Michael Kohlhaas - 5

Süzlärneñ gomumi sanı 3896
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1984
29.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
43.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
Ertesi sabah Luther Saksonya Elektör Prensi'ne bir mektup gönderdi; bunda Elektör Prens'in çevresinde bulunan ve herkesçe bilindiği gibi, şikâyeti hasır altı eden vekilharçla saki Hinz ve Kunz von Tronka'nın davranışlarını acı acı eleştirdikten sonra, hükümdara bu gibi karışık durumlarda yapılacak başka iş olmadığından, at tüccarının önerisini kabul etmeyi ve davasını yenilemek için onu yaptıklarından dolayı bağışlamayı, kendisine özgü gözüpeklikle anlattı. Ayrıca halkın çok tehlikeli bir biçimde ona eğilim gösterdiğine, hatta üç kez yakıp kül ettiği Wittenberg kentinde bile ondan yana konuşulduğuna dikkatini çekti, öneri geri çevrilirse, at tüccarının bunu derhal kötü niyetli görüşlerle halka bildireceğine, böylece halkı kolayca yoldan çıkarabileceğine, bundan sonra da artık devlet gücüyle ona karşı hiçbir şey yapılamayacağına değindi. Kısaca, durum pek tehlikeli olduğundan, silaha sarılmış bir yurttaşla görüşmeye girişmenin doğru olmayacağı düşüncesine bu seferlik göz yummalarını yazdı; karşılaştığı davranışla bu adamın gerçekten devlet topluluğunun dışına atılmış sayılabileceğini, aslında Saksonyalı olmadığı için, ona tahta karşı ayaklanmış bir asiden çok sınırı geçen yabancı bir güç gözüyle bakılması ve sorunun bu biçimde çözülmesi gerektiğini söyleyerek mektubunu bitirdi. Elektör Prens, başkomutan ve Mühlberg yakınlarında yenilip hâlâ yaralı yatan Meissen prensi Friedrich'in dayısı Christiern von Meissen, Yüksek Mahkeme Başkanı Kont Wrede, başmabeyinci Kont Kallheim, hükümdarın gençlik arkadaşları ve sırdaşları olan Hinz ile Kunz von Tronka yanında bulundukları bir sırada mektubu aldı. Önce, adını ve mührünü kullanmak ayrıcalığıyla hükümdarın gizli mektuplarını yazmakla görevli bir danışman konumunda bulunan vekilharç Bay Kunz söz aldı: At tüccarının, amcaoğlu şövalye için mahkemeye verdiği dilekçeyi, kendisine verilen yanlış bilgilerle aldatılmış olduğu için, anlamsız ve önemsiz bir şey saydığını söyledi. Yoksa onu kendi başına ortadan kaldırmayacağını anlatarak sorunun bugünkü durumuna geçti. At tüccarına, bu yanlış davranıştan dolayı, bu kadar korkunç bir öç alma yetkisini ne Tanrı'nın, ne de insan yasalarının vermiş olduğu yolundaki görüşünü bildirdi; onu hukuken savaşan bir düşman olarak tanımak ve kendisiyle görüşmeye girişmekle, uğursuz başında nasıl bir ün aylası yaratılacağını betimledi. Böyle bir görüşmeye girişmekten Elektör Prens'in kutsal kişiliğine sıçrayacak aşağılamanın pek ağır olacağını ve Doktor Luther'in bu yoldaki önerisini kabul etmektense, en olmayacak şeyi göze alarak bu çılgın asinin arzusuna uyup amca oğlu şövalyenin, yağızları beslemek üzere, Kohlhaasenbrück'e gönderildiğini görmeyi yeğlediğini konuşma becerisinin bütün ateşiyle anlattı. Mahkeme Başkanı Kont Wrede, ona yarı dönmüş olarak, bu kötü sorunun çözümünde hükümdarlarının şanını korumak için gösterdiği bu ince dikkati daha işin başlangıcında göstermediğinden dolayı üzüntüsünü bildirdi. Yasadışılığı pek açık olan bir kararı uygulamak için devlet gücünü kullanmaktan sakınmak gerektiğini Elektör Prense arz etti; at tüccarının ülkede günden güne yandaş kazandığını ve böylece cinayetlerin birbirini kovalayıp gitme tehlikesi gösterdiğini, ancak hakkı pürüzsüzce yerine getirmek ve yapılan yanlışlığı derhal ve hiçbir düşünceye kapılmadan düzeltmekle hükümetin bu kötü durumdan hoşnut olunacak bir biçimde sıyrılabileceğini söyledi. Hükümdarın, bu konudaki düşüncesinin ne olduğunu sorması üzerine, Prens Christiern von Meissen saygıyla başkana dönerek, onun ortaya sürdüğü düşünceleri saygıya değer bulduğunu, fakat Kohlhaas'a hakkının verilmesini isterken, Wittenberg'in, Leipzig'in ve saldırıya uğrayan bütün halkın, kendilerine ödence verilmesi ya da hiç olmazsa caninin cezalandırılması yolundaki isteğini göz ardı ettiğini söyledi. Bu adam yüzünden bir hayli bozulmuş olan devlet düzenini bir hukuk ilkesiyle düzeltmenin mümkün olmadığını, bundan dolayı da vekilharcın düşüncesine katılarak bu gibi durumlarda kullanılan çareye başvurulması, yani yeterli güçte bir ordu toplayarak Lützen'de bulunan at tüccarının ölü veya diri ele geçirilmesi düşüncesinde olduğunu sözlerine ekledi. Vekilharç, Elektör Prens ve prens için, duvarın yanından iskemleler alıp saygıyla odanın ortasına yerleştirirken onun gibi anlayışlı ve erdemli bir kişiyle, bu pürüzlü sorunu çözme konusunda aynı düşüncede olduklarını gördüğünden dolayı çok sevindiğini anlattı. Getirilen iskemleyi elinde tutarak ayakta duran ve ona bakan prens, sevinmesi için hiç de neden olmadığını söyleyerek şunları ekledi: "Buna bağlı olarak alınması gereken önlemlerden biri de, sizin hakkınızda bir tutuklama kararı çıkarılarak, hükümdarın adını kötüye kullandığınız için size dava açılmasıdır. Çünkü adalet kürsüsü önünde biriken ve göz alabildiğine uzayan bu bitmez tükenmez suçların üstündeki giz perdesini kaldırmak zorunluysa, bu zorunluluk, ilk suça olduğu kadar ona bağlanan diğer suçlara da uygulanır. Her şeyden önce ölüm dirim hakkındaki yakınması, bilindiği gibi, davası gayet haklı olan ve kullandığı kılıcı tarafımızdan eline verilen at tüccarını tepeleme erkini devlete veriyor." Bu sözler söylenirken, soylunun alınmış bir tavırla kendisine baktığı Elektör Prens döndü ve yüzü kıpkırmızı kesilerek pencerenin önüne geldi. Ortalığa çöken sıkıntılı bir sessizlikten sonra, Kont Kallheim, yakalanmış oldukları büyü çemberinden bu biçimde kurtulamayacaklarını söyledi. Aynı hakla yeğeni Prens Friedrich'e karşı da dava açılması gerektiğini, çünkü Kohlhaas'a karşı giriştiği o garip akın sırasında bazı durumlarda kendi yetkisini aştığını, içinde bulunulan bu büyük sıkıntılara neden olanların adları sorulacak olursa, onun da adının ötekiler arasında geçeceğini ve Mühlberg'de olup bitenler yüzünden hükümdarın onu sorguya çekmesi gerektiğini anlattı. Elektör Prens kuşku dolu bakışlarla masasına yaklaşırken, saki Bay Hinz von Tronka söz aldı ve hükümetin vereceği kararın, burada toplanmış olan bu kadar kavrayışlı kişi tarafından nasıl olup da şimdiye kadar verilmediğini bir türlü kavrayamadığını söyledi. Bildiğine göre, at tüccarı Dresden'e özgürce gelmesi ve davasının yeniden görülmesi karşılığında, ülkeye saldırdığı güruhu dağıtmaya söz vermişti. Fakat bu sözler, onun bütün bu canice öcünden sonra bağışlanacağı anlamına gelmez; bunlar Luther'in olduğu gibi Devlet Meclisinin de birbirine karıştırdığı iki ayrı hukuk kavramıdır. Parmağını burnuna dayadı ve: "Dresden Mahkemesi yağızlar sorununda Kohlhaas'a hak verse bile, bu onu kundakçılığından ve haydutluğundan dolayı hapse atmaya bir engel oluşturmaz" diyerek sözünü şöyle sürdürdü: "Her iki devlet adamının düşüncelerinin kazançlı yanlarını birleştiren, bugün yaşayanlarla geleceklerin doğru bulacağı siyasal bir çözüm". Prens ve başsavcı bu sözler üzerine saki Bay Hinz'e yalnızca bir bakışla yanıt verdikleri ve böylece görüşme sona ermiş göründüğü için, Elektör Prens ileri sürülen çeşitli düşünceleri Devlet Meclisi'nin gelecek toplantısına kadar düşüneceğini söyledi. Prens'in vekilharç için alınmasını istediği önlem, dostluklarına pek fazla bağlı olan Elektör Prens'in gönlünden, Kohlhaas'a karşı düzenlenip her şeyi hazırlanmış bulunan seferi yönetme isteğini silmişe benziyordu. Hiç değilse düşüncesini amaca en uygun bulduğu başkan Kont Wrede'yi yanında alıkoydu. Başkan ona mektuplar gösterdi. Bu mektuplardan anlaşıldığına göre, at cambazının gücü gerçekten dört yüz kişiye çıkmıştı; hatta vekilharcın uygunsuz davranışıyla ülkeye egemen olan hoşnutsuzluk yüzünden yakında bunun iki üç katıyla uğraşmak gerekecekti. Bunun üzerine Elektör Prens uzun boylu düşünmeden Doktor Luther'in önerisini kabul etmeye karar verdi. Buna uygun olarak Kohlhaas sorununun yönetimiyle Kont Wrede'yi görevlendirdi; birkaç gün sonra da ana çizgileriyle aşağıya aldığımız bir ilan çıktı:
"Biz, Saksonya Elektör Prensi, Doktor Martin Luther'in bize yaptığı başvuruyu iyilikseverce göz önünde bulundurarak Brandenburglu at cambazı Michael Kohlhaas'ın, üç gün içinde silahlarını bırakmak koşuluyla, davasının yeniden incelenmesi için Dresden'e gelmesine izin veriyoruz; ancak bu kişinin yağızlarından dolayı açtığı dava, Dresden Mahkemesi'nce, umulanın tersine geri çevrilirse, hakkını bizzat almaya kalkıştığından dolayı (16) yasaların bütün şiddetiyle cezaya çarptırılacaktır; aksi haldeyse Saksonya'da yaptığı zorbalıklardan ötürü kendisi ve bütün yardımcıları bağışlanacaktır."
Kohlhaas, ülkenin tüm alanlarına asılmış olan bu ilanın bir örneğini Doktor Luther eliyle alır almaz, ilandaki koşulların bu kadar ağır olmasına karşın, bütün yardımcılarını armağanlar, teşekkürler ve gereken uyarılarla hemen dağıttı. Para, silah ve araç, ne yağmaladıysa, hepsini Elektör Prens'in mülkü olarak Lützen Mahkemesi'ne teslim etti; mümkün olduğu takdirde, çiftliği yine kendisine satması için yazdığı bir mektupla Waldmann'ı Kohlhaasenbrücklü memura, yine yanında olmalarını istediği çocuklarını getirmesi için Sternbald'ı Schwerin'e gönderdikten sonra, Lützen Sarayı'dan ayrılarak, geriye kalan küçük serveti kâğıt olarak yanında bulunduğu halde, tanınmadan Dresden'e geldi.
Pirna dış mahallesinde, memurun insaflı davranışı nedeniyle kendisine kalmış olan mülkünün kapısını çaldığında, güneş yeni doğuyordu ve kent hâlâ uykudaydı. Şaşkınlık içinde kapıyı açan Thomas'a, evin gereksinimlerini sağlayan yaşlı adama, hükümete giderek Meissen Prensi'ne, at cambazı Kohlhaas'ın, burada olduğunu haber vermesini söyledi. Bu haber üzerine, halkın bu adama karşı ilgisini yakından görmeyi uygun bulan Meissen Prensi, buyruğundaki şövalyeler ve korumanlarla az sonra çıkageldiği zaman, Kohlhaas'ın evine giden caddelerde hesap edilemeyecek kadar büyük bir insan kalabalığının toplanmış olduğunu gördü. Halkı kışkırtanları ateş ve hançerle izleyen ölüm meleğinin orada olduğu haberi, kent ve dış mahalleleriyle bütün Dresden'i ayaklandırmıştı; meraklı kalabalığın yığılmasından evin kapısını sürmelemek zorunda kalmışlardı. İçerde kahvaltı eden kundakçıyı görmek için, gençler pencerelere tırmanıyorlardı. Kendisine yol açan korumanların yardımıyla prens eve sokulup Kohlhaas'ın odasına girer girmez, yarı soyunmuş bir masanın yanında duran adama, kendisinin at cambazı Kohlhaas olup olmadığını sordu. Bunun üzerine Kohlhaas, kendi sorunuyla ilgili bir yığın kâğıdın içinde olduğu bir cüzdanı kemerinden çıkarıp saygıyla uzatırken: "Evet!" diye yanıtladı ve hükümdarın bağışladığı özgürlük koşullarına uygun olarak yardımcılarını dağıttıktan sonra yağızlardan dolayı soylu Wenzel von Tronka'yı mahkemeye vermek üzere, Dresden'e geldiğini sözlerine ekledi. Bir bakışta onu tepeden tırnağa süzdükten sonra Prens, cüzdanın içindeki kâğıtları gözden geçirdi; bu arada, Elektör Prens hazinesine yatırılan mallarla ilgili Lützen Mahkemesi tarafından doldurulup verilmiş olan belgeyı görerek, bunun ne olduğunu sordu; çeşitli sorularla, nasıl bir kişi olduğu, çocuğu, serveti, gelecekte nasıl yaşamak istediği hakkında bilgi edindikten ve hiçbir bakımdan kaygı uyandıracak bir adam olmadığını anladıktan sonra, mektupları geri verdi; hiçbir şeyin davasına engel olmayacağını ve yol gösterilmek üzere hemen Yüksek MahkemeBaşkanı Kont Wrede'ye bizzat başvurması gerektiğini söyledi. Bu arada Prens pencereye gidip evin önünde toplanmış olan halkı seyrederken, bir an sustuktan sonra: "İlk günlerde sana, evde ve dışarı gittiğin zaman seni korumak üzere bir koruman vermek gerekecek!" dedi Kohlhaas önüne baktı ve sustu. Prens pencereden ayrılırken: "Bundan doğacak şeylere razı olmalısın!" dedi ve evden ayrılma niyetiyle yeniden kapıya döndü. Bu arada düşünmüş olan Kohlhaas: "İyiliksever efendim! Ne isterseniz yapın; yalnızca bana ne zaman istersem korumanı kaldıracağınıza söz verin! Böyle olursa bu önleme hiçbir diyeceğim olmaz!" dedi. Prens, bunun için söze gerek olmadığını söyledi ve bu amaçla çağırttığı üç korumana evinde kaldıkları adamın özgür olduğunu ve kendilerinin yalnızca dışarı çıktığı zaman, onu korumak için izleyeceklerini anlattıktan sonra, elinin aşağıya inen bir hareketiyle at cambazını selamladı ve uzaklaştı.
Öğleye doğru Kohlhaas, arkasında, polis tarafından tembih edildiği için ona hiçbir kötülük etmeyen yoğun bir kalabalık olduğu halde üç korumanla birlikte Mahkeme Başkanı Kont Wrede'ye gitti. Onu bekleme odasında yumuşak bir tavırla ve dostça karşılayan Başkan kendisiyle tam iki saat konuştu, sorununun akışını başından sonuna kadar anlattırdıktan sonra, dilekçenin hemen yazılması ve mahkemeye verilmesi için orada görevli bulunan kentin ünlü bir avukatını salık verdi. Kohlhaas uzun boylu düşünmeden avukatın evine gitti; yasalara göre soylunun cezalandırılmasını, atların eski durumlarına getirilmesini ve kendi zararıyla Mühlberg'de öldürülen uşağı Herse'nin zararının yaşlı annesi yararına ödenmesine ilişkin ilk dilekçesi gibi bir dilekçe yazıldıktan sonra, hâlâ kendisine şaşkın şaşkın bakan halkla birlikte, çok gerekli bir işi olmadıkça ayrılmamaya karar vermiş olduğu evine döndü.
Bu sırada soylu da Wittenberg'den salıverilmiş ve ayağında çıkan bir yılancığın tedavisinden sonra, haksız olarak yağızları alıp hırpaladığı için at cambazı Kohlhaas tarafından açılan dava üzerine sorguya çekilmek üzere kesinlikle Dresden'de mahkeme önüne çıkmaya çağırılmıştı. Dresden'de evlerine indiği amca oğulları vekilharç ve saki von Tronka kardeşler kendisini büyük bir öfke ve aşağılamayla karşıladılar; onu bütün aileyi utandıran ve adını kirleten alçak, değersiz bir insan olarak nitelediler; davasını şimdi kesinlikle yitireceğini, herkesin maskarası olarak yağızları beslemeye zorunlu tutulacağını söylediler ve bunun için hazırlıklı bulunmasını istediler. Soylu zayıf, titrek bir sesle mırıldanarak dünyanın en acınmaya layık kimsesi olduğunu söylüyordu. Kendisini yıkıma sürükleyen bu uğursuz sorundan pek az haberdar olduğuna, hiç haberi ve isteği olmadan atları hasat işinde kullandıkları ve kısmen de kendilerine ait tarlalarda ölçüsüz biçimde çalıştırarak hırpaladıkları için bütün suçun şato kâhyasıyla vekilharçta olduğuna ant içiyordu. Bunu söyleyerek otururken, içinden henüz çıktığı bu yıkıma horlama ve aşağılamalarıyla kendisini yine atmamalarını rica etti. Ertesi gün kül haline gelmiş olan Tronkenburg yakınlarında mülkleri bulunan Bay Hinz ve Bay Kunz, yapacak bir şey olmadığından, amca oğulları soylunun isteği üzerine, orada bulunan yönetici ve kiracılarına o uğursuz günde ortadan kaybolup o zamandan bu yana büsbütün unutulmuş olan yağızlar hakkında bilgi toplamalarını yazdılar. Fakat yıkıntıya dönen bu yerin hemen hemen hepsi öldürülmüş olan halkından geriye kalanlardan ancak şunları öğrenebildiler: Caninin zoruyla harekete geçen bir uşak, atları yanmakta olan bir sundurmadan çıkararak kurtarmış; fakat onları nereye götürmesi ve ne yapması gerektiği sorusuna yanıt olarak acımasız zorbanın tekmesini yemişti. Soylunun Meissen'e kaçan yaşlı, romatizmalı kalfası, yazıyla sorduklarına yanıt olarak o korkunç gecenin sabahında uşağın atlarla Brandenburg sınırına yollandığını bildiriyordu; fakat orada yapılan soruşturmalar boşa çıkmıştı: bu haberin aslında bir yanlışlık olduğu sanılıyordu. Çünkü soylunun Brandenburg'dan, hatta o yol üzerindeki kasabalardan gelen hiçbir uşağı yoktu. Tronkenburg yangınından birkaç gün sonra Wilsdruf'ta bulunan Dresdenliler, adı geçen tarihte bir uşağın yularlı iki atla oraya geldiğini ve daha fazla yürüyemeyecek kadar bitkin olan hayvanları yeniden iyi bir duruma getirmek üzere bir çobanın inek ağılına koyduğunu söylüyorlardı. Çeşitli nedenlerden ötürü, adı geçen yağızların bunlar olması akla yakındı; fakat oradan gelenlerin ileri sürdüğüne göre, Wilsdruflu çoban bu atları, tanımadıkları birine satmıştı. Hatta kimin yaydığı belli olmayan üçüncü bir söylenti, atların çoktan can verdiği ve Wilsdruf hayvan mezarlığına gömüldüğü yolundaydı. Sorunun bu biçime dönüşmesini, kolayca anlaşılacağı üzere, kendilerince en istenen biçim olarak gören Hinz ile Kunz, amcaoğulları soylunun ahırları yandığı için, yağızları kendi ahırlarında beslemek sıkıntısından onları kurtaran bu haberin doğruluğundan emin olmak istiyorlardı. Bunun üzerine kasabanın veraset, tasarruf ve hukuk bakımından efendisi olan Wenzel von Tronka, Wilsdruf'taki mahkemelere mektup yazdı. Bu mektupta, kendisine emanet edilen ve bir kaza sonucu kaybolan yağızları uzun boylu betimledikten sonra, onların şimdiki yerlerini öğrenmelerini ve her kim olursa olsun, sahiplerinden, bütün harcamaları fazlasıyla ödenmek koşuluyla, Dresden'de saray vekilharcı Bay Kunz'un tavlasına getirmesini istemelerini, hatta zorlamalarını nezaketle rica etti. Bunun üzerine birkaç gün sonra gerçekten Wilsdruflu çobandan atları satın alan adam göründü; adam onları cılız, yalpa vurur durumda arabanın yan sırığına bağlamış olarak kentin pazar yerine götürmüştü. Bay Wenzel'in, daha çok da namuslu Kohlhaas'ın şanssızlığına bakın ki bu adam, hayvan derisi yüzen Döbbelnli biriydi.
Bay Wenzel, amcaoğlu vekilharcın yanındayken, bir adamın Tronkenburg yangınından kurtulmuş iki yağız atla kente vardığını kuşkulu bir haber olarak işitir işitmez, her ikisi de hemen evden yanlarına aldıkları birkaç uşakla birlikte, hayvanlar Kohlhaas'ınkilerse, harcamalarını ödeyerek alıp eve götürmek üzere, adamın bulunduğu saray alanına gittiler. Hayvanların bağlı olduğu iki tekerlekli arabanın çevresindeki kalabalığın dakikadan dakikaya arttığını gören şövalyeler derin bir şaşkınlığa uğradılar. "Şu yağız atların durumuna bir bakın hele! Az kalsın hükümetin devrilmesine yol açacaklardı! Artık yüzücünün eline bile düşmüşler!" diye halk kahkahalarla bağırışıyordu. Arabanın yanına gidip ölmek üzere olan zavallı hayvanları gözden geçiren soylu şaşkın bir halde, bunların Kohlhaas'tan aldığı atlar olmadığını söyledi. Bunun üzerine demiri bile eritecek bir bakışla soyluya bakan vekilharç Kunz mantosunu, madalyasını, kordonunu geriye fırlatıp hayvan yüzücüsüne yanaştı. Bu atların, sahibi Wenzel von Tronka'nın mahkeme aracılığıyla gönderilmesini istediği, Wilsdruflu çobanın kendisine getirdiği atlar olup olmadığını sordu. Elindeki bir kova suyu, arabasını çeken, iyi bakılmış, tavlı beygire vermekle uğraşan olan yüzücü "yağızlar mı?" dedi ve kovayı yere bırakarak beygirin ağzından gemini çıkardı. Arabanın yanında bağlı yağızları Hainichenli domuz çobanının kendisine sattığını, ancak onun bunları nerden aldığını bilmediği gibi Wilsdruflu çobandan alıp almadığından da haberi olmadığını söyledi. Kovayı yine alıp arabanın okuyla dizi arasına yerleştirirken, Wildsdruflu mübaşirin kendisine bunları Dresden'de von Tronkaların evine götürmesini söylediğini, soylunun adının da Kunz olduğunu sözlerine ekledi. Bunları söyledikten sonra döndü ve beygirin kovada bıraktığı suyu kaldırımın üzerine döktü. Çevresini sarmış olan kalabalığın alaycı bakışları önünde hiçbir şey duymadan işini sürdüren arabacıyı kendisine baktıramayan vekilharç, kendisinin Kunz von Tronka olduğunu, fakat kendisine getireceği yağızların amcaoğlu soylununkiler olup Tronkenburg yangını sırasında kaçan bir uşak tarafından Wilsdruflu çobana getirildiklerini ve aslında at tüccarı Kohlhaas'ın malı olduklarını söyledi. Poturunun çamurlu paçalarını yukarıya çeken herife: "Bunlardan hiç mi haberin yok?" dedi ve Hainichenli domuz çobanının bunları Wilsdruflu çobandan ya da yine ondan satın alan üçüncü bir kişiden alıp almadığını sordu. Su verme işini bitirip arabaya yaslanan yüzücü von Tronkalardan parasını almak için yağızlarla Dresden'e kadar geldiğini söyledi. Onun söylediklerini anlamadığını, Hainichenli domuz çobanından önce onlara Peter ya da Paul'ün ya da Wilsdruflu çobanın sahip olup olmadıklarının kendisini ilgilendirmediğini, çünkü bunların çalınmış olmadıklarını sözlerine ekledi. Kamçısını geniş sırtı üzerinde genişliğine tutarak, aç olan karnını doyurmak için, alanda bulunan bir meyhaneye gitti. Hainichenli domuz çobanının Döbbelnli yüzücüye sattığı bu atların, şeytanın üstlerine binip Saksonya'da cirit oynadığı atlar olmaması durumunda, ne yapacağını asla bilemeyen vekilharç, soyluya ne düşündüğünü sordu. Onun soluk, titrek dudaklarla bu yağızların. Kohlhaas'ınkiler olsun olmasın, satın alınmasının doğru olacağını söylemesi üzerine vekilharç mantosunu arkaya atarak, onu dünyaya getirdikleri için ana babasına ilendi ve ne yapacağını bilmeden kalabalıktan ayrıldı; o sırada caddeden geçen tanıdıklarından birini, Baron von Wenk'i, yanına çağırdı. Halk alayla kendisine baktığı ve ağızlarına mendiller tutup kahkahayı atmak üzere uzaklaşmasını beklediği için, alandan ayrılmamakta inat ederek başkan Kont Wrede'ye gitmesini ve Wrede aracılığıyla yağızları görmek üzere Kohlhaas'ı göndermesini rica etti. Baron yukarda anlatılan amaçla odaya girdiği zaman, Lützen'de teslim ettiği şeyler hakkında kendisinden istenen açıklamayı vermek için bir mübaşirle çağırtılmış olan Kohlhaas'ı başkanın yanında buldu. Başkan somurtkan bir çehreyle koltuğundan kalktı; Baron'un tanımadığı at tüccarı elindeki kâğıtlarla bir yanda ayakta beklerken Baron, von Tronkaların zor durumunu anlattı. Wilsdruf Mahkemelerinin Döbbelnli hayvan yüzücüsünü tam bilgi toplamadan gönderdiklerini, hayvanlar tedavi edilemez bir durumda olduğundan, soylu Wenzel'in bunları Kohlhaas'ınkiler diye kabul etmekten çekindiğini; onları şövalyelerin tavlalarında yeniden eski durumlarına getirmek üzere yüzücüden almak gerekirse, kuşkudan kurtulmak için Kohlhaas'ın bizzat görmesi gerektiğini söyledi. "Lütfen at tüccarını bir korumanla evinden aldırıp atların bulundukları pazar yerine göndertmenizi rica ederim!" diyerek sözlerini bitirdi. Başkan gözlüğünü çıkarırken: "İki bakımdan yanılıyorsunuz" dedi. "Bir kez söz konusu olan kuşkunun ortadan kalkması için Kohlhaas'ın incelemesine gereksinim olduğunu sanmakla; sonra da benim başkan olarak, Kohlhaas'ı soylunun istediği yere göndermeye yetkili olduğumu sanmakla." Bu arada arkasında bulunan at tüccarını ona tanıttı ve yeniden oturup gözlüğünü yerleştirirken, bu sorunda doğrudan doğruya ona başvurmasını rica etti. İçinden geçenleri hiç belli etmeyen Kohlhaas, yüzücünün kente getirdiği yağızları görmek için pazar yerine kadar onu izlemeye hazır olduğunu söyledi. Baron alınmış bir tavırla ona döndüğü sırada, o başkanın masasına yaklaştı ve cüzdanındaki kâğıtlardan, Lützen'de teslim ettiği eşyalar hakkında bilgi verdikten sonra gitmek için izin istedi; kıpkırmızı kesilip pencerenin önüne giden Baron da aynı biçimde esenleşti ve Meissen Prensi'nin bıraktığı üç koruman yanlarında olduğu halde, arkalarında bir sürü insan, saray alanına gittiler. Çevresine toplanmış olan arkadaşlarının uyarılarına karşın Döbbelnli yüzücüye karşı halk arasındaki konumunu düşürmemekte ayak direyen vekilharç Bay Kunz, Baronla at tüccarını görünce, at tüccarına yaklaştı ve kılıcını gurur ve büyüklenmeyle koltuğunun altına yerleştirerek arabanın arkasında duran atların kendininkiler olup olmadığını sordu. At tüccarı, bunu soran bu tanımadığı baya dönüp saygıyla şapkasını çıkardıktan sonra, ona yanıt vermeksizin oradaki şövalyelerle birlikte yüzücünün arabasına yaklaştı, önlerine koyulan otu yemeden başları yere eğik duran titrek bacaklı hayvanlara on iki adım geriden dikkatlice baktı ve yine vekilharca döndü: "Saygıdeğer efendim, yüzücünün hakkı var; arabasına bağlı bulunan atlar benimkilerdir!" dedi. Bu sözlerle çevresindeki baylara bakarak yeniden şapkasını çıkardı, korumanlar yanında olduğu halde alandan ayrıldı. Bu sırada vekilharç acele, miğferinin tüylerini oynatan bir adım atarak yüzücüye yaklaştı, ona para dolu bir kese fırlattı; yüzücü kese elinde olduğu halde kurşun bir tarakla saçlarını arkaya tarayıp paraya bakarken, o da hayvanları çözmesi ve eve götürmesi için bir uşağa buyruk verdi. Efendisinin buyruğu üzerine halk arasında bulunan birkaç akraba ve dostundan ayrılan uşak, yüzü hafifçe kızarmış olduğu halde ayakları önündeki gübreli bir su birikintisine basarak hayvanlara yanaştı; çözmek için henüz yularları tutmuştu ki, akrabası Himboldt Usta onu kolundan yakaladı ve: "Derisi yüzülecek duruma gelen bu beygirlere dokunma!" sözleriyle iki tekerlekli arabadan öte yana fırlattı. Duraksayan adımlarla gübreli su birikintisi üstünden geçerek bu olay üzerine dilini yutmuş gibi orada duran vekilharca döndü ve böyle bir hizmeti gördürmek için kendisine bir yüzücü çırağı bulması gerektiğini söyledi. Öfkeden köpürerek bir an ustaya bakan vekilharç döndü ve çevresini saran şövalyelerin başları üzerinden bir koruman çağırdı; Baron von Wenk'in buyruğu üzerine saraydan bir subayla birkaç saray korumanı gelince, kent halkının işlediği bu hayasızca kışkırtmayı kısaca anlattıktan sonra subaydan elebaşı Himboldt Usta'nın tutuklanmasını istedi. Göğsünden yakaladığı ustayı, buyruğu üzerine yağızları çözen uşağını arabadan ayırıp bir yana fırlatmak ve ona kötü davranmakla suçluyordu. Çevik bir davranışla kendini kurtarıp vekilharcı geriye iten usta: "İyiliksever efendim! Yirmi yaşındaki bir delikanlıya ne yapması gerektiğini söylemek onu boyun eğmemeye kışkırtmak değildir! Adet ve edebi hiçe sayarak, şu arabaya bağlı hayvanlarla uğraşmaya razı olur mu, kendisine sorun bakalım! Benim söylediklerimden sonra bu işi yapmak isterse, ne âlâ... İsterse onları boğazlasın ve yüzsün, bana ne!" dedi. Bu sözler üzerine vekilharç uşağa döndü buyruğunu, yerine getirip Kohlhaas'ın atlarını çözerek eve götürmek isteyip istemediğini sordu. Uşak halkın arasına karışırken, sıkılarak, bu işi yapabilmesi için öncelikle atların namuslarının geri verilmesi gerektiğini söyleyince, vekilharç arkasından ona yetişti, kendi soyunun armasını taşıyan şapkasını çekip aldı; şapkayı ayakları altında ezdikten sonra, kılıcını çekerek öfkeli vuruşlarla uşağı alandan ve hizmetinden hemen kovdu. Himboldt Usta: "Şu kudurmuş adamı serin yere!" diye bağırdı ve halk bu buyruk üzerine heyecana gelip birleşerek korumanların üstüne yürürken o, vekilharcı arkadan yere attı; mantosunu, yakasını, miğferini ve elinden kılıcını çekip aldı, öfkeyle alanın öte yanına fırlattı. Soylu Wenzel, kalabalığın arasından sıyrılarak şövalyelerin amcaoğluna yardım etmeleri için boşuna bağırdı. Yardım için henüz bir adım atmadan halkın saldırısı onları öyle bir dağıtmıştı ki, yere düştüğü sırada başından yaralanan vekilharç, halkın bütün öfkesini yalnız başına kendi üzerinde toplamıştı. Vekilharcı, ancak raslantıyla oradan geçen ve Elektör Prens korumanları subayının yardıma çağırdığı bir atlı Landsknecht birliği kurtarabildi. Subay, kalabalığı dağıttıktan sonra, öfkeli ustayı yakaladı ve birkaç süvari onu hapishaneye götürürken, kan içinde kalan zavallı vekilharcı iki dostu yerden kaldırıp eve götürdüler. At tüccarını zarara sokan haksızlığı onarmak için iyi niyet ve içtenlikle yapılan bu deneme böylece çok kötü sonuçlanmıştı. İşi biten ve daha fazla beklemek istemeyen Döbbelnli deri yüzücü, halk dağılmaya başlayınca, atları bir fener direğine bağladı; onlar da, hiç kimse ilgilenmeden, sokak çocuklarına ve serserilere alay konusu olarak bütün gün orada kaldılar. Korunmadıkları ve bakımsız kaldıkları için akşam üzeri polis Dresdenli yüzücüyü çağırdı; hayvanları kent dışındaki deri yüzme yerinde ikinci bir buyruğa kadar beslemek üzere ona teslim etti.
Her ne kadar at tüccarı aslında suçlu değilse de, bu olay, ülkede eşitlikçi düşünen, iyi kimseler arasında davasının sonucu hakkında oldukça tehlikeli bir hava yarattı. Onun hükümete karşı durumu artık dayanılmaz sayılıyor, evlerde ve toplantılarda yalnızca öfkeli dikkafalılığının hoşnut edilmesi için böyle hiçten bir olay yüzünden zorbalıkta bulunmakla teptiği adalet kendisine verilmektense, ona açıkça bir haksızlık edip bütün sorunu yeniden geri çevirmenin daha iyi olacağı düşüncesi genelleşiyordu. Bizzat başkan da aşırı hakseverliği ve bundan dolayı von Tronkalara karşı duyduğu nefret yüzünden, bu düşüncenin yayılmasına yardım edecek ve böylece zavallı Kohlhaas'ın büsbütün yıkılmasına neden olacaktı. Dresdenli yüzücünün beslediği atların bir daha Kohlhaasenbrück'teki tavladan çıktıkları duruma gelebileceklerine pek akıl yatmıyordu; onların ustalıklı ve sürekli bir bakımla eski durumlarına getirilmesi mümkün olsa bile, bu durum yüzünden soylunun ailesine gelecek aşağılama o kadar büyük olacaktı ki, ülkedeki yüksek ve seçkin konumlarının önemini düşünerek hayvanları parayla almaktan daha ucuz, amaca daha uygun bir çare bulunamıyordu. Birkaç gün sonra, hastalığı engel olan vekilharç adına başmabeyinci Kont Kallheim başkana bir mektup yazarak böyle bir öneride bulundu: Bunun üzerine o da Kohlhaas'a bir kâğıt göndererek kendisine bu tür bir öneride bulunulursa hemen geri çevirmesi yolunda uyardı. Fakat öte yandan fazla saygıyla yazılmamış ve kısa olan yanıtında başmabeyinciden bu sorunda kendisini böyle özel işlere karıştırmamalarını rica etti ve vekilharçtan da pek aklı başında ve alçak gönüllü bir adam olarak tanıttığı at tüccarına doğrudan doğruya başvurmasını istedi. Pazar yerindeki olaylardan dolayı at tüccarı, başkanın öğüdüne uyarak, kendisine yapılan bütün haksızlıkları ve şimdiye kadar olup bitenleri onlara bütün bütün bağışlamak için soylu ya da akrabaları tarafından ilk adımın atılmasını bekledi; fakat böyle bir başlangıç gururlu efendilere pek ağır geliyordu, başkandan aldıkları yanıta pek öfkelenerek onu Elektör Prense gösterdiler. Elektör Prens de ertesi gün yaraları yüzünden yatan vekilharcı yatağında ziyaret etti. Vekilharç hastalığı dolayısıyla zayıf, dokunaklı bir sesle söze başladı ve bu sorunu at cambazının isteğine göre çözmek için yaşamını ortaya koyduktan sonra namus ve onurunu da herkesin eleştirisine açıp kendisine ve ailesine akla gelen her türlü ayıbı ve utancı getiren bir adamdan af ve uzlaşma için ricada bulunmasının doğru olup olmayacağını sordu. Elektör Prens mektubu okuduktan sonra ne yapacağını şaşırmış bir durumda Kont Kallheim'a, Kohlhaas ile yeniden görüşmeden, mahkemece atların bir daha eski durumlarına getirilemeyeceğini ileri sürerek, onları ölü sayıp yalnızca bedelinin ödenmesi yolunda bir yargı verilip verilemeyeceğini sordu. Kont, "İyiliksever efendimiz, onlar ölmüştür, hukuki anlamda ölüdürler; çünkü hiçbir değerleri yoktur... Daha bulundukları yerden şövalyelerin ahırlarına götürülmeden ölmüş olacaklardır" dedi. Bunun üzerine Elektör Prens mektubu cebine koydu, başkanla görüşeceğini söyledi, yatağından yarı doğrulup minnetle elini sıkan vekilharcı yatıştırarak sağlığına dikkat etmesini tembih ettikten sonra gönül alıcı bir tavırla koltuğundan kalktı ve odadan çıktı.
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Michael Kohlhaas - 6
  • Büleklär
  • Michael Kohlhaas - 1
    Süzlärneñ gomumi sanı 3885
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2040
    30.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 2
    Süzlärneñ gomumi sanı 2355
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1359
    37.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    57.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 3
    Süzlärneñ gomumi sanı 3468
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1946
    32.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 4
    Süzlärneñ gomumi sanı 3185
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1808
    32.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 5
    Süzlärneñ gomumi sanı 3896
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1984
    29.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 6
    Süzlärneñ gomumi sanı 2828
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1559
    30.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 7
    Süzlärneñ gomumi sanı 4044
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1964
    31.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 8
    Süzlärneñ gomumi sanı 2176
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1239
    35.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.