Çalıkuşu - 04

Total number of words is 2894
Total number of unique words is 1567
35.8 of words are in the 2000 most common words
49.9 of words are in the 5000 most common words
57.4 of words are in the 8000 most common words
Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
Fakat ben, bir yandan o kadar sevdiğim bu eşyaları bile yırtıp kırmak, sonra
ayaklarımın altına alarak ağlaya ağlaya ezmek istiyordum.
Kuzenime olan küskünlüğüm, nefretim bir türlü geçmek bilmiyordu.
Başka yazlar mektebin açılacağı günlerin yaklaştığını gördükçe başım ağrır,
gözlerim kararırdı. Halbuki, o sene evden, bu insanlardan uzaklaşacağım günü
iple çektim.
*
Mektebin ilk haftalarında bir pazar günüydü. Sörler bizi Kâğıthane tarafına
gezmeye götürmüşlerdi.
Sörler, sokakta gezmeyi pek sevmezlerdi ama nedense o akşam karanlığa kalmıştık.
Ben, taburun en arkasında yürüyordum. Bilmem nasıl oldu? Bir aralık farkına
varmadan arkadaşlarımla aramdaki mesafeyi dehşetli surette açılmış buldum. Beni
her zamanki âdetim
üzerine en önde gidiyor zannetmiş olacaklar ki hiçbir taraftan bir ses
çıkmıyordu. Derken yanımda bir gölge belirdi. Baktım, Misel...
- Sen misin Çalıkuşu? dedi. Niçin böyle kendi kendine, yavaş yürüyorsun?
Sağ ayağımın bileğine sarılı mendili gösterdim:
- Biraz evvel oynarken düştüğümün, ayağımı yaraladığımın farkında değilsin
galiba... dedim. Misel, fena kız değildi. Halime acıdı.
- ister misin sana yardım edeyim? dedi.
- Herhalde beni arkana almayı teklif edecek değilsin...
- Tabii hayır... Buna imkân yok... Fakat koluna girebilirim, değil mi? Öyle
değil... Kolunu omzuma at... Daha kuvvetli... Ben de seni belinden tutayım...
Yükün biraz hafifler... Nasıl, yürürken daha az acı hissetmiyor musun?
Dediğini yapmıştım. Hakikaten iyi oluyordu.
- Mersi Misel, dedim. Sen çok iyi bir kızsın... Biraz yürüdükten sonra Misel:
- Biliyor musun Feride, dedi. Bu pozda yürüdüğümüzü gören arkadaşlar ne
zannedecekler?
- Ne zannedecekler?
- Feride de âşık olmuş... Mişel'e derdini anlatıyor, diyecekler. ..
Birden durdum:
- Doğru mu söylüyorsun? dedim.
- Elbette...
- O halde hemen kolumdan çık.
Bu emri verirken bir kumandan gibi serttim.
Misel, beni tutmakta devam ederek:
- Koca budala, dedi. Nasıl buna ihtimal veriyorsun?
- Budala mı? Niçin?
- Herkes senin ne olduğunu bilmez mi?
- Ne demek istiyorsun?
- Hiç... Sanki senin böyle bir maceran olamayacağını... Kimse ile kur yapmana
ihtimal olmadığını...
- Niçin?... Beni çirkin mi buluyorsun?
- Hayır... Çirkin değil... Belki hatta güzel... Fakat ıslah kabul etmez surette
saf, aptal...
- Benim için böyle mi düşünüyorsun?
- Ben değil herkes öyle düşünüyor... Sevgi işinde Çalıkuşu bir hakiki
gourde'dur, diyorlar.
Türkçesini pek iyi bilmiyordum ama, gourde Fransızcada asmakabağı, sukabağı,
balkabağı gibi bir manaya gelirdi. Hangisi olursa olsun fena şey... Zaten kısa
boyum, kalınca vücudumla bu kabaklardan birine de pek benzemez değildim... Şu
halde Çalıkuşu'ndan sonra bana bir de gourde diye isim takılır-sa, dehşet... Ne
yapıp edip bu haysiyet kırıcı tehlikenin önüne geçmek lâzım.
Yine ondan öğrendiğim bir jestle başımı Mişel'in omzuna koydum, manalı bir yan
bakışla hazin hazin gülümsedim:
- Siz öyle zannededurun.
- Ne söylüyorsun, Feride?
Misel, durmuş hayretle bana bakıyordu. Ben, boynumu çarptırarak tasdik ettim:
- Maalesef öyle, dedim ve yalanımı bir kat daha yutulur bir renge sokmak için de
iç çektim...
Misel bu defa hayretinden bir istavroz çıkardı:
- Güzel... Çok güzel, Feride... Yazık ki bir türlü inanamıyorum...
Zavallı Misel, öyle sevme çılgını bir kızdı ki, bunu başkasında sezmek bile ona
zevk veriyordu. Fakat, dediği gibi ne çare ki inanmaya ve açıktan açığa
sevinmeye cesaret edemiyordu.
Bir münasebetsizliktir yapmışım. Artık arkasını getirmek namus borcu oluyordu:
- Evet Misel, dedim. Ben de seviyorum.
- Yalnız sevmek mi Çalıkuşu?
- Şüphesiz, karşılığı da var: Grande gourde.
Biraz evvel onun bana söylediği gourde kelimesini ben bir de başına "kocaman"
sıfatını takarak ona iade ettiğim halde: "Sensin; o senin adındır!" demek bile
aklına gelmiyordu.
Demek ki yalana başlar başlamaz ona kendimi tanıtmaya muvaffak olmuştum, ne
saadet!
Misel, şimdi beni daha büyük bir muhabbetle kollarında tutuyordu:
- Anlat Feride... Anlat, nasıl oldu? Demek sen de ha? Nasıl, sevmek güzel şey,
değil mi?
- Elbette güzel...
- Kim bu?... Çok mu güzel sevdiğin genç?
- Çok güzel!
- Nerede gördün? Nasıl tanıdın?
- Haydi, artık ısrarı bırak.
Israrı bırakmaya can atıyordum. Fakat ne uydurup söyleyeceğini bilemiyordum.
Sevecek bir hakiki insan bulanlara şaşmak lâzım... Çünkü onun bir hayalini bile
bulmak o kadar güç, o kadar güç ki...
- Haydi Feride... Bekleme... Yoksa benimle şaka ettin, diyeceğim.
Birdenbire telaşlandım. Şaka mı, Allah esirgesin... Ben asma yahut sukabağı
ha... Öyle bir aşk hikâyesi uydurayım ki sen de şaş...
Mişel'e sevdiğim diye prezante etmek için aklıma kim gelse beğenirsiniz?
Kâmran!...
- Kuzenimle birbirimize kur yapıyoruz...
- Geçen sene mektebin parloir'mda gördüğüm sarışın kuzen mi?
- Ta kendisi...
- Ah, ne güzel!
söylemiyordu. Fakat bakışlarından, gülüşlerinden ne demek istediklerini
anlıyordum. Bu, bana garip bir gurur veriyordu. Bir zaman gevezeliği,
yaramazlığı bırakmaya mecbur oldum. Bu vaziyette bir insanın bebek gibi
atlaması, sıçraması, yaramazlık etmesi şık bir şey olamazdı.
Mamafih, huy canın altındadır, derler. Akşamüstleri son teneffüste Mişel'in
koluna asılarak ona yavaş yavaş yeni masallar uydurmakta devam ederken, ara sıra
da yine şeytana uyuyordum.
Yine bir kır gezintisi dönüşüydü.
O gün nedense bizimle gelmemiş olan Misel, beni kapıda karşıladı, elimden
tutarak koşa koşa bahçenin bir köşesine götürdü:
- Sana havadisim var, dedi. Hem sevineceksin, hem üzüleceksin... _ ı j ??
- Bugün senin sânsın kuzen mektebe geldi...
- Şüphesiz senin için... Keşke sen de benimle kalsaydın.
inanmıyordum. Bir büyük sebep yokken Kâmran, beni aramaya gelmiş olsun! Misel
herhalde yanlış görmüş olacaktı.
Mamafih, bu şüpheyi kendisine söylemedim. Yalancıktan inanmış gibi görünerek:
- Bir genç erkeğin kur yaptığı kızı görmeye gelmesinden daha tabii ne olur?
dedim.
- Bulunmadığına üzüldün, değil mi?
- Zannederim. Misel yanağımı okşadı.
- Bununla beraber o yine gelir, dedi. Mademki seviyor...
- Ona ne şüphe?
O akşam, yemekten sonra Sor Matild beni çağırdı, bir sırma tel ile birbirine
bağlanmış iki resimli şeker kutusu uzatarak:
- Bunları sana kuzenin getirdi, dedi.
Sor Matild, hiç hoşlanmadığım bir tipti. Fakat kutuları bana uzatırken boynuna
sarılıp yanaklarını öpmemek için kendimi zor tuttum.
Demek Misel yanlış görmemişti. Mektebe gelen kuzenim-di. Arkadaşlarım arasında
masalımın doğru olduğundan şüphe eden varsa bu kutuyu görünce onlar da
fikirlerini değiştirmeye mecbur olacaklardı. Ne güzel!
Kutularımın biri renk renk fondanlar, biri yaldızlı kâğıtlara sarılmış
şokololarla doluydu. Üç, beş ay evvel olsa onları en yakın arkadaşlarımdan bile
ne ihtimamla gizlerdim. Fakat o gece mütalaa saatinde kutularım elden ele sınıfı
dolaşıyor, bütün çocuklar, insaflarının derecesine göre, içinden birer, ikişer,
üçer alıyorlardı.
Bazıları uzaktan bana manalı işaretler yapıyorlardı. Ben, utanmış gibi yaparak
başımı öte tarafa çeviriyor, gülüyordum. Ne güzel!
Misel maalesef, yaldızlı dipleri görünmeye başlamış olan kutularımı tekrar bana
teslim ettiği zaman:
- Bu kutular adeta nişan şekeri kutusu Feride, diye fısıldadı.
Masalım bana biraz pahalıya mal olmuştu, ama ne yaparsınız?...
Üç gün sonraydı, imtihan için boyalı bir coğrafya haritası hazırlıyorum. Boya
işleri bana hiç gelmezdi. Biraz savruk olduğum için ikide birde renkleri
birbirine karıştırıyor, ellerimi ve dudaklarımı boyuyordum.
O gün de ben, yine bu halde uğraşırken kapıcının kızı sınıfa girdi; beni görmek
için gelen kuzenimin por/o/r'da beklediğini haber verdi. Ne yapacağımı bilemiyor
gibi etrafıma ve kürsüde
oturan muallim söre şaşkın şaşkın baktığımı hatırlıyorum.
O:
- Haydi Feride, dedi. Haritalarını olduğu gibi bırak... Misafirini gör...
Haritaları olduğu gibi bırakayım, âlâ... Fakat misafiri hangi suratla görmeye
gideyim?...
Yanımdaki arkadaşım, önlüğünün cebinden minimini bir ayna çıkarmış, benimle
eğlenir gibi önüme koymuştu.
Yüzümün, hele ağzımın hali felaketti. Yazı yazarken kalemi ağzıma soktuğum gibi,
şimdi de fırçayı ağzıma sokmuştum. Dudaklarım yol yol sarı, kırmızı, mor
boyalarla boyanmıştı. Bunları ne mendille, ne de su veya sabunla çıkarmama imkân
olmadığını, hatta uğraşsam büsbütün sıvaştıracağımı biliyordum.
Kâmran'ın ehemmiyeti yok tabii, onun karşısına hangi çehreyle çıkmayı canım
isterse öyle yaparım... Fakat gelenin kim olduğunu öğrenerek kıs kıs gülen
arkadaşlarıma karşı ben, kur yapılan, hatta nişanlanmaya hazırlanan bir kız
vaziyetin-deydim. Hay Allah cezasını versin!
Koridordan çıkarken gözüme ilişen bir ayna, sıkıntımı büsbütün artırdı. O kadar
ki, parlotr'm önü boş olsaydı belki de içeri girmeyecektim. Fakat ne çare ki,
ortada bu hareketime mana verecek yabancılar dolaşıyordu.
Ne yapalım, artık olan olmuştu. Kapıyı hızla açarak fırtına gibi içeri atıldım.
Kâmran pencerenin yanında ayakta duruyordu. Doğruca yanına gitsem, ne bileyim,
mesela birbirimizin elini tutmamız lâzım gelecekti; kuzenimin kadın eli gibi
temiz ve süslü ellerini ıslak ellerimin boyasıyla berbat edecektim.
Gözüme masanın üstünde yine sırma tellerle birbirine bağlı paketler ilişti.
Bunların bana ait olduğunu anladım. Artık işi gürültüye getirmekten, ellerimin,
dudaklarımın boyalarını bir çocuk deliliği perdesi altında saklamaktan başka
çare yoktu.
Siyah önlüğümün eteklerini tutarak kutuların önünde muhteşem ve uzun bir
reverans yaptım.' Bu esnada parmaklarımı biraz da eteklerime silmek ihtiyacını
ihmal etmedim. Sonra, kutulara elimle birkaç sıkı öpücük göndererek bir parça da
dudağımın boyalarını hafiflettim.
Kâmran gülerek yanıma yaklaşmıştı. Biraz da ona iltifat etmek lâzım geliyordu:
- Bunlar ne büyük iltifatlar, Kâmran Beyefendi, dedim. Gerçi şokololar,
fondanlar biraz kılıcımızın hakkı ama, ne de olsa insan mahcup oluyor... Evvelki
günkü kutuda bir nevi fondan vardı, inşallah onlara yeni kutularda da tesadüf
etmek mümkün olur... Fakat hakikaten tarifine imkân yok... insan, onları ağzında
eritirken yüreği de beraber eriyor.
Kâmran:
- Bu sefer zannederim daha kıymetli bir şey bulacaksın, Feride, dedi.
Yalancı bir telaş ve sabırsızlıkla onun gösterdiği kutuyu açtım, içiden iki
yaldızlı kitap çıktı. Bunlar Noel yortularında küçük çocuklara hediye edilen
resimli bebek masalları kabilinden şeylerdi. Kuzenim, herhalde anlamadığım bir
sebeple benimle eğlenmiş olacaktı. Sırf bunun için buraya kadar zahmet ettiyse
ayıp doğrusu... Ona küçük bir ders vermek sırası gelmiş miydi acaba? Bilmiyorum,
fakat kendimi tutamadım. Boyalı dudaklarıma uymayacak bir ciddiyetle:
- Hediyelerin her türü için teşekkür etmek lâzım, dedim. Fakat müsaade ederseniz
küçük bir römork yapayım... Birkaç sene evvel siz de bir çocuktunuz. O vakit
haliniz ve ağırbaşlılığınızla büyük insanlara benzerdiniz gerçi, ama ne de olsa,
bir çocuktunuz değil mi? Siz maşallah seneden seneye büyüyor, resimli roman
kahramanlarına benzer bir genç oluyorsunuz da ben daima yerimde sayıyorum?
Kâmran, hayretle gözlerini açtı:
- Pardon Feride, dedi. Anlamadım.
- Anlaşılmayacak bir şey yok. Yani siz büyüyorsunuz da ben neden Bibliothegue
tfose masallarını okuyacak bir bebek kalıyorum ve bir türlü haline göre on beş
yaşına girmiş bir kız muamelesine lâyık görülmüyorum?
Kâmran, şaşkın şaşkın, yüzüme bakmakta devam ediyordu:
- Yine anlamadım, Feride!
Bu anlayışsızlığa hayret eder gibi bir jest yaptım, dudaklarımı büzdüm. Fakat
doğrusu aranırsa ne demek istediğimi ben de anlamamıştım. Yaptığıma pişman
oluyor, bir kaçamak arıyordum.
Bu defa sinirli bir hareketle ikinci kutunun bağını kopardım, içinde yine
fondanlar vardı.
Kâmran, hemen hemen resmi bir tavırla hafifçe eğildi:
- Artık size ermiş, yetişmiş bir genç kız muamelesi etmek lâzım geldiğini
ağzınızdan işitmek beni pek bahtiyar etti Feride, dedi. Kitaplar için sizden af
dilemeye lüzum görmeyeceğim. Çünkü fondanlar ispat etmiştir ki, kitaplar zaten
bir şakadan başka bir şey değildi. Maksat size kitap getirmek olsaydı belki o
demin bahsettiğiniz romanlardan da seçebilirdim.
Kâmran'ın bu tavrı, bu sözleri muhakkak alaydı. Fakat öyle de olsa, onun
karşımda bu sesle, bu kelimelerle konuşması hoşuma gidiyordu.
Cevap vermeye mecbur olmamak için ellerimi bir dua vaziyetinde birbirine
kavuşturarak dalgın bir hayranlık rolü oynuyordum. O, sözünü bitirince yüzüne
baktım; gözlerime düşen saçları bir baş işaretiyle silkeleyerek:
- Ne söylediğinizi dinleyemedim, efendim, fondanlar o kadar güzel ki... Mamafih,
bunları görünce barıştık. Mesele yok. Çok mersi, Kâmran.
Dinlenilmediğini zannetmesine onun galiba canı sıkılmıştı. Mamafih, o da nedense
bunu bana sezdirmemek istedi; içini çekerek yalancı bir somurtkanlıkla:
- Ne yapalım, mademki çocuk hediyeleri makbule geçmiyor artık, bundan sonra
büyük insanlara mahsus ciddi şeylerle hatırınızı sorarız, dedi.
Ben, şimdi yalnız fondanlarımla meşgul görünüyordum. Bir mücevher muhafazası
seyreder gibi sevinçle kutuya bakıyor, içinden çıkardığım şekerleri, bir resimli
gazetenin üstüne sıralıyordum. Aynı zamanda da saçmasapan şeyler söylüyordum:
- Bunları yemek de bir sanattır, Kâmran. Hem bu sanatı, âcizane ben keşfettim.
Bak, mesela sen şu sarıyı kırmızıdan evvel yemekte bir zarar görmezsin, değil
mi? Halbuki ne yazık? Çünkü kırmızı; hem fazla tatlıdır, hem biraz nanelidir.
Onu evvela yersem sanırım o nazik lezzetine, o şairane kokusuna yazık olur. Ah,
canım şekerler...
Bir tanesini alarak dudaklarıma götürdüm. Kuş yavrusunu sever gibi okşuyor,
onunla adeta konuşuyordum.
Kuzenim elini uzattı.
- Onu bana versene, Feride, dedi. Tuhaf bir nazarla yüzüne baktım:
- Ne demek?
- Yiyeceğim.
- Kutuyu yanında açtığımıza galiba fena ettik. Getirdiklerini kendin yemeye
başlarsan işimiz var...
- Sadece onu ver!
Hakikaten bu ne demektir? insan, başkasının ağzına sürülmüş bir şeyden
iğrenmemek için... Neler düşünüyorum!
Herhalde bir şaşkınlık ve dalgınlık saniyesi geçirmiş olacağım ki, kuzenim
birdenbire elini uzattı, fondanı parmaklarımdan kapmak istedi. Fakat ben daha
atik davrandım. Şekeri kaçırdım ve ona dilimi çıkardım:
- Sizin böyle el çabukluğu hünerleriniz yoktu ama nasıl oldu, diye alay ettim.
- Bakın, ben size bu kadar güzel fondanın nasıl yeneceğini tarif edeyim de ondan
sonra kapın...
Başımı biraz arkaya atarak tekrar dilimi çıkardım, fondanı üzerine koydum.
Şeker, yavaş yavaş eridikçe başımı iki tarafa sallıyor, dilim serbest olmadığı
için el hareketleriyle ona fondanın lezzetindeki fevkalâdeliği anlatıyordum.
Kuzenim o kadar tuhaf bir şaşkınlıkla bakıyordu ki, kendimi tutamadım, gülmeye
başladım.
Sonra, tekrar ciddileştim, kutuyu uzatarak:
- Şimdi artık öğreneceğinizi öğrenmiş sayılacağınız için bir tane ikram
edebilirim.
Kâmran, yarı şaka bir hiddetle kutuyu itti:
- istemem, dedi. Hepsi senin olsun.
Aramızda aşağı yukarı konuşulacak bir şey kalmamıştı. Terbiye icabı evdekilerden
haber sorduktan ve onlara komplimanlarımı gönderdikten sonra kutularımı
koltuğumun altına sıkıştırarak çıkmaya hazırlanıyordum.
Birdenbire parloir'm yanındaki odadan hafif bir gürültü oldu. Kedi gibi kulak
kabartarak dinledim.
Mektep levhalarına ve haritalarına mahsus olan bu odanın biraz evvel kapısı
açılmıştı. Sonra levhalardan birinin yere düşmesine benzer bir ses işitmiştim.
Şimdi de arkadaki camlı kapının arkasında fare tıkırtısından farkı olmayan bir
gürültü ve hareket hissediyordum.
Kuzenime belli etmeden bu kapıya şöyle bir bakınca ne göreyim? Buzlu camın
arkasında kocaman bir baş gölgesi... Derhal işi çakmıştım. Mişel'di. Bir
haritaya ihtiyaç olduğunu söyleyerek aptal soru kandırmış, parloir'm yanındaki
odadan bizi gözetlemeye gelmişti.
Gölge kaybolmuştu. Fakat camın altındaki anahtar deliğinden bu kızın bizi
gözetlediğine hiç şüphem yoktu. Ne yapacaktım? Birbirine kur yapan iki insan
sıfatıyla, o bizden mutlaka fevkalâde bir şeyler bekliyordu. Benim, kuzenime
"Haydi, Allah yolunu açık etsin, evdekilere selam" diyerek aptal aptal kapıdan
çıktığımı görünce her şeyi anlayacak, koridorda başımı
kollarının arasında sıkıştırıp saçlarımı karıştırarak "Bana masal okudun,
ha!" diye gülecekti.
Bu korku, bana o saniyede bir hınzırlık düşündürdü. Doğru bir şey değil ama,
mademki bir rol oynamaya başlamıştık, sonuna kadar devam edecekti.
Misel, mektep arkadaşlarımın çoğu gibi Türkçe bilmezdi. Şu halde söyleyeceğimiz
lakırdıların ehemmiyeti yoktu. Elverir ki, ses ve jestler sevişen iki insanın
jestlerine benzesin... Kâm-ran'a:
- Az kalsın unutuyordum, dedim. Sütninenin torunu köşkte mi?
Sütninenin torunu senelerden beri köşkte büyüyen bir öksüzdü.
Kâmran, sualime şaşırır gibi oldu:
- Elbette köşkte... dedi. Nereye gitmesini isterdin?
- Tabii... Biliyorum... Yalnız... Ne bileyim işte? Ben bu çocuğu o kadar
seviyorum ki... Kuzenim gülümsedi:
- Bu da nereden çıktı, dedi. Yüzüne bile baktığın yoktu biçarenin...
Garip bir hareketle:
- Yüzüne bakmamak ne ispat eder, rica ederim, dedim. Sevmediğimi mi? Ne
delilik!... Bilâkis ben, bu çocuğu o kadar çok seviyorum ki...
Bu seviyorum kelimesini, La Dam O Kamelya rolü oynayan bir aktris jestiyle
boynumu bükerek ellerimi göğsümün üstünde kavuşturarak tekrar ediyor, yan gözle
de kapıya bakıyordum.
Misel, altı kelime Türkçe biliyorsa, bunların üçü mutlaka "sevmek, sevgi, sevda"
gibi şeyler olacaktı. Mamafih, tahminimde yanılmış olsam da herhalde bir
diksiyonere bakabilir, yahut da "seviyorum ki" kelimesinin ne dehşetli bir
manası olduğunu herhangi bir Türkçe bilenden öğrenebilirdi. Yalnız
Kendimi tutamayarak birdenbire bir baskın yaptım:
- Adı nedir? Ne iş yapar? Evinin adresi ne? dedim.
Kuzenim şaşaladı; o kadar şaşaladı ki, bir uydurma isim ve adresi bile
düşünemedi. Renkten renge girerek ve gülerek:
- Ne yapacaksın? Niçin bu merak? gibi kelimelerle beni atlatmaya uğraştı.
Ortada ehemmiyetli bir mesele varmış gibi:
- Ben, hafta başında teyzeme sorarım, dediğim zaman ise daha fazla kızardı.
- Sakın ha! Anneme ondan bahsetme... Görüşmemi istemez de, diye yalvarmaya
başladı.
Hiddetle ayağa kalktım, zorla tutmaya çalıştığım ellerimi cebime saklayarak:
- Ne baba dostlarınızla, ne kendi dostlarınızla meşgul olduğumu zannediyorsanız
yanılıyorsunuz. Münasebetsizliğimden öyle bir lakırdı ortaya atıverdim işte,
diye dışarı çıktım.
O günden sonra Kâmran ne zaman mektebe geldiyse bahane uydurdum, yanına
çıkmadım. Getirmekte devam ettiği kutuları sınıfta, yahut bahçede yırtarak
açıyor, içindekilerini bir tanesine el sürmeden çocuklara yağma ettiriyordum.
Hakikat meydandaydı. Mesut dul mutlaka bu taraflarda bir yerde oturuyordu. O
geceden sonra mutlaka anlaşmışlardı. Kuzenim ikide birde onun evine gidiyor, o
arada bana da uğruyordu.
istedikleri ahlâksızlığı yapsınlar... Bana ne? Fakat beni arada oyuncak etmeleri
fena halde gücüme gidiyordu. Bu aklıma geldikçe vücuduma ateş basıyor, hiddetten
ağlamamak için dişlerimle dudaklarımı kanatıyordum.
Neriman'ın nerede oturduğunu evden sorup öğrenmek işten bile değildi. Fakat bu
kadının adını ağzıma almak, bana tahammül edilemeyecek bir şey gibi görünüyordu.
Eve çıktığım bir tatil günüydü. Bir misafir, Necmiye'ye:
- iki gün evvel Neriman'dan bir mektup aldım, dedi. Çok mesutmuş...
Küçücük bir fino köpeğini havuzda yıkamak için dışarı çıkıyordum. Bu sözleri
işitince kapının yanında durdum, yere çömelerek köpeği yavaşça kucağımdan
indirdim.
Mesut dul için bir şey soramazdım, fakat kulağıma da yasak yoktu ya...
Misafir, devam ediyordu:
- Neriman kocasından çok memnun görünüyor, bu sefer mesut olsun zavallı...
Necmiye, bir hamam kubbesi ahmaklığıyla:
- Ya, ya! Bu sefer bari mesut olsun zavallı, diye misafirin kelimelerini aynen
tekrar edip lakırdıyı kapatmaz mı? Artık çaresiz, iş başa düşmüştü; alaycı bir
tavırla:
- Hanımefendi, tekrar evlendiler mi? dedim.
- Kim hanımefendi?
- Mektubunu aldığınız hanım. Neriman Hanım... Misafir yerine Necmiye cevap
verdi:
- Ay, haberin yok mu? Çoktan... Neriman, bir mühendisle evlendi... Beş, altı
aydan beri kocasıyla beraber izmir'de...
"Bu sefer bari mesut olsa zavallı," duasını bu sefer de ben, üçüncü defa olarak
tekrar ettim ve köpeği kucağıma kaparak dışarı fırladım. Fakat artık havuza
gitmiyor, çitlerin, bağ kütüklerinin üstünden atlayarak koşuyor, bahçenin
etrafını dört dönüyordum.
O yaz, bir seyahat yaptım. Uzak değil, Tekirdağ'a kadar. . Malum ya, hayatta
Allah bana teyzeden bol bir şey vermemiştir. Bunlardan biri de Tekirdağ'dadır.
Kocası olan Aziz Eniştemiz senelerden beri oralarda mutasarrıftır... Müjgân
isminde benden üç yaş büyük bir de kızları vardır. Akraba çocukları arasında
galiba en ziyade onu severim.
Müjgân çirkindir, fakat bu, bana hiç batmaz. Aramızdaki fark üç yaştan ibaret
olmasına rağmen, ben onu çocukken
nedense daima kocaman bir insan gibi görmüşümdür. Şimdi farkın daha azalmış
olmasına rağmen yine öyle görür ve onu "abla" diye çağırırım.
Müjgân Abla, benim taban tabana zıddımdır. Ben, ne kadar çılgın ve yaramazsam,
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Çalıkuşu - 05
  • Parts
  • Çalıkuşu - 01
    Total number of words is 2690
    Total number of unique words is 1666
    29.6 of words are in the 2000 most common words
    42.6 of words are in the 5000 most common words
    51.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 02
    Total number of words is 2748
    Total number of unique words is 1698
    31.6 of words are in the 2000 most common words
    46.4 of words are in the 5000 most common words
    54.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 03
    Total number of words is 2794
    Total number of unique words is 1629
    32.2 of words are in the 2000 most common words
    48.0 of words are in the 5000 most common words
    55.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 04
    Total number of words is 2894
    Total number of unique words is 1567
    35.8 of words are in the 2000 most common words
    49.9 of words are in the 5000 most common words
    57.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 05
    Total number of words is 2755
    Total number of unique words is 1566
    32.3 of words are in the 2000 most common words
    48.1 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 06
    Total number of words is 2715
    Total number of unique words is 1554
    33.3 of words are in the 2000 most common words
    47.0 of words are in the 5000 most common words
    54.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 07
    Total number of words is 2858
    Total number of unique words is 1509
    35.3 of words are in the 2000 most common words
    49.4 of words are in the 5000 most common words
    56.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 08
    Total number of words is 2809
    Total number of unique words is 1533
    36.1 of words are in the 2000 most common words
    49.8 of words are in the 5000 most common words
    57.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 09
    Total number of words is 2835
    Total number of unique words is 1670
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    47.7 of words are in the 5000 most common words
    55.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 10
    Total number of words is 2815
    Total number of unique words is 1612
    36.8 of words are in the 2000 most common words
    52.4 of words are in the 5000 most common words
    59.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 11
    Total number of words is 2850
    Total number of unique words is 1677
    33.6 of words are in the 2000 most common words
    47.8 of words are in the 5000 most common words
    55.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 12
    Total number of words is 2881
    Total number of unique words is 1774
    32.0 of words are in the 2000 most common words
    46.5 of words are in the 5000 most common words
    53.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 13
    Total number of words is 2779
    Total number of unique words is 1673
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    48.1 of words are in the 5000 most common words
    56.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 14
    Total number of words is 2800
    Total number of unique words is 1643
    33.7 of words are in the 2000 most common words
    47.8 of words are in the 5000 most common words
    56.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 15
    Total number of words is 2818
    Total number of unique words is 1600
    34.1 of words are in the 2000 most common words
    49.9 of words are in the 5000 most common words
    57.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 16
    Total number of words is 2830
    Total number of unique words is 1630
    34.9 of words are in the 2000 most common words
    51.0 of words are in the 5000 most common words
    58.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 17
    Total number of words is 2771
    Total number of unique words is 1607
    35.7 of words are in the 2000 most common words
    51.3 of words are in the 5000 most common words
    59.2 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 18
    Total number of words is 2832
    Total number of unique words is 1597
    34.0 of words are in the 2000 most common words
    48.4 of words are in the 5000 most common words
    55.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 19
    Total number of words is 2877
    Total number of unique words is 1684
    34.9 of words are in the 2000 most common words
    48.8 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 20
    Total number of words is 2785
    Total number of unique words is 1605
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    46.8 of words are in the 5000 most common words
    54.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 21
    Total number of words is 2817
    Total number of unique words is 1639
    34.7 of words are in the 2000 most common words
    49.6 of words are in the 5000 most common words
    57.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 22
    Total number of words is 2743
    Total number of unique words is 1584
    32.7 of words are in the 2000 most common words
    48.2 of words are in the 5000 most common words
    55.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 23
    Total number of words is 2851
    Total number of unique words is 1591
    34.4 of words are in the 2000 most common words
    48.9 of words are in the 5000 most common words
    56.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 24
    Total number of words is 2799
    Total number of unique words is 1616
    32.3 of words are in the 2000 most common words
    46.6 of words are in the 5000 most common words
    55.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 25
    Total number of words is 2762
    Total number of unique words is 1576
    34.8 of words are in the 2000 most common words
    49.5 of words are in the 5000 most common words
    56.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 26
    Total number of words is 2829
    Total number of unique words is 1521
    38.0 of words are in the 2000 most common words
    52.4 of words are in the 5000 most common words
    60.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 27
    Total number of words is 2788
    Total number of unique words is 1572
    34.4 of words are in the 2000 most common words
    50.2 of words are in the 5000 most common words
    57.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 28
    Total number of words is 2820
    Total number of unique words is 1611
    35.0 of words are in the 2000 most common words
    49.5 of words are in the 5000 most common words
    57.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 29
    Total number of words is 2859
    Total number of unique words is 1575
    33.9 of words are in the 2000 most common words
    48.5 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 30
    Total number of words is 2717
    Total number of unique words is 1462
    37.3 of words are in the 2000 most common words
    51.6 of words are in the 5000 most common words
    59.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 31
    Total number of words is 2707
    Total number of unique words is 1405
    37.5 of words are in the 2000 most common words
    52.7 of words are in the 5000 most common words
    60.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 32
    Total number of words is 2851
    Total number of unique words is 1636
    34.2 of words are in the 2000 most common words
    49.3 of words are in the 5000 most common words
    56.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 33
    Total number of words is 1234
    Total number of unique words is 750
    37.0 of words are in the 2000 most common words
    51.9 of words are in the 5000 most common words
    59.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.