Michael Kohlhaas - 4

Süzlärneñ gomumi sanı 3185
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1808
32.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
45.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
53.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
Akşam karanlığı bastığından, yol üzerindeki bir hana indi. Atlar yorgunluklarını alsın diye orada dinlenmek zorunda kaldı. On kişilik bir güçle (çünkü şimdi gücü bu kadarı bulmuştu) Wittenberg gibi bir yeri basamayacağını anladığından, ikinci bir bildiri daha yazdı. Bunda uğradığı haksızlıkları kısaca anlattıktan sonra kendi dediği gibi "her gerçek Hıristiyandan bütün Hıristiyanların ortak düşmanı olan soylu von Tronka'ya karşı güttüğü davada kendisine yardım etmesini" ücret ve ganimet söz vererek istedi. Hemen bundan sonra çıkan bir başka bildirisinde kendisine "devlet, hükümet tanımayan, yalnızca Tanrı'ya bağlı bir başbuğ" adını veriyordu. Bu hastalıklı ve uğursuz sözler öyle bir duygu uyandırdı ki, para sesi ve ganimet sevdasıyla birlikte, Polonya barışından sonra ekmeksiz kalan güruh arasından birçoklarının başına toplanmasına neden oldu. Böylece Wittenberg'i yakmak için Elbe'nin sağ kıyısına geçtiklerinde, adamlarının sayısı otuzu aşmıştı. O zaman bu alanı kaplayan sık bir ormanın sessizliği içine gömülen eski ve yıkık bir kiremit ocağında atları ve uşaklarıyla konakladı. Giyimini değiştirerek bildiriyi kente götüren Sternbald'den bildiride yazılı olan şeyleri kent halkının öğrenmiş olduğunu işitir işitmez, yardımcılarıyla birlikte kutsal hamsin yortusu (8) gecesi yola koyuldu ve ahali derin uykudayken kenti birçok yerinden aynı anda ateşe verdi. Uşaklar dış mahalleleri yağma ederken, o da bir kilisenin kapı sütununa bir ilan yapıştırıyordu. Bunda şöyle deniyordu: "Ben Kohlhaas, kenti ateşe verdim; eğer soylu bana teslim edilmezse, bu kenti öyle yakacağım ki, düşmanımı bulmak için hiçbir duvarın arkasına bakmaya gereksinmem olmayacak!" Benzeri görülmemiş bu cinayetten halkın duyduğu korkunun betimlenmesi mümkün değildi. Bereket versin, bu rüzgârsız yaz gecesinde alevler, sabaha kadar içlerinde bir de kilise bulunan on dokuz evi yaktıktan sonra hafiflemişti. İşte tam bu sırada yaşlı vali (9) Otto von Gorgas, bu korkunç, azılı adamı ortadan kaldırmak için, elli kişilik bir birlik gönderdi. Fakat birliği yöneten yüzbaşı Gerstenberg öyle yanlış şeyler yaptı ki, sonuçta Kohlhaas, yok olmak şöyle dursun, büyük ve tehlikeli bir kahramanlık ünü kazandı. Çünkü kendi kafasına göre Kohlhaas'ı sarıp sonra sıkıştırmak üzere gücünü birkaç bölüme ayıran bu subay, adamlarını toplu bulunduran Kohlhaas'ın ayrı ayrı yerlerde saldırısına uğramış ve öyle ezilmişti ki, ülkenin bütün umudunu bağladığı bu birlikten ertesi akşam artık kimse kalmamıştı. Bu savaş yüzünden birkaç kişi yitiren Kohlhaas, ertesi sabah kenti yeniden ateşe verdi; bu canice hareketinde o kadar başarılı oldu ki, yeniden bir yığın evle kentin dış mahallesindeki hemen bütün ambarlar kül haline geldi. Kohlhaas, adı geçen bildirinin birer nüshasını belediye dairesinin köşelerine yapıştırdı, buna valinin gönderip de kendisinin yok ettiği yüzbaşı von Gerstenberg komutasındaki birliğin sonu hakkında da bir madde ekledi. Bu meydan okumaya çok kızan vali, birçok şövalyeyle birlikte kendisi yüz elli kişilik bir kıtanın başına geçti. Wenzel von Tronka'nın yazılı ricası üzerine, kendisinin kentten hemen uzaklaştırılmasını isteyen halkın saldırısından korunması için, ona bir koruman verdi. Yakın köylere de nöbetçiler yerleştirdi. Kenti baskından korumak için surlarına postalar dikti, sonra da ülkeyi yakıp yıkan bu canavarı yakalamak üzere, Gervasius (10) gününde izlemeye çıktı. Kohlhaas bu birlikten sakınacak kadar zekiydi; kurnazca bir yürüyüşle valiyi kentten beş fersah uzağa çekerek yaptığı birtakım hareketlerle ona bu üstün güç önünde Brandenburg'a kaçacağı duygusunu verdikten sonra, üçüncü günün akşamı birdenbire geri dönüp dolu dizgin Wittenberg'e geldi ve üçüncü kez kenti ateşe verdi. Bu korkunç işi, giyimini değiştirip kente giren Herse görmüştü; şiddetli bir kuzey rüzgârı yüzünden ateş öyle kasıp kavurucu bir durum almıştı ki, üç saatten kısa bir zaman içinde kırk iki ev, kilise, birçok manastır ve okul, hatta Elektör Prensliğin hükümet yapısı bile yanıp kül olmuştu. Şafak söktüğü sırada düşmanın artık Brandenburg topraklarına geçtiğini sanan vali, olup bitenleri öğrenip sıkı yürüyüşüyle geri döndüğü zaman kenti büyük bir kargaşa içinde buldu. Halk, soylunun, sırıklar ve direklerle örtülmüş evi önünde toplanmış, öfkeli haykırışlarla onun kentten çıkarılmasını istiyordu. Resmi giysilerini giyinmiş oldukları halde meclis üyelerinin başında bulunan Jenkens ve Otto adlı iki belediye başkanı, birçok nedenden ötürü zaten Von Tronka'nın da gitmek istediği Dresden'e gönderilmesi için devlet başbakanına yolladıkları habercinin getireceği yanıtı beklemek gerektiğini halka anlatmak için boşuna çaba harcamaktaydı. Fakat mızraklar ve sopalarla silahlanmış, bilincini yitirmiş olan yığına bu sözler hiç etki etmiyordu. Kaba güç kullanılmasını isteyen belediye üyelerinden birkaçına şiddetli ve kötü davranarak soylunun bulunduğu evi yerle bir etmek istedikleri sırada, vali Otto von Gorgas atlılarının başında olduğu halde kentte göründü. Sadece varlığı bile halka saygı aşılayan ve başeğmeye yönelten bu kişi, yenilerek döndüğü bu savaş sonunda, arkadaşlarından ayrı düşmüş üç kundakçı uşağı kent kapısı yanında yakalamakla avuntu bulmuştu. Yakalananlar halkın önünde zincire vurulurken, vali de meclis üyelerine akıllıca bir konuşma yaparak izini keşfettiği Kohlhaas'ın da yakında tutulup getirileceğine güvence veriyordu. Toplanmış olan halkın korkusunu böylece bir derece dağıtmayı ve Dresden'e gönderilen habercinin dönüşüne kadar soylunun orada kalmasına dayanmalarını sağlamayı başarmıştı. Yanındaki birkaç şövalyeyle birlikte attan indi, kütük ve kazıklar kaldırıldıktan sonra eve girdi. Orada üst üste baygınlıklar geçiren soyluyu, ayıltmak için ruhlar ve yatıştırıcılar veren iki doktorun elinde buldu. Bütün bu olayların doğmasına neden olan şövalyeyle bu konu üzerinde konuşmanın şimdi sırası olmadığını anlayan Otto von Gorgas, onu yalnız sessizce yukardan aşağı süzerek giyinmesini ve canını korumak için peşinden da
iresine gelmesini söyledi. Sırtına bir mintan, başına da bir miğfer geçirilen şövalye, soluk alabilmesi için göğsü yarı açık bir durumda valiyle eniştesi Kont von Gerschau'ın kollarında, sokağa çıkarıldığı zaman, halkın sövgü ve ilenç bağrışları göklere yükseldi. Landsknechtlerin (11) güçlükle durdurabildiği halk ona "kan emici kirpi", "kentin baş belası" ve "Saksonya'nın yok olmasına neden olan sefil, soyguncu" diye bağırıyordu. Yıkıntıya dönen kentin ortasından alçakça geçerken birkaç kez farkına varmadan başından düşürdüğü miğferini arkasındaki bir şövalye yine başına giydirmişti. Sonunda güçlü bir birliğin koruması altında hapishanenin bir kulesine girip gözden kayboldu. Elektör Prens'in kararını getiren habercinin dönüşü, kenti yeniden korkuya düşürdü. Çünkü Dresden halkının doğrudan doğruya yaptığı rica üzerine hükümet, caninin vü-cudu ortadan kaldırılmadıkça şövalyenin başkentte bulundurulmasını doğru bulmuyordu; aksine şövalyeyi olduğu yerde korumaya valiyi zorunlu tutuyor ve sakin Wittenberg kentinin yeni saldırılardan korunması için Meissen prensi Friedrich'in komutasında beş yüz kişilik bir kıtanın yola çıkarıldığını bildiriyordu. Böyle bir kararın halkı hiç yatıştırmayacağını anlayan vali -çünkü kentin önündeki çarpışmalarda at tüccarının elde ettiği bazı küçük başarılardan başka, kazandığı güç hakkında da hoşa gitmeyecek birçok haber yayılmıştı; Kohlhaas'ın gecenin zifiri karanlığında giyimini değiştirmiş bir serseri güruhunun yardımıyla katran, saman ve kükürt kullanarak yaptığı benzeri görülüp işitilmemiş savaş, Meissen Prensi'nin komutası altında yaklaşan gücü de başarısızlığa uğratabilirdi-, biraz düşündükten sonra kendisine bildirilen kararı gizli tutmayı yeğleyerek Meissen Prensi'nin geleceği haberini bildiren bir ilanı kentin duvarlarına yapıştırttı. Gün doğarken, hapishane avlusundan çıkan kapalı bir araba iyi silahlanmış dört süvariyle birlikte Leipzig yolunu tuttu; bu arada süvariler, Pleissenburg'a doğru gidilmekte olduğunu belirsiz bir biçimde çevreye yaymaktaydılar. Varlığı kentin kan ve ateşe boğulmasına yol açan soyluya karşı halkın nefreti yatıştığı sırada, vali de yine halktan topladığı üç yüz kişiyi yanına alarak Meissen Prensi'ne katılmak üzere yola çıktı. Halk arasında kazandığı şaşkınlık verici konum sayesinde Kohlhaas'ın başına toplananların sayısı bu sırada yüz dokuzu bulmuştu. Ele geçirdiği savaş gereçleriyle Jessen'de adamlarını eksiksiz bir biçimde silahlandırmış olduğu için, çifte fırtınanın üzerine geldiğini haber alınca, onu daha kendine çarpmadan bir kasırga hızıyla karşılamaya karar verdi. Bunun üzerine hemen ertesi gün Meissen Prensi'ne Mühlberg yakınlarında bir gece baskını yaptı; bu çarpışmada ilk kurşunlarla yanı başında yere serilen Herse'yi yitirdiği için çok üzülmüştü. Bu kayıp yüzünden kızgınlığı büsbütün artan Kohlhaas, uğradığı baskın üzerine kendini birdenbire toparlayamayan prensi üç saat süren bir savaştan sonra öyle bir duruma soktu ki, aldığı birçok yaradan ve adamlarının perişan olmasından dolayı prens sabaha karşı Dresden'e doğru kaçmak zorunda kaldı. Bu başarıdan dolayı cüreti artan Kohlhaas, hemen dönüp, olan bitenden henüz haberi olmayan valiyi öğle üzeri Damerow köyü yakınlarında ve açık bir yerde bastırdı. Her ne kadar bazı adamlarını yitirdiyse de, aynı yolda başarılar elde ederek karanlık basıncaya kadar çarpıştı. Prens'in Mülhberg yakınlarında uğradığı yenilgi haber verilen vali de daha uygun bir zamanı beklemek üzere Wittenberg'e çekilmeye karar vermemiş olsaydı, elinde kalan adamlarıyla Kohlhaas'ın ona, sığınmış olduğu Damerow kilisesinin avlusunda yeniden saldıracağı kesindi. Bu iki gücü dağıttıktan beş gün sonra Leipzig önüne gelerek kenti üç köşesinden ateşe verdi. Bu nedenle dağıttığı bildiride kendine, dünyanın içinde bulunduğu bu hilekârlık çağında, soyludan yana olanları ateş ve kılıçla cezalandırmaya görevli, başmelek Mikail'in (12) vekili sanını vermekteydi. Bir saldırıyla alıp içinde oturduğu Lützen Sarayı'ndan halkı, yeni bir düzen kurmak üzere kendisine katılmaya çağırdı. Bildirisinin imzası da pek deliceydi: "Yeryüzündeki geçici hükümetimizin Lützen Sarayı'ndaki merkezinden yazılmıştır." Leipzig halkının talihine o sırada yağan sürekli yağmur ateşin çevreyi sarmasını engellediğinden, itfaiyenin çabukluğu sayesinde yalnızca Pleissenburg'un çevresindeki birkaç çerçi dükkânı tutuşarak yandı. Soylunun orada bulunduğu yolunda saçma bir sanıya kapılarak caninin Leipzig önüne gelmesi üzerine kent halkının içine düştüğü heyecan, anlatılamayacak kadar büyüktü: Ona karşı gönderilen yüz seksen atlı perişan bir durumda geriye döndüğünden, kentin servetinin yok olmasını istemeyen belediye meclisi, bütün kapıları kapattırıp ahaliye gece gündüz duvarların dışında nöbet tutturmak zorunda kaldı. Soylunun Pleissenburg'da olmadığına dair güvence veren ve çevre köylere yapıştırılan bildirilerinin hiçbir etkisi olmadı. At cambazı, belediye meclisine karşı çıkardığı bildirilerle onun Pleissenburg'da olduğunda direniyor, eğer orada değilse bulunduğu yerin adı kendisine bildirilmedikçe onun burada olduğunu varsayarak davranacağını ilan ediyordu Leipzig kentinin içine düştüğü sıkıntıyı bir haberciden öğrenen ve Kohlhaas'ı yakalamak üzere topladığı iki bin kişilik bir ordunun başına bizzat geçeceğini bildiren Elektör Prens, Otto von Gorgas'a, haydutu Wittenberg'den uzaklaştırmak için iyi düşünülmemiş, halka zarar verilebilecek bir hile kullandığından dolayı azarlayan bir yazı göndermişti. Bu arada, Wenzel'in Dresden'de kuzenleri Hinz ve Kunz'un yanında olduğunu bildiren ve kimin tarafından yapıştırıldığı belli olmayan bir bildiri bulunmuştu. Bildirinin bütün Saksonya'da, ama daha çok başkentte uyandırdığı heyecanı kimse betimleyemez.
Bu durum üzerine doktor Martin Luther (13) işi üstüne aldı; okşayıcı sözlerin etkisine ve dünyada kazanmış olduğu konumun kendisine verdiği saygınlığa güvenerek, haydutun kalbinde kalmış olmasını umduğu insanlık duygularını yeniden uyandırmak umuduyla aşağıdaki bildiriyi çıkardı; bu bildiri, Elektör Prensliğin bütün kent ve kasabalarına asıldı.
"Kohlhaas, sen ki, kendini halkın kılıcını kullanmak için gönderilmiş sanıyorsun, bencil adam, kör tutkunun çılgınlığı içinde tepeden tırnağa kadar haksızlık olan sen, neler yapıyorsun? Ey dinsiz adam, efendin olan hükümdar, senin önemsiz bir mal yüzünden açtığın savaşta sana hakkını vermediği için ateş ve kılıçla başkaldırıyor, onun kulları olup barış ve rahatlık içinde yaşayan halka çöllerin kurdu gibi saldırıyorsun. Ey, insanları hile ve yalanla kötü yola yönelten günahkâr, kalplerin en gizli köşelerinin aydınlanacağı kıyamet gününde Tanrı'nın cezasından kurtulabileceğini mi sanıyorsun? Zalim göğsü öç alma hırsıyla gıcıklanan sen, başarıyla sona ermeyen birkaç üstünkörü denemeden sonra hakkını elde etmek için uğraşma sıkıntısından kaçınarak, onun teslim edilmediğini nasıl ileri sürüyorsun? Gelen bir dilekçeyi hasır altı eden ya da bir kararı yerine göndermeyen mübaşirler ve kollukçulardan başka yüksek bir orun tanımıyor musun? Ey Tanrı'yı unutan adam, senin yüksek orununun, senin işinden hiç haberi olmadığını ben mi söyleyeyim; hatta kendisine başkaldırdığın hükümdarın senin adından bile öyle habersizdir ki, mahşer günü onu suçlama amacıyla Tanrı'nın karşısına çıktığın zaman, o gülerek: "Tanrım, ben bu adama haksızlık etmedim; çünkü onun varlığını ruhum bile duymuş değildir" diyebilecektir. Kullandığın kılıç haydutluk ve cinayet kılıcıdır; sen Ulu Tanrı'nın bir savaşçısı değil, bir haydutsun. Bu dünyada gideceğin yer çark ya da darağacıdır, öbür dünyada ise acımasızlığın ve yadsımanın alınyazısı olan cehennem azabına uğrayacaksın... Wittenberg, Martin Luther."
Kohlhaas, Lützen'deki sarayda, Leipzig'i kül etmek için acı dolu yüreğinde yeni bir plan hazırlamakla uğraşıyordu -çünkü soylu Wenzel'in Dresden'de olduğunu bildiren ve köylere asılan bildirileri hiç önemsememişti; çünkü bunlar, onun istediği gibi, değil meclisin imzasını, hiçbir imza taşımıyordu-; Strenbald ve Waldmann sarayın büyük kapısına giden yola geceleyin asılmış olan Luther imzalı bildiriyi büyük bir şaşkınlıkla gördüler. Kohlhaas'ın bu yazıyı kendiliğinden görmesini günlerce boşuna beklediler; onu bildirinin önüne getirmek istemediler. Gerçekten akşamüstü Kohlhaas, dalgın ve düşünceli dışarı çıktı; bazı kısa buyruklar verdi. Fakat hiçbir şey görmedi. Sonunda bir sabah çevrede isteği dışında yağma yapan birkaç uşağı ipe çektirmek isterken, Sternbald ile Waldmann dikkatini bunun üzerine çekmeye karar verdiler. Son bildirisini çıkarttığı zamandan bu yana âdet edindiği üzere alayla idam yerinden dönerken, halk ürkek ürkek iki yana çekiliyordu: Kırmızı deriden bir yastık üzerine konmuş, kabzası altın işlemeli bir Cherub kılıcı önünde taşınıyor, on iki uşak da meşalelerle arkasından gidiyordu. Bu sırada Sternbald ile Waldmann kılıçları koltuklarının altında olarak bildirinin yapıştırılmış olduğu sütunun çevresinde Kohlhaas'ın dikkatini çekecek biçimde dolaştılar. Kohlhaas, elleri arkasında, derin düşüncelere dalmış olarak büyük kapının altına geldiği zaman, gözlerini kaldırdı ve şaşkınlıkla irkildi; uşakların, onu görünce, saygıyla geri çekilmeleri üzerine, onlara dalgın dalgın bakarak sık adımlarla sütuna yaklaştı. Kendisini haksızlıkla suçlayan bu bildirinin altında tanıdığı adların en aziz ve saygıya layık olanını, Martin Luther'in adını görünce, ruhundan neler geçtiğini kim betimleyebilir? Yüzü kıpkırmızı kesildi; miğferini çıkararak kâğıdı başından sonuna kadar iki kez okudu, dalgın bakışlarla, sanki bir şey söyleyecekmiş gibi uşakların yanına döndü, ama bir şey söylemedi; kâğıdı duvardan kopardı, onu bir kez daha okudu ve bağırdı: "Waldmann, atımı eğerle!" Sonra: "Sternbald, sen de arkamdan saraya gel." dedi ve kayboldu. Onu, içinde bulunduğu kargaşadan birdenbire ayırmak için bu sözler yeterli geldi. Thüringenli bir arazi simsarı giyimine büründü; çok önemli bir iş yüzünden Wittenberg'e gitmek zorunda olduğunu Sternbald'a söyledi, uşaklardan ileri gelen birkaçının önünde Lützen'de kalan yardımcılarının yönetimini ona bıraktı. Üç gün sonra geri döneceğini belirtip bu zaman içinde hiçbir saldırı korkusu olmadığını söyleyerek Wittenberg'e yollandı.
Başka bir ad vererek bir hana indi ve gece olur olmaz abasını giyip belinde Tronkenburg'da ele geçirdiği birkaç tabancayla Luther'in odasına girdi. Kâğıtlar ve kitaplar arasında, rahlesinin önünde oturan ve bu acayip, yabancı adamın kapıyı açıp arkasından sürmelediğini gören Luther, ona kim olduğunu ve ne istediğini sordu. Şapkasını saygıyla elinde tutan adam, neden olacağı korkuyu önceden az çok kestirerek, kendisinin at tüccarı Michael Kohlhaas olduğunu söyler söylemez, Luther: "Defol, git!" diye bağırdı ve yerinden kalkarak bir çıngırağa doğru ilerlerken "Senin soluğun veba, yakınlığın yıkımdır!" dedi. Kohlhaas, yerinden kımıldamadan tabancasını çekerek "Sevgili efendim, eğer çıngırağa dokunursanız, bu tabanca beni cansız olarak ayaklarınızın önüne serer; oturun, beni dinleyin! Mezmurlarını (14) yazdığınız meleklerin yanında bile benim yanımda bulunduğunuzdan daha güvende olamazsınız." Luther oturarak: "Ne istiyorsun?" diye sordu. Kohlhaas: "Benim acımasız ve saldırgan bir adam olduğum yolundaki kanınızı düzeltmek" dedi. "Bildirinizde yüksek orunların işimden asla haberi olmadığını söylemişsiniz... Peki, bana açık bir yol bulun, Dresden'e gideyim, işimi ona sunayım!" Bu sözler üzerine biraz şaşırmış, biraz da dinginleşmiş olan Luther: "Seni uğursuz, iğrenç adam seni..." diye bağırdı, "soylu von Tronka'yı, kendi keyfi kararınla baskına uğratıp şatoda bulamayınca onu koruyan bütün bir kenti ateşe salıp, kana boyamak hakkını sana kim verdi?" Kohlhaas: "Hiç kimse efendim! Dresden'den aldığım bir haber beni sarstı ve kötü yola yöneltti! Sizin söylediğiniz gibi, ben bu toplumun dışına atılmış olmasaydım, insan topluluğuna karşı açtığım savaş, kötü bir davranış sayılabilirdi." Luther ona bakarak: "Toplumun dışına atılmak mı?" diye bağırdı, "Aklına ne de saçma düşünceler dolmuş... İçinde yaşadığın devlet topluluğundan seni kim dışarıya atmış? Devletler var oldukça, her kim olursa olsun, bir kişinin devlet topluluğunun dışında kalması nerede görülmüştür?" Kohlhaas ellerini kavuşturarak: "Yasanın korumadığı kimseyi ben, devlet topluluğunun dışına atılmış sayarım" dedi; "çünkü işimin rahatça gelişmesi için onun korumasına gereksinmem vardır. Elde ettiğim her şeyle böylece korunabilmek için bu topluma girmiş bulunmuyor muyum; bu korumayı benden esirgeyen, beni yabanın vahşileriyle bir tutmuş sayılır ve böylece, siz de yadsıyamazsınız ki, nefsimi koruyacak silahı elime vermiş olur". Luther: "Yasaların korumasını senden kim esirgedi..." diye bağırdı "Hükümdara gönderdiğin dilekçenin onun eline değmediğini sana yazmamış mıydım? Eğer memurlar ondan gizli, davalara bakmaz ya da haberi olmadan kutsal adıyla alay ederlerse, böyle memurlar seçtiği için Tanrı'dan başka onu kim sorguya çekebilir? Ey ilençli korkunç adam, onu bu yüzden yargılamaya yetkin var mı?" Kohlhaas: "Peki" dedi, "hükümdarım beni toplumun dışında saymıyorsa, koruması altındaki topluma geri dönerim. Bir daha söylüyorum, Dresden'e özgürce gitmemi sağlarsanız, Lützen Sarayı'ndaki yardımcılarımı dağıtır ve kabul edilmeyen davamı ülke mahkemesinde yeniden açarım." Luther asık bir suratla masanın üstündeki kâğıtları birbirine karıştırdı ve sustu. Bu adamın devlet düzeni içinde takındığı bu dikbaşlı tavır canını sıkıyordu. At tüccarının Kohlhaasenbrück'ten soyluya gönderdiği uyarı yazısını düşünerek Dresden Mahkemesi'nden ne istediğini sordu. Kohlhaas: "Yasalara uygun olarak soylunun cezalandırılmasını, atların eski durumlarına getirilmesini, Mühlberg'de bize yapılan baskında ölen uşağım Herse ile benim uğradığımız zararların ödenmesini" diye yanıt verdi. Luther: "Zararların ödenmesi ha? Vahşice öç almak hırsıyla savaşmak için, senet ve rehin karşılığı, Yahudilerle Hıristiyanlardan toplamı binlere varan paralar aldın! Bunları da hesaba katacak mısın?" diye bağırdı. Kohlhaas: "Asla!" dedi. "Ne malımı mülkümü, ne eski gönencimi, ne de karımın gömülme giderlerini isterim. Herse'nin yaşlı annesi, onun tedavisi için harcadığı paranın hesabıyla, oğlunun Tronkenburg'da uğradığı zararların neler olduğunu gösterir listeyi getirecek; benimse yağızlarımın satılmamasından doğan zararımın saptanması için hükümet bilirkişi atayabilir." Luther dik dik ona bakarak: "Kudurmuş, korkunç, anlamsız adam! Kılıcınla soyludan akla gelebilecek en korkunç öcü aldıktan sonra, onu bu kadar az üzecek, az zarara sokacak bir yargının elde edilmesinde diretmenin sebebi nedir?" Yanaklarından aşağı bir damla yaş yuvarlanan Kohlhaas: "Efendim", dedi "bu iş bana karıma mal oldu: Kohlhaas onun haksız bir işin izlenmesi uğrunda ölmediğini dünyaya göstermek istiyor. Siz benim bu yoldaki isteğime uyun, bırakın kararı mahkeme versin; tartışmaya neden olacak bütün başka şeylerde ben size uyarım." Luther: "Bana bak! Her ne kadar halkın kanısı böyle değilse de, isteklerinde haklısın. Öcünü kendi elinle almaya kalkışacağına, davanı hükümdarın kararına sunabilmiş olsaydın, dileklerinin noktası noktasına yerine getirileceğinden kesinlikle eminim. Her şeyi iyi düşünerek soyluyu Mesih (15) için bağışlayıp yağızlarını sıska, zayıf, bulduğun gibi üstüne binerek beslemek için Kohlhaasenbrück'teki ahırına götürsen daha iyi etmez miydin?" Kohlhaas pencerenin önüne geçerek: "Olabilirdi" dedi, "Olabilirdi, olamazdı da! Onları karımın kalbinden akan kanla canlandırmak zorunda kalacağımı bilir miydim? Olabilirdi efendim, dediğiniz gibi yapabilir ve bir kürek yulafı esirgemeyebilirdim! Fakat madem onlar bir kez bana böyle pahalıya mal oldular, bence artık iş bulunduğu yolda gitmelidir: Bırakın hakkım olan yargı verilsin ve şövalye yağızlarıma kendi eliyle yem versin". Luther bazı düşüncelerle kâğıtlarını yeniden karıştırırken, Elektör Prensle kendisi için görüşmek istediğini, ancak bu sırada Lützen Sarayı'nda sessizce oturmasını, hükümdar onun Dresden'e özgürce gitmesine izin verirse, durumu kendisine bildiriler yapıştırmak yoluyla haber verebileceğini söyledi. Kohlhaas elini öpmek için eğildiği zaman "ancak" diye konuşmasını sürdürdü, "Elektör Prens'in bu iyiliği yapıp yapmayacağını bilmiyorum; çünkü işittiğime göre bir ordu toplamış ve seni Lützen Sarayı'nda yakalamayı tasarlamaktaymış. Fakat, önce de söylediğim gibi, ben senin için elimden geleni esirgemeyeceğim." Bundan sonra ayağa kalkarak gidebileceğini anlattı. Kohlhaas, aracılığının kendisini bu sorunda yatıştırdığını söyledi. Bunun üzerine Luther onu eliyle selamladı; fakat at tüccarı birdenbire önünde bir dizini yere koydu ve gönlünde bir isteği daha olduğunu söyledi: Hamsin yortusunda her zaman İsa'nın mihrabı önüne gitmeyi âdet edindiği halde, savaş dolayısıyla bu yortuda onu yapamadığını, fazla törene gerek görmeden günahını çıkarmak ve kendisini kutsamak liyiliğinde bulunup bulunmayacağını sordu. Luther, keskin bakışlarla bakıp biraz düşündükten sonra: "Peki, Kohlhaas bunu yapayım! Fakat kendisine yaklaşmak istediğin Hazreti İsa efendimiz düşmanlarını bağışlamıştı." Kohlhaas şaşkın bir durumda kendisine bakınca, "Seni aşağılayan soyluyu böylece bağışlayarak Tronkenburg'a gidip, yağızlarına binmek ve onları, beslemek üzere, Kohlhaasenbrück'e götürmek istemez misin?.." Kohlhaas onun ellerine sarıldı ve kızararak "efendim" dedi, "efendimiz İsa da düşmanlarının hepsini bağışlamadı. Bırakın ben de Elektör Prensi, şato kâhyasını ve müdürünü, Hinz ve Kunz adlı soyluları ve bu işte beni inciten herkesi bağışlayayım; fakat mümkünse, yağızlarımı kendi eliyle beslemeye soyluyu zorlayayım." Bu sözler üzerine Luther ona hoşnutsuzlukla bakarak arkasını çevirdi ve zili çekti. Çağırılan tilmiz elinde ışıkla dış salona geldiği zaman Kohlhaas gözlerini kurutarak şaşırmış bir durumda yerden kalktı. Tilmiz sürmeli kapıyı açmaya uğraşıyordu. Luther ise yeniden kâğıtlarının başına oturmuştu, bunun için kapıyı Kohlhaas açtı. Luther yabancıya gözünün ucuyla şöylece bakarak tilmize "Işığı göster!" dedi. Bunun üzerine, gördüğü ziyaretçiye şaşan tilmiz, sokak kapısının anahtarını duvardan aldı ve onun ayrılmasını beklemek için yarı açık kapının içine döndü. Kohlhaas, heyecanla şapkasını elleri arasına alarak: "Demek ki efendim, sizden rica ettiğim şefaat iyiliğini yapmayacaksınız?" dedi. Luther kısaca: "Mesih'e karşı, hayır! Hükümdara karşı ise bu, sana söz verdiğim üzere bir denemeye bağlıdır" dedi ve tilmize kendisine buyurduğu işi geciktirmeden yapmasını işaretle anlattı. Kohlhaas acısını bildiren bir tavırla iki elini göğsüne götürdü, merdivenleri aydınlatan adamın peşinden gitti ve kayboldu.
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Michael Kohlhaas - 5
  • Büleklär
  • Michael Kohlhaas - 1
    Süzlärneñ gomumi sanı 3885
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2040
    30.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 2
    Süzlärneñ gomumi sanı 2355
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1359
    37.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    57.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 3
    Süzlärneñ gomumi sanı 3468
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1946
    32.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 4
    Süzlärneñ gomumi sanı 3185
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1808
    32.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 5
    Süzlärneñ gomumi sanı 3896
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1984
    29.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 6
    Süzlärneñ gomumi sanı 2828
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1559
    30.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 7
    Süzlärneñ gomumi sanı 4044
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1964
    31.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Michael Kohlhaas - 8
    Süzlärneñ gomumi sanı 2176
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1239
    35.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.