Demokrasinin Kilit Taşı - 36
Total number of words is 3000
Total number of unique words is 1810
27.3 of words are in the 2000 most common words
39.5 of words are in the 5000 most common words
47.1 of words are in the 8000 most common words
Karikatürdeki liderler “Milli Cephe”yi kurmuşlardı. Ördükleri ise, bana göre, memleketin kaderiydi.
Milli Cepheciler bir bildiri yayınlamışlardı. Bu bildiri onların ilerde yapacakları toplantıların ve alacakları kararların bir başlangıcı oluyordu. Bu ilk deklerasyonunda cephenin ne olup olmadığına değinilmiyor, “seçim sisteminin sonucu olarak aldığımız oylarla milletin yarısından fazlasını temsil ediyoruz, bizim dışımızdaki partiler, hükumet kurmak ya da erken seçime gitme kararı almak için mecliste yeter çoğunluğa sahiptirler. Şu halde onların sorumluluğu bizden az değildir” diye başlayan bildiri sadece ilerde birlikte hareket edeceklerini ilan ediyordu o kadar. Cephelerde iki taraf bulunduğuna göre, acaba “milli”, “gayri milli” olan partiler mi vardı. Yoksa bu deklerasyon ideolojik bir tartışmayı mı ilan ediyordu. Orası belli değildi. Bize göre cephe MHP lideri Alparslan Türkeş'in gayretleri ile, ilerde Süleyman Demirel'in başkanlığında bir hükumet kurmanın hazırlığı idi. Hedef ise Demokratik Parti'nin içindeki milletvekilleri idi. Süleyman Demirel'in başkanlığına razı olmayan Demokratik Parti'yi dize getirmekti. Mesele aslında bu kadar basitti. Bu cephenin ortaya çıkmasına elbette Cumhuriyet Halk Partisi'nin tutumu da bilmeden yardımcı olmuştu. Çünkü yeni bir hükumetin kurulmasını önemsemeyen, bu konuda hiç bir girişimde bulunmayan Cumhuriyet Halk Partisi kendisinden başka bütün diğer partileri, gerici ve tutucu ilan ediyor, hatta “bu parlemento siyasal açıdan halktan 10 yıl geride kalmıştır” gibi sözleri ve propagandalarıyla aslında kendi kendisini parlamento gerçeğinden ayırıyor ve soyutluyordu.
Gene insan dönüp dolaşıp İsmet İnönü'nün bir ilkesini hatırlıyordu “devletin sağlıklı olarak yaşatılabilmesi için partiler arasında partisel çıkarlarından ve takdiklerinden, siyasetçiler ise kişisel isteklerinden bir süre içinde olsa özveride bulunabilmelidirler.”
Günlük Rutin İşler ve Kilis'te yıkılan Cami
Yeni yılın ilk aylarında da hükumet kurma meselesi hiç bir gelişme göstermiyordu. Bizde çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Özel Kalem Müdürü'm Gültekin Ozan, ne de olsa İnönü'nün elinde yetişmiş genç bir adamdı. Çok iyi daktilo yazıyor, yaptığımız bazı çalışmaları özetleyerek, önceden tanımış bulunduğu bazı gazetelerin muhabirlerine veriyordu. Örneğin Yeni Ortam Gazetesi'nde "Türkiye çapında müze müdürlerinin bir seminer düzenledikleri, toplantıya benimde katılıp izlediğim" haberi vardı. Bu toplantı bizden önce müsteşarlık zamanında kararlaştırılmıştı. Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü uğrayıp bir görünmemi istiyordu. Gittim ama ayrılamadım, çünkü konu çok mu çok ilginçti. Dinledikce büyük zevk alıyordum. Dünyadaki müzelerin nasıl çalıştığı, gelişmiş ülkelerde müzelere çevre halklarının nasıl yardımcı olduğu, her müzede birer kültür merkezi kurulduğu, halkla ilişkilere gidildiği, bu konuda müzelerin dergiler çıkardığı, örnek müzelerin filimlerinin oynatıldığı anlatılıyordu. Bende çok şeyler öğreniyordum. Bakanlığın konuları, gün geçtikce beni sarmaya başlamıştı.
Bir başka gün Eski Eserler Genel Müdürü telaşla kapımı çalmıştı. “Kilis'te 400 senelik bir cami belediye tarafından yıkılıyor, halk direniyormuş, ne yapalım biz şimdi ?”, “Eski eser olduğuna dair bakanlıkta kaydı var mı ?” “evet bizde kaydı var” Durumu hemen İçişleri Bakanı Mukadder Öztekin'e bildirerek kaymakam kanalı ile işin önüne geçilmesini rica ediyordum. Bir yandan da genel müdüre, acele olarak Kilis'e gidip duruma el koymasını, yıkılan parçaların restorasyon için saklanmasını ve numaralanmasını istiyordum.
Aslında bu olayın birde siyasi yönü vardı; Yıkımı yapan Belediye Başkanı Cumhuriyet Halk Partili'ymiş. Şehrin girişine meydan açmak istiyormuş halkla birlikte karşı çıkanlar arasında Milli Selamet Partisi teşkilatı da bulunuyormuş. Genel Müdür Hikmet Gürçay'ı arayarak “aman bu siyasi yöne sakın karışmayın, yıkılan bir Selçuklu hamamı ya da Osmanlı hanı da olsa biz bu eserleri aynı dikkatle koruyacağız” havasında olun tenbihatında bulunuyordum. Meclis'e gittiğimde Milli Selamet Partisi milletvekillerinin bana özel bir ilgi gösterdiklerini ve sempati ile baktıklarını gördüm. Belki de bana öyle geliyordu.
Kilis dönüşünde Hikmet Bey “meseleler bakanlık olarak ele alınınca daha başka oluyor ve hemen hal yoluna giriyor, eskiden bizi kimse dinlemezdi” diye konuşuyordu.
Yaşar Kemal Basın Toplantısı Yapmıştı
Düzenlediği basın toplantısında Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Yaşar Kemal “il kütüphanelerine alınacak kitaplara sansür konmasını kınıyor, 1000 Temel Eser Danışma Kurulu üyeliğinden çekildiğini açıklıyordu." Konuyu gazetelerden okuduğum zaman çok şaşırmıştım. Bakanlığım sırasında bu konuda ne bir yasak konmuş ne de bana bir şikayet bildirilmişti. Tam ben konuyu kütüphane müdürülerinden araştırırken bu kerede Fakir Baykurt'un aynı mealde bir itirazı açık mektup şeklinde gazetelere verilmişti.
Kütüphanelere kitap alma eski bir yönetmeliğe göre yapılıyordu. Seçilmesi kütüphane müdürlerinin yetkisinde bulunuyordu. Yaşar Kemal'in söz konusu ettiği kitaplar en az bir yıl önce yayınlanan eserlerdi. Olsa olsa bir-iki kütüphane müdürünün marifeti olabilirdi ve müsteşarlık zamanına aitti. Hemen el koymuş ve basına şöyle bir açıklama yapmıştım
"Bu seçimin daha objektif ve tutarlı olabilmesi için, yeni bir yöntem getirmek istiyorum. Bu konudaki genelgeyi yakında hazırlatacağım. Böylece tek tük de olsa bazı kitapların sübjektif ölçülerle seçildiği veya sansür edildiği görünümünü kaldırmaya kararlıyım.
Ayrıca dün yapabildiğim kısa inceleme sırasında SayınYaşar Kemal'in ilan ettiği kitap listesinin Ankara Halk Kütüphanelerinde bulunduğunu da öğrendim Geri kalan kitaplıklardaki durumu saptamak için çalışıyoruz. Varsa eksiklikleri gidereceğiz. Objektif ölçülere ve tutarlı bir kültür politikasına göre kitap seçmek ve devlet kütüphanelerine almak başka şeydir, sansür koymak ise bambaşka bir şeydir.
Özgürlükçü demokrasiye inanan bir insan olarak, polis rejimlerinin uyguladıkları sansüre her zaman karşı olduğumuzu beyan ederim.”
16.01.1975, Yeni Ortam)
Basın Benden Soruyordu
– “Yayın kongresi neden durmadan erteleniyor?”....
– “Siz bu kongrenin faydalarına inanıyormusunuz?”...
– “Sizce bu kongre yayınlarımız ve yazarlarımız açısından neler getirebilir” Örneğin Milliyet Gazetesi'nden Nilgün Tarkan'ı şöyle bir konuşma ile cevaplamıştım:
“İlk Yayın Kongresi'nden başlayalım. Bu kongre I. Neşriyat Kongresi olarak 1939 yılında, yani Türk Harf Devrimi'nin 10. yıldönümünde toplanmıştır. Elde kitap yok. Atatürk devriminin getirdiği çağdaşlaşma için okuma ihtiyacı büyük. Kongre çok anlamlı ve faydalı kararlar alıyor ve her beş yılda bir tekrarlanması da isteniyor. Fakat her nedense, bu gerçekleşemiyor.
II. Yayın Kongresi ise, toplanma olanakları bakımından çok talihsiz bir kongre olmuştur. Kongreyi toplamak için ilk girişim 1972 yılında zamanın Devlet Bakanı Sayın İsmail Arar tarafından yapılmış, fakat birtakım teknik ve siyasal nedenlerle kongrenin toplanması ertelenmişti. Bu ertelenme gene seçim, hükümet bunalımları gibi siyasal nedenlerle bu yıla kadar sürmüştür. Bu yıl, sayın eski Devlet Bakanı Orhan Eyüboğlu, kongrenin 27 Kasım - 30 Aralık tarihleri arasında toplanması ihtimaline karşı ilgililere çağrıda bulunmuştu. Fakat bilindiği gibi hükümet bunalımı ve daha sonra Kültür Müsteşarı Sayın Bozkurt Güvenç'in istifası ile bu girişimde tamamlanamamıştır”
Bakanlığın ömrü yeterse bu kongreyi toplayarak yayıncıların ve yazarların sorunlarını dinleyeceğimizi ekliyordum. Zaman zaman diğer illerdeki kültür ünitelerini de dolaştığım oluyordu. Antalya Müzesi'ne, Bodrum Kalesi'ne uğramıştım. Çok iyi tanıdığım bu yerlere, bu kere bakan gözüyle bakıyordum.
Adana'da Sabancılar'ın armağanı olan bir kültür merkezi açılıyordu. Güzel Sanatlar Genel Müdürü ile birlikte açılışta bulunduk. Çocuklar için çalışılacak yerler ayrılmıştı. Bölümleri dolaştık. Oradan Hatay'a uzanmıştım. Dünyanın en zengin mozaik müzelerinden biri olan, Hatay Müzesi yeniden tertip ve tanzim edilmiş olarak hizmete giriyordu. Yeni salonlar ilave edilmişti. Hatay Valisi ve ben birer konuşma yapmıştık. Konuşmamda müzelerin kültürümüz, eğitimimiz ve turizmimiz yönünden önemine değinmiştim. Gezimizin sonucunu yine basından dinleyelim.
Kültür Bakanı Nermin Neftçi'ye hızlı ve yorulmadan yaptığı geziler sebebiyle, “maratoncu” adı takıldı. Geçen hafta, Mut, Mersin, Hatay ve Adana'yı bir nefeste gezen ve çevrede incelemelerde bulunan Neftçi, Adana'dan Ankara'ya uçak ile dönerken heyecanlı dakikalar geçirdi. Neftçi, en önde oturuyordu, pilot kabininden sesler gelmeye başlamıştı.
– ”Tahliye kapılarını hazırla”
– ”Aman belli etmeyin, panik olmasın”
– ”Kuleyi haberdar edin”
– ”Gövde üzerine mi ineceğiz?”
Uçağın tekerlekleri bir türlü açılmıyordu. Pilotlar ve hostesler heyecan içinde oradan oraya koşuyarlardı. Neftçi soğukkanlı şekilde, tebessümüyle çevrenin telaşını gidermeye çalışıyordu. Bakan olana heyecanlanmak bile yasaktı.
( Bayram Gazetesi
Benim amatör bir ruhla konulara asıldığımı gören genel müdürlere bir heves gelmişti. Kapımı çalan rahatlıkla içeri girebiliyor, öyle Bakanı günlerce beklemek sıkıntısı yaşamıyordu. Sanki bende bir başka genel müdür gibiydim.
Ocak ayının sonlarına doğru çalışmalarımız daha da hızlandı. Bir yandan Bütçe Plan Karma Komisyonu'nda Kültür Bakanlığı'nın ilk bütçe taslağını anlatıyor, bir yandan da “Türkiye Mimari Mirasını Koruma Kampanyası"nı açıyordum.
Bir Müze Gibi
İlhami Soysal o tarihte Yeni Ortam'da ilk defa bizden yana bir tavır sergileyerek şunları yazıyordu.
“Haftanın başında Ankara'da yapılan bir törenle Türkiye Mimari Mirasını Koruma Kampanyası başlatıldı. Bu kampanyayı bir konuşma ile açan Kültür Bakanı Nermin Neftçi'nin bir görüşü var ki üstünde önemle durulacak değerde. Neftçi diyorki ; “Kültür Bakanı olarak ben Türkiye'nin ulusal mimari mirasını koruma kampanyasını açarken şunu söylemeyi bir görev biliyorum; komşularımızın petrol kaynakları birgün gelip tükenecektir, halbuki Anadolu yarımadası çok derinlere uzanan kültür boyutunda çeşitli medeniyetleri içeren ve bunların sentezlerini yapan bir ülkedir. Bu çeşitlilik Türkiye'nin renkli zenginliğidir. Türkiye henüz açılmamış bulunan bir çok kültürel zenginlikleri ile bir kültür konservesi gibidir ve aslında kocaman bir müzedir. Korumasını bilirsek, bunların hayatla bağlarını kurarsak kültür mirasımızın ve tarihi doğal sitlerimizin tükenmeyen hazineler olduğunu göreceğiz” Gerçekten Türkiye günün birinde kocaman bir müze haline getirilebilir. Dünyada kolay kolay eşi bulunamayacak bir müze ve bu müze Orta Doğu'nun petrol kaynaklarından daha sürekli daha tutarlı bir gelir kaynağı olabilir. Bu yolda atılacak adımlara dudak bükerek bakmak yerine soruna daha bir ciddi bakmakta yarar olduğu inancındayız"
“Kim okur, kim dinler..? Denebilir ki sende üstünde durulacak konunun tam zamanını buldun. Laf kıtlığında asmalar budayayım demek gibi bir şey bu Kimin umrunda Türkiye mimarisinin mirasını koruma kampanyası. İnsanların acımasızca suçlandığı öldürüldüğü, kim vurduya getirildiği, yığınların işsizlikten, açlıktan, kötü beslenmeden, sağlık koşulları kollanmadığından ölüme terkedildiği kalkınamamış bir toplumda mimari mirasın sözü mü olur..?
Doğru belki ama bizce konu hükümeti şu mu kuracak bu mu kuracaktan genede daha tutarlı ve yarınlara dönük bir konu,daha insancıl bir konu.”
Şubat ayında, bütçe, komisyondan aşağılara Meclislere inecekti. Sayın Başbakan bütçe konuşmalarını, bakan arkadaşlarımızın aralıksız takip etmelerini istiyordu. Ayrıca Bakanlık olarak basına söz vermiştik.Yayın Kongresi bekleniyordu. Bakanlığın bütün üniteleri, bir yandan Kültür Bakanlığı'nın ilk bütçesi için, bir yandan da yayın kongresine hazırlık yapıyorlardı. Aslında bu iki konuda rutin işler gibi değildi. Oldukca büyük kültür hareketleriydi. Genel Müdürlerimle konuşurken “hadi bakalım bu iki konuyu alnımızın akı ile başarırsak benim programım tamamlanıyor, ondan sonra paydos,emanet bakanınızdan kurtuluyorsunuz” diyordum. Belli olmazdı, bütçe hazırlanırken bu arada bir hükumet provası da meydana çıkabilir. Bakarsınız parlamentoya dayalı bir kabine kurulu verirdi.
Başbakan Küstü mü ?
Bir gün sayın Başbakan'ın, beni üst kattaki çalışma odasında beklediğini söylediler. Baktım odada kadim aile dostumuz Devlet Bakanı Muslih Fer ile uzun politika yıllarından arkadaşımız eski Başbakan Ferit Melen ile birlikte bir masanın başında oturmuşlar, bana da buyur ettiler. Önemli bir konu olduğunu anlamıştım. Hoşbeşten sonra, Sayın Başbakan sözü bir müsteşar tayinine getirdiler. Benim bir müsteşar vekili ile idare ettiğimi bildiklerini, bir müsteşar tayin etmek gerektiğini, bu konuda üzerinde ısrarla durdukları kıymetli bir arkadaş bulunduğunu anlatıyorlar ve onu bu göreve atamam konusunda çok istekli görünüyorlardı. Konu sıradan bir teklif değildi, bir gün önüme konacağını biliyordum. Çünkü yeni atandığım günlerde Turhan Feyzioğlu ile Ferit Melen tebrike geldiklerinde konuyu açmışlardı. “Geçici bir kabinede olacak işmi” diye düşünmüş ama onlara “hele bir bakanlığa ısınalım düşünürüz” cevabını vermiştim.Verilmiş bir söz mü vardı? Yoksa meselenin bir politik yönü mü bulunuyordu? bilemiyorum. Aslında Müsteşar Vekilim İsmet Parmaksızoğlu çalışkan ve tarafsız bir insandı. Bu görevi geçici olarak çok güzel yerine getiriyordu. Böyle zamanlarda tayin meseleleri ile uğraşmak, hem atayana hem de onun çevresine fayda sağlamaz, aksine basında şimşekleri çekerdi.
O gün misafirlerimi uğurladıktan sonra sayın Cumhurbaşkanı beni emretmişlerdi. Topkapı Müzesi'nin alarm tesisatı konusunda ona bir rapor arz edecektim. Eşleriyle birlikte kültürel konulara ilgileri büyüktü. Konuşma bitince bir cesaret ona bu konuyu açmış düşüncelerini sormuştum. Bana verdikleri cevap şu olmuştu; “doğru yoldasınız nasıl münasip görürseniz öyle yapınız” cevabının hem çok açık hemde diplomatik bir kibarlığı vardı. Yüce mevkilerdekilerin sarfettiği böylesine sözler değer taşırdı. İnsan bu cevapları cebine atar, sırası geldiğinde çıkarır kullanırdı. Ben de öyle yaptım.
Başbakan'a bu tayini şu, şu nedenlerle yapamayacağımı anlatmış, “eğer emirleriniz kesin olursa uhdemdeki o çok kıymetli emanetinizi başka birine vermeniz için iade edebilirim” demiştim. Irmak Hoca belli etmiyordu ama üzülmüştü. Aslında bende isteklerine karşı çıktığım için üzülüyordum. Ama başka çarem de yoktu. Hoca “bu mesele burada kapansın, kol kırılır, yen içinde kalır” dedi ve bir daha da hiç açmadı. Aynı akşam operanın galasında karşılaştık. Nizam'la birlikte hürmetlerimizi bildirmek için yaklaştığımızda şair ruhlu Başbakan ;
Bu hal ne haldır
Gözel ne haldır
Alemi yandırırsan...
diye bir Kerkük hoyratını tekrarlıyor ve dönüp eşim Nizamettin'e “ siz bu hanımefendi ile nasıl geçiniyorsunuz?” diye şaka yollu takılıyor ama taşı da gediğine koyuyordu.
II. Yayın Kongresi ve Özgür Düşünce
Demokrasinin bir hayat biçimi olarak yerleşmiş bulunduğu ülkelerde yayın sorunu devletin müdahalesine gerek kalmadan kendi kendine bir dengeye kavuşarak,normal yolunu buluyordu. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, iç ve dış bilgilerin geniş ulusal kitlelere ulaştırılmaması, örgün ve yaygın eğitimin belli bir seviyeye gelememesi nedeniyle devletin belli bir politika ile ve özgür düşünceye önem vererek, yayın, basım ve yazarlık konularında bir takım yasal destekler vermesi, organizasyonlar yapması da gerekiyordu.
Basım ve yayın hayatımızın, özgür düşünce ve demokratik sistemle olan ilişkisi, bu ilişkinin hem geçmiş hemde gelecek kültürümüze olan etkisi inkar kabul etmeyecek bir gerçek olarak ortaya çıkmıştı.Ve büyük önem taşıyordu. Ülkede sokak hareketleri, üniversitelerde ideolojik kavgalar yapılıyordu. Sağ-sol ayrımı, düşünce planında bir ucundan bakanlığı bile etkisine almıştı.
Sağ-sol anlaşmazlığının, düşünce planında birbirleri ile diyaloglar kurarak, görev konusunda en iyi anlaşabileceği ortam II. Yayın Kongresi olurdu. Başbakan'la da konuşarak durmadan ertelenen bu kongreyi 24-27 Ocak tarihlerinde Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu konferans salonunda toplamaya karar verdik.
Oy kaygısı bulunmayan tarafsız bir hükumet olarak kongreyi, basın ve yayın hayatımızın sağ ucundan sol ucuna kadar açmalı ve herkesin konuşmasını sağlamalıydık.
Müsteşar Vekili İsmet Parmaksızoğlu ile Tanıtma ve Yayınlar Daire Başkanı Mete Tuncay'ı çağırdım. (Son Havadis gazetesine göre birincisi sağda ikincisi sol kanatta idiler) Müsteşarlık zamanında hazırlanan Yayın Kongresi dosyalarını okuduğumu, yayın hayatımızın bütün kesimlerini temsil eden daha çok delegeler istediğimi, hükumetimizinde bu anlayışta olduğunu bildirdim. İnanamıyorlarmış gibi yüzüme baktılar, ikisininde sokaklardaki çatışmalar gibi kongrede olay çıkacağından endişeleri vardı “kan dökülür, çekiniriz” diyorlardı. Aylardan beri müsteşarlıkça kongrenin yapılamama sebebi artık anlaşılıyordu. Bir süre önce Son Havadis Gazetesi 19/11/1974 tarihinde şöyle yazmaktaydı:
“Ecevit Hükumeti'nin son birkaç güne sığdırdığı acele tayinlerle kültür müsteşarlığındaki milliyetçi idareci elemanlar tasviye ediliyordu. Bu tutumun Irmak hükumetnin kültür bakanı Nermin Neftçi tarafından durdurulacağı tahmin edilirken, olaylar tam tersi istikamette gelişmeye başlamıştır. Nermin Neftçi ilk iş olarak yıllık iznini kullanmak isteyen İsmet Parmaksızoğlu'nu bakanlığa davet etmiş ve göreve devamını istemiştir. İsmet Parmaksızoğlu'nun müsteşar yardımcısı olarak görevi sürdürmesini isteyen Nermin Neftçi, böylece bakanlıktaki milliyetçileri tatmin ettiğini düşünerek bu kere Siyasal Bilgiler'in 12 Mart öncesi militan doçentlerinden Mete Tuncay'a da Orhan Eyüpoğlu'nun hazırladığı kararnameyi bizzat tebliğ ettirerek, tek suçu milliyetçilik olan Zeki Tütüncü'den Tanıtma ve Yayınlar Dairesi Başkanlığı'nı kendisine teslim etmiştir".
diyor ve Bakanlıktaki sağ-sol çatışmasını körüklüyordu. Ben sadece yapılan tasarrufun üstüne gelmiştim. Hiç bir tayin yapmamıştım. Güvenoyu almamış bir kabinenin bakanı olarak yeni tayinler yapmamaya kesinlikle kararlıydım. Geldiğimde ne bulduysam, onlarla çalışmalı ama hizmeti de ön plana almalıydım.
Doğruydu, İsmet Parmaksızoğlu hem milliyetçi, hem de Atatürkçü idi. O'nu iyi tanırdım. Mete Tuncay'a gelince; bürokratik tecrübesi fazla olmayan bilgili ve çalışkan bir insana benziyordu. Özel düşünceleri ve solculuğu beni ilgilendirmezdi. Hizmete politika karıştırmaması şartı ile ondan istifade edilirdi. Bunu ona da söylemiştim.
Hemen işe koyuldular, müsteşarlık zamanında kongre ile ilgili bir çok hazırlık yapılmıştı. Dosyalar tamamdı. Biz delegeleri çoğaltıyor, organizasyon konularını yeni baştan gözden geçiriyorduk.
Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu'nun konferans salonu bin kişiyi alabilecekti. Dört gün süre öğlen yemekleri okulun mutfağından yenecekti. Gönderilen bildiriler (tebliğler) çok fazla idi. Bir kısmı eski tarihli idi. Onlarla yeniden temaslar kuruluyor, yeni gelenlerle birleştiriliyor, konularına göre, dokuz ayrı komisyonda görüşülmek üzere ayrılıyordu. Komisyonların her biri bir sayı ile anılacak ve Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu'nun ayrı bir odasında çalışma yapacaktı. Bütün konuşmalar ve komisyon raporları teyplerle tespit edilecek. En son olarak genel kurulda tartışılıp son şeklini alacak ve bir kitap olarak basılacaktı.
Gelenleri kapıdan karşılıyordum. Uzun politika yıllarının insanı olduğum halde amatörce bir heyecan içindeydim.Yaradılışım böyleydi.
Ülkenin dört bir yanından, yayımcılar yazarlar, basımcılar, düşünürler, üniversite profesörleri, geliyorlar konferans salonundaki yerlerini alıyorlardı. Aralarında eski dostlarımız, üniversiteden ve liseden hocalarımızda vardı. Bir kısmı talebeleri olarak benimle övünç duyduklarını söylüyor, beni utandırıyordu. Açış konuşmamda şunları söylemiştim;
“Türkiye'de yazarın, yayının, dağıtımın çığ gibi büyüyen problemleri ve birbirleri ile zıtlaşan önemli sorunları birikmiştir. Bunlara topluca eğilmek gerekirken bu yapılamamıştır.”
İkinci Türk Yayın Kongresi'nin süratle toplanmasına Kültür Bakanlığı olarak karar verdik. Kongrede gerek esas bakımından ,gerekse şekil bakımından pek çok eksikler göreceksiniz. Bunların hepsi için sizden özür diliyorum. Kuruluş halinde bir bakanlığız.Bir yandan hükümet programı bir yandan da bütçe çalışmalarımızın arasında bu kongreyi toplamış bulunuyoruz. Çünkü bu kongrenin yapılmasının faydalarına inanıyoruz.Birinci Yayın Kongresinin Türk toplumuna yararı, Harf Devrimi'nden sonra yetişen okur-yazar kuşakları bir yayın çabası içinde beslemesidir. O kuşaklara klasiklerden başlayarak,kitap çevirileri yapmasıdır. Demokratik sistem içinde yaşayan toplumların düşünce ve sanat ürünlerini , batılı hayat görüşünü memlekete getirmesidir.
Birinci Yayın Kongresi yirminci yüzyılın ilk yarısındadır. İkinci Yayın Kongresi ise son yarısında. Arada bir çağ farkı doğmuştur. Çağımızın adı bir kısmına göre “uzay çağı” bir kısmına göre ise “atom çağı” dır. Adı ilerde ne olursa olsun, çağımız insan düşüncesinin, kendi bulduğu öğelerle bilimi ve teknolojiyi kullanarak ilerlediği önemli bir çağdır. Rejimler çeşitli, ideolojiler ayrı ayrı olabilir. Ama çağımız, hepsininde kendi kalıplarını aşarak etkilendiği hızlı değişme sürecinin içindedir. Biz de zaman içinde toplumsal değişmeleri bu açıdan değerlendirmeye alışacağız.
Dünyadaki bu hızlı değişmeler, yayın organlarının sadece yazılı olarak kalmasını da önlemiş,haberleşme araçlarının süratlenmesi, radyo ve televizyonlarla ülkeler arası hızlı bir kültür alış verişi başlatmıştır. Üİlkeler bu durum karşısında hem kendi kültür varlıklarını tanıtabilmek, hem de yozlaşmaları önleyebilmek için, kültür planlamaları yapmaya başlamışlardır.
Bizimde Anayasamızın 21., 41., 50. ve 129. maddelerinin gereklerine uygun çağdaş ve aynı zamanda ulusal kültür politikası saptamamız bunu planlamamız gerekmektedir. Bu planlamada, milli karakter, tabandan alıp, tabana verme değişkenlikleri ve bütünleştiricilik ilkeleri, tarihi-toplumsallık ve öğreticilik-çağdaşlık boyutları, özgürce tartışılan bir kültür kurultayınca saptanmalıdır. Kültür planlamalarında ;
1-Milli hududlarımız içindeki kültür entegrasyonu süreci ve bütünleştiricilik,
2-Dış ülkelerle olan kültür alış verişi iki önemli kültür hareketidir.
Özgürlükçü demokratik hayat görüşü yalnız bir siyasal rejim değil bir sistemdir. Bu sistemin yaşaması ve kökleşmesinde demokrasi, yayın hayatının katkısı büyüktür. Başka bir deyimle, özgürlükçü demokrasinin yerleşmesi, güçlenmesi, o ülkelerin bir bakıma basın ve yayın hayatlarının gücü ile olmuştur.
Bizde İkinci Yayın Kongresi'nde Türk yayın hayatının birikmiş sorunlarının ortaya dökülmesine aracı olmak istedik. Çünkü bu sorunların çok ciddi olduğunu biliyoruz.
1-Türkiyeide resmi ve özel yayınlar vardır. Türkiyeide iki çeşit yayınevi arasında bağlantı yoktur.
2-Adalet mekanizmasının yazar haklarını daha ciddi ve açık olarak koruması,
3-Sağlam bir yayın hayatının düzenlenmesi
4-Köylere kadar kitap dağıtımının temin edilmesi
5-Yazarlara da sosyal güvence haklarının tanınması
6-Vergi bağışıklıklarının yeni ölçülere göre ayarlanması
7-Kağıt ve PTT sorunlarına el atılması gerekmektedir.
Bu sorunlar karşısında II. Türk Yayın Kongresi'ni toplarken Kültür Bakanlığınız olarak iki yöntemle karşı karşıya kaldık.Bu yöntemlerden birisi, Bakanlığın kongreyi etkileyici bir takım önerilerle gelmesi ve kendi yargılarını kabul ettirmeye çalışmasıydı. Diğeri ise yayın hayatının 36 senenin birikimlerine iyice teşhis konması için demokratik bir ortam içinde bunların söylenmesine aracı olmak, sorunları sahiplerinden saptamak, önerileri toplamak ve bir kitap haline getirerek gelecek hükümetlere ışık tutmaktı. Biz ikinci yöntemin daha dürüst daha faydalı ve içtenlikli olacağına inandık”
( II.Yayın Kongresi, Cilt II s7-10 )
diyor onun için bu ölçüler içinde kongreyi topladığımızı anlatıyordum. Bu yüzden yapılacak çalışmaları ve eleştirileri beklediğimizi söylüyordum.
Milli Cepheciler bir bildiri yayınlamışlardı. Bu bildiri onların ilerde yapacakları toplantıların ve alacakları kararların bir başlangıcı oluyordu. Bu ilk deklerasyonunda cephenin ne olup olmadığına değinilmiyor, “seçim sisteminin sonucu olarak aldığımız oylarla milletin yarısından fazlasını temsil ediyoruz, bizim dışımızdaki partiler, hükumet kurmak ya da erken seçime gitme kararı almak için mecliste yeter çoğunluğa sahiptirler. Şu halde onların sorumluluğu bizden az değildir” diye başlayan bildiri sadece ilerde birlikte hareket edeceklerini ilan ediyordu o kadar. Cephelerde iki taraf bulunduğuna göre, acaba “milli”, “gayri milli” olan partiler mi vardı. Yoksa bu deklerasyon ideolojik bir tartışmayı mı ilan ediyordu. Orası belli değildi. Bize göre cephe MHP lideri Alparslan Türkeş'in gayretleri ile, ilerde Süleyman Demirel'in başkanlığında bir hükumet kurmanın hazırlığı idi. Hedef ise Demokratik Parti'nin içindeki milletvekilleri idi. Süleyman Demirel'in başkanlığına razı olmayan Demokratik Parti'yi dize getirmekti. Mesele aslında bu kadar basitti. Bu cephenin ortaya çıkmasına elbette Cumhuriyet Halk Partisi'nin tutumu da bilmeden yardımcı olmuştu. Çünkü yeni bir hükumetin kurulmasını önemsemeyen, bu konuda hiç bir girişimde bulunmayan Cumhuriyet Halk Partisi kendisinden başka bütün diğer partileri, gerici ve tutucu ilan ediyor, hatta “bu parlemento siyasal açıdan halktan 10 yıl geride kalmıştır” gibi sözleri ve propagandalarıyla aslında kendi kendisini parlamento gerçeğinden ayırıyor ve soyutluyordu.
Gene insan dönüp dolaşıp İsmet İnönü'nün bir ilkesini hatırlıyordu “devletin sağlıklı olarak yaşatılabilmesi için partiler arasında partisel çıkarlarından ve takdiklerinden, siyasetçiler ise kişisel isteklerinden bir süre içinde olsa özveride bulunabilmelidirler.”
Günlük Rutin İşler ve Kilis'te yıkılan Cami
Yeni yılın ilk aylarında da hükumet kurma meselesi hiç bir gelişme göstermiyordu. Bizde çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Özel Kalem Müdürü'm Gültekin Ozan, ne de olsa İnönü'nün elinde yetişmiş genç bir adamdı. Çok iyi daktilo yazıyor, yaptığımız bazı çalışmaları özetleyerek, önceden tanımış bulunduğu bazı gazetelerin muhabirlerine veriyordu. Örneğin Yeni Ortam Gazetesi'nde "Türkiye çapında müze müdürlerinin bir seminer düzenledikleri, toplantıya benimde katılıp izlediğim" haberi vardı. Bu toplantı bizden önce müsteşarlık zamanında kararlaştırılmıştı. Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü uğrayıp bir görünmemi istiyordu. Gittim ama ayrılamadım, çünkü konu çok mu çok ilginçti. Dinledikce büyük zevk alıyordum. Dünyadaki müzelerin nasıl çalıştığı, gelişmiş ülkelerde müzelere çevre halklarının nasıl yardımcı olduğu, her müzede birer kültür merkezi kurulduğu, halkla ilişkilere gidildiği, bu konuda müzelerin dergiler çıkardığı, örnek müzelerin filimlerinin oynatıldığı anlatılıyordu. Bende çok şeyler öğreniyordum. Bakanlığın konuları, gün geçtikce beni sarmaya başlamıştı.
Bir başka gün Eski Eserler Genel Müdürü telaşla kapımı çalmıştı. “Kilis'te 400 senelik bir cami belediye tarafından yıkılıyor, halk direniyormuş, ne yapalım biz şimdi ?”, “Eski eser olduğuna dair bakanlıkta kaydı var mı ?” “evet bizde kaydı var” Durumu hemen İçişleri Bakanı Mukadder Öztekin'e bildirerek kaymakam kanalı ile işin önüne geçilmesini rica ediyordum. Bir yandan da genel müdüre, acele olarak Kilis'e gidip duruma el koymasını, yıkılan parçaların restorasyon için saklanmasını ve numaralanmasını istiyordum.
Aslında bu olayın birde siyasi yönü vardı; Yıkımı yapan Belediye Başkanı Cumhuriyet Halk Partili'ymiş. Şehrin girişine meydan açmak istiyormuş halkla birlikte karşı çıkanlar arasında Milli Selamet Partisi teşkilatı da bulunuyormuş. Genel Müdür Hikmet Gürçay'ı arayarak “aman bu siyasi yöne sakın karışmayın, yıkılan bir Selçuklu hamamı ya da Osmanlı hanı da olsa biz bu eserleri aynı dikkatle koruyacağız” havasında olun tenbihatında bulunuyordum. Meclis'e gittiğimde Milli Selamet Partisi milletvekillerinin bana özel bir ilgi gösterdiklerini ve sempati ile baktıklarını gördüm. Belki de bana öyle geliyordu.
Kilis dönüşünde Hikmet Bey “meseleler bakanlık olarak ele alınınca daha başka oluyor ve hemen hal yoluna giriyor, eskiden bizi kimse dinlemezdi” diye konuşuyordu.
Yaşar Kemal Basın Toplantısı Yapmıştı
Düzenlediği basın toplantısında Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Yaşar Kemal “il kütüphanelerine alınacak kitaplara sansür konmasını kınıyor, 1000 Temel Eser Danışma Kurulu üyeliğinden çekildiğini açıklıyordu." Konuyu gazetelerden okuduğum zaman çok şaşırmıştım. Bakanlığım sırasında bu konuda ne bir yasak konmuş ne de bana bir şikayet bildirilmişti. Tam ben konuyu kütüphane müdürülerinden araştırırken bu kerede Fakir Baykurt'un aynı mealde bir itirazı açık mektup şeklinde gazetelere verilmişti.
Kütüphanelere kitap alma eski bir yönetmeliğe göre yapılıyordu. Seçilmesi kütüphane müdürlerinin yetkisinde bulunuyordu. Yaşar Kemal'in söz konusu ettiği kitaplar en az bir yıl önce yayınlanan eserlerdi. Olsa olsa bir-iki kütüphane müdürünün marifeti olabilirdi ve müsteşarlık zamanına aitti. Hemen el koymuş ve basına şöyle bir açıklama yapmıştım
"Bu seçimin daha objektif ve tutarlı olabilmesi için, yeni bir yöntem getirmek istiyorum. Bu konudaki genelgeyi yakında hazırlatacağım. Böylece tek tük de olsa bazı kitapların sübjektif ölçülerle seçildiği veya sansür edildiği görünümünü kaldırmaya kararlıyım.
Ayrıca dün yapabildiğim kısa inceleme sırasında SayınYaşar Kemal'in ilan ettiği kitap listesinin Ankara Halk Kütüphanelerinde bulunduğunu da öğrendim Geri kalan kitaplıklardaki durumu saptamak için çalışıyoruz. Varsa eksiklikleri gidereceğiz. Objektif ölçülere ve tutarlı bir kültür politikasına göre kitap seçmek ve devlet kütüphanelerine almak başka şeydir, sansür koymak ise bambaşka bir şeydir.
Özgürlükçü demokrasiye inanan bir insan olarak, polis rejimlerinin uyguladıkları sansüre her zaman karşı olduğumuzu beyan ederim.”
16.01.1975, Yeni Ortam)
Basın Benden Soruyordu
– “Yayın kongresi neden durmadan erteleniyor?”....
– “Siz bu kongrenin faydalarına inanıyormusunuz?”...
– “Sizce bu kongre yayınlarımız ve yazarlarımız açısından neler getirebilir” Örneğin Milliyet Gazetesi'nden Nilgün Tarkan'ı şöyle bir konuşma ile cevaplamıştım:
“İlk Yayın Kongresi'nden başlayalım. Bu kongre I. Neşriyat Kongresi olarak 1939 yılında, yani Türk Harf Devrimi'nin 10. yıldönümünde toplanmıştır. Elde kitap yok. Atatürk devriminin getirdiği çağdaşlaşma için okuma ihtiyacı büyük. Kongre çok anlamlı ve faydalı kararlar alıyor ve her beş yılda bir tekrarlanması da isteniyor. Fakat her nedense, bu gerçekleşemiyor.
II. Yayın Kongresi ise, toplanma olanakları bakımından çok talihsiz bir kongre olmuştur. Kongreyi toplamak için ilk girişim 1972 yılında zamanın Devlet Bakanı Sayın İsmail Arar tarafından yapılmış, fakat birtakım teknik ve siyasal nedenlerle kongrenin toplanması ertelenmişti. Bu ertelenme gene seçim, hükümet bunalımları gibi siyasal nedenlerle bu yıla kadar sürmüştür. Bu yıl, sayın eski Devlet Bakanı Orhan Eyüboğlu, kongrenin 27 Kasım - 30 Aralık tarihleri arasında toplanması ihtimaline karşı ilgililere çağrıda bulunmuştu. Fakat bilindiği gibi hükümet bunalımı ve daha sonra Kültür Müsteşarı Sayın Bozkurt Güvenç'in istifası ile bu girişimde tamamlanamamıştır”
Bakanlığın ömrü yeterse bu kongreyi toplayarak yayıncıların ve yazarların sorunlarını dinleyeceğimizi ekliyordum. Zaman zaman diğer illerdeki kültür ünitelerini de dolaştığım oluyordu. Antalya Müzesi'ne, Bodrum Kalesi'ne uğramıştım. Çok iyi tanıdığım bu yerlere, bu kere bakan gözüyle bakıyordum.
Adana'da Sabancılar'ın armağanı olan bir kültür merkezi açılıyordu. Güzel Sanatlar Genel Müdürü ile birlikte açılışta bulunduk. Çocuklar için çalışılacak yerler ayrılmıştı. Bölümleri dolaştık. Oradan Hatay'a uzanmıştım. Dünyanın en zengin mozaik müzelerinden biri olan, Hatay Müzesi yeniden tertip ve tanzim edilmiş olarak hizmete giriyordu. Yeni salonlar ilave edilmişti. Hatay Valisi ve ben birer konuşma yapmıştık. Konuşmamda müzelerin kültürümüz, eğitimimiz ve turizmimiz yönünden önemine değinmiştim. Gezimizin sonucunu yine basından dinleyelim.
Kültür Bakanı Nermin Neftçi'ye hızlı ve yorulmadan yaptığı geziler sebebiyle, “maratoncu” adı takıldı. Geçen hafta, Mut, Mersin, Hatay ve Adana'yı bir nefeste gezen ve çevrede incelemelerde bulunan Neftçi, Adana'dan Ankara'ya uçak ile dönerken heyecanlı dakikalar geçirdi. Neftçi, en önde oturuyordu, pilot kabininden sesler gelmeye başlamıştı.
– ”Tahliye kapılarını hazırla”
– ”Aman belli etmeyin, panik olmasın”
– ”Kuleyi haberdar edin”
– ”Gövde üzerine mi ineceğiz?”
Uçağın tekerlekleri bir türlü açılmıyordu. Pilotlar ve hostesler heyecan içinde oradan oraya koşuyarlardı. Neftçi soğukkanlı şekilde, tebessümüyle çevrenin telaşını gidermeye çalışıyordu. Bakan olana heyecanlanmak bile yasaktı.
( Bayram Gazetesi
Benim amatör bir ruhla konulara asıldığımı gören genel müdürlere bir heves gelmişti. Kapımı çalan rahatlıkla içeri girebiliyor, öyle Bakanı günlerce beklemek sıkıntısı yaşamıyordu. Sanki bende bir başka genel müdür gibiydim.
Ocak ayının sonlarına doğru çalışmalarımız daha da hızlandı. Bir yandan Bütçe Plan Karma Komisyonu'nda Kültür Bakanlığı'nın ilk bütçe taslağını anlatıyor, bir yandan da “Türkiye Mimari Mirasını Koruma Kampanyası"nı açıyordum.
Bir Müze Gibi
İlhami Soysal o tarihte Yeni Ortam'da ilk defa bizden yana bir tavır sergileyerek şunları yazıyordu.
“Haftanın başında Ankara'da yapılan bir törenle Türkiye Mimari Mirasını Koruma Kampanyası başlatıldı. Bu kampanyayı bir konuşma ile açan Kültür Bakanı Nermin Neftçi'nin bir görüşü var ki üstünde önemle durulacak değerde. Neftçi diyorki ; “Kültür Bakanı olarak ben Türkiye'nin ulusal mimari mirasını koruma kampanyasını açarken şunu söylemeyi bir görev biliyorum; komşularımızın petrol kaynakları birgün gelip tükenecektir, halbuki Anadolu yarımadası çok derinlere uzanan kültür boyutunda çeşitli medeniyetleri içeren ve bunların sentezlerini yapan bir ülkedir. Bu çeşitlilik Türkiye'nin renkli zenginliğidir. Türkiye henüz açılmamış bulunan bir çok kültürel zenginlikleri ile bir kültür konservesi gibidir ve aslında kocaman bir müzedir. Korumasını bilirsek, bunların hayatla bağlarını kurarsak kültür mirasımızın ve tarihi doğal sitlerimizin tükenmeyen hazineler olduğunu göreceğiz” Gerçekten Türkiye günün birinde kocaman bir müze haline getirilebilir. Dünyada kolay kolay eşi bulunamayacak bir müze ve bu müze Orta Doğu'nun petrol kaynaklarından daha sürekli daha tutarlı bir gelir kaynağı olabilir. Bu yolda atılacak adımlara dudak bükerek bakmak yerine soruna daha bir ciddi bakmakta yarar olduğu inancındayız"
“Kim okur, kim dinler..? Denebilir ki sende üstünde durulacak konunun tam zamanını buldun. Laf kıtlığında asmalar budayayım demek gibi bir şey bu Kimin umrunda Türkiye mimarisinin mirasını koruma kampanyası. İnsanların acımasızca suçlandığı öldürüldüğü, kim vurduya getirildiği, yığınların işsizlikten, açlıktan, kötü beslenmeden, sağlık koşulları kollanmadığından ölüme terkedildiği kalkınamamış bir toplumda mimari mirasın sözü mü olur..?
Doğru belki ama bizce konu hükümeti şu mu kuracak bu mu kuracaktan genede daha tutarlı ve yarınlara dönük bir konu,daha insancıl bir konu.”
Şubat ayında, bütçe, komisyondan aşağılara Meclislere inecekti. Sayın Başbakan bütçe konuşmalarını, bakan arkadaşlarımızın aralıksız takip etmelerini istiyordu. Ayrıca Bakanlık olarak basına söz vermiştik.Yayın Kongresi bekleniyordu. Bakanlığın bütün üniteleri, bir yandan Kültür Bakanlığı'nın ilk bütçesi için, bir yandan da yayın kongresine hazırlık yapıyorlardı. Aslında bu iki konuda rutin işler gibi değildi. Oldukca büyük kültür hareketleriydi. Genel Müdürlerimle konuşurken “hadi bakalım bu iki konuyu alnımızın akı ile başarırsak benim programım tamamlanıyor, ondan sonra paydos,emanet bakanınızdan kurtuluyorsunuz” diyordum. Belli olmazdı, bütçe hazırlanırken bu arada bir hükumet provası da meydana çıkabilir. Bakarsınız parlamentoya dayalı bir kabine kurulu verirdi.
Başbakan Küstü mü ?
Bir gün sayın Başbakan'ın, beni üst kattaki çalışma odasında beklediğini söylediler. Baktım odada kadim aile dostumuz Devlet Bakanı Muslih Fer ile uzun politika yıllarından arkadaşımız eski Başbakan Ferit Melen ile birlikte bir masanın başında oturmuşlar, bana da buyur ettiler. Önemli bir konu olduğunu anlamıştım. Hoşbeşten sonra, Sayın Başbakan sözü bir müsteşar tayinine getirdiler. Benim bir müsteşar vekili ile idare ettiğimi bildiklerini, bir müsteşar tayin etmek gerektiğini, bu konuda üzerinde ısrarla durdukları kıymetli bir arkadaş bulunduğunu anlatıyorlar ve onu bu göreve atamam konusunda çok istekli görünüyorlardı. Konu sıradan bir teklif değildi, bir gün önüme konacağını biliyordum. Çünkü yeni atandığım günlerde Turhan Feyzioğlu ile Ferit Melen tebrike geldiklerinde konuyu açmışlardı. “Geçici bir kabinede olacak işmi” diye düşünmüş ama onlara “hele bir bakanlığa ısınalım düşünürüz” cevabını vermiştim.Verilmiş bir söz mü vardı? Yoksa meselenin bir politik yönü mü bulunuyordu? bilemiyorum. Aslında Müsteşar Vekilim İsmet Parmaksızoğlu çalışkan ve tarafsız bir insandı. Bu görevi geçici olarak çok güzel yerine getiriyordu. Böyle zamanlarda tayin meseleleri ile uğraşmak, hem atayana hem de onun çevresine fayda sağlamaz, aksine basında şimşekleri çekerdi.
O gün misafirlerimi uğurladıktan sonra sayın Cumhurbaşkanı beni emretmişlerdi. Topkapı Müzesi'nin alarm tesisatı konusunda ona bir rapor arz edecektim. Eşleriyle birlikte kültürel konulara ilgileri büyüktü. Konuşma bitince bir cesaret ona bu konuyu açmış düşüncelerini sormuştum. Bana verdikleri cevap şu olmuştu; “doğru yoldasınız nasıl münasip görürseniz öyle yapınız” cevabının hem çok açık hemde diplomatik bir kibarlığı vardı. Yüce mevkilerdekilerin sarfettiği böylesine sözler değer taşırdı. İnsan bu cevapları cebine atar, sırası geldiğinde çıkarır kullanırdı. Ben de öyle yaptım.
Başbakan'a bu tayini şu, şu nedenlerle yapamayacağımı anlatmış, “eğer emirleriniz kesin olursa uhdemdeki o çok kıymetli emanetinizi başka birine vermeniz için iade edebilirim” demiştim. Irmak Hoca belli etmiyordu ama üzülmüştü. Aslında bende isteklerine karşı çıktığım için üzülüyordum. Ama başka çarem de yoktu. Hoca “bu mesele burada kapansın, kol kırılır, yen içinde kalır” dedi ve bir daha da hiç açmadı. Aynı akşam operanın galasında karşılaştık. Nizam'la birlikte hürmetlerimizi bildirmek için yaklaştığımızda şair ruhlu Başbakan ;
Bu hal ne haldır
Gözel ne haldır
Alemi yandırırsan...
diye bir Kerkük hoyratını tekrarlıyor ve dönüp eşim Nizamettin'e “ siz bu hanımefendi ile nasıl geçiniyorsunuz?” diye şaka yollu takılıyor ama taşı da gediğine koyuyordu.
II. Yayın Kongresi ve Özgür Düşünce
Demokrasinin bir hayat biçimi olarak yerleşmiş bulunduğu ülkelerde yayın sorunu devletin müdahalesine gerek kalmadan kendi kendine bir dengeye kavuşarak,normal yolunu buluyordu. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, iç ve dış bilgilerin geniş ulusal kitlelere ulaştırılmaması, örgün ve yaygın eğitimin belli bir seviyeye gelememesi nedeniyle devletin belli bir politika ile ve özgür düşünceye önem vererek, yayın, basım ve yazarlık konularında bir takım yasal destekler vermesi, organizasyonlar yapması da gerekiyordu.
Basım ve yayın hayatımızın, özgür düşünce ve demokratik sistemle olan ilişkisi, bu ilişkinin hem geçmiş hemde gelecek kültürümüze olan etkisi inkar kabul etmeyecek bir gerçek olarak ortaya çıkmıştı.Ve büyük önem taşıyordu. Ülkede sokak hareketleri, üniversitelerde ideolojik kavgalar yapılıyordu. Sağ-sol ayrımı, düşünce planında bir ucundan bakanlığı bile etkisine almıştı.
Sağ-sol anlaşmazlığının, düşünce planında birbirleri ile diyaloglar kurarak, görev konusunda en iyi anlaşabileceği ortam II. Yayın Kongresi olurdu. Başbakan'la da konuşarak durmadan ertelenen bu kongreyi 24-27 Ocak tarihlerinde Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu konferans salonunda toplamaya karar verdik.
Oy kaygısı bulunmayan tarafsız bir hükumet olarak kongreyi, basın ve yayın hayatımızın sağ ucundan sol ucuna kadar açmalı ve herkesin konuşmasını sağlamalıydık.
Müsteşar Vekili İsmet Parmaksızoğlu ile Tanıtma ve Yayınlar Daire Başkanı Mete Tuncay'ı çağırdım. (Son Havadis gazetesine göre birincisi sağda ikincisi sol kanatta idiler) Müsteşarlık zamanında hazırlanan Yayın Kongresi dosyalarını okuduğumu, yayın hayatımızın bütün kesimlerini temsil eden daha çok delegeler istediğimi, hükumetimizinde bu anlayışta olduğunu bildirdim. İnanamıyorlarmış gibi yüzüme baktılar, ikisininde sokaklardaki çatışmalar gibi kongrede olay çıkacağından endişeleri vardı “kan dökülür, çekiniriz” diyorlardı. Aylardan beri müsteşarlıkça kongrenin yapılamama sebebi artık anlaşılıyordu. Bir süre önce Son Havadis Gazetesi 19/11/1974 tarihinde şöyle yazmaktaydı:
“Ecevit Hükumeti'nin son birkaç güne sığdırdığı acele tayinlerle kültür müsteşarlığındaki milliyetçi idareci elemanlar tasviye ediliyordu. Bu tutumun Irmak hükumetnin kültür bakanı Nermin Neftçi tarafından durdurulacağı tahmin edilirken, olaylar tam tersi istikamette gelişmeye başlamıştır. Nermin Neftçi ilk iş olarak yıllık iznini kullanmak isteyen İsmet Parmaksızoğlu'nu bakanlığa davet etmiş ve göreve devamını istemiştir. İsmet Parmaksızoğlu'nun müsteşar yardımcısı olarak görevi sürdürmesini isteyen Nermin Neftçi, böylece bakanlıktaki milliyetçileri tatmin ettiğini düşünerek bu kere Siyasal Bilgiler'in 12 Mart öncesi militan doçentlerinden Mete Tuncay'a da Orhan Eyüpoğlu'nun hazırladığı kararnameyi bizzat tebliğ ettirerek, tek suçu milliyetçilik olan Zeki Tütüncü'den Tanıtma ve Yayınlar Dairesi Başkanlığı'nı kendisine teslim etmiştir".
diyor ve Bakanlıktaki sağ-sol çatışmasını körüklüyordu. Ben sadece yapılan tasarrufun üstüne gelmiştim. Hiç bir tayin yapmamıştım. Güvenoyu almamış bir kabinenin bakanı olarak yeni tayinler yapmamaya kesinlikle kararlıydım. Geldiğimde ne bulduysam, onlarla çalışmalı ama hizmeti de ön plana almalıydım.
Doğruydu, İsmet Parmaksızoğlu hem milliyetçi, hem de Atatürkçü idi. O'nu iyi tanırdım. Mete Tuncay'a gelince; bürokratik tecrübesi fazla olmayan bilgili ve çalışkan bir insana benziyordu. Özel düşünceleri ve solculuğu beni ilgilendirmezdi. Hizmete politika karıştırmaması şartı ile ondan istifade edilirdi. Bunu ona da söylemiştim.
Hemen işe koyuldular, müsteşarlık zamanında kongre ile ilgili bir çok hazırlık yapılmıştı. Dosyalar tamamdı. Biz delegeleri çoğaltıyor, organizasyon konularını yeni baştan gözden geçiriyorduk.
Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu'nun konferans salonu bin kişiyi alabilecekti. Dört gün süre öğlen yemekleri okulun mutfağından yenecekti. Gönderilen bildiriler (tebliğler) çok fazla idi. Bir kısmı eski tarihli idi. Onlarla yeniden temaslar kuruluyor, yeni gelenlerle birleştiriliyor, konularına göre, dokuz ayrı komisyonda görüşülmek üzere ayrılıyordu. Komisyonların her biri bir sayı ile anılacak ve Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu'nun ayrı bir odasında çalışma yapacaktı. Bütün konuşmalar ve komisyon raporları teyplerle tespit edilecek. En son olarak genel kurulda tartışılıp son şeklini alacak ve bir kitap olarak basılacaktı.
Gelenleri kapıdan karşılıyordum. Uzun politika yıllarının insanı olduğum halde amatörce bir heyecan içindeydim.Yaradılışım böyleydi.
Ülkenin dört bir yanından, yayımcılar yazarlar, basımcılar, düşünürler, üniversite profesörleri, geliyorlar konferans salonundaki yerlerini alıyorlardı. Aralarında eski dostlarımız, üniversiteden ve liseden hocalarımızda vardı. Bir kısmı talebeleri olarak benimle övünç duyduklarını söylüyor, beni utandırıyordu. Açış konuşmamda şunları söylemiştim;
“Türkiye'de yazarın, yayının, dağıtımın çığ gibi büyüyen problemleri ve birbirleri ile zıtlaşan önemli sorunları birikmiştir. Bunlara topluca eğilmek gerekirken bu yapılamamıştır.”
İkinci Türk Yayın Kongresi'nin süratle toplanmasına Kültür Bakanlığı olarak karar verdik. Kongrede gerek esas bakımından ,gerekse şekil bakımından pek çok eksikler göreceksiniz. Bunların hepsi için sizden özür diliyorum. Kuruluş halinde bir bakanlığız.Bir yandan hükümet programı bir yandan da bütçe çalışmalarımızın arasında bu kongreyi toplamış bulunuyoruz. Çünkü bu kongrenin yapılmasının faydalarına inanıyoruz.Birinci Yayın Kongresinin Türk toplumuna yararı, Harf Devrimi'nden sonra yetişen okur-yazar kuşakları bir yayın çabası içinde beslemesidir. O kuşaklara klasiklerden başlayarak,kitap çevirileri yapmasıdır. Demokratik sistem içinde yaşayan toplumların düşünce ve sanat ürünlerini , batılı hayat görüşünü memlekete getirmesidir.
Birinci Yayın Kongresi yirminci yüzyılın ilk yarısındadır. İkinci Yayın Kongresi ise son yarısında. Arada bir çağ farkı doğmuştur. Çağımızın adı bir kısmına göre “uzay çağı” bir kısmına göre ise “atom çağı” dır. Adı ilerde ne olursa olsun, çağımız insan düşüncesinin, kendi bulduğu öğelerle bilimi ve teknolojiyi kullanarak ilerlediği önemli bir çağdır. Rejimler çeşitli, ideolojiler ayrı ayrı olabilir. Ama çağımız, hepsininde kendi kalıplarını aşarak etkilendiği hızlı değişme sürecinin içindedir. Biz de zaman içinde toplumsal değişmeleri bu açıdan değerlendirmeye alışacağız.
Dünyadaki bu hızlı değişmeler, yayın organlarının sadece yazılı olarak kalmasını da önlemiş,haberleşme araçlarının süratlenmesi, radyo ve televizyonlarla ülkeler arası hızlı bir kültür alış verişi başlatmıştır. Üİlkeler bu durum karşısında hem kendi kültür varlıklarını tanıtabilmek, hem de yozlaşmaları önleyebilmek için, kültür planlamaları yapmaya başlamışlardır.
Bizimde Anayasamızın 21., 41., 50. ve 129. maddelerinin gereklerine uygun çağdaş ve aynı zamanda ulusal kültür politikası saptamamız bunu planlamamız gerekmektedir. Bu planlamada, milli karakter, tabandan alıp, tabana verme değişkenlikleri ve bütünleştiricilik ilkeleri, tarihi-toplumsallık ve öğreticilik-çağdaşlık boyutları, özgürce tartışılan bir kültür kurultayınca saptanmalıdır. Kültür planlamalarında ;
1-Milli hududlarımız içindeki kültür entegrasyonu süreci ve bütünleştiricilik,
2-Dış ülkelerle olan kültür alış verişi iki önemli kültür hareketidir.
Özgürlükçü demokratik hayat görüşü yalnız bir siyasal rejim değil bir sistemdir. Bu sistemin yaşaması ve kökleşmesinde demokrasi, yayın hayatının katkısı büyüktür. Başka bir deyimle, özgürlükçü demokrasinin yerleşmesi, güçlenmesi, o ülkelerin bir bakıma basın ve yayın hayatlarının gücü ile olmuştur.
Bizde İkinci Yayın Kongresi'nde Türk yayın hayatının birikmiş sorunlarının ortaya dökülmesine aracı olmak istedik. Çünkü bu sorunların çok ciddi olduğunu biliyoruz.
1-Türkiyeide resmi ve özel yayınlar vardır. Türkiyeide iki çeşit yayınevi arasında bağlantı yoktur.
2-Adalet mekanizmasının yazar haklarını daha ciddi ve açık olarak koruması,
3-Sağlam bir yayın hayatının düzenlenmesi
4-Köylere kadar kitap dağıtımının temin edilmesi
5-Yazarlara da sosyal güvence haklarının tanınması
6-Vergi bağışıklıklarının yeni ölçülere göre ayarlanması
7-Kağıt ve PTT sorunlarına el atılması gerekmektedir.
Bu sorunlar karşısında II. Türk Yayın Kongresi'ni toplarken Kültür Bakanlığınız olarak iki yöntemle karşı karşıya kaldık.Bu yöntemlerden birisi, Bakanlığın kongreyi etkileyici bir takım önerilerle gelmesi ve kendi yargılarını kabul ettirmeye çalışmasıydı. Diğeri ise yayın hayatının 36 senenin birikimlerine iyice teşhis konması için demokratik bir ortam içinde bunların söylenmesine aracı olmak, sorunları sahiplerinden saptamak, önerileri toplamak ve bir kitap haline getirerek gelecek hükümetlere ışık tutmaktı. Biz ikinci yöntemin daha dürüst daha faydalı ve içtenlikli olacağına inandık”
( II.Yayın Kongresi, Cilt II s7-10 )
diyor onun için bu ölçüler içinde kongreyi topladığımızı anlatıyordum. Bu yüzden yapılacak çalışmaları ve eleştirileri beklediğimizi söylüyordum.
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Demokrasinin Kilit Taşı - 37
- Parts
- Demokrasinin Kilit Taşı - 01Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2766Total number of unique words is 173328.6 of words are in the 2000 most common words41.5 of words are in the 5000 most common words48.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 02Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2751Total number of unique words is 177328.1 of words are in the 2000 most common words39.9 of words are in the 5000 most common words47.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 03Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2912Total number of unique words is 192529.4 of words are in the 2000 most common words41.4 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 04Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2799Total number of unique words is 183428.9 of words are in the 2000 most common words42.4 of words are in the 5000 most common words49.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 05Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2866Total number of unique words is 181329.5 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 06Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2863Total number of unique words is 175828.9 of words are in the 2000 most common words40.7 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 07Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 179029.2 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 08Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2894Total number of unique words is 187528.6 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 09Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 185328.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 10Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2882Total number of unique words is 182330.2 of words are in the 2000 most common words42.5 of words are in the 5000 most common words49.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 11Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2850Total number of unique words is 185029.1 of words are in the 2000 most common words41.3 of words are in the 5000 most common words48.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 12Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 185527.6 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words46.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 13Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 179427.1 of words are in the 2000 most common words39.4 of words are in the 5000 most common words46.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 14Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2916Total number of unique words is 173529.8 of words are in the 2000 most common words43.1 of words are in the 5000 most common words51.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 15Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2837Total number of unique words is 182728.8 of words are in the 2000 most common words42.6 of words are in the 5000 most common words49.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 16Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2877Total number of unique words is 178531.8 of words are in the 2000 most common words45.3 of words are in the 5000 most common words53.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 17Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2838Total number of unique words is 184829.8 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 18Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2762Total number of unique words is 171529.1 of words are in the 2000 most common words41.9 of words are in the 5000 most common words48.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 19Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2846Total number of unique words is 183728.5 of words are in the 2000 most common words42.3 of words are in the 5000 most common words50.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 20Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2952Total number of unique words is 174530.6 of words are in the 2000 most common words43.8 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 21Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2899Total number of unique words is 181327.1 of words are in the 2000 most common words40.4 of words are in the 5000 most common words47.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 22Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2804Total number of unique words is 169227.9 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words47.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 23Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2936Total number of unique words is 171528.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 24Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 166628.0 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 25Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 170530.3 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 26Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 184027.4 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 27Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2928Total number of unique words is 171128.4 of words are in the 2000 most common words40.9 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 28Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3028Total number of unique words is 179331.4 of words are in the 2000 most common words42.9 of words are in the 5000 most common words49.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 29Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3007Total number of unique words is 180729.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 30Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3070Total number of unique words is 178528.7 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 31Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3021Total number of unique words is 191627.0 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words46.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 32Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2981Total number of unique words is 184830.8 of words are in the 2000 most common words44.1 of words are in the 5000 most common words50.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 33Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3039Total number of unique words is 188628.1 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words48.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 34Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 171327.1 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words45.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 35Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3073Total number of unique words is 189727.4 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words47.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 36Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3000Total number of unique words is 181027.3 of words are in the 2000 most common words39.5 of words are in the 5000 most common words47.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 37Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2922Total number of unique words is 175127.9 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 38Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2910Total number of unique words is 174126.0 of words are in the 2000 most common words37.9 of words are in the 5000 most common words44.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 39Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 1792Total number of unique words is 116230.5 of words are in the 2000 most common words43.0 of words are in the 5000 most common words50.1 of words are in the 8000 most common words