Demokrasinin Kilit Taşı - 10
Total number of words is 2882
Total number of unique words is 1823
30.2 of words are in the 2000 most common words
42.5 of words are in the 5000 most common words
49.2 of words are in the 8000 most common words
"Cumhurbaşkanı geliyor" dediler... Ortaya bir kurbanlık koç çıktı. Meğer
AP'liler getirmişler. "Bak, Nimet bey" dedim. İl Başkanı Nimet Ağaoğlu'na,
"Bu anlaşmada yoktu. Haber verseydiniz biz de getirirdik. Ya siz
kesmeyin... ya da bizi ortak edin. " Zavallı kurban AP ve CHP
filamalarının tam ortasında kesildi.
Akşama Alpaslan Üretme Çiftliği'nde, Cumhurbaşkanı şerefine
yemek verildi. Servis başlarken Sunay:
– "Nermin hanım, bir viski alır mısınız?" diye garsonu bana gönderdi.
Çaresizdim, Devlet Başkanı'nın ikramı geri çevrilemezdi.
– "Evet efendim" dedim ve her partiden bir yığın insanın içinde içkimi
yudumladım. O uzaklardaki doğu ilinin efendi insanları, bir kere bile
bunu ağızlarına almadılar, bana karşı kullanmadılar.
Sağlık sosyalizasyonu kimi köylerde, henüz, başarı ile
yürüyordu. Ankara'dayken Sosyalizasyon Genel Müdürü ile görüşmüştüm:
Arttırma Eksiltme Kanunu'ndan dolayı kaliteli mal alamıyorlarmış,
aldıkları iğnelerin enjektörlerin çoğu bozuk çıkmış. Vilayetlerdeki
ihalesiz alım satım limitlerinin 1500 TL. den, 15.000 TL.'ye çıkarılmasını
istiyorlardı. Maliye Bakanlığı'nın o zamanki tutumundan yakınıyorlardı.
İki yıldır zorluk çıkarıyormuş ödenekleri verirken, Bütçeyi bölüyor parça
parça veriyormuş. Bu yüzden yıllık mübayaa yapılamıyor, maaşlar zamanında
gitmiyor, hizmet aksıyormuş. O yılın 9.600.000 liralık taşıt tahsisatını
zamanında vermediği için işlemleri yaptıramamışlar ve 1965'de hiç bir
taşıt alınamamış. Bunun gibi şikayetleri vardı Sosyalizasyon yönetiminin.
Gittim, sağlık ocaklarını gördüm. Ebelerle görüştüm... Ne
güzel bir başlangıçtı o... Köylü de bunu benimsiyordu, ebeler seviliyordu.
Genç bir ebe: "Bu çevrenin bütün kadınları bana gelir. Doğumlarını
yaptırırım tedavi ederim. Çocuk bakımı öğretirim onlara" demişti. İşini
de çok seviyordu kızcağız.
69 seçiminde tekrar oraya gittiğimde ne ebe kalmıştı, ne de
sağlık ocağının kapısı çerçevesi. Çevresinde inekler dolaşıyordu.
Seyfo"nun köyü Sungu'ya da uğradık. Köyün Karasu'ya bakan Çardaklı
kahvesinde Cemil Ağa ve köylülerle çay içerken, ağa anlatıyordu: Şimdi
karı koca olan ebeyle öğretmenden önce başka bir ebe varmış, genç, güzel,
ateş gibi de bir kızmış. Köyü yola getirmek için her şeye burnunu sokar,
bildiği herşeyi öğretmek istermiş. Evlere hela yaptırmaya kalkmış: "Olmaz,
böyle dağda, bayırda, duvar kenarında, ayıp denen bir şey var". Cemil
Ağa'ya da "Önce sen yaptıracaksın... Köylü senden görecek" demiş. Cemil
Ağa direndikçe, o söyleniyormuş. Ağa canından bezmiş. Yağmur, soğuk bir
gecede, üç dört kişiyi gönderip "Gidin şu ebeyi kaçırın bana getirin"
demiş. Kızcağızı sarıp sarmalayıp ağanın evine getirmişler. Ağa'nın
dediğine göre, kız, "yaprak kimi titrirdi, gelende". şakacı Cemil Ağa
korkutmak için: -"Bak ben seni alacağım" demiş. Kız zırıl zırıl ağlar.
Sonunda işin şaka olduğu ortaya çıkmış, "hela yaptırma" konusunda
anlaşmaya varmışlar. Ebe hanım artık hergün teftişe çıkarmış. Kim helaya
gidiyor, kim gitmiyor diye.
Cemil Ağa: "Helayı yaptırdım ama, evimin önündeki otluğa
gitmeye alışmıştım bir kere. Ebe görmesin diye seher vakti gidiyordum".
Ebe de kurnaz, bu işin köyde kaçak yapıldığı zamanı anlamış, denetimini de
ona göre ayarlamış. Cemil Ağa: "Sazların ortasinde oturmişem, uzaktan ebe
göründi. Başımı egdim. Ebe yaklaşir, daha egilsem, yer yok, mesafe kalmadi
yapişirem üstüne..."
Gene Kurt Yumağı
1965'in Aralığındaki grup tartışmasında ortada kalan yumağı
her isteyen kendine göre yuvarladı, azar azar. Oniki kişi ile başlayan
"Ortanın solu toplantıları" 35-40 kişi ile yapılır olmuştu. Bu
toplantılardan İnönü'nün haberi var deniliyordu. Paşa'nın haberinin olması
içimi rahatlatmıştı. Çünkü ondan gizli bir şey yapmak istemezdim. Her
halde parti lideri kadrosundaki herkesin de haberi vardı toplantılardan.
Biz konuyu Feyzioğlu'na açamıyorduk. Onun toplantı yaptığımız
kişilerden bazılarına duyduğu güvensizlik bize bu cesareti vermiyordu.
Üstelik toplantılar da "gizli" idi sözde... Açıklanamazdı. Nasıl
Feyzioğlu bizim arkadaşlardan bir kısmına kızıyorsa, onlar da
Feyzioğlu'nun lafını ettirmiyorlardı. Ama buna rağmen Feyzioğlu, partideki
yeni hareketin, o günlerde başına geçmek isteseydi, en güçlü lider olurdu.
Yön Dergisi'nin adından bahsetmesi de bundandı.
Parti Meclisi, senato seçimlerinde, "ortanın solu" sözünün
kullanılmamasına karar vermişti. Başta Ecevit olmak üzere arkadaşlarımızın
çoğu: "Böyle şey olmaz... Niçin ortanın solu suçlansın. Açığa çıkalım ve
savunalım" diyorlardı. Ama hareketin lideri yoktu. O güne değin,
toplantıların her birine ayrı kişiler başkanlık etmişti. Ecevit'in
raportörlük ettiği toplantıların birinde kendisine "bu işin başına geç"
diyenler olmuştu. O ise "Hayır, ben bu işi yapamam" diye yanaşmadı. "Öyle
ise gidin Feyzioğlu'na teklifte bulunun" fikri ortaya atıldı.
Feyzioğlu ufak bir ameliyat geçirmiş Gülhane Hastanesi'nde
yatıyordu. Bülent Bey ziyaretine gitti. Orada konuyu açmış, ama Feyzioğlu
liderliği kesin olarak reddetmiş. Feyzioğlu ile eski bir arkadaşı Balin
Oteli'nde, o zamanki Gül Ağacı Lokali'nin çıkış kapısı önünde bir gün,
sabahtan başlayıp öğleden sonraya kadar, bu konuyu tartışmışlar.
İzerlerine iki kez güneş gelmiş, yer değiştirmişler. Ama Feyzioğlu fikrini
değiştirmemiş.
Haziran 1966'da, grupta yeniden genel görüşme açıldı.
Bizlerden, bu genel görüşmeye katılan milletvekillerinden acaba kaçımız,
solun, sosyalizmin, sosyal demokrasinin farklarını, Marksizm ile Leninist
ihtilalciliğin ilişkilerini tam olarak biliyorduk. O günlerde Türkiye bir
kavram kargaşası içindeydi. 61 Anayasası'nın düşünce arenasında rahat at
oynatılan ortamı, bir yığın deyim, kavram ve sloganın açığa çıkmasını
sağlamıştı. Yurdumuzdaki bu kavram kargaşası grup içindeki tartışmalara da
yansıyordu. Partideki çatışmada, iki tarafın ılımlıları bile öteki tarafça
aşırılıkla suçlanıyordu.
Ecevit Ve Yeni Hareket
Ecevit toplantıları yapanlar adına, ilk kez grupta konuştu.
Ortanın solunun senato seçiminde kullanılmamasını eleştirdi:
"TİP ile aynı paralelde değiliz. iki parti arasında temelde derin görüş
ayrılıkları vardır. Onlar sınıf ayrılıklarını, temel alırlar, biz ise
bunu reddederiz."
gibi prensipler koydu. Benim inançlarıma uygun şeylerdi. Bu konuşmasıyla
Bülent Bey yeni hareketin lideri olarak ortaya çıkıyordu. Gerçekten de o
gün Meclis'e gelen birisi, ortanın solunda olan arkadaşıma rastlar: "Yahu"
der, "Ecevit'i mi liderliğe çıkardınız?" Sonuna kadar Ecevitçi kalan
arkadaş ise: "Aman, söyleme, zaten binbir zorlukla iteledik adamı. İki
elini birleştirip su tulumbasının kolunu indirir kaldırır gibi hareket
ettirerek altına krikoyu koyduk, kaldırmaya çalışıyoruz. Bu konuşmaları
duyarsa cayar" demişti. Tabii bu çok abartılmış bir benzetmedir.
Gruptaki çatlak derinleşti. Basın da bu çatlağı kazıdı durdu.
O zamanlar Paşa'ya pek yaklaşamadığımız için, onun bu çekişmedeki gerçek
düşüncelerini bilemiyoruz. Gruptaki genel görüşme sürerken, Ecevit Temmuz
başından itibaren kongreleri dolaşıp kurultay hazırlığına girişti.
Kadıköy'de yaptığı konuşmada şöyle diyordu:
"CHP'nin vermekte olduğu devrim savaşında, gücümüz Atatürkçülüğümüz,
liderimiz de İnönü'dür... Türkiye içinde ve dışında türlü çıkarcı
çevreler bütün güçleri ile, bu yeni devrimci hamlelerin karşısında
dikilmişlerdir. Savaş çetin olacaktır".
Basından, Ulus Gazetesi, Feyzioğlu grupta yaptığı uzun
konuşmada "Ortanın Solu" deyiminin CHP'ye oy kaybettirdiğini savunuyordu.
Paşa ise 8 Temmuzda yaptığı konuşmada CHP'nin ortanın solunda olduğunu,
fakat "sosyalist" bir parti olmadığını belirtti. "76"lar diye bir grup,
ortanın solcularının karşısına geçti. Verdikleri önerge ile bu deyimin
kullanılmamasını istediler. İnönü'nün konuşmasının bir bildiri olarak
yayınlanmasına da oy vermediler. Sonuçta bildiri, "Ortalama bir ölçüde"
yayınlandı ama hiç bir işe yaramadı.
Basında herkes kendi eğilimine göre yorumluyordu olayları.
Abdi İpekçi, Feyzioğlu-Ecevit çatışmasını reformcu kanattaki bölünme
olarak yorumlarken, 10.07.1966 Cumhuriyet'te yazan Nadir Nadi CHP'yi bir
"Geçiş Partisi" olarak tanımlar:
"Dünya koşullarının ve üstün yurt çıkarlarının baskısı altında bir gün
elbet yeni örgütlenmeler belirecek, bunlar, Atatürk devrimlerini
bıraktığımız yerden alıp, ileri götürmenin savaşına katılacaklardır.
İşte zannımızca CHP'nin tarihsel görevi o zaman sona erecektir."
(10.07.1966 Cumhuriyet)
Abdi İpekçi'ye göre ise:
"CHP cephesinde yeni bir şey var. Halk Partisi içinde toplumcu eğilim
taşıyan reformcuların büyük çoğunluğu, bilinçli bir hareket içinde
birleşmişlerdir Amaçları, bunu kamufle edecek taktikleri
reddettirmektir".
(10.07.1966
Milliyet
Kabul Ediyorlar Galiba
12 Temmuz'da "küçük deprem" olmuştu. Varto köylerinde 12 ölü
vardı. Grubu bırakıp acele Muş'a gittim.
"Deprem oluyor, insanlar ölüyor. İç iskân olayları var, felaketzedelerin
bir an önce yerleştirilmesi davası var. Fakat maalesef Nermin Neftçi'den
başka ortada milletvekili yok... " Son deprem olayı üzerine CHP
milletvekili Nermin Neftçi haberi alır almaz ilçemize gelmiş, hasar
durumunu yakından izlemiştir, ayrıca yapılan iskân inşaatlarını gezmiş
hasara uğrayanlara, can kaybı olanlara başsağlığı dilemiştir..."
(16.07.1966, Şark Telgaraf)
Bu yazı uzunca bir övgüdür ama tamamını almıyorum.
"..... Bayan milletvekili Nermin Neftçi ikinci hasar yapan depremin
oluşunun sabahı Muş'a geldiler. Erkenden Bağiçi Köyü'ne gidip,
köylülerle ilgilendiler. Ve karınca kararınca onlara yardım götürme ve
davalarını üst kademelere iletme nezatketini gösterdiler. Bu bayan
milletvekili Muş'lu değildir. Biz bu hareketi Neftçi'den görmeseydik
kendisini kınamazdık...."
(18.07.1966, Varto
Halkın Sesi )
Oralarda bir hafta kadar kalarak hasar gören yerleri gezdim.
Malazgirt ve Bulanık ilçelerine de uğradım. Muş gazeteleri beni överken,
bu arada bir telgraf geldi:
"Nermin Neftçi,
Gayrimeşru Muş Milletvekili
Minare Mahallesi Abdullah Balkaya Evinde
MUŞ
Muş seçmenlerinin oyunu almadığınız halde Yüksek Seçim Kurulu'nun kanunu
yanlış tatbik ve tefsiri neticesi, gayrimeşru Muş milletvekili
olduğunuzu idrak ettiğiniz halde vilayetimiz temsilcisi kisvesi altında
buraya gelmeniz sizin için züldür..."
Meşru Muş
Milletvekili
A.Hamdi
Çelebi
Hamdi Bey hızını bir türlü alamıyordu. Partililer çok
kızmışlardı, gidip dövmek isteyenler oldu. "Sakın haa" dedim. "Adam seçim
kaybetmiş, bir süre sonra geçer." Gerçekten de 1-2 yıl sonra barıştık,
1977 seçiminde MSP'den milletvekili seçilip Ankara'ya geldi. Sonra da
CHP'ye girdi. 1980'de vefat etti. Rahmetli için en büyük sürpriz benim
1969 seçiminde, Muş'dan genel oyla yeniden kazanmam olmuştu. O seçimde
kendisi, Güven Partisi'nden aday idi.
Meclis tatile girmişti. Bir nefes aldık çoluk çocuk. İnsanın
bu kadar çekişmeden, çalışıp didinmeden sonda rahata da hakkı var. Gemlik
Körfezi'ndeki Karacaali Köyü'nde, 15-20 gün köy hayatı yaşayıp İstanbul'a
döndük.
Yer Yerinden Oynadı Bu Kez
19 Ağustos günü akşama doğru radyo, Büyük Doğu Depremi'nin
haberini verdi. Yer yerinden oynamıştı. Muş, Bingöl, Erzurum illerinde çok
büyük hasar vardı. Binlerce ölüden bahsediliyordu. Başbakan'ın özel bir
uçakla Muş'a gideceğini öğrenince, Başbakanlığı aradım, "Beni de
götürsünler diye" rica ettim. "Özel kalemde uçağın dolduğunu benim için
yer olmadığını" söylediler. İş başa düşmüştü. Nizam "Yalnız gidemezsin"
dedi. O da gelecekti. Uçakla Ankara üzerinden Malatya'ya gidip oradan
otomobille Muş'a geçecektik. Hareketten önce haber almak için çırpındım.
Bunu şöyle yazmışım Kim Dergisi'ne:
"19 Ağustos günü, ajanstan depremi duyar duymaz, Muş'u aradım. Belediye
başkanı Varto'da felaket bölgesinde, dediler. Vali çok meşgul, Ankara ve
Erzurum'la konuşuyor. Muş Garnizonu nöbetçi amirini istedim.
Telefonlarda hep Erzurum, Hınıs sesleri duyuluyordu. Yerle bir olmuştu
Hınıs, Varto. Çok müthiş bir deprem sözleri arasında Muş'u bağladılar.
Nöbetçi amiri binbaşından sonra, Muş Valisi Mustafa Uygur'dan felaketin
büyüklüğünü öğrendim. Deprem merkezi Varto idi. Binlerce ölü vardı...
Dağ kaymasından yol kapanmıştı... Kurtarma ekipleri yetişemiyordu. Muş
alayı deprem bölgesine sevkedilmişti. Garnizon binası terkedilmişti..
Herkes sokaklardaydı...."
İşte bu haberlerle yola çıkıyorduk. Ertesi günü Malatya'ya
saat 20.30'da vardık. Yollar deprem bölgesine giden askeri kamyonlarla,
jiplerle doluydu. Afetin büyüklüğü daha Elazığ'dan, Bingöl'den
anlaşılıyordu. Sabaha karşı üçbuçukta Muş'a geldik. Garnizon'un
bahçesindeki boş bir çadırda sedye üstünde güneşin doğuşunu bekledik.
Muş ana, baba günüydü. Hastahane yaralılarla dolmuş, taşmıştı.
Büyük çadırlarda askeri doktorlar ellerinde lastik eldivenler yeni
gelenlerin ilk tedavilerini yapıyorlardı. Arka arkaya depremler oluyordu.
Çadırlardaki yaralılar hala korku ve panik içindeydiler. Her sallanışta,
çığlık çığlığa bağrıyorlardı. Kan kokusu, kir kokusuna karışıyordu.
Yaralılar öylesine çoktu ki temizlenmelerine vakit kalmıyordu.
Başbakan Erzurum'a gitmek üzere iken yetiştim. Bakanlarla
birlikte idi ancak kısa bir süre görüşebildim. Partiye uğradık. Çantamızı
İl Başkanı Dizdaroğlu'nun bahçesindeki çadıra bırakıp, kiraladığımız bir
jiple, Varto'ya gittik.
Varto büyük bir panik içindeydi. Kim ne yapıyor belli değildi.
Yığınla malzeme gelmiş dağıtılamıyor, yöneticiler şaşkın, yıkıntıların
altından hala ölüler çıkıyor... "Varto'da kalmalıyız" diye düşündük. O gün
Muş'a döndük. Orada da herkes çadırdaydı. Ertesi sabah erkenden
çadırımızı, yatak yorganımızı, biraz kap kacak, bir ispirto lambası alarak
Varto'ya gittik. Yıkıntıların ortası'na biz de çadırımızı kurduk. İlçe
Başkanımız Ali Haydar Dikmen'i gördüm bir ara. Gözleri ağlamaktan kan
çanağına dönmüştü. Bahçe denen ağaçlı bir meydanlık vardır. Oraya hasırlar
serilmişti. Herkes birbirini görmeye geliyor, dertleşiyor, başsağlığı
diliyorlardı. Zaten Varto'da ne ev kalmıştı, ne de iskemle, kanepe
kabilinden üstüne oturulacak bir şey. Yabancı gazeteciler bile, o
hasırların üstüne oturup halkla görüşüyorlardı. Japonya'nın 5.000.000
tirajlı gazetelerinden Yomı Uru ile yine 5.000.000 tirajlı Maı Nıchı'nın
muhabirleri şunları söylemişler ve yazılmasını istemişlerdir.
"Japonya bir zelzele bölgesidir. Ancak bizler ilk kez böyle bir manzara
ile karşılaşmış bulunuyoruz. Gezdiğimiz yerlerde halkı şaşkınlık içinde
gördük. Nitekim orada karşılaştığımız bir parlamento üyesi Nermin Neftçi
bize, "halk ancak bugün biraz kendisine gelebildi.." dedi.
(27.10.1966 Cumhuriyet)
Birkaç gün şaşkınlık, düzensizlik içinde geçti, depremin
dördüncü günü ordunun yardımıyla köylere doğru yiyecek dağıtımı başladı.
Dağ köylerine, malzeme, helikopterlerle atılıyordu.
Köyleri, Haydar Bey'in oğlu Tekin İleri Dikmen'le birlikte
geziyorduk. Bir kız kardeşi ile dayısı, dağ köylerinden birinde
oturuyorlardı. Kardeşi depremde çocuğunu, dayısı ise eşini kaybetmişti.
Güzeldere (Eski adı Zengel) köyüne gidelim dedik. Bindiğimiz jip devrildi
devrilecek korkusu içinde sarsıla sarsıla, sarp dağı tırmandık. 2000
metre rakımlı Güzeldere'ye vardık. Köy yeryüzüyle ilişiği kalmamış gibi,
yıkıntılar arasında yukarıdan bakıyordu dünyaya. Bulutlar yanımızdan
geçiyordu. Akşam güneşinin altında bile bıçak gibi esen soğuk rüzgardan,
tir tir titriyorduk.
Tekin Bey'in dayısı, yapraklardan dallardan yapılma çardağa
benzer bir kulübenin içinde yatıyordu. Ayağından yaralı idi. Yine yaralı
olan iki torunu da yanına uzanmışlardı. Ölen karısı için: "Çok isterdim
bizim hanımla tanışmanızı. Atatürk'e aşık bir kadındı. Şairdi, bir çok
mersiyeleri vardı Atatürk'e" dedi.
O taşlı yolu karanlıkta inerken, dağ başındaki bir mezrada,
kocası depremde ölmüş bir kadın bulduk. 5 çocuğu vardı. Birisinin kulağı
kanıyordu, iltihap içindeydi. "Varto'ya götürelim..." dedik. Kadın çocuğu
vermez... Öteki çocuklarını, eşyalarını bırakıp kendisi de gelemez..
Ertesi gün ambulans gönderip aldırdık.
Varto'da iki hastahane kurulmuştu. Birisi Kızılay'ın, öbürü
Amerikalıların seyyar hastahanesi. Bizim Kızılay Hastahanesi'nin, çok
becerikli doktorları vardı ama malzemesi eksikti. Bir gün baktık, kırıklar
için kullanılacak alçılar bitmişti. Amerikalılardan ödünç alçı istemek
öyle ağırımıza gitmişti ki.
Otuzdan fazla köy gezdik. Varto'da kaldığımız bir hafta içinde
ancak üç kez sıcak yemek yüzü gördük. Üç öğün yediğimiz süt tozu ile
kurumuş ekmekti. O kadar çok süt tozu getirmişlerdi ki.. Köylüler rağbet
etmedikleri için sokaklarda sağa sola süt tozu torbaları yığılmıştı.
Patlak bir torbayı çadıra getirdik. Kamyonlar dolusu gelen bayatlamış
ekmeklerden birkaç tane de aldık. İspirto ocağında kaynattığımız süt
tozuna banıp banıp yiyorduk, acıktığımız aklımıza gelince tabii...
Bir keresinde, Ali Haydar Bey yıkılan evinin bahçesinde bize
güzel bir yemek yedirdi. Yemeği yerde otların üzerinde yiyorduk. Bir gün
de alay komutanı Alb. Sabahattin İbrişim bizi çadırlı garnizonda yemeğe
alıkoydu. Bir başka akşam da tam yatmaya hazırlanıyorduk, komşu çadırdaki
polislerden biri, elinde bir kase ile geldi. Etsiz kuru fasulye
pişirmişler.
Varto'dan döndükten sonra günlerce, oraları, acılı insanları,
yıkık kerpiç damları unutamadım. Her köyün yanındaki mezarlıkta taze taze
topraktan tümsekler hiç gözümüzün önünden gitmedi. Yeni ölenlerin
mezarının başına uzunca bir sopa dikiyorlar, ucunda bir bez parçası ile.
Dibinde çömelmiş ağıt yakan kadınlar. Bölgenin haritasını çıkarır gibi,
her şeyi not etmişim. Yazsam.. bu deprem bile tek başına bir kitap olur.
Partide depremle uğraşan bir ben vardım. Meclis tatil olduğu için herkes
bir köşede idi. Ankara'da bu konuda bana yardım eden Ecevit oldu. Birlikte
bütün gazete bürolarını dolaştık, basın toplantısı yapacağımı haber
verdik. Basın toplantısı epeyce yer tuttu.
Yeni Gazete, "Şalvar Giyen Milletvekili, Hükümeti Suçladı"
başlığıyla vermiş haberi. Yanına da bir çadırın önünde çekilen şalvarlı
resmimi koymuş. Bu şalvarı bana, önceki gidişlerimden birinde, Nuriye
hanım dikmişti. "Rahat edersin sedirde otururken, kalkarken hatta
otomobile binerken" demişti. Hiç giymemiştim. Varto'dan ayrılacağım gün,
gazetecilere bundan söz edince, "aman... ne olursun giy de görelim"
dediler. Resmimi çekmemek, çekerlerse de basmamak koşulu ile giydim.
İstemediğim halde çekilen ve gazetede çıkan bu şalvarlı resim, lehime bir
propaganda oldu ama. AP'li gazeteler beni epeyce alaya aldılar. 11.09.1966
günlü Son Havadis Gazetesi şöyle diyordu :
"...Gazetelerde resimlerini gördüm. Pek zarif olmuş, pek. Hani insan
olayın Muş'da cereyan ettiğini bilmese bir folklör gösterisinde genç bir
sanatkar sanacak kendisini... Veyahut ki Zehra Bilir gibi bir halk
türküleri sanatkarı. Oysa ki değil milletvekili... (Şalvarın hediye
olduğuna değinerek) Acaba Halk Partisi'ndeki sarsıntıyı gördükleri için
onu herkesden daha çok aç ve açık yardıma muhtaç mı sandılar
dersiniz?... Acaba deprem felaketi bir plaj şehrinde olsaydı, sayın
milletvekili hanımefendi, en hafifinden mini etekle mi toplantı
yapacaktı?"
Politika böyledir... Çok ciddi bir iş yaparsınız, tesadüfen
çekilmiş bir resmi ele alırlar, sizi vururlar da vururlar. Ama, sonuçta
görürsünüz ki bu size yaramış, reklamınızı yapmışlar. Günlerce hatta
aylarca Muş depremiyle uğraştım. Doğuda kış erken gelir, geç giderdi.
Yetkilileri iskan konusunda sıkıştırdım durdum. Bir basın toplantısı da,
Turhan Feyzioğlu ile birlikte Meclis'in Basın Bürosu'nda yaptık. Eylül
sonunda da Genel Sekreter Kemal Satır'la beraber birkaç milletvekili, tüm
deprem bölgesini içine alan bir geziye çıktık. Amacımız kış gelmeden
insanların başlarını sokacak bir yer bulmalarıydı.
Partideki Deprem "Ecevit'i Genel Sekreter Yapan Kurultay"
Ben Varto depremi, iskan meseleleri, yardımları ile uğraşıp
dururken 18'nci kurultay da geldi. Bu kurultay, herkesin bildiği gibi,
ortanın solu ekibinin meydan okuduğu ve Bülent Ecevit'i Genel Sekreter
yapan kurultaydır. Kurultaya gelmeden önce parti içi çekişme sürüp
gitmişti. Gruptaki 76'lılar Paşa'ya bir muhtıra vermişlerdi. 13 Ağustos'da
Beşiktaş'da toplanan parti meclisi, bildirisine ise şu cümleler girmişti.
"CHP'nin programı ile, ortanın solunda bir parti olduğu üzerinde bir
anlaşmazlık yoktur. Parti meclisi, ortanın solu deyimini ve tanımlamasını
her partilinin, lüzum gördüğü ölçüde dile getirmesini tabii sayar." Ama bu
dile getirmede ve tanımlamada parti programının ve seçim bildirgelerinin
dışına çıkılmayacaktı. Bu bildiri Ecevit'in bir zaferi gibi göründü ve
Paşa'nın telkini ile çıktığı söylendi. Paşa, 24 Eylül'de toplanan İstanbul
il kongresinde:
"Ortanın solu deyimi CHP'nin bilinen yazılı programlarının, seçim
beyannameleriyle aldığı vaziyetin ilim lisanındaki adıdır. Böyle bir
adın konması, aşırı sağ ve aşırı sol tarafından CHP'ye yöneltilen haksız
isnat ve ithamlar karşısında elzem hale gelmiştir. CHP'de herkes
partinin programıyla ve seçim beyannameleriyle bağlıdır. Ortanın solunu
aşırı sol gibi gösterenler, aşırı sağcıların kampanyasına alet
olmaktadırlar. Ortanın solunu, aşırı sol fikirlere CHP'nin kapısını
açmak için, fırsat sayanlar ise, sol kanadın oyununu oynamaktadırlar.
CHP bu oyuna düşmeyecektir. Partimiz, memleketin bütün ilerici ve
reformcu unsurları için ümit ışığı olarak kalacak ve bütün aşırı
cereyanlara, aşırı sağa ve aşırı sola karşı denge unsuru olacaktır."
diyordu. 16 Ekim'de toplanan Kadın Kolları Kurultayı'nın, Divan
Başkanlığı'na seçildim. Büyük kurultayın tartışması daha orada başladı.
Milletvekilleri gelip, kurultay öncesi propaganda konuşmaları yaptılar.
Başkanlık divanının hazırladığı kadın kolu kurultayı bildirisi şöyledir:
"CHP ortanın solundaki görüş açısı ve uygulaması ile, topluma armağan
ettiği genç demokrasimizin, batıda olduğu gibi, akılcı ve pragmatik
yönden, sosyal bir derinliğe kavuşmasını da başaracaktır..." (Divan
Başkanı olarak bildiriyi ben kaleme almıştım.)
Büyük Kurultay geldi. Ortanın solu ekibindeki, çoğu yeni
milletvekilleri olan, arkadaşlarımız kendilerini bir cezbeye
kaptırmışlardı. Bir bölümüne göre sosyal demokrat da sosyalist de
olabilirdik, kendi kendimizi yenilerken. Kurultaya bir gün kala haber
geldi. Paşa konuşmasına "CHP sosyalist değildir ve olmayacaktır" diye bir
cümle koyacakmış. Ortanın solu grubunun içinde bir vaveyladır koptu. Kimi
paşa'yı "döneklikle" suçluyor, kimi ise "artık bu partide durulmaz"
diyordu. Bu ağızla konuşanları entipüfden insanlar saymayın.. Sinirlenip
de, "istifa edelim" diyenlerin içinde çok önemli kişiler de vardı. Bir
arkadaşımız "deli olmayın" dedi, "Bu partiden çıktığınız gün ne adınız
kalır, ne sanınız.." Sanırım Fikret Gündoğan'dı söyleyen.
Ortanın solu listesini Paşa'ya Lebit Yurtoğlu'nun
başkanlığında üç kişilik bir heyet götürecekti. Biri de bendim bunlardan.
AP'liler getirmişler. "Bak, Nimet bey" dedim. İl Başkanı Nimet Ağaoğlu'na,
"Bu anlaşmada yoktu. Haber verseydiniz biz de getirirdik. Ya siz
kesmeyin... ya da bizi ortak edin. " Zavallı kurban AP ve CHP
filamalarının tam ortasında kesildi.
Akşama Alpaslan Üretme Çiftliği'nde, Cumhurbaşkanı şerefine
yemek verildi. Servis başlarken Sunay:
– "Nermin hanım, bir viski alır mısınız?" diye garsonu bana gönderdi.
Çaresizdim, Devlet Başkanı'nın ikramı geri çevrilemezdi.
– "Evet efendim" dedim ve her partiden bir yığın insanın içinde içkimi
yudumladım. O uzaklardaki doğu ilinin efendi insanları, bir kere bile
bunu ağızlarına almadılar, bana karşı kullanmadılar.
Sağlık sosyalizasyonu kimi köylerde, henüz, başarı ile
yürüyordu. Ankara'dayken Sosyalizasyon Genel Müdürü ile görüşmüştüm:
Arttırma Eksiltme Kanunu'ndan dolayı kaliteli mal alamıyorlarmış,
aldıkları iğnelerin enjektörlerin çoğu bozuk çıkmış. Vilayetlerdeki
ihalesiz alım satım limitlerinin 1500 TL. den, 15.000 TL.'ye çıkarılmasını
istiyorlardı. Maliye Bakanlığı'nın o zamanki tutumundan yakınıyorlardı.
İki yıldır zorluk çıkarıyormuş ödenekleri verirken, Bütçeyi bölüyor parça
parça veriyormuş. Bu yüzden yıllık mübayaa yapılamıyor, maaşlar zamanında
gitmiyor, hizmet aksıyormuş. O yılın 9.600.000 liralık taşıt tahsisatını
zamanında vermediği için işlemleri yaptıramamışlar ve 1965'de hiç bir
taşıt alınamamış. Bunun gibi şikayetleri vardı Sosyalizasyon yönetiminin.
Gittim, sağlık ocaklarını gördüm. Ebelerle görüştüm... Ne
güzel bir başlangıçtı o... Köylü de bunu benimsiyordu, ebeler seviliyordu.
Genç bir ebe: "Bu çevrenin bütün kadınları bana gelir. Doğumlarını
yaptırırım tedavi ederim. Çocuk bakımı öğretirim onlara" demişti. İşini
de çok seviyordu kızcağız.
69 seçiminde tekrar oraya gittiğimde ne ebe kalmıştı, ne de
sağlık ocağının kapısı çerçevesi. Çevresinde inekler dolaşıyordu.
Seyfo"nun köyü Sungu'ya da uğradık. Köyün Karasu'ya bakan Çardaklı
kahvesinde Cemil Ağa ve köylülerle çay içerken, ağa anlatıyordu: Şimdi
karı koca olan ebeyle öğretmenden önce başka bir ebe varmış, genç, güzel,
ateş gibi de bir kızmış. Köyü yola getirmek için her şeye burnunu sokar,
bildiği herşeyi öğretmek istermiş. Evlere hela yaptırmaya kalkmış: "Olmaz,
böyle dağda, bayırda, duvar kenarında, ayıp denen bir şey var". Cemil
Ağa'ya da "Önce sen yaptıracaksın... Köylü senden görecek" demiş. Cemil
Ağa direndikçe, o söyleniyormuş. Ağa canından bezmiş. Yağmur, soğuk bir
gecede, üç dört kişiyi gönderip "Gidin şu ebeyi kaçırın bana getirin"
demiş. Kızcağızı sarıp sarmalayıp ağanın evine getirmişler. Ağa'nın
dediğine göre, kız, "yaprak kimi titrirdi, gelende". şakacı Cemil Ağa
korkutmak için: -"Bak ben seni alacağım" demiş. Kız zırıl zırıl ağlar.
Sonunda işin şaka olduğu ortaya çıkmış, "hela yaptırma" konusunda
anlaşmaya varmışlar. Ebe hanım artık hergün teftişe çıkarmış. Kim helaya
gidiyor, kim gitmiyor diye.
Cemil Ağa: "Helayı yaptırdım ama, evimin önündeki otluğa
gitmeye alışmıştım bir kere. Ebe görmesin diye seher vakti gidiyordum".
Ebe de kurnaz, bu işin köyde kaçak yapıldığı zamanı anlamış, denetimini de
ona göre ayarlamış. Cemil Ağa: "Sazların ortasinde oturmişem, uzaktan ebe
göründi. Başımı egdim. Ebe yaklaşir, daha egilsem, yer yok, mesafe kalmadi
yapişirem üstüne..."
Gene Kurt Yumağı
1965'in Aralığındaki grup tartışmasında ortada kalan yumağı
her isteyen kendine göre yuvarladı, azar azar. Oniki kişi ile başlayan
"Ortanın solu toplantıları" 35-40 kişi ile yapılır olmuştu. Bu
toplantılardan İnönü'nün haberi var deniliyordu. Paşa'nın haberinin olması
içimi rahatlatmıştı. Çünkü ondan gizli bir şey yapmak istemezdim. Her
halde parti lideri kadrosundaki herkesin de haberi vardı toplantılardan.
Biz konuyu Feyzioğlu'na açamıyorduk. Onun toplantı yaptığımız
kişilerden bazılarına duyduğu güvensizlik bize bu cesareti vermiyordu.
Üstelik toplantılar da "gizli" idi sözde... Açıklanamazdı. Nasıl
Feyzioğlu bizim arkadaşlardan bir kısmına kızıyorsa, onlar da
Feyzioğlu'nun lafını ettirmiyorlardı. Ama buna rağmen Feyzioğlu, partideki
yeni hareketin, o günlerde başına geçmek isteseydi, en güçlü lider olurdu.
Yön Dergisi'nin adından bahsetmesi de bundandı.
Parti Meclisi, senato seçimlerinde, "ortanın solu" sözünün
kullanılmamasına karar vermişti. Başta Ecevit olmak üzere arkadaşlarımızın
çoğu: "Böyle şey olmaz... Niçin ortanın solu suçlansın. Açığa çıkalım ve
savunalım" diyorlardı. Ama hareketin lideri yoktu. O güne değin,
toplantıların her birine ayrı kişiler başkanlık etmişti. Ecevit'in
raportörlük ettiği toplantıların birinde kendisine "bu işin başına geç"
diyenler olmuştu. O ise "Hayır, ben bu işi yapamam" diye yanaşmadı. "Öyle
ise gidin Feyzioğlu'na teklifte bulunun" fikri ortaya atıldı.
Feyzioğlu ufak bir ameliyat geçirmiş Gülhane Hastanesi'nde
yatıyordu. Bülent Bey ziyaretine gitti. Orada konuyu açmış, ama Feyzioğlu
liderliği kesin olarak reddetmiş. Feyzioğlu ile eski bir arkadaşı Balin
Oteli'nde, o zamanki Gül Ağacı Lokali'nin çıkış kapısı önünde bir gün,
sabahtan başlayıp öğleden sonraya kadar, bu konuyu tartışmışlar.
İzerlerine iki kez güneş gelmiş, yer değiştirmişler. Ama Feyzioğlu fikrini
değiştirmemiş.
Haziran 1966'da, grupta yeniden genel görüşme açıldı.
Bizlerden, bu genel görüşmeye katılan milletvekillerinden acaba kaçımız,
solun, sosyalizmin, sosyal demokrasinin farklarını, Marksizm ile Leninist
ihtilalciliğin ilişkilerini tam olarak biliyorduk. O günlerde Türkiye bir
kavram kargaşası içindeydi. 61 Anayasası'nın düşünce arenasında rahat at
oynatılan ortamı, bir yığın deyim, kavram ve sloganın açığa çıkmasını
sağlamıştı. Yurdumuzdaki bu kavram kargaşası grup içindeki tartışmalara da
yansıyordu. Partideki çatışmada, iki tarafın ılımlıları bile öteki tarafça
aşırılıkla suçlanıyordu.
Ecevit Ve Yeni Hareket
Ecevit toplantıları yapanlar adına, ilk kez grupta konuştu.
Ortanın solunun senato seçiminde kullanılmamasını eleştirdi:
"TİP ile aynı paralelde değiliz. iki parti arasında temelde derin görüş
ayrılıkları vardır. Onlar sınıf ayrılıklarını, temel alırlar, biz ise
bunu reddederiz."
gibi prensipler koydu. Benim inançlarıma uygun şeylerdi. Bu konuşmasıyla
Bülent Bey yeni hareketin lideri olarak ortaya çıkıyordu. Gerçekten de o
gün Meclis'e gelen birisi, ortanın solunda olan arkadaşıma rastlar: "Yahu"
der, "Ecevit'i mi liderliğe çıkardınız?" Sonuna kadar Ecevitçi kalan
arkadaş ise: "Aman, söyleme, zaten binbir zorlukla iteledik adamı. İki
elini birleştirip su tulumbasının kolunu indirir kaldırır gibi hareket
ettirerek altına krikoyu koyduk, kaldırmaya çalışıyoruz. Bu konuşmaları
duyarsa cayar" demişti. Tabii bu çok abartılmış bir benzetmedir.
Gruptaki çatlak derinleşti. Basın da bu çatlağı kazıdı durdu.
O zamanlar Paşa'ya pek yaklaşamadığımız için, onun bu çekişmedeki gerçek
düşüncelerini bilemiyoruz. Gruptaki genel görüşme sürerken, Ecevit Temmuz
başından itibaren kongreleri dolaşıp kurultay hazırlığına girişti.
Kadıköy'de yaptığı konuşmada şöyle diyordu:
"CHP'nin vermekte olduğu devrim savaşında, gücümüz Atatürkçülüğümüz,
liderimiz de İnönü'dür... Türkiye içinde ve dışında türlü çıkarcı
çevreler bütün güçleri ile, bu yeni devrimci hamlelerin karşısında
dikilmişlerdir. Savaş çetin olacaktır".
Basından, Ulus Gazetesi, Feyzioğlu grupta yaptığı uzun
konuşmada "Ortanın Solu" deyiminin CHP'ye oy kaybettirdiğini savunuyordu.
Paşa ise 8 Temmuzda yaptığı konuşmada CHP'nin ortanın solunda olduğunu,
fakat "sosyalist" bir parti olmadığını belirtti. "76"lar diye bir grup,
ortanın solcularının karşısına geçti. Verdikleri önerge ile bu deyimin
kullanılmamasını istediler. İnönü'nün konuşmasının bir bildiri olarak
yayınlanmasına da oy vermediler. Sonuçta bildiri, "Ortalama bir ölçüde"
yayınlandı ama hiç bir işe yaramadı.
Basında herkes kendi eğilimine göre yorumluyordu olayları.
Abdi İpekçi, Feyzioğlu-Ecevit çatışmasını reformcu kanattaki bölünme
olarak yorumlarken, 10.07.1966 Cumhuriyet'te yazan Nadir Nadi CHP'yi bir
"Geçiş Partisi" olarak tanımlar:
"Dünya koşullarının ve üstün yurt çıkarlarının baskısı altında bir gün
elbet yeni örgütlenmeler belirecek, bunlar, Atatürk devrimlerini
bıraktığımız yerden alıp, ileri götürmenin savaşına katılacaklardır.
İşte zannımızca CHP'nin tarihsel görevi o zaman sona erecektir."
(10.07.1966 Cumhuriyet)
Abdi İpekçi'ye göre ise:
"CHP cephesinde yeni bir şey var. Halk Partisi içinde toplumcu eğilim
taşıyan reformcuların büyük çoğunluğu, bilinçli bir hareket içinde
birleşmişlerdir Amaçları, bunu kamufle edecek taktikleri
reddettirmektir".
(10.07.1966
Milliyet
Kabul Ediyorlar Galiba
12 Temmuz'da "küçük deprem" olmuştu. Varto köylerinde 12 ölü
vardı. Grubu bırakıp acele Muş'a gittim.
"Deprem oluyor, insanlar ölüyor. İç iskân olayları var, felaketzedelerin
bir an önce yerleştirilmesi davası var. Fakat maalesef Nermin Neftçi'den
başka ortada milletvekili yok... " Son deprem olayı üzerine CHP
milletvekili Nermin Neftçi haberi alır almaz ilçemize gelmiş, hasar
durumunu yakından izlemiştir, ayrıca yapılan iskân inşaatlarını gezmiş
hasara uğrayanlara, can kaybı olanlara başsağlığı dilemiştir..."
(16.07.1966, Şark Telgaraf)
Bu yazı uzunca bir övgüdür ama tamamını almıyorum.
"..... Bayan milletvekili Nermin Neftçi ikinci hasar yapan depremin
oluşunun sabahı Muş'a geldiler. Erkenden Bağiçi Köyü'ne gidip,
köylülerle ilgilendiler. Ve karınca kararınca onlara yardım götürme ve
davalarını üst kademelere iletme nezatketini gösterdiler. Bu bayan
milletvekili Muş'lu değildir. Biz bu hareketi Neftçi'den görmeseydik
kendisini kınamazdık...."
(18.07.1966, Varto
Halkın Sesi )
Oralarda bir hafta kadar kalarak hasar gören yerleri gezdim.
Malazgirt ve Bulanık ilçelerine de uğradım. Muş gazeteleri beni överken,
bu arada bir telgraf geldi:
"Nermin Neftçi,
Gayrimeşru Muş Milletvekili
Minare Mahallesi Abdullah Balkaya Evinde
MUŞ
Muş seçmenlerinin oyunu almadığınız halde Yüksek Seçim Kurulu'nun kanunu
yanlış tatbik ve tefsiri neticesi, gayrimeşru Muş milletvekili
olduğunuzu idrak ettiğiniz halde vilayetimiz temsilcisi kisvesi altında
buraya gelmeniz sizin için züldür..."
Meşru Muş
Milletvekili
A.Hamdi
Çelebi
Hamdi Bey hızını bir türlü alamıyordu. Partililer çok
kızmışlardı, gidip dövmek isteyenler oldu. "Sakın haa" dedim. "Adam seçim
kaybetmiş, bir süre sonra geçer." Gerçekten de 1-2 yıl sonra barıştık,
1977 seçiminde MSP'den milletvekili seçilip Ankara'ya geldi. Sonra da
CHP'ye girdi. 1980'de vefat etti. Rahmetli için en büyük sürpriz benim
1969 seçiminde, Muş'dan genel oyla yeniden kazanmam olmuştu. O seçimde
kendisi, Güven Partisi'nden aday idi.
Meclis tatile girmişti. Bir nefes aldık çoluk çocuk. İnsanın
bu kadar çekişmeden, çalışıp didinmeden sonda rahata da hakkı var. Gemlik
Körfezi'ndeki Karacaali Köyü'nde, 15-20 gün köy hayatı yaşayıp İstanbul'a
döndük.
Yer Yerinden Oynadı Bu Kez
19 Ağustos günü akşama doğru radyo, Büyük Doğu Depremi'nin
haberini verdi. Yer yerinden oynamıştı. Muş, Bingöl, Erzurum illerinde çok
büyük hasar vardı. Binlerce ölüden bahsediliyordu. Başbakan'ın özel bir
uçakla Muş'a gideceğini öğrenince, Başbakanlığı aradım, "Beni de
götürsünler diye" rica ettim. "Özel kalemde uçağın dolduğunu benim için
yer olmadığını" söylediler. İş başa düşmüştü. Nizam "Yalnız gidemezsin"
dedi. O da gelecekti. Uçakla Ankara üzerinden Malatya'ya gidip oradan
otomobille Muş'a geçecektik. Hareketten önce haber almak için çırpındım.
Bunu şöyle yazmışım Kim Dergisi'ne:
"19 Ağustos günü, ajanstan depremi duyar duymaz, Muş'u aradım. Belediye
başkanı Varto'da felaket bölgesinde, dediler. Vali çok meşgul, Ankara ve
Erzurum'la konuşuyor. Muş Garnizonu nöbetçi amirini istedim.
Telefonlarda hep Erzurum, Hınıs sesleri duyuluyordu. Yerle bir olmuştu
Hınıs, Varto. Çok müthiş bir deprem sözleri arasında Muş'u bağladılar.
Nöbetçi amiri binbaşından sonra, Muş Valisi Mustafa Uygur'dan felaketin
büyüklüğünü öğrendim. Deprem merkezi Varto idi. Binlerce ölü vardı...
Dağ kaymasından yol kapanmıştı... Kurtarma ekipleri yetişemiyordu. Muş
alayı deprem bölgesine sevkedilmişti. Garnizon binası terkedilmişti..
Herkes sokaklardaydı...."
İşte bu haberlerle yola çıkıyorduk. Ertesi günü Malatya'ya
saat 20.30'da vardık. Yollar deprem bölgesine giden askeri kamyonlarla,
jiplerle doluydu. Afetin büyüklüğü daha Elazığ'dan, Bingöl'den
anlaşılıyordu. Sabaha karşı üçbuçukta Muş'a geldik. Garnizon'un
bahçesindeki boş bir çadırda sedye üstünde güneşin doğuşunu bekledik.
Muş ana, baba günüydü. Hastahane yaralılarla dolmuş, taşmıştı.
Büyük çadırlarda askeri doktorlar ellerinde lastik eldivenler yeni
gelenlerin ilk tedavilerini yapıyorlardı. Arka arkaya depremler oluyordu.
Çadırlardaki yaralılar hala korku ve panik içindeydiler. Her sallanışta,
çığlık çığlığa bağrıyorlardı. Kan kokusu, kir kokusuna karışıyordu.
Yaralılar öylesine çoktu ki temizlenmelerine vakit kalmıyordu.
Başbakan Erzurum'a gitmek üzere iken yetiştim. Bakanlarla
birlikte idi ancak kısa bir süre görüşebildim. Partiye uğradık. Çantamızı
İl Başkanı Dizdaroğlu'nun bahçesindeki çadıra bırakıp, kiraladığımız bir
jiple, Varto'ya gittik.
Varto büyük bir panik içindeydi. Kim ne yapıyor belli değildi.
Yığınla malzeme gelmiş dağıtılamıyor, yöneticiler şaşkın, yıkıntıların
altından hala ölüler çıkıyor... "Varto'da kalmalıyız" diye düşündük. O gün
Muş'a döndük. Orada da herkes çadırdaydı. Ertesi sabah erkenden
çadırımızı, yatak yorganımızı, biraz kap kacak, bir ispirto lambası alarak
Varto'ya gittik. Yıkıntıların ortası'na biz de çadırımızı kurduk. İlçe
Başkanımız Ali Haydar Dikmen'i gördüm bir ara. Gözleri ağlamaktan kan
çanağına dönmüştü. Bahçe denen ağaçlı bir meydanlık vardır. Oraya hasırlar
serilmişti. Herkes birbirini görmeye geliyor, dertleşiyor, başsağlığı
diliyorlardı. Zaten Varto'da ne ev kalmıştı, ne de iskemle, kanepe
kabilinden üstüne oturulacak bir şey. Yabancı gazeteciler bile, o
hasırların üstüne oturup halkla görüşüyorlardı. Japonya'nın 5.000.000
tirajlı gazetelerinden Yomı Uru ile yine 5.000.000 tirajlı Maı Nıchı'nın
muhabirleri şunları söylemişler ve yazılmasını istemişlerdir.
"Japonya bir zelzele bölgesidir. Ancak bizler ilk kez böyle bir manzara
ile karşılaşmış bulunuyoruz. Gezdiğimiz yerlerde halkı şaşkınlık içinde
gördük. Nitekim orada karşılaştığımız bir parlamento üyesi Nermin Neftçi
bize, "halk ancak bugün biraz kendisine gelebildi.." dedi.
(27.10.1966 Cumhuriyet)
Birkaç gün şaşkınlık, düzensizlik içinde geçti, depremin
dördüncü günü ordunun yardımıyla köylere doğru yiyecek dağıtımı başladı.
Dağ köylerine, malzeme, helikopterlerle atılıyordu.
Köyleri, Haydar Bey'in oğlu Tekin İleri Dikmen'le birlikte
geziyorduk. Bir kız kardeşi ile dayısı, dağ köylerinden birinde
oturuyorlardı. Kardeşi depremde çocuğunu, dayısı ise eşini kaybetmişti.
Güzeldere (Eski adı Zengel) köyüne gidelim dedik. Bindiğimiz jip devrildi
devrilecek korkusu içinde sarsıla sarsıla, sarp dağı tırmandık. 2000
metre rakımlı Güzeldere'ye vardık. Köy yeryüzüyle ilişiği kalmamış gibi,
yıkıntılar arasında yukarıdan bakıyordu dünyaya. Bulutlar yanımızdan
geçiyordu. Akşam güneşinin altında bile bıçak gibi esen soğuk rüzgardan,
tir tir titriyorduk.
Tekin Bey'in dayısı, yapraklardan dallardan yapılma çardağa
benzer bir kulübenin içinde yatıyordu. Ayağından yaralı idi. Yine yaralı
olan iki torunu da yanına uzanmışlardı. Ölen karısı için: "Çok isterdim
bizim hanımla tanışmanızı. Atatürk'e aşık bir kadındı. Şairdi, bir çok
mersiyeleri vardı Atatürk'e" dedi.
O taşlı yolu karanlıkta inerken, dağ başındaki bir mezrada,
kocası depremde ölmüş bir kadın bulduk. 5 çocuğu vardı. Birisinin kulağı
kanıyordu, iltihap içindeydi. "Varto'ya götürelim..." dedik. Kadın çocuğu
vermez... Öteki çocuklarını, eşyalarını bırakıp kendisi de gelemez..
Ertesi gün ambulans gönderip aldırdık.
Varto'da iki hastahane kurulmuştu. Birisi Kızılay'ın, öbürü
Amerikalıların seyyar hastahanesi. Bizim Kızılay Hastahanesi'nin, çok
becerikli doktorları vardı ama malzemesi eksikti. Bir gün baktık, kırıklar
için kullanılacak alçılar bitmişti. Amerikalılardan ödünç alçı istemek
öyle ağırımıza gitmişti ki.
Otuzdan fazla köy gezdik. Varto'da kaldığımız bir hafta içinde
ancak üç kez sıcak yemek yüzü gördük. Üç öğün yediğimiz süt tozu ile
kurumuş ekmekti. O kadar çok süt tozu getirmişlerdi ki.. Köylüler rağbet
etmedikleri için sokaklarda sağa sola süt tozu torbaları yığılmıştı.
Patlak bir torbayı çadıra getirdik. Kamyonlar dolusu gelen bayatlamış
ekmeklerden birkaç tane de aldık. İspirto ocağında kaynattığımız süt
tozuna banıp banıp yiyorduk, acıktığımız aklımıza gelince tabii...
Bir keresinde, Ali Haydar Bey yıkılan evinin bahçesinde bize
güzel bir yemek yedirdi. Yemeği yerde otların üzerinde yiyorduk. Bir gün
de alay komutanı Alb. Sabahattin İbrişim bizi çadırlı garnizonda yemeğe
alıkoydu. Bir başka akşam da tam yatmaya hazırlanıyorduk, komşu çadırdaki
polislerden biri, elinde bir kase ile geldi. Etsiz kuru fasulye
pişirmişler.
Varto'dan döndükten sonra günlerce, oraları, acılı insanları,
yıkık kerpiç damları unutamadım. Her köyün yanındaki mezarlıkta taze taze
topraktan tümsekler hiç gözümüzün önünden gitmedi. Yeni ölenlerin
mezarının başına uzunca bir sopa dikiyorlar, ucunda bir bez parçası ile.
Dibinde çömelmiş ağıt yakan kadınlar. Bölgenin haritasını çıkarır gibi,
her şeyi not etmişim. Yazsam.. bu deprem bile tek başına bir kitap olur.
Partide depremle uğraşan bir ben vardım. Meclis tatil olduğu için herkes
bir köşede idi. Ankara'da bu konuda bana yardım eden Ecevit oldu. Birlikte
bütün gazete bürolarını dolaştık, basın toplantısı yapacağımı haber
verdik. Basın toplantısı epeyce yer tuttu.
Yeni Gazete, "Şalvar Giyen Milletvekili, Hükümeti Suçladı"
başlığıyla vermiş haberi. Yanına da bir çadırın önünde çekilen şalvarlı
resmimi koymuş. Bu şalvarı bana, önceki gidişlerimden birinde, Nuriye
hanım dikmişti. "Rahat edersin sedirde otururken, kalkarken hatta
otomobile binerken" demişti. Hiç giymemiştim. Varto'dan ayrılacağım gün,
gazetecilere bundan söz edince, "aman... ne olursun giy de görelim"
dediler. Resmimi çekmemek, çekerlerse de basmamak koşulu ile giydim.
İstemediğim halde çekilen ve gazetede çıkan bu şalvarlı resim, lehime bir
propaganda oldu ama. AP'li gazeteler beni epeyce alaya aldılar. 11.09.1966
günlü Son Havadis Gazetesi şöyle diyordu :
"...Gazetelerde resimlerini gördüm. Pek zarif olmuş, pek. Hani insan
olayın Muş'da cereyan ettiğini bilmese bir folklör gösterisinde genç bir
sanatkar sanacak kendisini... Veyahut ki Zehra Bilir gibi bir halk
türküleri sanatkarı. Oysa ki değil milletvekili... (Şalvarın hediye
olduğuna değinerek) Acaba Halk Partisi'ndeki sarsıntıyı gördükleri için
onu herkesden daha çok aç ve açık yardıma muhtaç mı sandılar
dersiniz?... Acaba deprem felaketi bir plaj şehrinde olsaydı, sayın
milletvekili hanımefendi, en hafifinden mini etekle mi toplantı
yapacaktı?"
Politika böyledir... Çok ciddi bir iş yaparsınız, tesadüfen
çekilmiş bir resmi ele alırlar, sizi vururlar da vururlar. Ama, sonuçta
görürsünüz ki bu size yaramış, reklamınızı yapmışlar. Günlerce hatta
aylarca Muş depremiyle uğraştım. Doğuda kış erken gelir, geç giderdi.
Yetkilileri iskan konusunda sıkıştırdım durdum. Bir basın toplantısı da,
Turhan Feyzioğlu ile birlikte Meclis'in Basın Bürosu'nda yaptık. Eylül
sonunda da Genel Sekreter Kemal Satır'la beraber birkaç milletvekili, tüm
deprem bölgesini içine alan bir geziye çıktık. Amacımız kış gelmeden
insanların başlarını sokacak bir yer bulmalarıydı.
Partideki Deprem "Ecevit'i Genel Sekreter Yapan Kurultay"
Ben Varto depremi, iskan meseleleri, yardımları ile uğraşıp
dururken 18'nci kurultay da geldi. Bu kurultay, herkesin bildiği gibi,
ortanın solu ekibinin meydan okuduğu ve Bülent Ecevit'i Genel Sekreter
yapan kurultaydır. Kurultaya gelmeden önce parti içi çekişme sürüp
gitmişti. Gruptaki 76'lılar Paşa'ya bir muhtıra vermişlerdi. 13 Ağustos'da
Beşiktaş'da toplanan parti meclisi, bildirisine ise şu cümleler girmişti.
"CHP'nin programı ile, ortanın solunda bir parti olduğu üzerinde bir
anlaşmazlık yoktur. Parti meclisi, ortanın solu deyimini ve tanımlamasını
her partilinin, lüzum gördüğü ölçüde dile getirmesini tabii sayar." Ama bu
dile getirmede ve tanımlamada parti programının ve seçim bildirgelerinin
dışına çıkılmayacaktı. Bu bildiri Ecevit'in bir zaferi gibi göründü ve
Paşa'nın telkini ile çıktığı söylendi. Paşa, 24 Eylül'de toplanan İstanbul
il kongresinde:
"Ortanın solu deyimi CHP'nin bilinen yazılı programlarının, seçim
beyannameleriyle aldığı vaziyetin ilim lisanındaki adıdır. Böyle bir
adın konması, aşırı sağ ve aşırı sol tarafından CHP'ye yöneltilen haksız
isnat ve ithamlar karşısında elzem hale gelmiştir. CHP'de herkes
partinin programıyla ve seçim beyannameleriyle bağlıdır. Ortanın solunu
aşırı sol gibi gösterenler, aşırı sağcıların kampanyasına alet
olmaktadırlar. Ortanın solunu, aşırı sol fikirlere CHP'nin kapısını
açmak için, fırsat sayanlar ise, sol kanadın oyununu oynamaktadırlar.
CHP bu oyuna düşmeyecektir. Partimiz, memleketin bütün ilerici ve
reformcu unsurları için ümit ışığı olarak kalacak ve bütün aşırı
cereyanlara, aşırı sağa ve aşırı sola karşı denge unsuru olacaktır."
diyordu. 16 Ekim'de toplanan Kadın Kolları Kurultayı'nın, Divan
Başkanlığı'na seçildim. Büyük kurultayın tartışması daha orada başladı.
Milletvekilleri gelip, kurultay öncesi propaganda konuşmaları yaptılar.
Başkanlık divanının hazırladığı kadın kolu kurultayı bildirisi şöyledir:
"CHP ortanın solundaki görüş açısı ve uygulaması ile, topluma armağan
ettiği genç demokrasimizin, batıda olduğu gibi, akılcı ve pragmatik
yönden, sosyal bir derinliğe kavuşmasını da başaracaktır..." (Divan
Başkanı olarak bildiriyi ben kaleme almıştım.)
Büyük Kurultay geldi. Ortanın solu ekibindeki, çoğu yeni
milletvekilleri olan, arkadaşlarımız kendilerini bir cezbeye
kaptırmışlardı. Bir bölümüne göre sosyal demokrat da sosyalist de
olabilirdik, kendi kendimizi yenilerken. Kurultaya bir gün kala haber
geldi. Paşa konuşmasına "CHP sosyalist değildir ve olmayacaktır" diye bir
cümle koyacakmış. Ortanın solu grubunun içinde bir vaveyladır koptu. Kimi
paşa'yı "döneklikle" suçluyor, kimi ise "artık bu partide durulmaz"
diyordu. Bu ağızla konuşanları entipüfden insanlar saymayın.. Sinirlenip
de, "istifa edelim" diyenlerin içinde çok önemli kişiler de vardı. Bir
arkadaşımız "deli olmayın" dedi, "Bu partiden çıktığınız gün ne adınız
kalır, ne sanınız.." Sanırım Fikret Gündoğan'dı söyleyen.
Ortanın solu listesini Paşa'ya Lebit Yurtoğlu'nun
başkanlığında üç kişilik bir heyet götürecekti. Biri de bendim bunlardan.
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Demokrasinin Kilit Taşı - 11
- Parts
- Demokrasinin Kilit Taşı - 01Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2766Total number of unique words is 173328.6 of words are in the 2000 most common words41.5 of words are in the 5000 most common words48.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 02Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2751Total number of unique words is 177328.1 of words are in the 2000 most common words39.9 of words are in the 5000 most common words47.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 03Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2912Total number of unique words is 192529.4 of words are in the 2000 most common words41.4 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 04Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2799Total number of unique words is 183428.9 of words are in the 2000 most common words42.4 of words are in the 5000 most common words49.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 05Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2866Total number of unique words is 181329.5 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 06Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2863Total number of unique words is 175828.9 of words are in the 2000 most common words40.7 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 07Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 179029.2 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 08Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2894Total number of unique words is 187528.6 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 09Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 185328.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 10Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2882Total number of unique words is 182330.2 of words are in the 2000 most common words42.5 of words are in the 5000 most common words49.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 11Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2850Total number of unique words is 185029.1 of words are in the 2000 most common words41.3 of words are in the 5000 most common words48.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 12Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 185527.6 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words46.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 13Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 179427.1 of words are in the 2000 most common words39.4 of words are in the 5000 most common words46.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 14Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2916Total number of unique words is 173529.8 of words are in the 2000 most common words43.1 of words are in the 5000 most common words51.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 15Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2837Total number of unique words is 182728.8 of words are in the 2000 most common words42.6 of words are in the 5000 most common words49.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 16Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2877Total number of unique words is 178531.8 of words are in the 2000 most common words45.3 of words are in the 5000 most common words53.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 17Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2838Total number of unique words is 184829.8 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 18Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2762Total number of unique words is 171529.1 of words are in the 2000 most common words41.9 of words are in the 5000 most common words48.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 19Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2846Total number of unique words is 183728.5 of words are in the 2000 most common words42.3 of words are in the 5000 most common words50.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 20Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2952Total number of unique words is 174530.6 of words are in the 2000 most common words43.8 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 21Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2899Total number of unique words is 181327.1 of words are in the 2000 most common words40.4 of words are in the 5000 most common words47.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 22Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2804Total number of unique words is 169227.9 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words47.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 23Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2936Total number of unique words is 171528.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 24Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 166628.0 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 25Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 170530.3 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 26Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 184027.4 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 27Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2928Total number of unique words is 171128.4 of words are in the 2000 most common words40.9 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 28Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3028Total number of unique words is 179331.4 of words are in the 2000 most common words42.9 of words are in the 5000 most common words49.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 29Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3007Total number of unique words is 180729.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 30Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3070Total number of unique words is 178528.7 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 31Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3021Total number of unique words is 191627.0 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words46.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 32Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2981Total number of unique words is 184830.8 of words are in the 2000 most common words44.1 of words are in the 5000 most common words50.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 33Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3039Total number of unique words is 188628.1 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words48.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 34Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 171327.1 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words45.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 35Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3073Total number of unique words is 189727.4 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words47.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 36Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3000Total number of unique words is 181027.3 of words are in the 2000 most common words39.5 of words are in the 5000 most common words47.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 37Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2922Total number of unique words is 175127.9 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 38Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2910Total number of unique words is 174126.0 of words are in the 2000 most common words37.9 of words are in the 5000 most common words44.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 39Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 1792Total number of unique words is 116230.5 of words are in the 2000 most common words43.0 of words are in the 5000 most common words50.1 of words are in the 8000 most common words