Çalıkuşu - 01

Total number of words is 2690
Total number of unique words is 1666
29.6 of words are in the 2000 most common words
42.6 of words are in the 5000 most common words
51.8 of words are in the 8000 most common words
Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.

BIRINCI KISIM
DÖRDÜNCÜ sınıftaydım. Yaşım on iki kadar olmalı. Fransızca muallimimiz Sor
Aleksi, bir gün bize yazı vazifesi vermişti. "Hayattaki ilk hatıralarınızı
yazmaya çalışın. Bakalım neler bulacaksınız? Sizin için güzel bir hayat temini
olur," demişti.
Hiç unutmam; yaramazlığımdan, gevezeliğimden bıkan öğretmenler, o sınıfta beni
arkadaşlarımdan ayırmışlar, bir köşede tek kişilik bir küçük sıraya
oturtmuşlardı.
Müdirenin söylediğine göre, ders esnasında komşularımı lakırdıya tutmamayı, uslu
uslu muallimi dinlemeyi öğreninceye kadar orada bir sürgün hayatı geçirmeye
mahkûmdum.
Bir yanımda kocaman bir tahta direk vardır. Ne yapılsa sınıftan çıkarılmasına
imkân olmayan ve ara sıra çakımın ucuyla ötesine beı isine açtığım yaracıklara
stoik bir vakarla tahammül eden sessiz sedasız, ağırbaşlı ve upuzun bir komşu.
Öte yanımda manastır terbiyesinin istediği serin ve mağrur loşluğu temin için
yapılmışa benzeyen ve panjurları hiç açılmayan bir uzun pencere dururdu.
Ehemmiyetli bir keşif yapmıştım. Göğsümü sıraya yaslayıp çenemi biraz yukarı
kaldırdığım vakit panjurların arasından gökyüzünün bir parçasıyla bir büyük
akasyanın yaprakları arasından tek bir apartman penceresi ve bir balkon
parmaklığı görünürdü
Doğrusunu söylemek lâzım gelirse, manzara hiç de zengin değildi. Pencere her
zaman kapalı durur, balkon parmaklığına hemen daima bir ufak çocuk şiltesi ile
yorgan asılırdı.
Fakat ben, bu kadarından da memnundum.
Ders esnasında ellerim çenemin altında kilitli, sor hocalarıma çok ruhani
görünmesi gereken bir vaziyette gözlerimi
göğe -panjur aralıklarından görünen hakiki gökyüzüne uydurduğum zaman, onlar
bunu bir uslanma başlangıcı sanarak sevinirlerdi. Ben de onları atlatarak bizden
gizlemeye çalıştıkları hayatı seyrediyormuşum gibi bir şey, bir atlatma ve
intikam zevki duyardım.
Sor Aleksi, izahatını bitirdikten sonra bizi çalışmaya bırakmıştı.
Ön sıraları süsleyen ağırbaşlı sınıf birincileri hemen işe koyulmuşlardı.
Yanlarında olmadığım halde ne yazdıklarını omuzları üzerinden okumuş gibi
biliyordum: "Đlk hatıranı, sevgili anneciğimin küçük karyolamın üstüne eğilen
müşfik altın sarısı başı, bana muhabbetle gülümseyen gök mavisi gözleridir,"
tarzında şairane bir yalanciK... Hakikatte annecikler altın sarısı ve gök
mavisinden başka renklerde de olabilirdi. Fakat sörlerde okuyan kızların
kaleminden bu renklere boyanmak, o biçareler için bir mecburiyet, bizim için bir
usuldü.
Bana gelince, ben bambaşka bir çocuktum. Çok küçük yaşta kaybettiğim annemden
aklımda pek fazla bir şey kalmamıştı. Fakat herhalde altın saçlı ve mavi gözlü
olmadığı muhakkaktı. Böyle olunca da hiçbir kuvvet bana onu asıl çehresinden
başka bir çehre ile düşündürmeye ve sevdirmeye muktedir değildi.
Beni bir düşüncedir almıştı. Ne yazacaktım? Duvardaki boyalı Meryem tablosunun
altına asılmış guguklu saat durmadan yürüdüğü halde ben, hâlâ yerimde
sayıyordum. Basımdaki kurdeleyi çözdüm, saçlarımı yavaş yavaş gözlerimin üzerine
indirmeye başladım. Bir elimle de kalemimi ağzıma sokuyor, ısıra ısıra
dişlerimin arasında döndürüyordum.
Filozofların, şairlerin, yazı yazarken burunlarını kaşımak, çenelerinin
derilerini çekiştirmek gibi garip garip huylan
vardır ya... Kalemi ısırmak ve saçlarımı gözlerimin üstüne dağıtmak da benim
düşüncelere daldığıma alâmettir.
Bereket versin benim düşünce saatlerim çok nadirdir. Çünkü o takdirde hayatım -
masallardaki meşhur çarşamba karısı ve ocak anasının hayatı gibi karmakarışık
bir saç kümesi içinde geçecekti.
Aradan seneler geçti. Yabancı bir şehirde, yabancı bir otel odasında, sırf bitip
tükenmeyecek gibi görünen bir gecenin yalnızlığına karşı koymak için
hatıralarımı yazmaya başladığım bu saatte, bir elim yine aynı küçük çocuk
tavrıyla saçlarımı çekiştiriyor, gözlerimin üstüne indirmeye uğraşıyor.
Bunun sebebine gelince, öyle sanıyorum ki, ben etrafındaki hayata pek fazla
kendini kapıp koyveren, hafif ve dikkatsiz bir çocuktum. Besbelli sıkı
zamanlarda kendi kendimle, kendi fikirlerimle yalnız kalmak için gözlerimle
dünya arasında, bu saçlardan bir perde koymaya çalışıyordum.
Kalem sapını kebap şişi gibi dişlerimin arasında çevirmeye gelince, onun
hikmetini doğrusu kendim de pek anlamadım. Bütün bildiğim, dudaklarımdan mor
mürekkep lekelerinin eksik olmadığı ve bir genç kız hali alır gibi olduğum bir
yaşta, beni bir gün mektepte ziyarete gelen birisinin karşısına adeta bıyık
çekmiş gibi çıkarak yerin dibine geçtiğimdir.
O gün, bütün düşüncelerime rağmen, ancak şu kadarcık bir şey yazabildiğimi
hatırlıyorum:
"Ben, galiba balıklar gibi bir göl içinde doğdum. Annemi hatırlamıyor değilim...
Babamı, dadımı, neferimiz Hüseyin i... Beni bir gün sokakta koşturan bodur bir
kara köpeği... Bir gün, dolu bir sepetten gizlice üzüm çalarken parmağımı sokan
arıyı... Gözüm ağrıdığı vakit içine damlatılan kırmızı ilacı... Sevgili
Hüseyin'le beraber istanbul'a gelişimizi... Evet, bunlara benzer
daha birçok şey aklımdan geçiyor... Fakat bunların hiçbiri ilk hatıra
değil... Sevdiğim göl içinde, büyük yapraklar arasında çırılçıplak çabalayışım
kadar eski değil... Deniz kadar uçsuz bucaksız bir göl... içinde büyük büyük
yapraklar, dört bir tarafında ağaçlar varsa; bu göl nasıl deniz kadar büyük
olur, diyeceksiniz... Vallahi yalan söylemiyorum ve ona sizin kadar ben de
şaşıyorum.. Fakat bu böyle; ne yapalım?
Vazifem sınıfta okunduğu zaman, bütün arkadaşlarım bana dönerek kahkahayla
gülmüşler ve zavallı Sor Aleksi onları yatıştırıp teskin etmek için hayli
sıkıntı çekmişti.
*
Garibi şu ki, Sor Aleksi, siyah elbisesinin içinde filiz gibi boyu, bembeyaz
koleret'i ile alnına kaldırılmış bir saraylı yaşmağına benzeyen başlığı arasında
sivilceli kansız yüzü, narçiçeği kırmızılığındaki dudaklarıyla şimdi karşımda
belirse ve bana tekrar o suali sorsa, galiba aynı cevaptan başkasını
bulamayacağım; yine balık gibi göl içinde doğduğumu söylemeye başlayacağım.
Sonraları öteden beriden öğrendiğime göre bu göl, Musul taraflarında, adını bir
türlü aklımda tutamadığım bir küçük köyün yanı başındadır ve benim uçsuz
bucaksız denizim bir ağaç kümesi arasında, kuru bir ırmaktan kalma bir avuç
sudan başka bir şey değildir.
Babam; o zaman Musul'daymış. Ben, iki buçuk yaşında kadarmışım. Yaz o kadar
şiddetli olmuş ki, şehirde barınmak kabil olmamış; babam, annemle beni bu köye
getirmeye mecbur kalmış. Kendisi her sabah atla Musul'a iner, akşamları güneş
battıktan sonra dönermiş.
Annem hastaymış. Beni bile gözü görmeyecek kadar hasta.
Bir zaman pek sefil olmuşum... Aylarca hizmetçi odalarında sürünmüşüm. Sonra
köylerden birinde Fatma diye kimsesiz bir Arap kadını bulmuşlar... Fatma, yeni
ölmüş çocuğundan boş kalan memesini ve kalbini bana vermiş...
Đlk senelerde bir çöl çocuğu gibi büyümüşüm... Fatma, beni bohça gibi sırtına
bağlar, kızgın güneşin altında dolaştırır, hurma ağaçlarının tepesine
çıkartırmış.
işte o sıralarda yukarıda söylediğim köye gelmişim. Fatma, beni her sabah
yiyeceğimizle beraber bu ağaçlığa getirir, çırılçıplak suya sokarmış... Akşama
kadar alt alta, üst üste boğuşur, türkü söyler, yiyecek yermişiz... Sonra
uykumuz geldiği vakit, kumlan kümeleyerek yastık yapar, vücutlarımız suda,
başlarımız dışarıda kucak kucağa, yanak yanağa uyurmuşuz...
Ben, bu su âlemine o kadar alışmışım ki, tekrar Musul'a döndüğüm vakit denizden
çıkmış balığa dönmüşüm. Durmadan huysuzluk ederek çırpınır, fırsat buldukça
üzerimdeki elbiseleri atarak çırılçıplak sokağa koşarmışım...
Fatma'nın burnunda, yanaklarında, bileklerinde, dövmeden süsler vardı. Bunlara o
kadar alışmıştım ki, dövmesi olmayan yüzler bana adeta çirkin görünüyordu. Benim
ilk büyük matemim, Fatma'dan ayrılışım olmuştu. Döne dolaşa Kerbe-la'ya
gelmiştik. Dört yaşımdaydım. Aşağı yukarı her şeyi hatırlayacak bir yaş.
Fatma'ya iyi bir kısmet çıkmıştı. Dadımın gelin olduğu, köşeye oturduğu gün,
bugünkü gibi gözümün önündedir. Yüzleri Fatma gibi dövmeli olduğu için bana
dünya güzeli gibi görünen kadınlarla dolu bir evde beni kucaktan kucağa
gezdiriyorlar, sonra Fatma'nın yanına oturtuyorlardı.
Sonra, ortaya konan siniler üzerinde avuçla kapış kapış yemek yediğimizi
hatırlıyorum. Nihayet, günün yorgunluğundan ve zilli teflerle testi biçiminde
dümbeleklerin verdiği sersemlikten, yine erkenden dadımın dizinde uyuyakaldım.
Oğlu Hüseyin'i Kerbela'da şehit ettikleri zaman Fatma anamız sağ mıydı,
bilmiyorum. Fakat kadıncağız, o kara güne
yetiştiyse kopardığı vaveyla, benim düğün gecesi sabahı evde kendimi yabancı bir
kadının koynunda bulduğum zaman kopardığım vaveylanın yanında hiç kalırdı.
Hasılı, Kerbela Kerbela olalı zannederim ki böyle gürültülü matem görmemiştir.
Bağırmaktan sesim kısıldığı zaman, günlerce büyük adam gibi, açlık grevi yaptım.
Dadımın acısını aylarca sonra bana, Hüseyin isminde bir süvari neferi unutturdu.
Hüseyin, talim esnasında attan düşerek sakat kalmış bir askerdi. Babam, onu emir
neferi olarak eve almıştı. Hüseyin, delişmen bir adamdı. Beni çabucak sevmişti.
Ben de umulmaz ve affedilmez bir vefasızlıkla onun sevgisine mukabele
edivermiştim. Gerçi Fatma ile olduğu gibi beraber yatmıyorduk, fakat sabahleyin
horozlarla beraber gözlerimi açtığım dakikada soluğu onun odasında alır, ata
biner gibi göğsüne oturarak parmağımla gözkapaklarını açardım.
Fatma'nın bahçesine, kırlarına bedel; Hüseyin, beni kışlaya asker içine
alıştırmıştı. Bu uzun bıyıklı kocaman adamın oyun icat etmekteki maharetini ben,
başka kimsede görmedim. Asıl güzeli, bunların çoğunun kazalı, heyecanlı şeyler
olmasıydı. Mesela beni lastik top gibi havaya fırlatıp tutar, yahut kalpağının
üstüne oturtup ayaklarımdan tutarak sıçratır, fırıl fırıl çevirirdi. Saçlarım
karışmış, gözlerim dönmüş tıkana tıka-na haykırmaktan duyduğum zevki ondan sonra
hiçbir şeyde bulamadım.
Bazen kaza da olmaz değildi. Fakat Hüseyin'le aramızda sıkı bir mukavele vardı.
Oyunda canım yanarsa ağlamayacak, onu kimseye şikâyet etmeyecektim. Bu, benim
doğruluğumdan ziyade; onun bir daha benimle oynamamasından korktuğum için büyük
bir adam gibi sır saklamaya alışmış olmamdan-dır. Çocukluğumda bana hoyrat
derlerdi. Galiba hakları da vardı. Kiminle oynarsam canını yakar, bağırtırdım.
Bu huy, herhalde Hüseyin'le oynadığım oyunlardan kalma bir şey olacak.
Nasıl ki, kendi canım yandığı zaman da pek ah ü zara kapılmadan felaketi
güleryüzle karşılayışım bana onun yadigârıdır.
Hüseyin, bazen de kışlada Anadolulu neferlere saz çaldırır, beni yine testi gibi
tepesinin üstüne yerleştirip garip oyunlar oynardı.
Bir zamanlar da onunla at hırsızlığına alışmıştık. Babam evde olmadığı zaman
Hüseyin, ahırdan atı çalar, beni kucağına oturtarak saatlerce kırlarda
dolaştırırdı. Fakat eğlencemiz uzun sürmedi. Pek günahına girmeyeyim ama, galiba
aşçı kadın tarafından babama gammazlandık ve zavallı Hüseyin, ondan iki tokat
yedikten sonra bir daha ata yanaşmaya cesaret edemedi.
Halis muhabbet; kavgasız, gürültüsüz olmaz, derler. Biz de Hüseyin'le günde en
aşağı beş nöbet kavga ederdik.
Bir tuhaf surat asma tarzım vardı. Odanın bir köşesinde yere çomelir, yüzümü
duvara çevirirdim. Hüseyin üç, beş dakika beni bu halde bıraktıktan sonra halime
acıyarak birdenbire belimden kavrar, bağırla bağırta havaya kaldırırdı.
Bir nöbet de kucağında titizlik ettikten sonra nihayet neferi çenesinden öpmeye
razı olurdum ve barışırdık.
Hüseyin'le arkadaşlığımız iki sene sürdü. Fakat o zamanın seneleri şimdikilere
benzemezdi. O kadar uzun, o kadar uzundu ki...
Çocukluk hatıralarımı anlatırken hep Fatma'dan, Hüseyin'den bahsedişim biraz
ayıp düşmüyor mu?
Benim babam Nizamettin isminde bir süvari binbaşısıydı. Annemle evlendiği sene
Diyarbakır'a göndermişler, gidiş o gidiş. Artık bir daha Đstanbul'a dönmemiş.
Diyarbakır'dan Musul'a, Musul'dan Hanıkın'a, oradan Bağdat'a, Kerbela'ya
geçmiş... Bir yerde üst üste iki sene kalmamış.
Annemi bana benzetirler. Hele babamla evlendiği seneden kalma bir fotoğrafı
vardır ki benim modelim gibidir. Fakat zavallı kadın, sıhhatçe hiç bana
benzememiş. Çok zayıfmış. Bitip tükenmez yolculuklara, dağların sert havasına,
çöllerin ateşine dayanacak bir vücutta değilmiş. Sonra, galiba bir hastalığı da
varmış. Fakat zavallının bütün evlilik hayatı, bu hastalığı saklamaya çalışmakla
geçmiş... Ne yapsın, babamı çok sevi-yormuş. Kendisini zorla ayırırlar diye
korkuyormuş...
- Seni hiç olmazsa bir mevsim için, iki ay için annene göndereyim. O biçare de
ihtiyar... Seni kim bilir ne kadar göreceği gelmiştir, dermiş. Fakat annem:
- Şartımızda bu var mıydı? istanbul'a beraber dönmeyecek miydik? diye adeta
çıkışırmış... Hastalığı için de:
- Benim hiçbir şeyim yok... Biraz yorgunluk... Đki gün evvel biraz hava değişti
de ondan oldum, geçer, gibi şeyler söylermiş...
Sonra, istanbul'u göreceği geldiğini babamdan saklarmış... Fakat mümkün mü? Daha
uykuya dalalı iki dakika olmadan uyandırır ve Kalender'deki yalımızda,
civarındaki koruda veyahut Boğaz'ın sularında geçmiş bir uzun rüyayı anlatırmış.
Birkaç uyku dakikasına bu kadar uzun rüyaları sığdırmak için insanın o yerleri
herhalde çok, çok göreceği gelmiş olması lâzım gelmez mi?
Büyükannem serasker kapısına, mabeyincilerin konaklarına giderek ağlayıp
sızlıyormuş, fakat bu yalvarmalar bir türlü netice vermiyormuş.
Nihayet annemin hastalığı artınca babam, hiç olmazsa onu istanbul'a götürmek
için bir ay izin istemiş ve cevap beklemeden yola çıkmış.
Mahfeler içinde çölü geçişimiz bugünkü gibi hatırımdadır.
Beyrut'ta denize kavuşmak, annemi biraz canlandırır gibi olmuştu. Misafir
olduğumuz evde beni yatağına oturtarak
saçlarımı tarıyor, ellerimin kirli, düğmelerimin kopuk olmasına aldırmadan
başını göğsüme kapayarak ağlıyordu.
Bir gün büsbütün ayağa da kalktı; sandığından yeni elbiseler çıkararak süslendi.
Akşamüstü babamı karşılamak için aşağı indik. Babam, bende biraz vahşi tabiatlı,
sert bir asker hatırası bırakmıştır. Fakat annemi ayakta görünce sevinçle
konuştuğunu, yeni yürüyen bir çocuk gibi onu bileklerinden tutarak ağladığını
hiç unutamam...
Bu, bizim bir arada geçirdiğimiz son gün oldu. Annemi ertesi gün açık bir
sandığın kenarında, başı bir çamaşır bohçasının üstüne düşmüş, dudaklarında bir
kan lekesiyle ölü bulmuşlar!
Altı yaşında bir çocuğun epeyce şeylere aklı ermesi lâzım gelir. Fakat ben,
nedense hiçbir şey sezememiştim. Bulunduğumuz ev kalabalıktı. Birçok günler
büyük bir bahçede çocuklarla boğuştuğumu; Hüseyin'le beraber sokaklarda, deniz
kenarlarında, cami avlusu gibi kubbeli yerlerde dolaştığımı biliyorum.
Annemi yabancı bir toprakta bıraktıktan sonra, istanbul'a dönmek babamın içine
sinmemiş... Galiba biraz da büyükannem ve teyzelerimle karşılaşmaktan
çekinmiş... Fakat buna mukabil beni onlara göndermeyi bir vazife bilmiş. Sonra
tabii, günden güne büyüyen bir kız çocuğunu kışlada neferler elinde terbiye etme
imkânsızlığını da düşünmüş olacak.
*
Beni istanbul'a neferimiz Hüseyin getirdi. Lüks bir vapurda kılıksız bir Arap
neferinin kucağında bir minimini kız çocuğu... Bu manzara, vapurda birçok
kimseye kimbilir ne sefil ve acı görünmüştür. Fakat bu seyahati Hüseyin'den
başka kiminle yapsam muhakkak bu kadar mesut olamazdım.
Yalımızın arkasındaki korulukta bir taş havuz, bu havuzun kenarında kolları omuz
başlarından kopmuş çıplak bir çocuk heykeli vardı.
ilk geldiğim günlerde bu kırık heykel, güneş ve rutubetten kararmış rengiyle,
bana sakat bir çöl çocuğu gibi görünmüştü. Havuzun yeşilimsi sularının kızıl
yapraklarla örtülü olmasına göre mevsim galiba sonbahardı. Bu yaprakları
seyrederken altlarında birkaç kırmızı balığın dolaştığını gördüm ve büyükannemin
özene bezene hazırladığı ipekli entari ve yeni potinlerimle havuzun içinde
yürüyüverdim.
Etrafta bir çığlık koptu. Neye uğradığımı anlamaya meydan kalmadan teyzelerim
beni kucaklarına alarak yukarı götürdüler, bir yandan öpüp bir yandan
azarlayarak üstümü değiştirdiler.
Bu çığlık ve telaştan gözüm yıldığı için artık havuza girmeye cesaret edemiyor,
yüzükoyun, kenarındaki çakılların üstüne uzanarak başımı suya sarkıtıyordum.
Bir gün yine bu vaziyette balıkları seyretmekle meşguldüm. Tablo, bugünkü gibi
gözümün önündedir. Büyükannem, biraz arkada, omuzlarından hiç eksik etmediği
siyah atkısıyla, bir bahçe iskemlesine oturmuş; Hüseyin'se namaz kılar gibi
yanında diz çökmüştü.
Yavaş yavaş bir şey konuşuyorlardı. Herhalde Türkçe konuşuyor olmalıydılar ki ne
söylediklerini anlayamıyordum. Fakat seslerinden, ara sıra bana bakmalarından
şüphelendim. Tavşan gibi kulaklarımı dikmiştim. Dişimle kırarak havuza attığım
simit kırıntılarına üşüşen kırmızı balıkları izliyor, büyükannemle Hüseyin'in
suyun dibine vurmuş akislerine bakıyordum. Hüseyin, bana bakarken kocaman
mendiliyle gözlerini siliyor-du. Çocukların bazen yaşlarının çok üstünde garip
sezişleri vardır.
Niçin? Bu incelikleri akıl edecek yaşta değildim. Yalnız, bu ayrılığın vakti
gelince güneşin batması, yağmurun yağması gibi hiçbir tedbirle önüne
geçilemeyecek bir felaket olduğunu gayet iyi anlıyordum.
O gece, büyükannemin karyolasına bitişik küçük karyolamda
birdenbire gözlerimi açtım. Başımda yanan kırmızı gece kandili sönmüştü.
Fakat pencerelerden giren ay ışığı içindeki oda bembeyazdı. Uykumu almıştım,
içimde dayanılmaz bir acı vardı. Bir zaman bileklerime dayanarak büyükanneme
baktıktan, onun uyuduğuna kanaat getirdikten sonra yavaşça karyolamdan indim;
ayaklarımın ucuna basarak odadan çıktım. Başka çocuklar gibi karanlık ve
yalnızlıktan korkmazdım. Merdiven tahtaları gıcırdadıkça büyük bir insan
ihtiyatıyla yerimde durarak ağır ağır sofaya indim.
Kapıları sürgülemişlerdi. Fakat bahçe kapısının yanındaki pencere açık
bırakıldığı için dışarı atlamak bana bir saniyelik iş oldu.
Hüseyin, bahçenin ta öbür ucundaki bahçıvan kulübesinde yatardı. Beyaz gecelik
gömleğimin uzun etekleri bacaklarıma dolaşa dolaşa oraya koştum. Hüseyin'in bir
kerevet üzerine serilmiş yatağına sıçradım.
Onun uykusu çok ağırdı. Zaten Arabistan'dayken de sabahları onu uyandırmak çok
zor bir işti. Gözlerini açmaya razı olması için ata biner gibi göğsüne oturup
zıplamak, uzun bıyıklarını dizgin gibi yoklayıp çekmek ve bir süre bağırtmak
lâzım gelirdi. Fakat bu gece ben, onu uyandırmaktan korkuyordum. Uyanırsa beni
eskisi gibi koynuna yatırmaya razı olmayacağından; bütün yalvarmalarıma rağmen
kucağına alarak büyükanneme teslim edeceğinden emindim
Zaten bütün istediğim, son bir gecemi daha onun koynunda geçirmekten ibaretti.
O geceki münasebetsizliğim yakın zamanlara kadar aile içinde söylenmiştir.
Büyükannem, sabaha karşı uyanıp da beni yatağımda göremeyince çıldıracak gibi
olmuş... Birkaç dakika içinde bütün yalı ayağa kalkmış... Ellerinde lambalar,
şamdanlarla bahçelere, deniz kenarlarına dökülmüşler... Tavan arasından sokağa,
kayıkhaneden havuzun iki karış suyuna kadar her yeri arayıp
Çalıkuşu - F.2
taramışlar... Bitişik arsadaki bostan kuyusuna fener sarkıtmışlar...
Neden sonra büyükannem, Hüseyin'i hatırlayarak odasına koşmuş ve beni neferin
boynuna sımsıkı sarılarak uyumuş görmüş.
Ayrılık gününün faciasını hâlâ hatırlar ve gülerim. Ben ömrümde o günkü kadar
dalkavukluk ettiğimi bilmiyorum. Hüseyin, kapının yanma çömelmiş, koskoca
bıyıklarıyla utanmadan ağlıyordu; ben, Bağdat'ta, Suriye'de Arap dilencilerinden
öğrendiğim dualarla büyükannemin, teyzelerimin eteklerini öpüyordum.
*
Romanlar mahzun insanı; omuzları çökmüş, gözleri sönmüş, hareketsiz ve sessiz
bir insan diye, yani daha açıkçası bir miskin şeklinde tasvir ederler.
Bende daima bunun aksi olmuştur. Ne zaman derin bir üzüntüye kapılsam gözlerim
parlar, tavır ve hareketlerim neşelenir, içim içime sığmaz olur. Dünyayı hiçe
sayıyormuşum gibi kahkahalarla gülerim, türlü gevezelik ve delilikler yaparım.
Bununla beraber, öyle sanıyorum ki yakın kimsesi ve başkalarına açılmaya
kabiliyeti olmayan insanlar için bu daha iyi bir şeydir.
Hüseyin'den ayrıldıktan sonra da böyle yaptığımı hatırlıyorum. Yaramazlıktan
kuduruyor, beni eğlendirsin diye getirdikleri akraba çocuklarına saldırarak
canlarını yakıyordum.
Yabancılar tarafından ayıplanacak bir vefasızlıkla Hüseyin'i çabucak yakadan
silkip atmıştım. Pek bilmiyorum ama, ihtimal, ona sahiden de dargındım. Yanımda
adı anıldıkça yüzümü ekşitiyor, yeni öğrenmeye çalıştığım Türkçe kelimelerle
"Hüseyin pis, Hüseyin çirkin, edepsiz... Ööö," diye yere tükü-rüyordum.
Bununla beraber zavallı, pis, çirkin Hüseyin'in bana Beyrut'a çıkar çıkmaz
gönderdiği bir kutu hurma, hiddetimi
yatıştırır gibi olmuşu. Bunların bitmesinden bir felaket gibi korktuğum halde
bir oturuşta hepsini silip süpürdüm. Bereket versin çekirdekleri kalıyordu.
Onlarla haftalarca eğlendim. Bir kısmını katırboncuklarıyla karıştırarak ipliğe
dizdim; muhteşem bir yamyam kolyesi şeklinde boynuma taktım. Ötekileri bahçenin

You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Çalıkuşu - 02
  • Parts
  • Çalıkuşu - 01
    Total number of words is 2690
    Total number of unique words is 1666
    29.6 of words are in the 2000 most common words
    42.6 of words are in the 5000 most common words
    51.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 02
    Total number of words is 2748
    Total number of unique words is 1698
    31.6 of words are in the 2000 most common words
    46.4 of words are in the 5000 most common words
    54.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 03
    Total number of words is 2794
    Total number of unique words is 1629
    32.2 of words are in the 2000 most common words
    48.0 of words are in the 5000 most common words
    55.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 04
    Total number of words is 2894
    Total number of unique words is 1567
    35.8 of words are in the 2000 most common words
    49.9 of words are in the 5000 most common words
    57.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 05
    Total number of words is 2755
    Total number of unique words is 1566
    32.3 of words are in the 2000 most common words
    48.1 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 06
    Total number of words is 2715
    Total number of unique words is 1554
    33.3 of words are in the 2000 most common words
    47.0 of words are in the 5000 most common words
    54.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 07
    Total number of words is 2858
    Total number of unique words is 1509
    35.3 of words are in the 2000 most common words
    49.4 of words are in the 5000 most common words
    56.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 08
    Total number of words is 2809
    Total number of unique words is 1533
    36.1 of words are in the 2000 most common words
    49.8 of words are in the 5000 most common words
    57.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 09
    Total number of words is 2835
    Total number of unique words is 1670
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    47.7 of words are in the 5000 most common words
    55.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 10
    Total number of words is 2815
    Total number of unique words is 1612
    36.8 of words are in the 2000 most common words
    52.4 of words are in the 5000 most common words
    59.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 11
    Total number of words is 2850
    Total number of unique words is 1677
    33.6 of words are in the 2000 most common words
    47.8 of words are in the 5000 most common words
    55.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 12
    Total number of words is 2881
    Total number of unique words is 1774
    32.0 of words are in the 2000 most common words
    46.5 of words are in the 5000 most common words
    53.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 13
    Total number of words is 2779
    Total number of unique words is 1673
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    48.1 of words are in the 5000 most common words
    56.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 14
    Total number of words is 2800
    Total number of unique words is 1643
    33.7 of words are in the 2000 most common words
    47.8 of words are in the 5000 most common words
    56.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 15
    Total number of words is 2818
    Total number of unique words is 1600
    34.1 of words are in the 2000 most common words
    49.9 of words are in the 5000 most common words
    57.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 16
    Total number of words is 2830
    Total number of unique words is 1630
    34.9 of words are in the 2000 most common words
    51.0 of words are in the 5000 most common words
    58.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 17
    Total number of words is 2771
    Total number of unique words is 1607
    35.7 of words are in the 2000 most common words
    51.3 of words are in the 5000 most common words
    59.2 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 18
    Total number of words is 2832
    Total number of unique words is 1597
    34.0 of words are in the 2000 most common words
    48.4 of words are in the 5000 most common words
    55.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 19
    Total number of words is 2877
    Total number of unique words is 1684
    34.9 of words are in the 2000 most common words
    48.8 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 20
    Total number of words is 2785
    Total number of unique words is 1605
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    46.8 of words are in the 5000 most common words
    54.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 21
    Total number of words is 2817
    Total number of unique words is 1639
    34.7 of words are in the 2000 most common words
    49.6 of words are in the 5000 most common words
    57.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 22
    Total number of words is 2743
    Total number of unique words is 1584
    32.7 of words are in the 2000 most common words
    48.2 of words are in the 5000 most common words
    55.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 23
    Total number of words is 2851
    Total number of unique words is 1591
    34.4 of words are in the 2000 most common words
    48.9 of words are in the 5000 most common words
    56.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 24
    Total number of words is 2799
    Total number of unique words is 1616
    32.3 of words are in the 2000 most common words
    46.6 of words are in the 5000 most common words
    55.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 25
    Total number of words is 2762
    Total number of unique words is 1576
    34.8 of words are in the 2000 most common words
    49.5 of words are in the 5000 most common words
    56.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 26
    Total number of words is 2829
    Total number of unique words is 1521
    38.0 of words are in the 2000 most common words
    52.4 of words are in the 5000 most common words
    60.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 27
    Total number of words is 2788
    Total number of unique words is 1572
    34.4 of words are in the 2000 most common words
    50.2 of words are in the 5000 most common words
    57.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 28
    Total number of words is 2820
    Total number of unique words is 1611
    35.0 of words are in the 2000 most common words
    49.5 of words are in the 5000 most common words
    57.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 29
    Total number of words is 2859
    Total number of unique words is 1575
    33.9 of words are in the 2000 most common words
    48.5 of words are in the 5000 most common words
    55.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 30
    Total number of words is 2717
    Total number of unique words is 1462
    37.3 of words are in the 2000 most common words
    51.6 of words are in the 5000 most common words
    59.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 31
    Total number of words is 2707
    Total number of unique words is 1405
    37.5 of words are in the 2000 most common words
    52.7 of words are in the 5000 most common words
    60.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 32
    Total number of words is 2851
    Total number of unique words is 1636
    34.2 of words are in the 2000 most common words
    49.3 of words are in the 5000 most common words
    56.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Çalıkuşu - 33
    Total number of words is 1234
    Total number of unique words is 750
    37.0 of words are in the 2000 most common words
    51.9 of words are in the 5000 most common words
    59.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.