Çalıkuşu - 09
kadar beklediğini bilmiyorum. Fakat beklemekten usanarak odama geldiğinde ve
masanın üstünde çizgili mektep defteri yaprağına karalanmış şu birkaç satırı
gördüğü zaman herhalde şaşalamış olacaktır:
"Kamran Beyefendi. 'Sarı Çiçek' romanını baştan başa öğrendik. Bir daha ölünceye
kadar birbirimizi görmek yok. Senden nefret ediyorum.
IKINCI KISIM
- Geldiğin günden beri gece demezsin gündüz demezsin, yazarsın da yazarsın. Ne
bitip tükenmez yazıdır bu? Mektup desem değil; mektup, deftere yazılmaz. Kitap
desem değil, bizim bildiğimiz, kitabı saçlı sakallı ulemalar yazar. Sen parmak
kadar çocuksun. Öyleyse ne yazarsın böyle durup dinlenmeden?
Bana bu suali soran; otelin ihtiyar odacısı Hacı Kalfa'dır. Bir saatten fazla
bir zamandan beri dışarıda şarkı söyleyerek tahta siliyordu. Şimdi yoruldu;
benimle, kendi dediği gibi, iki satır lakırdı atmaya geldi.
Hacı Kalfa'nın halini görünce kendimi tutamadım kahkahalarla gülmeye başladım:
- Bu ne kıyafet, Hacı Kalfa.
Her zaman beyaz bir önlükle dolaşan Hacı Kalfa, bugün arkasına dört peşli bir
eski zaman entarisi giymiş, çıplak ayaklarıyla tahtaları silerken düşmemek için
eline kocaman bir sopa almıştı.
- Ne yaparsın, hanımlık yapıyoruz, hanım gibi giyineceğiz elbette, dedi.
Hacı Kalfa, ara sıra konuştuğum dertli bir komşumdan başka, odama giren tek
insandır, ilk günlerde çekiniyordu. Bir iş için odama gireceği zaman kapıyı
vuruyor, "Başını ört hocanım, ben geliyorum," diyordu.
Ben, alay ediyor, "Haydi canım, Hacı Kalfa, işin mi yok Allah aşkına. Teklif mi
var aramızda?" diyordum.
O, çatkın çehresini daha çatıyor:
- Yoo! iş senin bildiğin gibi değildir, "islam muhadderat-ları"nın yanına öyle
sallapati girilmez, diye bana çıkışıyordu.
"Muhadderat" herhalde kadın falan demek olacaktı. Fakat hocalık gururuma
yediremediğim için bunu Hacı Kalfa'dan so-ramıyordum. Mamafih, alay ede ede Hacı
Kalfa'ya bu saygının manasızlığını anlatmıştım. Şimdi, aklına estikçe kapımı
vuruyor, çekinmeden içeriye giriyordu.
Hacı Kalfa, gülmemin bir türlü kesilmemesine evvela kızacak oldu, fakat sonradan
vazgeçti:
- Beni kızdırmak için mahsus yapıyorsun ama, kızmayacağım, dedi.
Sonra, gözlerinde garip bir hüzünle ilave etti:
- Kafeste kuş gibi o kadar sıkılıyorsun bu yalnız odada ki; biraz alay çıkar,
gül, ziyanı yok, ahbaplık daha artarsa ben, sana bir parça da oynayacağım
galiba, biraz eğlenmen için, anladın mı efendim?
Hacı Kalfa'ya ne yazdığımı anlatmak kabil değildi.
- Yazım pek çarpık çurpuk da meşk yazıyorum Hacı Kalfa, dedim. Yarın, öbür gün
derse başlayacağım. Çocuklar ayıplar sonra.
Hacı Kalfa, fotoğraf karşısında poz alır gibi sopasına dayandı, gözlerinde tatlı
bir gülümseme ile cevap verdi:
- Çocuk aldatıyorsun, Hacı Kalfa kaç baharın yoğurdum! yemiştir, bilirsin sen?
Onlar ki hattat gibi sülüs yazılar, iki par etmez yazdıkları. Onlar ki böyle
karınca ayağı gibi eğri büğr bir şeyler karalarlar, ne çıkarsa onlardan çıkar.
Biz, dairelerdi ne kadar taban tepmiş, ne çeşit memurlar görmüşüz, bilirsil sen?
Bir derdin vardır senin, vardır ama, her neyse onun sı bizlere düşmez. Yalnız
yazarken, parmaklarını mürekkepl boyamamaya gayret et ki, çocuklara karşı asıl
ayıp odur. Haj di bakalım, sen yaz yazını; ben de tahtalarımı nrçalayım.
Hacı Kalfa'yı savdıktan sonra tekrar masamın başına geçtim. Fakat, artık
çalışamıyorum; onun bazı sözleri beni sardıkça sarıyor.
Adamcağızın hakkı var. Mademki artık koskoca insanım, yarın, öbür gün işine
başlayacak bir hocayım; o halde kendimden, çocukluğumdan hiçbir iz, eser
bırakmamaya çalışmalıyım. Hakikaten parmaklarımdaki hatta Hacı Kalfa'nın
söylememesine rağmen, dudağımdaki mürekkep lekeleri ne oluyor? Hele geceleri
defterime yazarken sık sık kendimi mektepte görmem, artık bir daha göremeyeceğim
insanların etrafımda dolaşıyor gibi olmalarını hissetmem, biraz da bu lekelerden
gelmiyor mu?
Hacı Kalfa'nın bir sözü daha zihnime takılıyor: "Kafeste kuş gibi o kadar
sıkılıyorsun bu yalnız odada ki..."
Kafeslerin hepsinden nihayet kurtulduğum bugün de birinin beni, kafeste bir kuş
gibi görmesi doğru değil. Sonra, kuş-kelimesinin eski "Çalıkuşu"nu; kırık
kanadı, kapanmış gagasıyla düştüğü yerden kaldırmak gayreti var. Hacı Kalfa,
böyle konuşmakta devam ederse, aramızın bozulmasından korkuyorum.
Mamafih, defterimi eksik bırakmamak için son bir gayret lâzım. Arkamda
bıraktığım iğrenç dünyaya bir kere daha dönmeliyim.
O akşamüstü, yabancı kadından, öğreneceğimi öğrendikten sonra odama gidiyordum.
Taşlıkta teyzeme tesadüf ettim, karanlıkta bir köşeye gizlenmek istedim. Fakat
teyzem beni görmüştü.
- Kim o? diye seslendi. Sen misin Feride? Niçin saklanıyorsun?
Cevap vermeden karşısında durdum. Birbirimizin yüzünü fark edemiyorduk.
- Mutlaka yine bir yaramazlık!..
Görünmez bir el göğsüme basıyor, nefesimi kesiyor gibiydi
.
- Teyze, dedim.
Teyzem, bu dakikada bana bir tatlı kelime söylemiş olsaydı, hafifçe yanağıma
dokunsa, saçımı okşasaydı, ağlayarak kollarına atılacak, belki her şeyi
söyleyecektim.
Fakat o, benim ne halde olduğumu fark edemedi. "Yine ne derdin var, Feride?"
dedi. Teyzemden bir şey istediğim vakit daima böyle söylerdi. Fakat, bu akşam
bana öyle geldi ki, bu sözlerle: "Artık yetmedi mi?" demek istiyor.
- Hiç, teyze, dedim, müsaade edersen seni öpeceğim.
Teyzem, ne olsa, annem demektir. Onu, son bir defa öpmeden ayrılmak
istemiyordum.
Cevabını beklemeden ellerini tuttum, karanlıkta iki yanağından, sonra
gözlerinden öptüm.
Odam darmadağınık, iskemlelerin üstüne elbiseler atılmıştı. Açık dolap
gözlerinden çamaşırlar sarkıyordu. Benim cesaret ettiğim şeyi yapacak insanın,
arkasında derbeder bir mektep çocuğu odası bırakması ayıptı. Fakat, ne çare ki
vakit çok dardı.
Penceremde ışık görüp gelmelerinden korkarak karanlıkta hemen el yordamıyla, ona
bırakılacak birkaç satırı yazdım.
Sonra, dolabımı açtım. Kırmızı bir kurdele ile bağlı diplomamı, yadigâr
kıymetinde birkaç parça eşyayı, annemden kalma küpe, yüzük gibi bir iki fakir
mücevheri mektep valizime doldurdum.
Kapılardan kaçan evlatlıkların da böyle yaptıklarını hatırlıyor, acı acı
gülüyordum.
Nereye gideceğimi, ancak, sokağa çıktıktan sonra düşündüm. Evet, ben nereye
gidecektim? Yarın olsa kolay. Zihnimde müphem surette tasarlanmış bir şeyim
vardı. Asıl mesele bu geceyi geçirmekteydi. Gecenin bu saatinde nereye
sığınabilirdim? Her şeyi göze almış olmama rağmen elimde valizimle sabaha kadar
tarlalarda dolaşamazdım ya. Biraz sonra köşkte bir kıyamet kopacaktı. Rezalet
korkusuyla belki polise başvurmazlardı. Fakat, etrafa kol kol arayıcılar
çıkacağı muhakkaktı. Tren, vapur, hatta araba yolculuğu tehlikeliydi, izimi
çabucak keşfederlerdi. Gerçi hayatını kendi istediği gibi yaşamak isteyen bir
insanı zorla, bu köşke dönmeye mecbur edecek bir kuvvet yoktu. Fakat kararımı
bir çocuk deliliği, şımarık bir kız nazı sanacaklar; beni de, kendilerini de boş
yere üzeceklerdi.
Onları bu fikirden vazgeçirmek, hatta, bir daha adımı anmaya tövbe ettirmek için
yarın teyzeme nasıl bir mektup yazacağımı biliyordum. Fakat, bu gece nerede
barınacaktım?
Evvela, aklıma, civar köşklerde oturan bazı arkadaşlarım geldi. Beni muhakkak ki
iyi karşılayacaklardı. Fakat, yaptığım az çok bir rezaletti. Bu vaziyette bir
kızı bir gececik olsun evlerine kabul etmek, belki tuhaflarına gidecekti. Sonra
bu fevkalâdeliği izah için onlara bir şey söylemek lâzım gelecekti. Yabancılara
hesap vermenin ve onlardan nasihat dinlemenin gücüme gideceğini hissediyordum.
Nihayet, ilk aklıma gelen isimler tabiatıyla evdekilerin de aynı kolaylıkla
düşüneceği isimler olacak. Beni aramaya, en evvel onlardan başlayacaklardır.
Arkadaşlarımın aileleri gece yarısı telaş içinde beni sormaya gelen aileme,
benim hatırım için "Burada yok" demeye cesaret edebilecekler miydi?
Đstasyona giden caddeyi tehlikeli bularak aradaki Içeren-köy yollarına
sapmıştım.
Karanlık gittikçe artıyordu. Şaşırmaya, cesaretimi kaybetmeye başladığım bir
zamanda aklıma birdenbire bir şey geldi.
Sekiz, on sene evvel akrabalarımızdan birinin evinde sütnine-lik etmiş bir
muhacir kadını vardı ki, Sahrayıcedit'te oturur ve sık sık köşke gelirdi.
Geçen sene bir gün, uzunca bir akşam gezintisinden dönerken onun evine uğramış,
yarım saat kadar bahçesinde dinlenmiştik. Eskilerimi daima ona verdiğim için
benimle arası gayet iyiydi. Geceyi onun evinde geçirirdim ve kimse, benim orada
olacağımı akıl edemezdi.
Sokaktan bir muhacir arabası geçiyordu. Evvela onu çevirmek istedim, fakat.bu
hem tehlikeliydi, hem de üstümde bozuk param yoktu.
Çaresiz, yaya olarak Sahrayıcedit yolunu tuttum. Karanlıkta bir gölge gördükçe,
yahut bir ayak sesi işittikçe tireyerek duruyordum. Gece vakti, ıssız kır
yollarında, tek başına dolaşan bir kadından kim şüphe etmezdi? Bereket versin,
ortalıkta in cin yoktu. Yalnız bir bağın kenarından geçerken küçük bir tehlike
atlatım. Karşıdan türkü söyleyerek birkaç sarhoş geliyordu. Bir sıçrayışta bağın
kenarındaki alçak çitin üstünden aştım; onlar geçip gidinceye kadar orada
gizlendim. Bağda köpek falan olsaydı halim haraptı.
Bundan başka, Sahrayıcedit caddesini geçerken kaldırımlar üstünde, yorgun yorgun
sopasını sürüyen bir bekçiye rastladım. Fakat hoş bir tesadüf oldu. Adamcağız
beni görmeden yan sokaklardan birine saptı.
Sütnine ile ihtiyar kocası, beni görünce şaşırdılar. Yolda hazırladığım kurt
masalını okudum. Büyük amcamla Üsküdar'dan geliyorduk. Şurada arabamızın
tekerleği kırıldı. Bu saatte başka araba da bulamadık. Çaresiz, yaya dönüyorduk.
Uzaktan sizin lambanızı gördük. Amcam: "Haydi Feride, yabancı yer değil ya, sen
sütnineye misafir ol bu gece. Ben de şuradaki bir ahbabımda kalayım!" dedi.
Doğrusu masalım bu saf insanlarca bile pek kolay inanılacak bir masal değildi.
Fakat, küçükhanımı bir gece misafir etmek
şerefi onlar için o kadar büyük bir şeydi ki, sözlerimden şüphe etmediler.
Zavallı sütninenin benim için hazırladığı kır lavantası kokan tertemiz yatağı
ertesi sabah boş, dokunulmamış gördüğü zaman ayaklan suya ermiştir ki, o vakit
de kuş uçmuş kervan geçmiş bulunuyordu.
O gece, sütninenin odasında, lambamı söndürmüş, karanlığa baka baka uzun bir
plan hazırlamıştım.
Dolabımın bir köşesinde, kırmızı kurdelesiyle, ağır ağır solup sararmaktan başka
bir şeye yaramayacak zannettiğim diplomam gözümde bir ehemmiyet almıştı. Bütün
ümidim, pek makbul olduğunu söyledikleri bu kâğıt parçasındaydı. Onun sayesinde
Anadolu vilayetlerinden birinde bir hocalık alacak, bütün hayatımı çoluk çocuk
arasında, şen ve mesut geçirecektim.
istanbul'dan çıkıncaya kadar, Eyüpsultan'daki Gülmısal Kalfa'nın evinde
gizlenmeye karar vermiştim. Gülmisal Kalfa, annemin dadısıydı. Annem evlenirken,
onu da Eyüp'te ihtiyar bir kolcubaşıya vererek çırak çıkarmışlardı.
Annemi çok sevmesine mukabil, teyzemlerle arası bozuktu. Büyükkannem sağken ara
sıra yalıya gelir, bana boyalı Eyüp oyuncakları getirirdi. Fakat, o öldükten
sonra kalfa, büsbütün ayağını kesmiş, teyzelerim de adını anmaz olmuşlardı.
Sebebini bilmiyordum ama, aralarında galiba bir de kavga çıkmıştı.
Herhalde, istanbul'da benim için Gülmisal Kalfa'nın evinden daha emin bir yer
yoktu.
Teyzem zihnimde gittikçe dallanıp budaklanan mektubu aldıktan sonra, ağlamaktan
başka bir şey yapamayacaktı. Öteki alçak da ne de olsa insandı, izimi keşfetse
bile, karşıma çıkmaya yüz, surat bulamayacktı.
l
O sabah, kalfanın sokak kapısını aralık buldum. Kendisi kınalı kaşlarının
üstünde bir başörtüsü, çıplak ayaklarında hamam nalınlarıyla evinin taşlarını
yıkıyordu.
Bir şey söylemeden kapının önünde durdum, onu seyretmeye başladım. Yüzüm sımsıkı
kapalı olduğu için beni tanıya-mıyor, fersiz mavi gözleriyle şaşkın şakın bana
bakıyordu.
- Bir şey mi istediniz hanım? dedi. Bir, iki kere yutkunduktan sonra:
- Dadı, beni tanımadın mı? diye sordum. Sesim, onun üzerinde anlaşılmaz bir
tesir yaptı, ürkmüş gibi geri çekilerek:
- Fesuphanallah, fesuphanallah! diye seslendi. Açsana yüzünü hanım?
Valizimi ıslak taşların üstüne koyarak peçemi kaldırdım. Kalfa, boğuk bir feryat
kopardı:
- Güzide, Güzidem gelmiş. Ah, evladım! Damarları çıkmış zayıf kollarıyla boynuma
sarılıyor, gözlerinden sel gibi yaşlar akarak:
- Ah çocuğum, ah çocuğum diye hıçkmyordu.
Bu fazla heyecanın sebebini anlamıştım. Benim gittikçe anneme benzediğimi
söylerdi. Hatta, onu hiç unutmayan eski bir arkadaşı: "Güzide'nin, tamamıyla
yirmi yaşındaki çehresi, sesi. Feride'yi ağlamadan dinleyemiyorum" derdi.
Gülmisal Kalfa'ya da şimdi aynı şey olmuştu. Ağlamanın bu kadar güzel bir şey
olacağını, bu ihtiyar Çerkez halayıktan evvel bana hiç kimse anlatamamıştır.
Annemi ben, hayal meyal hatırlarım. Bazı terk edilmiş odalarda, toza, taprağa
bulanmış, çizgileri ve boyaları silinmiş eski resimler şeklinde belli belirsiz
bir hayal. Bu hayal, bugüne kadar bende ne bir hüzün, ne bir fazla sevgi
uyandırmıştı.
Fakat, Gülmisal Kalfa, zavallı ihtiyar kafasından benimle onu ayırt edemeyerek
"Güzidem" diye hıçkırırken, içimde anlaşılmaz bir şey oldu. Annem, gözümün
önünde, ölümünün
ateşi yüreğimde, ben de "Anne, anneciğim!" diye katıla katıla ağlamaya başladım.
Zavallı kalfa kendini unutmuş, benimle uğraşmaya başlamıştı.
Gözyaşları içinde ona sordum:
- Kalfa, annem bana çok mu benziyordu?
- Çok, kızım, seni görünce aklım karıştı, onu görüyorum sandım. Allah toprağı
kadar ömür versin sana.
ihtiyar kalfa, taşlığın yanındaki odada, beni çocuk gibi soyarken, hâlâ için
için ağlamakta devam ediyordu.
Onun patiska perdeli küçük odasında geçirdiğim ilk saatlerin tadını dünyada
unutamayacağım. Beni, soyduktan sonra, dokuma bir örtü ile kaplı kerevetinin
üzerine yatırdı, başımı dizine koydu, alnımı ve saçlarımı okşayarak annemi
anlatmaya başladı.
Doğduğu gün, mavi yüzlü yemenisi ile ilk defa kucağına aldığı dakikadan sonra
ayrıldığı güne kadar, bütün hatıralarını bir bir anlattı.
Sıra bana gelince, ben de, başıma gelenleri ona, olduğu gibi söyledim. Kalfa
sözlerimi, bir çocuk masalı dinler gibi gülümseyerek dinliyor, ara sıra "Vah
yavrum" diye içini çekiyordu. Fakat, dün gece köşkten nasıl çıktığımı, bir daha
ölünceye kadar oraya dönmeyeceğimi söylediğim vakit, telaşa düştü: "Feride, sen
çocukluk etmişsin, Kâmran Bey bir cahillik etmiş. Tövbe eder, bir daha yapmaz!"
dedi.
Gülmisal Kalfa'ya isyanımı anlatmaya imkân yoktu. Hikâyemin sonunda dedim ki:
- Gülmisal Kalfa, ihtiyar kafacığmı nafile yorma! Ben, iki üç gün sana misafir
olduktan sonra başka bir memlekete gideceğim. Elimin emeğiyle yaşayacağım.
Ben, böyle söylerken, kadıncağızın gözleri doluyor, ellerimi okşayıp
yanaklarına, dudaklarına sürerek:
- Bu ellere kıyabilir miyim ben? diyordu.
Kalfayı dizlerimin üstüne oturtup hoplatarak, buruşuk
yanaklarını çekiştirerek anlattım ki, o eller için şimdilik fazla bir tehlike
yoktur. Yaramazlık eden birkaç küçüğün ara sıra kulaklarını çekmekten başka bir
şeyde kullanılacak değildir.
Anadolu'da nasıl hocalık edeceğimi, neler yapacağımı öyle neşe ile anlatıyordum
ki, nihayet, o da, benim heyecanıma kapıldı. Yeşil bir bürümcüğe sarılı küçük
Mushaf mı duvardan indirdi ve onun üzerine yemin etti ki, burada misafir
kaldığım müddetçe, beni ele vermeyecektir. Öte taraftan beni aramaya gelenler
olursa, kapıdan çevirecektir.
O gün akşama kadar, Gülmisal Kalfa ile ev işi gördük. Ben, şimdiye kadar hep
hazırdan yemiştim. Bir gün bir yumurta bile pişirmemiştim. Bu, artık
değişmeliydi. Bundan sonra, aşçıyı hizmetçiyi nerede bulacaktım? Hazır Gülmisal
Kalfa elimdeyken ondan nasıl yemek pişirileceğini, bulaşık ve çamaşır
yıkanacağını, hatta, söylemesi ayıp ama, nasıl sökük dikilip çorap yamanacağını
öğrenmeliydim.
iskarpinlerimi, çoraplarımı çıkardıktan sonra işe girişmiştim. Kalfanın
isyanlarına, feryatlarına kulak asmadan, kuyudan kova kova su çektim. Tahtaları
sildim yahut batırdım. Sonra, yine kuyu başına oturarak onunla beraber zerzevat
ayıkladım.
Zerzevat ayıklamak deyip geçeriz, ama o ne ince işmiş! Kalfa, soyduğum
patatesleri gördükçe feryat ediyor:
- Kızım, sen onların yarısını kabuklarıyla beraber atıyorsun, diyordu.
Ben, o vakit dikkatle gözlerimi açıyor:
- Sahi öyle kalfa. Ben, bunu senden öğrenmeseydim, bin zahmetle satın aldığım
patateslerimin yarısını atacak ve ömrümün sonuna kadar farkında olmayacaktım,
diyordum.
Ondan öğreneceğim şeyleri yazmak için yanıma küçük bir not defteri koymuştum.
ikide birde:
- Dadı, patatesin tanesini kaç kuruşa verirler? Kabuklannı
en çok kaç santim kesmek lâzım gelir? gibi sualler soruyor, dadıyı
güldürüyordum. Hele:
- Dadı, tahta silmek için kaç kova su lâzım? dediğim zaman, kadıncağızın adeta
gözlerinden yaş geldi.
Cahil bir Çerkeze yeni mektep usullerini nasıl anlatırsın? Bunları yaparken
seviniyor, akşamdan beri, vücudumun bir yerinden gelen hafif sızının adeta
uyuştuğunu duyuyordum.
Tenceremizi ateşe koyduktan sonra, mutfaktaki tertemiz hasırın üstüne oturduk.
- Ah, kalfacığım, diyordum, kim bilir gideceğim yerler ne kadar güzeldir. Ben,
Arabistan'ı hayal meyal biliyorum. Anadolu herhalde ondan çok daha güzeldir.
Oradaki insanlar bize benzemezlermiş. Kendileri fakirmiş, fakat gönülleri öyle
zengin, öyle zenginmiş ki, hiçbiri, değil fakir bir akraba çocuğuna, hatta
düşmanına ettiği iyiliği başına kakmak mürüvetsizliğinde bulunmazmış. Küçük bir
mektebim olacak. Baştan başa çiçeklerle donatacağım. Çocuklarım, bir alay
çocuğum olacak. Kendime "abla" dedirteceğim. Fakir olanlara, elimle siyah
önlükler dikeceğim. "Hangi elinle?" diyeceksin. Gülme, alay etme. Onu da
öğrenirim elbette.
Kalfa, kâh gülüyor, kâh pişman olmuş gibi kızarak:
- Feride, evlatçığım, sen çok yanlış yola gidiyorsun, diye içini çekiyordu.
Görürüz bakalım hangimizin yanlış gittiğini.
Bu işler bittikten sonra teyzemin o korkunç mektubu yazıldı. Bu mektubun bir
yerinde şöyle söylüyordum: "Seninle açık konuşacağım, teyze. Kâmran, bana hiçbir
zaman bir şey söylemedi. O, benim için hiçbir zaman kendini beğenmiş, şımarık,
manasız, ruhsuz, karaktersiz bir konak çocuğundan başka bir şey olmadı. Zayıf,
minimini, çerden çöpten bir insan. Daha sayayım mı?
Ben, onu hiçbir zaman ne beğendim, ne istedim, ne de
başka türlü bir his duydum. 'Böyledir de niçin onunla evlenmeye razı oldun?'
diyeceksin. Çalıkuşu'nun kafasızlığı malum. Bir delilik yaptık. Fakat, bereket
versin ki, kendimi vaktinde topladım. Oğlunuz için böyle düşünen bir kızın
saadetli eviniz için nasıl bir felaket olacağını anlamanız lâzım gelir. Đşte,
bugün, içinizden ayrılmak ve aradaki bütün bağları kesmek suretiyle bu felaketin
önünü aldım. Senelerden beri gördüğüm iyiliklerin birazını ödedim.
Bu lakırdıları işitikten sonra, artık, benim adımı ağzınıza almak küçüklüğünden
kendinizi sakınacağınızı umarım. Yine bilmelisiniz ki, bu ağza alınmaz
lakırdıları utanmadan, çekinmeden bile size yazan nankör ve terbiyesiz kızla
karşı kaşıya gelecek olursanız, bir çamaşırcı kadın kavgası yapmaya da kadirdir.
Bunun için en iyisi, artık birbirimizin adını anmamak olacaktır. Farz edin ki,
Çalıkuşu da, anası gibi bir köşede ölüp gitti, isterseniz bir iki damla gözyaşı
dökün; ona karışmam. Fakat, sakın uzaktan, bir yardıma filan kalkayım demeyin;
hakaretle reddederim.
Ben, yirmi yaşında, postunu sudan kurtarmış bir insanım, canım nasıl isterse
öyle yaşarım."
Bu terbiyesiz mektubu hatırladıkça daima utanacak ve ağlayacağım. Fakat lâzımdı.
Teyzemin beni aramasına, belki peşime düşmesine başka türlü mani olamazdım.
Varsın kızsın, darılsm teyzem bana. Fakat üzülmesin.
*
Ertesi gün mektubumu elimle postaya verdikten sonra, doğru Maarif Nezareti'ne
gittim, arkamda Gülmisal Kalfa'nın bol çarşafı, yüzümde onun kalın peçesi vardı.
Böyle yapmaya mecburdum. Çünkü, hem sokakta kendimi kimseye tanıtmamak lâzımdı
hem de Maarff Nezareti'nin, açık gezen kadın hocalara pek ehemmiyet vermediğini
işitmiştim.
Nezaret kapısını buluncaya kadar cesur ve neşeliydim, işlerimin gayet kolay
biteceğini umuyordum. Bir hademe beni Nazır'ın yanına götürecek, o da diplomamı
görür görmez; "Hoş geldin hanım kızım. Biz de senin gibileri bekliyorduk" diye
beni, Anadolu'nun en yeşil bir memleketine tayin ediverecekti. Fakat, kapıdan
girince hava birdenbire değişti; beni bir heyecan, bir korku aldı.
Girintili, çıkıntılı sofalar, binanın alt başından üst başına kadar acayip
merdivenler, bu sofalarda, bu merdivenlerde bir alay insan. Kimseye bir şey
sormaya cesaret edemiyor, şaşkın şaşkın etrafıma bakmıyordum.
Sağımda, yüksek bir kapının üzerinde "Makam-ı Nezaret" diye bir tabela gözüme
ilişti. Herhalde Nazır'ın odası orada olacaktı. Kapının önünde, parlak
marokenden kıvrım kıvrım somya telleri fışkırmış bir köhne koltukla kolları
yaldızlı kerli ferli bir hademe oturuyordu. Öyle bir edası vardı ki, insan
"Acaba Nazır Paşa, yahut Bey bu mu?" diye şüpheye düşse yeriydi.
Korka korka yanına yaklaştım:
- Nazır Bey yahut Paşa'yı görmek istiyorum, dedim. Hademe parmaklarını
tükürükleyip kumral palabıyıklarının ucunu kıvırarak, şahane bir bakışla beni
süzdü, ağır ağır:
- Ne yapacaksınız Nazır Bey'i? dedi.
- Hocalık isteyeceğim, dedim.
- Parts
- Çalıkuşu - 01Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2690Total number of unique words is 166629.6 of words are in the 2000 most common words42.6 of words are in the 5000 most common words51.8 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 02Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2748Total number of unique words is 169831.6 of words are in the 2000 most common words46.4 of words are in the 5000 most common words54.9 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 03Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2794Total number of unique words is 162932.2 of words are in the 2000 most common words48.0 of words are in the 5000 most common words55.6 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 04Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2894Total number of unique words is 156735.8 of words are in the 2000 most common words49.9 of words are in the 5000 most common words57.4 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 05Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2755Total number of unique words is 156632.3 of words are in the 2000 most common words48.1 of words are in the 5000 most common words55.8 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 06Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2715Total number of unique words is 155433.3 of words are in the 2000 most common words47.0 of words are in the 5000 most common words54.3 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 07Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2858Total number of unique words is 150935.3 of words are in the 2000 most common words49.4 of words are in the 5000 most common words56.1 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 08Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2809Total number of unique words is 153336.1 of words are in the 2000 most common words49.8 of words are in the 5000 most common words57.6 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 09Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2835Total number of unique words is 167033.2 of words are in the 2000 most common words47.7 of words are in the 5000 most common words55.4 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 10Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2815Total number of unique words is 161236.8 of words are in the 2000 most common words52.4 of words are in the 5000 most common words59.9 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 11Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2850Total number of unique words is 167733.6 of words are in the 2000 most common words47.8 of words are in the 5000 most common words55.4 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 12Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2881Total number of unique words is 177432.0 of words are in the 2000 most common words46.5 of words are in the 5000 most common words53.3 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 13Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2779Total number of unique words is 167333.2 of words are in the 2000 most common words48.1 of words are in the 5000 most common words56.6 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 14Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2800Total number of unique words is 164333.7 of words are in the 2000 most common words47.8 of words are in the 5000 most common words56.8 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 15Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2818Total number of unique words is 160034.1 of words are in the 2000 most common words49.9 of words are in the 5000 most common words57.3 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 16Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2830Total number of unique words is 163034.9 of words are in the 2000 most common words51.0 of words are in the 5000 most common words58.6 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 17Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2771Total number of unique words is 160735.7 of words are in the 2000 most common words51.3 of words are in the 5000 most common words59.2 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 18Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2832Total number of unique words is 159734.0 of words are in the 2000 most common words48.4 of words are in the 5000 most common words55.1 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 19Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2877Total number of unique words is 168434.9 of words are in the 2000 most common words48.8 of words are in the 5000 most common words55.8 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 20Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2785Total number of unique words is 160533.2 of words are in the 2000 most common words46.8 of words are in the 5000 most common words54.3 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 21Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2817Total number of unique words is 163934.7 of words are in the 2000 most common words49.6 of words are in the 5000 most common words57.7 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 22Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2743Total number of unique words is 158432.7 of words are in the 2000 most common words48.2 of words are in the 5000 most common words55.0 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 23Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2851Total number of unique words is 159134.4 of words are in the 2000 most common words48.9 of words are in the 5000 most common words56.4 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 24Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2799Total number of unique words is 161632.3 of words are in the 2000 most common words46.6 of words are in the 5000 most common words55.9 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 25Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2762Total number of unique words is 157634.8 of words are in the 2000 most common words49.5 of words are in the 5000 most common words56.3 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 26Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2829Total number of unique words is 152138.0 of words are in the 2000 most common words52.4 of words are in the 5000 most common words60.8 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 27Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2788Total number of unique words is 157234.4 of words are in the 2000 most common words50.2 of words are in the 5000 most common words57.7 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 28Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2820Total number of unique words is 161135.0 of words are in the 2000 most common words49.5 of words are in the 5000 most common words57.1 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 29Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2859Total number of unique words is 157533.9 of words are in the 2000 most common words48.5 of words are in the 5000 most common words55.8 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 30Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2717Total number of unique words is 146237.3 of words are in the 2000 most common words51.6 of words are in the 5000 most common words59.0 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 31Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2707Total number of unique words is 140537.5 of words are in the 2000 most common words52.7 of words are in the 5000 most common words60.3 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 32Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2851Total number of unique words is 163634.2 of words are in the 2000 most common words49.3 of words are in the 5000 most common words56.0 of words are in the 8000 most common words
- Çalıkuşu - 33Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 1234Total number of unique words is 75037.0 of words are in the 2000 most common words51.9 of words are in the 5000 most common words59.6 of words are in the 8000 most common words