İnce Memed - 1 - 16
Общее количество слов 3456
Общее количество уникальных слов составляет 1636
35.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
51.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
58.5 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
istemem bu köyde. Sen Dönemin bana teberiğisin. Senin baban ne iyi
adamdı! Sen onun bana teberiğisin. Yatağınızı yaptırayım ahıra! Hemen
yatar mısınız?
Uykusuzluktan öldüm Hürü ana, dedi Memed, öldüm üç günden beri...
Hürü:
Vay, dedi. Benim gözüm önüme aksın. Vay! dedi.
Kadınlara bağırdı:
Gavurun kızları, gavurun kızları! Çocuklar uykusuzluktan ölüyorlarmış
da bizim haberimiz yokmuş. İneklerin eski ahırına yatak götürün.
Samanların üstüne serin.
Recep Çavuş:
Oyyy, dedi. Oy anam!
Memed:
Ne oldu Çavuş? diye sordu.
Çavuş:
Baksana boynuma. Nasıl da şişti! Baksana! Omuzlarımın arası
almıyor.
Memed:
İlaç yaparız şimdi.
Hürü:
Sana şimdi Hürü anan bir ilaç yapar ki, hiçbir şeyciğin kalmaz.
Yataklar çabucak ahıra götürüldü. Misafirler de arkasından ahıra
gittiler. Ahırın orta direğinde küçücük bir çıralık asılıydı. İpil ipil yanıyordu.
Ahır yarısına kadar samanlarla doluydu. Saman kokusu insanın genzini
yakıyordu. Saman kokusu bir hoş, tozlu bir kokudur. Bir tarafta da tezek
yığılıydı. Tezekler de acı kokar. Ahırın tavanı örümcek ağlarıyla doluydu.
Örümcek ağlarına saman çöpleri yapışmıştı, sarkıyorlardı. Binlerce
saman çöpü... Kadınlar kapıyı kapayıp çıktılar.
Küçücük pencereden alacakaranlığın ilk ışıkları sızıyordu. Şafak attı
atacak. Yataklar samanların üzerine yapılmıştı. Cabbar yatağın başında
durmuş, gözleri kapalı esne babam esne ediyordu.
Recep Çavuş, kaldırdı kendisini yatağın üstüne attı:
Ben yanıyorum çocuklar, dedi. Hepimiz uyumayalım. Birimiz
nöbet tutsun.
Memed:
Siz uyuyun; dedi. Ben nöbeti tutarım.
Memed kederinden ölüyordu.
Cabbar, yatağa girer girmez uyudu. Recep Çavuş inliyordu. Memed,
tüfeğini almış samanlığın üst başına çıkmış, başını dizleri üstüne
koymuştu.
Öğleye doğru Hürü, misafirlere yemek getirdi. Çavuş daha inliyordu.
Bunu gören Hürü:
Tüh, dedi, unuttum.
Memed:
Neyi unuttun Hürü ana? diye sordu.
Hürü Recebi göstererek:
Bu kardaşın yarasının ilacını...
Hemen geri gitti.
Onlar, yemeği bitirmişlerdi ki, Hürü, elinde tüten bir kapla geldi. Bu
ilacı babam yapardı. Vurulanları hemencecik iyi ederdi bu ilaç. Ben de
kardaş için yaptım.
Recep Çavuşun yarasını çabuk çabuk çözmeye başladı. Elleri alışkan
ellerdi. Sargılar yaraya yapışmıştı. Açmak kolay olmadı.
Hürü:
Vay benim kardaşım, dedi, yaran da azmış. Vay benim kardaşım!
Recep Çavuş dişlerini sıkarak inliyordu. Hürü yarayı ilaçladı. Tertemiz
sardı.
Recep Çavuş:
Ellerine sağlık bacı. Güzel ellerine sağlık, dedi. Rahatladı.
Cabbar Memede:
Sen de yat kardaş, dedi. Ben beklerim.
Hürü:
Ben de değirmenin oraya gidiyorum. Bir gavurluk yapmasın bunlar.
Candarmaları öteden görür görmez size haber ulaştırırım. Bu evde
Memedime kimse kötülük edemez. Güzel Dönemin oğluna... Varır
değirmenin oraya giderim. Bakarım candarmaların yoluna.
Memed yatağa girdi ama, bir türlü uyku tutmuyordu. Günlerdir
uykusuz, günlerdir yorgundu ama, gene de uyku tutmuyordu. Anasının
ölümü, Hatçenin mahpusluğu çok koymuştu ona. Memed, bunca
felaketlerin altında bunalmış gibiydi. Boğulacak gibi oluyordu bazı bazı.
Yüreği ateş aleve kesmişti. Kendisini bir düşünceye kaptırıyor, bir daha
kurtaramıyordu. Neden olursa olsun, bazen kendisinden, insanlardan,
arkadaşlarından, her şeyden ürküyordu. Ama içinden geçen hiçbir şeyi,
hiç kimseye belli etmiyordu. Gece yarısı olmuştu ki, Cabbar onu
uyandırdı:
Uykum geldi, dedi. Nöbeti al.
Memed zaten uyumamıştı. Kalktı. Tüfeğini kucağına aldı. Yataktan
çıktı. Samanın tepesine gitti oturdu. Dizlerini göğsüne doğru çekip, başını
üstüne koydu. Düşüncelere daldı gitti.
Sabaha karşı biraz dalmıştı: Samanlığın kapısı açılır açılmaz tüfeğine
davrandı.
Durmuş Ali:
Ne o İnce Memed, beni mi vuracaksın? diye gülümsedi.
Memed karşılık vermedi.
Durmuş Ali:
Kör Ali, Topalı aldı getirdi. Evdeler. Uyandır arkadaşlarını da eve gel.
Topal Aliye işi anlattım. Çok korkuyor. Korkusundan ölecek. Bizim avrat
da Topala etmediğini koymadı. Herifin üstüne atılıp yüzüne tükürdü. Seni
İnce Memed öldürmezse, ben öldürürüm, dedi. Topalda öd kalmadı
bunun üstüne. Beni öldürtmek için mi getirdin, diyor, titrir titriyordu.
Korkusundan ölecek.
Memed, Topal Alinin geldiğini öğrenince, yüzünde inceden bir sevinç
dolaştı. Cabbar da uyanmıştı. Çavuşu uyandırmayalım diye düşündüler.
Kızacağını düşünerek uyandırdılar sonra.
Cabbar:
Kalk, dedi, Recep Çavuş. Kalk! Ünlü izci Topal Ali gelmiş.
Onunla konuşmamız gerek.
Recep Çavuş boynunu tutamayarak:
Topal Ali mi? diye hayretle sordu. Topal Ali mi?
Cabbar:
İzci Topal Aliiii... diye uzattı. Topal Aliiii...
Recep Çavuş:
Vay anasını, dedi. Vay anasını! Demek geldi ha? Oy... oy... oyyy.
Boynum kırıldı.
Cabbar:
Noluyor Recep Çavuş? Etme canını!
Memed:
Kalkın, dedi. Varalım şunun yanına.
Recep Çavuş:
Bekleyin, dedi. Giyitlerini çırpmaya başladı. Gümüş savatlı takımlarını
yerli yerince düzeltti. Bıyıklarını uzun uzun burdu. Gümüş tarağını çıkarıp,
saçlarını düzgünce taradı. Gönlü götürüp de ayaklarına bir türlü
bakamıyordu. Ayakkaplarının tabanı tamamen gitmişti. Fesinin tozunu
koluyla aldı.
Cabbar dayanamayarak:
Haydi Çavuş, dedi, ayakkaplarımız azıcık kötü ya, ne yapalım?
Çavuş:
Ne yapalım? dedi.
Evden içeri girdiklerinde ocağın başında oturan Topal Ali ayağa
kalkmaya uğraştı. Azıcık da kalkabildi. Sonra geri oturdu. Yüzü kül
kesilmişti.
Kör Ali:
Getirdim Ali kardaşı, dedi.
Memed:
Sağol, dedi.
Recep Çavuş dişlerini sıkarak Topal Alinin gözlerinin içine baktı:
O izci deyyusu sen misin? Ulan hiç Allahtan korkmadın mı? Kuldan
haya etmedin mi? diye bağırdı.
Topal Ali, önüne, ocağın küllerine gözünü dikmiş kıpırdamıyordu.
Memed:
Çavuşum sus, dedi. Ben konuşayım Ali Ağa ile.
Çavuş hiddetle:
Konuş bakalım! Sen konuş bu deyyus, namussuz, vicdansızla.
Memed, Topal Alinin yanına geldi, diz dize oturdu.
Ali Ağa! dedi, sana işim düştü. Benimle azıcık dışarı çıkar mısın?
Topal Ali olduğu yerde öylecene donmuş kalmış:
Memedim, hiç böyle olacağı aklıma gelmediydi. Kıyma bana! Çoluk
çocuğum var. Kıyma! diye yalvardı.
Memed:
Korkma! Dışarda sana gizli bir şey söyleyeceğim.
Topal Ali:
Kıyma bana! diye inledi. Nolursun kıyma! Ben ettim, sen etme kardaş!
Memed:
Kalk ayağa da sana bir şey söyleyeceğim şu köşede.
Topal Âlinin yüzünde bir damla kan kalmamıştı. Titriyordu:
Nolursun, dedi, kıyma bana! Öksüz koyma çocuklarımı. Tabanıyın
altını öpeyim Memed kardaş. Ben ettim, sen etme!
Recep Çavuş kızdı:
Eeee, dedi, Topal deyyus, kırdığın ceviz kırkı geçti. Kalkma bakalım.
Yan tarafında asılı hançeri çekti.
Memed:
Çavuşum, dedi, dokunma şu adama.
Çavuş:
Dokunmayalım, diye başını salladı. Dokunmayalım kardaş. Bize ne?
Al da başına çiçek diye sok Topal Aliyi.
Hançeri isteksiz isteksiz geri yerine soktu.
Memed:
Korkma Ali Ağa, dedi, sana hiçbir şey yapacak değilim. Seni vuracak
olsam, oturduğum yerde de vururdum. Kulağına gizli bir şey
söyleyeceğim.
Topal Ali:
Çoluk çocuğumun vebaline kalma, diye ayağa kalktı. Topal ayağını
arkadan sürüye sürüye damın karanlık köşesine gitti durdu. Onun
arkasından Memed de kalktı, yürüdü, yanına vardı:
Bana bak, dedi, Topal Ali, bunca felaketi sen açtın başıma.
Neyse. Yiğitlik de yaptın. Onlar geçti gitti. Biz şimdiye bakalım. Sen bir
iz süreceksin. Topal Ali:
Vallahi, dedi, senin meseleden sora ben iz sürmemeye yemin ettim.
Öldür beni. Yemin ettim süremem. Elimi bir daha kana bulaştıramam.
Memed:
Sürmezsen, seni o zaman öldürürüm işte.
Topal Ali, boynunu büktü:
Bunu bana etme! dedi. Allah aşkına etme!
Memed:
Süreceksin, dedi, hiç yalvarıp yakarma.
Topal Ali:
Bu da ne izi? diye usulca sordu.
Memed:
Abdi Ağanın izi, dedi. Onu bulacaksın. Yılanın deliğinde, kuşun
kanadının altındaysa da bulacaksın. Onu bulmazsan... O zaman işte:
Topal Ali:
Oooooh bre kardaş! dedi, bu muydu benden istediğin? İstediğin Abdi
olsun. Cehennemde ise de bulur çıkarırım. Ya kasabada, ya Avşar
köyünde, ya da Sarıbahçededir şimdi. Üç yerin birisinde... Gelin benimle
Çukurovaya, elimle koymuş gibi bulayım onu. Bulayım da teslim edeyim
o gavuru. O gavur benim evimi başıma yıktı. Yalancı şahitlik etmedim
diye. Çoluk çocuk aç kaldık, Çağşak köyünde. Elin içinde garip garip
kaldım kardaş. O gavuru parça parça et. Onu bulmak için elimden ne
gelirse yaparım. Eşkıya da olurum. Eşkıya olur seninle dağlarda gezerim.
Memed:
Tamam, dedi. Hadi gidip ocağın başına oturalım. Gerisini sonra
konuşuruz. Söyleme kimseye. Durmuş Ali de çaktı işi. Ama kimseye
söylemez o.
Topal Ali:
İsterse dünya duysun. Bana vız gelir. Şu adamın, köylüye, sana,
Hatçeye, sonra da bana ettiği var ya yüreğime dağ gibi oturdu. Dünya
duysun. Çok çok olmazsa alırım bir tüfek katılırım yanına. Vız gelir
alimallah...
Memed, ocağın başına geldi oturdu. Topal Alinin yüzü gülüyordu.
Durmuş Ali:
Yüzün gülüyor Topal, dedi. Yoksa yeni bir iz mi çıktı gene?
Topal:
Yok, dedi, Memed kardaşın gönlünü aldım da ona seviniyorum.
Recep Çavuş, Cabbar, Topal Ali, Memed artık dört kişi olarak ahıra
döndüler.
Samanlıktan çıkıp yola düştüklerinde daha gün doğmamıştı.
Memed:
Sağlıcağlan kal Hürü ana! Durmuş Ali emmi, sağlıcağlan kalın
cümleniz, dedi, yürüdü.
Köy yavaş yavaş uyanıyordu. Bir iki bacadan duman tütmeye
başlamıştı.
Hürü hışımla:
Memed! Memed! dedi. O gavur Topalı kıyma gibi kıymazsan, o yezidi
kıymazsan sana hakkımı helal etmem. Dönenin kemikleri de mezarında
sızlar. Duydun mu dediklerimi?
Durmuş Ali:
Yolun açık olsun yavrum, dedi. Bakma bu delinin sözlerine.
Topal Aliye döndü:
Ali sen de kusura kalma. Avratların yaşlılığı da cip beter oluyor.
Köyün dışına çıktıklarında Topal Ali:
O gavurun ölümünü gözümle göreceğim ha! dedi, dudaklarını yaladı.
Hoşuna gidecek bir iş olursa, hep dudaklarını yalardı. Beni iyi dinle
Memed kardaş, dedi. Sana çok kötülük ettim. Sana çok iyilik etmek
isterim bundan sonra da. Bu gavuru temizledikten sonra da, sana yardım
yapmak isterim. Sen merhametli, sen iyi bir çocuksun. Senin yerinde
başkası olsaydı, beni çoktan öldürürdü. Sen anladın ki bunda benim
suçum yok. Bak, bile bile yalan söyleyerek Hatçenin üstüne şahitlik
etseydim, o zaman suçum büyük olurdu.
Recep Çavuş çoktandır söze karışmıyordu. Topala:
Demek sen iyi iz sürersin? diye sordu.
Topal:
Sürerdim, dedi. Sonra yemin ettim. İnsan izi sürmemeye yemin ettim.
Recep Çavuş:
Hayvanlardan ne istersin öyleyse?
Topal:
Ağam, dedi, geyik meyik izi sürerim gayri. Ava gidenlerle. Onu da
yapmazsam ölürüm. Ben iz sürmesem ölürüm.
Cabbar:
Yaa! dedi.
Recep Çavuş gene bir:
Vay anam vay! çekti.
Asılı kayanın düzlüğüne gelinceye kadar bir daha ağızlarını
açmadılar. Yollara çiğ düşmüştü. Buradaki toprak kırmızıydı. Bir de koku
geliyordu topraktan. Çukurova kokusu gibi bir şey.
Recep Çavuş:
Vay vay! dedi. Vay vay vay anam! Dizlerim kırılıyor. Başımı
tutamıyorum!
Cabbar:
Etme bre Recep Çavuş, dedi. Ne oldu sana böyle?
Recep Çavuş:
Vay vay vay anam! diye inliyordu boyuna.
Topal Ali:
Yara çok şişmiş. Böyle olmaz. Gittikçe daha azar. Bir köye inelim. Bu
yakında Sarı Ümmetin evi var. İsterseniz oraya gidelim. İyi adamdır.
Recep Çavuş:
Olmaz, dedi. Bir yara için evlerde kalamam. O gavurun arkasını
bırakamam. Sonra da kızdı. Memed, Cabbar gelin buraya. Bu iz sürmede
çetebaşılığı bana vereceksiniz. Ne dersem emrimden çıkmayacaksınız.
Kabul mü?
Memed:
Kabul Çavuş, dedi.
Cabbar:
Nolacaksa kabul, dedi. Ne yapacaksın bakalım?
Recep Çavuş:
Emrime kim karşı koyarsa vururum, dedi. Babam olsa vururum.
Cabbar:
Peki, dedi, ne yapacaksın? Kimse emrinden çıkmayacak. Yapacağını
söyle.
Recep Çavuş:
Karışma gerisine, dedi, Topal Aliye döndü:
Topal Ali, dedi, sen iyi iz sürersin. Bu Abdi gavurunun yerini bulmaya
söz verdin.
Topal Ali:
Söz verdim, dedi. Söz vermesem bile onu ben öldürmek isterim. Çiğ
çiğ yemek isterim ben onu.
Recep Çavuş:
Şimdi gel karşıma. Söyle bakalım, sence nerededir Abdi şimdi?
Topal:
Şimdi yerini bilemem. Ya kasabada, ya Avşar köyündedir. Belki de ta
Yüreğire inmiştir. Arıyacağınızı biliyorsa, mutlak Yüreğir düzlüğüne
inmiştir. Yüreğire eşkıya inemez. Düzlükte barınamaz.
Recep Çavuş:
Peki, Yüreğire inmişse ne yapacağız?
Topal Ali:
Ben onu gözederim. Ne zaman Yüreğirden ayrılırsa, size haber
veririm. Ben onun peşini bırakmam.
Recep Çavuş:
Şimdi? diye sordu.
Topal:
Siz şimdi Sarı Ümmetin evinde kalırsınız: Ben Çukurovaya iner yerini
bulurum onun. Gelir size haber veririm. Haydi Sarı Ümmete gidelim. Bize
uzaktan akraba gelir. O gavur dinliyi de hiç sevmez.
İkindine doğru Sarı Ümmetin ormanlık bir tepedeki tek başına,
yapayalnız kalakalmış evine geldiler.
Topal Ali Ümmete:
İşte bizim İnce Memed bu, dedi, tanıttı.
Ümmet:
Kardaş, dedi, dağa çıktığını duydum da çok sevindim. Seni görmeyi
çok arzuluyordum.
Topal Ali, onları öyle, evin avlusunda bırakıp gerisin geri döndü,
yürüdü.
Sarı Ümmet arkasından:
Bir kahve içip de öyle gideydin Ali kardaş, diye seslendi.
Topal Ali, dönmeden, kendi kendine söylenircesine:
İşim var Ümmet kardaş, dedi. Acele işim var.
Topal, ayağını ta arkadan sürüyerek hızlı hızlı, koşarcasına devrilip
kalka kalka yürüyordu.
Gece, usuldan bir rüzgar esiyordu.. Donuk bir ay vardı. Ağaçların
arasından pare pare dökülüyordu.
Kuşun kanadının altına saklanmışsa da bulurum onu, dedi kendi
kendine.
Gözünün önüne, evinin yıkılışı geldi. Yıllar yılı çalışıp tertemiz yaptığı,
donattığı evi bir saatin içinde Abdi Ağanın adamlarınca yıkılmış, viraneye
çevrilmişti. Bunun üstüne dişlerini sıktı. Biraz daha hızlı yürüdü.
Kasabaya girdiğinde yeni yeni sabah oluyordu. Pazaryerine geldi.
Süpürgeci Muhacir Murat pazaryerini toz kaldırarak süpürüyordu. Muratın
üşümüş bir hali vardı. Murata bir selam vererek kahveci Tevfiğin
kahvesine aynı hızla yürüdü. Kahve daha yenice açılmıştı. Bir çay istedi.
Tüten bir çay getirdiler. Heyecandan içi içine sığmayarak dükkanlar
açılıncaya kadar kahvede bekledi.
Günün ilk ışıkları kasabanın ak taşlı kaldırımlarına dökülürken,
Mustafa emminin dükkanına gitti. Mustafa emmi Maraşlı, hoş, ak sakallı
bir adamdı. Dükkanı daha açmamıştı. Ali dükkanın kapısına sırtını verdi
oturdu. Bekledi. Önünden burnunu yere sürerek bir uyuz köpek geçti. Kör
Hacının nal dövdüğü yer karşıdaydı. Az sonra Kör Hacı geldi, tezgahın
başına geçti, türkü söyleyerek nal dövmeye başladı. Karşı duvarın
dibindeki gübrelik buğulanıyordu. Gün iyice değince, buğu çekildi. Sonra
da yukardan aşağı Mustafa Efendinin geldiği görüldü. Mustafa Efendi
dükkanının kapısında Topal Aliyi görünce sabah sabah, güldü:
Ne o Ali, dedi, ne o? Hırsızın izini bizim dükkanın içine mi getirdin?
Topal Ali gerilerek doğruldu:
Öyle oldu, diye karşılık verdi.
Mustafa Efendi dükkanını açıp içeri girdikten sonra:
Gel bakalım Ali, nerelerdeydin bre kardaşım? Hiç görünmedin.
Ali:
Sorma, dedi. Felaket üstüne felaket.
Mustafa Efendi:
Duydum.
Topal Ali:
Duyduğun gibi..
Mustafa Efendi:
Abdi bunu iyi etmemiş, dedi. Beş vakit namazında niyazında ama, iyi
etmemiş. Sana yaptığı insanlığa yakışmaz.
Topal Ali:
Abdi Ağa burada imiş duyduğuma göre, diye Mustafa Efendiyi
yokladı. Ne geziyor ola? O buralardaysa ben gezmeyim kasabada. Sonra
başıma iş getirir.
Mustafa Efendi:
Korkma Ali,' dedi, o canının derdine düşmüş. O çocuk var ya eşkıya
çıkmış. Gözü pek bir çocukmuş: Kasabada bile duramıyor. Dün geldi
benden sigara, kibrit aldı heybesine yerleştirdi. Atı dört nala kaldırdı,
Aktozlu köyüne gitti. O köyden yer yurt alacakmış. Dinsizin hakkından
imansız gelir. Sen tevekkel ol yeter ki... O sana etti. Bak, el kadar
çocuğun önünden bucak bucak kaçıyor.
Aktozlu köyünde kimin evinde durur ola? Çaktırmadan bir daha
yokladı.
Mustafa Efendi:
Kimin evinde olacak, dedi. Muhtar Hüseyinin evinde. O akraba gelir
ona.
Topal Ali, Aktozluda olup olmadığını iyice sağlamlamak için:
O, dedi. Aktozlu köyünü hiç sevmez. Çukurovaya inince dayısının
oğlunun evinde kalır Sarıbahçe köyünde.
Mustafa Efendi:
Ne diyorsun bre Ali? diye çıkıştı. Adamcağız sapsarı kesilip kehrübara
dönmüş, tüm kanı çekilmiş. Dayısı oğlu gibi mazlum bir adama canını
güvenir mi hiç? Ne hin oğlu hindir o Abdi! Duyduk ki, birkaç gün önce, o
eşkıya çocuk Abdinin evini basmış. Çocuklarını öldürecekmiş, sonradan
merhamete gelmiş, vazgeçmiş. Bir candarma müfrezesi gitti eşkıya
çocuğun takibine. Âdı İnce Memed miymiş ne? Bunu duyan Abdi çıkar mı
Aktozlu köyünden? Muhtar Hüseyin yiğit adam. Ölmeden evinden misafir
vermez. O, ne hin oğlu hin o! Hiç gider mi Sarıbahçe köyüne? Şimdi git,
Hüseyinin ocağının başında bulursun onu. Elinle koymuş gibi.
Topal Ali:
Eden bulur, dedi. O, bana etti, Allah da ona... Daha çok sürüm sürüm
sürünür inşallah el kapılarında. Daha çok ecel teri döker.
Mustafa Efendi:
Sen tevekkel ol, diye söylendi. Sen tevekkel ol. Eden bulur. Abdi
Ağanın yerini tam tamına öğrenmesine karşın gene içi götürmedi. İnceyi
boş yere getiririm de, şu Çukurovanın düzünde başını belaya sokarım
diye düşündü.
Mustafa Efendiden biraz helva, karşıki fırından da bir ekmek aldı,
Aktozlu köyüne doğru yola düştü.
Kasabayı çıkınca bir saat sonra Ağcasazın bataklığı başlar. Bükler,
orman misalidir. Pırıl pırıl Savrun çayı büklerin arasından kirlenerek
geçer, Ağcasazın çamuruna karışır. Aktozlu köyü Ağcasazın kıyısındadır.
Sıtmaya yakalanmamış insanı yok gibidir.
Yalnızdutun kamışlığında yolunu şaşırır gibi oldu. Orada burada iz
aradı. Bir çakal izini sürmeye başladı. İz, bataklığa bataklığa gidiyordu. İzi
bulduğuna hem seviniyor, hem kızıyordu. İçinden, çakal delirmiş, diyordu.
Ama izi de bırakmıyordu. Çakala küfrede ede izi sıra gitti. En sonunda iz
onu kuraklığa çıkardı. Bu köpoğlu çakalda iş var, dedi. Bütün çakallar
akıllı olur zaten...
Uzun sözün kısası, ikinci gün kuşluk vakti, Aktozlu köyüne girdi. Köy,
yirmi beş otuz evlik bir köydü. Köyün evleri tüm huğdu. Huğların üstünün
otu yepyeniydi. Bütün bataklık köylerinin huğlarının üstü yeni olur.
Bataklık yanlarındadır. Biçiverir sazlrı, bağlayıverirler evlerin üstüne.
Bataklığa uzak köylerin huğlarının üstünün otları güneş yiye yiye
seyrelmiş, gümüşlenmiştir.
Topal Ali Aktozlu köyünün ıssızlığına karıştı. Ortalıkta siniler sinek
yoktu. Yalnız, çitleri bel vermiş küçücük bir huğun kapısından bir kadın
başını uzatıp geri çekti.
Topal Ali:
Bacı! diye seslendi arkasından. Hatun bacı, Hüseyin Ağanın evi
nerede?
Kadın, kapıya geri döndü. Köyün orta yerindeki yarısı ot yarısı
çinkoyla örtülü uzun bir huğu gösterdi. Ali, topal bacağını sürükleyerek,
nefesi tutulacak kadar heyecanla eve doğru yürümeye başladı.
Evin büyük kapısı açıktı. Bir an kapının önünde durdu. İçerdeki uzun
boylu adam kapının önüne gelerek:
Ne istiyorsun kardaşım? dedi.
Topal:
Ben Abdi Ağanın köylüsü olurum. Ona bir haber getirdim dedi.
Gir içeri.
Uzun evi bir uçtan bir uca geçerek kilim döşeli, ocaklığı gürül gürül
yanan bir odaya geldi. Ocaklığın başında, ateşe doğru eğilmiş, usul usul
tespih çeken, uyuklamasına sallanan Abdi Ağayı gördü. Odanın
kapısında bir zaman bekledi. Abdi Ağa, gene öyle uykulu uykulu sallanıp
duruyordu. Arkadan yetişen uzun boylu adam:
Ağa, dedi, sizin köyden biri gelmiş.
Ağa, ağır ağır, oralı olmayarak başını kaldırdı. Gözlerini Alinin üstüne
dikti. Ali, topal yanına devrilecekmiş gibi duruyordu. İlkin Ağa Aliyi
tanıyamadı. Gözlerini kirpiştirerek baktı. Tanıyınca rengi ata. Birşeyler
söyleyecek oldu. Yarım kaldı. Ne dediği anlaşılmadı. Ali, onun yanına
doğru yürüdü. Abdi Ağanın gözleri büyüdü. Elindeki tespih düştü:
Gel bakalım yanıma oğlum Ali, diyebildi. Köyden bir haber mi
getirdin?
Ali, yanına, ocağın yakınına oturdu.
Abdi Ağa:
De bakalım, bir haber mi? dedi.
Ali ayakta duran adama doğru bir iki göz attı. Abdi Ağa anladı.
Adama:
Gizli konuşacaklarımız var, Osman. Şen azıcık çık hele.
Uzun boylu adam çıktı, kapıyı kapadı.
Abdi Ağa, ona iyice sokularak:
Ne haber Alim? dedi, sonra yüzü değişti, korkunç bir hal aldı. Yoksa,
dedi, yoksa şimdi de benim izimi mi sürüyorsun?
Topal Alinin yüzünde öyle acılı bir hal vardı ki, ha ağladı, ha
ağlayacaktı. Kocaman adam şimdi boşanıverecek.
Ağam, dedi, şu benim başıma gelmeyen kalmadı, şu iz sürme
yüzünden. Yurdumdan oldum. Evimden barkımdan oldum. Canımdan
olacağım şimdi de. Geldi beni Çağşak köyünde yakaladı İnce Memed,
aldı sizin Değirmenoluğa getirdi. Diyordu ki, Abdi Ağayı da yakalayacak,
ikinizi bir arada öldüreceğim. Bir gece sizin eve girdi. Kapıyı kırdı. Evden
bağırtı, şamata geliyordu. Bu arada ben kaçtım. Hösüğün evine gittim.
Hösük arkama bağlı ellerimi çözdü.
Hösüğe dedim ki, git git bakalım Ağamın evinde ne olup, bitiyor?
Hösük gitti, geri geldi. Ağa evde yok. Memed içerden kapıyı kilitlemiş,
içeri kimse giremiyor, içerde kadınlar, çocuklar, çığırışıyor, dedi. İki eşkıya
da düşmüşler köyün içine beni arıyorlarmış. Yaa Ağam. Ben oradan
kaçtım. Köy bir kıyamet yerine dönmüştü, ben dışına çıktıktan sonra.
Çığırtılar ta aşağı dereden duyuluyordu. Bir çare bul buna diye, ben de
sana geldim.
Abdi Ağanın, yüzü soldu. Türlü türlü hal aldı.
Topal Ali bu arada ağlamaya başladı. Hıçkırarak ağlıyordu. Çoluk
çocuğum Çağşak köyünde kaldı, Ağam. Benim bir taksiratım var mı? Ben
nasıl giderim bir daha yukarılara? Bana bir akıl ver Ağam. Seni de
düşünüyorum. Bu Çukurova köylüklerinde nolacak senin halin, Ağam! Biz
neysek, ne, senin halin öldürüyor beni. Koskocaman bir Ağasın. Beş
köyün Ağasısın. Her yerde, bütün dağ köylüklerinde senin parmak kadar
çocuktan kaçıp Çukurovaya saklandığın söyleniyor. Benim halim neyse
ne Ağam. Senin haline ağlıyorum.
Abdi Ağanın yanakları, boynu kıpkırmızı kesildi, gözleri yaşardı:
Ali yavrum, dedi, sana kötülük ettim. Evini Çağşaktan getir köyüne.
Sana bir kağıt vereyim, evden sana öküz, tohum versinler. Kusura kalma
yavrum Ali. Var git evini getir köyüne.
Ali:
Nasıl giderim yukarılara da, evimi köye getiririm? Öldürür o namussuz
oğlu namussuz beni.
Abdi Ağa:
Korkma ondan, dedi. Çok yaşatmam onu dağda. Deli Durduyla arası
açılmış. Deli Durduya haber gönderdim. Yakında Çiçeklinin çetesini de
peşine takacağım. Korkma ondan. Onu keklik gibi avlatırım, canım
sağiken. Hiç korkma.
Elini cebine soktu. Bir tomar kağıt para çıkardı. İçinden on kadar yeşil
banknot çekti:
Al oğlum Ali, dedi, bunları da kendine harçlık et. Şimdi sana
diyeceğim var. Sen doğru köye gideceksin. Eve söyleyeceksin. Koyun
sürülerinden üçünü Çukurovaya çeksinler. Görünme o meluna. İstersen
gece git. Kimse seni görmesin. Oradan yanaşmalardan birini kendi evine
gönder. Çağşaktaki evini alsın getirsin köye. Sen de bana bizim
çocuklardan bir haber getir. O melun ne yapmış bakalım çocuklara?
Merak ediyorum! Bir yemek ye de düş yollara.
Topal Ali gene ağlamaya başladı:
Etme Ağam, dedi. Beni yukarı geri gönderme. Elinden bir kurtuldum o
melunun. Beni öldürür.
Abdi Ağa kızdı:
Hemen düş yola! Dediklerimi yap! Korkma. Belki candarmalar şimdi
onu yakalamışlardır. O eşkıyalığı ne bilir!
Ali:
Varayım gideyim Ağam, dedi. Doğrusun. O eşkıyalığı ne bilir!
İçerden yemek getirdiler Aliye. Ali, yemeği çabuk çabuk yedi, yola
düştü.
Varır giderim köye. Ağama bir haber getiririm.
Uçarcasına yol yürüyordu. Ayağının topallığını bile duymuyordu.
Durup dinlenmeksizin bir buçuk günde Sarı Ümmecin evine vardı. Vakit
gece yarısıydı. Usuldan bir ıslık çaldı kapıda. Ümmet ıslığı tanıdı. Dışarı
çıktı.
Hoş geldin kardaş, dedi. Usul konuş. İçeri candarmaylan dopdolu.
Seninkinin takibine gitmişler. Oradan dönüyorlar. Uyuyorlar şimdi. Asım
Çavuş deli oluyor. Seninkiler de samanlıkta keyfediyorlar. Onlara bir kuzu
kestim. Senin şu İnce Memed de yaman, çelik gibi bir oğlana benziyor.
Konuşmuyor. Hiçbir şeye karışmaz bir hali var ya, içi dolu olduğu belli.
Gözlerinden belli. Yanıp yanıp sönüyor. Göreceksin, o bu dağların en
namlı eşkıyası olacak. Gel seni oraya götürüyüm.
Samanlığa yürüdüler. Sarı Ümmet yerden iki taş aldı, üç kere çıt çıt
ettirdi. Kapi hafifçe açıldı.
Topal Ali:
Ben geldim, dedi.
Memed:
Hoş geldin, dedi, içeri çekildi, girince kapıyı örttü. Şu senin arkadaşın
Ümmet yok mu Ali Ağa, çok yiğit bir adam. Çok iyi bir adam. Başkası
olsa, çoktan bizleri ele verirdi. Candarmalar'la çoktan aramızda bir hır
çıkardı. İyi ki geldin.
Topal Ali:
Kardaş, dedi, buldum. Aktozlu köyünde Hüseyin Ağanın ocağının
başında oturup durur.
Memed sevincinden ne yapacağını bilemedi. Cebinden bir kibrit
çıkarıp çaktı. Bu büyük bir yanlıştı. Çıralık eşiğin yanına konmuştu, buldu,
yaktı.
adamdı! Sen onun bana teberiğisin. Yatağınızı yaptırayım ahıra! Hemen
yatar mısınız?
Uykusuzluktan öldüm Hürü ana, dedi Memed, öldüm üç günden beri...
Hürü:
Vay, dedi. Benim gözüm önüme aksın. Vay! dedi.
Kadınlara bağırdı:
Gavurun kızları, gavurun kızları! Çocuklar uykusuzluktan ölüyorlarmış
da bizim haberimiz yokmuş. İneklerin eski ahırına yatak götürün.
Samanların üstüne serin.
Recep Çavuş:
Oyyy, dedi. Oy anam!
Memed:
Ne oldu Çavuş? diye sordu.
Çavuş:
Baksana boynuma. Nasıl da şişti! Baksana! Omuzlarımın arası
almıyor.
Memed:
İlaç yaparız şimdi.
Hürü:
Sana şimdi Hürü anan bir ilaç yapar ki, hiçbir şeyciğin kalmaz.
Yataklar çabucak ahıra götürüldü. Misafirler de arkasından ahıra
gittiler. Ahırın orta direğinde küçücük bir çıralık asılıydı. İpil ipil yanıyordu.
Ahır yarısına kadar samanlarla doluydu. Saman kokusu insanın genzini
yakıyordu. Saman kokusu bir hoş, tozlu bir kokudur. Bir tarafta da tezek
yığılıydı. Tezekler de acı kokar. Ahırın tavanı örümcek ağlarıyla doluydu.
Örümcek ağlarına saman çöpleri yapışmıştı, sarkıyorlardı. Binlerce
saman çöpü... Kadınlar kapıyı kapayıp çıktılar.
Küçücük pencereden alacakaranlığın ilk ışıkları sızıyordu. Şafak attı
atacak. Yataklar samanların üzerine yapılmıştı. Cabbar yatağın başında
durmuş, gözleri kapalı esne babam esne ediyordu.
Recep Çavuş, kaldırdı kendisini yatağın üstüne attı:
Ben yanıyorum çocuklar, dedi. Hepimiz uyumayalım. Birimiz
nöbet tutsun.
Memed:
Siz uyuyun; dedi. Ben nöbeti tutarım.
Memed kederinden ölüyordu.
Cabbar, yatağa girer girmez uyudu. Recep Çavuş inliyordu. Memed,
tüfeğini almış samanlığın üst başına çıkmış, başını dizleri üstüne
koymuştu.
Öğleye doğru Hürü, misafirlere yemek getirdi. Çavuş daha inliyordu.
Bunu gören Hürü:
Tüh, dedi, unuttum.
Memed:
Neyi unuttun Hürü ana? diye sordu.
Hürü Recebi göstererek:
Bu kardaşın yarasının ilacını...
Hemen geri gitti.
Onlar, yemeği bitirmişlerdi ki, Hürü, elinde tüten bir kapla geldi. Bu
ilacı babam yapardı. Vurulanları hemencecik iyi ederdi bu ilaç. Ben de
kardaş için yaptım.
Recep Çavuşun yarasını çabuk çabuk çözmeye başladı. Elleri alışkan
ellerdi. Sargılar yaraya yapışmıştı. Açmak kolay olmadı.
Hürü:
Vay benim kardaşım, dedi, yaran da azmış. Vay benim kardaşım!
Recep Çavuş dişlerini sıkarak inliyordu. Hürü yarayı ilaçladı. Tertemiz
sardı.
Recep Çavuş:
Ellerine sağlık bacı. Güzel ellerine sağlık, dedi. Rahatladı.
Cabbar Memede:
Sen de yat kardaş, dedi. Ben beklerim.
Hürü:
Ben de değirmenin oraya gidiyorum. Bir gavurluk yapmasın bunlar.
Candarmaları öteden görür görmez size haber ulaştırırım. Bu evde
Memedime kimse kötülük edemez. Güzel Dönemin oğluna... Varır
değirmenin oraya giderim. Bakarım candarmaların yoluna.
Memed yatağa girdi ama, bir türlü uyku tutmuyordu. Günlerdir
uykusuz, günlerdir yorgundu ama, gene de uyku tutmuyordu. Anasının
ölümü, Hatçenin mahpusluğu çok koymuştu ona. Memed, bunca
felaketlerin altında bunalmış gibiydi. Boğulacak gibi oluyordu bazı bazı.
Yüreği ateş aleve kesmişti. Kendisini bir düşünceye kaptırıyor, bir daha
kurtaramıyordu. Neden olursa olsun, bazen kendisinden, insanlardan,
arkadaşlarından, her şeyden ürküyordu. Ama içinden geçen hiçbir şeyi,
hiç kimseye belli etmiyordu. Gece yarısı olmuştu ki, Cabbar onu
uyandırdı:
Uykum geldi, dedi. Nöbeti al.
Memed zaten uyumamıştı. Kalktı. Tüfeğini kucağına aldı. Yataktan
çıktı. Samanın tepesine gitti oturdu. Dizlerini göğsüne doğru çekip, başını
üstüne koydu. Düşüncelere daldı gitti.
Sabaha karşı biraz dalmıştı: Samanlığın kapısı açılır açılmaz tüfeğine
davrandı.
Durmuş Ali:
Ne o İnce Memed, beni mi vuracaksın? diye gülümsedi.
Memed karşılık vermedi.
Durmuş Ali:
Kör Ali, Topalı aldı getirdi. Evdeler. Uyandır arkadaşlarını da eve gel.
Topal Aliye işi anlattım. Çok korkuyor. Korkusundan ölecek. Bizim avrat
da Topala etmediğini koymadı. Herifin üstüne atılıp yüzüne tükürdü. Seni
İnce Memed öldürmezse, ben öldürürüm, dedi. Topalda öd kalmadı
bunun üstüne. Beni öldürtmek için mi getirdin, diyor, titrir titriyordu.
Korkusundan ölecek.
Memed, Topal Alinin geldiğini öğrenince, yüzünde inceden bir sevinç
dolaştı. Cabbar da uyanmıştı. Çavuşu uyandırmayalım diye düşündüler.
Kızacağını düşünerek uyandırdılar sonra.
Cabbar:
Kalk, dedi, Recep Çavuş. Kalk! Ünlü izci Topal Ali gelmiş.
Onunla konuşmamız gerek.
Recep Çavuş boynunu tutamayarak:
Topal Ali mi? diye hayretle sordu. Topal Ali mi?
Cabbar:
İzci Topal Aliiii... diye uzattı. Topal Aliiii...
Recep Çavuş:
Vay anasını, dedi. Vay anasını! Demek geldi ha? Oy... oy... oyyy.
Boynum kırıldı.
Cabbar:
Noluyor Recep Çavuş? Etme canını!
Memed:
Kalkın, dedi. Varalım şunun yanına.
Recep Çavuş:
Bekleyin, dedi. Giyitlerini çırpmaya başladı. Gümüş savatlı takımlarını
yerli yerince düzeltti. Bıyıklarını uzun uzun burdu. Gümüş tarağını çıkarıp,
saçlarını düzgünce taradı. Gönlü götürüp de ayaklarına bir türlü
bakamıyordu. Ayakkaplarının tabanı tamamen gitmişti. Fesinin tozunu
koluyla aldı.
Cabbar dayanamayarak:
Haydi Çavuş, dedi, ayakkaplarımız azıcık kötü ya, ne yapalım?
Çavuş:
Ne yapalım? dedi.
Evden içeri girdiklerinde ocağın başında oturan Topal Ali ayağa
kalkmaya uğraştı. Azıcık da kalkabildi. Sonra geri oturdu. Yüzü kül
kesilmişti.
Kör Ali:
Getirdim Ali kardaşı, dedi.
Memed:
Sağol, dedi.
Recep Çavuş dişlerini sıkarak Topal Alinin gözlerinin içine baktı:
O izci deyyusu sen misin? Ulan hiç Allahtan korkmadın mı? Kuldan
haya etmedin mi? diye bağırdı.
Topal Ali, önüne, ocağın küllerine gözünü dikmiş kıpırdamıyordu.
Memed:
Çavuşum sus, dedi. Ben konuşayım Ali Ağa ile.
Çavuş hiddetle:
Konuş bakalım! Sen konuş bu deyyus, namussuz, vicdansızla.
Memed, Topal Alinin yanına geldi, diz dize oturdu.
Ali Ağa! dedi, sana işim düştü. Benimle azıcık dışarı çıkar mısın?
Topal Ali olduğu yerde öylecene donmuş kalmış:
Memedim, hiç böyle olacağı aklıma gelmediydi. Kıyma bana! Çoluk
çocuğum var. Kıyma! diye yalvardı.
Memed:
Korkma! Dışarda sana gizli bir şey söyleyeceğim.
Topal Ali:
Kıyma bana! diye inledi. Nolursun kıyma! Ben ettim, sen etme kardaş!
Memed:
Kalk ayağa da sana bir şey söyleyeceğim şu köşede.
Topal Âlinin yüzünde bir damla kan kalmamıştı. Titriyordu:
Nolursun, dedi, kıyma bana! Öksüz koyma çocuklarımı. Tabanıyın
altını öpeyim Memed kardaş. Ben ettim, sen etme!
Recep Çavuş kızdı:
Eeee, dedi, Topal deyyus, kırdığın ceviz kırkı geçti. Kalkma bakalım.
Yan tarafında asılı hançeri çekti.
Memed:
Çavuşum, dedi, dokunma şu adama.
Çavuş:
Dokunmayalım, diye başını salladı. Dokunmayalım kardaş. Bize ne?
Al da başına çiçek diye sok Topal Aliyi.
Hançeri isteksiz isteksiz geri yerine soktu.
Memed:
Korkma Ali Ağa, dedi, sana hiçbir şey yapacak değilim. Seni vuracak
olsam, oturduğum yerde de vururdum. Kulağına gizli bir şey
söyleyeceğim.
Topal Ali:
Çoluk çocuğumun vebaline kalma, diye ayağa kalktı. Topal ayağını
arkadan sürüye sürüye damın karanlık köşesine gitti durdu. Onun
arkasından Memed de kalktı, yürüdü, yanına vardı:
Bana bak, dedi, Topal Ali, bunca felaketi sen açtın başıma.
Neyse. Yiğitlik de yaptın. Onlar geçti gitti. Biz şimdiye bakalım. Sen bir
iz süreceksin. Topal Ali:
Vallahi, dedi, senin meseleden sora ben iz sürmemeye yemin ettim.
Öldür beni. Yemin ettim süremem. Elimi bir daha kana bulaştıramam.
Memed:
Sürmezsen, seni o zaman öldürürüm işte.
Topal Ali, boynunu büktü:
Bunu bana etme! dedi. Allah aşkına etme!
Memed:
Süreceksin, dedi, hiç yalvarıp yakarma.
Topal Ali:
Bu da ne izi? diye usulca sordu.
Memed:
Abdi Ağanın izi, dedi. Onu bulacaksın. Yılanın deliğinde, kuşun
kanadının altındaysa da bulacaksın. Onu bulmazsan... O zaman işte:
Topal Ali:
Oooooh bre kardaş! dedi, bu muydu benden istediğin? İstediğin Abdi
olsun. Cehennemde ise de bulur çıkarırım. Ya kasabada, ya Avşar
köyünde, ya da Sarıbahçededir şimdi. Üç yerin birisinde... Gelin benimle
Çukurovaya, elimle koymuş gibi bulayım onu. Bulayım da teslim edeyim
o gavuru. O gavur benim evimi başıma yıktı. Yalancı şahitlik etmedim
diye. Çoluk çocuk aç kaldık, Çağşak köyünde. Elin içinde garip garip
kaldım kardaş. O gavuru parça parça et. Onu bulmak için elimden ne
gelirse yaparım. Eşkıya da olurum. Eşkıya olur seninle dağlarda gezerim.
Memed:
Tamam, dedi. Hadi gidip ocağın başına oturalım. Gerisini sonra
konuşuruz. Söyleme kimseye. Durmuş Ali de çaktı işi. Ama kimseye
söylemez o.
Topal Ali:
İsterse dünya duysun. Bana vız gelir. Şu adamın, köylüye, sana,
Hatçeye, sonra da bana ettiği var ya yüreğime dağ gibi oturdu. Dünya
duysun. Çok çok olmazsa alırım bir tüfek katılırım yanına. Vız gelir
alimallah...
Memed, ocağın başına geldi oturdu. Topal Alinin yüzü gülüyordu.
Durmuş Ali:
Yüzün gülüyor Topal, dedi. Yoksa yeni bir iz mi çıktı gene?
Topal:
Yok, dedi, Memed kardaşın gönlünü aldım da ona seviniyorum.
Recep Çavuş, Cabbar, Topal Ali, Memed artık dört kişi olarak ahıra
döndüler.
Samanlıktan çıkıp yola düştüklerinde daha gün doğmamıştı.
Memed:
Sağlıcağlan kal Hürü ana! Durmuş Ali emmi, sağlıcağlan kalın
cümleniz, dedi, yürüdü.
Köy yavaş yavaş uyanıyordu. Bir iki bacadan duman tütmeye
başlamıştı.
Hürü hışımla:
Memed! Memed! dedi. O gavur Topalı kıyma gibi kıymazsan, o yezidi
kıymazsan sana hakkımı helal etmem. Dönenin kemikleri de mezarında
sızlar. Duydun mu dediklerimi?
Durmuş Ali:
Yolun açık olsun yavrum, dedi. Bakma bu delinin sözlerine.
Topal Aliye döndü:
Ali sen de kusura kalma. Avratların yaşlılığı da cip beter oluyor.
Köyün dışına çıktıklarında Topal Ali:
O gavurun ölümünü gözümle göreceğim ha! dedi, dudaklarını yaladı.
Hoşuna gidecek bir iş olursa, hep dudaklarını yalardı. Beni iyi dinle
Memed kardaş, dedi. Sana çok kötülük ettim. Sana çok iyilik etmek
isterim bundan sonra da. Bu gavuru temizledikten sonra da, sana yardım
yapmak isterim. Sen merhametli, sen iyi bir çocuksun. Senin yerinde
başkası olsaydı, beni çoktan öldürürdü. Sen anladın ki bunda benim
suçum yok. Bak, bile bile yalan söyleyerek Hatçenin üstüne şahitlik
etseydim, o zaman suçum büyük olurdu.
Recep Çavuş çoktandır söze karışmıyordu. Topala:
Demek sen iyi iz sürersin? diye sordu.
Topal:
Sürerdim, dedi. Sonra yemin ettim. İnsan izi sürmemeye yemin ettim.
Recep Çavuş:
Hayvanlardan ne istersin öyleyse?
Topal:
Ağam, dedi, geyik meyik izi sürerim gayri. Ava gidenlerle. Onu da
yapmazsam ölürüm. Ben iz sürmesem ölürüm.
Cabbar:
Yaa! dedi.
Recep Çavuş gene bir:
Vay anam vay! çekti.
Asılı kayanın düzlüğüne gelinceye kadar bir daha ağızlarını
açmadılar. Yollara çiğ düşmüştü. Buradaki toprak kırmızıydı. Bir de koku
geliyordu topraktan. Çukurova kokusu gibi bir şey.
Recep Çavuş:
Vay vay! dedi. Vay vay vay anam! Dizlerim kırılıyor. Başımı
tutamıyorum!
Cabbar:
Etme bre Recep Çavuş, dedi. Ne oldu sana böyle?
Recep Çavuş:
Vay vay vay anam! diye inliyordu boyuna.
Topal Ali:
Yara çok şişmiş. Böyle olmaz. Gittikçe daha azar. Bir köye inelim. Bu
yakında Sarı Ümmetin evi var. İsterseniz oraya gidelim. İyi adamdır.
Recep Çavuş:
Olmaz, dedi. Bir yara için evlerde kalamam. O gavurun arkasını
bırakamam. Sonra da kızdı. Memed, Cabbar gelin buraya. Bu iz sürmede
çetebaşılığı bana vereceksiniz. Ne dersem emrimden çıkmayacaksınız.
Kabul mü?
Memed:
Kabul Çavuş, dedi.
Cabbar:
Nolacaksa kabul, dedi. Ne yapacaksın bakalım?
Recep Çavuş:
Emrime kim karşı koyarsa vururum, dedi. Babam olsa vururum.
Cabbar:
Peki, dedi, ne yapacaksın? Kimse emrinden çıkmayacak. Yapacağını
söyle.
Recep Çavuş:
Karışma gerisine, dedi, Topal Aliye döndü:
Topal Ali, dedi, sen iyi iz sürersin. Bu Abdi gavurunun yerini bulmaya
söz verdin.
Topal Ali:
Söz verdim, dedi. Söz vermesem bile onu ben öldürmek isterim. Çiğ
çiğ yemek isterim ben onu.
Recep Çavuş:
Şimdi gel karşıma. Söyle bakalım, sence nerededir Abdi şimdi?
Topal:
Şimdi yerini bilemem. Ya kasabada, ya Avşar köyündedir. Belki de ta
Yüreğire inmiştir. Arıyacağınızı biliyorsa, mutlak Yüreğir düzlüğüne
inmiştir. Yüreğire eşkıya inemez. Düzlükte barınamaz.
Recep Çavuş:
Peki, Yüreğire inmişse ne yapacağız?
Topal Ali:
Ben onu gözederim. Ne zaman Yüreğirden ayrılırsa, size haber
veririm. Ben onun peşini bırakmam.
Recep Çavuş:
Şimdi? diye sordu.
Topal:
Siz şimdi Sarı Ümmetin evinde kalırsınız: Ben Çukurovaya iner yerini
bulurum onun. Gelir size haber veririm. Haydi Sarı Ümmete gidelim. Bize
uzaktan akraba gelir. O gavur dinliyi de hiç sevmez.
İkindine doğru Sarı Ümmetin ormanlık bir tepedeki tek başına,
yapayalnız kalakalmış evine geldiler.
Topal Ali Ümmete:
İşte bizim İnce Memed bu, dedi, tanıttı.
Ümmet:
Kardaş, dedi, dağa çıktığını duydum da çok sevindim. Seni görmeyi
çok arzuluyordum.
Topal Ali, onları öyle, evin avlusunda bırakıp gerisin geri döndü,
yürüdü.
Sarı Ümmet arkasından:
Bir kahve içip de öyle gideydin Ali kardaş, diye seslendi.
Topal Ali, dönmeden, kendi kendine söylenircesine:
İşim var Ümmet kardaş, dedi. Acele işim var.
Topal, ayağını ta arkadan sürüyerek hızlı hızlı, koşarcasına devrilip
kalka kalka yürüyordu.
Gece, usuldan bir rüzgar esiyordu.. Donuk bir ay vardı. Ağaçların
arasından pare pare dökülüyordu.
Kuşun kanadının altına saklanmışsa da bulurum onu, dedi kendi
kendine.
Gözünün önüne, evinin yıkılışı geldi. Yıllar yılı çalışıp tertemiz yaptığı,
donattığı evi bir saatin içinde Abdi Ağanın adamlarınca yıkılmış, viraneye
çevrilmişti. Bunun üstüne dişlerini sıktı. Biraz daha hızlı yürüdü.
Kasabaya girdiğinde yeni yeni sabah oluyordu. Pazaryerine geldi.
Süpürgeci Muhacir Murat pazaryerini toz kaldırarak süpürüyordu. Muratın
üşümüş bir hali vardı. Murata bir selam vererek kahveci Tevfiğin
kahvesine aynı hızla yürüdü. Kahve daha yenice açılmıştı. Bir çay istedi.
Tüten bir çay getirdiler. Heyecandan içi içine sığmayarak dükkanlar
açılıncaya kadar kahvede bekledi.
Günün ilk ışıkları kasabanın ak taşlı kaldırımlarına dökülürken,
Mustafa emminin dükkanına gitti. Mustafa emmi Maraşlı, hoş, ak sakallı
bir adamdı. Dükkanı daha açmamıştı. Ali dükkanın kapısına sırtını verdi
oturdu. Bekledi. Önünden burnunu yere sürerek bir uyuz köpek geçti. Kör
Hacının nal dövdüğü yer karşıdaydı. Az sonra Kör Hacı geldi, tezgahın
başına geçti, türkü söyleyerek nal dövmeye başladı. Karşı duvarın
dibindeki gübrelik buğulanıyordu. Gün iyice değince, buğu çekildi. Sonra
da yukardan aşağı Mustafa Efendinin geldiği görüldü. Mustafa Efendi
dükkanının kapısında Topal Aliyi görünce sabah sabah, güldü:
Ne o Ali, dedi, ne o? Hırsızın izini bizim dükkanın içine mi getirdin?
Topal Ali gerilerek doğruldu:
Öyle oldu, diye karşılık verdi.
Mustafa Efendi dükkanını açıp içeri girdikten sonra:
Gel bakalım Ali, nerelerdeydin bre kardaşım? Hiç görünmedin.
Ali:
Sorma, dedi. Felaket üstüne felaket.
Mustafa Efendi:
Duydum.
Topal Ali:
Duyduğun gibi..
Mustafa Efendi:
Abdi bunu iyi etmemiş, dedi. Beş vakit namazında niyazında ama, iyi
etmemiş. Sana yaptığı insanlığa yakışmaz.
Topal Ali:
Abdi Ağa burada imiş duyduğuma göre, diye Mustafa Efendiyi
yokladı. Ne geziyor ola? O buralardaysa ben gezmeyim kasabada. Sonra
başıma iş getirir.
Mustafa Efendi:
Korkma Ali,' dedi, o canının derdine düşmüş. O çocuk var ya eşkıya
çıkmış. Gözü pek bir çocukmuş: Kasabada bile duramıyor. Dün geldi
benden sigara, kibrit aldı heybesine yerleştirdi. Atı dört nala kaldırdı,
Aktozlu köyüne gitti. O köyden yer yurt alacakmış. Dinsizin hakkından
imansız gelir. Sen tevekkel ol yeter ki... O sana etti. Bak, el kadar
çocuğun önünden bucak bucak kaçıyor.
Aktozlu köyünde kimin evinde durur ola? Çaktırmadan bir daha
yokladı.
Mustafa Efendi:
Kimin evinde olacak, dedi. Muhtar Hüseyinin evinde. O akraba gelir
ona.
Topal Ali, Aktozluda olup olmadığını iyice sağlamlamak için:
O, dedi. Aktozlu köyünü hiç sevmez. Çukurovaya inince dayısının
oğlunun evinde kalır Sarıbahçe köyünde.
Mustafa Efendi:
Ne diyorsun bre Ali? diye çıkıştı. Adamcağız sapsarı kesilip kehrübara
dönmüş, tüm kanı çekilmiş. Dayısı oğlu gibi mazlum bir adama canını
güvenir mi hiç? Ne hin oğlu hindir o Abdi! Duyduk ki, birkaç gün önce, o
eşkıya çocuk Abdinin evini basmış. Çocuklarını öldürecekmiş, sonradan
merhamete gelmiş, vazgeçmiş. Bir candarma müfrezesi gitti eşkıya
çocuğun takibine. Âdı İnce Memed miymiş ne? Bunu duyan Abdi çıkar mı
Aktozlu köyünden? Muhtar Hüseyin yiğit adam. Ölmeden evinden misafir
vermez. O, ne hin oğlu hin o! Hiç gider mi Sarıbahçe köyüne? Şimdi git,
Hüseyinin ocağının başında bulursun onu. Elinle koymuş gibi.
Topal Ali:
Eden bulur, dedi. O, bana etti, Allah da ona... Daha çok sürüm sürüm
sürünür inşallah el kapılarında. Daha çok ecel teri döker.
Mustafa Efendi:
Sen tevekkel ol, diye söylendi. Sen tevekkel ol. Eden bulur. Abdi
Ağanın yerini tam tamına öğrenmesine karşın gene içi götürmedi. İnceyi
boş yere getiririm de, şu Çukurovanın düzünde başını belaya sokarım
diye düşündü.
Mustafa Efendiden biraz helva, karşıki fırından da bir ekmek aldı,
Aktozlu köyüne doğru yola düştü.
Kasabayı çıkınca bir saat sonra Ağcasazın bataklığı başlar. Bükler,
orman misalidir. Pırıl pırıl Savrun çayı büklerin arasından kirlenerek
geçer, Ağcasazın çamuruna karışır. Aktozlu köyü Ağcasazın kıyısındadır.
Sıtmaya yakalanmamış insanı yok gibidir.
Yalnızdutun kamışlığında yolunu şaşırır gibi oldu. Orada burada iz
aradı. Bir çakal izini sürmeye başladı. İz, bataklığa bataklığa gidiyordu. İzi
bulduğuna hem seviniyor, hem kızıyordu. İçinden, çakal delirmiş, diyordu.
Ama izi de bırakmıyordu. Çakala küfrede ede izi sıra gitti. En sonunda iz
onu kuraklığa çıkardı. Bu köpoğlu çakalda iş var, dedi. Bütün çakallar
akıllı olur zaten...
Uzun sözün kısası, ikinci gün kuşluk vakti, Aktozlu köyüne girdi. Köy,
yirmi beş otuz evlik bir köydü. Köyün evleri tüm huğdu. Huğların üstünün
otu yepyeniydi. Bütün bataklık köylerinin huğlarının üstü yeni olur.
Bataklık yanlarındadır. Biçiverir sazlrı, bağlayıverirler evlerin üstüne.
Bataklığa uzak köylerin huğlarının üstünün otları güneş yiye yiye
seyrelmiş, gümüşlenmiştir.
Topal Ali Aktozlu köyünün ıssızlığına karıştı. Ortalıkta siniler sinek
yoktu. Yalnız, çitleri bel vermiş küçücük bir huğun kapısından bir kadın
başını uzatıp geri çekti.
Topal Ali:
Bacı! diye seslendi arkasından. Hatun bacı, Hüseyin Ağanın evi
nerede?
Kadın, kapıya geri döndü. Köyün orta yerindeki yarısı ot yarısı
çinkoyla örtülü uzun bir huğu gösterdi. Ali, topal bacağını sürükleyerek,
nefesi tutulacak kadar heyecanla eve doğru yürümeye başladı.
Evin büyük kapısı açıktı. Bir an kapının önünde durdu. İçerdeki uzun
boylu adam kapının önüne gelerek:
Ne istiyorsun kardaşım? dedi.
Topal:
Ben Abdi Ağanın köylüsü olurum. Ona bir haber getirdim dedi.
Gir içeri.
Uzun evi bir uçtan bir uca geçerek kilim döşeli, ocaklığı gürül gürül
yanan bir odaya geldi. Ocaklığın başında, ateşe doğru eğilmiş, usul usul
tespih çeken, uyuklamasına sallanan Abdi Ağayı gördü. Odanın
kapısında bir zaman bekledi. Abdi Ağa, gene öyle uykulu uykulu sallanıp
duruyordu. Arkadan yetişen uzun boylu adam:
Ağa, dedi, sizin köyden biri gelmiş.
Ağa, ağır ağır, oralı olmayarak başını kaldırdı. Gözlerini Alinin üstüne
dikti. Ali, topal yanına devrilecekmiş gibi duruyordu. İlkin Ağa Aliyi
tanıyamadı. Gözlerini kirpiştirerek baktı. Tanıyınca rengi ata. Birşeyler
söyleyecek oldu. Yarım kaldı. Ne dediği anlaşılmadı. Ali, onun yanına
doğru yürüdü. Abdi Ağanın gözleri büyüdü. Elindeki tespih düştü:
Gel bakalım yanıma oğlum Ali, diyebildi. Köyden bir haber mi
getirdin?
Ali, yanına, ocağın yakınına oturdu.
Abdi Ağa:
De bakalım, bir haber mi? dedi.
Ali ayakta duran adama doğru bir iki göz attı. Abdi Ağa anladı.
Adama:
Gizli konuşacaklarımız var, Osman. Şen azıcık çık hele.
Uzun boylu adam çıktı, kapıyı kapadı.
Abdi Ağa, ona iyice sokularak:
Ne haber Alim? dedi, sonra yüzü değişti, korkunç bir hal aldı. Yoksa,
dedi, yoksa şimdi de benim izimi mi sürüyorsun?
Topal Alinin yüzünde öyle acılı bir hal vardı ki, ha ağladı, ha
ağlayacaktı. Kocaman adam şimdi boşanıverecek.
Ağam, dedi, şu benim başıma gelmeyen kalmadı, şu iz sürme
yüzünden. Yurdumdan oldum. Evimden barkımdan oldum. Canımdan
olacağım şimdi de. Geldi beni Çağşak köyünde yakaladı İnce Memed,
aldı sizin Değirmenoluğa getirdi. Diyordu ki, Abdi Ağayı da yakalayacak,
ikinizi bir arada öldüreceğim. Bir gece sizin eve girdi. Kapıyı kırdı. Evden
bağırtı, şamata geliyordu. Bu arada ben kaçtım. Hösüğün evine gittim.
Hösük arkama bağlı ellerimi çözdü.
Hösüğe dedim ki, git git bakalım Ağamın evinde ne olup, bitiyor?
Hösük gitti, geri geldi. Ağa evde yok. Memed içerden kapıyı kilitlemiş,
içeri kimse giremiyor, içerde kadınlar, çocuklar, çığırışıyor, dedi. İki eşkıya
da düşmüşler köyün içine beni arıyorlarmış. Yaa Ağam. Ben oradan
kaçtım. Köy bir kıyamet yerine dönmüştü, ben dışına çıktıktan sonra.
Çığırtılar ta aşağı dereden duyuluyordu. Bir çare bul buna diye, ben de
sana geldim.
Abdi Ağanın, yüzü soldu. Türlü türlü hal aldı.
Topal Ali bu arada ağlamaya başladı. Hıçkırarak ağlıyordu. Çoluk
çocuğum Çağşak köyünde kaldı, Ağam. Benim bir taksiratım var mı? Ben
nasıl giderim bir daha yukarılara? Bana bir akıl ver Ağam. Seni de
düşünüyorum. Bu Çukurova köylüklerinde nolacak senin halin, Ağam! Biz
neysek, ne, senin halin öldürüyor beni. Koskocaman bir Ağasın. Beş
köyün Ağasısın. Her yerde, bütün dağ köylüklerinde senin parmak kadar
çocuktan kaçıp Çukurovaya saklandığın söyleniyor. Benim halim neyse
ne Ağam. Senin haline ağlıyorum.
Abdi Ağanın yanakları, boynu kıpkırmızı kesildi, gözleri yaşardı:
Ali yavrum, dedi, sana kötülük ettim. Evini Çağşaktan getir köyüne.
Sana bir kağıt vereyim, evden sana öküz, tohum versinler. Kusura kalma
yavrum Ali. Var git evini getir köyüne.
Ali:
Nasıl giderim yukarılara da, evimi köye getiririm? Öldürür o namussuz
oğlu namussuz beni.
Abdi Ağa:
Korkma ondan, dedi. Çok yaşatmam onu dağda. Deli Durduyla arası
açılmış. Deli Durduya haber gönderdim. Yakında Çiçeklinin çetesini de
peşine takacağım. Korkma ondan. Onu keklik gibi avlatırım, canım
sağiken. Hiç korkma.
Elini cebine soktu. Bir tomar kağıt para çıkardı. İçinden on kadar yeşil
banknot çekti:
Al oğlum Ali, dedi, bunları da kendine harçlık et. Şimdi sana
diyeceğim var. Sen doğru köye gideceksin. Eve söyleyeceksin. Koyun
sürülerinden üçünü Çukurovaya çeksinler. Görünme o meluna. İstersen
gece git. Kimse seni görmesin. Oradan yanaşmalardan birini kendi evine
gönder. Çağşaktaki evini alsın getirsin köye. Sen de bana bizim
çocuklardan bir haber getir. O melun ne yapmış bakalım çocuklara?
Merak ediyorum! Bir yemek ye de düş yollara.
Topal Ali gene ağlamaya başladı:
Etme Ağam, dedi. Beni yukarı geri gönderme. Elinden bir kurtuldum o
melunun. Beni öldürür.
Abdi Ağa kızdı:
Hemen düş yola! Dediklerimi yap! Korkma. Belki candarmalar şimdi
onu yakalamışlardır. O eşkıyalığı ne bilir!
Ali:
Varayım gideyim Ağam, dedi. Doğrusun. O eşkıyalığı ne bilir!
İçerden yemek getirdiler Aliye. Ali, yemeği çabuk çabuk yedi, yola
düştü.
Varır giderim köye. Ağama bir haber getiririm.
Uçarcasına yol yürüyordu. Ayağının topallığını bile duymuyordu.
Durup dinlenmeksizin bir buçuk günde Sarı Ümmecin evine vardı. Vakit
gece yarısıydı. Usuldan bir ıslık çaldı kapıda. Ümmet ıslığı tanıdı. Dışarı
çıktı.
Hoş geldin kardaş, dedi. Usul konuş. İçeri candarmaylan dopdolu.
Seninkinin takibine gitmişler. Oradan dönüyorlar. Uyuyorlar şimdi. Asım
Çavuş deli oluyor. Seninkiler de samanlıkta keyfediyorlar. Onlara bir kuzu
kestim. Senin şu İnce Memed de yaman, çelik gibi bir oğlana benziyor.
Konuşmuyor. Hiçbir şeye karışmaz bir hali var ya, içi dolu olduğu belli.
Gözlerinden belli. Yanıp yanıp sönüyor. Göreceksin, o bu dağların en
namlı eşkıyası olacak. Gel seni oraya götürüyüm.
Samanlığa yürüdüler. Sarı Ümmet yerden iki taş aldı, üç kere çıt çıt
ettirdi. Kapi hafifçe açıldı.
Topal Ali:
Ben geldim, dedi.
Memed:
Hoş geldin, dedi, içeri çekildi, girince kapıyı örttü. Şu senin arkadaşın
Ümmet yok mu Ali Ağa, çok yiğit bir adam. Çok iyi bir adam. Başkası
olsa, çoktan bizleri ele verirdi. Candarmalar'la çoktan aramızda bir hır
çıkardı. İyi ki geldin.
Topal Ali:
Kardaş, dedi, buldum. Aktozlu köyünde Hüseyin Ağanın ocağının
başında oturup durur.
Memed sevincinden ne yapacağını bilemedi. Cebinden bir kibrit
çıkarıp çaktı. Bu büyük bir yanlıştı. Çıralık eşiğin yanına konmuştu, buldu,
yaktı.
Вы прочитали 1 текст из Турецкий литературы.
Следующий - İnce Memed - 1 - 17
- Части
- İnce Memed - 1 - 01Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3328Общее количество уникальных слов составляет 169736.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов51.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов58.1 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 02Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3340Общее количество уникальных слов составляет 161036.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов54.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов61.7 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 03Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3283Общее количество уникальных слов составляет 165437.3 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов53.3 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов61.1 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 04Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3388Общее количество уникальных слов составляет 175034.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов51.3 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов59.1 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 05Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3309Общее количество уникальных слов составляет 170435.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов50.4 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов57.3 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 06Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3252Общее количество уникальных слов составляет 172733.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов49.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов56.8 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 07Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3436Общее количество уникальных слов составляет 159937.6 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов52.1 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов60.3 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 08Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3410Общее количество уникальных слов составляет 167737.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов52.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов60.8 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 09Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3352Общее количество уникальных слов составляет 166036.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов51.5 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов59.2 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 10Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3396Общее количество уникальных слов составляет 170435.6 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов50.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов59.0 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 11Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3395Общее количество уникальных слов составляет 164436.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов51.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов58.2 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 12Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3441Общее количество уникальных слов составляет 160237.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов53.6 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов59.9 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 13Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3336Общее количество уникальных слов составляет 176834.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов50.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов58.1 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 14Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3383Общее количество уникальных слов составляет 167934.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов50.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов57.8 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 15Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3432Общее количество уникальных слов составляет 161037.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов54.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов61.2 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 16Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3456Общее количество уникальных слов составляет 163635.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов51.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов58.5 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 17Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3302Общее количество уникальных слов составляет 154835.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов51.9 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов59.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 18Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3322Общее количество уникальных слов составляет 179533.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов46.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов53.5 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 19Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3415Общее количество уникальных слов составляет 162035.6 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов50.3 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов57.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 20Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3344Общее количество уникальных слов составляет 165037.4 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов53.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов60.9 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 21Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3442Общее количество уникальных слов составляет 172936.4 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов51.9 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов59.3 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 22Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3346Общее количество уникальных слов составляет 171436.9 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов51.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов59.9 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 23Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3300Общее количество уникальных слов составляет 166835.9 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов50.8 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов58.9 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 24Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3351Общее количество уникальных слов составляет 177434.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов50.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов57.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 25Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 3364Общее количество уникальных слов составляет 165836.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов53.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов60.2 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
- İnce Memed - 1 - 26Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных словОбщее количество слов 2886Общее количество уникальных слов составляет 151937.4 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов53.5 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов62.0 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов