Çalıkuşu - 14

Total number of words is 2800
Total number of unique words is 1643
33.7 of words are in the 2000 most common words
47.8 of words are in the 5000 most common words
56.8 of words are in the 8000 most common words
Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
- Neden?
- Sen pek gencecik bir hocanımsın da ondan, kızım.
istanbul'da, bir "Horozdan kaçan namuslu kadın" tabiri vardır. Bizim Hatice
Hanım, tam o cinsten bir insan olacaktı. Cevap vermeye lüzum görmeyerek başka
şeylerle meşgul oldum.
Büyük fedakârlıklarla meydana gelen levazımdan mühim bir kısmı da beş tane eski
biçimli, hantal mektep sırasıydı. Fakat tuhafı şu ki, bunları kullanmaya lüzum
görmeyerek dershanenin bir köşesine alıvermişlerdi.
- Niye böyle yaptınız, Hatice Hanım? dedim.
- Ben yapmadım, eski hocanım yaptı kızım, dedi. Çocuklar böyle yerlere oturmaya
alışmışlardır. Minare gibi şeyin üstünde adamın zihnine ders girer mi? Hocanım
müfettiş falan gelir diye büsbütün atmaya da korktu. Çocuklar, mektebe
geldikleri vakit evvela oraya oturtuyoruz. Sonra ders okuyacakları zaman
şuradaki hasırın üstüne indiririz.
ihtiyar kadına, bana yardım etmesini söyleyerek hasırı
kaldırdım. Yerleri temizledikten sonra, sıraları dizerek bir sınıf haline
getirdim.
Hatice Hanım'ın çehresinden memnun olmadığı anlaşılıyordu, fakat bana karşı
koymaya cesaret edemiyor, ne dersem yapıyordu. Ben, ellerim toz toprak içinde bu
işleri bitirmeye çalışırken talebelerim de birer birer sökün etmeye
başlamışlardı.
Zavallıların kıyafetleri öyle sefil ve perişandı ki, hemen hiçbirisinde çorap,
potin yoktu. Başlan, eski püskü bez parçalarıyla sımsıkı kundaklanmış, çıplak
ayaklarındaki nalınları şakırdata şakırdata dershanenin kapısına kadar
geliyorlar, orada nalınlarını çıkartarak yan yana diziliyorlardı.
Çocuklar, beni görünce birdenbire ükmüşlerdi. Utana utana kapıdan bakıyorlar,
kendilerini çağırdığım zaman kollarıyla yüzlerini kapıyorlar, yahut kapının
arkasına saklanıyorlardı. O kadar ki, bazılarını bileklerinden tutarak yarı
zorla sınıfa sokmaya mecbur oldum.
Yanıma geldikleri zaman gözlerini sımsıkı yumarak öyle bir el öpüşleri vardı ki,
gülmemek için kendimi zor zapt ediyordum.
Besbelli, köyün bir âdeti olan bu öpücüklerden her biri gülünç bir ahenkle
saklıyor ve elimin üzerinde hafif ıslaklık bırakıyordu. Yavrucakları kendime
ısındırmak için her birine bir iki hoş kelime söylüyordum. Fakat onlara, mümkün
olduğu kadar tatlı bir sesle sorduğum sualleri -insanı mahcup edecek kadar
inatçı bir sükûnetle cevapsız bırakıyorlar, yalnız birçok naz ve niyazdan sonra
adlarını söylemeye razı oluyorlardı.
"Zehra, Ayşe, Zehra, Ayşe, Zehra, Ayşe."
Aman Yarabbi! Bu köyde ne çok Ayşe ve Zehra vardı. H ' de gülecek halde olmamama
rağmen, aklıma tuhaf şeyler ge yordu: Mesela bir müfettiş gelse de talebelerimi
tanıtmamı i tese: "Dokuz Ayşe ile on iki Zehra var!" diye çabucak işin için-,
den çıkacaktım. Sonra, kolaylık olması için, Ayşeleri dershane-|
nin bir tarafına, Zebraları öteki tarafına oturtmak, bahçede top oynatırken
(çünkü teneffüslerde bu çocukları muhakkak eğlen-direcektim) Ayşeler bu yana,
Zebralar bu yana, diye gruplar yapmak mümkündü.
Kendimi tutamayarak, gizli gizli eğlenmeye başlamıştım. Yeni gelen kız
çocuklarına: "Kızım, sen Zehra mısın, yoksa Ayşe mi?" diye soruyor ve çok kere
umduğum cevabı alıyordum.
Yumruk yüzlü bir küçük kız, hepsinden cesur çıktı. Kara gözlerini yüzüme
kaldırarak "Sen ne biliyorsun benim adımı?" diye hayret etti.
Talebelerimi birer birer sıralara oturtuyor, yerlerini bellemelerini tembih
ediyordum. Zavallıların hali görülecek şeydi. Bir türlü sıralara yerleşmesini
beceremiyorlar, ağaç dalına yahut asma çardağına oturmuş gibi garip vaziyetler
alıyorlardı.
Yanlarından ayrıldığım zaman göz ucuyla bana bakıyorlar tuhaf bir surette
sallanan kirli bacaklarını -kabuğuna çekilen kaplumbağalar gibi yavaş yavaş
çekerek altlarına alıyorlar. Ne yapalım, yavaş yavaş alışacağız.
Bir şey pek tuhafıma gitmişti. Utana sıkıla yanıma gelen, gözlerini kapayarak el
öpen, köylü gelini gibi nazlı ağızlardan bir kelime alınabilen bu çocuklar,
kitaplarını açar açmaz dik bir sesle bağıra bağıra okuyorlardı. Sınıf
kalabalıklaştıkça gürültü artmaya, başımı iyiden iyiye sersemletmeye başlamıştı.
Hatice Hanım'a:
- Her zaman böyle bağıra çağıra mı çalışırlar? Buna dayanılır mı? diye sordum.
O, biraz hayretle yüzüme baktı.
- Elbette kızım! Mektep bu. Keser vurmadan ağaç yontulur mu? Ne kadar ses
çıkarırlarsa, ders o kadar zihinlerinde yer eder, diye eevap verdi.
Sınıf, hemen hemen dolmuştu. Mektebin tek güzel ve yeni
eşyası olan hoca kürsüsüne, kuvvetle elimi vurdum. Lakırdı söyleyerek, sessiz
çalışmalarını tembih edecektim. Fakat benim gürültümü merak edip başını kaldıran
bile olmadı. Hatta taşlanmış bir arı kovanı gibi, uğultu bilakis daha fazla
arttı
"Euzübillahi, ebced, hevvez, huti, cim üstünde ce, cim esre ci."
Çocukları yola getirmek için, herhalde epeyce sıkıntı çekeceğim anlaşılıyordu.
Fakat neticede muvaffak olacağıma hiç şüphem yoktu.
Hatice Hanım'a:
- Bugün, sen yine bildiğin gibi okut, Hatice Hanım. Ben, sınıfı nizama sokmadan
derse başlamayacağım, dedim, ihtiyar kadın, şüpheli bir bakışla:
- Biz ne gördükse, onu okutuyoruz kızım. Sizin bildiklerinizi bilmeyiz, ne
yapalım, mektepli değiliz ki, dedi.
Kadıncağızın ne demek istediğini sonradan anladım. Hati-j ce Hanım, kendisini
imihana çektiğimi zannetmiş, iki yüz ellij kuruş aylığı kaybetmekten öyle
korkuyordu ki...
Havanın açık olmasına rağmen kızlardan birkaçı başlar eski peştemallarla örtülü
olarak mektebe gelmişlerdi. Hatic^ Hanım'a bunların niçin böyle yaptıklarını
sordum.
O, hemen her sualim gibi buna da hayretle cevap verdi:
- ilahi kızım, bunlar koskoca gelinlik kızlar. Sokakta baş j açık gezecek
değiller ya.
Aman Yarabbi, bu on, on ikişer yaşındaki solucan gibi so-| luk, renksiz çocuklar
mı yetişkin kız? Ben, hakikaten çok tuha bir yere düşmüşüm.
Böyle olmakla beraber bir dereceye kadar sevindim. Bur lara gelinlik kız
diyenler bana elbette evde kalmış ihtiyar gözüyle bakacak, kimse artık çocuk
diye eğlenmeyecektir.
En geç mektebe gelenler erkek çocuklardı. Bu delikanlı lar, büyük adam gibi ev
işi görürler, kuyudan su çekerler, ine sağarlar, dağdan odun taşırlarmış.
Hatice Hanım, onlara, biraz dışarıda durmalarını söyledi, sonra mahcup mahcup:
- Galiba başörtüsünü unutmuşsun kızım, dedi.
- Buna lüzum var mı?
- E, hakçası aranırsa var. Ben karışmam ya, baş açık ders okutmak günah olmaz
mı?
"Biliyorum" demeye utandım, hafifçe kızararak: "Gelirken başörtüsünü almayı
unuttum da" diye yalan söyledim.
Hatice Hanım:
- Peki kızım, sana temiz bir tülbent vereyim, dedi. Odasında açılıp kapanırken
çıngır çıngır öten bir sandıktan yeşil bir yemeni çıkarıp verdi.
Başa gelen çekilecek, ne çare! Yemeniyi saçlarımın üstüne attım, iki ucunu
istanbul sokaklarında fal bakan Çingene kızları gibi çenemin altından
iliştirdim.
Pencerelerden birinin kapalı kepengi, önündeki camı soluk bir endam aynasına
benzetmişti.
Belli etmeden pencerenin önüne gittim, kendimi seyretmeye başladım. Ben, mektep
hocası olduktan sonra, kendime bir kıyafet düşünmüştüm. Fikrime göre bir hoca
vazife başında, başka kadınlar gibi giyinemezdi.
icadım çok sadeydi. Dizkapaklarıma kadar siyah parlak satenden bir gömlek, belde
kayış bir kemer, kemerin altında mendil ve not defteri için iki küçük cep.
Yalnız bu siyahlıkları biraz açmak için beyaz ketenden geniş bir yaka. Ben, uzun
saçı hiç sevmem, fakat hoca olduktan sonra başımı böyle bırakamazdım. Bir aydan
beri, saçlarımı uzatmaya başladığım halde, henüz omuzlarıma inememişti.
ilk ders için bu dediğim tarzda giyinmiş, saçlarımı aksilik edip alnıma
düşmesinler diye sıkı sıkı fırçalamıştım. Parlak siyah gömleğimin, fırçadan kuı
tulur kurtulmaz isyana başlayan kısa saçlarımın üstündeki bu yeşil tülbent, o
kadar tuhaf duruyordu ki, gülmemek için adeta dudaklarımı sıkıyordum.
*
Kendilerinden kaçmak için saçlarımı Hatice Hanım'ın yeşil tülbentiyle örttüğüm
delikanlı talebelerimi takdim edeyim:
Evvela, fare gibi sandıkta vakit geçiren küçük Vehbi, hakikaten eğlenceli bir
fındıksıçam. Boncuk gibi kara, parlak gözleri, küçük kurnaz yüzü, sivri
çenesiyle mektebin en şeytan çocuğu...
Topaç gibi yusyuvarlak, ak gözlü, parlak dişli, kıpkırmızı ağızlı, kuzguni siyah
bir Arap: Cafer Ağa... (Kendisine, sadece Cafer diyenlere mektepte cevap
vermemekle iktifa eder, fakat sokakta taş atarmış.)
On yaşında, iskelet gibi kuru, çiçekbozuğu, süzgün, kirli çehreli, küçük dişli
bir çocuk: Aşur.
Nihayet, sınıfın en ehemmiyetli siması: Hafız Nuri, on yaşındaymış, fakat yüzü,
yetmişlik bir ihtiyar gibi buruşuk. Çenesinin altında yeni kapanmış bir sıraca
yarası ki, dal gibi boynun çıplak kalmasına sebep olmuş. Kirpiksiz patlak
gözleri, beyaz sarığının altında yumurta biçiminde bir kafa, hülasa, para ile
gösterilecek acayip bir mahluk.
*
Hatice Hanım, o sabah, taze taze mezarlıktan kesilmiş uzun değnekleri yanına
yerleştirdikten sonra, birer birer çocukları yanına çağırmaya, derslerini
okutmaya başladı.
O ders verirken, ötede kıyametler kopuyordu.
Sor Aleksi, sınıfta gürültümüzden rahatsız oldukça, mum gibi sarı parmaklarını
birbirine geçirir, berrak mavi gözlerini bir Meryem tasviri saflığıyla gökyüzüne
kaldırarak: "Bana bir Kal ver azabı çektiriyorsunuz!" derdi.
Sınıftaki bütün gürültülerin, yaramazlıkların elebaşısı olan Çalıkışu, sana
ettiklerini acı acı çekmeye başlıyor. Bu sersem edici gürültünün önünü almak,
talebelerimi sessiz çalışmaya,
sınıfta verilen bir dersi hep birden dinlemeye alıştırmak için iki hafta
uğraştım.
Neyse, emeğim boşa gitmedi, ilk günlerde bütün gayretime rağmen çocuklarla başa
çıkamıyordum. Hatice Hanım'ın sınıfta yılan gibi, ıslık çalan taze
değneklerinden sonra sesim onlara öyle hafif geliyordu ki...
Bazen canıma yetiyor: "Gel Hatice Hanım!" diye dışarıya bağırıyordum. Onun, küpe
binerek havalarda uçan masal cadısı gibi dershaneye girmesi bana yardım
ediyordu.
Nihayet, bu gürültüyü yavaş yavaş söndürmeye muvaffak oldum. Şimdi, sınıf daha
sakin. Çocuklar, yavaş yavaş söz anlamaya başlıyorlar. Hatta, onlar ne kadar
bağırırlarsa, dersin o kadar kuvvetle zihinlerine yerleşeceğine inanan Hatice
Hanım bile memnun, ikide birde: "Hay Allah razı olsun kızım, kafacı-ğım
dinlendi" diyor. Fakat, benim istediğim, sadece bu değildi. Onlara biraz hayat
ve neşe de vermek istiyordum, işte bu, bir türlü kabil olacağa benzemiyordu.
Bu köyün evleri, sokakları, mezarları gibi çocuklarında da siyah bir neşesizlik
var. Renksiz dudakları gülmenin ne olduğunu bilmiyor, durgun gözleri ağır bir
melal içinde ölümü düşünüyor gibi. Ben bile, yavaş yavaş onlara benzemeye
başlamıyor muyum? Eskiden ölümü ben başka türlü düşünürdüm, insan elli sene,
altmış sene, hülasa istediği kadar yorgunluktan bitap düşünceye kadar gezer,
koşar, eğlenir. Sonra, gözleri tatlı bir uyku ihtiyacıyla mahmurlaşmaya başlar.
O vakit bembeyaz, temiz bir yatağa uzanır. Yeni başlayan uykuların hafif
sarhoşluğu içinde gülümseye gülümseye sönüp gider. Güneşe karşı parlayan beyaz
mermerler üstünde kucak kucak çiçekler... O mermerlerdeki küçük yalaklardan su
içmeye gelmiş birkaç kuş... işte ölüm denince benim gözümde böyle sevimli ve
hemen hemen neşeli bir hayal uyanırdı. Şimdi, onun acı lezzetini, ödağacı ve
servi kokuları içinde dilimle tadıyor, ciğerlerimle kokluyor gibiyim!
*
Çocukların bu kadar ağır ve neşesiz olmalarına Hatice Hanım'ın da hayli yardımı
dokunmuş. Bu kadıncağız, hocanın vazifesini, kalplerde dünya emelini söndürmek
diye öğrenmiş. Her fırsatta yavrucakları ölümle yüz yüze getiriyor. Duvardaki
birkaç tabiyye levhasını sırf bu maksatla mektebe gönderilmiş sanıyor. Mesela:
"Bu dünya fanidir, kimseye kalmaz! Yürü dünya yürü, ahir zamanıdır!"
kabilinden korkunç bir ilahi okuttuktan sonra iskelet levhasını ortaya koyuyor:
"Yarın biz ölünce etlerimiz böyle çürüyecek, kemikler böyle kuruyacak!" diye
ölümün dehşetini ve kabir azaplarını anlatmaya başlıyor.
ihtiyar kadına göre, öteki levhalar da aşağı yukarı aynı şeyi ifade etmektedir.
Mesela çiftlik resmini gösterirken: "Allah bu koyunları kullarım yesin de bana
ibadet etsin diye yarattı. Koyunları kör boğazımız zifleniyor da, Allah'a
borcumuzu ödüyor muyuz? Ne gezer? Amma, yarın toprağa girdiğimiz vakit, bakalım
ne cevap vereceğiz?" yolunda bir şeyler söylüyor ve tekrar ölümün tasvirine
geçiyor.
Yılan levhasına gelince: Hatice Hanım, onu Şahmeran diye tanıtmış. Hasta olan
köylülerin isimlerini yılanın karşısına yazmak suretiyle, onların tedavisine de
çalışıyor.
Evet, bu biçare çocukları bir parça neşelendirmek, güldürmek için ne
maskaralıklar yapıyorum.
Fakat, emeklerim boşa gidiyor.
Mektebe teneffüs usulünü de koyduk. Çocukları yarım saatte, bir saatte bir,
bahçeye çıkarıyorum, eğlenceli, meraklı oyunlar öğretmeye çalışıyorum. Nedense,
bir türlü bunlardan tat duymuyorlar. O vakit, çaresiz onları kendi hallerine
bırakarak bir köşeye çekiliyorum.
Bu mihnet çekmiş, yaşlı başlı insanlara benzeyen, yorgun
çehreli, donuk gözlü kız çocuklarının en büyük eğlenceleri, bahçenin bir
köşesine toplanıp ölüm, tabut, teneşir, zebani, kabir gibi korkunç kelimelerle
dolu ilahiler okumaktan ibaret! Hele bir tanesi var ki, tüyler ürpertiyor.
Onlar seslerini titrete titrete hep bir ağızdan:
"Haramiler gibi soyarlar seni, Bir kuru tabuta koyarlar seni, Zalim ölüm sana
çare bulunmaz."
diye uluşurlarken gözümün önünden sıra sıra cenaze alayları geçiyor.
Çocuklarımın en sevdikleri eğlencelerden biri de cenaze oyunudur. Ekseriya, uzun
öğle teneffüslerinde oynana oynana bu oyun adeta bir tiyatro piyesi gibidir ve
başlıca aktörleri Hafız Nuri ile Arap Cafer Ağa'dır.
Cafer Ağa, hastalanıyor; kız çocuklar, etrafına toplanarak Kuran okuyorlar,
ağzına zemzem akıtıyorlar.
Küçük, akı çok gözlerini belirterek ruh teslim edince kızlar feryat ederek
çenesini bağlıyorlar. Sonra Cafer Ağa'yı teneşirde yıkıyorlar.
Çocukların, kırık bir kapı tahtasını yeşil başörtülerle süsleyerek meydana
getirdikleri tabutun korkunç bir sahici tabuttan farkı yok.
Hafız Nuri'nin dik, meşum bir sesle sela vermesi, ezan okuması, cenaze namazı
kıldırması tüyler ürpetecek bir şey. Hele mezar başında: "Ya Cafer Ibn-i Zehra!"
diye bir talkın verişi var ki, gece rüyalarıma giriyor.
Dediğim gibi, bu memleketin havasında insan, ölümü adeta kokluyor. Hele
geceler... Onların vehimlerine, korkularına dayanmak daha müşkül!
Gecenin birinde dağda çakallar ulumaya başladı. Fena halde ürktüm. Ne olursa
olsun Hatice Hanım'ın odasına inmek istedim.
Fakat, bu küf kokulu, bodrum gibi odanın kapısını açınca, gördüğüm manzara, bana
çakal sesinden bin kat daha korkunç geldi.
ihtiyar kadın, baştan başa beyazlara bürünmüş, bir seccadenin üstünde kendinden
geçmiş gibi, boğuk bir sesle bir şeyler okuyarak, iki yana sallanarak esma
teşbihi çekiyordu.
*
Burada sevmeye başladığım üç şey var:
Birisi, penceremin altındaki akar çeşme ki, hiç durmayan sesiyle yalnız
gecelerimde, adeta bana arkadaşlık ediyor.
ikincisi, küçük Vehbi: Hatice Hanım'ın saltanatı zamanında, ömrünü sandığın
dibinde, sırtüstü ceza çekmekle geçiren" çocuk. Ben, bu afacana iyiden iyiye
abayı yaktım. Buradaki! çocukların hiçbirine benzemiyor. K'leri C gibi telaffuz
ederek| öyle serbest, şen bir konuşması var ki...
Vehbi, bir gün bahçede küçük, parlak gözlerini süze süze yüzüme bakıyordu:
- Ne bakıyorsun Vehbi? dedim. Hiç çekinmeden:
- Sen güzel çizmişsin be. Ağama ahvereyem seni..Bizim gelinimiz ol. Ağam, sana
pabuçlar, entariler, taraklar alıverir.
Vehbi'nin her hali iyi, hoş amma, bir türlü beni saymıyor. O kadar ki,
azarladığım, yavaşça ince kulağını çektiğim zaman bile bana ehemmiyet vermiyor.
Mamafih, belki de bunun için onu bu kadar seviyorum.
Vehbi, bu münasebetsizliği de yapınca kaşlarımı çattım.
- insan, hocasına böyle lakırdı söyler mi? Işitilirse senin ağzını yırtarlar,
dedim.
Çocuk, benim saflığımla eğlenir gibi:
- Yağma var mı, başcasına söyler miyim? dedi. Aman Yarabbi, bu parmak kadar
köylü çocuğu neler biliyordu!
Aynı fütursuzlukla devam etti;
- Sana istanbullu yence derim, cestane çetiveririm, ağam senin boynuna altınlar
tacar.
- Senin yengen yok mu?
- Var amma, o cara cız, onu da çoban Hasan'a veririz.
- Senin ağan ne iş görür?
- Candarma.
- Candarma ne yapar?
Vehbi, düşüne düşüne başını kaşıdı; sonra:
- Canavarları çeser, dedi.
Vehbi'nin, hoşuma giden bir hali de, kibir ve inadıdır. O, kocaman bir erkek
kadar kafa tutmasını bilir. Derste yanlışını çıkardığım vakit hem utanır, hem
kızar. Bir türlü yanlışını düzeltmek istemez. Daha üstüne varacak olursam isyan
eder. istihfafla yüzüme bakarak:
- Sen, kan kısmısın, aklın ermez, der.
Üçüncü sevdiğime gelince; o, kimsesiz küçük bir kızdır. Derse başladığımın,
galiba beşinci sabahıydı. Sıralara göz gezdirirken birdenbire kalbim tatlı bir
heyecanla çarptı. En arka sıranın ucunda, bembeyaz denecek kadar uçuk sarı
saçlı, duru beyaz tenli, melek gibi güzel çehreli bir kız çocuğu, inci gibi
dişleriyle bana gülümsüyordu.
Bu çocuk kimdi? Birdenbire nereden çıkmıştı?
Elimle işaret ettim.
- Yanıma gel bakayım, dedim.
Bir kuş hafifliğiyle yerinden atladı. Benim, mektepte yaptığım gibi, sıçraya
sıçraya yanıma geldi.
Yavrucak, son derece fakirdi. Ayaklan çıplak, saçları darmadağınıktı.
Arkasındaki rengi kaybolmuş basma entarisinin yırtıklarından beyaz, nazik teni
görünüyordu.
Minimini ellerini tuttum:
- Yüzüme bak küçük, dedim.
Korka korka başını kaldırdı, kıvırcık kirpiklerinin arasında iki lacivert göz
parladı.
Zeyniler'de, çektiğim ıstırap beni ağlatmamıştı. Fakat, bu yarı çıplak çocuğun
gözleri, kırmızı ağzının içinde iki inci dizisi gibi gülen dişleri, o dakikada
kendimi tutmasaydım, beni hıçkı-rı hıçkıra ağlatacaktı.
Hafifçe çenesini okşadım, bütün kızlara sorduğum gibi, ona da:
- Senin adın Zehra mı küçük, yoksa Ayşe mi? dedim. O, temiz istanbul telaffuzlu
ve inanılmayacak kadar tatlı sesiyle:
- Benim adım Munise, hocanım, dedi.
- Sen, bu mektepte mi okuyorsun?
- Evet, hocanım.
- Niçin kaç gündür gelmedin?
- Abam göndermedi hocanım, işimiz vardı. Bundan sonra gelirim.
- Senin annen yok mu?
- Abam var hocanım. (Munise, ablaya aba diyordu.)
- Annene ne oldu?
Küçük kız, gözlerini önüne indirdi, sustu. Bana öyle geldi ki, bu çocuğun
kalbinde, bilmeden bir gizli yaraya dokundum. Daha ziyade ısrar etmeyerek başka
bir şey sordum.
- Dün akşamüstü türkü söyleyen sen miydin Munise?
Bir gün evvel civar bahçelerden birinde ince bir çocuk sesinin türkü söylediğini
işittim. Bu ses, öyle tatlı, burada işittiğim seslerden o kadar başkaydı ki,
başımı pencereye dayayarak gözlerimi kapamış, birkaç dakika kendimi başka
yerlerde, adını anmak istemediğim vefasızlık memleketlerinde sanmıştım.
Türkü söyleyen bu küçük kızdan başkası olamazdı.
Munise, utana utana başını salladı:
- Bendim hocanım, 'dedi.
Çocuğu yerine gönderdikten sonra derse başladım. Kendimde
bir fevkalâdelik hissediyordum. Bu küçük kız, bana ılık bir ilkbahar
güneşi gibi tesir etmişti. Karlar içine gömülmüş kuş yuvalarına düşen sarışın
bir ışık parçası...
Yuvanın soğuk neşesizliği içinde başını kanatlarının arasına saklayarak titreyen
hasta ve küskün Çalıkuşu, yavaş yavaş canlanmaya, eski şenliğini tekrar bulmaya
başlıyordu. Vücudumun hareketlerine tuhaf bir oynaklık, sesime, söyleşime
hareketli bir ahenk geliyordu.
Ders verirken gözlerim gayri ihtiyari ona dönüyordu. O da bana bakıyordu, inci
dişlerinde tatlı bir gülümseme, lacivert gözlerinde dudaklarıma sürünürcesine
hissettiğim bir muhabbetle annelik hissini ben, ömrümde ilk defa bugün duydum.
Yalnız yaşamaya mecbur olduğuma göre, bari böyle bir küçük kızım olsaydı! Yazık,
bu, bana nasip olmayacak.
Munise hakkında Hatice Hanım'dan pek az şey öğrenebildim.
"Abam" dediği kadın üvey annesiymiş. Babası ihtiyar bir orman memuruymuş, ikinci
karısını bu köyden aldığı için tekaüt olduktan sonra beş on kuruş tekaüt aylığı
sayesinde geçinip gidiyorlarmış.
Hatice Hanım'a dedim ki:
- Anlatışına göre, ailesinin hali, vakti pek fena değil, niçin bu çocuğa
bakmıyorlar?
ihtiyar kadın, kaşlarını çattı:
- O kadar baktıklarına şükür, başkası olsa sokağa atardı.
- Niçin?
- Bu kızın annesi fena kadın, kızım, aklımda kalmadı, beş yıl evvel mi ne, bir
jandarma mülazımıyle kaçtı. Bu kızcağız daha pek küçüktü. Ondan sonra, zabit de
onu bırakıp başka memleketlere gitmişti. Kadın, dillenince delikanlılar dağa
kaldırmışlar, hasılı kötü oldu gitti.
- Olabilir. Hatice Hanım, ama bu çocuğun ne kabahati var?
- Daha ne yapsınlar? Öyle kadının çocuğuna diba kumaşları giydirecek halleri yok
ya, dedi.
Munise, her gün mektebe gelemiyordu. Sorduğum vakit:
- Abam çamaşır yıkattı, abam tahta sildirdi, abama odun toplayıverdim dağdan,
gibi cevaplar veriyordu.
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Çalıkuşu - 15
  • Parts
  • Çalıkuşu - 01
    Total number of words is 2690
    Total number of unique words is 1666
    29.6 of words are in the 2000 most common words
    42.6 of words are in the 5000 most common words
    51.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 02
    Total number of words is 2748
    Total number of unique words is 1698
    31.6 of words are in the 2000 most common words
    46.4 of words are in the 5000 most common words
    54.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 03
    Total number of words is 2794
    Total number of unique words is 1629
    32.2 of words are in the 2000 most common words
    48.0 of words are in the 5000 most common words
    55.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 04
    Total number of words is 2894
    Total number of unique words is 1567
    35.8 of words are in the 2000 most common words
    49.9 of words are in the 5000 most common words
    57.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 05
    Total number of words is 2755
    Total number of unique words is 1566
    32.3 of words are in the 2000 most common words
    48.1 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 06
    Total number of words is 2715
    Total number of unique words is 1554
    33.3 of words are in the 2000 most common words
    47.0 of words are in the 5000 most common words
    54.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 07
    Total number of words is 2858
    Total number of unique words is 1509
    35.3 of words are in the 2000 most common words
    49.4 of words are in the 5000 most common words
    56.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 08
    Total number of words is 2809
    Total number of unique words is 1533
    36.1 of words are in the 2000 most common words
    49.8 of words are in the 5000 most common words
    57.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 09
    Total number of words is 2835
    Total number of unique words is 1670
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    47.7 of words are in the 5000 most common words
    55.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 10
    Total number of words is 2815
    Total number of unique words is 1612
    36.8 of words are in the 2000 most common words
    52.4 of words are in the 5000 most common words
    59.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 11
    Total number of words is 2850
    Total number of unique words is 1677
    33.6 of words are in the 2000 most common words
    47.8 of words are in the 5000 most common words
    55.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 12
    Total number of words is 2881
    Total number of unique words is 1774
    32.0 of words are in the 2000 most common words
    46.5 of words are in the 5000 most common words
    53.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 13
    Total number of words is 2779
    Total number of unique words is 1673
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    48.1 of words are in the 5000 most common words
    56.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 14
    Total number of words is 2800
    Total number of unique words is 1643
    33.7 of words are in the 2000 most common words
    47.8 of words are in the 5000 most common words
    56.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 15
    Total number of words is 2818
    Total number of unique words is 1600
    34.1 of words are in the 2000 most common words
    49.9 of words are in the 5000 most common words
    57.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 16
    Total number of words is 2830
    Total number of unique words is 1630
    34.9 of words are in the 2000 most common words
    51.0 of words are in the 5000 most common words
    58.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 17
    Total number of words is 2771
    Total number of unique words is 1607
    35.7 of words are in the 2000 most common words
    51.3 of words are in the 5000 most common words
    59.2 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 18
    Total number of words is 2832
    Total number of unique words is 1597
    34.0 of words are in the 2000 most common words
    48.4 of words are in the 5000 most common words
    55.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 19
    Total number of words is 2877
    Total number of unique words is 1684
    34.9 of words are in the 2000 most common words
    48.8 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 20
    Total number of words is 2785
    Total number of unique words is 1605
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    46.8 of words are in the 5000 most common words
    54.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 21
    Total number of words is 2817
    Total number of unique words is 1639
    34.7 of words are in the 2000 most common words
    49.6 of words are in the 5000 most common words
    57.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 22
    Total number of words is 2743
    Total number of unique words is 1584
    32.7 of words are in the 2000 most common words
    48.2 of words are in the 5000 most common words
    55.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 23
    Total number of words is 2851
    Total number of unique words is 1591
    34.4 of words are in the 2000 most common words
    48.9 of words are in the 5000 most common words
    56.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 24
    Total number of words is 2799
    Total number of unique words is 1616
    32.3 of words are in the 2000 most common words
    46.6 of words are in the 5000 most common words
    55.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 25
    Total number of words is 2762
    Total number of unique words is 1576
    34.8 of words are in the 2000 most common words
    49.5 of words are in the 5000 most common words
    56.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 26
    Total number of words is 2829
    Total number of unique words is 1521
    38.0 of words are in the 2000 most common words
    52.4 of words are in the 5000 most common words
    60.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 27
    Total number of words is 2788
    Total number of unique words is 1572
    34.4 of words are in the 2000 most common words
    50.2 of words are in the 5000 most common words
    57.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 28
    Total number of words is 2820
    Total number of unique words is 1611
    35.0 of words are in the 2000 most common words
    49.5 of words are in the 5000 most common words
    57.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 29
    Total number of words is 2859
    Total number of unique words is 1575
    33.9 of words are in the 2000 most common words
    48.5 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 30
    Total number of words is 2717
    Total number of unique words is 1462
    37.3 of words are in the 2000 most common words
    51.6 of words are in the 5000 most common words
    59.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 31
    Total number of words is 2707
    Total number of unique words is 1405
    37.5 of words are in the 2000 most common words
    52.7 of words are in the 5000 most common words
    60.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 32
    Total number of words is 2851
    Total number of unique words is 1636
    34.2 of words are in the 2000 most common words
    49.3 of words are in the 5000 most common words
    56.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 33
    Total number of words is 1234
    Total number of unique words is 750
    37.0 of words are in the 2000 most common words
    51.9 of words are in the 5000 most common words
    59.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.