Çalıkuşu - 20

Total number of words is 2785
Total number of unique words is 1605
33.2 of words are in the 2000 most common words
46.8 of words are in the 5000 most common words
54.3 of words are in the 8000 most common words
Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
- Beis yok. Bir gün, bir müsait vaktinizde siz orgda tekrar onları
lütfederseniz, bendeniz de defterime zapt ederim. Geçenlerde vefat eden bir
ihtiyar rahibin terekesinden bendeniz de bir org almıştım. Musiki aletlerine
merakım var da efendim. Ben de hanede bir köşeye koydum. Bu parçaları çalmak
isterim.
Konuşa konuşa salondan çıkmıştık. Ayrılacağımız vakit, Şeyh Efendi, bana bir
vaatte bulundu:
- Samimi bir melal mahsulü olan bazı parçalarım var ki, kimseye çalmadım.
Anlamayacaklarından emindim. Onları inşallah bir gün size çalarım, olmaz mı
küçükhanım?
işte bu vaka, Şeyh Efendi ile olan ahbaplığımızı bir kat daha artırdı. Vaat
ettiği parçaları daha dinlemedim, fakat pek
güzel şeyler olacağını tahmin ediyordum. Çünkü bu hasta ve hassas Şeyh, alelade
bir tahta parçasına dokunsa, onu feryada getirecek sanıyorum. Birkaç gün evvel
çocuklardan biri satın almak istediği udu muayene ettirmeye getirmişti.
Parmaklarının ucuyla tellere şöyle birkaç defa dokunacak olduydu, öyle sandım
ki, bu ince parmaklarla uda değil, gönlümün içine dokunuyor.
B. Mayıs
Dün, büyük bir kabahat işledim: Meydana çıkacak diye yüreğim titriyor. Yaptığım
şeyin iyi olmadığını biliyorum; fakat ne yapayım, içimden öyle geldi.
Muallimler, haftada bir gece mektepte nöbetçi kalıyorlar. Dün gece sıra benimdi.
Akşam mütalaasında muavin Şehnaz Hanım'la beraber mektebi dolaşıyorduk.
Sınıfların birindeki havagazı lambasının iyi yanmadığını görerek içeri girdik.
Muavin, çok marifetli bir kadındı. Elinden her şey gelirdi. Ayağının altına bir
sandalye çekerek lambayı muayene ediyordu. Kapıdan ihtiyar hademe kadın girdi.
Elimde bir mektupla arka sıralarda oturan bir talebeye yaklaşmaya başladı.
Tam mektubu vereceği vakit muavin, birdenbire bulunduğu yerden:
- Dur, Ayşe Kadın! O ne? dedi.
- Hiç, Cemile Hanım için kapıcıya bir mektup bırakmışlar da.
- Onu bana getir. "Talebeye gelen mektupları evvela ben göreceğim," diye kaç
kere size tembih ettim. Ne kafasız kadınsın!
Bu dakikada tuhaf bir şey oldu. Cemile, yerinden atlayarak hademenin elinden
mektubu kapmıştı.
Muavin hiç sükûnetini bozmadan:
- Buraya gel, Cemile, dedi. Cemile, hareket etmiyordu.
- Buraya gelmeni söylüyorum Cemile, niçin itaat etmiyorsun?
Bu cılız, hastalıklı kadında öyle bir âmirane eda vardı ki, ben bile titredim.
Sınıfa derin bir sükût çökmüştü, sinek uçsa işitilecekti.
Cemile, başını önüne eğerek ağır ağır yanımıza geldi. On altı, on yedi
yaşlarında güzel bir genç kızdı. Daima arkadaşlarından kaçtığını, bahçede tenha
köşelerde, düşüne düşüne dolaştığını görürdüm. Derslerinde de dalgın ve
mahzundu.
Yüzünü yakından gördüğüm vakit, çocuğun büyük bir teessür içinde olduğunu
anladım. Yüzünde bir damla kan kalmamıştı. Karşımızda başını eğerek dudakları
saranyor, gözka-pakları hemen titriyor denecek suretle açılıp kapanıyordu:
- Cemile, o mektubu bana ver!
Muavin, hırçın bir sabırsızlıkla ayağını yere vurdu:
- Haydi, ne bekliyorsun?
- Niçin, Muavin Hanım, niçin?
Bu "niçin" sözünde, bu küçük kelimede meyus bir isyan vardı. Muavin, sert bir
hareketle elini uzattı, kızın bileğini hırpalayarak mektubu kaptı.
- Haydi, şimdi yerine git!
Şehnaz Hanım, zarfın üzerine göz gezdirirken hafifçe kaşlarını çatıyordu. Fakat,
çabucak kendini topladı. Derin sükûnete rağmen heyecan içinde olduğu hissedilen
sınıfa hitap ile-
- Mektup, Cemile'nin Suriye'deki biraderinden... Yalnız hemen bana itaat
etmediği için yarına kadar ona vermeyeceğim, dedi.
Talebeler, tekrar başlarını kitaplarının üzerine eğdiler. Muavin ile beraber
dışarı çıkarken sınıfa bir göz gezdirdim. Arka sıralarda birkaç genç kız, baş
başa vermiş, bir şeyler fısıldaşıyorladı.
Cemile'ye gelince, başını sıranın üstüne saklamış, omuzları hafif
sarsıntılarla titriyordu. Koridora giderken muavine:
- Cezanız pek ağır oldu, dedim. Yarına kadar nasıl bekleyecek, kim bilir, ne
kadar sabısızlık içindedir?
- Merak etme kızım. O, mektubu hiçbir zaman okuyamayacağını anladı.
- Nasıl, Muavine Hanım, kardeşinden gelen bu mektubu ona vermeyecek misiniz?
- Hayır, kızım.
- Niçin?
- Çünkü kardeşinden gelmiyor.
Muavin, sesini daha ziyade alçaltarak devam etti:
- Bu Cemile, epeyce zengin bir adamın kızıdır. Bu sene genç bir mülazımı sevdi.
Babası, mümkün değil, razı olmuyor. Gerek evde, gerek mektepte bu kız, göz
hapsindedir. Mülazımı Bandırma'ya gönderdiler. Biz, bu çocuğu yavaş yavaş
tedaviye çalışıyoruz. Halbuki o, ikide birde biçarenin yarasını tazeliyor. Bu,
üçüncü mektuptur ki elime geçti.
Konuşa konuşa muavinin odasına gitmiştik. Şehnaz Hanım hırçın bir hareketle bu
mektubu buruşturdu, sobanın kapağını kaldırarak içine attı.
Vakit gece yarısına yaklaşıyordu. Ben hâlâ nöbetçi muallimler odasındaki
yatağımda uyuyamıyordum. Nihayet, kararımı verdim. Koridorda dolaşan nöbetçi
hademeyi bir bahane ile aşağı göndererek muavinin boş odasına girdim. Perdeleri
açık kalmış bir pencereden odaya soluk bir mehtap aydınlığı vurmuştu. Bir gece
hırsızı gibi titreyerek sobanın kapağını açtım. Yırtılmış, buruşturulmuş kâğıt
yığınları içinde Cemi-le'nin zavallı mektubunu bulup çıkardım.
Nöbet gecelerimde herkes uyuduktan sonra boş koridorlarda, sessiz, karanlık
yatakhanelerde dolaşmak çok hoşlandığım bir şeydi. Burada üstü açılmış bir küçük
kızı örterim, ötede yatağında öksüren minimini bir hastanın yorganını
düzeltirim, ateşli başına yavaşça elimi koyarım, daha ileride kumral bir saç
kümesinin içinde bir genç kız uyuyordur, yarı açık ince dudaklarıyla hangi ümide
gülümsediğini kendi kendime sorarım.
Bu birçok genç kızın uyuduğu loş, sessiz yatakhanelere ağır bir rüya bulutu
çökmüş gibidir. Bu havayı dağıtmamak, biçareleri, er geç kaybedecekeri bu
rüyadan uyandırmamak için ayaklarımın ucuna basa basa, yüreğim titreyerek
yürürüm.
O gece, Cemile'nin karyolasını bulduğum vakit biçare, yeni uyumuştu. Bunu,
kirpiklerinde daha kurumamış gözyaşı damlalarından anladım.
Yavaşça üzerine eğildim:
- Bahtiyar küçük kız, mektep önlüğünün cebinde sevdiğinden gelen mektubu
bulduğun zaman, kim bilir, ne kadar sevineceksin? Bu kaybolmuş şeyi hangi
görünmez gece perisinin oraya getirip bıraktığını kendi kendine soracaksın.
Cemile, o, bir peri değil, sadece bir biçaredir, nefret ettiği insandan
gelebilecek mektupları daima kalbinin bir parçasıyla beraber yakmaya mahkûm bir
talihsiz...
B... 20Mayıs
Dün dersler kesildi. Üç güne kadar imtihanlara başlıyoruz. B.'deki bütün kız
mektepleri bugün, şehirden bir saat uzakta, bir dere kenarında Mayıs Bayramı
yaptılar. Ben, böyle kalabalık gezintilerden hoşlanmıyorum. Onun için gitmemeye,
bugünü bahçemde geçirmeye niyet etmiştim. Fakat, kız
mekteplerinin şarkılar söyleyerek geçtiğini gören Munise, sızıldanmaya başladı.
Tam onun gönlünü etmeye çalışırken çat kapı çalındı. Baktım, muallim
arkadaşlarımdan Vasfiye ile son sınıftan birkaç talebe. Vasfiye, mutlaka beni
önüne katıp götürmek emriyle müdür tarafından gönderilmişti. Recep Efendi:
- Tövbe olsun, ben onun için hassaten kuzu doldurttum, helva yaptırdım. Ne
rezalettir bu? Olmaz, efendim, olmaz, diye bar bar bağırıyormuş.
Talebelerime gelince, onlar da son sınıf namına ricaya geliyorlardı:
- Ipekböceği" benim yeni ismim. Çalıkuşu bitti. Şimdi "Ipekböceği" çıktı. Hem
daha fenası, büyük talebelerim yüzüme karşı da böyle "Ipekböceği" demekten
çekinmiyorlar. Vallahi, adeta izzetinefsime, muallimlik vakarıma dokunuyor. Hem
bu isim yalnız mektepte kalsa yine şikâyet etmeyeceğim. Geçen gün, kahvelerden
birinin önünden geçiyordum. Zengin bir ipek tüccarı olduğunu söyledikleri
poturlu, mintanlı, kaba saba bir adam, kahvenin bir ucundan öbür ucuna: "Sekiz
tane dut bahçem var, böyle ipekböceğine sekizi de kurban olsun!" diye bağırmaz
mı? Öyle utandım ki, yer yarılsa yere geçecektim. "Gitmem" diye inat etsem:
"Naza çekiyor kendini!" diyecekler, eğleneceklerdi. Onun için, çaresizce
çarşafımı giyerek peşlerine takıldım.
*
Küçük talebelere beyaz giydirmişlerdi. Dere kenarı papatya çayırlarına dönmüştü.
Bu memlekette ne kadar çok kız mektebi varmış. Yeşil bahçelerin arasındaki
yılankavi yollardan, marşlar okuyarak gelen mektep taburları bitip tükenmek
bilmiyordu.
Erkek hocalar derenin karşı tarafındaki bir ağaçlığa çekilmişlerdi. Bizim
aramızda yalnız Recep Efendi, mavi latası, kocaman siyah şemsiyesiyle dolaşıyor,
bir köşeye taştan ocak
kuran aşçılara bağıra bağıra emir veriyordu. Muallimlerle büyük talebeler
çarşaflarını atrnak, açık saçık gezip eğlenebilmek için Müdür Efendi'yi güç bela
kandırdılar, erkekler tarafına savdılar.
Bilmem niçin, ben bugün hiç eğlenmiyordum. Bu yüzlerce kız çocuğunun çılgın
neşesi, sevinci bana dalgın, yorgun bir hüzünden başka bir şey vermiyordu.
Şurada bir iptidai mektebi mızıka ile marş okuyor, ötede bir alay genç kız,
itişe kakışa, çığlık çığlığa top, yahut esir almaca oynuyor, daha ileride çocuk,
büyük karmakarışık bir insan kümesi manzume okuyan, yahut nutuk söyleyen bir
çocuğu alkışlıyordu. Munise; kalabalığın içinde kaybolmuştu. Yaramaz, benimle
oturur mu?
Uzakta, yüksek bir setin kenarında bir sıra kestane ağacı vardı. Genç hocalardan
bazıları büyük talebelerle beraber bu ağaçlara kolan salıncakları kurmuşlardı
Yaprak kümelerinin arasında renk renk etekler uçuyor, çığlıklar, kahkahalar
dalgalanıyordu.
Ben, yavaş yavaş kalabalıktan ayrılmış, bir sel çukuru kenarında kocaman bir
kayanın gölgesine oturmuştum. Taşkın kovuklarda bitmiş cılız san çiçekleri
koparıp ayaklarımın altından geçen suya atıyor, dalgın dalgın düşünüyordum.
Birdenbire arkamda ince bir sesin: "Buldum... Ipekböceği burada!" diye
bağırdığını işittim.
Meğer salıncak eğlencesi için beni arıyorlarmış. Yarı zorla beni oraya kadar
götürdüler, "istemem, yorgunum, sallanmasını bilmiyorum!" diyorum. Fakat ne
arkadaşıma, ne talebelerime söz anlatmak kabil değildi. Mürüvvet Hanım -beni
vaktiyle Merkez Rüştiye Mektebi'nde müdafaa eden keskin kara gözlü kadınmutlaka
benimle sallanmak istiyordu. Salıncaklardan birine atladık. Fakat,
nafile, kollarım titriyor, dizlerim vücudumun yükünü kaldıramıyor gibi
çöküyordu. Zavallı Mürüvvet, bir hayli uğraştıktan sonra vazgeçti:
- Nafile böceğim... Sen hakikaten sallanmaktan korkuyorsun. Benzin kül gibi
oldu, düşeceksin, dedi.
Müdür Efendi, öğle yemeğinde bizimle beraberdi.
Benim bugünkü neşesizliğimi o da fark etmişti, ikide bir: "Hani, niye gülmüyor?
Vay aksi çocuk vay... Gülme, dediğim yerde gülersin, burada somurtur durursun!"
diyordu. Adamcağız, yemekten sonra da peşimi bırakmadı. Mektepten, mahsus çay
semaveri getirmişi. Bana eliyle çay pişirmek istiyordu. Hocalardan biri uzaktan
el işaretleriyle beni çağırdı:
- Hademelerden birini gönderip Şeyh Yusuf Efendi'ye bir tambur getirttik. Uzak
bir yerde ona çalgı çaldıracağız. Aman, şu zevzeğin elinden kendini kurtar da
gel, dedi.
Bu, hakikaten kaçrılmayacak bir fırsattı. Yusuf Efendi'nin musikisi beni
sardıkça sarmıştı. Zavallı bestekâr, epeyce zamandan beri hastaydı. Metebe
gelmiyordu.
Bir iki günden beri iyileştiğini işitiyorduk. Bugünkü mektep eğlencesine o da
gelmek istemişti.
Kadın hocalar, bir bahane ile Yusuf Efendi'yi erkeklerden ayırmışlardı. Sekiz,
on kişilik bir kafileyle, kendimizi göstermeye çalışarak dere kenarındaki ince
yolu takibe başladık. Şeyh Efendi, bugün çok canlı ve neşeliydi. Yolun uzadığını
görerek onun yorulmasından korkanlara gülüyor: "Bu ince yol, ebedi gitse
yorulmayacağım. Bugün kendimi o kadar kuvvetli hissediyorum ki!" diyordu.
Arkadaşlardan biri usulca kulağıma eğildi, erkek muallimlerden bazılarının bir
köşede gizlice rakı içtiklerini, Şeyh Efendi'ye de birkaç kadeh verdiklerini
söyledi. Yusuf Efendi'nin neşesi, belki biraz da bundan ileri geliyordu.
Dere yolunda on beş dakika yürüdükten sonra bir harap su değirmenine vardık.
"Çağlayanlar" dedikleri bu yerde vadi birdenbire daralıyor, adeta bir boğaz
vücuda getiriyordu. Dere kenarındaki kayalıklar öyle yüksekti ki, güneş aşağıya
kadar inemiyor, sular, adeta bir fecir aydınlığı içinde akıyordu.
Buradan bizi kimsenin işitmesine imkân yoktu. Şeyh Yusuf Efendi'yi sık yapraklı
bir ceviz ağacının altında oturttular, tamburu eline verdiler. Ben, uzakça bir
yere, etraftan suların köpüre köpüre aktığı bir kayanın üstüne sinmiştim.
Arkadaşlar, yine rahat vermediler:
- Olmaz, olmaz... Buraya gel, mutlaka geleceksin! diye beni, bestekârın
karşısına oturttular.
Tambur başladı. Bu musiki, ömrümce kulaklarımdan gitmeyecek! Arkadaşlar,
çimenlerin üzerine yarı uzanmışlardı. En kaba saba görünenlerin bile ağlayacak
gibi dudakları titriyor, gözleri doluyordu.
Kumral, saçlarını omzuma dayayan Vasfiye'nin kulağına:
- Ben, Şeyh Efendi'yi ilk defa mektepte dinlemiştim. Çok güzeldi tabii, fakat
böyle değildi, dedim.
Vasfiye, süzgün gözlerinde muammalı bir gülümseme ile:
- Evet, çünkü Yusuf Efendi ömründe hiçbir gün bugünkü kadar mesut ve aynı
zamanda bedbaht olmadı, dedi.
- Niçin? diye sordum.
Dikkatli dikkatli yüzüme baktı, başını tekrar omzuma bırakarak:
- Sus, dinleyelim, dedi.
Şeyh, bugün hep eski şarkıları çalıyordu. Bunlardan hiçbirini şimdiye kadar
dinlememiştim. Her parçanın sonunda, artık bitecek, diye yüreğim titriyordu.
Fakat gözleri yarı kapalı, yavaş yavaş sararmaya başlayan şarkıları ince bir
terle nemlenmiş, birini bitirdikten sonra ötekine başlıyordu.
Gözlerimi, bu yarı kapalı gözlerden ayıramıyordum Bir aralık, solgun yanaklarına
birkaç damla yaşın süzüldüğünü gördüm. Birdenbire yüreğim oynadı. Bir hastayı bu
kadar yormak günahtı. Dayanamadım, şarkılardan birini bitirmesinden istifade
ederek:
- Biraz dinlenmez misiniz? dedim. Rahatsız görünüyorsunuz. Neyiniz var?
Cevap vermedi. Islak kirpikleri arasında o, masum çocuk gözleriyle derin derin
bana baktı, sonra tekrar başını tamburuna dayayarak yeni bir şarkıya başladı:
"Pür ateşim, açtırma benim ağzımı zinhar Zalim, beni söyletme derunumda neler
var."
Yusuf Efendi, şarkıyı bitirirken, başı tamburun üstüne düştü. Zavallıya hafif
bir baygınlık gelmişti. Hocalar, hep şaşırdılar. Ben: "Biz sebep olduk, bu kadar
yormamalıydık!" dedim. Mendilimi ıslatmak için süratle taşların üstünden
sıçrayarak dereye indim. Bu, çok hafif bir baygınlıktı. Hatta adeta bir baş
dönmesi. Elimde ıslak mendille yanına döndüğüm vakit o, gözlerini açmıştı.
- Bizi korkuttunuz efendim, dedim. O, renksiz bir gülümseme ile:
- Bir şey değil, ara sıra oluyor, dedi.
Arkadaşlarımda bir tuhaflık hissetmeye başlıyorum. Manalı manalı bana
bakıyorlar, aralarında yavaş sesle bir şeyler söyleşiyorlardı.
Aynı yoldan geri dönüyorduk. Ben Vasfiye ile beraber en arkaya kalmıştım.
- Bu Şeyh Efendi'de bir hal var, dedim, için için bir şeye üzülüyor gibi
görünüyor.
Arkadaşım, o biraz evvelki manalı bakışıyla beni tekrar süzdü:
- Sahi mi söylüyorsun, Feride? Hatırın kalmasın, fakat inanamayacağım. Demek sen
hiçbir şey bilmiyorsun? Vasfiye, garip bir bakışla bana gözlerini dikmişti.
- Bilsem saklamaya ne sebep var? dedim. O, yine inanmadı:
- Bütün B.'nin bildiği bir şeyi sen nasıl bilemezsin? Bu manasız şüpheye
gülümseyerek omuzlarımı silktim:
- Biliyorsunuz ki ben B.'de çok kapalı ve yalnız yaşıyorum. Kimsenin hiçbir şeyi
ile alakadar değilim.
Arkadaşım ellerimi tuttu:
- Yusuf Efendi, seni ölesiye seviyor, Feride, dedi.
Gayri ihtiyarı ellerimi yüzüme kapadım. Dere kenarında çocukların sevinçli
gürültüsü hâlâ devam ediyordu. Kimseye sezdirmeden kafileden ayrıldım, iki bahçe
arasındaki dar bir yoldan saparak kendi kendime eve döndüm.
B 25 Temmuz
Yaz ayları uzadıkça uzadı. Sıcaklar tahammül edilmeyecek derecede. Her şey
sarardı, etrafta yeşillik namına bir şey kalmadı. Karşıdaki koyu yeşil tepeler
soluk, yanık bir renk bağladı. Uzakta, yaz güneşinin kamaştırıcı ışıkları içinde
kocaman kül yığınları gibi cansız ve manasız görünüyor. Sıkılıyorum. Boğulacak
gibi, ölecek gibi sıkılıyorum. Memleket şimdi bomboş. Talebeler dağıldı,
hocalardan birçoğu tatil aylarını geçirmeye başka yerlere gitti. Nezihe ile
Vasfiye bana ara sıra istanbul'dan mektup gönderiyorlar. Bu sene Đstanbul çok
güzelmiş. Suları, adayı anlata anlata bitiremiyorlar. Bir yolunu bulurlarsa
orada kalacaklarmış.
Doğrusu istenirse, benim de burada kalmaya niyetim yok. Şeyh Yusuf Efendi vakası
beni çok müteessir etti. Đnsan içine çıkmaya utanır oldum. Mektepler açılacağı
vakit başka bir yere razıyım. Öyle bir yer ki, beni üzsün, uğraştırsın, ziyanı
yok, fakat kendi kendime yalnız bıraksın.
Hoca olduğumdan beri ikinci defadır ki talebelerimin gelin olduğunu görüyorum.
Fakat bu sefer o zavallı Zehra'nın-ki gibi değil. Bu gece, bu saatte Cemile
artık kirpiklerinde kurumamış
gözyaşı damlalanyla yatağında uyumuyor. Cemile'nin güzel başına bu gece,
bu saatte sevdiği genç mülazımın göğsü yastık oldu.
Bu çocukların ikisi de birbirlerine olan sevdalarında öyle sebat ettiler ki,
nihayet anneleri, babaları da baş eğmek mecburiyetinde kaldı.
Cemile'yi de, Zehra gibi, kendi elimle süsledim. Bir zamandan beri hiçbir
kalabalık yere gitmemek için inat ediyordum. Fakat Cemile mahsus evime geldi,
ellerimi öperek yalvardı. Bir gece, karanlıkta kendisine ettiğim hizmeti acaba
anladı mı? Bilmiyorum. Fakat anasını, babasını razı ettiği gün ilk müjdeyi bana
getirmişti, ihtimal ki şüphe ediyor.
Evet, Cemile'yi elimle süsledim, duvağını elimle taktım. Burada bir âdet var:
Kim olursa olsun genç kızların saçma mutlaka bir parça gelin teli takıyorlar,
bunu bir uğur sayıyorlar. Hırçın inadıma rağmen Cemile'nin annesini, saçımın bir
tarafına minimini bir tel parçası iliştirmekten men edemedim.
Mülazımı çok merak ediyorum. Cemile'yi onun kolunda görmedikçe saadetlerine
inanamayacaktım. Fakat, buna imkân olmadı. Erkenden evime dönmek mecburiyetinde
kaldım.
Her yerde olduğu gibi, burada da bütün kadınların gizli gizli bana baktıklarını,
birbirlerine bir şeyler fısıldadıklarını görüyordum. Bütün dudaklarda yine bir
"Ipekböceği" sözüdür dolaşıyordu. Belediye Reisi'nin karısı olduğunu
söyledikleri, elmaslara, altınlara batmış bir şişman kadın, dikkatli dikkatli
yüzüme baktıktan sonra yanındakilere, benim işitebileceğim bir sesle:
- Bu Ipekböceği sahiden afet, adamcağızın yanmakta hakkı varmış, dedi.
Artık burada duramazdım. Cemile'nin annesinden müsaade istedim; hasta olduğumu,
mümkün değil duramayacağımı söyledim. Küçük gelinin yanında muallim
arkadaşlarımdan birkaçı vardı, ihtiyar kadın, bana onları gösterdi:
- Cemile'ye hocaları nasihat veriyorlar, sen de bir iki şey söyle kızım, dedi.
Bu masum arzuyu gülümseyerek kabul ettim. Talebemi bir köşeye çekerek:
- Cemile, dedim, hocan olmak sıfatıyla annen, sana nasihat vermemi istedi. Sen,
nasihatlerin en güzelini kendi kendine verdin. Yalnız, çocuğum, sana bir
tembihim olacak. Mülazımın şimdi senin yanına gelmeden evvel sokakta yabancı bir
kadının geldiğini, sana gizli bir şey söylemek istediğini haber verirlerse sakın
dinleme, yavrum, o kadından kaç, güzel başını mülazımının kuvvetli göğsüne
sakla.
Cemile, bu sözlere, kim bilir, ne kadar hayret etmiştir? Hakkı var; çünkü şimdi
ben bile hayret ediyorum. Onları bir yabancı ağzından işitmiş gibi sebebini,
manasını kendi kendime soruyorum.
Bu akşam, minimini bahçemizde ziyafet vardı. Munise ile beraber, Hacı Kalfa ile
ailesini akşam yemeğine davet etmiştik. Alay olsun diye sokaktan üç dört kırmızı
kâğıt fener aldırmış, cılız bir badem ağacının sofra üzerine eğilen dallarına
asmıştık.
Hacı Kalfa, bunları görünce pek keyiflendi:
- Ayol, bu ziyafet değil, On Temmuz şenliğidir, dedi.
- Hacı Kalfa, bu gece benim kendi On Temmuzum, dedim. Evet, bu gece kendi
hürriyet şenliğimdi. Çalıkuşu, kafesinden kurtulalı bu gece tam bir sene
olmuştu. Bir sene, üç yüz altmış beş gün. Ne uzun?
Evvela çok neşeliydim. Mütemadiyen gülüp söylüyordum. O kadar maskaralık
ediyordum ki, Samatyalı Madam, gülmekten tıkanıyor, Hayganuş'un sivilcelerle
dolu şişkin yüzü dallardaki kırmızı fenerler gibi bir renk alıyordu. Hacı
Kalfa'nın ellerini dizlerine vurarak:
ı
'H,
- Dil otu mu yedin be kızım? diye gülmesi vardı ki...
Geç vakte kadar bahçede oturduk, sonra fenerlerimden birini Mirat'a, birini
Haganuş'a vererek misafirlerimi selametledim. Munise, gündüzden çok yorgun
olduğu için daha biz konuşurken sandalyesinde uyuklamaya başladı. Onu yatağına
gönderdim, kendim, tek başıma bahçede kaldım.
Sakin, yıldızlı bir geceydi. Karşı setteki evlerde ışıklar sönmüştü. Dağ yolu,
bu yıldızlı semanın içinde korkunç bir gölge yığını gibi yükseliyordu.
Bileklerimle alnımı setin kenarıdaki parmaklığın soğuk demirlerine dayadım.
Etrafımda ne ses, ne hayat, yalnız uçurumun dibinde, bu dayanılmaz sıcaklara
rağmen hâlâ kurumayan derede hafif bir çağıltı, birkaç yıldız aksi.
Kâğıt fenerlerin mumu artık tükeniyordu. Onların renkli ışıklarıyla beraber
içimdeki neşenin de sararıp solduğunu, gönlüme derin, çaresiz bir karanlığın
inmeye başladığını hissediyordum.
Bu bir senenin kâh karanlığını, kâh aydınlık günlerini bi-1 rer birer hayalimden
geçirdim, ne uzun, Yarabbı, ne uzun?
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Çalıkuşu - 21
  • Parts
  • Çalıkuşu - 01
    Total number of words is 2690
    Total number of unique words is 1666
    29.6 of words are in the 2000 most common words
    42.6 of words are in the 5000 most common words
    51.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 02
    Total number of words is 2748
    Total number of unique words is 1698
    31.6 of words are in the 2000 most common words
    46.4 of words are in the 5000 most common words
    54.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 03
    Total number of words is 2794
    Total number of unique words is 1629
    32.2 of words are in the 2000 most common words
    48.0 of words are in the 5000 most common words
    55.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 04
    Total number of words is 2894
    Total number of unique words is 1567
    35.8 of words are in the 2000 most common words
    49.9 of words are in the 5000 most common words
    57.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 05
    Total number of words is 2755
    Total number of unique words is 1566
    32.3 of words are in the 2000 most common words
    48.1 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 06
    Total number of words is 2715
    Total number of unique words is 1554
    33.3 of words are in the 2000 most common words
    47.0 of words are in the 5000 most common words
    54.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 07
    Total number of words is 2858
    Total number of unique words is 1509
    35.3 of words are in the 2000 most common words
    49.4 of words are in the 5000 most common words
    56.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 08
    Total number of words is 2809
    Total number of unique words is 1533
    36.1 of words are in the 2000 most common words
    49.8 of words are in the 5000 most common words
    57.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 09
    Total number of words is 2835
    Total number of unique words is 1670
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    47.7 of words are in the 5000 most common words
    55.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 10
    Total number of words is 2815
    Total number of unique words is 1612
    36.8 of words are in the 2000 most common words
    52.4 of words are in the 5000 most common words
    59.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 11
    Total number of words is 2850
    Total number of unique words is 1677
    33.6 of words are in the 2000 most common words
    47.8 of words are in the 5000 most common words
    55.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 12
    Total number of words is 2881
    Total number of unique words is 1774
    32.0 of words are in the 2000 most common words
    46.5 of words are in the 5000 most common words
    53.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 13
    Total number of words is 2779
    Total number of unique words is 1673
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    48.1 of words are in the 5000 most common words
    56.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 14
    Total number of words is 2800
    Total number of unique words is 1643
    33.7 of words are in the 2000 most common words
    47.8 of words are in the 5000 most common words
    56.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 15
    Total number of words is 2818
    Total number of unique words is 1600
    34.1 of words are in the 2000 most common words
    49.9 of words are in the 5000 most common words
    57.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 16
    Total number of words is 2830
    Total number of unique words is 1630
    34.9 of words are in the 2000 most common words
    51.0 of words are in the 5000 most common words
    58.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 17
    Total number of words is 2771
    Total number of unique words is 1607
    35.7 of words are in the 2000 most common words
    51.3 of words are in the 5000 most common words
    59.2 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 18
    Total number of words is 2832
    Total number of unique words is 1597
    34.0 of words are in the 2000 most common words
    48.4 of words are in the 5000 most common words
    55.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 19
    Total number of words is 2877
    Total number of unique words is 1684
    34.9 of words are in the 2000 most common words
    48.8 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 20
    Total number of words is 2785
    Total number of unique words is 1605
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    46.8 of words are in the 5000 most common words
    54.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 21
    Total number of words is 2817
    Total number of unique words is 1639
    34.7 of words are in the 2000 most common words
    49.6 of words are in the 5000 most common words
    57.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 22
    Total number of words is 2743
    Total number of unique words is 1584
    32.7 of words are in the 2000 most common words
    48.2 of words are in the 5000 most common words
    55.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 23
    Total number of words is 2851
    Total number of unique words is 1591
    34.4 of words are in the 2000 most common words
    48.9 of words are in the 5000 most common words
    56.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 24
    Total number of words is 2799
    Total number of unique words is 1616
    32.3 of words are in the 2000 most common words
    46.6 of words are in the 5000 most common words
    55.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 25
    Total number of words is 2762
    Total number of unique words is 1576
    34.8 of words are in the 2000 most common words
    49.5 of words are in the 5000 most common words
    56.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 26
    Total number of words is 2829
    Total number of unique words is 1521
    38.0 of words are in the 2000 most common words
    52.4 of words are in the 5000 most common words
    60.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 27
    Total number of words is 2788
    Total number of unique words is 1572
    34.4 of words are in the 2000 most common words
    50.2 of words are in the 5000 most common words
    57.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 28
    Total number of words is 2820
    Total number of unique words is 1611
    35.0 of words are in the 2000 most common words
    49.5 of words are in the 5000 most common words
    57.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 29
    Total number of words is 2859
    Total number of unique words is 1575
    33.9 of words are in the 2000 most common words
    48.5 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 30
    Total number of words is 2717
    Total number of unique words is 1462
    37.3 of words are in the 2000 most common words
    51.6 of words are in the 5000 most common words
    59.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 31
    Total number of words is 2707
    Total number of unique words is 1405
    37.5 of words are in the 2000 most common words
    52.7 of words are in the 5000 most common words
    60.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 32
    Total number of words is 2851
    Total number of unique words is 1636
    34.2 of words are in the 2000 most common words
    49.3 of words are in the 5000 most common words
    56.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 33
    Total number of words is 1234
    Total number of unique words is 750
    37.0 of words are in the 2000 most common words
    51.9 of words are in the 5000 most common words
    59.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.