Çalıkuşu - 13

Total number of words is 2779
Total number of unique words is 1673
33.2 of words are in the 2000 most common words
48.1 of words are in the 5000 most common words
56.6 of words are in the 8000 most common words
Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
yanakları, dudakları birkaç yerinden çatlamıştı. Bu çizgilerden ince ince sızan
kanlar düzgünlere, sürmelere karışıyor, kirli bir siyahlık alarak çenesine,
göğsüne sızıyordu. Yarabbi, ne çok boya varmış bu yüzde!... O kadar su döktüğüm
halde, bir türlü bitip tükenmiyordu.
O sabah, uyandığım vakit, karşı odayı boş buldum. Zabit, erkenden onu,
çocuklarıyla beraber bir arabaya atarak götürmüş, komşum gitmeden beni görmek,
helallik dilemek istemiş,
fakat gece, onun yüzünden uykusuz kaldığımı bildiği için uyandırmaya kıyamamış.
Hacı Kalfa'ya selam bırakmış ve tekrar gözlerimden öpmüş.
*
Arabada, gözüm Hacı Kalfa'nın yüzüne rastladıkça gülüyordum. O, bu yersiz
neşenin sebebini anlıyor, dargın bir gülümsemeyle başını sallayarak:
- Gülürsün he! Hâlâ kıkır kıkır gülürsün he! diye bana çıkışıyordu.
Sonra, akşamki tekmenin dehşetinden bahsederek: "Tabanına tükürdüğümün katırı,
anladın mı efendim, bir tepti beni, karnımın içini karmakarışık etmiştir. Mirat,
benden sana baba nasihati: Sen sen ol, karı koca arasına gireyim deme. Karı koca
ipektir, araya giren köpektir," diyordu.
Bütün aile, küçücük arabanın içinde üst üste, şehrin dışındaki bir çeşme başına
kadar gelmiştik.
Ayrılık yeri burasıydı. Hacı Kalfa, iki tıpalı şişeye hazırlamış olduğu sularını
çeşmeden tazeledi ve ihtiyar arabacıma uzun uzadıya tembihler verdi. Samatyalı
Madam, gözleri dolu dolu, bir gün evvelden benim için yaptığı, çörekleri
stepetime doldurdu.
Bana karşı tamamiyle lakayt olduğunu zannettiğin) vahşi
Hayganuş, bir yerini incitmiş gibi birdenbire ağlamaya başladı.
Hem de ne ağlayış! Kulağımda iki inci küpe vardı. Onlar çıkararak
Hayganuş'un kulağına taktım. \
Hacı Kalfa, hediye için adeta mahcup oluyor: "Yoo, hocanım, hediye dediğin para
edecek şey olmamalı. Bunlar kıymetli inciler," diyordu.
Yine hafifçe güldüm. Kızının benim için döktüğü inciler yanında iki paralık
kıymeti olmadığını nasıl anlatırsın bu saf adamcağıza!
Hacı Kalfa, beni tekrar arabaya bindirdikten sonra, derin derin içini çekti,
elini göğsüne vurarak: "Tövbe olsun, hani şu ayrılık bana akşamki tekmeden ağır
geldi doğrusu!" dedi.
Geceki hengâmeyi hatırlatan bu sözler beni bir kere daha güldürdü. Araba
yürümeye başlamıştı. O hâlâ arkamdan parmağını sallıyor: "Gülürsün he çapkın,
gülürsün!" diyordu.
Yol, şimdiden uzamaya başlamış olmayıp da gözlerimi görebilseydin, bu sözleri
söylemeyecektin Hacı Kalfacığım.
*
Araba; inişli yokuşlu dağ yollarına girmişti; kâh kurumuş sel çukurlarından
geçiyor, kâh boş tarlaların, bozulmuş bağların kenarlarını takip ediyordu.
Seyrek fasılalarla tek tuk köylülere, yorgunluktan inler gibi sesler çıkaran
kağnılara tesadüf ediyorduk.
ince bir bağ yolundan, eşkıya gibi korkunç kıyafetli, uzun bıyıklı iki jandarma
geliyordu. Yanımızdan geçerken arabacıya:
"Selamünaleyküm," dediler, dik dik bana baktılar.
Hacı Kalfa: "Yollar maşallah emindir, amma ne olur ne olmaz, peçeni kapa. Senin
suratın öyle her yerde açılacak suratlardan değildir, anladın mı efendim?"
demişti.
Uzaktan birisinin geldiğini görür görmez, hemen Hacı Kal-fa'nın tembihini
hatırlıyor, yüzümü kapıyordum.
Saatler geçtikçe yollara mahzun bir ıssızlık çöküyordu. Bu Çeçen arabalarının
ince, yanık sesli çıngırakları var. icat edenler ne iyi düşünmüşler. Yamaçlarda,
derelerde uyandırdıkları, uzak akisler insana adeta bir teselli sesi gibi
geliyor. Hele bir kayalığın içinden geçerken öyle sandım ki uzaklarda, şu yanmış
gibi görünen kara taş yığının öte tarafında görünmez bir yol var, ince sesli
kadın, hıçkıra hıçkıra ağlayarak bu yolun içinde arkamızdan koşuyor.
Yol, hâlâ bitip tükenmek bilmiyordu. Görünürde ne bir köy, hatta, ne bir
ağaçlık...
içimde yavaş yavaş bir korku uyanmaya başlamıştı. Ya geceden evvel, Zeyniler
Köyü'nü tutamazsam. Ya dağ başlarında yalnız kalırsam?
Arabacı, ara sıra durarak hayvanlarını dinlendiriyor, insanla konuşur gibi
onlarla konuşuyordu.
Bir taşlığın ortasında, yine böyle bir mola vermesinden istifade ettim:
- Daha çok var mı? diye sordum. O, ağır ağır başını sallayarak cevap verdi:
- Geldik.
Bu adam yaşlı bir insan olmasaydı, benimle eğlendiğini hükmedecektim.
- Nasıl olur? dedim. Allanın kırındayız. Görünürde köy falan yok.
Đhtiyar adam, arabadan çantalarımı çıkarmaya çalışarak cevap verdi:
- Na, şu patikadan inceğiz, Zeyniler, buraya beş dakika çeker. Araba yolu yok.
Taşların arasından minare merdiveni gibi dik bir yoldan inmeye başladık.
Aşağıda, akşamın alacakaranlığı içinde kapkara bir servilik, etrafı çitle
çevrilmiş, çıplak bahçeler arasında tek tuk kulübeler, tahta evler görünüyordu.
ilk bakışta Zeyniler bana, hâlâ yer yer dumanlan tüten bir yangın harabesi gibi
göründü.
Köy deyince gözümün önüne yeşillikler arasında eski Boğaziçi yalılarındaki
güvencinliklere benzeyen sevimli, şen manzaralı kulübeler gelirdi. Halbuki bu
evler, çökmeye yüz tutmuş, simsiyah viranelerdi.
Yıkık bir değirmenin önünde abalı, sarıklı bir ihtiyara rast geldik, kaburga
kemikleri soyulmuş zayıf bir ineği, ipinden sürüye sürüye bu evlerden birine
doğru götürmeye çalışıyordu. Bizi görünce, durdu, dikkatli dikkatli bakmaya
başladı. Bu ihtiyar
hoca, Zeyniler muhtarı imiş. Arabacı onu tanıyordu. Birkaç kelime ile benim
kim olduğumu anlattı.
Belden büzmeli, bol siyah çarşafım, sımsıkı peçemle genç olduğumu anlamamak
mümkün değildi. Böyle olduğu halde Muhtar Efendi, beni fazla süslü bulmuş olacak
ki, tuhaf tuhaf baktı, sonra ineğini çıplak ayaklı bir çocuğa teslim ederek
önümüze düştü.
Köyün dar sokakları içine girmiştik. Evleri şimdi daha iyi görebiliyordum. Hani
Kavaklar'da önüne ağlar serilmiş, yağmurdan çürüyüp kararmış, Boğaz
rüzgârlarından bir yana çarpılmış, viran balıkçı kulübeleri vardır; bu evler,
ilk bakışta onları hatırlatıyordu.
Altlarına dört direkten ibaret ahırlar, üstlerinde asma merdivenle çıkılan bir
iki oda. Herhalde, Zeyniler şimdiye kadar işittiğim ve resimlerini gördüğüm
köylerden hiçbirisine benzemiyordu.
Etrafı tahta perdelerle çevrilmiş bir bahçenin kırmızı kapısı önünde durduk.
Yapraklarına varıncaya kadar siyah görünen bu köyde gördüğüm ilk renk; kırmızı
tahta oldu!
Muhtar, yumruğuyla kapıyı çalmaya başladı. Her vuruşunda kapı yıkılacak gibi
sarsılıyordu.
ilk defa ağzımı açmaya cesaret ederek:
- içeride kimse yok galiba, dedim. Muhtar, başını sallayarak cevap verdi:
- Hatice Hanım akşam namazını kılıyor olmalı. Az bekleyeceğiz.
Arabacının beklemeye vakti yoktu; çantaları kapının önüne bırakarak bizden
ayrıldı.
Muhtar abasının eteklerini toplayarak yere çömeldi. Ben, bavulumun kenarına
iliştim, konuşmaya başladık.
Bu Hatice Hanım, pek Müslüman bir kadınmış. Tarikata da mensupmuş. Köyün
ölüsüne, dirisine o yetişirmiş. Mevlitleri o okur, gelinlerin yüzüne o yazar,
sekeratta bulunan hastaların
ağzına son zemzem damlasını o akıtır, kadın cenazelerini o yıkayıp
yaşmaklarmış.
Muhtar Efendi, herhalde medrese falan görmüş bir adama benziyordu. Fırsattan
istifade ederek bazı nasihatlar vermek istediğini anladım. Usul-i cedidin
aleyhinde bulunmuyor, fakat yeni mekteplerin din derslerini ihmal ettiklerinden
şikâyet ediyordu.
Şimdiye kadar buradan birkaç hocanım geçmiş; fakat nafile, hiçbirisinin Kur'an-ı
Kerim'e, ilmihale, kâfi derecede vukufu yokmuş.
Bu Muhtar Efendi, Hatice Hanım'dan hoşnutluk getiriyordu. Ben.bu dersleri yine
bu saliha, akil, abide hatuncağıza bırakarak kendim başka dersler okutursam köyü
daha ziyade memnun edermişim.
Ben, bu nasihatleri dinlerken içeriden bir nalın tıkırtısı gelmeye başladı.
Muhtar Efendi ile ayağa kalktık. Kapının arkasında bir kol demiri şangırdadı,
kalın bir ses:
- Kimdir o? diye bağırdı.
- Yabancı değil, Hatice Hanım, B.'den bir hocanım geldi.
Bu Hatice Hanım, iri yapılı, kocaman yüzlü, biraz kamburu çıkmış, yetmişlik bir
ihtiyardı. Kınalı saçlarının üstüne yeşil bir yemeni örtmüş, arkasına ferace
biçiminde koyu bir yeldirme giymişti. Meşin gibi sert, esmer yüzünün buruşukları
arasında inanılmayacak kadar taze ve canlı gözleri, bembeyaz dişleri vardı.
Peçemin arkasından yüzümü görmeye çalışarak: "Safa geldin hocanım, buyurun!"
dedi.
Bahçeden sokağa çıkmak yasakmış gibi bir eliyle kapıya dayanıp öteki eliyle
çantalarımı aldı; sonra, tekrar kapıyı demirleyerek önüme düştü.
O önde, ben arkada bahçeden geçtik, Maarif Müdürü Bey'in büyük fedakârlıklarla
müceddeden ihya ettiği mektep binası da öteki evlerin eşiydi. Yalnız, alt
kattaki direklerin etrafini
henüz kararmaya vakit bulamamış tahtalarla çevirmişler, dershane haline
koymuşlardı.
Kapıdan gireceğim vakit Hatice Hanım, kolumu yakaladı: "Dur kızım" dedi.
Ben, birdenbire ürktüm.
O, dudaklarının ucuyla okuduğu kısa bir duadan sonra:
- Haydi kızım, besmele çek de evvela sağ ayağını at, dedi.
Alt kat, zindan gibi karanlıktı, ihtiyar kadın, beni elimden tutarak dar bir
taşlıktan geçirdi, eskilikten basamakları oynayan karanlık bir merdivenden
çıktık. Yukarıki kat; viran bir sofa, bir de yüksek pencerelerinin tahta
kepenkleri sımsıkı kapalı kocaman bir odadan ibaretti. Maarif Müdürü'nün
müjdelediği muallim dairesi.
Hatice Hanım, bavulu yere bıraktı, odanın bir köşesinde dolap vazifesi gören
eski ocağın içinden bir lamba çıkarıp yaktı.
- Oda, bu sene boş kaldığı için tozlanmış. Yarın sabah erkenden temizlerim
inşallah.
Bu zavallı kadın, mektebin eski hocasıymış. Maarif idaresi, mektebi bu şekle
soktuğu zaman onu sokağa atmaya acımış, iki yüz elli kuruşla burada alıkoymuş.
Yarı hoca, yarı hademe gibi bir şey. Artık, ben nasıl istersem öyle
çalışacakmış.
Kadıncağızın benden korktuğunu anlıyordum. Hesapça, ben onun amiriydim. Bile
bile kimseye fenalık yapacak bir kız olmadığımı birkaç kelimeyle anlattıktan
sonra dairemi seyretmeye başladım.
Eskilikten delik deşik olmuş kirli kaplamalar, yağmurdan çürümüş, tahtaları
sarkmış simsiyah bir tavan, bir köşede içine kırık dökük konmuş ocak, ötede
çarpık bir kerevet. Demek bundan sonra, hayatım bu odada geçecekti!
Havasız bir mahzene düşmüş gibi göğsüm tıkanıyor, ellerim, ayaklarım üşüyordu.
- Kuzum Hatice Hanım, bana yardım et de şu pencerelerden
birini açalım, dedim. Kendi kendime beceremeyceğim galiba.
ihtiyar kadın, benim işe el sürmeme taraftar değildi. Uğraşa uğraşa kepenklerden
birini açtı. Manzarayı görünce tüylerim diken diken oldu.
Karşımda korkunç bir mezarlık vardı. Tepelerinde, hâlâ akşam ışıkları sönmemiş
serviler, sıra sıra mezar taşları, daha aşağıda sazlıklar içinde donuk donuk
parlayan su birikintileri.
ihtiyar kadının derin bir göğüs geçirdiğini işittim:
- insan, sağlığında alışmalı kızım, hepimizin gideceği yer orası, dedi.
Bu söz tesadüf müydü, yoksa haberim olmadan bu manzara karşısında bir korku ve
telaş mı göstermiştim? Fakat hemen kendimi topladım. Cesur olmak lâzımdı. Adeta
şen denecek bir kayıtsızlıkla:
- Demek burada bir mezarlık var, bilmiyordum dedim.
- Evet kızım; Zeyniler kabristanı. Eski zamandan kalma. Şimdi cenazeleri başka
yere gömüyorlar, burası tarih gibi bir şey. Ben, Zeyni Baba'nın fenerini yakmaya
gidiyorum, şimdi gelirim.
- Zeyni Baba kim, Hatice Hanım?
- Himmeti hazır, nazır olsun, bir mübarek zat, na, şuradaki servinin altında
yatar.
Hatice Hanım, yavaş sesle dualar fısıldayarak merdivene doğru yürüdü. Ben,
şimdiye kadar, böyle şeylerden ürktüğümü bilmiyorum. Fakat bu dakikada, servi
kokularıyla dolu bir karanlık odada yalnız kalmak bir ürkeklik veriyordu.
ihtiyar kadının arkasından koştum:
- Ben de geleyim mi sizinle? dedim.
- Gel kızım, daha iyi olur. Gelir gelmez, Zeyni Baba'yı ziyaret edersen daha
makbule geçer.
Mektebin arka kapısından mezarlığa girdik, taşların arasından yürümeye başladık.
Bazı ramazan ve bayram arifelerinde teyzelerim beni Eyüp'teki aile mezarlığımıza
götürürlerdi.
Fakat ben ölümün hazin ve ürkütücü bir şey olduğunu ilk defa bu karanlık
Zeyniler mezarlığında duydum.
Taşlar, benim gördüğüm mezar taşlarından büsbütün başka şekildeydi. Dizi dizi
asker safları gibi muntazam, yüksek, dimdik, tepeleri düz, bedenleri simsiyah
taşlar. Yazılar okunmuyordu. Yalnız, başlarında birer küçük "Ya Rab" kelimesi
seçiliyordu.
Küçüklüğümde bir masal dinlemiştim. Bilmem hangi küçük sultanı kaçırmak için
uzak bir dağın arkasından bir eski zaman ordusu geliyormuş. Askerler, gündüz
mağaralarda saklanıyor, geceleri yol yürüyorlarmış. Karanlıkta görünmemek için
tekmil vücutlarını siyah kefenlere sanyorlarmış.
Böylece aylarca zaman yol gittikten sonra, tam şehri basacakları gece Allah
küçük sultana acımış, karanlıkta sinsi sinsi ilerleyen bu siyah kefenli gece
ordusunu taşa çevirmiş.
Bu sıra sıra dizilmiş siyah taşlara bakarken o eski masalı hatırladım: "Sakın
burası o korkunç ölüm askerlerinin taşa döndüğü masal memleketi olmasın!" diye
düşündüm.
- Bu Zeyniler kimlermiş Hatice Hanım?
- Ben de bilmem kızım, bu köy eskiden onlarınmış. Şimdi mezarlarından gayri bir
şeyleri kalmamış. Himmetleri hazır nazır olsun, erenlerdenmiş. Zeyni Baba
bunların en büyüğü. Kimsenin iyi edemediği hastaları, buraya getirirler. Ben,
bir kötürüm kadın bilirim ki, buraya sırtta getirdiler, ayaklarıyla yürüye
yürüye gitti.
Zeyni Baba'nm türbesi, mezarlığın en nihayetinde, kocaman bir servinin altında
idi. Hatice Hanım, her gece, ona üç kandil yakarmış. Birisi servinin dalına,
birisi kapının iç tarafına, öteki de sandukanın başına.
Türbe, toprağın içine gömülmüş bir mahzendi. Zeyni Baba, bu mahzende, yedi sene
güneş aydınlığı görmeden çile doldurmuş.
Öldüğü vakit mübarek cesedine kimse el sürçmemiş. Üstüne, bir sanduka
yapmışlar.
Hatice Hanım, kandillerden ikisini yakmıştı. Mahzene inen birkaç basamaklı
merdiveni göstererek:
- Haydi kızım, içeri girelim, dedi.
Ben, bu basamakları inmeye cesaret edemiyordum. Arkadaşım tekrar döndü:
- Haydi kızım, buraya kadar geldikten sonra girmezsen günah olur. Gönlünde ne
dileğin varsa Zeyni Baba'dan iste!..
Yüreğim hazan yaprağı gibi titreyerek merdivenleri indim. Mezara indirilen
ölülerde, eğer bir parça his olsaydı, mutlaka bu dakikada benim duyduğum şeyi
duyarlardı. Göğsüme ıslak, soğuk bir toprak kokusu doldu.
Zeyni Bana'nın sandukası yeşil boyalı bir çinko ile örtülmüştü. Sonradan, Hatice
Hanım'ın anlattığına göre, bütün ömrünü kanaat ve sefalet içinde geçiren Zeyni
Baba, öldükten sonra, üzeri süslü ve işlemeli örtüler istememiş. Ara sıra
öteden, beriden gönderilen örtüler bir hafta dayanmıyor, parça parça çürüyüp
eriyormuş.
ihtiyar kadın, hafif fısıltılarla dualar okuyarak evliyanın başındaki kandile
yağ koydu, sonra bana döndü:
- Köyde birisi öleceği vakit, Azrail aleyhisselam, evvela Zeyni Baba'ya misafir
olur, o vakit bu ışık kendi kendine söner. Şimdi kızım, Zeyni Baba'dan
isteyeceğini iste, dedi.
Dizlerim kesiliyor, artık ayakta durmaya takatim kalmıyordu. Ateşler içinde
yanan alnımı Zeyni Baba'nın serin örtüsüne dayadım; dudaklarımdan ziyade yaralı
kalbimle söyler gibi yavaş yavaş: "Zeyni Babacığım, dedim. Ben, küçük, cahil bir
Çalıkuşu'ndan başka bir şey değilim. Sana nasıl yalvarmak lazım geldiğini
bilmiyorum. Kusuruma bakma. Senin hoşuna gidecek şeyleden hiçbirini bana
öğretmediler, işittim ki, sen yedi sene güneş görmeden, burada çile
doldurmuşsun. Sakın sen de, insanlığın zalimliğinden, vefasızlığından kaçmış
olmaya-
Çalıkuşu - F. 12
sın? Babacığım, senden büyük bir şey isteyeceğim. Bu yedi sene içinde elbette
güneşin, rüzgârların hasretini çektiğin zamanlar olmuştur. Seni o dakikaların
acısına katlandıran o melek sabrından bana da ver. inlemeden, ağlamadan çilemi
doldurayım!.."
*
Odamda yalnızım. Hatice Hanım, erkenden beni bıraktı. Mektebin alt katındaki,
bodrum gibi izbesine çekildi. Orada gece yarısına kadar ibadet eder, teşbih
çekermiş.
Đki saatten beri lambanın ışığında bu satırları yazıyorum. Dışarıdan, uzak bir
su sesi geliyor, ara sıra tavanda tıkırtılar oluyor. Ensemde hafif bir üşüme
hissi ile kulak veriyorum. O vakit, harap binanın içinde, daha başka sesler
duymaya başlıyorum. Merdiven tahtaları yavaşça gıcırdıyor, sofada insanlar
fısıldaşıyor gibi sesler uyanıyor.
Çalıkuşu, haydi yat artık. Gecenin içinde gizli gizli söyleşen bu seslerden
korkma. Onlar, ne kadar zalim olsa da "Sarı Çiçekleri"ne yetim teyze kızlarını
çekiştiren dudaklar kadar sana fenalık edemez.
Zeyniler, 20 Kasım
Bu sabah hesap ettim. Ben Zeyniler'e geleli, aşağı yukarı. bir ay olmuş. Bu bir
ay, bana şimdi on yıldan daha uzun görünüyor. Şimdiye kadar defterime bir şey
yazmak istemedim. Daha açıkçası bundan korktum.
tik günlerin titiz ümitsizliği içinde, kim bilir ne münasebetsiz şeyler
yumurtlayacaktım? Halbuki artık buraya alışmaya başladım. Sor Aleksi'nin hiç
dilinden düşürmediği bir söz vardı:.
"Kızlarım, ümitsiz hastalıkların, mukadder felaketlerir son bir ilacı vardır:
Tahammül ve tevekkül. Elemlerde bir giz
şefkat var gibidir. Şikâyet etmeyenlere, kendilerini güler yüzle karşılayanlara
karşı daha az zalim olurlar."
Çalıkuşu, bu sözleri daima gülümseyerek dinlerdi. Halbuki şimdi onları doğru
buluyor ve gülmeye cesaret edemiyorum.
Zeyniler'deki bir ay içinde öyle saatlerim oluyordu ki, bu-nahyordum. "Uğraşmak
beyhude! Daha fazla dayanamayacağım!" diyordum. Đşte o zaman, Sor Aleksi'nin bu
peygamberce sözleri imdadıma yetişiyordu, içim kan ağlarken gülmeye, şarkı
söylemeye, ıslık çalmaya başlıyordum. O kadar ki, kalbim, nihayet bu neşenin
yalanına inanıyor, suya konan kuru çiçekler gibi litreye titreye canlanmaya
başlıyordu.
Sonra etrafımda yaşayan şeylerde teselli aramaya koyuldum. Elime geçirdiğim taze
bir yaprağı yanağıma, dudaklarıma sürüyor, bahçede bulduğum cılız bir kedi
yavrusunu göğsüme bastırıyor, nefesimle ısıtıyordum. Daha olmazsa kendi kendime:
"Feride, aptallığın lüzumu yok. Biraz gayret. Biliyorum ki, yaşamak için artık
güler yüzden, cesaretten başka sermayen kalmamıştır" diyordum.
Bu neşenin uydurma, uçucu bir şey olduğu malum. Varsın öyle olsun. Kapalı bir
mahzende sızan bir ışık parçası, yıkık bir duvarın taşları arasında açmış cılız
bir çiçek, her şeye rağmen bir varlık, bir tesellidir.
Bugün cuma, mektep yok. Birkaç günden beri yağan yağmurlar durdu. Sonbahar,
dışarıda son bir ayrılık bayramı yapıyor. Uzaklardaki sıradağlar, sazlıktaki
sular da güneşe karşı gülümsüyor gibi... Hatta, serviler, mezar taşları bile
korkunç sertliklerini kaybetmiş gibi görünüyorlar. Kendimi derin derin yok-
luyorum, görüyorum ki, alışmaya, hatta bu karanlık ve can sıkıcı memleketi biraz
daha benimsemeye ve sevmeye başlamışım!
*
Geldiğimin ertesi sabahı derse başlamıştım. Bu ilk gün, hayatımın en unutulmaz
bir günü olarak yaşayacaktır.
Maarif Müdürü'nün, büyük fedakârlıklarla yenileştirdiği dershaneyi şimdi,
sabahleyin, daha iyi gördüm. Burası, herhalde eski bir ahır olacaktı. Yalnız,
altına tahta döşemişler, pencereleri genişleterek, cam çerçeve taktırmışlardı.
Ocak bacaları gibi kapkara görünen duvar kaplamalarında tepe aşağı takılmış bir
harita ile bir iskelet levhası, bir çiftlik ve bir yılan resmi sarkıyordu.
Bunlar da herhalde yeni ders aletleri olacaktı.
Dershanenin bahçe tarafındaki duvarın dibinde -ahir zamanından kalma bir hayvan
yemliği vardı ki, kaldırmaya lüzum görmemişler, üstüne bir tahta kapak çakarak
bir nevi dolap haline getirmişlerdi.
Çocuklar, yemeklerini, kitaplarını, mektebe yakılmak için kırlardan getirdikleri
çalı çırpıyı buraya saklarlarmış.
Hatice Hanım, bu dolabın başka bir vazifesi olduğunu da söyledi. Öteden beri,
dayakla uslanmayan yaramazları bunun içine hapsederek adam edermiş. Muhtarın,
Vehbi isminde bir küçük oğlu varmış ki, hemen bütün zamanını bu sandığın içinde
geçirirmiş. Bu çocuk, bir yaramazlık yaptığı zaman kendiliğinden dolaba girer,
tabuttaki cenaze gibi sırtüstü yatar ve yine kendi eliyle kapağı kaparmış.
Ben, hayretle:
- Muhtar Efendi buna bir şey demiyor mu? diye sordum. Hatice Hanım, başını
salladı:
- Muhtar, memnun oluyor. Aferin sana Hatice Hanım. Đyi ki aklıma getirdin. Bizim
evde bir dolap var. Đnşallah, hınzırı yaramazlık ettiği zaman ben de onun içine
kapatayım, diyor.
- Güzel terbiye usulü! Mektepte erkek çocuk da var mı?
- E, var, iki, üç tane. Büyücekleri Garipler Köyü'ndeki erkek mektebine
gönderiyoruz.
- Garipler Köyü nerede?
- Şu karşıdaki ağaran kayaların ardında.
- Yazık değil mi çocuklara, karda kışta oraya kadar nasıl gidip geliyorlar?
- Onlar yola alışıktır, yağmursuz havalarda bir saate bile kalmadan giderler.
Sadece yağmurlu, çamurlu, karlı havalarda biraz zorluk çekiyorlar.
- Peki, niçin onları da burada okutmuyoruz?
- Kadın, erkek bir arada okur mu?
- Onları erkekten mi sayacağız?
- Elbette kızım, on ikişer, on üçer yaşında koca delikanlılar.
Hatice Hanım, biraz durdu, dilinin altında bir şey vardı ki, söylemeye
çekiniyordu. Nihayet cesaret etti:
- Hele şimdi hiç caiz olmaz!
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Çalıkuşu - 14
  • Parts
  • Çalıkuşu - 01
    Total number of words is 2690
    Total number of unique words is 1666
    29.6 of words are in the 2000 most common words
    42.6 of words are in the 5000 most common words
    51.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 02
    Total number of words is 2748
    Total number of unique words is 1698
    31.6 of words are in the 2000 most common words
    46.4 of words are in the 5000 most common words
    54.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 03
    Total number of words is 2794
    Total number of unique words is 1629
    32.2 of words are in the 2000 most common words
    48.0 of words are in the 5000 most common words
    55.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 04
    Total number of words is 2894
    Total number of unique words is 1567
    35.8 of words are in the 2000 most common words
    49.9 of words are in the 5000 most common words
    57.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 05
    Total number of words is 2755
    Total number of unique words is 1566
    32.3 of words are in the 2000 most common words
    48.1 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 06
    Total number of words is 2715
    Total number of unique words is 1554
    33.3 of words are in the 2000 most common words
    47.0 of words are in the 5000 most common words
    54.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 07
    Total number of words is 2858
    Total number of unique words is 1509
    35.3 of words are in the 2000 most common words
    49.4 of words are in the 5000 most common words
    56.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 08
    Total number of words is 2809
    Total number of unique words is 1533
    36.1 of words are in the 2000 most common words
    49.8 of words are in the 5000 most common words
    57.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 09
    Total number of words is 2835
    Total number of unique words is 1670
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    47.7 of words are in the 5000 most common words
    55.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 10
    Total number of words is 2815
    Total number of unique words is 1612
    36.8 of words are in the 2000 most common words
    52.4 of words are in the 5000 most common words
    59.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 11
    Total number of words is 2850
    Total number of unique words is 1677
    33.6 of words are in the 2000 most common words
    47.8 of words are in the 5000 most common words
    55.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 12
    Total number of words is 2881
    Total number of unique words is 1774
    32.0 of words are in the 2000 most common words
    46.5 of words are in the 5000 most common words
    53.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 13
    Total number of words is 2779
    Total number of unique words is 1673
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    48.1 of words are in the 5000 most common words
    56.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 14
    Total number of words is 2800
    Total number of unique words is 1643
    33.7 of words are in the 2000 most common words
    47.8 of words are in the 5000 most common words
    56.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 15
    Total number of words is 2818
    Total number of unique words is 1600
    34.1 of words are in the 2000 most common words
    49.9 of words are in the 5000 most common words
    57.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 16
    Total number of words is 2830
    Total number of unique words is 1630
    34.9 of words are in the 2000 most common words
    51.0 of words are in the 5000 most common words
    58.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 17
    Total number of words is 2771
    Total number of unique words is 1607
    35.7 of words are in the 2000 most common words
    51.3 of words are in the 5000 most common words
    59.2 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 18
    Total number of words is 2832
    Total number of unique words is 1597
    34.0 of words are in the 2000 most common words
    48.4 of words are in the 5000 most common words
    55.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 19
    Total number of words is 2877
    Total number of unique words is 1684
    34.9 of words are in the 2000 most common words
    48.8 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 20
    Total number of words is 2785
    Total number of unique words is 1605
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    46.8 of words are in the 5000 most common words
    54.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 21
    Total number of words is 2817
    Total number of unique words is 1639
    34.7 of words are in the 2000 most common words
    49.6 of words are in the 5000 most common words
    57.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 22
    Total number of words is 2743
    Total number of unique words is 1584
    32.7 of words are in the 2000 most common words
    48.2 of words are in the 5000 most common words
    55.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 23
    Total number of words is 2851
    Total number of unique words is 1591
    34.4 of words are in the 2000 most common words
    48.9 of words are in the 5000 most common words
    56.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 24
    Total number of words is 2799
    Total number of unique words is 1616
    32.3 of words are in the 2000 most common words
    46.6 of words are in the 5000 most common words
    55.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 25
    Total number of words is 2762
    Total number of unique words is 1576
    34.8 of words are in the 2000 most common words
    49.5 of words are in the 5000 most common words
    56.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 26
    Total number of words is 2829
    Total number of unique words is 1521
    38.0 of words are in the 2000 most common words
    52.4 of words are in the 5000 most common words
    60.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 27
    Total number of words is 2788
    Total number of unique words is 1572
    34.4 of words are in the 2000 most common words
    50.2 of words are in the 5000 most common words
    57.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 28
    Total number of words is 2820
    Total number of unique words is 1611
    35.0 of words are in the 2000 most common words
    49.5 of words are in the 5000 most common words
    57.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 29
    Total number of words is 2859
    Total number of unique words is 1575
    33.9 of words are in the 2000 most common words
    48.5 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 30
    Total number of words is 2717
    Total number of unique words is 1462
    37.3 of words are in the 2000 most common words
    51.6 of words are in the 5000 most common words
    59.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 31
    Total number of words is 2707
    Total number of unique words is 1405
    37.5 of words are in the 2000 most common words
    52.7 of words are in the 5000 most common words
    60.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 32
    Total number of words is 2851
    Total number of unique words is 1636
    34.2 of words are in the 2000 most common words
    49.3 of words are in the 5000 most common words
    56.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 33
    Total number of words is 1234
    Total number of unique words is 750
    37.0 of words are in the 2000 most common words
    51.9 of words are in the 5000 most common words
    59.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.