Demokrasinin Kilit Taşı - 37
Total number of words is 2922
Total number of unique words is 1751
27.9 of words are in the 2000 most common words
39.6 of words are in the 5000 most common words
46.3 of words are in the 8000 most common words
İkinci, üçüncü, dördüncü günler, birer buçuk saatlik yemek molası ve yarımşar saatlik çay arası dışında delegeler 7-8 saatlik ciddi çalışmalar içine girdiler. Bir ara “Kongre basılacak” diye bir haber kulaktan kulağa dolaştı. Gerekli tertibatımız vardı, böyle birşey olmadı. Komisyonlarda kavga gürültü de çıkmadı. Aksine hiç ummadığımız kişiler yanyana, mesleğe dönük olarak çalışıyor ve bir çok önerilerde birleşiyorlardı.
Elimdeki listeden Dördüncü Komisyon delegelerine göz gezdiriyorum. Kimler yok ki ;
Ahmet KABAKLI Çetin ALTAN
Prof. Dr. Enver Ziya KARAL Mustafa BAYDAR
Cihat BABAN Yaşar KEMAL
Tarık BUĞRA Prof. Dr. Seha MERAY
Prof. Dr. Yaşar KARAYALÇIN Aslan SAYILGAN
Yaşar Nabi NAYIR Orhan HANÇERLİOĞLU
Bedi-i FAİK Lütfi DOĞAN
Osman NEBİOĞLU Mükerrem Kamil SU
Vedat Nedim TÖR Prof. Dr. Şerafettin TURAN
Aslında bu kongre zamanına göre oldukca büyük bir kültür hareketi sayılırdı. Bakanlığımızın bir Basın Danışmanı ve Basın Bürosu da yoktu. Biz ise bu konularda oldukça acemiydik. Komisyonlarda münakaşalar ve genel kurul tartışmaları olaysız geçmişti. Patırtı ve gürültü olsaydı herhalde gazete manşetlerine çıkardık.
Kongreye gönderilen tebliğleri, komisyon raporlarını, Genel Kurul konuşmalarını toparlıyorduk. Bunların iki ciltlik birer kitap olarak basılması ancak bizden sonraki yıllarda ve birkaç bakanın gelip gitmesinden sonra gerçekleşebilmişti. Sanırım bunun sebebi kongrede alınan kararların zamanına kıyasla daha ileri bir düşünce özgürlüğünü ön plana almasından kaynaklanıyordu. Kongre “bilim ve sanat eserlerinde her çeşit kısıtlamanın kaldırılması” esasını ortaya koymuştu. Bu karar Anayasadaki 141-142-163. maddelere aykırı bir tavsiye idi.
Çok sonraları basılabilen bu kitaplara bakıyorum da, bu kadar uzmanın,bilim adamlarının ve tanınmış kişilerin ülkemizin düşünce ve yayın hayatındaki bu ciddi çalışmaları ve oldukça büyük kültür hareketi yeterince duyurulamamış hiç bir reklamı yapılamamıştı. Sadece bazı dergilerde ve basında birkaç makalede konu olmuştu. Şevket Rado, Hayat Dergisi'ndeki yazısının sonunda “bir yayın kongresi toplayarak kendinden önce yapılamayan bir işi,iyi bir şekilde yapmaya muaffak olan,zamanımızın Kültür Bakanını bu başarısından dolayı candan tebrik edelim ve bekleyelim” diye bitiriyordu.
06/02/1975 Hayat Dergisi).
Aynı tarihlerde Varlık Dergisiinde Yaşar Nabi Nayır da ;
“Yayın hayatımızın daha başka yüzlerce sorunu var. Yurt içi ve dışı kitap gönderme posta sorunları, gerçek değer taşıyan dergi ve kitapların resmi kitaplıklar için alınarak yayınlanmalarının desteklenmesi,edebiyatı ve sanatımızı dünyaya tanıtacak yabancı dillerde dergi çıkarılması, TRT yayınlarında kitap yorumlarına yer verilmesi, halk kitaplıklarının gerçekten halka yararlı olacak bir düzeye çıkarılması edebiyatçıları özendirecek yüksek değerde devlet ödülleri kurulması, temel kitaplar basan yayınevlerine yardım elinin uzatılması ve hepsinin üstünde yazar özgürlüğünün sağlam inançlar altına alınması ve daha bunlara benzer pek çok önerinin alkışlarla kabul edildiği bu kongrede alınan kararların sayın kültür ve milli eğitm bakanlarımızca hemen ele alınması ve bu uğraşların bundan sonra gelecek bakanlara da örnek olmasını dileriz.
Bu kongrenin ilk hazırlığında emeği geçen sayın Orhan Eyüboğlu ile kongreyi gerçekleştiren ve dört gününü bu hayırlı işe ayıran çalışkan ve nazik Kültür Bakanımız Nermin Neftçi'yi bu yolda harcadıkları emekler için candan kutlarım” diyordu.
Milliyet Gazetesi Kongre'de alınan kararları özetleyen bir sahife düzenlemişti. Kongre Başkanlık Divanı'da yayınladığı bir bildiri ile, ”Ülkemizi yeniden karanlık bir döneme sürüklemek isteyen çevrelerin kışkırtmaları ile, yüksek öğrenim gençliği arasında yoğunluk kazanan, şiddet hareketlerinin mutlaka önünün alınması ve huzur içinde bir eğitim ortamı kurulması” dileğinde bulunuyordu.
( 29 Ocak 1975 Milliyet )
Söz konusu çalışmaları içeren kitaplar ise bir-kaç bakan değiştirdikten sonra,Özal hükumetleri zamanında, Kültür ve Turizm Bakanı olan Sayın İlhan Evliyaoğlu tarafından 24/11/1987 tarih ve 4845 sayılı onay ile bastırılmıştır.
Olaylar ve Partiler
Celal Bayar eski Demokrat Parti milletvekilleri ile görüşüyor; “Felsefesi aynı olan partileri birleştirmeliyiz” görüşünü ileri sürüyordu. Bozbeyli ve Süleyman Demirel ile de temas halinde bulunuyordu. Eski Demokrat Parti misyonunun Demokratik Parti'den çok Adalet Partisi üzerinde toplanması olasılığı gittikçe artıyordu. Bir öğrencinin öldüğü, bir çok öğrencinin yaralandığı üniversitelerin kapatıldığı günleri yaşıyorduk. Ecevit “hükumet sorunu çözülünceye kadar öğrenime ara verilmesini” öneriyor, son olayların rejimi yıkmak isteyenlerin tertibi olduğunu söyleyerek,hükumeti yeterli güvenlik tertiplerini almadığı için eleştiriyordu.
Gençlik olayları mecliste de tartışılıyordu. Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Necdet Uğur, ”olayların sorumlusu, komandoları üniversiteye sokan ve gençleri kışkırtan MHP'dir " diye konuşuyordu.
Başbakan adayı Sadi Irmak Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet Partisi'ni bir araya getirerek, bir koalisyon kurabilmek için çok uğraşmış ama başaramamıştı. Geçici hükümetin üyeleri olarak bizler, ”Milliyetçi Cephe”nin dışında bırakılan Cumhuriyet Halk Partisi ile, Demokratik Parti'nin hükumeti çok rahat olarak kurabileceklerine inanıyorduk. Ecevit'le Bozbeyli'nin yanyana gelerek konuşmuş olmaları bu umudumuzu artırmıştı. Ama bir sonuç çıkmadı. İki partinin milletvekilleri birbirlerine güvenemiyorlarmış dendi .Aslında 186 milletvekili olan Cumhuriyet Halk Partisi de bu işe pek gönlünü yatıramıyordu. En son olarak Irmak Cumhuriyet Halk Partisi destekli DP+ Teknokratlardan kurulu bir erken seçim hükumeti öneriyor, ondan da bir sonuç elde edilemiyordu. Ertesi gün çıkan Milliyet Gazetesi'nin birinci sahifesinde Başbakan adayımızın renkli güzel bir karikatürü vardı. Elinde kocaman bir pankartı taşıyordu. Pankartın üzerine büyük harflerle "HÜKÜMET İSTİYORUZ" ibaresi yazılmıştı. Altındaki imza ise gene hükümet idi.
Son Havadis Gazetesi'nde Milliyetçi Cephe'nin Adalet Partisi'nin başkanlığında kurulacağına ilişkin haberler işleniyor, Adalet Partisi “Milliyetçi Cephe” çalışmalarının yaygınlaştırılması kararını alıyordu.
Şubat'ın ilk günlerinin önemli haberi; Amerikan yardımının kesilmesi idi. Başbakan'ın “NATO savunmasına olan katkımızın yeniden düzenlenmesi gereği ortaya çıkmıştır. Ne Kıbrıs Rum kesimine, ne Yunanistan'a, ne de ABD'ye verilecek herhangi bir tavizimiz yoktur” diyen bir bildirisi yayınlanmıştı. Kabine ve Milli Güvenlik Kurulu devamlı toplanıyordu. Washington'a bir nota çekilmesi kararı alındı. Bu notada özetle ABD Kongresi'nin büyük bir yanılgı içinde bulunduğu belirtiliyordu.
Son gelişmeler karşısında Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk güvenoyu alabilecek bir hükumetin kurulması isteğini tekrarlıyor, Ecevit, Yunan TV'sine verdiği demecinde “Türkiye'nin artık ABD'ye güvenemeyeceğini, tek taraflı ortak güvenlik yüzünden büyük riskler altında kalmaya devam etmesinin anlamsızlaştığını” söylüyordu. Kissinger, telefonda Dışişleri Bakanı: Büyükelçi Melih Esenbel'i aramıştı, “ani ve geri dönülmesi imkansız olan kararlardan" kaçınmamızı söylüyor, kendisinin ve başkan Ford'un "durumu düzeltici uğraş verdiklerini" bildiriyordu.
Türkiye, durumun NATO'nun sivil ve askeri komitesince incelenmesini istiyor ve ABD ambargosunun Orta Doğu için vahim sonuç vereceğini öne sürüyordu. Bir süre sonra NATO'nun isteğimizi kabul etmesi, ülkede iyi karşılanmıştı biraz nefes almıştık. ABD Kongresi'nin kararına karşı yalnız olmadığımız meydana çıkıyordu.
Bir yandan dış olaylar,bir yandan anarşik hareketlerin bir iki vilayete daha sıçrama görüntüleri, dünyadaki ekonomik durgunlukların Türkiye'yi de etkilemesi siyasi istikrarsızlıkla birleşiyor ve zorluklar yaratıyordu. Şekere, kömüre, elektriğe yapılan zamlar kapıya gelmiş bekliyordu. Hayatın her bölümüne yansıyarak pahalılık yaratacaktı. Memur maaşları için acaba bir kısmı bonolarla mı ödense diye konuşmalar yapıldığını anımsıyorum. Ülkenin bu durumunda bile partiler birbirini suçluyor, Son Havadis “bütün bunlar hükumeti bırakıp kaçan Cumhuriyet Halk Partisi'nin mirasıdır” diye yazılar yazıyor "yokluklar pahalılık, kuyruklar Cumhuriyet Halk Partisi icadıdır" derken, Ecevit verdiği bir demeçte “yeterince güçlü olmayan bir hükumet böyle bir dönemin gerekli kıldığı köklü politika tercihlerini yapamaz, derhal seçime gidilmesi gereklidir” diyordu.
Bizler ise Parlamentoya dayalı, güvenoyu almış normal hükumetler için bile, son derece zorluklar yaratan şartların karşısında bulunan sıkıntılar içinde çalışma yapan bir hükumetin üyeleriydik.
Örsan Öymen bizim hükumete, ehliyetsiz araba kullanan şoförler adını takmıştı. Onu Meclis kulislerinde gördükce sorardık; –”Arkadaş, parlaementoda şoförlere ehliyet veren bir merci ya da ehliyet almak isteyen usta kimseleri sen görebiliyormusun ? Biz zaten burnumuzdan soluyoruz, bir de sen mi”. O ise –”Hadi hadi bir şeyler yapıyorsunuz devam edin, devam edin der" güler geçerdi.
Hükümet gençlerle, komandolar arasında süregelen olayları ordununda yardımıyla bastırmıştı. Geçici bir süre için üniversite kapanmış TÖB-DER'in afişlerine el konmuş Tokat MHP İl Başkanı gözaltına alınmış, binalardaki Bozkurt bayrakları ile aşırı solcu resimler ve sloganları taşıyan pankartlar indirilmişti.
Başbakan, “tedbir alınmasa idi milli facia çıkardı, çok şükür olaylar daha vahim sonuçlara varmadan önlenebildi” diyordu. Son Havadis Gazetesi Adalet Partisi'nin sesiydi. Sistematik olarak bir yandan Cumhuriyet Halk Partisi'ne çatıyor, bir yandan muntazaman “Milli Cephe”yi güçlendirici haberler yayıyor, arada sırada Irmak kabinesinin içinde huzursuzluk bulunduğunu,bakanlar arası anlaşmazlıkların arttığını, bazı bakanların Ecevit gibi hükumeti bırakıp kaçmak istediğini yazıyordu.
Milli Cephe ve Bütçe
Görüşülmekte olan bütçenin hazırlayıcısı Irmak kabinesi idi. Başka bir deyimle hükümetimiz bütçeyi savunduğuna göre yapılacak tenkitlerin hedefi de biz olmalıydık. Ama Cumhuriyet Halk Partili ve Demokratik Partili sözcüler yaptıkları konuşmalarda Milli Cephe'yi hedef alıyor, karşılıklı olarak çatışıyorlardı. Bütçenin tümü üzerinde konuşma yapan Deniz Baykal sözlerini şöyle bağlarken, bizede çatmayı unutmamışdı :
“Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, bu bütçeye ret oyu vereceğiz. Anayasaya aykırı olduğu için, harcama hedefinin çok önemli bir kısmını sağlıklı kaynaklarla karşılayamadığı için, bütçe harcamaları konusunda gerçek, bütçe gelirleri konusunda sorumluluktan kaçan bir anlayışla hazırlandığı için bu bütçeye ret oyu vereceğiz. Ret oyumuz, yalnız bütçeye değildir, demokratik rejimi ve iç barışı tehdit eden son cinayetlerin ve zorbalıkların adını dahi koymaya cesaret edemeyen Hükümetin tutumuna da ret oyu vermiş oluyoruz (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar). Beş aydan beri Hükümet kuramayan, hükümeti kuramadığı halde seçim kararı almaktan kaçınan Parlamento çoğunluğunun tutumuna da ret oyu vermiş oluyoruz”
Adalet Partisi Grubu Sözcüsü Yılmaz Ergenekon ise ona verdiği cevapta:
“Devletin devamlılığı, parlamentonun işlerliği, bir Devletin bir hükümete sahip olması, bir milletin organize bir şekilde yaşamasının şartlarıdır, başka şeyin değil. Bu şartları ortadan kaldırıcı hiçbir hukuki tasarruf, hiçbir hukuki hüküm Anayasalarda yer alamaz, hiçbir Anayasa Devletin işlemesini engelleyici bir tarzda yorumlanamaz. Bu itibarla, parlamentoyu çalışamaz, hükümeti karar veremez, işleyemez hale getirici yorumlara katılmak mümkün değildir” diyordu.
Aslında hiç güvenoyu almamış bir hükumetin, meclis kararlarına dayanarak, bütçe hazırlamasının elbetteki hukuki bir garabeti vardı ve bu husus en başından itibaren, hükumetin icraata başlaması sırasında da tartışılmalı idi. Bana göre Cumhuriyet Halk Partisi bunu yalnızca söylemekle kalıyor ve bunu zabıtlara tescil ettirmenin kendisini sorumluluktan kurtaracağını sanıyordu. Onun yapması gereken parti olarak meclis başkanlığına müracaat ederek konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götürmekti. Böyle bir tutum bir yandan Cumhuriyet Halk Partisi'ni ve bütün parlamentoyu hukuki bir temel üzerine oturtmuş görünür ve bizim nev-i şahsına münhasır ( yalnızca kendine benzeyen ) hükumetimizi de kurtarmış olurdu. Bu yola da başvurulmamıştı. Başbakan Sadi Irmak, Meclis'te yaptığı konuşmada durumu özet olarak parlamentoya şu sözleriyle açıklıyordu;
“Partiler arasındaki polemiğe, elbette benim, bitaraf bir hükümet başkanı olarak girmemi istemez ve beklemezsiniz. Bütçe Komisyonu'nun kuruluşu mevzuu, hükümetin iradesinin, yetkisinin tamamen dışında, Meclisin yüksek iradesi meselesidir. Meclis'in yüksek iradesi böyle tecelli etti. Ancak bu sayede bütçe görüşülebildi ve görüşülmeye devam edilmektedir.”
Cephecilerin 1975 mali yılı bütçesine beyaz oy verecekleri dedikodusu yayılıyordu. Cumhuriyet Halk Partisi'nden Turan Güneş'in kuliste Necdet Evliyagil'e ;
– ”Bütçeye ne renk oy vereceksiniz?” diye sorduğunu,
– ”Vallahi bilmiyorum, ama galiba grubu serbest bırakacağız” cevabını alınca da,
– ”Bırakın şu serbest bırakmayı a canım, ne demişler kızını serbest bırakırsan ya davulcuya kaçar, ya zurnacıya” diye izahta bulunduğunu duymayan kalmamıştı.
Milliyet Gazetesi'nde, Politika kazanı o günkü fıkrasının adını “Naylon Top” koymuştu.;
– Biz seyirciler Milliyetci Cephe forvetine Çankaya'dan gelecek pası izleye duralım, atı alan üsküdarı, topu kapanda iktidar kalesini aştı bile..
– Nasıl mı ?
– Görmüyormusunuz? Adamlar golü atıp iktidara geçti de haberimiz bile yok ,
– Ortada top yokken nasıl gol atılır diye soracak olursanız hemen cevap verelim,
– ”Politikacılarımızın futbolculuğunu simgeleyen bir özellikte, topsuz gol atabilmeleridir. Bakın bu iş nasıl oldu: Milliyetçi Cephe gerçi Parlamentoda bir hükümet kurabilmek için salt çoğunluğu sağlayamadı ama, bir anayasa yorumu ile, Bütçe Plan Karma Komisyonu'nda çoğunluğu elde etti ve iktidara doğru yürümeyi sürdürmekte.."
Bütçe tartışmalarındaki karşılıklı suçlamalarla kendilerine Milliyetçi Cephe adını takan partiler daha çok biribirlerine yaklaşmışlar, CHP ile DP'yi karşılarına almış, Adalet Partisi ile birleşme yolunu tutarak hükumetin sağ kanattan kurulabilmesi yolundaki çalışmalarını hızlandırmışlardı. Gözler gene Demokratik Parti'deydi. Her gün yeni istifalar olacağı ve bunun Bütçeden sonra başlayacağı söylenmekteydi. Bütçe tasarıları diğer kanun tekliflerinin aksine önce senatoda görüşülürdü. Sonra Millet Meclisi'nde müzakere edilerek onaylanır ve son şeklini alırdı.
Senato'da İlk Kez
Aslında 1965 senesinden bu yana 8-9 senedir Meclis'in bütçe çalışmalarına katılmış ve çoğunda da bir bakanlığın grup adına muhalefet sözcülüğünü yapmıştım. Bu sefer Meclislerdeki son konuşmalarımı ilk kez senato kürsüsünde ve partilerdışı bir hükümetin üyesi olarak yapıyordum.
Senatörler; bu seçkinler meclisi üyeleri, Kültür Bakanlığı bütçesine ilgi duymuşlar ve salondaki sıraları doldurmuşlardı. Her çeşit gerginlikten ve siyasal çekişmeden uzak olarak bu yeni kurulan bakanlığa ait; iyi hazırlanmış ve grupları adına şahısları adına ağır başlı konuşmalar yapıyor, yanıtlanması için sorular soruyorlardı.
Henüz kamuoyunda ve basında hatta Meclis Genel Kurulu'nda, soyut bir deyim gibi görünen Kültür Bakanlığı bütçesi, bana, senatonun gündeminde ve kürsüsünde sahibini bulmuş gibi görünmüştü. Meclislerdeki son konuşmalarımı ilk kez senato kürsünüden yapıyordum.
Türkiye'de, milli hudutlarımız içindeki kültürel yozlaşmayı, dağınıklığı, çeşitliliği, alt yapı zenginliğini, bakanlığın günlük politikanın üstünde çalışmaıs gereğini ele alan ve bakanlığın yaşatılmasının lüzumuna değinen uzun bir konuşmaydı bu.
“Kültür ünitelerimiz uzun süre Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak çalışmış, çok kısa bir bakanlık olarak hizmet verdikten sonra da Devlet Bakanlıkları bünyesindeki müsteşarlıklara dönüştürülmüştür. Milli Eğitim Bakanlığı'nın işlerinin başından aşması ve çok geniş kadrolarının bulunması, Devlet Bakanlıklanın da politika açısından ve çalışma bakımından dolu olmaları sonucu kültür işleri ister istemez ikinci planda kalmış ve ağır aksak bir çalışma içine itilmiş bazan bir bakandan olur alabilmek için haftalarca ve aylarca beklemiştir...."
“Halbuki, teknik ve bilimsel gelişmelerle dünyada uluslar arasında çok hızlı bir kültür alışverişi başlamış, uluslar kendi kültür varlıklarını koruyabilmek ve onları kendi orijinalleri ölçüsünde tanıtabilmek için tedbirler almaya, Kültür Bakanlıkları açmaya, kültür gümrükleri koymaya, kültür haritaları yapmaya başlamışlardır.” diyor. “Bu durumlar karşısında ülkemizde de kurulmuş bulunan Kültür Bakanlığı'nın bizden sonra, yaşatılması zaruretine inandığımı anlatıyordum.”
Zabıtlara bakıyorum da, oldukça uzun olan ve geçici bir bakanın gelecek olanlara bir vasiyetiymiş havasını taşıyan konuşmamı galiba senatörler beğenmişlerdi bunu beni alkışlamalarından çıkarıyordum. Konuşmamın sonuda Senato Başkanı Amiral Tekin Arıburun beni kutlamış ve kafetaryaya kahve ikram etmeye götürmüştü.
Millet Meclisi Genel Kurulu'nda yapılan oylamada 975 mali yılı bütçe dökümanına 136 red bir çekimser ile 230 kabul oyu verilmişti (26 Şubat 1975).
Ertesi gün bütün gazeteler, bütçenin kabulünü manşetten veriyor, bir süre önce kurulan Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin 50 kişilik Kurucu Meclis'ini, Başbakan adayı Irmak'ın yaptığı teşekkür konuşmasında Meclis'te bütçenin kabul görmesinin güvenoyu biçiminde anlaşılmaması gerektiğini söylediğini yazıyordu.
Koltuk
Milliyet Gazetesi'nde Örsan Öymen, Sosyal Güvenlik Bakanı Turan Esener'in lokavt ve işçi sorunları konusunda nasıl bir uğraş verdiğine değiniyor ve “Politika Kazanı"nda Başbakan'la o'nun arasında geçen konuşmayı (hakikat mıdır yoksa yakıştırma mıdır? bilemiyoruz.) fıkra biçiminde işliyordu.
Esener : – ”Sayın Başbakanım, durumu sayın Cumhurbaşkanımıza arz etsenizde lütfen artık bizi affetseler".
Başbakan: – ”Bütçeden sonra Çankaya Köşkü'nün yeni bir hükümet kurulması için çalışmalara girişeceğini zannediyorum".
Pek tatmin olmuş gibi görünmeyen,
Esener: – ”Bir başbakan adayı görevlendirilirse mesele yok, bir süre daha bekleyelim yeni hükümet kuruluncaya kadar, bir süre konmasını rica etsek bu sürenin sonunda da görevimizden affedilmeyi dilesek gibi birşeyler söylemeye kalkınca başbakan kaşlarını çatarak “sayın Cumhurbaşkanımızın hassasiyetini biliyorsunuz, bu konunun daha nazikhane bir biçimde kendilerine iletilmesi gerekir... Aksi halde bir iltümatom mahiyeti arzeder ki ben de bunu yapamam” cevabını vermiş. Esener kulisteki arkadaşlarına dert yanarmış:
– ”Bazıları hiç ayrılmak istemez ama koltuk onları bırakır, bazıları da bir an önce ayrılmak ister koltuk onlara yapışır, bırakmaz. İnsan ölür, hastalanır, istifa eder gitmek ister, biz istifa ettik ama ayrılamıyoruz şu halimize bir bakın” diyormuş.
Çankaya Yine Irmak Demişti
Yeni bir Başbakan adayı beklenirken görev yine Prof. Dr. Sadi Irmak'a verilmişti. Hoca yeni bir hükumeti kuruncaya kadar biz yerimizde kalmıştık. Halbuki o günlerde arkadaşlar arasında birbirimizle şakalaşıyor “yol göründü gaziler” diyor ve politikaya güle güle demeyi bekliyorduk. Kararnamelerle idare ettiğimiz Bakanlık işlerini günlük çalışmalar durumuna indirmeyi düşündüğümüz sırada ise görevimiz yine uzuyordu.
Cumhurbaşkanı Korutürk ve Başbakan adayı Irmak bu sefer CHP ile AP'yi de içine alan, geniş tabanlı bir hükumetin kurulmasını istiyorlardı. Bu hükumet intikal dönemini atlattıktan sonra, ülkeyi seçime de götürecekti.
Başta AP olmak üzere MSP-MHP ve CGP teklife karşı çıkmakta idiler. Demirel “Meclisi'n güvenoyu kimsenin cebinde değildir. Ama yasa gereği dört yılda bir seçim yapılır, bu hükmün altında 'CHP istediği zamanda yapılır' diyen bir dipnot yoktur” diye konuşuyor ve “tekrar söylüyorum; seçim yapılsa yine mahçup olacaksınız, sizin alabileceğiniz oy yine budur” cevabını veriyordu. AP'nin çevresindeki toplanma yoğunlaştığı oranda Demirel sertleşiyor, ve “CHP ile bir koalisyon hükumetine ancak savaş halinde bulunduğumuz zaman gidebiliriz” diyebilecek kadar ileri gidiyordu.
CHP ile AP
CHP ile eski DP ve sonraki AP, eskiden beri birbirlerine en küçük bir yaklaşım,bir anlayış göstermemişlerdi. Sanırım bu tutum bizim henüz 25 senelik genç demokrasimizin en büyük handikapı ve defosuydu.
Bu iki parti aynı ülkenin bağrından vücut bulmalarına karşın,hele ısmet İnönü'nün ölümünden sonra iki ayrı unsur gibiydiler. Politikayı birbirlerine karşı durmak sanan iki düşman kardeş gibi sürdürmeyi bir beceri sanıyorlardı. Türkiye'nin altın yılları, birinin ötekine “faşist”, diğerinin ise berikine “komünist” damgasını vurmakla geçmişti. İlke sorunlarına hep sadece kendi partisel gözlükleri ile baktıkları için olacak, gerçekçi çareler de de birleşememişler, asgari müşterekleri tutturamadıkları için de partiler demokrasinin erdemli müsbet ölçülerini rejim açısından hep açmazlara sürüklemişlerdi.
CHP'nin MSP'ye yaklaşması bu birleşememenin ve bu rekabetin sonucuydu. Sosyal ve siyasal açıdan konuya bakıldığında, bana göre en yapılmaması gereken olasılıktı. Bu olay siyasi hayatımızda yanlış bir çığır açmış, dinci siyasal akımların umutlarını güçlendirmiş, demokratik yaşantımızda yeni problemler yaratmıştır.
Ne yazıktır ki, artık tarihten gelme liderlerin ortalıkta kalmadığı ve henüz çok yeni olan partiler demokrasimizin yetiştirdiği, CHP'nin ve AP'nin başında bulunan iki genç lider batılı anlamdaki yeni toplum yolumuzun aydınlığı ve selameti için gerekli bulunan bu çok önemli noktayı hep gözardı etmişler, sadece kendi partilerinin Türkiye'yi kurtaracağı ön yargısına kapılmışlardı. Nedense, dış politika sorunları dışında bu iki partinin bir araya gelebilmeleri mümkün olamıyordu. Dış politikada nasılsa olumlu bir gelenek vardı. Sanırım bu hususun öncüsü yine İsmet Paşa olmuştu. Partiler birbirlerine danışmadan hareket etmiyorlardı. İçimden, inşallah bu güzel davranışı, gelecek yıllara da taşırlar diye düşünürdüm.
Irmak Partilere Mektup Yazıyordu
Başbakan adayı Prof. Dr. Sadi Irmak yeni bir hükumet kurabilmek için, vaktiyle Ecevit'in yaptığı gibi, bütün partilere mektup yazıyor, çeşitli hükümet biçimlerini ve bu konudaki alternatifleri sıralayarak bunlardan hangisini seçersiniz diye soruyordu.
Örneğin; “Herşeye rağmen CHP - AP koalisyonunu benim başkanlığımda düşünebilir misiniz? CHP'nin ağırlık vereceği bir koalisyona ya da bir Milli Mutabakat Hükümeti içine girermisiniz? Benim Başkanlığımdaki bir sağ kanat hükümetine ne dersiniz?” gibi olasılıkları ortaya atarak bir çeşit nabız yoklamak istiyordu.
Başbakan adayı, partilerin cevabını bekleye dursun, Kıssinger Ankara'ya gelmişti.
Yardımın makul bir süre sonra açılacağına söz veriyordu. Ecevit Almanya'ya gitmişti. Bonn'daki Türk vatandaşları tarafından büyük nümayişle karşılanmıştı . Türkiye'ye yardım konusunda iyi haberlerle döneceği söyleniyordu. Bir rivayete göre de, acele olarak Türkiye'ye dönmesini, Cumhurbaşkanı Korutürk istemişti.
Süleyman Demirel, Ecevit'in hükümette resmi bir görevi bulunmadığı halde, eski bir alışkanlıkla yaptığı, Türkiye'yi bağlayıcı gibi, görünen, bu dış gezilere çıkmasına ve demeçler vermesine karşı çıkıyor ve Isparta usulü bir deyim ile ; “ Ecevit henüz Başbakanlık urbalarını galiba üzerinden atamadı” diye demeç veriyordu.
Ankara gündeminde artık, gündüzleri hükumet akşamları dış yardım ve Kıssinger konuşulur olmuştu. Bir süre önce Celal Bayar'ın Moda Clup'te eski demokratlarla yaptığı toplantıdan sonra gazeteler 280 kişinin Adalet Partis'ine geçtiğini yazıyordu.
Elimdeki listeden Dördüncü Komisyon delegelerine göz gezdiriyorum. Kimler yok ki ;
Ahmet KABAKLI Çetin ALTAN
Prof. Dr. Enver Ziya KARAL Mustafa BAYDAR
Cihat BABAN Yaşar KEMAL
Tarık BUĞRA Prof. Dr. Seha MERAY
Prof. Dr. Yaşar KARAYALÇIN Aslan SAYILGAN
Yaşar Nabi NAYIR Orhan HANÇERLİOĞLU
Bedi-i FAİK Lütfi DOĞAN
Osman NEBİOĞLU Mükerrem Kamil SU
Vedat Nedim TÖR Prof. Dr. Şerafettin TURAN
Aslında bu kongre zamanına göre oldukca büyük bir kültür hareketi sayılırdı. Bakanlığımızın bir Basın Danışmanı ve Basın Bürosu da yoktu. Biz ise bu konularda oldukça acemiydik. Komisyonlarda münakaşalar ve genel kurul tartışmaları olaysız geçmişti. Patırtı ve gürültü olsaydı herhalde gazete manşetlerine çıkardık.
Kongreye gönderilen tebliğleri, komisyon raporlarını, Genel Kurul konuşmalarını toparlıyorduk. Bunların iki ciltlik birer kitap olarak basılması ancak bizden sonraki yıllarda ve birkaç bakanın gelip gitmesinden sonra gerçekleşebilmişti. Sanırım bunun sebebi kongrede alınan kararların zamanına kıyasla daha ileri bir düşünce özgürlüğünü ön plana almasından kaynaklanıyordu. Kongre “bilim ve sanat eserlerinde her çeşit kısıtlamanın kaldırılması” esasını ortaya koymuştu. Bu karar Anayasadaki 141-142-163. maddelere aykırı bir tavsiye idi.
Çok sonraları basılabilen bu kitaplara bakıyorum da, bu kadar uzmanın,bilim adamlarının ve tanınmış kişilerin ülkemizin düşünce ve yayın hayatındaki bu ciddi çalışmaları ve oldukça büyük kültür hareketi yeterince duyurulamamış hiç bir reklamı yapılamamıştı. Sadece bazı dergilerde ve basında birkaç makalede konu olmuştu. Şevket Rado, Hayat Dergisi'ndeki yazısının sonunda “bir yayın kongresi toplayarak kendinden önce yapılamayan bir işi,iyi bir şekilde yapmaya muaffak olan,zamanımızın Kültür Bakanını bu başarısından dolayı candan tebrik edelim ve bekleyelim” diye bitiriyordu.
06/02/1975 Hayat Dergisi).
Aynı tarihlerde Varlık Dergisiinde Yaşar Nabi Nayır da ;
“Yayın hayatımızın daha başka yüzlerce sorunu var. Yurt içi ve dışı kitap gönderme posta sorunları, gerçek değer taşıyan dergi ve kitapların resmi kitaplıklar için alınarak yayınlanmalarının desteklenmesi,edebiyatı ve sanatımızı dünyaya tanıtacak yabancı dillerde dergi çıkarılması, TRT yayınlarında kitap yorumlarına yer verilmesi, halk kitaplıklarının gerçekten halka yararlı olacak bir düzeye çıkarılması edebiyatçıları özendirecek yüksek değerde devlet ödülleri kurulması, temel kitaplar basan yayınevlerine yardım elinin uzatılması ve hepsinin üstünde yazar özgürlüğünün sağlam inançlar altına alınması ve daha bunlara benzer pek çok önerinin alkışlarla kabul edildiği bu kongrede alınan kararların sayın kültür ve milli eğitm bakanlarımızca hemen ele alınması ve bu uğraşların bundan sonra gelecek bakanlara da örnek olmasını dileriz.
Bu kongrenin ilk hazırlığında emeği geçen sayın Orhan Eyüboğlu ile kongreyi gerçekleştiren ve dört gününü bu hayırlı işe ayıran çalışkan ve nazik Kültür Bakanımız Nermin Neftçi'yi bu yolda harcadıkları emekler için candan kutlarım” diyordu.
Milliyet Gazetesi Kongre'de alınan kararları özetleyen bir sahife düzenlemişti. Kongre Başkanlık Divanı'da yayınladığı bir bildiri ile, ”Ülkemizi yeniden karanlık bir döneme sürüklemek isteyen çevrelerin kışkırtmaları ile, yüksek öğrenim gençliği arasında yoğunluk kazanan, şiddet hareketlerinin mutlaka önünün alınması ve huzur içinde bir eğitim ortamı kurulması” dileğinde bulunuyordu.
( 29 Ocak 1975 Milliyet )
Söz konusu çalışmaları içeren kitaplar ise bir-kaç bakan değiştirdikten sonra,Özal hükumetleri zamanında, Kültür ve Turizm Bakanı olan Sayın İlhan Evliyaoğlu tarafından 24/11/1987 tarih ve 4845 sayılı onay ile bastırılmıştır.
Olaylar ve Partiler
Celal Bayar eski Demokrat Parti milletvekilleri ile görüşüyor; “Felsefesi aynı olan partileri birleştirmeliyiz” görüşünü ileri sürüyordu. Bozbeyli ve Süleyman Demirel ile de temas halinde bulunuyordu. Eski Demokrat Parti misyonunun Demokratik Parti'den çok Adalet Partisi üzerinde toplanması olasılığı gittikçe artıyordu. Bir öğrencinin öldüğü, bir çok öğrencinin yaralandığı üniversitelerin kapatıldığı günleri yaşıyorduk. Ecevit “hükumet sorunu çözülünceye kadar öğrenime ara verilmesini” öneriyor, son olayların rejimi yıkmak isteyenlerin tertibi olduğunu söyleyerek,hükumeti yeterli güvenlik tertiplerini almadığı için eleştiriyordu.
Gençlik olayları mecliste de tartışılıyordu. Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Necdet Uğur, ”olayların sorumlusu, komandoları üniversiteye sokan ve gençleri kışkırtan MHP'dir " diye konuşuyordu.
Başbakan adayı Sadi Irmak Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet Partisi'ni bir araya getirerek, bir koalisyon kurabilmek için çok uğraşmış ama başaramamıştı. Geçici hükümetin üyeleri olarak bizler, ”Milliyetçi Cephe”nin dışında bırakılan Cumhuriyet Halk Partisi ile, Demokratik Parti'nin hükumeti çok rahat olarak kurabileceklerine inanıyorduk. Ecevit'le Bozbeyli'nin yanyana gelerek konuşmuş olmaları bu umudumuzu artırmıştı. Ama bir sonuç çıkmadı. İki partinin milletvekilleri birbirlerine güvenemiyorlarmış dendi .Aslında 186 milletvekili olan Cumhuriyet Halk Partisi de bu işe pek gönlünü yatıramıyordu. En son olarak Irmak Cumhuriyet Halk Partisi destekli DP+ Teknokratlardan kurulu bir erken seçim hükumeti öneriyor, ondan da bir sonuç elde edilemiyordu. Ertesi gün çıkan Milliyet Gazetesi'nin birinci sahifesinde Başbakan adayımızın renkli güzel bir karikatürü vardı. Elinde kocaman bir pankartı taşıyordu. Pankartın üzerine büyük harflerle "HÜKÜMET İSTİYORUZ" ibaresi yazılmıştı. Altındaki imza ise gene hükümet idi.
Son Havadis Gazetesi'nde Milliyetçi Cephe'nin Adalet Partisi'nin başkanlığında kurulacağına ilişkin haberler işleniyor, Adalet Partisi “Milliyetçi Cephe” çalışmalarının yaygınlaştırılması kararını alıyordu.
Şubat'ın ilk günlerinin önemli haberi; Amerikan yardımının kesilmesi idi. Başbakan'ın “NATO savunmasına olan katkımızın yeniden düzenlenmesi gereği ortaya çıkmıştır. Ne Kıbrıs Rum kesimine, ne Yunanistan'a, ne de ABD'ye verilecek herhangi bir tavizimiz yoktur” diyen bir bildirisi yayınlanmıştı. Kabine ve Milli Güvenlik Kurulu devamlı toplanıyordu. Washington'a bir nota çekilmesi kararı alındı. Bu notada özetle ABD Kongresi'nin büyük bir yanılgı içinde bulunduğu belirtiliyordu.
Son gelişmeler karşısında Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk güvenoyu alabilecek bir hükumetin kurulması isteğini tekrarlıyor, Ecevit, Yunan TV'sine verdiği demecinde “Türkiye'nin artık ABD'ye güvenemeyeceğini, tek taraflı ortak güvenlik yüzünden büyük riskler altında kalmaya devam etmesinin anlamsızlaştığını” söylüyordu. Kissinger, telefonda Dışişleri Bakanı: Büyükelçi Melih Esenbel'i aramıştı, “ani ve geri dönülmesi imkansız olan kararlardan" kaçınmamızı söylüyor, kendisinin ve başkan Ford'un "durumu düzeltici uğraş verdiklerini" bildiriyordu.
Türkiye, durumun NATO'nun sivil ve askeri komitesince incelenmesini istiyor ve ABD ambargosunun Orta Doğu için vahim sonuç vereceğini öne sürüyordu. Bir süre sonra NATO'nun isteğimizi kabul etmesi, ülkede iyi karşılanmıştı biraz nefes almıştık. ABD Kongresi'nin kararına karşı yalnız olmadığımız meydana çıkıyordu.
Bir yandan dış olaylar,bir yandan anarşik hareketlerin bir iki vilayete daha sıçrama görüntüleri, dünyadaki ekonomik durgunlukların Türkiye'yi de etkilemesi siyasi istikrarsızlıkla birleşiyor ve zorluklar yaratıyordu. Şekere, kömüre, elektriğe yapılan zamlar kapıya gelmiş bekliyordu. Hayatın her bölümüne yansıyarak pahalılık yaratacaktı. Memur maaşları için acaba bir kısmı bonolarla mı ödense diye konuşmalar yapıldığını anımsıyorum. Ülkenin bu durumunda bile partiler birbirini suçluyor, Son Havadis “bütün bunlar hükumeti bırakıp kaçan Cumhuriyet Halk Partisi'nin mirasıdır” diye yazılar yazıyor "yokluklar pahalılık, kuyruklar Cumhuriyet Halk Partisi icadıdır" derken, Ecevit verdiği bir demeçte “yeterince güçlü olmayan bir hükumet böyle bir dönemin gerekli kıldığı köklü politika tercihlerini yapamaz, derhal seçime gidilmesi gereklidir” diyordu.
Bizler ise Parlamentoya dayalı, güvenoyu almış normal hükumetler için bile, son derece zorluklar yaratan şartların karşısında bulunan sıkıntılar içinde çalışma yapan bir hükumetin üyeleriydik.
Örsan Öymen bizim hükumete, ehliyetsiz araba kullanan şoförler adını takmıştı. Onu Meclis kulislerinde gördükce sorardık; –”Arkadaş, parlaementoda şoförlere ehliyet veren bir merci ya da ehliyet almak isteyen usta kimseleri sen görebiliyormusun ? Biz zaten burnumuzdan soluyoruz, bir de sen mi”. O ise –”Hadi hadi bir şeyler yapıyorsunuz devam edin, devam edin der" güler geçerdi.
Hükümet gençlerle, komandolar arasında süregelen olayları ordununda yardımıyla bastırmıştı. Geçici bir süre için üniversite kapanmış TÖB-DER'in afişlerine el konmuş Tokat MHP İl Başkanı gözaltına alınmış, binalardaki Bozkurt bayrakları ile aşırı solcu resimler ve sloganları taşıyan pankartlar indirilmişti.
Başbakan, “tedbir alınmasa idi milli facia çıkardı, çok şükür olaylar daha vahim sonuçlara varmadan önlenebildi” diyordu. Son Havadis Gazetesi Adalet Partisi'nin sesiydi. Sistematik olarak bir yandan Cumhuriyet Halk Partisi'ne çatıyor, bir yandan muntazaman “Milli Cephe”yi güçlendirici haberler yayıyor, arada sırada Irmak kabinesinin içinde huzursuzluk bulunduğunu,bakanlar arası anlaşmazlıkların arttığını, bazı bakanların Ecevit gibi hükumeti bırakıp kaçmak istediğini yazıyordu.
Milli Cephe ve Bütçe
Görüşülmekte olan bütçenin hazırlayıcısı Irmak kabinesi idi. Başka bir deyimle hükümetimiz bütçeyi savunduğuna göre yapılacak tenkitlerin hedefi de biz olmalıydık. Ama Cumhuriyet Halk Partili ve Demokratik Partili sözcüler yaptıkları konuşmalarda Milli Cephe'yi hedef alıyor, karşılıklı olarak çatışıyorlardı. Bütçenin tümü üzerinde konuşma yapan Deniz Baykal sözlerini şöyle bağlarken, bizede çatmayı unutmamışdı :
“Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, bu bütçeye ret oyu vereceğiz. Anayasaya aykırı olduğu için, harcama hedefinin çok önemli bir kısmını sağlıklı kaynaklarla karşılayamadığı için, bütçe harcamaları konusunda gerçek, bütçe gelirleri konusunda sorumluluktan kaçan bir anlayışla hazırlandığı için bu bütçeye ret oyu vereceğiz. Ret oyumuz, yalnız bütçeye değildir, demokratik rejimi ve iç barışı tehdit eden son cinayetlerin ve zorbalıkların adını dahi koymaya cesaret edemeyen Hükümetin tutumuna da ret oyu vermiş oluyoruz (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar). Beş aydan beri Hükümet kuramayan, hükümeti kuramadığı halde seçim kararı almaktan kaçınan Parlamento çoğunluğunun tutumuna da ret oyu vermiş oluyoruz”
Adalet Partisi Grubu Sözcüsü Yılmaz Ergenekon ise ona verdiği cevapta:
“Devletin devamlılığı, parlamentonun işlerliği, bir Devletin bir hükümete sahip olması, bir milletin organize bir şekilde yaşamasının şartlarıdır, başka şeyin değil. Bu şartları ortadan kaldırıcı hiçbir hukuki tasarruf, hiçbir hukuki hüküm Anayasalarda yer alamaz, hiçbir Anayasa Devletin işlemesini engelleyici bir tarzda yorumlanamaz. Bu itibarla, parlamentoyu çalışamaz, hükümeti karar veremez, işleyemez hale getirici yorumlara katılmak mümkün değildir” diyordu.
Aslında hiç güvenoyu almamış bir hükumetin, meclis kararlarına dayanarak, bütçe hazırlamasının elbetteki hukuki bir garabeti vardı ve bu husus en başından itibaren, hükumetin icraata başlaması sırasında da tartışılmalı idi. Bana göre Cumhuriyet Halk Partisi bunu yalnızca söylemekle kalıyor ve bunu zabıtlara tescil ettirmenin kendisini sorumluluktan kurtaracağını sanıyordu. Onun yapması gereken parti olarak meclis başkanlığına müracaat ederek konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götürmekti. Böyle bir tutum bir yandan Cumhuriyet Halk Partisi'ni ve bütün parlamentoyu hukuki bir temel üzerine oturtmuş görünür ve bizim nev-i şahsına münhasır ( yalnızca kendine benzeyen ) hükumetimizi de kurtarmış olurdu. Bu yola da başvurulmamıştı. Başbakan Sadi Irmak, Meclis'te yaptığı konuşmada durumu özet olarak parlamentoya şu sözleriyle açıklıyordu;
“Partiler arasındaki polemiğe, elbette benim, bitaraf bir hükümet başkanı olarak girmemi istemez ve beklemezsiniz. Bütçe Komisyonu'nun kuruluşu mevzuu, hükümetin iradesinin, yetkisinin tamamen dışında, Meclisin yüksek iradesi meselesidir. Meclis'in yüksek iradesi böyle tecelli etti. Ancak bu sayede bütçe görüşülebildi ve görüşülmeye devam edilmektedir.”
Cephecilerin 1975 mali yılı bütçesine beyaz oy verecekleri dedikodusu yayılıyordu. Cumhuriyet Halk Partisi'nden Turan Güneş'in kuliste Necdet Evliyagil'e ;
– ”Bütçeye ne renk oy vereceksiniz?” diye sorduğunu,
– ”Vallahi bilmiyorum, ama galiba grubu serbest bırakacağız” cevabını alınca da,
– ”Bırakın şu serbest bırakmayı a canım, ne demişler kızını serbest bırakırsan ya davulcuya kaçar, ya zurnacıya” diye izahta bulunduğunu duymayan kalmamıştı.
Milliyet Gazetesi'nde, Politika kazanı o günkü fıkrasının adını “Naylon Top” koymuştu.;
– Biz seyirciler Milliyetci Cephe forvetine Çankaya'dan gelecek pası izleye duralım, atı alan üsküdarı, topu kapanda iktidar kalesini aştı bile..
– Nasıl mı ?
– Görmüyormusunuz? Adamlar golü atıp iktidara geçti de haberimiz bile yok ,
– Ortada top yokken nasıl gol atılır diye soracak olursanız hemen cevap verelim,
– ”Politikacılarımızın futbolculuğunu simgeleyen bir özellikte, topsuz gol atabilmeleridir. Bakın bu iş nasıl oldu: Milliyetçi Cephe gerçi Parlamentoda bir hükümet kurabilmek için salt çoğunluğu sağlayamadı ama, bir anayasa yorumu ile, Bütçe Plan Karma Komisyonu'nda çoğunluğu elde etti ve iktidara doğru yürümeyi sürdürmekte.."
Bütçe tartışmalarındaki karşılıklı suçlamalarla kendilerine Milliyetçi Cephe adını takan partiler daha çok biribirlerine yaklaşmışlar, CHP ile DP'yi karşılarına almış, Adalet Partisi ile birleşme yolunu tutarak hükumetin sağ kanattan kurulabilmesi yolundaki çalışmalarını hızlandırmışlardı. Gözler gene Demokratik Parti'deydi. Her gün yeni istifalar olacağı ve bunun Bütçeden sonra başlayacağı söylenmekteydi. Bütçe tasarıları diğer kanun tekliflerinin aksine önce senatoda görüşülürdü. Sonra Millet Meclisi'nde müzakere edilerek onaylanır ve son şeklini alırdı.
Senato'da İlk Kez
Aslında 1965 senesinden bu yana 8-9 senedir Meclis'in bütçe çalışmalarına katılmış ve çoğunda da bir bakanlığın grup adına muhalefet sözcülüğünü yapmıştım. Bu sefer Meclislerdeki son konuşmalarımı ilk kez senato kürsüsünde ve partilerdışı bir hükümetin üyesi olarak yapıyordum.
Senatörler; bu seçkinler meclisi üyeleri, Kültür Bakanlığı bütçesine ilgi duymuşlar ve salondaki sıraları doldurmuşlardı. Her çeşit gerginlikten ve siyasal çekişmeden uzak olarak bu yeni kurulan bakanlığa ait; iyi hazırlanmış ve grupları adına şahısları adına ağır başlı konuşmalar yapıyor, yanıtlanması için sorular soruyorlardı.
Henüz kamuoyunda ve basında hatta Meclis Genel Kurulu'nda, soyut bir deyim gibi görünen Kültür Bakanlığı bütçesi, bana, senatonun gündeminde ve kürsüsünde sahibini bulmuş gibi görünmüştü. Meclislerdeki son konuşmalarımı ilk kez senato kürsünüden yapıyordum.
Türkiye'de, milli hudutlarımız içindeki kültürel yozlaşmayı, dağınıklığı, çeşitliliği, alt yapı zenginliğini, bakanlığın günlük politikanın üstünde çalışmaıs gereğini ele alan ve bakanlığın yaşatılmasının lüzumuna değinen uzun bir konuşmaydı bu.
“Kültür ünitelerimiz uzun süre Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak çalışmış, çok kısa bir bakanlık olarak hizmet verdikten sonra da Devlet Bakanlıkları bünyesindeki müsteşarlıklara dönüştürülmüştür. Milli Eğitim Bakanlığı'nın işlerinin başından aşması ve çok geniş kadrolarının bulunması, Devlet Bakanlıklanın da politika açısından ve çalışma bakımından dolu olmaları sonucu kültür işleri ister istemez ikinci planda kalmış ve ağır aksak bir çalışma içine itilmiş bazan bir bakandan olur alabilmek için haftalarca ve aylarca beklemiştir...."
“Halbuki, teknik ve bilimsel gelişmelerle dünyada uluslar arasında çok hızlı bir kültür alışverişi başlamış, uluslar kendi kültür varlıklarını koruyabilmek ve onları kendi orijinalleri ölçüsünde tanıtabilmek için tedbirler almaya, Kültür Bakanlıkları açmaya, kültür gümrükleri koymaya, kültür haritaları yapmaya başlamışlardır.” diyor. “Bu durumlar karşısında ülkemizde de kurulmuş bulunan Kültür Bakanlığı'nın bizden sonra, yaşatılması zaruretine inandığımı anlatıyordum.”
Zabıtlara bakıyorum da, oldukça uzun olan ve geçici bir bakanın gelecek olanlara bir vasiyetiymiş havasını taşıyan konuşmamı galiba senatörler beğenmişlerdi bunu beni alkışlamalarından çıkarıyordum. Konuşmamın sonuda Senato Başkanı Amiral Tekin Arıburun beni kutlamış ve kafetaryaya kahve ikram etmeye götürmüştü.
Millet Meclisi Genel Kurulu'nda yapılan oylamada 975 mali yılı bütçe dökümanına 136 red bir çekimser ile 230 kabul oyu verilmişti (26 Şubat 1975).
Ertesi gün bütün gazeteler, bütçenin kabulünü manşetten veriyor, bir süre önce kurulan Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin 50 kişilik Kurucu Meclis'ini, Başbakan adayı Irmak'ın yaptığı teşekkür konuşmasında Meclis'te bütçenin kabul görmesinin güvenoyu biçiminde anlaşılmaması gerektiğini söylediğini yazıyordu.
Koltuk
Milliyet Gazetesi'nde Örsan Öymen, Sosyal Güvenlik Bakanı Turan Esener'in lokavt ve işçi sorunları konusunda nasıl bir uğraş verdiğine değiniyor ve “Politika Kazanı"nda Başbakan'la o'nun arasında geçen konuşmayı (hakikat mıdır yoksa yakıştırma mıdır? bilemiyoruz.) fıkra biçiminde işliyordu.
Esener : – ”Sayın Başbakanım, durumu sayın Cumhurbaşkanımıza arz etsenizde lütfen artık bizi affetseler".
Başbakan: – ”Bütçeden sonra Çankaya Köşkü'nün yeni bir hükümet kurulması için çalışmalara girişeceğini zannediyorum".
Pek tatmin olmuş gibi görünmeyen,
Esener: – ”Bir başbakan adayı görevlendirilirse mesele yok, bir süre daha bekleyelim yeni hükümet kuruluncaya kadar, bir süre konmasını rica etsek bu sürenin sonunda da görevimizden affedilmeyi dilesek gibi birşeyler söylemeye kalkınca başbakan kaşlarını çatarak “sayın Cumhurbaşkanımızın hassasiyetini biliyorsunuz, bu konunun daha nazikhane bir biçimde kendilerine iletilmesi gerekir... Aksi halde bir iltümatom mahiyeti arzeder ki ben de bunu yapamam” cevabını vermiş. Esener kulisteki arkadaşlarına dert yanarmış:
– ”Bazıları hiç ayrılmak istemez ama koltuk onları bırakır, bazıları da bir an önce ayrılmak ister koltuk onlara yapışır, bırakmaz. İnsan ölür, hastalanır, istifa eder gitmek ister, biz istifa ettik ama ayrılamıyoruz şu halimize bir bakın” diyormuş.
Çankaya Yine Irmak Demişti
Yeni bir Başbakan adayı beklenirken görev yine Prof. Dr. Sadi Irmak'a verilmişti. Hoca yeni bir hükumeti kuruncaya kadar biz yerimizde kalmıştık. Halbuki o günlerde arkadaşlar arasında birbirimizle şakalaşıyor “yol göründü gaziler” diyor ve politikaya güle güle demeyi bekliyorduk. Kararnamelerle idare ettiğimiz Bakanlık işlerini günlük çalışmalar durumuna indirmeyi düşündüğümüz sırada ise görevimiz yine uzuyordu.
Cumhurbaşkanı Korutürk ve Başbakan adayı Irmak bu sefer CHP ile AP'yi de içine alan, geniş tabanlı bir hükumetin kurulmasını istiyorlardı. Bu hükumet intikal dönemini atlattıktan sonra, ülkeyi seçime de götürecekti.
Başta AP olmak üzere MSP-MHP ve CGP teklife karşı çıkmakta idiler. Demirel “Meclisi'n güvenoyu kimsenin cebinde değildir. Ama yasa gereği dört yılda bir seçim yapılır, bu hükmün altında 'CHP istediği zamanda yapılır' diyen bir dipnot yoktur” diye konuşuyor ve “tekrar söylüyorum; seçim yapılsa yine mahçup olacaksınız, sizin alabileceğiniz oy yine budur” cevabını veriyordu. AP'nin çevresindeki toplanma yoğunlaştığı oranda Demirel sertleşiyor, ve “CHP ile bir koalisyon hükumetine ancak savaş halinde bulunduğumuz zaman gidebiliriz” diyebilecek kadar ileri gidiyordu.
CHP ile AP
CHP ile eski DP ve sonraki AP, eskiden beri birbirlerine en küçük bir yaklaşım,bir anlayış göstermemişlerdi. Sanırım bu tutum bizim henüz 25 senelik genç demokrasimizin en büyük handikapı ve defosuydu.
Bu iki parti aynı ülkenin bağrından vücut bulmalarına karşın,hele ısmet İnönü'nün ölümünden sonra iki ayrı unsur gibiydiler. Politikayı birbirlerine karşı durmak sanan iki düşman kardeş gibi sürdürmeyi bir beceri sanıyorlardı. Türkiye'nin altın yılları, birinin ötekine “faşist”, diğerinin ise berikine “komünist” damgasını vurmakla geçmişti. İlke sorunlarına hep sadece kendi partisel gözlükleri ile baktıkları için olacak, gerçekçi çareler de de birleşememişler, asgari müşterekleri tutturamadıkları için de partiler demokrasinin erdemli müsbet ölçülerini rejim açısından hep açmazlara sürüklemişlerdi.
CHP'nin MSP'ye yaklaşması bu birleşememenin ve bu rekabetin sonucuydu. Sosyal ve siyasal açıdan konuya bakıldığında, bana göre en yapılmaması gereken olasılıktı. Bu olay siyasi hayatımızda yanlış bir çığır açmış, dinci siyasal akımların umutlarını güçlendirmiş, demokratik yaşantımızda yeni problemler yaratmıştır.
Ne yazıktır ki, artık tarihten gelme liderlerin ortalıkta kalmadığı ve henüz çok yeni olan partiler demokrasimizin yetiştirdiği, CHP'nin ve AP'nin başında bulunan iki genç lider batılı anlamdaki yeni toplum yolumuzun aydınlığı ve selameti için gerekli bulunan bu çok önemli noktayı hep gözardı etmişler, sadece kendi partilerinin Türkiye'yi kurtaracağı ön yargısına kapılmışlardı. Nedense, dış politika sorunları dışında bu iki partinin bir araya gelebilmeleri mümkün olamıyordu. Dış politikada nasılsa olumlu bir gelenek vardı. Sanırım bu hususun öncüsü yine İsmet Paşa olmuştu. Partiler birbirlerine danışmadan hareket etmiyorlardı. İçimden, inşallah bu güzel davranışı, gelecek yıllara da taşırlar diye düşünürdüm.
Irmak Partilere Mektup Yazıyordu
Başbakan adayı Prof. Dr. Sadi Irmak yeni bir hükumet kurabilmek için, vaktiyle Ecevit'in yaptığı gibi, bütün partilere mektup yazıyor, çeşitli hükümet biçimlerini ve bu konudaki alternatifleri sıralayarak bunlardan hangisini seçersiniz diye soruyordu.
Örneğin; “Herşeye rağmen CHP - AP koalisyonunu benim başkanlığımda düşünebilir misiniz? CHP'nin ağırlık vereceği bir koalisyona ya da bir Milli Mutabakat Hükümeti içine girermisiniz? Benim Başkanlığımdaki bir sağ kanat hükümetine ne dersiniz?” gibi olasılıkları ortaya atarak bir çeşit nabız yoklamak istiyordu.
Başbakan adayı, partilerin cevabını bekleye dursun, Kıssinger Ankara'ya gelmişti.
Yardımın makul bir süre sonra açılacağına söz veriyordu. Ecevit Almanya'ya gitmişti. Bonn'daki Türk vatandaşları tarafından büyük nümayişle karşılanmıştı . Türkiye'ye yardım konusunda iyi haberlerle döneceği söyleniyordu. Bir rivayete göre de, acele olarak Türkiye'ye dönmesini, Cumhurbaşkanı Korutürk istemişti.
Süleyman Demirel, Ecevit'in hükümette resmi bir görevi bulunmadığı halde, eski bir alışkanlıkla yaptığı, Türkiye'yi bağlayıcı gibi, görünen, bu dış gezilere çıkmasına ve demeçler vermesine karşı çıkıyor ve Isparta usulü bir deyim ile ; “ Ecevit henüz Başbakanlık urbalarını galiba üzerinden atamadı” diye demeç veriyordu.
Ankara gündeminde artık, gündüzleri hükumet akşamları dış yardım ve Kıssinger konuşulur olmuştu. Bir süre önce Celal Bayar'ın Moda Clup'te eski demokratlarla yaptığı toplantıdan sonra gazeteler 280 kişinin Adalet Partis'ine geçtiğini yazıyordu.
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Demokrasinin Kilit Taşı - 38
- Parts
- Demokrasinin Kilit Taşı - 01Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2766Total number of unique words is 173328.6 of words are in the 2000 most common words41.5 of words are in the 5000 most common words48.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 02Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2751Total number of unique words is 177328.1 of words are in the 2000 most common words39.9 of words are in the 5000 most common words47.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 03Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2912Total number of unique words is 192529.4 of words are in the 2000 most common words41.4 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 04Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2799Total number of unique words is 183428.9 of words are in the 2000 most common words42.4 of words are in the 5000 most common words49.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 05Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2866Total number of unique words is 181329.5 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 06Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2863Total number of unique words is 175828.9 of words are in the 2000 most common words40.7 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 07Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 179029.2 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 08Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2894Total number of unique words is 187528.6 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 09Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 185328.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 10Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2882Total number of unique words is 182330.2 of words are in the 2000 most common words42.5 of words are in the 5000 most common words49.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 11Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2850Total number of unique words is 185029.1 of words are in the 2000 most common words41.3 of words are in the 5000 most common words48.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 12Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 185527.6 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words46.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 13Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 179427.1 of words are in the 2000 most common words39.4 of words are in the 5000 most common words46.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 14Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2916Total number of unique words is 173529.8 of words are in the 2000 most common words43.1 of words are in the 5000 most common words51.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 15Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2837Total number of unique words is 182728.8 of words are in the 2000 most common words42.6 of words are in the 5000 most common words49.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 16Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2877Total number of unique words is 178531.8 of words are in the 2000 most common words45.3 of words are in the 5000 most common words53.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 17Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2838Total number of unique words is 184829.8 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 18Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2762Total number of unique words is 171529.1 of words are in the 2000 most common words41.9 of words are in the 5000 most common words48.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 19Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2846Total number of unique words is 183728.5 of words are in the 2000 most common words42.3 of words are in the 5000 most common words50.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 20Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2952Total number of unique words is 174530.6 of words are in the 2000 most common words43.8 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 21Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2899Total number of unique words is 181327.1 of words are in the 2000 most common words40.4 of words are in the 5000 most common words47.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 22Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2804Total number of unique words is 169227.9 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words47.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 23Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2936Total number of unique words is 171528.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 24Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 166628.0 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 25Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 170530.3 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 26Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 184027.4 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 27Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2928Total number of unique words is 171128.4 of words are in the 2000 most common words40.9 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 28Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3028Total number of unique words is 179331.4 of words are in the 2000 most common words42.9 of words are in the 5000 most common words49.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 29Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3007Total number of unique words is 180729.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 30Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3070Total number of unique words is 178528.7 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 31Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3021Total number of unique words is 191627.0 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words46.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 32Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2981Total number of unique words is 184830.8 of words are in the 2000 most common words44.1 of words are in the 5000 most common words50.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 33Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3039Total number of unique words is 188628.1 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words48.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 34Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 171327.1 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words45.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 35Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3073Total number of unique words is 189727.4 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words47.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 36Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3000Total number of unique words is 181027.3 of words are in the 2000 most common words39.5 of words are in the 5000 most common words47.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 37Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2922Total number of unique words is 175127.9 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 38Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2910Total number of unique words is 174126.0 of words are in the 2000 most common words37.9 of words are in the 5000 most common words44.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 39Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 1792Total number of unique words is 116230.5 of words are in the 2000 most common words43.0 of words are in the 5000 most common words50.1 of words are in the 8000 most common words