Demokrasinin Kilit Taşı - 31
Total number of words is 3021
Total number of unique words is 1916
27.0 of words are in the 2000 most common words
39.1 of words are in the 5000 most common words
46.4 of words are in the 8000 most common words
Meclis'in gündeminde sıra bekleyen 45 tasarının bulunması nedeniyle çalışma saatleri uzatılmıştı. Milletvekilleri yeni başlayacak bir seçim döneminin heyecanlı bekleyişinin yanında zor bir dönem geçirmiş olmanın bıkkınlığını taşıyor gibiydiler. Seçim atmosferinin hesabını, kitabını, kafalarında taşırken düşünceliydiler. Geceyarılarına kadar süregelen oturumlarda, oylamalar sırasında eller otomatiğe bağlanmış gibi iniyor kalkıyordu. Kürsüden bakılınca, insan onları partilerinin kararlarına uyan robotlara benzetiyordu.
Takvimlerden her kopan yaprak 12 Mart'ın meclis üzerindeki gölgesini kısaltıyor, milletvekillerinin seçim endişesini arttırıyordu. Böyle bir dönemde de ancak bu kadar çalışabilirler diyordum içimden, seçime girmeyecek bir politikacının rahatlığıyla.
Cumhuriyet Halk Partisi haklı olarak, sıkıyönetimsiz bir seçim üzerinde ısrar ediyordu. CHP'li Hüdai Oral, (hükümet sözcüsü olarak) “iki yıldan beri sıkı yönetim devam ediyor, böylesine uzun bir sıkı yönetim devresi dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Sıkıyönetim adeta normal bir rejim haline sokulmak isteniyor. Sıkıyönetim altında genel seçim yapılamaz. Meclis sıkı yönetimi kaldırma kararı almalıdır.” diye konuşuyordu. Ecevit, Tokat ilindeki konuşmasında ;
“14 Ekim seçimlerinde partisinin iktidara geleceğini, bunu önlemek için oyunlar oynandığını, seçimlere suç işlemiş bir genel başkan görüntüsüyle götürülmek istendiğini..” söylüyordu. “Bu oyunu bozacağım, ben sivil hakimler kadar, askeri hakimlerin adaletine de aynı derecede inanırım. Nerede ve nasıl isterlerse, herşeyimin hesabını vermeye hazırım. Yeter ki onlar gerçekten, benden haber sormaya hazır olsunlar.”
diyordu. CHP, engelleme yapmayı bırakmıştı. Çıkarılan bazı kanunlar hakkında anayasa mahkemesine gideceği söyleniyordu. Milletvekilleri seçim bölgelerinin derdine düşerken ben de kendime bir iş ayarlamanın sıkıntısını çekiyordum. Kanunlar görüşülürken odama çıkıp bu konuda telefonlar ediyor, oylama için çalan zilleri hoparlörden duyar duymaz, oy vermeye genel kurula koşuyordum.
Kader arkadaşımız, Enerji Bakanı Kemal Demir, bana bir iş ayarlama konusunu İsmet Paşa'nın da kendisine açtığını, belki bir yönetim kurulu üyeliğinin ayarlanabileceğini söylemişti. (Evdeki bütçemiz benim de çalışmamı gferekli kılıyordu)
Kamu İktisadi Devlet Teşekküllerinin yönetim kurullarındaki bakanlık temsilcilerinin süreleri bitince, üç imzalı bir kararname ile beni (TEK) Türkiye Elektrik Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi olarak Enerji Bakanlığı temsilciliğine atayacağını söylediğinde sevinmiştim. Bu tayinler seçimlerden önce yapılma zorunluluğunda imiş. Süresi biten yönetim kurulu üyelerinin önem taşıyan kararları imzalayamama durumları varmış. Kemal Demir kararnameyi imzaya açarken, ben de TEK Genel Müdürlüğü'ne giderek, kurum hakkında ne varsa toparladım ve okumaya başladım.
Seçim rüzgarları hızlanıyordu. Partiler birbirinin önüne geçmek için, bireylerse seçilmek için hareketlenmişlerdi. Parti teşkilatları ise ön seçim hazırlığındaydılar. 29 Haziran'da meclis tatile girecekti. Siyasi partilerde programlar yapılıyor, sözcüler belirleniyor, basında zaten var olan politik destekçiler kendi temayüllerine göre kalemlerini daha da keskinleştiriyorlardı.
Bu seçime girilme havasının içinde de Muş'lu seçmenlerim bölgesel problemlerini ve kişisel sorunlarını takip etmem için halâ bana geliyorlardı. Birbirimize alışmıştık. Milletvekilliğim bitse de parti farkı gözetmeksizin onlara hizmet etmeye söz vermiştim. Bana heyetler gönderiyorlar, “bağımsız olarak adaylığını koy biz destekliyeceğiz” diyorlardı. Muş'un bazı köylerinde kan davaları hala devam ediyormuş. Malazgirt'in Petek köyünde çarpışma olmuş, 8 ölü varmış. Üç milletvekilliği için 35 kişi adaylığını koyuyormuş.
Muş Gene Aynı Muş'du , Muşlu Neyse Gene Oydu
Doğu Anadolu ile ilgili düşüncelerimde en küçük bir değişme yoktu. Eskiden neye inanıyorsam, bu inandıklarım kafamın içinde yerli yerinde duruyordu. Bir zamanlar , önce kitaptan okurdum, seçmenlerime;
Doğuda bölücülüğü, isyancılığı körüklemeye çalışanlar, içerde ve dışarda bazı çıkarcı çevrelerdi. Bir de bunlara kimi bilmeden, kimi bilerek katılan aşırı solcu çevreler vardır. Göçebe olarak yaşamakta güçlük çeken köyünü değiştirmek isteyen topluluklara ve aşiretlere, kendileri isterlerse topluca yerleşme, ağıl hayvancılığı veya tarımla, sanatla, işçilikle geçinme olanakları sağlamak. Bu topluluklara kendi köy kuruluşlarını meydana getirmelerine ve isteyenlerin düzenli bir biçimde kentleşmelerine devletçe yardım etmek, köy kentler kurmak. Göçebeliğe devam etmek isteyenlerin çocuklarını okutmak için bölge okulları açmak.
Şimdi de köylere gitsem böyle konuşurdum seçmenlerime. Kendi bireysel güçlerini ekonomik olarak birleştirmelerinden söz açar, gene demokratik olarak kooperatiflerini kurmalarını öğütlerdim. Daha iyi anlatabilmek için örnekler vermeye çalışırdım. Mesela derdim; “Baharda peynirciler geliyor. Bir çok köye en yakın olan bir yerde çadır kuruyor. Sizin sütünüzü alıyor ürününüzü ucuza kapatıyor. Kendi adamlarına peynirleri tereyağını yaptırıyor. Sonra da kendi biçtiği fiyattan bunları size satıyor. Öyle değil mi?” diye sorardım başlarını sallarlar ; “Vallahi böledir” derler. “Sizler olanaklarınızı birleştirseniz ve devletten kredi alsanız , şuracıkta, köyünüzde peynircilik kooperatifini kursanız. Bütün bunları kendiniz yapıp satsanız, satıştan gelecek karı da aranızda paylaşsanız ne güzel olur değil mi?” derdim. Gene başlarını sallarlardı gözleri parlayarak. 1969 Seçiminden önce Ecevit gelmiş, birkaç kez seçim bildirgesindeki bu konuları anlatmıştı. Arkasından ben devam etmiştim. Şimdi de gitsem aynı şeyleri konuşurdum. Halıcılık, tavukçuluk, tütüncülük kooperatiflerini kurmaya akılları yatmıştı.
Gerçekten de, yurdun en kıyı köşesi olan Muş ilinde, seçmenlerimin insanca yaşamaktan öteye bir istekleri yoktu. Galiba bize oy verenler, ortanın solu ile bu amaca ulaşabileceklerine inananlardı. Anlattıklarımız o ana kadar işittiklerinden değişik gelmişti kendilerine. Sanırım yaşantılarının içine girmiştik, bir ailenin mahremiyetine girer gibi yaşadıkları olaylara uzanabilmiştik. Onun için bana , inanmışlar partime ve bana oy vermişlerdi.
Muş aynı Muş'tu, Muşlu da aynıydı. Bense onlara anlattığımız onlara inandığımız konuların, yeni CHP tarafından yerine getirileceği hususundaki güvencemi ve inancımı yitirmiş bulunan ve o partiden kopan bir milletvekiliydim. 8 senelik milletvekilliğim bana Doğu Anadolu halkının özlemlerini öğretmişti. Kendilerine gösterilen yakınlığın, yapılan yardımların kadrini bilen insanlardı. Sünnisi ile, alevisiyle, Çerkezi, kürdü ve Türk asıllı olanı ile dertlerini ve kaderlerini de paylaşarak bir arada yaşamaya genelde alışkındılar. Seçim bölgesindeki insanların hepsi kendisini Muşlu sayardı. “Men Muşluyam” derdi. Muş'lu olmak demek onlara göre ülkenin bir parçası olmak demekti.
Varto ilçe başkanı Ali Haydar Dikmen'in sık sık gülerek anlattığı bir hikayesi vardı. Bir gün dere kenarından geçerken ayaklarını dereye sallandırırak oturan bir köylü çocuk görür. O köyde adına İhsano derlermiş. (İhsancık demekmiş) Yani adı İhsan'mış. Zazaca sormuş;
– “Oğlum bu su içilir mi ?”
Oğlan hayır anlamında başını arkaya sallamış
– “Sen kürtmüsün?”
Çocuk yine başını arkaya sallamış. Bu kere Türkçe sormuş.
– “Oğlum sen Türk müsün?
Gene hayır anlamında baş geriye gitmiş. Dikmen kızgın,
– “Ulan sen nesin? Dilsiz misin?”
Çocuk hemen, gözlerinin içine bakarak ve Türkçe şu cevabı vermiş ;
– “Su pohlidir içilmez, men Muşluyam.”
Cumhurbaşkanı Korutürk bir Doğu Anadolu gezisinden dönüyordu. Keban barajını ve çevresini gezmişti. Beyanatında Doğu Anadolu için uykularının kaçtığını söylüyordu. Bu yörenin hayat seviyesini arttırmamız gereklidir diyordu.
Son Gayretler
Ağustos ayında gazetelerde partilerin seçim bildirgeleri ön plana çıkmıştı. CHP özet olarak çok yavaş işleyen ve çok da pahalı olan hukuk sistemini değiştireceğini, halka açık büyük sanayi işletmeleri kuracağını, işletme vergisini kaldıracağını, vergiyi kaynaktan alacağını söylüyordu. Cumhuriyet Gazetesi “halk sektörü” diye manşet atmıştı. Sağ kanat gazetelerine göre, AP yeni anayasa değişikliği getiriyordu. Halkın problemlerinin cevabı olan sloganlarla, seçime giriyor, cehalete, işsizliğe, çaresizliğe paydos diyordu.
Ecevit hayat pahalılığının suçlusu AP ve CGP derken Süleyman Demirel, “Anarşinin adresi CHP” diye cevap veriyor. Seçim ortamının yarattığı bu karşılıklı çatışmalar sürüp gidiyordu. AP ve CHP genel başkanları özel uçaklarla seçim gezilerine çıkarlarken, Celal Bayar da DP'ye destek dolaşmaları yapıyordu. Samsun'da kendisine verilen bir ziyafette, “Anayasa'ya göre, benim de tabii senatör olmam gereklidir.” diye konuştuğu yazılmıştı. Gazetenin biri, seçim çalışmaları ve konuşmaları yapan liderlerle birlikte, onun çalışmalarını ve gezilerini de izlemekteydi.
Partilerin aday adayları belli olmuştu. AP 23, CHP 17 aday adayını veto etmişti. Ön seçimlerle partilerin seçilebilecek adaylarının yerleri belli olurken, Dışişleri Bakanlığı seviyesinde ve başkanlığında bir Türk heyetinin ABD'ye Bileşmiş Milletler toplantısına gitmeleri gerekti. Herkes seçimlerle ilgili olduğu için heveslisi pek yoktu. “Nermin hanım müşait delege olarak, seni de seçtik” dediler. Politika, bir illetmiş derler, bir giren bir daha çıkamazmış. Aslında ise, insanı böyle yapan, politikada inançların yanında, eylemlere olan alışkanlıklardır. Muşluların hala bana gelmeleri beni istemeleri, hatırımı sorup, dertlerini getirmeleri, benim gazetelerden haberlerden en çok CHP'li olanları izlemem, senatör İnönü'nün sık sık meclis genel kuruluna gelip oturmaları, hep politikadaki sahsımıza özgü alışkanlıklar değilmiydi..?
Politika, en dinamik günlerini yaşarken 12 Mart'da güle güle denen şu seçim günleri için çalışma isteğim de böylesi bir alışkanlıktan geliyordu. Henüz yenileri seçilmediği için, üzerimdeki Muş milletvekili ve Meclis Başkan Vekili titri ile bir dış geziye dahil edilmiştim. Nizam'a “Galiba senin de söylediğin gibi, Allah beni seviyor.” dedim. Cevap her zamanki gibi hazırdı. “Tabii hanım aksi takdirde hiç bana rastlar mıydın?..”
A.B.D'deki Çalışmalar
Beş-on gün için de olsa bu kere, dış politikada görevliydim. Uçaktaki şeref salonunda titrimin yanında adım yazılmıştı. Daha önce, turist olarak iki kez ABD'ye gitmiştim. Dış ülkelere çıkmaya alışıktım. Ama VIP olarak ilk kez uçağa biniyordum. Hostesler özel ilgi gösterdiler. JFK, New York havaalanında dışişleri yetkililerince karşılandım. Otelime yerleşirken, dışarıda da protokole dahil olmanın saltanatını sürüyordum.
Birleşmiş Milletler'in toplantı genel kurulunda kulaklığımı Fransızca'ya göre ayarladım. Bu düzeydeki politik bir konuşmayı zar zor anlıyabiliyordum da, konuş deseler konuşamazdım. Genel kurul salonunda da bizim meclisdeki gibi çoğunluk erkekdi. Tek tük Avrupalı, Asyalı, Afrikalı kadınlar vardı. Tiplerinden renk ve giysilerinden anlaşılıyorlardı. Afrikalı kadınlar, renkli uzun giysileri ve başlarına doladıkları oryantal türbanlarıyla en tipik olanlarıydı. Kendimi en çok Avrupalılara yakın buldum. Almanya'nın yeni seçilen meclis başkanı hanımla tanıştım. Fransızca'sı benden daha zayıftı. Konuşuyorduk. Konu Orta Doğu'daki sıcak savaştı. Mısır'ın da savaşa katılması olasılığı üzerinde duruluyordu. Türkiye'nin demokrasiyi uygulamak isteyen tek müslüman ülke olması ilgi topluyor, önem kazanıyordu. Ayrıca Hilton Oteli salonlarından birisinde Türk Lobisi ile Türk-Amerikan Derneği'nin katıldığı bir toplantıda Haluk Bayülken, Ziya Müezzinoğlu ve ben konuşmalar yaptık, sorular soruldu, cevaplar veriyorduk. Meclis ve çıkan kanunlarla ilgili soruları ben cevapladım. Daha çok çifte vatandaşlık üzerinde duruyorlar ve hükümetin lobiye ilgisini istiyorlardı.
O gece otelimde gözlemci olarak, özel raporumu hazırladığım sırada ateşim çıktı. Grup arkadaşlarımın uğraşları arasında bir de hastalanmış bir hanımla ilgilenmeleri hiç de güzel değildi. Konsolosluğa telefon ettim kimse yoktu. Telsize bakan uzmanla konuştum. Hemen yanıma Türkiye'den yeni dönmüş olan hanımını gönderdi. 7-8 yıldır New York'da imişler. Ona pansiyon olarak kalabileceğim Türkçe bilen bir yer sordum. Çocuklarını büyüten, Türkiye ermenisi bir dadıları varmış. Madam Siranüs, evlerini Türkiye'den gelenlere pansiyon olarak verirlermiş. Temiz ve güvenceliymiş. Tam bana göre idi, oraya hemen taşındım. Amerika'ya yerleşmiş olan, Türkiye'den göç etmiş Madam Sıranüs ile Mösyö Jerar'ın evi, mütevazi iki katlı tipik bir ahşap Amerikan eviydi. Bana bir oda tahsis etmişlerdi. Evlerinde Türkçe konuşuyor, Türk müziği dinliyorlardı. Birleşmiş Milletler'e en yakın olan Subway Tüneli gidiş gelişte kolaylık sağlıyacaktı. Madam Siranüs'ün yakın ilgisi ve aldığım ilaçlarla 3-4 günde ayaklandım. 60 yaşlarındaki bu insanları sevmiştim. Onlar da doğdukları ülkeden gelen bu politikacı kadına galiba ısınmışlardı.
Katıldığımız resepsiyonlar çok resmi idi. Allahtan bir uzun etekli elbise getirmiştim. Bizim daimi elçiliğin verdiği resepsiyon ince bir diplomasi zevkine göre hazırlanmıştı. Benim oturduğum yuvarlak masada Almanya'nın hanım meclis başkanı da vardı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki resmiyet havası buradaki masa başı sohbetleriyle, sıcak bir dostluğa dönüşüyordu.
Heyetimiz yurda dönerken, ben Minneapolis'deki çocuklarımın yanına uçtum. 3-4 günde onlarla birlikte hasret giderdik. Dönüşümde Türkiye'de propaganda günlerinin sonuna rastladım. CHP' de, AP de son büyük propaganda mitinglerini yapıyorlardı. Televizyon ekranındaki görüntü olağanüstü idi. Taksim meydanındaki CHP mitingi muhteşemdi, insan seli akıyordu. Rengarenk afişler, bayraklar balonlar, damlardan balkonlardan ve ağaçlardan salkım salkım insanlar sarkıyor, Şenay mikrofonun başında ünlü şarkısını söylüyor:
İnsanlar el ele tutuşsa
Birlik olsa
Bütün Dünya buna inansa
Yarın bayram olsa...
Sonra Ecevit kürsüde, özet olarak, “Gücünü halka karşı değil, halk için kullanan hükümet gereklidir, düzeni böyle değiştireceğiz. Bizim düzen değişikliğimiz komünizme set çekecektir.” diyerek iktidar temaları işliyor, AP'li ve DP'li seçmenlere de “bizi iktidara getirin, bize oy verin pişman olmayacaksınız” derken güvercinler uçuruyordu. Televizyonu yeni almıştık. Görüntü güzeldi, miting ise kusursuz.
Demirel'in seçim gezilerini Orhan Tokatlı izliyordu. AP'nin iktidarda birlik beraberliği, dirlik düzenliği getireceği sözü veriliyordu. Demirel, Afyon'da yaptığı konuşmada, “Haşhaş yasağına biz razı olmamıştık bizden sonra kondu.” Balıkesir, Manisa'da CHP için “Seçimlerde dersini alacak.Yeni CHP var ya işte o eskisini aratır. Anarşinin nüfus tezkeresi söyledim ya CHP'nin üzerine kayıtlıdır.” gibi konuşmalar yapılmaktaydı. AP'nin de mitingleri ilgi kalabalık açısından CHP'den aşağı kalmıyordu.
Nizam, gazeteleri, ben gelince bakarım diye saklamıştı. Eski bir alışkanlıkla başlarına çöküyorum. Kesinleşen AP listelerinde Demirel'e yakın olanlar var. Karşı çıkanlar, ayrı düşüncede olanlar hep temizlenmiş. Nizam'a; “Anlaşılan Demirel'in gelecekteki grubu tek sesli olacak.” diyorum, “Bir de CHP'ye bak.” diyerek elime Cumhuriyet Gazetesi'ni tutuşturuyor. Liste başlarında seçilecek sıralarda üç ayrı grup var. Bürokratik devrimcilerin başını Kamil Kırıkoğlu çekiyor. Ortanın solu teorisyenleri, Turan Güneş, Haluk Ülman, Deniz Baykal gibi. Eylem ve tatbikatçıları Orhan Birgit, Ferda Güley, İlyas Seçkin... Üçüncü gruptakiler ise liste başında olan İnönücüler. Bunlar bizim gibi düşündüğü halde partide kalanlardı. Hüdai Oral, Hayrettin Uysal... İkimizin de kanısı şu; Belki bu grupların hepsi de şimdilik Ecevit'in çevresinde birleşmiş gibi görünüyorlar, ama gelecekte Ecevit'in başı daha çok ağrıyacağa benzer.
Kime Oy Verelim
Daha bir süre hasret gidermek varken çocuklarımı Minnesota'da bırakıp, koşup gelmiştim, seçimde oyumu kullanmak için. Ama kime oy verecektim. Bana olanaklar tanıyan, beni onore eden CGP'ye mi? Bu parti Feyzioğlu'nun “Güven Partisi” patentini aşamamıştı. Onlarla düşünce birliği içinde göremedim kendimi. Hatır için oy verilir miydi? Ya da Ecevit'in yeni CHP'sine mi oy vermeliydim..?
Yeni CHP'yi tarihi misyonundan ayırmadan çağdaş bir sol yoruma götürmesi gerekirken, o misyonun temel direği ve kilit noktası olan İnönü'ye karşı çıkarak, redd-i miras yaparak, ortanın solunuda bir hizip bayrağı gibi kullananlara mı oy verecektim?.. Onlara da inanmıyordum. Bir ihtimal daha vardı hiç sandığa gitmemek. Bu da benim yapıma uymuyordu. Bu seçim askeri müdaheleden sonra demokrasiye açılma seçimiydi. Bakalım ne yapacaktım?
Sağ partilere gelince, onlarla hiç bir ilgim, ya da ilişiğim yoktu. Hiç bir seçimde böylesine zorlanmamıştım. Oy kullanacağımız sandıkta upuzun bir kuyruk var. Kadın, erkek, genç, ihtiyar bayram yerine gider gibi tertemiz giyinmişler. Hepsi de hasretini çektikleri bir şeye kavuşmuş, neşeli ve sevinçli. Apartman komşum soruyor; ”Nermin hanım kime oy kullandınız? "Sırdır söylemem, bilin bakalım?” diyorum. “Bir oydur kullandık işte..”
Ertesi günün gazeteleri oy veren liderlerin fotoğraflarıyla dolu. Korutürk, oyunu verirken öne alınmayı reddetmiş, özel muamele istememiş, “Vatandaş gibi beklerim.” demiş. İnönü; “Kime oy verdiniz?” sorusuna kızmış; “Hadi canım sen de.” çekmiş. Ecevit “ Oh, oh, iyi hayırlı olsun.” derken, Demirel ; “Bismillah” diyerek atmış oyunu.
15 Ekim sabahı gazetelerin manşeti; “SONUÇ GENE KOALİSYON”. Zaten günlerden beri çeşitli köşe yazarları bu tahminde bulunuyor, bu konuyu işliyorlardı. Tek işlemedikleri konu, CHP'nin oylarındaki artışdı. CHP'nin oyları ilk kez böyle bir artış gösterirken, AP'ninkilerde ise gözle görülür bir azalış vardı.
Basında seçim meydanlarında yorgun düşen liderlerin Ankaraiya dönüşleri sergileniyordu. Ecevit, arabada uyuya kalmış, Celal Bayar'ın Günaydın Gazetesinde görüntüsü eli yanağının altında “Ağır top yorgun düştü.” yazıyor.
Kesin sonuçlara göre ;
CHP 185
AP 149
MSP 48
DP 45
CGP 13
MHP 3
milletvekili çıkarmışlardı. Bizde seçim savaşı bitmişti. Orta Doğu'da ise ateşli savaş, sıcak savaş alevlenmişti. Mısır askeri komutanlığı, Savaşın havada ve karada şiddetlendiğini, çarpışmalara büyük çapta tankların katıldığını, İsrail askeri sözcüsü, Golan Tepeleri'nin bombalandığını, 10 Suriye uçağının düşürüldüğünü bildiriyordu. İsrail birlikleri Süveyş kanalı ile birlikte Kahire arasındaki yolu açmak için Mısır birlikleriyle çok sert çarpışmalara girmişti.
Başbakan Kim Olacak ?
Teamülde en çok oyu alan partinin lideri Başbakan olur. Cumhurbaşkanı Korutürk, seçim sonuçlarını değerlendirmiş, Ecevit ve Demirel'le görüşmeler yapıyordu. Oyların genelde kendilerine doğru akışına inan sağ partiler en başta AP şaşkındı. Alışılmışın ötesinde az farkla da olsa, ikinci parti durumuna düşmüş olmanın ezikliği içinde idi. Mahalli seçimlerle, halkın bu yanlışlığı düzeltebileceğine inanıyordu. CHP oylarındaki böylesi bir artış ise, Türkiyeinin siyasi tarihinde ilk kez oluyordu. Ama bu tablo da tek başına hükümet kurmak için yeterli değildi.
Ecevit yakında yapılacak yerel seçimlerde CHP'ye daha çok oy verilirse, halkın CHP'yi iktidar yapması anlamına geleceği için, bir erken seçim düşünüyordu. Özet olarak iki parti de gözlerini yerel seçime dikmişlerdi. Nasıl olsa iş başında bir hükümet vardı. Hemen bir hükümet kurma zorunluğu yoktu.
İnönü okulunda en uzun süre okumuş olan ben ve eşim, "Paşa olsaydı ne yapardı" diye konuşuyorduk aramızda. İnönü mantığı nasıl işlerdi acaba? Önce 12 Mart içinde kurulmuş olan ordunun da bir bakıma onayını üstünde taşıyan bu hükümetten kurtulmayı yeğlerdi.
Yeni seçim demokrasiyi açmıştı. Bu sistemin öngördüğü bir hükümet kurulmalıdır, Madde 1 derdi. Böyle bir durumda partiler, partisel faydanın yanında ve daha çok Türkiye'nin ve toplumun yararını düşünmelidirler. Madde 2 diyerek işe başlar ve o herzaman çok ustası olduğu manevraları ile AP ile koalisyonu kurmaya çalışır, büyük bir ihtimalle de bunda başarıya ulaşırdı. CHP - AP koalisyonunun kurulmasıyla yurt için çok faydalı işler yapılabilir sağlam zemin üzerindeki bir hükümetle Türkiye'de politik durum ve demokratik gelişme yerli yerine oturacaktır derdi.
Ama İnönü politika sahnesinde değildi. Senatör olarak kimse ona danışmıyordu. O bir köşedeydi. Gene de sesini yükseltti. "Bütün partiler Cumhurbaşkanına hükümet kurmada yardımcı olmalıdır.” 29 Ekim Cumhuriyetin 50. Yıldönümü'nde de Atatürk'le birlikte cumhuriyeti nasıl kurduklarını anlatıyordu. Gazetelerde renkli resimleri vardı. “O söyledi ben yazdım. Bu işe birlikte bir gecede karar verdik.”
Cumhuriyetin 50. Yılı başkentte görkemli bir biçimde kutlanıyordu. Caddelerde süslü tanklar kurulmuştu. Dükkan vitrinlerinde 29 Ekim'i sembolize eden süslemeler vardı. Her yerde bayraklar asılı sokak başlarında orkestralar çalıyor, 19 Mayıs Stadyumu'nda biletsiz folklör gösterileri yapılıyordu. Ertesi gün 30 Ekim'de İstanbul'daki boğaz köprüsü açıldı. Aslında bu Demirel'in emeğidir diyoruz, ama ona çok az yer verilmişti törende. Bir zamanlar biz CHP'liyken nasıl da Boğaz Köprüsü'nün yapılmasına ve televizyonun kurulmasına karşı çıkmıştık. Besim Üstünel ile birlikte, ne akıl, ne akıl diye düşünüyor ve o zamanki aklımıza gülüyoruz.
Anlaşılan yerel seçimlerin sonuna kadar da hükümet kurulamıyacaktı. Çünkü hesaplar hep particilik açısıyla yapılıyordu. Ecevit'in Başbakan adayı olarak ilk sözü, “Hükümeti kurarken taviz veremem.” olmuştu.”Zorunlu Bir Devre” başlığı altında Abdi İpekçi'yi okuyoruz :
“Seçimlerin muhtemel sonuçlarını ve Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulları, dikkate alarak 14 Ekim'den çok önce yaptığımız bir yorumda AP-CHP koalisyonu yararı üzerinde durmuştuk. Böyle bir koalisyon Türkiye'nin sosyal, siyasi ve iktisadi alanlarda muhtaç bulunduğu dengelerin kurulmasını sağlayacak sentezleri oluşturabilirdi... Alınması gereken cesur kararları kolaylaştıracak bir çoğunluğa dayanabilirdi"
Sayın İpekçi, bu inancını koruduğunu söyleyerek şöyle devam ediyordu:
“MSP-CHP koalisyonu gerçekleştirilirse belki başarılı olmayacaktır, belki ömrü de uzun sürmeyecektir. Ama Türkiye ne şeriat düzenine götürülecek ne de iktisadi düzeni tepetaklak eden maceralara girişilecektir... Kesin ön yargılarla buna karşı çıkılarak engellemeler yapılmamalıdır”
Nizamla ben ilk kez Abdi İpekçi ile CHP-MSP koalisyonu konusunda aksi düşüncedeydik. CHP ile MSP çoktan temaslara başlamışlardı bile. CHP parti meclisi ve merkez yönetim kurulu toplanmış bu konuyu tartışırken, CHP ile MSP'nin ikinci derecedeki temsilcileri kendi gayretleri ile el altından yaptıkları karşılıklı görüşmeleri liderlerine iletiyor ve onları etkilemeye çalışıyorlardı.. Güya MSP genel idare kurulu toplanmış “ortaklığı reddetmişti.” Bize göre bu da bir taktikdi. Çünkü, Erbakan'ın Ecevit'e hiç açıklanmayan gizli bir mektup gönderdiğini herkes duymuştu. Bu basına da aksetmiş bir haberdi.
Erbakan'ın İçişleri Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlıklarını istediğini gazeteler yazmaktaydı. Sonra Ecevit'in, hükümeti kurma görevini bırakacağı söylentileri ortalıkta dolaşmaya başladı. Herhalde pazarlıkta anlaşamadılar deniyordu. Ecevit başbakan adaylığından çekildi. 1974 bütçesini de Talu Hükümeti'nin hazırlayacağı anlaşıldı. Ecevit Başbakan adayı olarak daha fazla yıpranmadan mahalli seçimleri beklemeyi tercih etmişti.
12 Mart'a güle güle diyen bir seçim sonucu, CHP'nin oylarının böylesine bir artış gösterdiği halde daha fazlasına göz diken partisel bir görüşle hükümet kurma çabaları bir yana itiliyor. Üzerinde halâ 12 Mart'ın iradesini taşıyan bu hükümetin en az iki ay daha ülkeyi yönetmesi isteniyordu.
Kasap Et , Koyun Can Derdinde
Kemal Demir, benim imzaya açılan kararnamemi galiba tutuyordu. Haksız da değildi. Bir hükümetin gider ayak tayinler yapması göze batardı, hoş karşılanmazdı. Böylece benim kararnamem bıçak sırtında beklerken, bu gibi tayinlerde hükümete hak verdiren bir gerçek de ortaya atılmıştı. Yönetim kurulu üyeleri boşalan (KİT) Kamu İktisadi Teşekkülleri karar alamaz ve çalışamaz duruma düşmüşlerdi. Buralara yeniden atamalar yapma zorunluluğu doğmuştu. Hükümetin kurulması uzayınca da kararnamem sümen altından çıkarılarak imzaları toplamaya başladı..
Takvimlerden her kopan yaprak 12 Mart'ın meclis üzerindeki gölgesini kısaltıyor, milletvekillerinin seçim endişesini arttırıyordu. Böyle bir dönemde de ancak bu kadar çalışabilirler diyordum içimden, seçime girmeyecek bir politikacının rahatlığıyla.
Cumhuriyet Halk Partisi haklı olarak, sıkıyönetimsiz bir seçim üzerinde ısrar ediyordu. CHP'li Hüdai Oral, (hükümet sözcüsü olarak) “iki yıldan beri sıkı yönetim devam ediyor, böylesine uzun bir sıkı yönetim devresi dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Sıkıyönetim adeta normal bir rejim haline sokulmak isteniyor. Sıkıyönetim altında genel seçim yapılamaz. Meclis sıkı yönetimi kaldırma kararı almalıdır.” diye konuşuyordu. Ecevit, Tokat ilindeki konuşmasında ;
“14 Ekim seçimlerinde partisinin iktidara geleceğini, bunu önlemek için oyunlar oynandığını, seçimlere suç işlemiş bir genel başkan görüntüsüyle götürülmek istendiğini..” söylüyordu. “Bu oyunu bozacağım, ben sivil hakimler kadar, askeri hakimlerin adaletine de aynı derecede inanırım. Nerede ve nasıl isterlerse, herşeyimin hesabını vermeye hazırım. Yeter ki onlar gerçekten, benden haber sormaya hazır olsunlar.”
diyordu. CHP, engelleme yapmayı bırakmıştı. Çıkarılan bazı kanunlar hakkında anayasa mahkemesine gideceği söyleniyordu. Milletvekilleri seçim bölgelerinin derdine düşerken ben de kendime bir iş ayarlamanın sıkıntısını çekiyordum. Kanunlar görüşülürken odama çıkıp bu konuda telefonlar ediyor, oylama için çalan zilleri hoparlörden duyar duymaz, oy vermeye genel kurula koşuyordum.
Kader arkadaşımız, Enerji Bakanı Kemal Demir, bana bir iş ayarlama konusunu İsmet Paşa'nın da kendisine açtığını, belki bir yönetim kurulu üyeliğinin ayarlanabileceğini söylemişti. (Evdeki bütçemiz benim de çalışmamı gferekli kılıyordu)
Kamu İktisadi Devlet Teşekküllerinin yönetim kurullarındaki bakanlık temsilcilerinin süreleri bitince, üç imzalı bir kararname ile beni (TEK) Türkiye Elektrik Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi olarak Enerji Bakanlığı temsilciliğine atayacağını söylediğinde sevinmiştim. Bu tayinler seçimlerden önce yapılma zorunluluğunda imiş. Süresi biten yönetim kurulu üyelerinin önem taşıyan kararları imzalayamama durumları varmış. Kemal Demir kararnameyi imzaya açarken, ben de TEK Genel Müdürlüğü'ne giderek, kurum hakkında ne varsa toparladım ve okumaya başladım.
Seçim rüzgarları hızlanıyordu. Partiler birbirinin önüne geçmek için, bireylerse seçilmek için hareketlenmişlerdi. Parti teşkilatları ise ön seçim hazırlığındaydılar. 29 Haziran'da meclis tatile girecekti. Siyasi partilerde programlar yapılıyor, sözcüler belirleniyor, basında zaten var olan politik destekçiler kendi temayüllerine göre kalemlerini daha da keskinleştiriyorlardı.
Bu seçime girilme havasının içinde de Muş'lu seçmenlerim bölgesel problemlerini ve kişisel sorunlarını takip etmem için halâ bana geliyorlardı. Birbirimize alışmıştık. Milletvekilliğim bitse de parti farkı gözetmeksizin onlara hizmet etmeye söz vermiştim. Bana heyetler gönderiyorlar, “bağımsız olarak adaylığını koy biz destekliyeceğiz” diyorlardı. Muş'un bazı köylerinde kan davaları hala devam ediyormuş. Malazgirt'in Petek köyünde çarpışma olmuş, 8 ölü varmış. Üç milletvekilliği için 35 kişi adaylığını koyuyormuş.
Muş Gene Aynı Muş'du , Muşlu Neyse Gene Oydu
Doğu Anadolu ile ilgili düşüncelerimde en küçük bir değişme yoktu. Eskiden neye inanıyorsam, bu inandıklarım kafamın içinde yerli yerinde duruyordu. Bir zamanlar , önce kitaptan okurdum, seçmenlerime;
Doğuda bölücülüğü, isyancılığı körüklemeye çalışanlar, içerde ve dışarda bazı çıkarcı çevrelerdi. Bir de bunlara kimi bilmeden, kimi bilerek katılan aşırı solcu çevreler vardır. Göçebe olarak yaşamakta güçlük çeken köyünü değiştirmek isteyen topluluklara ve aşiretlere, kendileri isterlerse topluca yerleşme, ağıl hayvancılığı veya tarımla, sanatla, işçilikle geçinme olanakları sağlamak. Bu topluluklara kendi köy kuruluşlarını meydana getirmelerine ve isteyenlerin düzenli bir biçimde kentleşmelerine devletçe yardım etmek, köy kentler kurmak. Göçebeliğe devam etmek isteyenlerin çocuklarını okutmak için bölge okulları açmak.
Şimdi de köylere gitsem böyle konuşurdum seçmenlerime. Kendi bireysel güçlerini ekonomik olarak birleştirmelerinden söz açar, gene demokratik olarak kooperatiflerini kurmalarını öğütlerdim. Daha iyi anlatabilmek için örnekler vermeye çalışırdım. Mesela derdim; “Baharda peynirciler geliyor. Bir çok köye en yakın olan bir yerde çadır kuruyor. Sizin sütünüzü alıyor ürününüzü ucuza kapatıyor. Kendi adamlarına peynirleri tereyağını yaptırıyor. Sonra da kendi biçtiği fiyattan bunları size satıyor. Öyle değil mi?” diye sorardım başlarını sallarlar ; “Vallahi böledir” derler. “Sizler olanaklarınızı birleştirseniz ve devletten kredi alsanız , şuracıkta, köyünüzde peynircilik kooperatifini kursanız. Bütün bunları kendiniz yapıp satsanız, satıştan gelecek karı da aranızda paylaşsanız ne güzel olur değil mi?” derdim. Gene başlarını sallarlardı gözleri parlayarak. 1969 Seçiminden önce Ecevit gelmiş, birkaç kez seçim bildirgesindeki bu konuları anlatmıştı. Arkasından ben devam etmiştim. Şimdi de gitsem aynı şeyleri konuşurdum. Halıcılık, tavukçuluk, tütüncülük kooperatiflerini kurmaya akılları yatmıştı.
Gerçekten de, yurdun en kıyı köşesi olan Muş ilinde, seçmenlerimin insanca yaşamaktan öteye bir istekleri yoktu. Galiba bize oy verenler, ortanın solu ile bu amaca ulaşabileceklerine inananlardı. Anlattıklarımız o ana kadar işittiklerinden değişik gelmişti kendilerine. Sanırım yaşantılarının içine girmiştik, bir ailenin mahremiyetine girer gibi yaşadıkları olaylara uzanabilmiştik. Onun için bana , inanmışlar partime ve bana oy vermişlerdi.
Muş aynı Muş'tu, Muşlu da aynıydı. Bense onlara anlattığımız onlara inandığımız konuların, yeni CHP tarafından yerine getirileceği hususundaki güvencemi ve inancımı yitirmiş bulunan ve o partiden kopan bir milletvekiliydim. 8 senelik milletvekilliğim bana Doğu Anadolu halkının özlemlerini öğretmişti. Kendilerine gösterilen yakınlığın, yapılan yardımların kadrini bilen insanlardı. Sünnisi ile, alevisiyle, Çerkezi, kürdü ve Türk asıllı olanı ile dertlerini ve kaderlerini de paylaşarak bir arada yaşamaya genelde alışkındılar. Seçim bölgesindeki insanların hepsi kendisini Muşlu sayardı. “Men Muşluyam” derdi. Muş'lu olmak demek onlara göre ülkenin bir parçası olmak demekti.
Varto ilçe başkanı Ali Haydar Dikmen'in sık sık gülerek anlattığı bir hikayesi vardı. Bir gün dere kenarından geçerken ayaklarını dereye sallandırırak oturan bir köylü çocuk görür. O köyde adına İhsano derlermiş. (İhsancık demekmiş) Yani adı İhsan'mış. Zazaca sormuş;
– “Oğlum bu su içilir mi ?”
Oğlan hayır anlamında başını arkaya sallamış
– “Sen kürtmüsün?”
Çocuk yine başını arkaya sallamış. Bu kere Türkçe sormuş.
– “Oğlum sen Türk müsün?
Gene hayır anlamında baş geriye gitmiş. Dikmen kızgın,
– “Ulan sen nesin? Dilsiz misin?”
Çocuk hemen, gözlerinin içine bakarak ve Türkçe şu cevabı vermiş ;
– “Su pohlidir içilmez, men Muşluyam.”
Cumhurbaşkanı Korutürk bir Doğu Anadolu gezisinden dönüyordu. Keban barajını ve çevresini gezmişti. Beyanatında Doğu Anadolu için uykularının kaçtığını söylüyordu. Bu yörenin hayat seviyesini arttırmamız gereklidir diyordu.
Son Gayretler
Ağustos ayında gazetelerde partilerin seçim bildirgeleri ön plana çıkmıştı. CHP özet olarak çok yavaş işleyen ve çok da pahalı olan hukuk sistemini değiştireceğini, halka açık büyük sanayi işletmeleri kuracağını, işletme vergisini kaldıracağını, vergiyi kaynaktan alacağını söylüyordu. Cumhuriyet Gazetesi “halk sektörü” diye manşet atmıştı. Sağ kanat gazetelerine göre, AP yeni anayasa değişikliği getiriyordu. Halkın problemlerinin cevabı olan sloganlarla, seçime giriyor, cehalete, işsizliğe, çaresizliğe paydos diyordu.
Ecevit hayat pahalılığının suçlusu AP ve CGP derken Süleyman Demirel, “Anarşinin adresi CHP” diye cevap veriyor. Seçim ortamının yarattığı bu karşılıklı çatışmalar sürüp gidiyordu. AP ve CHP genel başkanları özel uçaklarla seçim gezilerine çıkarlarken, Celal Bayar da DP'ye destek dolaşmaları yapıyordu. Samsun'da kendisine verilen bir ziyafette, “Anayasa'ya göre, benim de tabii senatör olmam gereklidir.” diye konuştuğu yazılmıştı. Gazetenin biri, seçim çalışmaları ve konuşmaları yapan liderlerle birlikte, onun çalışmalarını ve gezilerini de izlemekteydi.
Partilerin aday adayları belli olmuştu. AP 23, CHP 17 aday adayını veto etmişti. Ön seçimlerle partilerin seçilebilecek adaylarının yerleri belli olurken, Dışişleri Bakanlığı seviyesinde ve başkanlığında bir Türk heyetinin ABD'ye Bileşmiş Milletler toplantısına gitmeleri gerekti. Herkes seçimlerle ilgili olduğu için heveslisi pek yoktu. “Nermin hanım müşait delege olarak, seni de seçtik” dediler. Politika, bir illetmiş derler, bir giren bir daha çıkamazmış. Aslında ise, insanı böyle yapan, politikada inançların yanında, eylemlere olan alışkanlıklardır. Muşluların hala bana gelmeleri beni istemeleri, hatırımı sorup, dertlerini getirmeleri, benim gazetelerden haberlerden en çok CHP'li olanları izlemem, senatör İnönü'nün sık sık meclis genel kuruluna gelip oturmaları, hep politikadaki sahsımıza özgü alışkanlıklar değilmiydi..?
Politika, en dinamik günlerini yaşarken 12 Mart'da güle güle denen şu seçim günleri için çalışma isteğim de böylesi bir alışkanlıktan geliyordu. Henüz yenileri seçilmediği için, üzerimdeki Muş milletvekili ve Meclis Başkan Vekili titri ile bir dış geziye dahil edilmiştim. Nizam'a “Galiba senin de söylediğin gibi, Allah beni seviyor.” dedim. Cevap her zamanki gibi hazırdı. “Tabii hanım aksi takdirde hiç bana rastlar mıydın?..”
A.B.D'deki Çalışmalar
Beş-on gün için de olsa bu kere, dış politikada görevliydim. Uçaktaki şeref salonunda titrimin yanında adım yazılmıştı. Daha önce, turist olarak iki kez ABD'ye gitmiştim. Dış ülkelere çıkmaya alışıktım. Ama VIP olarak ilk kez uçağa biniyordum. Hostesler özel ilgi gösterdiler. JFK, New York havaalanında dışişleri yetkililerince karşılandım. Otelime yerleşirken, dışarıda da protokole dahil olmanın saltanatını sürüyordum.
Birleşmiş Milletler'in toplantı genel kurulunda kulaklığımı Fransızca'ya göre ayarladım. Bu düzeydeki politik bir konuşmayı zar zor anlıyabiliyordum da, konuş deseler konuşamazdım. Genel kurul salonunda da bizim meclisdeki gibi çoğunluk erkekdi. Tek tük Avrupalı, Asyalı, Afrikalı kadınlar vardı. Tiplerinden renk ve giysilerinden anlaşılıyorlardı. Afrikalı kadınlar, renkli uzun giysileri ve başlarına doladıkları oryantal türbanlarıyla en tipik olanlarıydı. Kendimi en çok Avrupalılara yakın buldum. Almanya'nın yeni seçilen meclis başkanı hanımla tanıştım. Fransızca'sı benden daha zayıftı. Konuşuyorduk. Konu Orta Doğu'daki sıcak savaştı. Mısır'ın da savaşa katılması olasılığı üzerinde duruluyordu. Türkiye'nin demokrasiyi uygulamak isteyen tek müslüman ülke olması ilgi topluyor, önem kazanıyordu. Ayrıca Hilton Oteli salonlarından birisinde Türk Lobisi ile Türk-Amerikan Derneği'nin katıldığı bir toplantıda Haluk Bayülken, Ziya Müezzinoğlu ve ben konuşmalar yaptık, sorular soruldu, cevaplar veriyorduk. Meclis ve çıkan kanunlarla ilgili soruları ben cevapladım. Daha çok çifte vatandaşlık üzerinde duruyorlar ve hükümetin lobiye ilgisini istiyorlardı.
O gece otelimde gözlemci olarak, özel raporumu hazırladığım sırada ateşim çıktı. Grup arkadaşlarımın uğraşları arasında bir de hastalanmış bir hanımla ilgilenmeleri hiç de güzel değildi. Konsolosluğa telefon ettim kimse yoktu. Telsize bakan uzmanla konuştum. Hemen yanıma Türkiye'den yeni dönmüş olan hanımını gönderdi. 7-8 yıldır New York'da imişler. Ona pansiyon olarak kalabileceğim Türkçe bilen bir yer sordum. Çocuklarını büyüten, Türkiye ermenisi bir dadıları varmış. Madam Siranüs, evlerini Türkiye'den gelenlere pansiyon olarak verirlermiş. Temiz ve güvenceliymiş. Tam bana göre idi, oraya hemen taşındım. Amerika'ya yerleşmiş olan, Türkiye'den göç etmiş Madam Sıranüs ile Mösyö Jerar'ın evi, mütevazi iki katlı tipik bir ahşap Amerikan eviydi. Bana bir oda tahsis etmişlerdi. Evlerinde Türkçe konuşuyor, Türk müziği dinliyorlardı. Birleşmiş Milletler'e en yakın olan Subway Tüneli gidiş gelişte kolaylık sağlıyacaktı. Madam Siranüs'ün yakın ilgisi ve aldığım ilaçlarla 3-4 günde ayaklandım. 60 yaşlarındaki bu insanları sevmiştim. Onlar da doğdukları ülkeden gelen bu politikacı kadına galiba ısınmışlardı.
Katıldığımız resepsiyonlar çok resmi idi. Allahtan bir uzun etekli elbise getirmiştim. Bizim daimi elçiliğin verdiği resepsiyon ince bir diplomasi zevkine göre hazırlanmıştı. Benim oturduğum yuvarlak masada Almanya'nın hanım meclis başkanı da vardı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki resmiyet havası buradaki masa başı sohbetleriyle, sıcak bir dostluğa dönüşüyordu.
Heyetimiz yurda dönerken, ben Minneapolis'deki çocuklarımın yanına uçtum. 3-4 günde onlarla birlikte hasret giderdik. Dönüşümde Türkiye'de propaganda günlerinin sonuna rastladım. CHP' de, AP de son büyük propaganda mitinglerini yapıyorlardı. Televizyon ekranındaki görüntü olağanüstü idi. Taksim meydanındaki CHP mitingi muhteşemdi, insan seli akıyordu. Rengarenk afişler, bayraklar balonlar, damlardan balkonlardan ve ağaçlardan salkım salkım insanlar sarkıyor, Şenay mikrofonun başında ünlü şarkısını söylüyor:
İnsanlar el ele tutuşsa
Birlik olsa
Bütün Dünya buna inansa
Yarın bayram olsa...
Sonra Ecevit kürsüde, özet olarak, “Gücünü halka karşı değil, halk için kullanan hükümet gereklidir, düzeni böyle değiştireceğiz. Bizim düzen değişikliğimiz komünizme set çekecektir.” diyerek iktidar temaları işliyor, AP'li ve DP'li seçmenlere de “bizi iktidara getirin, bize oy verin pişman olmayacaksınız” derken güvercinler uçuruyordu. Televizyonu yeni almıştık. Görüntü güzeldi, miting ise kusursuz.
Demirel'in seçim gezilerini Orhan Tokatlı izliyordu. AP'nin iktidarda birlik beraberliği, dirlik düzenliği getireceği sözü veriliyordu. Demirel, Afyon'da yaptığı konuşmada, “Haşhaş yasağına biz razı olmamıştık bizden sonra kondu.” Balıkesir, Manisa'da CHP için “Seçimlerde dersini alacak.Yeni CHP var ya işte o eskisini aratır. Anarşinin nüfus tezkeresi söyledim ya CHP'nin üzerine kayıtlıdır.” gibi konuşmalar yapılmaktaydı. AP'nin de mitingleri ilgi kalabalık açısından CHP'den aşağı kalmıyordu.
Nizam, gazeteleri, ben gelince bakarım diye saklamıştı. Eski bir alışkanlıkla başlarına çöküyorum. Kesinleşen AP listelerinde Demirel'e yakın olanlar var. Karşı çıkanlar, ayrı düşüncede olanlar hep temizlenmiş. Nizam'a; “Anlaşılan Demirel'in gelecekteki grubu tek sesli olacak.” diyorum, “Bir de CHP'ye bak.” diyerek elime Cumhuriyet Gazetesi'ni tutuşturuyor. Liste başlarında seçilecek sıralarda üç ayrı grup var. Bürokratik devrimcilerin başını Kamil Kırıkoğlu çekiyor. Ortanın solu teorisyenleri, Turan Güneş, Haluk Ülman, Deniz Baykal gibi. Eylem ve tatbikatçıları Orhan Birgit, Ferda Güley, İlyas Seçkin... Üçüncü gruptakiler ise liste başında olan İnönücüler. Bunlar bizim gibi düşündüğü halde partide kalanlardı. Hüdai Oral, Hayrettin Uysal... İkimizin de kanısı şu; Belki bu grupların hepsi de şimdilik Ecevit'in çevresinde birleşmiş gibi görünüyorlar, ama gelecekte Ecevit'in başı daha çok ağrıyacağa benzer.
Kime Oy Verelim
Daha bir süre hasret gidermek varken çocuklarımı Minnesota'da bırakıp, koşup gelmiştim, seçimde oyumu kullanmak için. Ama kime oy verecektim. Bana olanaklar tanıyan, beni onore eden CGP'ye mi? Bu parti Feyzioğlu'nun “Güven Partisi” patentini aşamamıştı. Onlarla düşünce birliği içinde göremedim kendimi. Hatır için oy verilir miydi? Ya da Ecevit'in yeni CHP'sine mi oy vermeliydim..?
Yeni CHP'yi tarihi misyonundan ayırmadan çağdaş bir sol yoruma götürmesi gerekirken, o misyonun temel direği ve kilit noktası olan İnönü'ye karşı çıkarak, redd-i miras yaparak, ortanın solunuda bir hizip bayrağı gibi kullananlara mı oy verecektim?.. Onlara da inanmıyordum. Bir ihtimal daha vardı hiç sandığa gitmemek. Bu da benim yapıma uymuyordu. Bu seçim askeri müdaheleden sonra demokrasiye açılma seçimiydi. Bakalım ne yapacaktım?
Sağ partilere gelince, onlarla hiç bir ilgim, ya da ilişiğim yoktu. Hiç bir seçimde böylesine zorlanmamıştım. Oy kullanacağımız sandıkta upuzun bir kuyruk var. Kadın, erkek, genç, ihtiyar bayram yerine gider gibi tertemiz giyinmişler. Hepsi de hasretini çektikleri bir şeye kavuşmuş, neşeli ve sevinçli. Apartman komşum soruyor; ”Nermin hanım kime oy kullandınız? "Sırdır söylemem, bilin bakalım?” diyorum. “Bir oydur kullandık işte..”
Ertesi günün gazeteleri oy veren liderlerin fotoğraflarıyla dolu. Korutürk, oyunu verirken öne alınmayı reddetmiş, özel muamele istememiş, “Vatandaş gibi beklerim.” demiş. İnönü; “Kime oy verdiniz?” sorusuna kızmış; “Hadi canım sen de.” çekmiş. Ecevit “ Oh, oh, iyi hayırlı olsun.” derken, Demirel ; “Bismillah” diyerek atmış oyunu.
15 Ekim sabahı gazetelerin manşeti; “SONUÇ GENE KOALİSYON”. Zaten günlerden beri çeşitli köşe yazarları bu tahminde bulunuyor, bu konuyu işliyorlardı. Tek işlemedikleri konu, CHP'nin oylarındaki artışdı. CHP'nin oyları ilk kez böyle bir artış gösterirken, AP'ninkilerde ise gözle görülür bir azalış vardı.
Basında seçim meydanlarında yorgun düşen liderlerin Ankaraiya dönüşleri sergileniyordu. Ecevit, arabada uyuya kalmış, Celal Bayar'ın Günaydın Gazetesinde görüntüsü eli yanağının altında “Ağır top yorgun düştü.” yazıyor.
Kesin sonuçlara göre ;
CHP 185
AP 149
MSP 48
DP 45
CGP 13
MHP 3
milletvekili çıkarmışlardı. Bizde seçim savaşı bitmişti. Orta Doğu'da ise ateşli savaş, sıcak savaş alevlenmişti. Mısır askeri komutanlığı, Savaşın havada ve karada şiddetlendiğini, çarpışmalara büyük çapta tankların katıldığını, İsrail askeri sözcüsü, Golan Tepeleri'nin bombalandığını, 10 Suriye uçağının düşürüldüğünü bildiriyordu. İsrail birlikleri Süveyş kanalı ile birlikte Kahire arasındaki yolu açmak için Mısır birlikleriyle çok sert çarpışmalara girmişti.
Başbakan Kim Olacak ?
Teamülde en çok oyu alan partinin lideri Başbakan olur. Cumhurbaşkanı Korutürk, seçim sonuçlarını değerlendirmiş, Ecevit ve Demirel'le görüşmeler yapıyordu. Oyların genelde kendilerine doğru akışına inan sağ partiler en başta AP şaşkındı. Alışılmışın ötesinde az farkla da olsa, ikinci parti durumuna düşmüş olmanın ezikliği içinde idi. Mahalli seçimlerle, halkın bu yanlışlığı düzeltebileceğine inanıyordu. CHP oylarındaki böylesi bir artış ise, Türkiyeinin siyasi tarihinde ilk kez oluyordu. Ama bu tablo da tek başına hükümet kurmak için yeterli değildi.
Ecevit yakında yapılacak yerel seçimlerde CHP'ye daha çok oy verilirse, halkın CHP'yi iktidar yapması anlamına geleceği için, bir erken seçim düşünüyordu. Özet olarak iki parti de gözlerini yerel seçime dikmişlerdi. Nasıl olsa iş başında bir hükümet vardı. Hemen bir hükümet kurma zorunluğu yoktu.
İnönü okulunda en uzun süre okumuş olan ben ve eşim, "Paşa olsaydı ne yapardı" diye konuşuyorduk aramızda. İnönü mantığı nasıl işlerdi acaba? Önce 12 Mart içinde kurulmuş olan ordunun da bir bakıma onayını üstünde taşıyan bu hükümetten kurtulmayı yeğlerdi.
Yeni seçim demokrasiyi açmıştı. Bu sistemin öngördüğü bir hükümet kurulmalıdır, Madde 1 derdi. Böyle bir durumda partiler, partisel faydanın yanında ve daha çok Türkiye'nin ve toplumun yararını düşünmelidirler. Madde 2 diyerek işe başlar ve o herzaman çok ustası olduğu manevraları ile AP ile koalisyonu kurmaya çalışır, büyük bir ihtimalle de bunda başarıya ulaşırdı. CHP - AP koalisyonunun kurulmasıyla yurt için çok faydalı işler yapılabilir sağlam zemin üzerindeki bir hükümetle Türkiye'de politik durum ve demokratik gelişme yerli yerine oturacaktır derdi.
Ama İnönü politika sahnesinde değildi. Senatör olarak kimse ona danışmıyordu. O bir köşedeydi. Gene de sesini yükseltti. "Bütün partiler Cumhurbaşkanına hükümet kurmada yardımcı olmalıdır.” 29 Ekim Cumhuriyetin 50. Yıldönümü'nde de Atatürk'le birlikte cumhuriyeti nasıl kurduklarını anlatıyordu. Gazetelerde renkli resimleri vardı. “O söyledi ben yazdım. Bu işe birlikte bir gecede karar verdik.”
Cumhuriyetin 50. Yılı başkentte görkemli bir biçimde kutlanıyordu. Caddelerde süslü tanklar kurulmuştu. Dükkan vitrinlerinde 29 Ekim'i sembolize eden süslemeler vardı. Her yerde bayraklar asılı sokak başlarında orkestralar çalıyor, 19 Mayıs Stadyumu'nda biletsiz folklör gösterileri yapılıyordu. Ertesi gün 30 Ekim'de İstanbul'daki boğaz köprüsü açıldı. Aslında bu Demirel'in emeğidir diyoruz, ama ona çok az yer verilmişti törende. Bir zamanlar biz CHP'liyken nasıl da Boğaz Köprüsü'nün yapılmasına ve televizyonun kurulmasına karşı çıkmıştık. Besim Üstünel ile birlikte, ne akıl, ne akıl diye düşünüyor ve o zamanki aklımıza gülüyoruz.
Anlaşılan yerel seçimlerin sonuna kadar da hükümet kurulamıyacaktı. Çünkü hesaplar hep particilik açısıyla yapılıyordu. Ecevit'in Başbakan adayı olarak ilk sözü, “Hükümeti kurarken taviz veremem.” olmuştu.”Zorunlu Bir Devre” başlığı altında Abdi İpekçi'yi okuyoruz :
“Seçimlerin muhtemel sonuçlarını ve Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulları, dikkate alarak 14 Ekim'den çok önce yaptığımız bir yorumda AP-CHP koalisyonu yararı üzerinde durmuştuk. Böyle bir koalisyon Türkiye'nin sosyal, siyasi ve iktisadi alanlarda muhtaç bulunduğu dengelerin kurulmasını sağlayacak sentezleri oluşturabilirdi... Alınması gereken cesur kararları kolaylaştıracak bir çoğunluğa dayanabilirdi"
Sayın İpekçi, bu inancını koruduğunu söyleyerek şöyle devam ediyordu:
“MSP-CHP koalisyonu gerçekleştirilirse belki başarılı olmayacaktır, belki ömrü de uzun sürmeyecektir. Ama Türkiye ne şeriat düzenine götürülecek ne de iktisadi düzeni tepetaklak eden maceralara girişilecektir... Kesin ön yargılarla buna karşı çıkılarak engellemeler yapılmamalıdır”
Nizamla ben ilk kez Abdi İpekçi ile CHP-MSP koalisyonu konusunda aksi düşüncedeydik. CHP ile MSP çoktan temaslara başlamışlardı bile. CHP parti meclisi ve merkez yönetim kurulu toplanmış bu konuyu tartışırken, CHP ile MSP'nin ikinci derecedeki temsilcileri kendi gayretleri ile el altından yaptıkları karşılıklı görüşmeleri liderlerine iletiyor ve onları etkilemeye çalışıyorlardı.. Güya MSP genel idare kurulu toplanmış “ortaklığı reddetmişti.” Bize göre bu da bir taktikdi. Çünkü, Erbakan'ın Ecevit'e hiç açıklanmayan gizli bir mektup gönderdiğini herkes duymuştu. Bu basına da aksetmiş bir haberdi.
Erbakan'ın İçişleri Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlıklarını istediğini gazeteler yazmaktaydı. Sonra Ecevit'in, hükümeti kurma görevini bırakacağı söylentileri ortalıkta dolaşmaya başladı. Herhalde pazarlıkta anlaşamadılar deniyordu. Ecevit başbakan adaylığından çekildi. 1974 bütçesini de Talu Hükümeti'nin hazırlayacağı anlaşıldı. Ecevit Başbakan adayı olarak daha fazla yıpranmadan mahalli seçimleri beklemeyi tercih etmişti.
12 Mart'a güle güle diyen bir seçim sonucu, CHP'nin oylarının böylesine bir artış gösterdiği halde daha fazlasına göz diken partisel bir görüşle hükümet kurma çabaları bir yana itiliyor. Üzerinde halâ 12 Mart'ın iradesini taşıyan bu hükümetin en az iki ay daha ülkeyi yönetmesi isteniyordu.
Kasap Et , Koyun Can Derdinde
Kemal Demir, benim imzaya açılan kararnamemi galiba tutuyordu. Haksız da değildi. Bir hükümetin gider ayak tayinler yapması göze batardı, hoş karşılanmazdı. Böylece benim kararnamem bıçak sırtında beklerken, bu gibi tayinlerde hükümete hak verdiren bir gerçek de ortaya atılmıştı. Yönetim kurulu üyeleri boşalan (KİT) Kamu İktisadi Teşekkülleri karar alamaz ve çalışamaz duruma düşmüşlerdi. Buralara yeniden atamalar yapma zorunluluğu doğmuştu. Hükümetin kurulması uzayınca da kararnamem sümen altından çıkarılarak imzaları toplamaya başladı..
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Demokrasinin Kilit Taşı - 32
- Parts
- Demokrasinin Kilit Taşı - 01Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2766Total number of unique words is 173328.6 of words are in the 2000 most common words41.5 of words are in the 5000 most common words48.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 02Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2751Total number of unique words is 177328.1 of words are in the 2000 most common words39.9 of words are in the 5000 most common words47.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 03Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2912Total number of unique words is 192529.4 of words are in the 2000 most common words41.4 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 04Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2799Total number of unique words is 183428.9 of words are in the 2000 most common words42.4 of words are in the 5000 most common words49.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 05Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2866Total number of unique words is 181329.5 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 06Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2863Total number of unique words is 175828.9 of words are in the 2000 most common words40.7 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 07Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 179029.2 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 08Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2894Total number of unique words is 187528.6 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 09Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 185328.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 10Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2882Total number of unique words is 182330.2 of words are in the 2000 most common words42.5 of words are in the 5000 most common words49.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 11Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2850Total number of unique words is 185029.1 of words are in the 2000 most common words41.3 of words are in the 5000 most common words48.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 12Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 185527.6 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words46.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 13Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 179427.1 of words are in the 2000 most common words39.4 of words are in the 5000 most common words46.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 14Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2916Total number of unique words is 173529.8 of words are in the 2000 most common words43.1 of words are in the 5000 most common words51.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 15Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2837Total number of unique words is 182728.8 of words are in the 2000 most common words42.6 of words are in the 5000 most common words49.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 16Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2877Total number of unique words is 178531.8 of words are in the 2000 most common words45.3 of words are in the 5000 most common words53.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 17Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2838Total number of unique words is 184829.8 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 18Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2762Total number of unique words is 171529.1 of words are in the 2000 most common words41.9 of words are in the 5000 most common words48.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 19Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2846Total number of unique words is 183728.5 of words are in the 2000 most common words42.3 of words are in the 5000 most common words50.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 20Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2952Total number of unique words is 174530.6 of words are in the 2000 most common words43.8 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 21Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2899Total number of unique words is 181327.1 of words are in the 2000 most common words40.4 of words are in the 5000 most common words47.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 22Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2804Total number of unique words is 169227.9 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words47.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 23Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2936Total number of unique words is 171528.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 24Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 166628.0 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 25Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 170530.3 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 26Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 184027.4 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 27Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2928Total number of unique words is 171128.4 of words are in the 2000 most common words40.9 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 28Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3028Total number of unique words is 179331.4 of words are in the 2000 most common words42.9 of words are in the 5000 most common words49.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 29Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3007Total number of unique words is 180729.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 30Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3070Total number of unique words is 178528.7 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 31Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3021Total number of unique words is 191627.0 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words46.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 32Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2981Total number of unique words is 184830.8 of words are in the 2000 most common words44.1 of words are in the 5000 most common words50.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 33Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3039Total number of unique words is 188628.1 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words48.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 34Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 171327.1 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words45.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 35Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3073Total number of unique words is 189727.4 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words47.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 36Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3000Total number of unique words is 181027.3 of words are in the 2000 most common words39.5 of words are in the 5000 most common words47.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 37Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2922Total number of unique words is 175127.9 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 38Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2910Total number of unique words is 174126.0 of words are in the 2000 most common words37.9 of words are in the 5000 most common words44.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 39Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 1792Total number of unique words is 116230.5 of words are in the 2000 most common words43.0 of words are in the 5000 most common words50.1 of words are in the 8000 most common words