Demokrasinin Kilit Taşı - 15
Total number of words is 2837
Total number of unique words is 1827
28.8 of words are in the 2000 most common words
42.6 of words are in the 5000 most common words
49.9 of words are in the 8000 most common words
"İnönü ile Ecevit partide bir denge kurmuşlardı. Bu denge ne kadar
sağlamdır, ne kadar sürer, nasıl bozulabilir? CHP'nin geleceği nedir?
Ama ortanın solu politikasını sulandırma çabaları gibi, doğmatik
görüşlere çekme çabaları da etkisiz kalmalıdır."
21 Ağustos'da Çekoslavakya işgal edildi. Dünya radyolarında
basında önde gelen konu bu oldu. Abdi İpekçi: "Sovyet emperyalizmi yüzünü
gösterdi" diye yazarken, nedense bizim "anti emperyalistlerin" bir
bölümünden çıt çıkmıyordu. Cumhurbaşkanı Sunay'ın NATO Amerika ve 6'ncı
Filo'yla ilgili demecini ele alan bir yazar, Sunay'a verip veriştiriyordu.
"Nasıl olur NATO'yu ikili anlaşmaları, 6'ncı Filo'yu savunursunuz. Türkiye
Cumhuriyeti NATO Cumhuriyeti değil, Atatürk Cumhuriyetidir" deniliyordu.
Çekoslovakya çizmeler altında inlerken, o günlerde tam
bağımsızlık mitingleri düzenlendi. İnönü CHP'yi bütün bunların dışında
tutma çabasındadır. İstanbul İl Gençlik Kolu'na mesajında: "CHP
Türkiye'nin NATO ittifakındaki yerini korumayı memleket emniyetinin gereği
saymaktadır" diye öğütlerde bulunmuştur. Paşa'nın bu görüşüne karşı çıkan
yazarlar da vardı.
"Hem anti emperyalist ve solcu olmak, hem de Türkiye'deki Amerika ile
çatışmaya girmemek gibi bir politika dehası tecrübesiz gençlerimizde
yoktur... Atatürk gençliği, büyük nutukdaki hitabenin emirlerini yerine
getirecek ve hiç kimseye kulak asmadan kendi bağımsız inancı yolunda
yürümeye devam edecektir."
İnönü ise, Gençlik Kurultayı'na şöyle hitabediyordu: "Maksadı
bilinmeyen gençlik hareketlerine CHP gençlerinin karışmasını istemiyoruz"
CHP'nin 19'uncu kurultayı bu hava içinde toplandı. Ben Parti
Meclisi'ne aday değildim. Yeni isim olarak, Alp Kuran ve Mukbil Özyörük
Parti Meclisi'ne seçildiler. Eski partililerden, İstanbul'un emektar
gençlerinden birisi, Alp Kuran'a karşı çıkmıştı. Bunu gitti Ecevit'e de
söyledi. Bülent Bey: "Devrimci bir adamdır niçin karşı çıkıyorsunuz?" dedi
ve Alp Kuran seçildi. Cemal Reşit Eyüpoğlu, Genel Merkez listesinde yoktu.
Paşa istemiyor diyorlardı, ama seçildi. Hala şaşarım. Listeye giremeyen
bir insan, hele Paşa da karşı ise nasıl tercih buldu.
Gene Meclis
Coşkun Kırca, AP'nin daha önceden hazırladığı Meclis İç Tüzüğü
tasarısını yeniden ele almış ve İsmail Hakkı Yıldırım'la birlikte teklif
olarak Anayasa Komisyonu'na getirmişti. Çoğunluğa prim veren bir tasarıydı
ve CHP'nin o günkü politikasına aykırı düşüyordu, şiddetle karşı çıktık.
Komisyonun koyduğu usule göre, teklifdeki maddeler hakkında değişiklik
önergesi yoksa, o madde görüşmesiz oylanacaktı. Maksat iç tüzüğü hızla
çıkarmaktı. Nizam'la evde iki gün çalıştık, 82 madde için değişiklik
önergesi hazırladık. Bu "hızla geçirmek taktiğini" önleyici "karşı
taktik"di. Genel Kurul'daki bu çoğunluk baskısı iç tüzük çalışmalarını da
yozlaştıracaktı.
Birgün, Anayasa Komisyonu çoğunluk olmadığı için 13.30'da
dağılmıştı. Arkadan iktidar taraflıları telefonlarla çağırılarak, 15.30'da
muhalefete haber vermeden tekrar toplanmış, teklifin 89 maddesi şip-şak
kabul edilmişti. Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli'ye bir şikayet dilekçesi
verdim ve bu gibi olaylara karşı tedbir almasını istedim: "Anayasa
Komisyonu'ndaki olayları en hafif tabiriyle bir usulsüzlük olarak
niteliyor gerek meclis çalışmalarının selameti, gerekse demokratik
sistemin ve parlamento itibarının böyle küçük oyunlarla zedelenmemesi
için, gerekli tedbirleri almanızı arzediyoruz". Ayrıca basına da beyanat
verdim. "Meclis Başkanı Sayın Bozbeyli'nin hukuk anlayışına güveniyor ve
tedbir alacağını umuyorum." Gerçekten de Bozbeyli müzakereleri usulsüz
saymış, duruma el koymuş ve Tekriri Müzakere önerimizi kabul etmişti. 1969
seçimi dolayısıyla bu iç tüzük teklifi kadük (gündemden silindi) oldu.
Bütçede ise gene İmar-İskan sözcüsü olduğum için İmar İskan
Komisyonu'nda Ankara'nın hava kirlenmesine de değinmiştim. Bir gazete:
"CHP'li Nermin Neftçi de Ankara'nın kirlenen havasını temizlemek üzere,
civardaki dağlardan birine dev bir vantilatör koyalım diye harika bir
buluşu duyurmuştur" yollu benimle alay eder. Böyle bir konuşmayı yaparken,
fikri Vedat Dalokay'dan almıştım. İmar İskan konuşmalarımı hazırlarken,
mimar ve mühendis tanıdıklarımla fikir alış verişinde bulunurdum. Bu
vantilatörle hava temizeme alternatiflerini daha sonraları başka yerlerde
de okudum. Bu gibi fikir alış verişlerinin kişileri de, partileri de zaman
zaman yanılttığı olur. En büyük yanıltma İstanbul Boğaz Köprüsü konusunda
oldu. Genel Sekreter bile bir konuşmasında "Boğaz Köprüsü değil, gösteriş
köprüsü" demişti.
Muş gezilerimin birinde tanıştığım halk şairinin bana verdiği
bir taşlamayı Hasan Pulur'a gönderdim. O da 5 Ekim 1968'de Milliyet'te
yayınlandı."Londere Oluyoruz" başlıklı bu uzun taşlamadan bir dörtlük.
Sağlık ocağımızın saçı var, bacası yok.
Ebe merkezden gelmez, bekardır kocası yok.
Gelse bile ocağın, camı yok, sobası yok.
Hökümet Estanbula asma korpi yapıyo.
Politikamız yanlıştı. Sağlık ocaklarının peşine düşmedik de,
fareli köyün kavalsıcı imiş gibi , İstanbul Köprüsü masalının peşine
takılıp çekiştirdik. Sağlık ocakları kapandı, İstanbul Köprüsü yapıldı.
Mimarlar Odası o yıl, köprü yaptırıyor diye Hükümeti dava bile etmişti.
Basın toplantısında bakın ne diyorlar:
"Köprü ileriki 15-20 yıl içinde İstanbul'un gelişme yönünü değiştirecek
ve bu yüzden kısa süre içinde bu kez, beheri 7 ila 15 milyar Türk
liralık 10 kadar yeni köprü gerektirecek ve ekonomimiz, düştüğü bu
köprüler tuzağında kurtulamıyacaktır."
Bu politika yanlıştı. Bayındırlık Bakanı'nın konuşmasını
dinledim "İkinci Boğaz köprüsü de 10 yıl içinde bitirilecek" demişti.
Tahminleri abartmadan söylemek, gerçekçi yaklaşımlar yaratır. Boğaz
Köprüsü'ne karşı yazılanların, çizilenlerin, boş yere harcanan uğraşların,
birazı şu Sağlık Ocakları meselesinde gösterilseydi ne olurdu sanki?
Bizim Grup
Parti Meclisi'ne aday olmamıştım ama, Grup Yönetim Kurulu'na
aday oldum, kaybettim. Bu sefer, bana "mahalle sakinleri" de oy
vermemişti, onların karşısında olanlar da. Arkadaşlarından birisi kocama:
"Nermin ikili oynuyor, ondan oy vermedik" demişti. Halbuki benim politikam
açıktı. CHP'deki iki tarafı da müfrit buluyor beğenmiyordum. Buna ters
düşen hareketlerin, davranışların içinde olamazdım. Paşa, partinin
gündelik işlerine pek karışmazdı. Her zaman Genel Sekreteri'ne, Grup
Başkanvekilleri'ne görev konusunda güvenmiştir. Kritik konularda ise,
zaten onlar, kendisine sormadan girişimde bulunmazlardı.
Her nasılsa bir gün, Merkez Yönetim Kurulu, Paşa'ya sormadan
Kıbrıs konusunda bir bildiri hazırlayıp gazete bürolarına göndermiş. Paşa
çok kızmış, "Derhal bunu durduracaksınız" demiş. Merkez Yönetim Kurulu
Genel Başkan İnönü'den habersiz hazırlanan bu bildirinin yayınlanmasını
önleyinceye kadar akla karayı seçmişti.
Paşa, aynı gün kendisini ziyarete giden birisine: "Nasıl
üzüldüler mi?" demiş. Merkez Yönetim Kurulunu ima ederek ve "iyi iyi
üzülsünler, bir daha yapmazlar." (CHP Tüzüğü; siyasi demeçleri Genel
Başkan veya onun yetki verdiği kimseler verir, hükmünü hep korumuştur.)
Grup Yönetim Kurullarında, ya da katıldığım Parti Meclisi
toplantılarında, Paşa'nın başkanlık ettiği zamanlar kendi kendime; "işte,
aldığın parti görevlerinin en onur verici olanını yapıyorsun" derdim.
Gerçekten de İsmet Paşa'nın başkanlığında, önemli bir soruna çare bulmak
için konuşmak, tartışmak, oy vermek kolay kolay kimsenin eline geçecek bir
fırsat değildir.
Önemli toplantılarda, konu hakkında bilgisi olan herkesi
dinlemek, olaya çeşitli yönleriyle bakmak adeti vardı. Yarı kapalı
avucunu, bilekten, bir yandan öteki yana devirir işaret parmağını öne
doğru uzatarak konuşurdu. Kimsenin aklına gelmeyen bir soru yöneltir,
konuşanlar yeterince hazırlanmamışlarsa bocalarlardı. İhtisasa, bilgiye,
sonsuz saygısı vardı, ama üstün körü alınan kararları, olup bittiye
getirmeleri hiç bağışlamazdı. Orta karar insanlarla, olağan üstü çalışan
kafaların anlaşması kolay olmazmış derler. Paşa ile yakın çalışanlar
ondaki fikri takip, ince hesap ve titizlikten ötürü epey sıkıntı
çekmişlerdir ve Paşa'ya tutucu damgasını vurmak istemişlerdir. Bazen bir
sözcükle, bir soruyla, bir telmihle yıldırım çarpmışa döndürürdü insanı.
Meclis Genel Kurulu'nda, sıraların en önünde, Grup
Başkanvekilleri, ya da Genel Sekreteri'yle yan yana oturur, saatlerce hiç
kalkmadan konuşmaları izlerdi. Dinleme aletinin sol üst cebinde duran
mikrofonunu zaman zaman çıkarır kürsüye taraf ayarlardı. Konuşmaların
eline yazılı olarak verilmesinden pek hoşlanırdı. Üstü benekli elinin
şahadet parmağını dudağına değdirerek sayfaları çevirirdi tek tek.
Gözlerini kırpa kırpa okurdu. Yakındaysanız eğer, üstünden başından
tertemiz sabun kokuları alırdınız. Bazan meclis tenhalaştığında yerimden
kalkar, tam arkasındaki sıraya otururdum. Başının biçimi herkesinkine
benzemezdi. Saçlarının döküldüğü kısım pespembe görünürdü. Atatürk'le
birlikte ordular düzenlemişler, savaşmışlar, devlet kurmuşlar. Ya bu TBMM
onların eseri değil mi? diye düşünürdüm. Devletin yaşayan bir parçasıydı
bana göre.
Hangi yıldı bilmiyorum. Bayramlaşmaya gittiğimizde, Ali İhsan
Göğüş'ü nöbet tutuyor bulduk. Paşa da hanımefendi de rahatsızlarmış. Özden
Hanımlar tesadüfen seyahatteler. Defter açılmış gelenler imzalıyor,
şekerini alıp gidiyor. Ali İhsan: "Nermin, bir iki saat nöbeti devral,
evde nasılsa ahçı, garson, polisler var. Ben hemen gelirim" dedi ve
gitti. Bayramlaşmaya gelenlerin içinde bir emekli general vardı,
"yakınları olurum, muhakkak görüşmeliyim" dedi. Her ne kadar "Yukarıda
istirahate çekilmişler, misafir kabul etmiyorlar" dedimse de
dinletemedim. Çare yoktu, yukarı kata çıktım, korka korka kapılarını
tıklattım. Hanımefendi: "Giriniz" diye seslenince, kapıyı açtım sıkılarak.
Olur şey değildi, Paşa'nın yatak odasına girmek! Hanımefendi yataktan
doğruldu, durumu anlattım. Cevaplarını beklerken, şöyle göz gezdirdim
odaya, bir duvarda ünlü "Allahın dediği olur" levhası asılıydı. Kapının
yanında da Mevhibe Hanımın kendi el yazısıyla bir telefon listesi vardı.
Listenin ilk ismi "Ali Uzun" diye yazıyordu. Paşa'nın o sakızlı
lokumlarının alındığı şekerci.
1969 yılı işgaller, boykotlar, gösterilerle başladı. Abdi
İpekçi sürekli olarak, Milliyet'te bunlara karşı çıkıyordu. İnönü'de
"Saldırı ile hareket eden insanlar mağara devrinden kalmıştır. Hiçbir
hareket zorla yürütülemez" demiş, ve gençleri "haytalıkla" suçlanmıştı.
Parti bunun üzerine her çeşit saldırıya karşı olacağını bir bildiriyle
açıkladı. Bazı çevreler ise , "ilerideki günlerimizde Türk gençliğine ağır
sorunlar, büyük görevler düşmektedir. Biliyoruz ki, bugünkü iktidar ve
tutucu çevreler gençlik hareketlerinden ürkmekte ve otursunlar, sınıfta
derslerini çalışsınlar demektedirler. Yalnız Türkiye'de değil bütün
dünyada bu görüş iflas etmiştir" diyorlardı.
Paşa'nın şiddet hareketlerine başvuran gençlere sert çıkışı ve
onları serseriler ve haytalar olarak tanımlamasına parti içinde tepkiler
vardı. Akşam çayına bir karı koca bize gelmişlerdi. Sevdiğimiz kişilerdi.
Söz döndü dolaştı, Paşa'nın konuşmasına geldi. Misafirlerimizden birisi;
–"Paşa'nın konuşması iyi olmamıştır. Kamuoyunda olumsuz etkiler var"
dedi.
– "Hangi kamuoyu?" diye sorunca,
– "Gençlik arasında" diye cevap verdi. Sakin sakin oturan kocam, ev
sahipliğini unutarak yerinden fırladı,
– "Bu nasıl söz?" dedi. "Koskoca İnönü ve bir CHP, üç beş
çocuğun lafına bakarak mı politika oluşturacağız, yoksa onlar mı bize
bakacaklar?" Sesini yükseltmişti, parmağını da misafirimize doğru
sallıyordu. Tatsız bir olaydı. Ev sahipliğimizden utanmıştım. O günlerde
Rahşan Ecevit Bülent Bey'in yanında pek politika yapmazdı.
İnönü'nün gençlik hareketlerini önlemek için, çeşitli
örneklerini verdiğimiz çabaları iktidar yönünden de hiçbir olumlu yankı
getirmedi. Şimdi bile o günün sözcülerinden kalma, bazı yazarlar,
İnönü'nün "işgal de birdir, boykot da" diye bahis açıp onu da şiddet
yanlısı göstermeye çaba harcarlar.
1968 Kurultayı'nda, Parti Tüzüğü'nün 36. maddesinde değişiklik
yapılmıştı. Buna göre, bir "Yüksek Danışma Kurulu" seçilecekti. Kurulun
üyeleri Parti Meclisi'ne katılacaklar, söz hakları olacak, sadece oy
kullanamayacaklardı.
Yüksek Danışma Kurulu'nun üyeleri 15 Ocak günü toplanan Parti
Meclisi'nde seçilecekti. Tüzük hükmüne göre, adayların partiye kayıtlı
olmaları gerekirdi. Genel Merke'zin desteklediği adaylardan birisinin
partide kaydı yoktu. Seçilememesi gerekirdi. Yönetim Kurulu üyelerinden
biri "Ziyanı yok, o 57 seçiminde milletvekili adayızımdı, sonra bizim
kontenjandan kurucu meclise girdi. Tüzüğümüze göre partiden aday olanlar
üye sayılırlar" dedi. Halbuki bu hüküm anayasa gereği 1961'den sonra
tüzüğe girmiş, bir madde idi. Seçilen kimse Doğan Avcıoğlu idi. Bir süre
Parti Meclisi üyeliği yapmış sonradan ayrılmıştı.
Paşa Elini Uzatır
1969 Mayıs'ın ilk günlerinde İnönü'nün Adalet Gazetesi'nde
bomba etkisi yapan bir demeci çıktı. "Siyasi hak mahrumiyetinin, süratla
ve elbirliğiyle kaldırılması taraftarıyım. Bize hakim olan tek fikir
memleketin huzurunu korumak ve kurtarmaktır" diyordu.
9 Mayıs günü Genel Merkez'de yaptığı basın toplantısını
dinleyenler şaşırmış, çünkü Paşa, "Gerekirse Celal Bey'le de görüşürüm"
demiş. İnönü'nün bu açıklamaları basında da iktidar cephesinde de büyük
şaşkınlık yaratmıştı. Paşa ısrarla ve inatla konunun üstüne, üstüne
gidiyordu. Grupta bir konuşma yaptı:
"Siyasi hakların iadesi konusunu çok önceden düşündüm. Yakamdan
tutuyorlar. Görürsün, görürsün diyorlar. Siyasi hakları verirsin
gelsinler otursunlar seçilsinler, meclise girsinler, iktidara
gelsinler, ondan sonra görürsün diyorlar. Olabilir.. Ne yaparlar?
Vaktiyle yapmaya çalışmış olanlar var ise neticede selamet mi gördüler?
güçleri varsa, akılları yoksa, yine yapmaya çalışırlar. Yine türlü
felaketler getirirler. Ben böyle şeylere kendimi kaptırmam. Böyle
yapanlar olabilir diye, kuyuya düşen insanı çıkarmıyacak mıyız?.."
Konu Meclis'e geldi Siyasi hakların iadesi ile ilgili kanun
teklifini, kimse talip olmadığı için parti adına ben imzaladım. Paşa
Meclis'de konuşuyordu:
"1960' meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı hareket ettiğimiz bir
zamandan, 10 senelik bir tarihden ve tecrübeden sonra, kanaatim odur ki,
bunu münhasıran baştakilerin hataları farzetmek yanlıştır. Bu her
yönüyle cemiyet nizamının zaruri olan neticesiydi. O zaruri netice
onları felakete uğrattı, yeni rejime geldik."
O gün yapılan görüşmelerin de Bölükbaşı, İnönü'ye, "Bunu seçim
yatırımı olarak yapıyorsun" diye çatmıştı. Paşa o'na cevap verirken yine
ders verdi herkese:
Birçok şeye aklım eriyor ama, seçim zamanı vatandaşı avlamanın sırrını
henüz bulamadım. Sevgili arkadaşlarım gülmeyin, buna üzülmüyorum. Benim
önem verdiğim esas nokta, prensipler üzerinde ve doğru yollar üzerinde
sebat etmektir. Bugün söylediğim, bugün anlaşılmazsa ve hoş görülmese de
eğer söylediğim, takip etmek istediğim yol doğru ise yarın
hatırlanacaktır. Ve tesirini göstererek bir ilerleme sağlayacaktır
inancındayım. Onun için seçim zamanı işe yarar veya yaramaz, bununla çok
meşgul olmaksızın, her seçimde rakiplerimizin, gülerek severek
işledikleri yeni konular icadetmişimdir.
Cevap bir İngiliz parlamenterinin bile geride bırakacak kadar
güzel, zarif ve espiriliydi. Bugün Paşa'nın tutucu politikası diyenlerin
de tekrar okumasını çok isterim.
On seneyi geçemiyoruz arkadaşlar. Benim gördüğüm bu. İttihat Terakki 10
seneyi geçemedi. DP, on seneyi geçemedi. Biz Kurtuluş Savaşı'yla 10
seneyi geçirdik. Büyük bayram yaptık. Bunun için, 10 seneyi geçirmek,
bir ihtilalden sonra 10 seneyi geçirmek büyük bir talihdir. Yapmayın
diyorum. Tatlılıkla bunu geçirelim. Bir şey istediğim yok ama
hakikaten sakınıyorum, hakikaten sakınıyorum.
Biz bunu yazarken kocama: "Konuşmanın bütünü üzerinde yorum
yapalım mı?" diye sordum. Cevabı şu oldu: "Hanım bu konuşmadan yapılsa
yapılsa, ancak bir muska yapılır.."
Memlekette dedikodu kazanları kaynıyor. Paşa'nın bu
çıkışlarını konuşuyor, sağ ve sol basında konuyu ele alan aleyhte yazılar
çıkıyor, yorumlar yapılıyordu.
"Ordu karşıymış, yok Sunay karşıymış."
"Bütün vebal Halk Partisi'nin üstündeymiş."
"27 Mayıs güme gidiyor, gibi dedikodular."
Bir akşam, sanırım ya 18 ya 19 Mayıs günüydü. Gece geç vakit,
saat 23.00 veya 24.00 civarıydı, Nizam partiden çıkmış eve geldi.
Ayaküstü bir şeyler atıştırırken "Çabuk hazırlan partiye gidiyoruz ,
tarihi olaylar var" dedi. (Nizam,Yüksek Danışma Kurulu Üyesi olduğu için
Parti Meclisi'ne katılırdı) Yolda bana anlattı "Parti Meclisi'ndeki
tartışmalar uzun sürdü. Sonunda Paşa, "Bunu biz bir mektupla
Cumhurbaşkanı'na bildirelim. Niçin biz kabahatli oluyormuşuz?" dedi. Bunun
üzerine Nihat Erim başkanlığında bir komisyon kuruldu. Şimdi onlar aşağıda
mektup hazırlıyorlar. Ben de bu fırsattan istifade geldim eve" dedi.
Genel Merkez'e vardığımızda saat 24'ü geçiyordu. Salona
süzülüp bir köşede oturdum. (Milletvekillerinin oya katılmadan, Parti
Meclisi'ne girime hakkı vardı.) Kimse farkına varmadı. Erim elinde
hazırladıkları metinle geldi ve yazıyı Paşa'ya verdi. İnönü yazıya şöyle
bir baktı ve oradan okuyormuşçasına söylemeye başladı. Aslında kendisi
yazdırıyordu.
Zat-ı devletlerinin, Başbakanın ve başta Genel Kurmay Başkanı olmak
üzere, bazı yüksek komutanların görüşü ve ifadeleri kamu oyunda
vüzuhsuzluk ve huzursuzluk yaratacak ölçüye varmıştır. İktidar partisine
toz kondurulmayacak CHP suçlu gösterilmek suretiyle işin içinden
çıkılması gibi, bir müşterek arzuya hedef olduğumuzu görmekle
müteessirim.
diye başlayan tarihi mektup gözümün önünde yeniden yazılıyordu. Paşa
mektubu bitirdi, temize çekildi, imzalandı. Saat 01.30'du. "şimdi
götüreceksiniz" dedi.
Bir iki gün sonra Nermin Abadan, Muammer Aksoy, Alp Kuran,
Mukbil Özyörük Parti Meclisi'nden istifa ettiler. Jale Candan, Kadın Kolu
Başkanlığı'ndan, Edirne Milletvekili Türkan Seçkin de partiden, Orhan
Erkanlı hem partiden, hem de milletvekilliğinden ayrıldılar. Zaten seçim
yaklaşıyordu. Siyasi hakların geri verilmesi ile ilgili kanun Senato'da AP
oyları ile uyutuldu. Meclisler de tatile girdiler
YENİ BİR SEÇİM
Seçimin Ortamı
Meclislerin tatile girmesiyle birlikte seçim dönemi
başlıyordu. Ama Türkiye'yi rahat bir ortamda seçime sokmamak görevi
alanlar, yepyeni öğrenci olayları yarattılar. İşgaller, gösteriler patlak
verdi. İstanbul Üniversitesi harp meydanına döndü. CHP bunlara karşı sert
bildiriler yayınlıyordu. Başbakan ise; "öğrenci hareketlerinin CHP'nin
teşvikiyle başladığını, sonradan Marksistlerin bunu istismar ettiğini,
şimdi ise CHP'nin seçimden dolayı bu olayları savunmaktan vazgeçmiş
olduğunu" söylüyordu. Dört yıldır milletvekiliydim, ama bu acayip dialog
beni hala şaşırtmaktaydı. Bereket, olaylar bir yerde söner gibi oldu da,
seçime gittik. İnsanoğlu ay'a inmişti, biz milletvekili genel seçimlerine
giderken.
Sınava Gider Gibi
Ne kadar kötü öğrenci olursanız olun, sınava hazırlanırken
sessiz bir ortam ararsınız. Milletvekillerinin sınavı da, her dört yılda
bir gelen, "korkulu rüya", seçimdir. Bir seçim döneminin ilk iki yılı
geçtimi, parlamenterlerin huzuru kaçar. Çıkış bitmiş, sürenin bitimine
doğru yönelen iniş başlamıştır artık. Seçime girmenin zorlukları yanında,
seçilememe kaygısı, insanları, için için kemirir. Kiminde bu kaygı, bir
görev yapmanın sürekliliğini sağlamak isteğinden, kiminde bir onur
meselesinden ya da hırstan kaynaklanır. Kimisi için, bu kaygının bir
bölümünde, geçim sıkıntısı, yeniden yapılacak ekstra harcamalar gereğinin
korkuları da yer alır.
Partiler genel politikalarında seçime hazırlanırken,
milletvekilleri de, seçmenlerine göre, yeni yollar, çabalar, peşine
düşerler. Seçim yaklaştıkça, parlamentoda tenhalaşmalar göze çarpar.
Herkes bölgesine daha sık gider olmuştu. Meclis koridorlarında,
ellerindeki küçük siyah çantaları sallayarak caka satmalar, kulislerdeki
nükte anlatmalar, kahkahalar azalmıştır artık. Kimi milletvekilleri, dört
yıllık bir seçim dönemini, gelecek bir dört yıl için kullanırlar. Bu
tiplerden her partide birer ikişer bulunur. Onları bütün meclis tanır.
Çabaları hep seçim bölgelerine hoş görünmek içindir. Bunlarda ciddi bir
sözcülük, araştırma yaparak hazırlanmış değişik bir konuşma, pek görülmez.
Bölgelerine yaranmada bazan öylesine ileri giderlerki; Hangi partiden
olursa olsun, oturanlardan bir ikisinin dayanamayıp; "Yeter be birâder,
seçmene selâm yeter" diye bağırdıkları duyulur.
Milletvekilleri vardır; zamanla şöhret olmuşlardır. Birkaç kez
bakanlık, sayısız sözcülükler, parti üst düzey yöneticilikleri,
yapmışlardır. Bunlar artık kabuk bağlamışlardır. Dış etkiler bunların
içine sızamaz. Bölgeleri için de, parti için de vazgeçilmez adamlardır.
Önseçimleri çok kere rahat atlatırlar.
Gerçekten, yetenekli, bilgili ve çok da değerli üyeler vardır.
Her partide bunların içinden, "baş altı" liderleri hatta lider adayları
çıkmıştır. Bunların da bir kısmı şöhrettir. Gerçekte ise, parlamento
hayatının yaşaması için gerekli karkaslar gibidirler, ama kabukları bir
öncekiler kadar sert olmadığıı için, ön seçimlerde tökezledikleri görülür.
Kendilerinden korkulduğu için de, zaman zaman hedef tahtası olurlar.
Büyük çoğunluk ise; daha ilk yıllardan başlayarak, kendisini
ünlü bir kişi olmuş sananlar, ya da yaptığı çabaları yetersiz görüp, daha
şimdiden sınıfta kalmış gibi hissederek, kaygılı olanlar, iyimserler,
kötümserler, evhamlılar, şanssızlığını değiştirme birliklerinde, ya da
parti üst yönetiminde bularak öfkelenenler; neler, neler. Bir de bizim
gibi, leyleğin İstanbul'dan kapıp ta Muş'lara attığı yavrular.
Milli Bakiye Sistemi'nin cilvesi sonucu kur'a ile
serpiştirilenlerin hemen tümü, kendi eski seçim bölgelerinde şans aramaya
gittiler. Birkaçı ise, Parti Merkezleri'nin kapılarında dolanıyor, yeni
kontenjan olanakları arıyordu. Bu yol, benim artık düşünemeyeceğim bir
yoldu, dört yıl süre ile gazetelerde söylenmedik söz bırakmamışlardı;
"Muş'un yerini bilmeyen milletvekili, bakiyedenlik, gayri meşru
milletvekili" gibi aşağılayıcı deyimler, canıma tak dedirtmişti.
İstanbul'a dönüp, oradan yeniden başlamak imkânsızdı. Yüzlerce
yetenekli politikacı, zaten sıraya girmişti. Kala kala, iki seçenek vardı;
ya politikayı bırakacaktım, ya da Muş'tan deneyecektim. Bırakmaya niyetim
yoktu.
Doğu'nun Yolları -Yemen'in Çölleri
Adı Yemendir,
Gülü Çemendir,
Giden gelmiyor,
Acep nedendir?
Muşlu'yu askere almışlar, Sultan Hamit dönemlerinde, ta
Yemen'lere yollamışlar. Fukaranın, bu ikinci askerliğiymiş, Redifmiş:
Kışlanın ardında Redif sesi var
Açın çantasını bakın nesi var
Bir çift kundurayla birde fesi var.
Muşlu, Redif askeri Yemen'de kalmış, çantasını göndermişler
sağlamdır, ne kadar sürer, nasıl bozulabilir? CHP'nin geleceği nedir?
Ama ortanın solu politikasını sulandırma çabaları gibi, doğmatik
görüşlere çekme çabaları da etkisiz kalmalıdır."
21 Ağustos'da Çekoslavakya işgal edildi. Dünya radyolarında
basında önde gelen konu bu oldu. Abdi İpekçi: "Sovyet emperyalizmi yüzünü
gösterdi" diye yazarken, nedense bizim "anti emperyalistlerin" bir
bölümünden çıt çıkmıyordu. Cumhurbaşkanı Sunay'ın NATO Amerika ve 6'ncı
Filo'yla ilgili demecini ele alan bir yazar, Sunay'a verip veriştiriyordu.
"Nasıl olur NATO'yu ikili anlaşmaları, 6'ncı Filo'yu savunursunuz. Türkiye
Cumhuriyeti NATO Cumhuriyeti değil, Atatürk Cumhuriyetidir" deniliyordu.
Çekoslovakya çizmeler altında inlerken, o günlerde tam
bağımsızlık mitingleri düzenlendi. İnönü CHP'yi bütün bunların dışında
tutma çabasındadır. İstanbul İl Gençlik Kolu'na mesajında: "CHP
Türkiye'nin NATO ittifakındaki yerini korumayı memleket emniyetinin gereği
saymaktadır" diye öğütlerde bulunmuştur. Paşa'nın bu görüşüne karşı çıkan
yazarlar da vardı.
"Hem anti emperyalist ve solcu olmak, hem de Türkiye'deki Amerika ile
çatışmaya girmemek gibi bir politika dehası tecrübesiz gençlerimizde
yoktur... Atatürk gençliği, büyük nutukdaki hitabenin emirlerini yerine
getirecek ve hiç kimseye kulak asmadan kendi bağımsız inancı yolunda
yürümeye devam edecektir."
İnönü ise, Gençlik Kurultayı'na şöyle hitabediyordu: "Maksadı
bilinmeyen gençlik hareketlerine CHP gençlerinin karışmasını istemiyoruz"
CHP'nin 19'uncu kurultayı bu hava içinde toplandı. Ben Parti
Meclisi'ne aday değildim. Yeni isim olarak, Alp Kuran ve Mukbil Özyörük
Parti Meclisi'ne seçildiler. Eski partililerden, İstanbul'un emektar
gençlerinden birisi, Alp Kuran'a karşı çıkmıştı. Bunu gitti Ecevit'e de
söyledi. Bülent Bey: "Devrimci bir adamdır niçin karşı çıkıyorsunuz?" dedi
ve Alp Kuran seçildi. Cemal Reşit Eyüpoğlu, Genel Merkez listesinde yoktu.
Paşa istemiyor diyorlardı, ama seçildi. Hala şaşarım. Listeye giremeyen
bir insan, hele Paşa da karşı ise nasıl tercih buldu.
Gene Meclis
Coşkun Kırca, AP'nin daha önceden hazırladığı Meclis İç Tüzüğü
tasarısını yeniden ele almış ve İsmail Hakkı Yıldırım'la birlikte teklif
olarak Anayasa Komisyonu'na getirmişti. Çoğunluğa prim veren bir tasarıydı
ve CHP'nin o günkü politikasına aykırı düşüyordu, şiddetle karşı çıktık.
Komisyonun koyduğu usule göre, teklifdeki maddeler hakkında değişiklik
önergesi yoksa, o madde görüşmesiz oylanacaktı. Maksat iç tüzüğü hızla
çıkarmaktı. Nizam'la evde iki gün çalıştık, 82 madde için değişiklik
önergesi hazırladık. Bu "hızla geçirmek taktiğini" önleyici "karşı
taktik"di. Genel Kurul'daki bu çoğunluk baskısı iç tüzük çalışmalarını da
yozlaştıracaktı.
Birgün, Anayasa Komisyonu çoğunluk olmadığı için 13.30'da
dağılmıştı. Arkadan iktidar taraflıları telefonlarla çağırılarak, 15.30'da
muhalefete haber vermeden tekrar toplanmış, teklifin 89 maddesi şip-şak
kabul edilmişti. Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli'ye bir şikayet dilekçesi
verdim ve bu gibi olaylara karşı tedbir almasını istedim: "Anayasa
Komisyonu'ndaki olayları en hafif tabiriyle bir usulsüzlük olarak
niteliyor gerek meclis çalışmalarının selameti, gerekse demokratik
sistemin ve parlamento itibarının böyle küçük oyunlarla zedelenmemesi
için, gerekli tedbirleri almanızı arzediyoruz". Ayrıca basına da beyanat
verdim. "Meclis Başkanı Sayın Bozbeyli'nin hukuk anlayışına güveniyor ve
tedbir alacağını umuyorum." Gerçekten de Bozbeyli müzakereleri usulsüz
saymış, duruma el koymuş ve Tekriri Müzakere önerimizi kabul etmişti. 1969
seçimi dolayısıyla bu iç tüzük teklifi kadük (gündemden silindi) oldu.
Bütçede ise gene İmar-İskan sözcüsü olduğum için İmar İskan
Komisyonu'nda Ankara'nın hava kirlenmesine de değinmiştim. Bir gazete:
"CHP'li Nermin Neftçi de Ankara'nın kirlenen havasını temizlemek üzere,
civardaki dağlardan birine dev bir vantilatör koyalım diye harika bir
buluşu duyurmuştur" yollu benimle alay eder. Böyle bir konuşmayı yaparken,
fikri Vedat Dalokay'dan almıştım. İmar İskan konuşmalarımı hazırlarken,
mimar ve mühendis tanıdıklarımla fikir alış verişinde bulunurdum. Bu
vantilatörle hava temizeme alternatiflerini daha sonraları başka yerlerde
de okudum. Bu gibi fikir alış verişlerinin kişileri de, partileri de zaman
zaman yanılttığı olur. En büyük yanıltma İstanbul Boğaz Köprüsü konusunda
oldu. Genel Sekreter bile bir konuşmasında "Boğaz Köprüsü değil, gösteriş
köprüsü" demişti.
Muş gezilerimin birinde tanıştığım halk şairinin bana verdiği
bir taşlamayı Hasan Pulur'a gönderdim. O da 5 Ekim 1968'de Milliyet'te
yayınlandı."Londere Oluyoruz" başlıklı bu uzun taşlamadan bir dörtlük.
Sağlık ocağımızın saçı var, bacası yok.
Ebe merkezden gelmez, bekardır kocası yok.
Gelse bile ocağın, camı yok, sobası yok.
Hökümet Estanbula asma korpi yapıyo.
Politikamız yanlıştı. Sağlık ocaklarının peşine düşmedik de,
fareli köyün kavalsıcı imiş gibi , İstanbul Köprüsü masalının peşine
takılıp çekiştirdik. Sağlık ocakları kapandı, İstanbul Köprüsü yapıldı.
Mimarlar Odası o yıl, köprü yaptırıyor diye Hükümeti dava bile etmişti.
Basın toplantısında bakın ne diyorlar:
"Köprü ileriki 15-20 yıl içinde İstanbul'un gelişme yönünü değiştirecek
ve bu yüzden kısa süre içinde bu kez, beheri 7 ila 15 milyar Türk
liralık 10 kadar yeni köprü gerektirecek ve ekonomimiz, düştüğü bu
köprüler tuzağında kurtulamıyacaktır."
Bu politika yanlıştı. Bayındırlık Bakanı'nın konuşmasını
dinledim "İkinci Boğaz köprüsü de 10 yıl içinde bitirilecek" demişti.
Tahminleri abartmadan söylemek, gerçekçi yaklaşımlar yaratır. Boğaz
Köprüsü'ne karşı yazılanların, çizilenlerin, boş yere harcanan uğraşların,
birazı şu Sağlık Ocakları meselesinde gösterilseydi ne olurdu sanki?
Bizim Grup
Parti Meclisi'ne aday olmamıştım ama, Grup Yönetim Kurulu'na
aday oldum, kaybettim. Bu sefer, bana "mahalle sakinleri" de oy
vermemişti, onların karşısında olanlar da. Arkadaşlarından birisi kocama:
"Nermin ikili oynuyor, ondan oy vermedik" demişti. Halbuki benim politikam
açıktı. CHP'deki iki tarafı da müfrit buluyor beğenmiyordum. Buna ters
düşen hareketlerin, davranışların içinde olamazdım. Paşa, partinin
gündelik işlerine pek karışmazdı. Her zaman Genel Sekreteri'ne, Grup
Başkanvekilleri'ne görev konusunda güvenmiştir. Kritik konularda ise,
zaten onlar, kendisine sormadan girişimde bulunmazlardı.
Her nasılsa bir gün, Merkez Yönetim Kurulu, Paşa'ya sormadan
Kıbrıs konusunda bir bildiri hazırlayıp gazete bürolarına göndermiş. Paşa
çok kızmış, "Derhal bunu durduracaksınız" demiş. Merkez Yönetim Kurulu
Genel Başkan İnönü'den habersiz hazırlanan bu bildirinin yayınlanmasını
önleyinceye kadar akla karayı seçmişti.
Paşa, aynı gün kendisini ziyarete giden birisine: "Nasıl
üzüldüler mi?" demiş. Merkez Yönetim Kurulunu ima ederek ve "iyi iyi
üzülsünler, bir daha yapmazlar." (CHP Tüzüğü; siyasi demeçleri Genel
Başkan veya onun yetki verdiği kimseler verir, hükmünü hep korumuştur.)
Grup Yönetim Kurullarında, ya da katıldığım Parti Meclisi
toplantılarında, Paşa'nın başkanlık ettiği zamanlar kendi kendime; "işte,
aldığın parti görevlerinin en onur verici olanını yapıyorsun" derdim.
Gerçekten de İsmet Paşa'nın başkanlığında, önemli bir soruna çare bulmak
için konuşmak, tartışmak, oy vermek kolay kolay kimsenin eline geçecek bir
fırsat değildir.
Önemli toplantılarda, konu hakkında bilgisi olan herkesi
dinlemek, olaya çeşitli yönleriyle bakmak adeti vardı. Yarı kapalı
avucunu, bilekten, bir yandan öteki yana devirir işaret parmağını öne
doğru uzatarak konuşurdu. Kimsenin aklına gelmeyen bir soru yöneltir,
konuşanlar yeterince hazırlanmamışlarsa bocalarlardı. İhtisasa, bilgiye,
sonsuz saygısı vardı, ama üstün körü alınan kararları, olup bittiye
getirmeleri hiç bağışlamazdı. Orta karar insanlarla, olağan üstü çalışan
kafaların anlaşması kolay olmazmış derler. Paşa ile yakın çalışanlar
ondaki fikri takip, ince hesap ve titizlikten ötürü epey sıkıntı
çekmişlerdir ve Paşa'ya tutucu damgasını vurmak istemişlerdir. Bazen bir
sözcükle, bir soruyla, bir telmihle yıldırım çarpmışa döndürürdü insanı.
Meclis Genel Kurulu'nda, sıraların en önünde, Grup
Başkanvekilleri, ya da Genel Sekreteri'yle yan yana oturur, saatlerce hiç
kalkmadan konuşmaları izlerdi. Dinleme aletinin sol üst cebinde duran
mikrofonunu zaman zaman çıkarır kürsüye taraf ayarlardı. Konuşmaların
eline yazılı olarak verilmesinden pek hoşlanırdı. Üstü benekli elinin
şahadet parmağını dudağına değdirerek sayfaları çevirirdi tek tek.
Gözlerini kırpa kırpa okurdu. Yakındaysanız eğer, üstünden başından
tertemiz sabun kokuları alırdınız. Bazan meclis tenhalaştığında yerimden
kalkar, tam arkasındaki sıraya otururdum. Başının biçimi herkesinkine
benzemezdi. Saçlarının döküldüğü kısım pespembe görünürdü. Atatürk'le
birlikte ordular düzenlemişler, savaşmışlar, devlet kurmuşlar. Ya bu TBMM
onların eseri değil mi? diye düşünürdüm. Devletin yaşayan bir parçasıydı
bana göre.
Hangi yıldı bilmiyorum. Bayramlaşmaya gittiğimizde, Ali İhsan
Göğüş'ü nöbet tutuyor bulduk. Paşa da hanımefendi de rahatsızlarmış. Özden
Hanımlar tesadüfen seyahatteler. Defter açılmış gelenler imzalıyor,
şekerini alıp gidiyor. Ali İhsan: "Nermin, bir iki saat nöbeti devral,
evde nasılsa ahçı, garson, polisler var. Ben hemen gelirim" dedi ve
gitti. Bayramlaşmaya gelenlerin içinde bir emekli general vardı,
"yakınları olurum, muhakkak görüşmeliyim" dedi. Her ne kadar "Yukarıda
istirahate çekilmişler, misafir kabul etmiyorlar" dedimse de
dinletemedim. Çare yoktu, yukarı kata çıktım, korka korka kapılarını
tıklattım. Hanımefendi: "Giriniz" diye seslenince, kapıyı açtım sıkılarak.
Olur şey değildi, Paşa'nın yatak odasına girmek! Hanımefendi yataktan
doğruldu, durumu anlattım. Cevaplarını beklerken, şöyle göz gezdirdim
odaya, bir duvarda ünlü "Allahın dediği olur" levhası asılıydı. Kapının
yanında da Mevhibe Hanımın kendi el yazısıyla bir telefon listesi vardı.
Listenin ilk ismi "Ali Uzun" diye yazıyordu. Paşa'nın o sakızlı
lokumlarının alındığı şekerci.
1969 yılı işgaller, boykotlar, gösterilerle başladı. Abdi
İpekçi sürekli olarak, Milliyet'te bunlara karşı çıkıyordu. İnönü'de
"Saldırı ile hareket eden insanlar mağara devrinden kalmıştır. Hiçbir
hareket zorla yürütülemez" demiş, ve gençleri "haytalıkla" suçlanmıştı.
Parti bunun üzerine her çeşit saldırıya karşı olacağını bir bildiriyle
açıkladı. Bazı çevreler ise , "ilerideki günlerimizde Türk gençliğine ağır
sorunlar, büyük görevler düşmektedir. Biliyoruz ki, bugünkü iktidar ve
tutucu çevreler gençlik hareketlerinden ürkmekte ve otursunlar, sınıfta
derslerini çalışsınlar demektedirler. Yalnız Türkiye'de değil bütün
dünyada bu görüş iflas etmiştir" diyorlardı.
Paşa'nın şiddet hareketlerine başvuran gençlere sert çıkışı ve
onları serseriler ve haytalar olarak tanımlamasına parti içinde tepkiler
vardı. Akşam çayına bir karı koca bize gelmişlerdi. Sevdiğimiz kişilerdi.
Söz döndü dolaştı, Paşa'nın konuşmasına geldi. Misafirlerimizden birisi;
–"Paşa'nın konuşması iyi olmamıştır. Kamuoyunda olumsuz etkiler var"
dedi.
– "Hangi kamuoyu?" diye sorunca,
– "Gençlik arasında" diye cevap verdi. Sakin sakin oturan kocam, ev
sahipliğini unutarak yerinden fırladı,
– "Bu nasıl söz?" dedi. "Koskoca İnönü ve bir CHP, üç beş
çocuğun lafına bakarak mı politika oluşturacağız, yoksa onlar mı bize
bakacaklar?" Sesini yükseltmişti, parmağını da misafirimize doğru
sallıyordu. Tatsız bir olaydı. Ev sahipliğimizden utanmıştım. O günlerde
Rahşan Ecevit Bülent Bey'in yanında pek politika yapmazdı.
İnönü'nün gençlik hareketlerini önlemek için, çeşitli
örneklerini verdiğimiz çabaları iktidar yönünden de hiçbir olumlu yankı
getirmedi. Şimdi bile o günün sözcülerinden kalma, bazı yazarlar,
İnönü'nün "işgal de birdir, boykot da" diye bahis açıp onu da şiddet
yanlısı göstermeye çaba harcarlar.
1968 Kurultayı'nda, Parti Tüzüğü'nün 36. maddesinde değişiklik
yapılmıştı. Buna göre, bir "Yüksek Danışma Kurulu" seçilecekti. Kurulun
üyeleri Parti Meclisi'ne katılacaklar, söz hakları olacak, sadece oy
kullanamayacaklardı.
Yüksek Danışma Kurulu'nun üyeleri 15 Ocak günü toplanan Parti
Meclisi'nde seçilecekti. Tüzük hükmüne göre, adayların partiye kayıtlı
olmaları gerekirdi. Genel Merke'zin desteklediği adaylardan birisinin
partide kaydı yoktu. Seçilememesi gerekirdi. Yönetim Kurulu üyelerinden
biri "Ziyanı yok, o 57 seçiminde milletvekili adayızımdı, sonra bizim
kontenjandan kurucu meclise girdi. Tüzüğümüze göre partiden aday olanlar
üye sayılırlar" dedi. Halbuki bu hüküm anayasa gereği 1961'den sonra
tüzüğe girmiş, bir madde idi. Seçilen kimse Doğan Avcıoğlu idi. Bir süre
Parti Meclisi üyeliği yapmış sonradan ayrılmıştı.
Paşa Elini Uzatır
1969 Mayıs'ın ilk günlerinde İnönü'nün Adalet Gazetesi'nde
bomba etkisi yapan bir demeci çıktı. "Siyasi hak mahrumiyetinin, süratla
ve elbirliğiyle kaldırılması taraftarıyım. Bize hakim olan tek fikir
memleketin huzurunu korumak ve kurtarmaktır" diyordu.
9 Mayıs günü Genel Merkez'de yaptığı basın toplantısını
dinleyenler şaşırmış, çünkü Paşa, "Gerekirse Celal Bey'le de görüşürüm"
demiş. İnönü'nün bu açıklamaları basında da iktidar cephesinde de büyük
şaşkınlık yaratmıştı. Paşa ısrarla ve inatla konunun üstüne, üstüne
gidiyordu. Grupta bir konuşma yaptı:
"Siyasi hakların iadesi konusunu çok önceden düşündüm. Yakamdan
tutuyorlar. Görürsün, görürsün diyorlar. Siyasi hakları verirsin
gelsinler otursunlar seçilsinler, meclise girsinler, iktidara
gelsinler, ondan sonra görürsün diyorlar. Olabilir.. Ne yaparlar?
Vaktiyle yapmaya çalışmış olanlar var ise neticede selamet mi gördüler?
güçleri varsa, akılları yoksa, yine yapmaya çalışırlar. Yine türlü
felaketler getirirler. Ben böyle şeylere kendimi kaptırmam. Böyle
yapanlar olabilir diye, kuyuya düşen insanı çıkarmıyacak mıyız?.."
Konu Meclis'e geldi Siyasi hakların iadesi ile ilgili kanun
teklifini, kimse talip olmadığı için parti adına ben imzaladım. Paşa
Meclis'de konuşuyordu:
"1960' meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı hareket ettiğimiz bir
zamandan, 10 senelik bir tarihden ve tecrübeden sonra, kanaatim odur ki,
bunu münhasıran baştakilerin hataları farzetmek yanlıştır. Bu her
yönüyle cemiyet nizamının zaruri olan neticesiydi. O zaruri netice
onları felakete uğrattı, yeni rejime geldik."
O gün yapılan görüşmelerin de Bölükbaşı, İnönü'ye, "Bunu seçim
yatırımı olarak yapıyorsun" diye çatmıştı. Paşa o'na cevap verirken yine
ders verdi herkese:
Birçok şeye aklım eriyor ama, seçim zamanı vatandaşı avlamanın sırrını
henüz bulamadım. Sevgili arkadaşlarım gülmeyin, buna üzülmüyorum. Benim
önem verdiğim esas nokta, prensipler üzerinde ve doğru yollar üzerinde
sebat etmektir. Bugün söylediğim, bugün anlaşılmazsa ve hoş görülmese de
eğer söylediğim, takip etmek istediğim yol doğru ise yarın
hatırlanacaktır. Ve tesirini göstererek bir ilerleme sağlayacaktır
inancındayım. Onun için seçim zamanı işe yarar veya yaramaz, bununla çok
meşgul olmaksızın, her seçimde rakiplerimizin, gülerek severek
işledikleri yeni konular icadetmişimdir.
Cevap bir İngiliz parlamenterinin bile geride bırakacak kadar
güzel, zarif ve espiriliydi. Bugün Paşa'nın tutucu politikası diyenlerin
de tekrar okumasını çok isterim.
On seneyi geçemiyoruz arkadaşlar. Benim gördüğüm bu. İttihat Terakki 10
seneyi geçemedi. DP, on seneyi geçemedi. Biz Kurtuluş Savaşı'yla 10
seneyi geçirdik. Büyük bayram yaptık. Bunun için, 10 seneyi geçirmek,
bir ihtilalden sonra 10 seneyi geçirmek büyük bir talihdir. Yapmayın
diyorum. Tatlılıkla bunu geçirelim. Bir şey istediğim yok ama
hakikaten sakınıyorum, hakikaten sakınıyorum.
Biz bunu yazarken kocama: "Konuşmanın bütünü üzerinde yorum
yapalım mı?" diye sordum. Cevabı şu oldu: "Hanım bu konuşmadan yapılsa
yapılsa, ancak bir muska yapılır.."
Memlekette dedikodu kazanları kaynıyor. Paşa'nın bu
çıkışlarını konuşuyor, sağ ve sol basında konuyu ele alan aleyhte yazılar
çıkıyor, yorumlar yapılıyordu.
"Ordu karşıymış, yok Sunay karşıymış."
"Bütün vebal Halk Partisi'nin üstündeymiş."
"27 Mayıs güme gidiyor, gibi dedikodular."
Bir akşam, sanırım ya 18 ya 19 Mayıs günüydü. Gece geç vakit,
saat 23.00 veya 24.00 civarıydı, Nizam partiden çıkmış eve geldi.
Ayaküstü bir şeyler atıştırırken "Çabuk hazırlan partiye gidiyoruz ,
tarihi olaylar var" dedi. (Nizam,Yüksek Danışma Kurulu Üyesi olduğu için
Parti Meclisi'ne katılırdı) Yolda bana anlattı "Parti Meclisi'ndeki
tartışmalar uzun sürdü. Sonunda Paşa, "Bunu biz bir mektupla
Cumhurbaşkanı'na bildirelim. Niçin biz kabahatli oluyormuşuz?" dedi. Bunun
üzerine Nihat Erim başkanlığında bir komisyon kuruldu. Şimdi onlar aşağıda
mektup hazırlıyorlar. Ben de bu fırsattan istifade geldim eve" dedi.
Genel Merkez'e vardığımızda saat 24'ü geçiyordu. Salona
süzülüp bir köşede oturdum. (Milletvekillerinin oya katılmadan, Parti
Meclisi'ne girime hakkı vardı.) Kimse farkına varmadı. Erim elinde
hazırladıkları metinle geldi ve yazıyı Paşa'ya verdi. İnönü yazıya şöyle
bir baktı ve oradan okuyormuşçasına söylemeye başladı. Aslında kendisi
yazdırıyordu.
Zat-ı devletlerinin, Başbakanın ve başta Genel Kurmay Başkanı olmak
üzere, bazı yüksek komutanların görüşü ve ifadeleri kamu oyunda
vüzuhsuzluk ve huzursuzluk yaratacak ölçüye varmıştır. İktidar partisine
toz kondurulmayacak CHP suçlu gösterilmek suretiyle işin içinden
çıkılması gibi, bir müşterek arzuya hedef olduğumuzu görmekle
müteessirim.
diye başlayan tarihi mektup gözümün önünde yeniden yazılıyordu. Paşa
mektubu bitirdi, temize çekildi, imzalandı. Saat 01.30'du. "şimdi
götüreceksiniz" dedi.
Bir iki gün sonra Nermin Abadan, Muammer Aksoy, Alp Kuran,
Mukbil Özyörük Parti Meclisi'nden istifa ettiler. Jale Candan, Kadın Kolu
Başkanlığı'ndan, Edirne Milletvekili Türkan Seçkin de partiden, Orhan
Erkanlı hem partiden, hem de milletvekilliğinden ayrıldılar. Zaten seçim
yaklaşıyordu. Siyasi hakların geri verilmesi ile ilgili kanun Senato'da AP
oyları ile uyutuldu. Meclisler de tatile girdiler
YENİ BİR SEÇİM
Seçimin Ortamı
Meclislerin tatile girmesiyle birlikte seçim dönemi
başlıyordu. Ama Türkiye'yi rahat bir ortamda seçime sokmamak görevi
alanlar, yepyeni öğrenci olayları yarattılar. İşgaller, gösteriler patlak
verdi. İstanbul Üniversitesi harp meydanına döndü. CHP bunlara karşı sert
bildiriler yayınlıyordu. Başbakan ise; "öğrenci hareketlerinin CHP'nin
teşvikiyle başladığını, sonradan Marksistlerin bunu istismar ettiğini,
şimdi ise CHP'nin seçimden dolayı bu olayları savunmaktan vazgeçmiş
olduğunu" söylüyordu. Dört yıldır milletvekiliydim, ama bu acayip dialog
beni hala şaşırtmaktaydı. Bereket, olaylar bir yerde söner gibi oldu da,
seçime gittik. İnsanoğlu ay'a inmişti, biz milletvekili genel seçimlerine
giderken.
Sınava Gider Gibi
Ne kadar kötü öğrenci olursanız olun, sınava hazırlanırken
sessiz bir ortam ararsınız. Milletvekillerinin sınavı da, her dört yılda
bir gelen, "korkulu rüya", seçimdir. Bir seçim döneminin ilk iki yılı
geçtimi, parlamenterlerin huzuru kaçar. Çıkış bitmiş, sürenin bitimine
doğru yönelen iniş başlamıştır artık. Seçime girmenin zorlukları yanında,
seçilememe kaygısı, insanları, için için kemirir. Kiminde bu kaygı, bir
görev yapmanın sürekliliğini sağlamak isteğinden, kiminde bir onur
meselesinden ya da hırstan kaynaklanır. Kimisi için, bu kaygının bir
bölümünde, geçim sıkıntısı, yeniden yapılacak ekstra harcamalar gereğinin
korkuları da yer alır.
Partiler genel politikalarında seçime hazırlanırken,
milletvekilleri de, seçmenlerine göre, yeni yollar, çabalar, peşine
düşerler. Seçim yaklaştıkça, parlamentoda tenhalaşmalar göze çarpar.
Herkes bölgesine daha sık gider olmuştu. Meclis koridorlarında,
ellerindeki küçük siyah çantaları sallayarak caka satmalar, kulislerdeki
nükte anlatmalar, kahkahalar azalmıştır artık. Kimi milletvekilleri, dört
yıllık bir seçim dönemini, gelecek bir dört yıl için kullanırlar. Bu
tiplerden her partide birer ikişer bulunur. Onları bütün meclis tanır.
Çabaları hep seçim bölgelerine hoş görünmek içindir. Bunlarda ciddi bir
sözcülük, araştırma yaparak hazırlanmış değişik bir konuşma, pek görülmez.
Bölgelerine yaranmada bazan öylesine ileri giderlerki; Hangi partiden
olursa olsun, oturanlardan bir ikisinin dayanamayıp; "Yeter be birâder,
seçmene selâm yeter" diye bağırdıkları duyulur.
Milletvekilleri vardır; zamanla şöhret olmuşlardır. Birkaç kez
bakanlık, sayısız sözcülükler, parti üst düzey yöneticilikleri,
yapmışlardır. Bunlar artık kabuk bağlamışlardır. Dış etkiler bunların
içine sızamaz. Bölgeleri için de, parti için de vazgeçilmez adamlardır.
Önseçimleri çok kere rahat atlatırlar.
Gerçekten, yetenekli, bilgili ve çok da değerli üyeler vardır.
Her partide bunların içinden, "baş altı" liderleri hatta lider adayları
çıkmıştır. Bunların da bir kısmı şöhrettir. Gerçekte ise, parlamento
hayatının yaşaması için gerekli karkaslar gibidirler, ama kabukları bir
öncekiler kadar sert olmadığıı için, ön seçimlerde tökezledikleri görülür.
Kendilerinden korkulduğu için de, zaman zaman hedef tahtası olurlar.
Büyük çoğunluk ise; daha ilk yıllardan başlayarak, kendisini
ünlü bir kişi olmuş sananlar, ya da yaptığı çabaları yetersiz görüp, daha
şimdiden sınıfta kalmış gibi hissederek, kaygılı olanlar, iyimserler,
kötümserler, evhamlılar, şanssızlığını değiştirme birliklerinde, ya da
parti üst yönetiminde bularak öfkelenenler; neler, neler. Bir de bizim
gibi, leyleğin İstanbul'dan kapıp ta Muş'lara attığı yavrular.
Milli Bakiye Sistemi'nin cilvesi sonucu kur'a ile
serpiştirilenlerin hemen tümü, kendi eski seçim bölgelerinde şans aramaya
gittiler. Birkaçı ise, Parti Merkezleri'nin kapılarında dolanıyor, yeni
kontenjan olanakları arıyordu. Bu yol, benim artık düşünemeyeceğim bir
yoldu, dört yıl süre ile gazetelerde söylenmedik söz bırakmamışlardı;
"Muş'un yerini bilmeyen milletvekili, bakiyedenlik, gayri meşru
milletvekili" gibi aşağılayıcı deyimler, canıma tak dedirtmişti.
İstanbul'a dönüp, oradan yeniden başlamak imkânsızdı. Yüzlerce
yetenekli politikacı, zaten sıraya girmişti. Kala kala, iki seçenek vardı;
ya politikayı bırakacaktım, ya da Muş'tan deneyecektim. Bırakmaya niyetim
yoktu.
Doğu'nun Yolları -Yemen'in Çölleri
Adı Yemendir,
Gülü Çemendir,
Giden gelmiyor,
Acep nedendir?
Muşlu'yu askere almışlar, Sultan Hamit dönemlerinde, ta
Yemen'lere yollamışlar. Fukaranın, bu ikinci askerliğiymiş, Redifmiş:
Kışlanın ardında Redif sesi var
Açın çantasını bakın nesi var
Bir çift kundurayla birde fesi var.
Muşlu, Redif askeri Yemen'de kalmış, çantasını göndermişler
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Demokrasinin Kilit Taşı - 16
- Parts
- Demokrasinin Kilit Taşı - 01Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2766Total number of unique words is 173328.6 of words are in the 2000 most common words41.5 of words are in the 5000 most common words48.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 02Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2751Total number of unique words is 177328.1 of words are in the 2000 most common words39.9 of words are in the 5000 most common words47.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 03Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2912Total number of unique words is 192529.4 of words are in the 2000 most common words41.4 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 04Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2799Total number of unique words is 183428.9 of words are in the 2000 most common words42.4 of words are in the 5000 most common words49.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 05Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2866Total number of unique words is 181329.5 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 06Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2863Total number of unique words is 175828.9 of words are in the 2000 most common words40.7 of words are in the 5000 most common words49.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 07Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 179029.2 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 08Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2894Total number of unique words is 187528.6 of words are in the 2000 most common words41.6 of words are in the 5000 most common words48.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 09Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 185328.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 10Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2882Total number of unique words is 182330.2 of words are in the 2000 most common words42.5 of words are in the 5000 most common words49.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 11Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2850Total number of unique words is 185029.1 of words are in the 2000 most common words41.3 of words are in the 5000 most common words48.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 12Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 185527.6 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words46.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 13Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 179427.1 of words are in the 2000 most common words39.4 of words are in the 5000 most common words46.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 14Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2916Total number of unique words is 173529.8 of words are in the 2000 most common words43.1 of words are in the 5000 most common words51.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 15Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2837Total number of unique words is 182728.8 of words are in the 2000 most common words42.6 of words are in the 5000 most common words49.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 16Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2877Total number of unique words is 178531.8 of words are in the 2000 most common words45.3 of words are in the 5000 most common words53.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 17Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2838Total number of unique words is 184829.8 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 18Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2762Total number of unique words is 171529.1 of words are in the 2000 most common words41.9 of words are in the 5000 most common words48.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 19Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2846Total number of unique words is 183728.5 of words are in the 2000 most common words42.3 of words are in the 5000 most common words50.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 20Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2952Total number of unique words is 174530.6 of words are in the 2000 most common words43.8 of words are in the 5000 most common words50.8 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 21Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2899Total number of unique words is 181327.1 of words are in the 2000 most common words40.4 of words are in the 5000 most common words47.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 22Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2804Total number of unique words is 169227.9 of words are in the 2000 most common words39.3 of words are in the 5000 most common words47.6 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 23Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2936Total number of unique words is 171528.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words48.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 24Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 166628.0 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.2 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 25Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2940Total number of unique words is 170530.3 of words are in the 2000 most common words43.3 of words are in the 5000 most common words50.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 26Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 184027.4 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 27Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2928Total number of unique words is 171128.4 of words are in the 2000 most common words40.9 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 28Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3028Total number of unique words is 179331.4 of words are in the 2000 most common words42.9 of words are in the 5000 most common words49.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 29Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3007Total number of unique words is 180729.4 of words are in the 2000 most common words40.8 of words are in the 5000 most common words47.5 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 30Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3070Total number of unique words is 178528.7 of words are in the 2000 most common words41.0 of words are in the 5000 most common words48.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 31Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3021Total number of unique words is 191627.0 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words46.4 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 32Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2981Total number of unique words is 184830.8 of words are in the 2000 most common words44.1 of words are in the 5000 most common words50.7 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 33Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3039Total number of unique words is 188628.1 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words48.0 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 34Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2892Total number of unique words is 171327.1 of words are in the 2000 most common words39.1 of words are in the 5000 most common words45.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 35Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3073Total number of unique words is 189727.4 of words are in the 2000 most common words40.1 of words are in the 5000 most common words47.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 36Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3000Total number of unique words is 181027.3 of words are in the 2000 most common words39.5 of words are in the 5000 most common words47.1 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 37Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2922Total number of unique words is 175127.9 of words are in the 2000 most common words39.6 of words are in the 5000 most common words46.3 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 38Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2910Total number of unique words is 174126.0 of words are in the 2000 most common words37.9 of words are in the 5000 most common words44.9 of words are in the 8000 most common words
- Demokrasinin Kilit Taşı - 39Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 1792Total number of unique words is 116230.5 of words are in the 2000 most common words43.0 of words are in the 5000 most common words50.1 of words are in the 8000 most common words