляет 180632.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов47.4 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов54.8 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 3 - 47Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 1546Общее количество уникальных слов составляет 97637.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов52.9 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов61.1 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов