Demokrasinin Kilit Taşı - 32
Total number of words is 2981
Total number of unique words is 1848
30.8 of words are in the 2000 most common words
44.1 of words are in the 5000 most common words
50.7 of words are in the 8000 most common words
Meclis Başkan Vekilliği odamdaki eşyalarımı topladım. Oda yeni gelenlere hazırlanacaktı. Meclis Başkanı henüz seçilemediği için parlamento da gereğince çalışamıyordu. Acaba bu odada kim oturacaktı? Yeşilliklerimi, saksılarımı almadım odaya yakışmışlardı.
Sabit Osman Avcı'ya, Meclis Genel Sekreterliği'ne, Kanunlar Dairesi Başkanlığı'na ve diğerlerine teşekkürle birlikte, hoşçakalın dedim... Meclis koridorlarında şöyle bir dolaştım, buralarda geçen 8 sene içinde ne kadar alışmıştım! ilk geldiğim günlerdeki tedirginliğimi hatırladım. Şimdi çok sevdiğim, saygı duyduğum, çok da alıştığım bir şeyden kendimi koparıyordum. Bu kararı önce içimde vermiştim. Zor bir karardı. Sonra aile kararı durumuna gelince de zorluğu biraz hafifledi. Yavaş yavaş alışıyordum, bu sigarayı bırakmaya filan benzemiyordu. Mesele yalnız seçim bölgemin kalmamış olması meselesi de değildi. Başkan vekilliğine kadar yükselmiş bir kadına bütün partilerin vitrinleri açılırdı. Mesele daha büyük bir insanlık meselesiydi. Bir misyonun yok oluşu, inançlı olarak çalışılamama meselesiydi.
Eşimi, eşimin hastalığını, çocuklarımı, evimi düşünerek bir karar verdiğime inanarak teselli buluyordum. O arada kararnamem çıktı. TEK'den telefon ettiler, toplantı gününü söylediler. Genel müdür Behçet Yücel beyle tanıştığım gün, bu politikacı kadının, elektrik üretimi tüketimi konusunda bu kadar bilgisi olmasına şaşırdıklarını söylediler. Göstermelik bir yönetim kurulu üyesi olmak istemiyordum. Günlerden beri enerji konuları ve sorunlarını çalışıyordum.
Hükümet Kurma Çabaları
Cumhurbaşkanı Korutürk'ün ikinci girişimi Süleyman Demirel'i başbakan adaylığına atamak oldu. Ecevit, bunu normal karşıladığını belirten bir beyanat verdi. Ama Bozbeyli ve partisinin, hükümete katılmak istemeyişi ve MSP'nin pazarlık için kendini ağırdan alması, Cumhurbaşkanının bu girişimini de sonuçsuz kılmıştı. Korutürk üçüncü tura başlıyacaktı. Bu, CHP'nin liderliğinde AP'li koalisyondu. İş dünyası, iş verenler halktan aklı erenler, Cumhurbaşkanı başta herkes bu koalisyonu istiyor, ülkenin yararı bu şıktadır diyordu. CHP - AP koalisyonu acaba kurulabilir miydi? 12 Mart dönemi, seçmenlerin oy yapısını da etkilemişti. Yıllar yılı birbirine çatarak politika oluşturmaya çalışan bu iki parti daha dün seçim meydanlarında birbirleri için söylemedik söz bırakmamışlardı. Devlet yönetimi gibi son derece ciddi bir hazırlık ve birliktelik isteyen konuda ve askeri müdaheleden yeni kurtulmuş bir toplumda yan yana gelip hükümet yönetmeyi başarabilirler miydi?
Demokratik düzene geçildiği, hem de CHP'nin umulandan da fazla oy aldığı şu sıralarda bu işler neden başarılamıyor? Neden bir hükümet buhranına doğru gidiliyordu? Bunun sebebi şuydu: Kendisini demokrasi içinde her zaman çoğunluk partisi olarak gören Adalet Partisi, Ecevit'in ve CHP'nin başını çekeceği bir hükümete girmeyi hem kendisine yediremiyor hem de güvenemiyordu.
Yeni CHP'ye gelince, önde gelen yöneticilerinin baş sorumlu olarak devlet yönetmedeki acemilikleri bir tarafa bırakılarak konuya bakılsa bile, düzeni değiştirme savı ile ortaya atılarak bu konuda bol keseden vaadlerde bulunmuş olma durumlarıyla AP ile koalisyona gideceklerdi. Mesele özetlenirse her iki büyük partinin yakın gözlüklerini bırakmaları konuya duygusallıktan uzak, her çeşit demogojiden ve küçük politikalardan, popülizmden arınarak bakmaları gerekiyordu.
Cumhurbaşkanı Korutürk, bu nedenlerle üçüncü turda da zorlanıyordu. Her iki partinin de devleti yönetme sorumluluğuna katlanamıyacaklarını görüyordu. “Ortada iki şık kaldı” diye bir beyanat verdi. “ Ya azınlık hükümet kurulur, ya da erken genel seçime gidilirdi.” Erken seçim kararını Parlemento almalıydı, Cumhurbaşkanında o zamanlar böyle bir yetki yoktu. 23 Kasım'da tam bir hükümet bunalımı havası estiği sırada, iki büyük parti bir kurtuluş simidi gibi gördükleri yerel seçimlerin sonucuna umutlar bağladılar. Yerel seçimleri, kendileri için rotayı gösteren bir deneme olarak gördüler. Liderler başta olmak üzere karşılıklı propaganda için ülkenin dört bir yanına dağıldılar. Aslında bu durum ve tutum, propaganda yapalım derken, dile getirilen karşılıklı suçlamalarla iki parti arasındaki uçurumları daha da bir derinleştiriyor. Henüz askeri idareden yeni çıkan bir toplumu gene o toplumun yararları açısında, geleceğe dönük olarak, “askari müştereklerde” “konsensüs” de birleştirme olanaklarını daha da zorlaştırıyordu. Partisel görüşlerini ve kendi başarılarını ön plana alarak iki parti de birbirlerine çattılar durdular..
Türkiye'de halk, mahalli seçimler için son derece ilgisizdi. “Daha genel seçimlerden yeni çıktık.. Her gün seçim, her gün seçim. Bunlar da bıktırdılar artık” diye konuşuyor. Bir yandan da anlaşamadıkları ve hükümet kuramadıkları için, partilere kızıyordu. 10 Aralık 1973 Mahalli Seçimleri'nde katılma oranı düşüktü. İl merkezlerinde CHP 32, AP 20 Belediye Başkanı çıkarabilmişti. 67 ildeki katılma oranına bakıyoruz, sadece 9 822 957 seçmen oy kullanmış, partiler:
CHP % 37,69 3 702 222
AP % 33,81 3 217 020
DP % 10,73 1 541 057
MHP % 5,12 503 205
CGP % 3 294 408
nispetinde oy almışlardı. Türk halkı genel seçimlerdeki iradesinde ısrar etmişti. 13 Aralık'da partiler de eski tutumlarında ısrar ediyordu.
Aralık'da komşumuz Yunanistan'da yeni bir darbe olmuş, Papadepulos devrilmiş evinde ikamete mecbur edilmişti. Birinci Ordu Komutanı Krikes, başbakanlık görevine gelmişti, aşırı sağcı olduğu söyleniyordu. Bu kere basında, “Yeni bir darbe, yeni bir ders” diye makaleler yazıldı.
Sanırım, İsmet İnönü de Korutürk gibi AP - CHP koalisyonu ile bu işin içinden çıkılacağına inanıyordu. Bu iki eski asker devlet adamına göre; sırf çoğunluk yapmak için koalisyona girmek ne kadar yanlış ise, partisel çıkarlarla koalisyondan kaçmak da aynı derecede yanlıştı. Korutürk iki büyük partiyi uzlaştırmayı çok istiyor ama bunu başaramıyordu. İsmet Paşa, Hükümetin kurulmasında cumhurbaşkanına yardımcı olunmasını beyan ediyor onun dışında düşünce söylemiyordu.
İsmet Paşa'yı tanıyanlar onun rahlesinden ders alanlar iyi bilirlerdi. O ancak resmi bir görevi yüklendiği zaman, yasaların kendisine tanıdığı hudutlar içinde konuşan bir insandı. Bunun dışında ise, özel danışıldığı zaman düşüncesini bildirirdi. Bu konularda son derecede meşruiyetçi bir anlayışa sahipti.Ecevitle anlaşamadığı prensipte bu değilmiydi. Ecevit ve partisi ise bu büyük politika uzmanına danışırmıydı?
Türkiye Elektrik Kurumu'ndaki görevime başlamadan önce, Pembe Köşk'e gidip onun elini öptüm. Bana;” Nizamettin nasıl oldu? Sen şimdi ne yapıyorsun?” diye sormuştu. Biraz rengi solmuş, yüzü zayıflamış gibi görünmüştü. Neşesizdi, yeni seçilen milletvekili tiplerinden söz açtım. "Baksana meclis başkanı bile seçilemedi" derken belliydi, ülkesinin haline üzülüyordu. Meğer bu onu son görüşümmüş.
Güle Güle Tarih (Giden Sanki Bir "Kilittaşı" idi)
Paşa ağır hasta iken, CHP grubuna önce, “İnönü öldü” diye bir haber ulaşmış. Ağlayanlar varmış. O sırada saygı duruşunun yapıldığını bile söylediler.
Hergün Nizam'la birlikte Pembe Köşk'e gidip sağlığını soruyor, bazan da ona saygımızı ve sağlık dileklerimizi bildiren, neşeli kır çiçekleri gönderiyorduk. Yanına doktorlar ve ailesinden başka kimse alınmıyordu. Kemal Demir de yakın dostu ve doktoru olarak yanına girenlerden biriydi. “Bu seferki enfarktüs çok ciddi, hastalığı yenemiyor” diyordu. 26 Aralık 1973 günü, İnönü'nün ölümü bütün radyoların birinci haberiydi. Onu kaybetmiştik.
“Resmi Rapor:
Eski Cumhurbaşkanı ve Tabii Senatör İsmet İnönü dün saat 16.00'da ani kalp durması sonucu ölmüştür. Bir haftadan beri geçirdiği enfarktüsü atlatmaya çalışan İnönü dün saat 16.00'da bütün müdahelelere rağmen kurtarılamamıştır. İnönü'ye kriz dün sabah gelmiştir. Saat 14.00'de kalp durmuş ve masajla tekrar çalışmaya başlamıştır. Bu arada böbrek yetmezliği, bağırsakların gazla dolması, çalışamaz hale gelmesi diğer müdaheleleri gerektirmiştir. Saat 16.00'ya geldiği sırada, İnönü'nün ani olarak kalbi durmuş, müdaheleler sonuçsuz kalmıştır.”
İnönü'nün özel doktoru Zafer Paykoç; “hastalığı sırasında vasiyet olarak kendisine bir şey söylemediğini, ölümünün ani olduğunu” anlatmış, “Hiçbir şey demedi. Sabahleyin görüyorsun durumumu" dedi başkaca birşey söylemedi. Cenazesi Cuma günü kaldırılacak. Naaş evde kalacak.” demişti.
Nizam'la birlikte Köşk'e gidiyoruz. Mevhibe Hanım, o dindar insanların metaneti içinde çok üzgün ama kendini bırakmamış. Biz kendi perişanlığımızdan biraz da utanarak baş sağlığı dileyip üzüntümüzü belirtiyoruz. Tam kalkacağımız sırada, “Gelin, sizi çok severdi, son kez görün, fatihanızı baş ucunda okuyun" dedi. Üst kattaki yatak odasına çıkıyoruz. Evin içi ödağacı kokuyor. Bütün pencereler açılmış, İnönü beyaz örtüler içinde yüzü açık, gözleri kapalı yatıyor. Kemal Demir başucunda elini onun alnına koydu, “iyi” dedi, “Buz gibi.” Huzurlu bir yüz pırıl pırıl uyumuştu sanki.
Sessiz ve saygılı, duygu yüklüyüz, fatihamızı okuyoruz. Atatürk'ün katafalkı önünden geçen 14 yaşındaki kız çocuğu geliyor aklıma. Gencecik, yüreğinin bütün coşkusu ile hocalarıyla, arkadaşlarıyla birlikte nasılda hıçkırıklara boğularak ağlamışlardı. O zaman sanki bir felaket olmuştu. Dünya yıkılmıştı da herkes altında kalmıştı. İnönü ise bizleri sanki bu sonuca hazırlamıştı. İçimizdeki keder uzun süredir duyduğumuz, derinlere işleyen yalnızca duyguda kalmayan, düşünce ile yan yana karışan bir kederdi. Önce fi'li politikadan sonra da bu fani dünyadan ayrılıyordu."Genel başkanı yok farzederek, ya da iki günlük ömrü kaldığını söyleyerek politika yapmak! bir de bakacaklar ki ölmüş...”
Zaman İçinde Çok Aranacak
Dünyanın en güzel yerinde büyük zorluklarla kurulan bir devletin hem kurucularındandı hem de uzun süredir yaşayan bir parçası. Bu parçada bir çok İnönü vardı. Başında zafer taçları olan asker, kahraman, Genelkurmay Başkanı olarak ilk nizami orduyu kuran, diplomat, cumhurbaşkanı, milli şef, Başbakan İnönü. Demokrasiyi getiren, muhalefet lideri CHP Genel Başkanı, Malatya Milletvekili ve Tabii Senatör İnönüler. Bu İnönü'lerin her biri destan olurdu. Hepsi birden gidiyordu. Ama hepsinden de ciltler dolusu örnekler, izlenecek yollar öğütler ve düşünceler bırakarak. Zaman içinde aranacak, yorumlanacak izlenecektir diyerek kendimizi avutuyoruz. Gazetelerin hepsi siyah başlık çıkmıştı. Milliyet ilk sayfayı onun resmine ayırmış, altına “Eski askerler hiç bir zaman ölmezler.” diye yazıyordu. Durum'daki yazı da ise İnönü'den öğütler vardı ;
İnönü'den Öğütler.
90 yıllık bir yaşantı, yarım yüzyılı aşan siyasal tecrübe. İnönü'nün üstün zekası ile yuğrulunca ortaya olağan üstü bir beşerin çıkması doğaldı... Bir yakınının dediği gibi, İnönü kompüter makinesine benziyordu. Verileri doğru alınca sonucun ne olacağını ne olması gerektiğini en ufak bir yanılma payı bırakmadan bildiriyordu. Ve uzun ömrü boyunca hatalı gözüken bazı kararları, aslında verilerin yanlışlığından doğmuştu.
Böylesine üstün bir insanın yakınında bulunmak, gerçekten eşsiz bir eğitimdi. Her olayı değerlendirişinde bir öğüt bir ders vardı. Bunlar yararlanmasını bilenler için mükemmel bir rehber olmuştur. O rehbere başvuranları doğruluğu her zaman ortaya çıkan yargılara varabilmişlerdir.
Yalnız politikada değil hayatın her alanında yararlanılabilecek öğütler dizisi bırakmıştır İnönü bize... Onu sonsuzluğa uğurlarken verdiği dersleri hatırlamayı ödev sayıyoruz.
Ciddiyet. İnönü'nün herkesde özellikle devlet yönetiminde görev yüklenenlerde aradığı, aranmasını istediği vazgeçilmez nitelik buydu... Yasaları, kuralları hafife alanlar, verdiği söze aykırı davrananlara en büyük öfkeyi gösterirdi. Adının “meşruiyetçi” olarak anılması bu titizliği ile ilgiliydi. Kendisinin ve partisinin çıkarları için zaman zaman bu ilkelerin ihmalini telkin edenlere sert tepkilerde bulunurdu. Ciddiyet, sorumluluk duygusu ve ödeve bağlılık konusunda hayatının son anlarına kadar herkese somut bir ders vermiş, senatodaki sandalyasını hiçbir zaman boş bırakmamış, hastalığına ve yaşlılığına rağmen bütün oturumlarda hazır bulunmuştur.
Olaylar karşısında aldığı vaziyetler, yaptığı tahliller ve vardığı kararlar bizce isabeti her zaman ortaya çıkan ve herkesce benimsenmesi gereken temel ilkelere dayanıyordu. Bunların başında “denge”ye verilen önem gelir. Gerçi çok kimse onun bu yanını eleştirmiştir. Ama dengesiz davranışlarda aşırı girişimlerde yarar görenlerin aldıkları sonuçlar İnönü'nün ne kadar haklı olduğunu, her zaman her fırsatta doğrulamıştır. Ve İnönü'nün milli mücadele yıllarında başlayıp, Atatürk'ün Başbakanlığında, Cumhurbaşkanlığında, Muhalefet Liderliğinde yürüttüğü dengeci politika onun bu görevlerdeki başarılarının en büyük etkeni olmuştur. Özellikle dış politikadaki üstünlüğü doğrudan doğruya bu tutumundan ileri gelmiştir.
İnönü'nün dengeli politikasıyla birlikte hatırlanacak özelliği, olaylar karşısında acele kararlara varmamak konusundaki titizliğidir. Erken kararlardan doğacak sakıncalar yerine gelişmeleri beklemek, sorunların olgunlaştığı noktayı görmek ondan sonra harekete geçmek, İnönü'nün daima izlediği bir tutum olmuştur. Bu onun kendisine güvensizliği ile ilgili bir şey değildir. Kararsız gözüktüğü zamanlar o yönde uyanan izlenimlerin asılsızlığı her işin sonunda anlaşılmıştır.
Gerçekte kendisine İnönü kadar güvenen devlet adamı az yetişmiştir. Ama o, bu güvenini ihtiyatsızlıkla karıştırmaktan kaçınmıştır. Ve kendine o kadar güvenmiştirki herkesin çoğu kez aksi telkinlerde bulunduğu zamanlarda dahi kendi bildiğini uygulamaktan şaşmamıştır. Onunla yaptığımız son görüşmelerden birinde “Sana nasihat olsun” dediği şu sözleri bu özelliğini yantır:
“İyi politikacı birçok kimseye danışan fakat gerektiğinde ve inandığında onların söylediklerinin zıddını yapacak kadar kendine güvenebilen adamdır.”
Milliyet Gazetesi
Yazıdaki en büyük yanlışlık bize göre, o'nu sadece bir kompütüre benzetmedeydi. Çünkü o, aynı zamanda kompütürün programcısıydı da. Kompütürün vereceği hiç yanlış yapmayan sonuçlar hep o'nun yazdığı programlarla olabiliyordu.
Hasan Pulur'un sütununda beyaz zemin üzerine basılmış bir İnönü boy resmi var. Yüzü Anıtkabire dönük, frak giymiş, merdivenleri çıkıyor. 29 Ekim'de çekilmiş belli. Kolunu açmış ,elindeki silindir şapkasını sallıyor. “Atatürk'e ben geldim.” Bize de “elvada” diyor. Resmin altında bir kısa cümle, “Güle güle tarih.”
Giden yalnızca tarih değildi Anadolu mozaiklerini birbirine bağlayan, partiler demokrasisini kuran, ana parti CHP'yi dengeleyen pekiştiren bir kilit taşıydı. Değeri zaman içinde anlaşılacak olan kişiydi.
Mevhibe Hanım cuma günü toprağa verilmesini istemişti. Tabutunun evden alınması için gidenlerin arasındaydık. Nizam üst katta Metin Toker'in yanındaydı. Tabutun çivilenmesine bayrağının üstüne örtülüşüne yardımcı oluyorlardı. Pembe Köşk gelenlerle doluydu. Ben koridorda merdivenin en alt basamağında bekliyordum.
Herkesin gözü yaşlıydı. Sağ yanımda bir kalın erkek sesi hıçkırıyordu. Baktım bu Vedat Dalokay'dı. Paşa'nın tabutu çok sevdiği evinin merdivenlerinden yavaş yavaş son kez parmaklar üzerinde alt kata indirildi. Ve kapıda bekleyen cenaze arabasıyla meclisdeki katafalka yerleştirilmek üzere yola çıktı.Kumandanı çok sevdiği meclise getirmişlerdi;
O'nun, hanımefendinin ucuna kordela bağladığı siyah çantasını elinde sallayarak küçük küçük adımlarla, yüzünde aklın ciddiyetin ve saygının karıştığı anlamlar taşıyarak yürüdüğü meclis koridorları ne kadar eksik, ne kadar renksiz kalacaktı.
Ülkenin dört bir yanından otobüsler, arabalar, uçaklarla gelen insanlar, 48 saat süren durmadan önünden geçen ve saygı duruşunda bulunan bir kortej oluşturmuşlardı. Cuma günü sabahı yapılan törende başsağlığı dileklerinin kabulü vardı. Sabahın erken saatlerinden başlayarak eski milletvekilleri, senatörler gelmeye başlamışlardı. Saat 09.00'a yakın generaller, büyükelçiler, yabancı misyon üyeleri protokoldeki yerlerini almaya başladılar. Cumhurbaşkanı Korutürk, yanında, Semih Sancar Paşa ile Mevhibe Hanım, Vali Şerif Tüten ve İnönü'nün çocuklarıyla birlikte, gelmişti. Hepsi de başsağlığı dileklerini kabul ediyorlardı.
Göndere Cumhurbaşkanlığı Forsu çekilmişti. Üzerinde atlas bayrak olan İsmet Paşa'nın tabutu asker, sivil sevenleri, eski yeni parlamenterlerin elleri üzerinde katafalktan alınırken ben kadın olduğum için bir kenarda durmuş bakıyordum. Tabutun altına giren Ecevit'le göz göze geldim.
Top arabası çevresinde 16 General ve 80 Harp Okulu öğrencisi olduğu halde karşı kaldırımda bekliyorlardı. Tabutu arabanın üzerine koydular. Tören komutanı, “Tüfek as” komutunu verdi. Tüfekler çıkarıldı, namlular aşağıya indi. İkinci komut, “Halat al” ile Harp Okulu öğrencileri top arabasını çekecek olan beyaz ipek halatları yerden kaldırdılar. “Marş” komutuyla yavaş yavaş yürümeye ve arabayı çekmeye başladılar.
En önde gene protokola göre sıralanmalar, arkada milletvekilleri ve halk... Dikmen kapısına doğru matem marşı eşliğinde yürüyorduk. Mevhibe hanım bitkindi, araba ile takip ediyordu. Kortej, Milli Müdafaa Caddesi'ni izleyerek, Kızılay'dan Maltepe Camii'ne taraf yöneldi. Binalar, balkonlar, pencereler, kaldırımlar ve ağaçlar salkım salkım insanlarla doluydu. Bayraklar yarıya indirilmişti.
Camide Diyanet İşleri Başkanı
Camide Diyanet İşleri Başkanı Lütfü Doğan, cenaze namazını kıldırırken, “İyi işler yapan kişilerin tanrının yanında makbul kişiler olduğunu” bildiren ayeti okuyordu. Tabuta baktığım sırada bir başka ayetin anlamını düşünüyordum. “Şehitleri öldü sanmayınız, onlar tanrının katında yaşarlar.” Lütfü Doğan ise şöyle dua etmekteydi: “Yarabbi bu büyük merhuma kendi katında rahmet ver.” Yüzbinlerce kişi cami avlusunda “amin” diye haykırıyordu.
“Ey cemaat rahmetliden memnun musunuz?” sorusunu, çığ gibi kükreyen bir ses, “Eveeet” diye cevapladı. Nizam dilinin altına bir trinitrin koydu. Mevhibe hanım oğullarının kollarında idi. Ona bir iskemle verdiler oturdu. Bir adam kalp hastasıymış, biraz önümüzde, elinde ilaçlarıyla yere düştü, ilaçları dağıldı. Doktorlar koşuştular.. Avlu çok kalabalıktı, hava ise dondurucu soğuk.
Anıtkabir'e doğru kortejde yürürken, arka sıralardan kulağıma bir ses geldi, “Artık tarihten gelme liderler faslı kapanıyor. Kendi başımızı kendimiz bağlıyacağız.” Dönüp bakıyorum,. Sesin sahibi Necdet Uğur'du. Yanındaki Kemal Demir ise, “Bakalım demokrasi, kendi liderlerini nasıl çıkaracak, neler göreceğiz.” diyordu.
Dikdörtgen biçimindeki İnönü Lahdi'nin çok sade bir güzelliği var. Siyah beyaz dalgalı cilalanmış Söğüt Mermeri'nden yapılmış. “Barış ve Zafer kulelerinin” arasındaki sütunlu bölümde kurulmuştu. Tam altındaki bölmede İnönü toprağa veriliyordu. Baş ucunda Kur'an-ı Kerim okunuyordu. Üzerine Türkiye'nin dört bir yanından getirilen topraklar atılırken baş ucunda Mevhibe hanım diz çöktü, ağlıyordu. “Ben sensiz şimdi ne yapacağım? Seninle ne güzeldi Paşam.” diyerek o da topraktan bir avuç alıp üzerine serpti ve su döktü. İnönü ebedi uykusuna çekilmişti..
Cenazenin kaldırıldığı gün milli yas ilan edilmiş spor faaliyetleri, her çeşit resmi ve milli eğlenceler ertelenmiş, bazı illerde tiyatrolar, sinemalar açılmamıştı. Eve döndüğümüzde karı koca yorgunluktan bitkin düşmüştük. Ayaklarımızın sızısını şimdi duyuyorduk evdekiler bize birer bardak çay verirken, TEK'den telefon geldi, pazartesi'ye toplantı varmış dediler. Yeni işime sevinememiştim bile.
Anıtkabir
En üst düzeydeki yetkililer, İsmet Paşa'yı nereye gömmeli diye konuşmuşlar, ailesine de sormuşlardı. İki olasılık üzerinde durulduğu basına aksetmişti. Birincisi, İnönü'yü savaştığı zaferler kazandığı yerlere örneğin Metris Tepe'ye gömme fikrini savunuyor, diğeri de Anıtkabir'e, Atatürk'ün yanına gömülmesini öneriyordu. İkinci olasılığı kabul ettirip, uygulayanlara bence Türk ulusunun minnet borcu vardır. Çünkü zaferlerle yola çıkan bu iki arkadaş sivil hayatta, ince diplomaside de en doğru yollarda birlikte yürümüşler, ilkeler saptamışlar, kuruluşun eylemleri sırasında en cesur kararlarla yola çıkmışlar, ülke için faydalar sağlamışlar ve aynı riskleri paylaşmışlardır. Onların amacı Türkiye Cumhuriyeti laik devletinin kurulması, çağdaşlığa doğru ilerlemesi ile Türk ulusunun bütünlüğünü sağlayarak mutluluğa koşmasını temin edebilmekti. İşte bu ülkü birliği içinde“ Anıtkabir” tarihten gelen liderler döneminin bitimi ile geleceğe dönük ulusal atılımların başlama noktası olarak simgeleşen bir semboldür bence..
Ecevit'in Büyük Tavizi "Ülke Bütünlüğüne Verilecek zarar"
İsmet Paşa'yı, 12 Mart döneminin, resmen bitişi olan 14 Ekim Genel Seçimleri'nden iki ay sonra kaybetmiştik. Seçimlerden 6-7 gün sonra da Erbakan, MSP Genel Başkanı olmuştu. Ecevit'in o'nu tebrike gittiği günlerde ilk konuşmasını yapmış: “Hükümet kurmak için ibrenin hangi tarafa eğileceği belli değil.” demişti. “CHP'yi renksiz, AP'yi nefessiz” bulduğunu beyan ediyor, adamları kanalıyla partilere haberler uçuruyor, ilişkiler kuruyordu. Onun bu tutumunu seçimlerden yeni çıkan bir partinin normal nabız yoklamalarıdır diye yorumlayanlar vardı.
5 Kasım 1973 de Erbakan'ın “CHP ile ortaklıkta fayda var” sözleri herkesi şaşırtmıştı. Demek ki Erbakan, hükümetin bir parçası olmayı ve kendi ideolojisini, resmi bir hükümet çizgisine taşımayı aklına koydu diye düşünmüştük. İnönü'nün parti meclisinde vaktiyle yaptığı konuşmalar aklıma geliyordu; “Türkiye için en büyük tehlike laikliği istismar edecek olan “şeriat” düşkünü siyasi cereyanlardan gelecektir. Ülkede hala şeriata dönmek isteyenler vardır.” O zamanlar Ecevit'e çok yakın çalışan bazı öğretim üyelerinin yüzlerinde bir gizli tebessüm belirerek sorunların bundan böyle, sadece ekonomik konular olduğunu söyleyişleri aklıma geliyor.
Ecevit'e yakın basın, CHP - MSP Koalisyonu'nu, hükümet kurma alternatiflerinden birisi olarak gösteriyor, buna karşı ön yargılarla çıkılmamasını öneriyordu. Erbakan, şimdiye değin, böyle bir fırsatı rüyasında bile görmemişti. Herhalde her ne pahasına olursa olsun, hükümete girmeyi ve başbakan yardımcısı olmayı istiyordu ki Milli Eğitim Bakanlığı olmasa da, açılacak olan İmam Hatip okullarının yüzlercesi ile aynı amaca ulaşılabilir, Türk halkının temiz dini duygularını ele alıp politika alanına indirilmesiyle güçlenebilir ve palazlanırdı. Bundan daha uygun bir fırsat mı olurdu?
CHP ise, tahminlerin üzerinde bir oy almış, birinci parti olmanın gücünü ve güvenliğini üstünde taşıyordu. “Bizim çalışmalarımız ve söylediklerimiz hep doğru sinyali verdi.” diyen yeni liderinin mantığı ile yola çıkıyor, ona büyük güven duyuyordu. İsmet Paşa'nın yanında çalışanlar bu büyük kaynakdan çok şey öğrenmişler, kendi kabiliyetlerine göre de nasiplerini almışlardı. İsmet Paşa dönemi kapanmıştı ama, o okulun öğrencilerinden birisi de Ecevit'ti. “Şimdiye kadar hiç yanılmadım” diyen Ecevit, siyasi hayatındaki en büyük yanılgısına ve ülke adına verdiği en büyük tavize imzasını atmıştı bir hükumet kurarken.
CHP - MSP Koalisyonu
8 Şubat 1974 tarihinde CHP - MSP Koalisyonu kuruldu ve ilk oturumda güven oyu aldı. Artık Türkiye'de siyaset hayatı yeni ve zor bir duruma giriyordu. Milli Mücadele yıllarından başlayarak, askeri müdahaleler bir yana, Türkiye'de yerleştirilmeye çalışılan Batılı anlamdaki demokratik sistemin, gelecek yıllardaki açmazlarına neden olacak bir adım atılıyor diyenlerde vardı.
Tarihi Yanılgılar, Suni Ayrılıklar
İnönü'nün değimiyle, “Memleketin siyasi hayatı içinde başlıca ağırlığı olan ve büyük parti olmanın sorumluluk duygusu ile hareket eden CHP'nin” yeni Genel Başkanı Ecevit ilk kez Başbakan olarak bir koalisyon hükümeti kurmuştu. Durumu hem partisine hem de bir kısım basına kabul ettirmiş, parlamentodan bir günde güven oyu almıştı.
Sabit Osman Avcı'ya, Meclis Genel Sekreterliği'ne, Kanunlar Dairesi Başkanlığı'na ve diğerlerine teşekkürle birlikte, hoşçakalın dedim... Meclis koridorlarında şöyle bir dolaştım, buralarda geçen 8 sene içinde ne kadar alışmıştım! ilk geldiğim günlerdeki tedirginliğimi hatırladım. Şimdi çok sevdiğim, saygı duyduğum, çok da alıştığım bir şeyden kendimi koparıyordum. Bu kararı önce içimde vermiştim. Zor bir karardı. Sonra aile kararı durumuna gelince de zorluğu biraz hafifledi. Yavaş yavaş alışıyordum, bu sigarayı bırakmaya filan benzemiyordu. Mesele yalnız seçim bölgemin kalmamış olması meselesi de değildi. Başkan vekilliğine kadar yükselmiş bir kadına bütün partilerin vitrinleri açılırdı. Mesele daha büyük bir insanlık meselesiydi. Bir misyonun yok oluşu, inançlı olarak çalışılamama meselesiydi.
Eşimi, eşimin hastalığını, çocuklarımı, evimi düşünerek bir karar verdiğime inanarak teselli buluyordum. O arada kararnamem çıktı. TEK'den telefon ettiler, toplantı gününü söylediler. Genel müdür Behçet Yücel beyle tanıştığım gün, bu politikacı kadının, elektrik üretimi tüketimi konusunda bu kadar bilgisi olmasına şaşırdıklarını söylediler. Göstermelik bir yönetim kurulu üyesi olmak istemiyordum. Günlerden beri enerji konuları ve sorunlarını çalışıyordum.
Hükümet Kurma Çabaları
Cumhurbaşkanı Korutürk'ün ikinci girişimi Süleyman Demirel'i başbakan adaylığına atamak oldu. Ecevit, bunu normal karşıladığını belirten bir beyanat verdi. Ama Bozbeyli ve partisinin, hükümete katılmak istemeyişi ve MSP'nin pazarlık için kendini ağırdan alması, Cumhurbaşkanının bu girişimini de sonuçsuz kılmıştı. Korutürk üçüncü tura başlıyacaktı. Bu, CHP'nin liderliğinde AP'li koalisyondu. İş dünyası, iş verenler halktan aklı erenler, Cumhurbaşkanı başta herkes bu koalisyonu istiyor, ülkenin yararı bu şıktadır diyordu. CHP - AP koalisyonu acaba kurulabilir miydi? 12 Mart dönemi, seçmenlerin oy yapısını da etkilemişti. Yıllar yılı birbirine çatarak politika oluşturmaya çalışan bu iki parti daha dün seçim meydanlarında birbirleri için söylemedik söz bırakmamışlardı. Devlet yönetimi gibi son derece ciddi bir hazırlık ve birliktelik isteyen konuda ve askeri müdaheleden yeni kurtulmuş bir toplumda yan yana gelip hükümet yönetmeyi başarabilirler miydi?
Demokratik düzene geçildiği, hem de CHP'nin umulandan da fazla oy aldığı şu sıralarda bu işler neden başarılamıyor? Neden bir hükümet buhranına doğru gidiliyordu? Bunun sebebi şuydu: Kendisini demokrasi içinde her zaman çoğunluk partisi olarak gören Adalet Partisi, Ecevit'in ve CHP'nin başını çekeceği bir hükümete girmeyi hem kendisine yediremiyor hem de güvenemiyordu.
Yeni CHP'ye gelince, önde gelen yöneticilerinin baş sorumlu olarak devlet yönetmedeki acemilikleri bir tarafa bırakılarak konuya bakılsa bile, düzeni değiştirme savı ile ortaya atılarak bu konuda bol keseden vaadlerde bulunmuş olma durumlarıyla AP ile koalisyona gideceklerdi. Mesele özetlenirse her iki büyük partinin yakın gözlüklerini bırakmaları konuya duygusallıktan uzak, her çeşit demogojiden ve küçük politikalardan, popülizmden arınarak bakmaları gerekiyordu.
Cumhurbaşkanı Korutürk, bu nedenlerle üçüncü turda da zorlanıyordu. Her iki partinin de devleti yönetme sorumluluğuna katlanamıyacaklarını görüyordu. “Ortada iki şık kaldı” diye bir beyanat verdi. “ Ya azınlık hükümet kurulur, ya da erken genel seçime gidilirdi.” Erken seçim kararını Parlemento almalıydı, Cumhurbaşkanında o zamanlar böyle bir yetki yoktu. 23 Kasım'da tam bir hükümet bunalımı havası estiği sırada, iki büyük parti bir kurtuluş simidi gibi gördükleri yerel seçimlerin sonucuna umutlar bağladılar. Yerel seçimleri, kendileri için rotayı gösteren bir deneme olarak gördüler. Liderler başta olmak üzere karşılıklı propaganda için ülkenin dört bir yanına dağıldılar. Aslında bu durum ve tutum, propaganda yapalım derken, dile getirilen karşılıklı suçlamalarla iki parti arasındaki uçurumları daha da bir derinleştiriyor. Henüz askeri idareden yeni çıkan bir toplumu gene o toplumun yararları açısında, geleceğe dönük olarak, “askari müştereklerde” “konsensüs” de birleştirme olanaklarını daha da zorlaştırıyordu. Partisel görüşlerini ve kendi başarılarını ön plana alarak iki parti de birbirlerine çattılar durdular..
Türkiye'de halk, mahalli seçimler için son derece ilgisizdi. “Daha genel seçimlerden yeni çıktık.. Her gün seçim, her gün seçim. Bunlar da bıktırdılar artık” diye konuşuyor. Bir yandan da anlaşamadıkları ve hükümet kuramadıkları için, partilere kızıyordu. 10 Aralık 1973 Mahalli Seçimleri'nde katılma oranı düşüktü. İl merkezlerinde CHP 32, AP 20 Belediye Başkanı çıkarabilmişti. 67 ildeki katılma oranına bakıyoruz, sadece 9 822 957 seçmen oy kullanmış, partiler:
CHP % 37,69 3 702 222
AP % 33,81 3 217 020
DP % 10,73 1 541 057
MHP % 5,12 503 205
CGP % 3 294 408
nispetinde oy almışlardı. Türk halkı genel seçimlerdeki iradesinde ısrar etmişti. 13 Aralık'da partiler de eski tutumlarında ısrar ediyordu.
Aralık'da komşumuz Yunanistan'da yeni bir darbe olmuş, Papadepulos devrilmiş evinde ikamete mecbur edilmişti. Birinci Ordu Komutanı Krikes, başbakanlık görevine gelmişti, aşırı sağcı olduğu söyleniyordu. Bu kere basında, “Yeni bir darbe, yeni bir ders” diye makaleler yazıldı.
Sanırım, İsmet İnönü de Korutürk gibi AP - CHP koalisyonu ile bu işin içinden çıkılacağına inanıyordu. Bu iki eski asker devlet adamına göre; sırf çoğunluk yapmak için koalisyona girmek ne kadar yanlış ise, partisel çıkarlarla koalisyondan kaçmak da aynı derecede yanlıştı. Korutürk iki büyük partiyi uzlaştırmayı çok istiyor ama bunu başaramıyordu. İsmet Paşa, Hükümetin kurulmasında cumhurbaşkanına yardımcı olunmasını beyan ediyor onun dışında düşünce söylemiyordu.
İsmet Paşa'yı tanıyanlar onun rahlesinden ders alanlar iyi bilirlerdi. O ancak resmi bir görevi yüklendiği zaman, yasaların kendisine tanıdığı hudutlar içinde konuşan bir insandı. Bunun dışında ise, özel danışıldığı zaman düşüncesini bildirirdi. Bu konularda son derecede meşruiyetçi bir anlayışa sahipti.Ecevitle anlaşamadığı prensipte bu değilmiydi. Ecevit ve partisi ise bu büyük politika uzmanına danışırmıydı?
Türkiye Elektrik Kurumu'ndaki görevime başlamadan önce, Pembe Köşk'e gidip onun elini öptüm. Bana;” Nizamettin nasıl oldu? Sen şimdi ne yapıyorsun?” diye sormuştu. Biraz rengi solmuş, yüzü zayıflamış gibi görünmüştü. Neşesizdi, yeni seçilen milletvekili tiplerinden söz açtım. "Baksana meclis başkanı bile seçilemedi" derken belliydi, ülkesinin haline üzülüyordu. Meğer bu onu son görüşümmüş.
Güle Güle Tarih (Giden Sanki Bir "Kilittaşı" idi)
Paşa ağır hasta iken, CHP grubuna önce, “İnönü öldü” diye bir haber ulaşmış. Ağlayanlar varmış. O sırada saygı duruşunun yapıldığını bile söylediler.
Hergün Nizam'la birlikte Pembe Köşk'e gidip sağlığını soruyor, bazan da ona saygımızı ve sağlık dileklerimizi bildiren, neşeli kır çiçekleri gönderiyorduk. Yanına doktorlar ve ailesinden başka kimse alınmıyordu. Kemal Demir de yakın dostu ve doktoru olarak yanına girenlerden biriydi. “Bu seferki enfarktüs çok ciddi, hastalığı yenemiyor” diyordu. 26 Aralık 1973 günü, İnönü'nün ölümü bütün radyoların birinci haberiydi. Onu kaybetmiştik.
“Resmi Rapor:
Eski Cumhurbaşkanı ve Tabii Senatör İsmet İnönü dün saat 16.00'da ani kalp durması sonucu ölmüştür. Bir haftadan beri geçirdiği enfarktüsü atlatmaya çalışan İnönü dün saat 16.00'da bütün müdahelelere rağmen kurtarılamamıştır. İnönü'ye kriz dün sabah gelmiştir. Saat 14.00'de kalp durmuş ve masajla tekrar çalışmaya başlamıştır. Bu arada böbrek yetmezliği, bağırsakların gazla dolması, çalışamaz hale gelmesi diğer müdaheleleri gerektirmiştir. Saat 16.00'ya geldiği sırada, İnönü'nün ani olarak kalbi durmuş, müdaheleler sonuçsuz kalmıştır.”
İnönü'nün özel doktoru Zafer Paykoç; “hastalığı sırasında vasiyet olarak kendisine bir şey söylemediğini, ölümünün ani olduğunu” anlatmış, “Hiçbir şey demedi. Sabahleyin görüyorsun durumumu" dedi başkaca birşey söylemedi. Cenazesi Cuma günü kaldırılacak. Naaş evde kalacak.” demişti.
Nizam'la birlikte Köşk'e gidiyoruz. Mevhibe Hanım, o dindar insanların metaneti içinde çok üzgün ama kendini bırakmamış. Biz kendi perişanlığımızdan biraz da utanarak baş sağlığı dileyip üzüntümüzü belirtiyoruz. Tam kalkacağımız sırada, “Gelin, sizi çok severdi, son kez görün, fatihanızı baş ucunda okuyun" dedi. Üst kattaki yatak odasına çıkıyoruz. Evin içi ödağacı kokuyor. Bütün pencereler açılmış, İnönü beyaz örtüler içinde yüzü açık, gözleri kapalı yatıyor. Kemal Demir başucunda elini onun alnına koydu, “iyi” dedi, “Buz gibi.” Huzurlu bir yüz pırıl pırıl uyumuştu sanki.
Sessiz ve saygılı, duygu yüklüyüz, fatihamızı okuyoruz. Atatürk'ün katafalkı önünden geçen 14 yaşındaki kız çocuğu geliyor aklıma. Gencecik, yüreğinin bütün coşkusu ile hocalarıyla, arkadaşlarıyla birlikte nasılda hıçkırıklara boğularak ağlamışlardı. O zaman sanki bir felaket olmuştu. Dünya yıkılmıştı da herkes altında kalmıştı. İnönü ise bizleri sanki bu sonuca hazırlamıştı. İçimizdeki keder uzun süredir duyduğumuz, derinlere işleyen yalnızca duyguda kalmayan, düşünce ile yan yana karışan bir kederdi. Önce fi'li politikadan sonra da bu fani dünyadan ayrılıyordu."Genel başkanı yok farzederek, ya da iki günlük ömrü kaldığını söyleyerek politika yapmak! bir de bakacaklar ki ölmüş...”
Zaman İçinde Çok Aranacak
Dünyanın en güzel yerinde büyük zorluklarla kurulan bir devletin hem kurucularındandı hem de uzun süredir yaşayan bir parçası. Bu parçada bir çok İnönü vardı. Başında zafer taçları olan asker, kahraman, Genelkurmay Başkanı olarak ilk nizami orduyu kuran, diplomat, cumhurbaşkanı, milli şef, Başbakan İnönü. Demokrasiyi getiren, muhalefet lideri CHP Genel Başkanı, Malatya Milletvekili ve Tabii Senatör İnönüler. Bu İnönü'lerin her biri destan olurdu. Hepsi birden gidiyordu. Ama hepsinden de ciltler dolusu örnekler, izlenecek yollar öğütler ve düşünceler bırakarak. Zaman içinde aranacak, yorumlanacak izlenecektir diyerek kendimizi avutuyoruz. Gazetelerin hepsi siyah başlık çıkmıştı. Milliyet ilk sayfayı onun resmine ayırmış, altına “Eski askerler hiç bir zaman ölmezler.” diye yazıyordu. Durum'daki yazı da ise İnönü'den öğütler vardı ;
İnönü'den Öğütler.
90 yıllık bir yaşantı, yarım yüzyılı aşan siyasal tecrübe. İnönü'nün üstün zekası ile yuğrulunca ortaya olağan üstü bir beşerin çıkması doğaldı... Bir yakınının dediği gibi, İnönü kompüter makinesine benziyordu. Verileri doğru alınca sonucun ne olacağını ne olması gerektiğini en ufak bir yanılma payı bırakmadan bildiriyordu. Ve uzun ömrü boyunca hatalı gözüken bazı kararları, aslında verilerin yanlışlığından doğmuştu.
Böylesine üstün bir insanın yakınında bulunmak, gerçekten eşsiz bir eğitimdi. Her olayı değerlendirişinde bir öğüt bir ders vardı. Bunlar yararlanmasını bilenler için mükemmel bir rehber olmuştur. O rehbere başvuranları doğruluğu her zaman ortaya çıkan yargılara varabilmişlerdir.
Yalnız politikada değil hayatın her alanında yararlanılabilecek öğütler dizisi bırakmıştır İnönü bize... Onu sonsuzluğa uğurlarken verdiği dersleri hatırlamayı ödev sayıyoruz.
Ciddiyet. İnönü'nün herkesde özellikle devlet yönetiminde görev yüklenenlerde aradığı, aranmasını istediği vazgeçilmez nitelik buydu... Yasaları, kuralları hafife alanlar, verdiği söze aykırı davrananlara en büyük öfkeyi gösterirdi. Adının “meşruiyetçi” olarak anılması bu titizliği ile ilgiliydi. Kendisinin ve partisinin çıkarları için zaman zaman bu ilkelerin ihmalini telkin edenlere sert tepkilerde bulunurdu. Ciddiyet, sorumluluk duygusu ve ödeve bağlılık konusunda hayatının son anlarına kadar herkese somut bir ders vermiş, senatodaki sandalyasını hiçbir zaman boş bırakmamış, hastalığına ve yaşlılığına rağmen bütün oturumlarda hazır bulunmuştur.
Olaylar karşısında aldığı vaziyetler, yaptığı tahliller ve vardığı kararlar bizce isabeti her zaman ortaya çıkan ve herkesce benimsenmesi gereken temel ilkelere dayanıyordu. Bunların başında “denge”ye verilen önem gelir. Gerçi çok kimse onun bu yanını eleştirmiştir. Ama dengesiz davranışlarda aşırı girişimlerde yarar görenlerin aldıkları sonuçlar İnönü'nün ne kadar haklı olduğunu, her zaman her fırsatta doğrulamıştır. Ve İnönü'nün milli mücadele yıllarında başlayıp, Atatürk'ün Başbakanlığında, Cumhurbaşkanlığında, Muhalefet Liderliğinde yürüttüğü dengeci politika onun bu görevlerdeki başarılarının en büyük etkeni olmuştur. Özellikle dış politikadaki üstünlüğü doğrudan doğruya bu tutumundan ileri gelmiştir.
İnönü'nün dengeli politikasıyla birlikte hatırlanacak özelliği, olaylar karşısında acele kararlara varmamak konusundaki titizliğidir. Erken kararlardan doğacak sakıncalar yerine gelişmeleri beklemek, sorunların olgunlaştığı noktayı görmek ondan sonra harekete geçmek, İnönü'nün daima izlediği bir tutum olmuştur. Bu onun kendisine güvensizliği ile ilgili bir şey değildir. Kararsız gözüktüğü zamanlar o yönde uyanan izlenimlerin asılsızlığı her işin sonunda anlaşılmıştır.
Gerçekte kendisine İnönü kadar güvenen devlet adamı az yetişmiştir. Ama o, bu güvenini ihtiyatsızlıkla karıştırmaktan kaçınmıştır. Ve kendine o kadar güvenmiştirki herkesin çoğu kez aksi telkinlerde bulunduğu zamanlarda dahi kendi bildiğini uygulamaktan şaşmamıştır. Onunla yaptığımız son görüşmelerden birinde “Sana nasihat olsun” dediği şu sözleri bu özelliğini yantır:
“İyi politikacı birçok kimseye danışan fakat gerektiğinde ve inandığında onların söylediklerinin zıddını yapacak kadar kendine güvenebilen adamdır.”
Milliyet Gazetesi
Yazıdaki en büyük yanlışlık bize göre, o'nu sadece bir kompütüre benzetmedeydi. Çünkü o, aynı zamanda kompütürün programcısıydı da. Kompütürün vereceği hiç yanlış yapmayan sonuçlar hep o'nun yazdığı programlarla olabiliyordu.
Hasan Pulur'un sütununda beyaz zemin üzerine basılmış bir İnönü boy resmi var. Yüzü Anıtkabire dönük, frak giymiş, merdivenleri çıkıyor. 29 Ekim'de çekilmiş belli. Kolunu açmış ,elindeki silindir şapkasını sallıyor. “Atatürk'e ben geldim.” Bize de “elvada” diyor. Resmin altında bir kısa cümle, “Güle güle tarih.”
Giden yalnızca tarih değildi Anadolu mozaiklerini birbirine bağlayan, partiler demokrasisini kuran, ana parti CHP'yi dengeleyen pekiştiren bir kilit taşıydı. Değeri zaman içinde anlaşılacak olan kişiydi.
Mevhibe Hanım cuma günü toprağa verilmesini istemişti. Tabutunun evden alınması için gidenlerin arasındaydık. Nizam üst katta Metin Toker'in yanındaydı. Tabutun çivilenmesine bayrağının üstüne örtülüşüne yardımcı oluyorlardı. Pembe Köşk gelenlerle doluydu. Ben koridorda merdivenin en alt basamağında bekliyordum.
Herkesin gözü yaşlıydı. Sağ yanımda bir kalın erkek sesi hıçkırıyordu. Baktım bu Vedat Dalokay'dı. Paşa'nın tabutu çok sevdiği evinin merdivenlerinden yavaş yavaş son kez parmaklar üzerinde alt kata indirildi. Ve kapıda bekleyen cenaze arabasıyla meclisdeki katafalka yerleştirilmek üzere yola çıktı.Kumandanı çok sevdiği meclise getirmişlerdi;
O'nun, hanımefendinin ucuna kordela bağladığı siyah çantasını elinde sallayarak küçük küçük adımlarla, yüzünde aklın ciddiyetin ve saygının karıştığı anlamlar taşıyarak yürüdüğü meclis koridorları ne kadar eksik, ne kadar renksiz kalacaktı.
Ülkenin dört bir yanından otobüsler, arabalar, uçaklarla gelen insanlar, 48 saat süren durmadan önünden geçen ve saygı duruşunda bulunan bir kortej oluşturmuşlardı. Cuma günü sabahı yapılan törende başsağlığı dileklerinin kabulü vardı. Sabahın erken saatlerinden başlayarak eski milletvekilleri, senatörler gelmeye başlamışlardı. Saat 09.00'a yakın generaller, büyükelçiler, yabancı misyon üyeleri protokoldeki yerlerini almaya başladılar. Cumhurbaşkanı Korutürk, yanında, Semih Sancar Paşa ile Mevhibe Hanım, Vali Şerif Tüten ve İnönü'nün çocuklarıyla birlikte, gelmişti. Hepsi de başsağlığı dileklerini kabul ediyorlardı.
Göndere Cumhurbaşkanlığı Forsu çekilmişti. Üzerinde atlas bayrak olan İsmet Paşa'nın tabutu asker, sivil sevenleri, eski yeni parlamenterlerin elleri üzerinde katafalktan alınırken ben kadın olduğum için bir kenarda durmuş bakıyordum. Tabutun altına giren Ecevit'le göz göze geldim.
Top arabası çevresinde 16 General ve 80 Harp Okulu öğrencisi olduğu halde karşı kaldırımda bekliyorlardı. Tabutu arabanın üzerine koydular. Tören komutanı, “Tüfek as” komutunu verdi. Tüfekler çıkarıldı, namlular aşağıya indi. İkinci komut, “Halat al” ile Harp Okulu öğrencileri top arabasını çekecek olan beyaz ipek halatları yerden kaldırdılar. “Marş” komutuyla yavaş yavaş yürümeye ve arabayı çekmeye başladılar.
En önde gene protokola göre sıralanmalar, arkada milletvekilleri ve halk... Dikmen kapısına doğru matem marşı eşliğinde yürüyorduk. Mevhibe hanım bitkindi, araba ile takip ediyordu. Kortej, Milli Müdafaa Caddesi'ni izleyerek, Kızılay'dan Maltepe Camii'ne taraf yöneldi. Binalar, balkonlar, pencereler, kaldırımlar ve ağaçlar salkım salkım insanlarla doluydu. Bayraklar yarıya indirilmişti.
Camide Diyanet İşleri Başkanı
Camide Diyanet İşleri Başkanı Lütfü Doğan, cenaze namazını kıldırırken, “İyi işler yapan kişilerin tanrının yanında makbul kişiler olduğunu” bildiren ayeti okuyordu. Tabuta baktığım sırada bir başka ayetin anlamını düşünüyordum. “Şehitleri öldü sanmayınız, onlar tanrının katında yaşarlar.” Lütfü Doğan ise şöyle dua etmekteydi: “Yarabbi bu büyük merhuma kendi katında rahmet ver.” Yüzbinlerce kişi cami avlusunda “amin” diye haykırıyordu.
“Ey cemaat rahmetliden memnun musunuz?” sorusunu, çığ gibi kükreyen bir ses, “Eveeet” diye cevapladı. Nizam dilinin altına bir trinitrin koydu. Mevhibe hanım oğullarının kollarında idi. Ona bir iskemle verdiler oturdu. Bir adam kalp hastasıymış, biraz önümüzde, elinde ilaçlarıyla yere düştü, ilaçları dağıldı. Doktorlar koşuştular.. Avlu çok kalabalıktı, hava ise dondurucu soğuk.
Anıtkabir'e doğru kortejde yürürken, arka sıralardan kulağıma bir ses geldi, “Artık tarihten gelme liderler faslı kapanıyor. Kendi başımızı kendimiz bağlıyacağız.” Dönüp bakıyorum,. Sesin sahibi Necdet Uğur'du. Yanındaki Kemal Demir ise, “Bakalım demokrasi, kendi liderlerini nasıl çıkaracak, neler göreceğiz.” diyordu.
Dikdörtgen biçimindeki İnönü Lahdi'nin çok sade bir güzelliği var. Siyah beyaz dalgalı cilalanmış Söğüt Mermeri'nden yapılmış. “Barış ve Zafer kulelerinin” arasındaki sütunlu bölümde kurulmuştu. Tam altındaki bölmede İnönü toprağa veriliyordu. Baş ucunda Kur'an-ı Kerim okunuyordu. Üzerine Türkiye'nin dört bir yanından getirilen topraklar atılırken baş ucunda Mevhibe hanım diz çöktü, ağlıyordu. “Ben sensiz şimdi ne yapacağım? Seninle ne güzeldi Paşam.” diyerek o da topraktan bir avuç alıp üzerine serpti ve su döktü. İnönü ebedi uykusuna çekilmişti..
Cenazenin kaldırıldığı gün milli yas ilan edilmiş spor faaliyetleri, her çeşit resmi ve milli eğlenceler ertelenmiş, bazı illerde tiyatrolar, sinemalar açılmamıştı. Eve döndüğümüzde karı koca yorgunluktan bitkin düşmüştük. Ayaklarımızın sızısını şimdi duyuyorduk evdekiler bize birer bardak çay verirken, TEK'den telefon geldi, pazartesi'ye toplantı varmış dediler. Yeni işime sevinememiştim bile.
Anıtkabir
En üst düzeydeki yetkililer, İsmet Paşa'yı nereye gömmeli diye konuşmuşlar, ailesine de sormuşlardı. İki olasılık üzerinde durulduğu basına aksetmişti. Birincisi, İnönü'yü savaştığı zaferler kazandığı yerlere örneğin Metris Tepe'ye gömme fikrini savunuyor, diğeri de Anıtkabir'e, Atatürk'ün yanına gömülmesini öneriyordu. İkinci olasılığı kabul ettirip, uygulayanlara bence Türk ulusunun minnet borcu vardır. Çünkü zaferlerle yola çıkan bu iki arkadaş sivil hayatta, ince diplomaside de en doğru yollarda birlikte yürümüşler, ilkeler saptamışlar, kuruluşun eylemleri sırasında en cesur kararlarla yola çıkmışlar, ülke için faydalar sağlamışlar ve aynı riskleri paylaşmışlardır. Onların amacı Türkiye Cumhuriyeti laik devletinin kurulması, çağdaşlığa doğru ilerlemesi ile Türk ulusunun bütünlüğünü sağlayarak mutluluğa koşmasını temin edebilmekti. İşte bu ülkü birliği içinde“ Anıtkabir” tarihten gelen liderler döneminin bitimi ile geleceğe dönük ulusal atılımların başlama noktası olarak simgeleşen bir semboldür bence..
Ecevit'in Büyük Tavizi "Ülke Bütünlüğüne Verilecek zarar"
İsmet Paşa'yı, 12 Mart döneminin, resmen bitişi olan 14 Ekim Genel Seçimleri'nden iki ay sonra kaybetmiştik. Seçimlerden 6-7 gün sonra da Erbakan, MSP Genel Başkanı olmuştu. Ecevit'in o'nu tebrike gittiği günlerde ilk konuşmasını yapmış: “Hükümet kurmak için ibrenin hangi tarafa eğileceği belli değil.” demişti. “CHP'yi renksiz, AP'yi nefessiz” bulduğunu beyan ediyor, adamları kanalıyla partilere haberler uçuruyor, ilişkiler kuruyordu. Onun bu tutumunu seçimlerden yeni çıkan bir partinin normal nabız yoklamalarıdır diye yorumlayanlar vardı.
5 Kasım 1973 de Erbakan'ın “CHP ile ortaklıkta fayda var” sözleri herkesi şaşırtmıştı. Demek ki Erbakan, hükümetin bir parçası olmayı ve kendi ideolojisini, resmi bir hükümet çizgisine taşımayı aklına koydu diye düşünmüştük. İnönü'nün parti meclisinde vaktiyle yaptığı konuşmalar aklıma geliyordu; “Türkiye için en büyük tehlike laikliği istismar edecek olan “şeriat” düşkünü siyasi cereyanlardan gelecektir. Ülkede hala şeriata dönmek isteyenler vardır.” O zamanlar Ecevit'e çok yakın çalışan bazı öğretim üyelerinin yüzlerinde bir gizli tebessüm belirerek sorunların bundan böyle, sadece ekonomik konular olduğunu söyleyişleri aklıma geliyor.
Ecevit'e yakın basın, CHP - MSP Koalisyonu'nu, hükümet kurma alternatiflerinden birisi olarak gösteriyor, buna karşı ön yargılarla çıkılmamasını öneriyordu. Erbakan, şimdiye değin, böyle bir fırsatı rüyasında bile görmemişti. Herhalde her ne pahasına olursa olsun, hükümete girmeyi ve başbakan yardımcısı olmayı istiyordu ki Milli Eğitim Bakanlığı olmasa da, açılacak olan İmam Hatip okullarının yüzlercesi ile aynı amaca ulaşılabilir, Türk halkının temiz dini duygularını ele alıp politika alanına indirilmesiyle güçlenebilir ve palazlanırdı. Bundan daha uygun bir fırsat mı olurdu?
CHP ise, tahminlerin üzerinde bir oy almış, birinci parti olmanın gücünü ve güvenliğini üstünde taşıyordu. “Bizim çalışmalarımız ve söylediklerimiz hep doğru sinyali verdi.” diyen yeni liderinin mantığı ile yola çıkıyor, ona büyük güven duyuyordu. İsmet Paşa'nın yanında çalışanlar bu büyük kaynakdan çok şey öğrenmişler, kendi kabiliyetlerine göre de nasiplerini almışlardı. İsmet Paşa dönemi kapanmıştı ama, o okulun öğrencilerinden birisi de Ecevit'ti. “Şimdiye kadar hiç yanılmadım” diyen Ecevit, siyasi hayatındaki en büyük yanılgısına ve ülke adına verdiği en büyük tavize imzasını atmıştı bir hükumet kurarken.
CHP - MSP Koalisyonu
8 Şubat 1974 tarihinde CHP - MSP Koalisyonu kuruldu ve ilk oturumda güven oyu aldı. Artık Türkiye'de siyaset hayatı yeni ve zor bir duruma giriyordu. Milli Mücadele yıllarından başlayarak, askeri müdahaleler bir yana, Türkiye'de yerleştirilmeye çalışılan Batılı anlamdaki demokratik sistemin, gelecek yıllardaki açmazlarına neden olacak bir adım atılıyor diyenlerde vardı.
Tarihi Yanılgılar, Suni Ayrılıklar
İnönü'nün değimiyle, “Memleketin siyasi hayatı içinde başlıca ağırlığı olan ve büyük parti olmanın sorumluluk duygusu ile hareket eden CHP'nin” yeni Genel Başkanı Ecevit ilk kez Başbakan olarak bir koalisyon hükümeti kurmuştu. Durumu hem partisine hem de bir kısım basına kabul ettirmiş, parlamentodan bir günde güven oyu almıştı.
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Demokrasinin Kilit Taşı - 33
- Parts
- Demokrasinin Kilit Taşı - 01Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2766Total number of unique words is 173328.6 of words are in the 2000 most common words41.5 of words are in the 5000 most common words48.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 02Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2751Total number of unique words is 177328.1 of words are in the 2000 most common words39.9 of words are in the 5000 most common words47.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 03Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2912Total number of unique words is 192529.4 of words are in the 2000 most common words41.4 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 04Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2799Total number of unique words is 183428.9 of words are in the 2000 most common words42.4 of words are in the 5000 most common words49.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 05Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2866Total number of unique words is 181329.5 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 06Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2863Total number of unique words is 175828.9 of words are in the 2000 most common words40.7 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 07Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 179029.2 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 08Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2894Total number of unique words is 187528.6 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 09Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 185328.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 10Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2882Total number of unique words is 182330.2 of words are in the 2000 most common words42.5 of words are in the 5000 most common words49.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 11Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2850Total number of unique words is 185029.1 of words are in the 2000 most common words41.3 of words are in the 5000 most common words48.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 12Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 185527.6 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words46.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 13Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 179427.1 of words are in the 2000 most common words39.4 of words are in the 5000 most common words46.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 14Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2916Total number of unique words is 173529.8 of words are in the 2000 most common words43.1 of words are in the 5000 most common words51.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 15Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2837Total number of unique words is 182728.8 of words are in the 2000 most common words42.6 of words are in the 5000 most common words49.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 16Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2877Total number of unique words is 178531.8 of words are in the 2000 most common words45.3 of words are in the 5000 most common words53.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 17Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2838Total number of unique words is 184829.8 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 18Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2762Total number of unique words is 171529.1 of words are in the 2000 most common words41.9 of words are in the 5000 most common words48.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 19Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2846Total number of unique words is 183728.5 of words are in the 2000 most common words42.3 of words are in the 5000 most common words50.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 20Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2952Total number of unique words is 174530.6 of words are in the 2000 most common words43.8 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 21Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2899Total number of unique words is 181327.1 of words are in the 2000 most common words40.4 of words are in the 5000 most common words47.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 22Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2804Total number of unique words is 169227.9 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words47.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 23Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2936Total number of unique words is 171528.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 24Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 166628.0 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 25Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 170530.3 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 26Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 184027.4 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 27Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2928Total number of unique words is 171128.4 of words are in the 2000 most common words40.9 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 28Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3028Total number of unique words is 179331.4 of words are in the 2000 most common words42.9 of words are in the 5000 most common words49.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 29Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3007Total number of unique words is 180729.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 30Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3070Total number of unique words is 178528.7 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 31Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3021Total number of unique words is 191627.0 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words46.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 32Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2981Total number of unique words is 184830.8 of words are in the 2000 most common words44.1 of words are in the 5000 most common words50.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 33Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3039Total number of unique words is 188628.1 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words48.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 34Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 171327.1 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words45.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 35Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3073Total number of unique words is 189727.4 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words47.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 36Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3000Total number of unique words is 181027.3 of words are in the 2000 most common words39.5 of words are in the 5000 most common words47.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 37Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2922Total number of unique words is 175127.9 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 38Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2910Total number of unique words is 174126.0 of words are in the 2000 most common words37.9 of words are in the 5000 most common words44.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 39Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 1792Total number of unique words is 116230.5 of words are in the 2000 most common words43.0 of words are in the 5000 most common words50.1 of words are in the 8000 most common words