Uzayda Büyük Sıçrayış - 5

Süzlärneñ gomumi sanı 3713
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1996
31.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
45.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
52.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
Dolaptan bir şişe viski çıkardı ; oturup içerken Sydna'-yı düşündü. Acaba, kendileri için bir yarmın olmayacağını söylediği saman haklı mıydı? Muhtemelen. Onun gemide olmasını arzu etti, ama olmadığına memnun oluyordu. Bir müddet sonra sürvitesin sesini dinlemeye başladı. Bu sesi, dişlerinin kenarlarıyla, sinirlerinin uçlanyla bile bitebilirdi, ama kulaklarıyla duymasına imkân yoktu. Küfür ederek bir kadeh daha içti, sonra uyumak üzere uzandı. Uzayda yapılan bu ikinci Büyük Sıçrayış hakkında düşün-mey yersizdi, ama yapacak başka şey yoktu. Hatta bilim adamlarının bile âletlerini kontrol etmekten başka yapacak işleri yoktu. Uçuş mühendisleri sadece sürvitese girip çıma zamanında çalışabilirdi. Kaptan pilotlar sadece normal hızda işe yarayabilirlerdi.
Sür viteste olan gemi tamamen otomatik kontrollara bağlıydı. Bu hızla giden bir vasıtayı insanın kontrol etmesi mümkün olamazdı. Yapılan bütün iş, oturup milyonlarca âleti seyretmek ve çalıştıklarını ummaktan İleri gitmiyordu.
Comyn horultulu bir uykuya daldı ve rüya gördü-
-Gördüğü rüya pek iyi sayılmazdı. Birden uyandı ve derin derin nefes aldı. Ay*a gidişinden beri temiz hava almamış, gibiydi.
Yemek saatini haber veren zilin çaldığını duydu.
Comyn, her saman yaptığı gibi kamarasından dikkatle çıktı. Hiç bir zaman ihtiyatı elden bırakmıyordu. Silâhtan korkusu yoktu, çünkü, geminin silâh deposu kilitliydi. Peter Cochranc, sinirlen gergin olan imselerin silâh tasımasınm doğru olmayacağını düşünerek gemide silâh taşınmasını yasaklamıştı. Gemi mürettebatının üzerinde çakıdan başka bir şeyin bulanması imkânsızdı. Fakat, cinayeti göze almış, bir kimse için silah bulmak zor bir şey olmasa gerekti. Bunun için Comyn her zaman ihtiyatlıydı.
Koridorda kimse yoktu. Comyn esneyerek ana kamaraya doğru yürümeğe bağladı. Ağzında hâlâ viskinin ağır kokusu vardı ve bağı kazan gibiydi.
Koridorun sancak tarafında, kamaralara gerekli malzemelerin bulunduğu bir kiler vardı. Kilerin kapısı aralıktı, ama bunun bir manası olamazdı, çünkü, buraya girip çıkan fazlaydı. Comyn, kilerin önünden geçti.
Arkasından doğru havanın birden emiîdiğini belli eden hafif bir fısıltı oldu. Kilerin kapısı birden, gürültüsüzce açılmış, acele adım sesleri duyulmuştu. Comyn, son anda kendisini mümkün olduğu kadar sol tarafa doğru attı, ve kafasına inmesi gereken demir çubuk şiddetle omzuna indi, duyduğu acı şiddetliydi. Yere kapaklanmak üzereyken içgüdünün verdiği refleksle eli acıyan omzuna gitti. Parmakları demir çubuğa dokununca, çubuğun etrafına dolandı ve düğerken onu da peşinden sürükledi.
Koridorun zeminine hızla çarptı. Gözlerinin önünde binlerce yıldız uçuşuyordu, yaldızların ötesinde derin bir karanlık vardı. İçindeki ölüm korkusunu verdiği hisle boğuk bir ses çıkardı ve kalkmaya uğraştı.
Biraz gerisinde bir adam duruyordu. Adam başarısızlığı peşinen kabul etmiş olacak ki, yüzünü gizlemek ihtiyacını duymuştu,
Comyn'in öfkesi öylesine -büyüktü ki, son bir gayretle yerinden doğrulduğu zaman adam birden dönüp kaçmaya başladı, Comyn, adamın sadece parlak ayakkabılarını, pantolonunu ve bacaklarını görebiliyordu. Comyn, gördüğü bacakların uzaklaşışını seyrederken bunların kime ait olduğunu tanıdı. Bir adamın yüzü, kendisini tamtan birkaç unsurdan biriydi. Adamın ismini haykırmak istedi, fakat buna fırsat bulamadan kendinden geçti.
Hâlâ koridorda yatıyordu. Sol kolu parmak uçlarına kadar uyuşuktu ve kolunu oynatmak istediği zaman cam yanıyordu. Yeriden kalkması ve ana kamaraya kadar gitmesi epey zor oldu.
Baygınlığı uzun sürmemişti, çünkü, hâlâ sofrada oturuyorlardı- îçeri girdiği zaman herkes başını döndürüp ona baktı, Peter, Simon, Bili Stanley, doktorlar ve diğerleri masanın çevresinde oturuyorlardı. Birden yemekten vazgeçtiler ve Doktor French yerinden kalktı,
Comyn, kendisine ayrılan yere çöktü. Peter Cochra-ne'e baktı.
— Ballantyne'in nereye indiğini söylemeğe şimdi hazırım, dedi.
Herkes bir arada konuştu. French, üzerine eğilmiş neresinden yaralandığını soruyordu. Peter Cochra,ne yerinden kalktı ve herkesin susmasını söyledi. Simon, goz-leride garip bir bakış ileri doğru uzandı. Bili Stanley çatalını ve bıçağım tabağ;n?.n kenarına bıraktı. Ellerinin titremesini kontrol edemediği belliydi. Alnı ter içinde kalmıştı.
Comyn uzun bir kahkaha attı. William Stanley*e:
— Daha iyisini yapabilirdip, dedi. Peter yapabilirdi
— D2 —
Simon yapabilirdi, ama sen yapamadın. Sende, cesaretin kırıntıları bile yok.
Stanley;
— Anlayamadım..., diye-başlayacak oldu. Comyn adamın sözünü kesti,
— Öyle bir anlıyorsun ki. Yüzünü saklamakla vücudunu saklayamazsm. Ayakkabılarım, elbiseni, yürüyüş tarzını çok iyi biliyorum. Şimdi, sen olduğundan çok eminim.
Stanley, sanki bu konuşmalardan kurtulmak istiyor* muş gibi kalkmak üzere sandalyesini geriye doğru itti. Söylediği birkaç kelime anlaşılmadı.
Comyn:
— Kendin yapmak zorunda kaldığın zaman iç değişiyor, değil mi ?, dedi. Yazdığın çek kadar kolay mı olacağını sanıyordun? îlk vuruşta işi bitiremeyeceğini hesaplamalı ve düşen açkıma, bir daha yerden kalkamayacak şekilde vurmaya devam etmelisin. Midenin sağlam, sinirlerinin rahat olması lazım. Tıpkı Washburn gibi. Belki elinde silahın olsaydı yapabilirdin, ama bir demir parçasıyla hayır.
Doktor French, ComynMn gömleğini çözüp omzuna bakmak istiyordu, fakat Comyn elinin tersiyle doktoru itti. Simon yerinden kalkmıştı. Bakışları Peter'in bakışlarıyla karşılaştı. Peter'in yüzü dudaklarma kadar bembeyaz olmuştu. Birden Stanley'in yakasına yapıştı.
— Bunu sen mi yaptın, Bili?
Stanley, yerinden kımıldamadan sakin bir tavırla Peter'e baktı. Sonra gözleri alevlenmeğe başladı. Birden eliyle Peter'in eline vurup ayağa fırladı. Sanki, Peter'in dokunmasıyla uzun süreden beri kümelenmekte olan baskı ortadan kalkmıştı.
Çok yavaş bir sesle:
— Evet, ben yaptım, dedi. Bir daha bana elini süreyim deme.
Bir, iki adım atarak masadakilerden uzaklaştı. Kamarada kimsenin sesi çıkmıyordu.Ellerinde çatalları, ağızları bir karış' açık Stanley'e bakıyorlardı. Simon, ileri doğru atılacak oldu, fakat Peter, onun hareketini engelledi,
— Şimdi bir faydası olmaz, dedi. Sonra Sanley'e döndü.
— Seyir jurnali sende mi?
— Bendeydi. Onları yaktım.
Bakışları Peter'le Simon arasında dolaştı.
— Onları almak benim için çok kolay olmuştu. Neler bulabileceğiniz düşüncesiyle öylesine meşguldünüz ki, başka şeye dikkat etmiyordunuz. İncecik iki defterdi. Onları görür görmez cebime soktum.
Peter:
— Demek onları yaktın, dedi. Stanley başını salladı.
— Hepsini ezberledim. Hafızam çok kuvvetlidir. Comyn'e döndü.
— Pekâlâ, dedi. Haydi, onlara anlat bakalım, işin başından beri belâ oldun. Seni daha Merih'te öldürtecek-tim, ama Peter mani oldu.
Comyn:
— Johnny'nİn Ölümü vicdanını sızlatmıyor mu?, diye sordu.
— Hayır. Washburn'ün isi. Ölüsünü görmeden önce Ay'da olduğunu bile bilmiyordum.İlk defa, yani ilk denemesinde başarı sağlayamayınca işine son vermiştim. Para kazanmasına mani oldun, Comyn, ve sana çok içerlemiştL Öyle de olsa parasını yine kazanabileceğini düşünmüş olmalı. Belki de bana şantaj yapacaktı. Hayır, Johnny'nin ölümünden ben sorumlu değilim.
Peter:
— Anlayamıyorum, Bili, dedi.
Başım ağır ağır iki yana sallayarak Stanley'e bakıyordu.
— Neden? sana kargı daima iyi davrandık. Aileden biriydin, iyi bir işin vardı, paran boldu... sana güveniyorduk. Anlayamıyorum.
Stanley bir kahkaha attı. Sesinin tonu çirkindi,
— Aileden biri, ha!, dedi. İkinci planda kalan bir adam,CIaudia'nın gölgesi ve anasının futbol toput Ama,' gerçek bir Cochrane değil. Sadece istenilen yere sürüle-bilen bir dama taşa!
Dudakları alayla büzüldü.
— Her şey Cladiua'nmdı, benim değil! Simon Öfkeyle:
— Şu halde onunla neden evlendin?, dedi. Onunla evlenebilmek için sabırsızlanıp* duryordun.
— Cladiua ile neden evlenmek istenebilir? Parası için. Becerebileceğimi sandım, ama o anası olacak cadalozla...
Birden stıstu sonra:
— Pekâlâ, dedi. Büyük bir şey elde edebileceğimi sandım ve fırsatı kaçırmak istemedim. Bunda ne var ki? İhtiyar Jonas'a sorun bakalım, Ay'daki yerini sağlama. alna kadar neler yaptı?
Comyn, kelimelerin üstüne basarak:
— İşini iyi yapmalıydın, dedi,
— Yapmalıydım, ama yapamadım. Medenî bir insanın başaramayacağı bir şey.
Kontrolünü yavaş yavaş kaybediyordu. Elleri titremeye başlamıştı. Gözlerinde garip kıvılcımlar parlayıp sönüyordu. Comyn, insanların, .arzuları dışına vurduğu zaman ne kadar garip bir yaratık olduğunu düşündü. Sanki Stanley gözlerini nönünde çırılçıplak kalmıştı.
Stanley tekrar Peter'e ve öfkeden kuduran Simon'a
döndü. Sessi bir perde yükselmiş, bir perde kalınlaşmış— Comyn, Ballantyne'in nereye indiğini söyleyecek-miş. Tamam. Fakat unutmayın ki jurnah ben okudum. Sadece indiği yıldızı değil, bütün koor din atlarıyla indiği yeri kesinlikle biliyorum. Yani, yıldızın v neresine indiğini biliyorum. Transuranik filizlerinin tam. yerini biliyorum... Peter:
— Gerekirse bunu bizde bulabiliriz, dedi.
— Muhtemelen bulabilirsiniz. Fakat onları bulmanız yeterli olmayacak. Transuran'lar var. Onların da ne oldukîarını biliyorum.
Comyn'c doğru birkaç adım attı.
— Bütün bunlara biliyormusun, Comyn? Bunları onlara anlatabilir misin?
Comyn, uzun bîr dakika cevap vermedi, Sonra ağır ağır:
— Stanley, dedi. Sen kuc.uk, korkak bir adamsın. ;Şansma fazlasıyla gküveniyorsun. Fakat kurtulduğunu .söyleyebilirim. Sen kazandın.
Peter'a döndü.
— Onun ağzından alabileceğimi düşünmüştüm, ama sökmedi. Ballantyne'in nereye indiğini söyleyemem, çünki, bilmiyorum.
Peter, rahat bir nefes aldı.
— Ümit ediyordum, dedi. Fakat senin bilgine güvenmiyordum. Demekki bu mesele halledildi.
Stanley'e baktı.
— Evet? —. Evet?
Stanley, hareketlerine ve hislerine harik olmaya, ça-lısayorcîu. Kazanmış olduğu ani zafer onu şaşkına çevirmişti. Üç kere konuşmaya çabaladı, ama ağzından tek kelime «çıkmadı. *
Sonra büyük bir gayretle:
— Nezaket kurallarını ortadan kaldıralım, dedi. Her şeyden önce, bütün kozlar benim elimde ve yapabileceğiniz bir şey yok. Hattâ, beni öldüremezsiniz bile, çünkü, bütün bildiklerim kafamın içinde, inmeden önce ve indikten sonra bildiklerimden yararlanmak zorundasınız. Özellikle indikten sonra.
Peter yumuşak sesle:
— Farzedelim ki sana ihtiyacımız olmadığım düşünüyoruz, dedi. Seni bir yere kilitleyip, oradan hiç çıkartmamaya karar verdiğimizi düşünelim.
— Tapabilirsiniz. Sekiz bilinmeyen gezegeni aramak çok tehlikeli olurdu... Ayrıca göktaşları da var. Yakıtımız ve yiyeceklerimiz hudutsuz değil. Ballantyne'in bütün düşüncesi oraya kadar yolculuktu. Yıldıza inmesi sadece tesadüfi oldu. Burada bildiklerimizi sağlamlaştırmak için bulunuyoruz. Vakit kaybetmeye tahammülümüz yok. Deneyebilir, hattâ başarı bile sağlayabilirsiniz, ancak vereceğim bilgi olmadan maden filizine ulaşamazsınız. Hattâ, denemeye bile kalkamazsınız. Bazı... engeller var.
Stanley*m yüzünün ifadesi korkunçtu. Comyn, Ballan tyne'in yüz ifadesini ve çığlığını hatırladı. Peter Cochrane sordu.
— Ücretin nedir? Stanleye
— Çok yüksek, dedi. Ama sizin için yüksek sayılmaz. Transuranik maden filizlerinin kontrolünü istiyorum. Yüzde ellibir hisse. Cochrane'lerin parası çok, Peter. Bundan da para kazanmanız için bir sebep yok.
Bir müddet kimse konuşmadı. Peter*in gözlerinin ve ağzınm çevresinde derin çizgiler vardı. Simon, bir kaplanın avına, bakışı gibi Stanley'i buz gibi gözlerie süzüyordu, Nihayet Peter:
— Ne dersin, Simon?, diye sordu.
— Nereye kadar yolu olduğunu söyleyebilirsin. Cochraue'lerin onun gibi küçük domuzlardan yardım istemeyeceğini bilmesi gerekirdi.
Yine kimse konuşmadı Peter, homurdanarak düşünüyordu. Stanîey'in şakakları terlemiştı; yanaklarından ter damlaları süzülüyordu.
Peter düşünceli bir tavırla:
— Zorla öğrenebiliriz, dedi. Bakışları Comyn'e kaydı. — Ne dersin?
Comyn:
— Memnun olurumt dedi. Bakışları Comyn'e kaydı.
— Ne dersin?
Comyn:
— Memnun olurum, dedi. İPakat tehlikeldi bir iş. Hiç birimiz işin ustası değiliz ve insan istemediği halde öldürebilir. Ayrıca, ne yapsak boşuna olacak. Stanley, çözülmüş gibi görünerek bize bîr sürü yalan uydurabilir. Bu takdirde neyi doğru söyleyip neyi yalan söylediğini bilmemiz imkânsız.KontroI etmemiz mümkün değil.
Bir saniye kadar durdu, sonra ekledi.
— Sizi kıskıvrak bağladığını sanıyorum.
Simon, şiddetle itiraz etmeye kalkışırken Peter onu susturdu.
— Ballantyne gibi dönecek olursak ister yüzdeyüz, ister yüzdekırk olsun bir şey değiştirmeyecektir. Pekâlâ, Stanley, sen kazandın,
Stanley:
— Anlaşmanın yazılı olmasını isterim, dedi. imzalanması da gerekir.
— İstediğini alacaksın. Fakat evvelâ hakkındaki düşüncelerimi söylemek istiyorum.,
Peter, onun hakkındaki düşüncelerini söyledi, Stanley sadece dinledi, sonunda:
— Böyle konuşmaya şimdilik hakkınız var, ama ikinizden de böyle konuşmamanızı istiyorum, dedi. Anlaşıldı mı?
Stanley, sanki birkaç santim daha uzamış gibi duruyordu. Yüzünde istediğini elde etmiş bir adamın tatmin olmuş ifadesi vardı. Tam kamaradan çıkacağı sırada Comyn kelimelerinin üstüne basa basa sordu*
— Artık Sydnıa'mn ayaklarına kapanacağım mı sanıyorsun?
Stanley birden döndü.
— Elimde fırsat varken neden başım ezemedim bilmiyorum. Pis ağzını kapasan iyi olacak,
Peter sordu.
— Şu söyledikleriniz, yani -Sydna için konuştuklarınızın manası nedir?
Comyn:
— Claudia'yı alacağı yerde Sydna'yı almayı tercih ederdi, dedi.
Simon bir kahkaha attı. Comyn'in sözlerini öylesine komik bulmuştu ki gülmekten kendini alamamıştı. Stanley, yüzü bembeyaz olmuş, hırsla Simon'a döndü.
— Sydna'nın fiatı fazla pahalı değil. Comyn'e sorun. Sonra bir şey daha öğreneceksiniz, hepiniz. Bana saygı beslemeyi öğreneceksiniz. Sydna'da beni sayacak. Parasından başka geçerli hiç bir şeyi olmadığını benim kadar siz de biliyorsunuz. Hakkımda ne düşünürseniz düşünün, fakat Tanrı adma söylüyorum kî bana karşı saygı duyacaksınız!
Simon*un ağzına elinin tersiyle vurdu ve topuklarının üzerinde dönerek Simon'un müdahalesine fırsat vermeden kamaradan çıktı. Peter, kardeşinin kollar m dan tutarak onu kendi kamarasına soktu,
— Sinirlerine hakim ol, dedi. Başımız yeteri kadar dertte. Haydi gel, yapacak çok işimiz var.
îki kardeş ana kamaradan .çıktılar. Masanın çevresinde oturanlar tekrar yemeklerine daldılar. Hiç biri konuşmuyordu. Gözlerinin önünde geçen olaydan ve duyduklarından oldukça şaşkına dönmüşlerdi. Ancak küçük gruplara ayrıldıkları zaman gördükleri ve duydukları üzerine tartışacaklardı.
Doktor Fren eh, Comyn'e döndü.
— Şu omuzuna baksam iyi olacak sanıyorum.
*
Doktor French, omuzunu muayene etti. Comyn'in vücudu adeleli olduğu için kemik darbenin etkisiyle kırılmamıştı. Fakat kolunu tekrar kullanabilmesi için aradan günlerin geçmesi gerekmişti. Hareketsizlikten gemideki herkesin sinirleri bozutu. Comyn saatine bakıyordu, ama saat ne ifade ederdi? Dünyadan yıllar, asırlar kadar uşaklaşmışlardı. Ekranda görünen Barnard yıldızı ne büyüyor nede ışığı daha kuvvetli görünüyordu. Umyın derinliklerinde bir yerdeydiler ve kimse nerede olduklarını, geriye nasıl dönebileceklerini bilmiyordu. Doktorların ikisi de hani hani çalışıyorlardı, çünkü, adamların arasındaki gerginlik son derece artmıştı ve sık sık sedatif iğnesi yapmak zorunda kalıyorlardı. Nitekim adamlardan biri aklını oynatınca kamarasına zincirlenmek zorunda kalmışlardı.
French:
— Eğer içinde bulunduğumuz durumdan bir an onca kurtulamazsak hepimizin sonu böyle olacak, diye mırıldandı.
Peter:
— Sürvitesi değiştirmeye hazırız, dedi.
Peter Cochrane oldukça zayıflamıştı. Yüzü tamamen ihtiyar Jonas'a benziyordu. Tereddütle ekledi.
— Yarın... normal boşlukta olacağız.
Comyn, eğer kıvıracak olursak yaşadık, diye düşündü.
Comyn de korkunun pençeleri arasında kıvranıyordu. Oturupjbeklemek ve sonuca ne saman varılacağım bilmemek insanı çileden çıkarıyordu.
Stanley sık sık tekrarlıyordu.
— Merak etmeyin. Ballantyne vve arkadaşları da aynı duyguların altında bulunuyorlardı, ama basarabildiler.
İstediği yazılı belgeyi almış,kimsenin bulamayacağı bir yere saklamıştı. Nelerin olabileceğini ondan iyi bilen yoktu. Fakat o da korkuyordu. Korkusu yüzünün ifadesinden belli oluyordu. Söyledikleri-sadece kelimelerden ibaretti, çünkü, söylediklerine kendisi de inanmıyordu,
Stanley'e kimse cevap vermedi. Zaten gemide onunla hemen hemen hiç kimse konuşmuyordu. Comyn, bu adamların Cochraneleri düşündüklerinden değil, fakat hayatlarının böyle bir adamın elinde olmasından ötürü ona içerlediklerini düşündü.
Ayrıca, ona kimse güvenemiyordu. Onun sadece görünüş bakımından erkek olduğunu kabul ediyorlardı, çünkü, başarısını hangi şartlar altında sağladığına şahit olmuşlardı.
Stanley, Peter'a:
— Sürvitesten çıkar çıkmaa, hedefimizin koordinatlarım vereceğim, dedi.
Uçuş mühendisleri şimdi âletlerinin başından ayrılmıyorlardı. Kronometrelere göre zaman süratle akıp geçiyordu. Hemen hemen herkes oturuyor ve hiç bir iş yapmıyordu.
Geminin içi, Comyn'e patlamaya hazır bir bomba gibi
görünüyordu. Ekranda onları seyreden Barnard yıldızı durumunu hiç değiştirmemişti. Arada sırada gözü ekrana takılınca hırsından kuduracakmış gibi oluyordu.
Geminin içindeki ışıklar yanıp sönmeye, her tarafta alarm zilleri çalmaya başladı, ilk alarm veriliyordu. Frendi, son adamın da acısmı bitirmişti.
Peter:
— Herkes kamarasına çekilsin, dedi.
Sesi pürüzlü çıkıyordu. Bütün mühendisler kendilerini koltuklarına bağlamış ,idareyi ellerine almaya hazırlanmışlardı. Astronomlar da hazır bekliyorlardı. Göstergeler devamlı oynuyor, tablolarda ışıklar yanıp sönüyordu,
Astronomlardan biri:
— Ya hesaplar yanlış yapılmışsa?, dedi. Ya doğrudan doğruya Barnard yıldızına çarparsak?
Comyn kamarasına çekildi. Midesi feci şekilde bula-nıyordu. Canı içki istiyordu, ama damla içkisi kalmamıştı. Korkusunu yenmeye çalışarak kendisini değişiklik için hazırlamaya çalıştı. Tavandaki ışıklar hâlâ yanıp sönüyordu.
Alarm zilleri tekrar çaldı. İkinci uyarma!
Comyn bekledi. Yapılan aşının geçirecekleri sarsıntıyı hafifletmesi gerekiyoıdu. Oysa, sinirlerinin uyuşmadığını hissediyordu. Ne olacağını bilmediği için korkusu büsbütün artıyordu. Ya sürvites değişmezse ? Ya sürvites-ten çıkamazlara?
Işıklar yanıp sönmeye devam ediyordu. Işıklaıın devamlı yanıp sönmeleri hem gözlerini rahatsız ediyor hem de sinirlerini bozuyordu. Gemi gövdesinin çevresindeki sürtünmeyi duymak mümkün oluyordu. Zam&nın nasıl geçeceğini bilmeden bekliyordu.
Bir hata yapacak olsalar, .sürvitesten çıkamasalar. uzayda durmadan yol alacaklardı. Yolculukları, akıllarını
*
kaçırıp ölene kadar sürecekti. Gemidekilerin ölümünden sonra gemi yine yoluna devam edecekti...
Işıkların yanıp sönmeleri birden kesildi. Şiddetli bir öiren sesi duyuldu. Son alarm" da verilmiş oluyordu. Geminin çevresinden gelen sesler Comyn'in saçlarınm diken diken olmasına ve soğuk soğuk terlemesine sebep oldu. Birden ışıklar söndü ve sesler kesildi.
Her tarafa zifirî karanlıktı. Geminin içinde mezar sessizliği vardı. Bütün gücünü kulaklarına vererek dinledi, fakat süpersonik sesi duyması mümkün olmuyordu.
Birden sürvites değişmeye başladı; geçirdiği sarsıntı sanki bütün vücudunun atomlarım ayıracak kadar şiddetliydi. Comyn haykırmak istedi, fakat haykırıp hay kırmadığım bilmiyordu. Sanki geminin bütün metal yüzeyi eriyormuş gibiydi. Birdenbire ne olduğunu anlayamadan kendinden geçti.
. — ıos —
10.
Kendisine hiç de yabancı olmayan yedek makinelerin gürültücüyle ayüdı. Gözlerini açıp yerinden,doğruldu. Elleriyle bütün vücudunu yokladı. Her yeri tamamdı. Kamaranın metal duvarlarına vurdu. Metal sertliğinden bir şey kaybetmemişti. İçinde bulunduğu gemi, her zaman alışık olduğu gemilerden farksızdı.
Yerinden kalkıp koridora çıktı. Işıklar yine yanmıştı. Adamlar kamaralarından çıkıyorlardı. Kendisinin de onlara benzeyip benzemediğini merakla düşündü. Bacakları normal çalışmadığı için sarsak adımlarla yürüyordu. Fakat diğerffci de sarsak yürüyorlardı. Her kafadan deği-şik sesler^ukseliyordu.
Ana kamaraya geldi. Yanaklarından yaşlar süzülen yüzler gördü, ama bu yüzlerin kim olduğunu anlamaya çalışmadı. Lomboz delikleri açılmıştı. Milyonlarca yıldan be-kendisine en yakın olan lomboz deliğine koştu. Peşinden gelenler vardı, ama kim olduklarına aldırmadı. Lombozun kenaferını tutarak uzayın sessiz karanlığına baktı. Yıldız-larSBtada asılı gibi duruyor ve mavi parıltılarla yanıp sönüyordu. Bazı yıldızlar güneş kadar parlaktı.
Birisi derin bir nefes alarak:
— Tanrım, başardık!, dedi. Sürvitesten normale dönebildik !
Comyn titremesine mani olnu, Sonra çevresine bakındi,
fakat aradığı kimseleri göremedi. Köprüye doğru yü-dü. Fren jetlerinin çalışması ayaklarının altındaki metal zemini sarsıyordu. Hareket ettiğini, normale döndüklerini anlıyor ve korkusu yavaş yavaş kayboluyordu. Her şey normale dönmüştü.
Peter, Simon ve Stanley, metal köprünün üstünde duruyorlardı. Köprünün de lomboz deükleri açılmıştı. Çok uzaklardan görünen güneş paslı bir demir gibi duruyordu. İkinci Büyük Sıçrayışı başarı ile yapmışlardı. Ballantynei beklemiş olan aynı akibet kendilerini bekliyordu.
Stanley'in elinde, üzerinde rakamlar bulunan çarşaf gibi kocaman bir kâğıt vardı. Bu kâğıdı navigatöre uzattı.
— îşte hedefiniz.
Navigatör, Stanley'den aldığı kâğıdı kontrol masasının üzerine yaydı. Bir müddet inceledikten sonra:
Bana çok fazla şey verdiniz, Bayım, dedi. Gezegenlerin koordinatları tamam, yörünge hızı, devamlı gravite eşitliği ve iniş hıza tamam. Fakat bütün bu rakamlar... hesaplar Ballantyne gemisinin hareketleriyle orantıh ve Barnard II...
Comyn uzandı, şaşıran adamın elindeki kâğıdı çekip aldı. Öfkeyle söylenen kelimelere aldırmadan bir, iki adım geri çekildi,
Stanley'e:
— Bütün bunları ezberledin mi?, diye sordu.
— Tabiî.
Kâğıdı Gomyn'in elinden almak için atıldı.
— Allah belânı versin, Comyn,
Comyn:
— Evet, dedi. Bütün bunları ezberlemiştin.
Sonra kâğıdı küçük parçalara yırtarak cebine koydu. Değişik gırtlaklardan hayret feryatları yükseldi.
Comyn, kimseye aldırmadan gülümseyerek Stanley*e baktı.
— Yeniden yazabilirsin, dedi. Peter, şiddetli bir küfür savurdu.
— Ne yapmaya çalışıyorsun, Comyn? Zaten durumumuz...
Comyn;
— Hepsini ezberlemiş, dedi. Hafızası da iyiymiş. Bütün rakamları üç buutlu olarak hatırlıyor. Yörünge hızı, iniş hızı, falan filân. Ona bir kâğıt ve kalem verin. Tekrar yazabilir.
Peter'in gözlerine anlayışlı bir bakış geldi.
— Tabiî, dedi. Ona bir kâğıt ver, Simon. Kusura bakma, Bili, kaybedilmiş bir şey yok nasıl olsa, biraz fazla çalışmış olacaksın, o kadar.
Stanley:
— Biraz çalışmak, hal, dedi.
Saldırmaya hazırlanan bir kobra yılanı gibi Comyn'e bakıyordu. Ağzına geleni söylediği halde Comyn umursamaz görünüyordu. Stanley'deki ani değişikliği izliyordu.
— Ne oldu?, diye sordu. Bir dakika önce gururundan geçilmiyordu, oysa şimdi süngüsü düşmüş horozlara döndün. Yoksa hatırlamak zor mu geliyor?
Simon, bir kâğıt ve kalemle geldi; bunları Stanley'in eline tutuşturdu.
— Al bakalım, dedi. Haydi iş başına, Bekleyecek vaktimiz yok.
Stanley:
Peter, Stanley'in konuşmasını yarıda kesti. — Eğer Comyn burnunu sokmasaydı, dedi. VaktimU ola..,
— Çok garip bir şey oldu, dedi. Comyn hoşuma gitmeye başladı. Genellikle birbirimize benzeyen taraflarımız var.
Stanley kalemi fırlatıp attı.
— Burada yapamam,dedi. Kimse de yapamaz. Kamarama kapanacağım, biraz uzun süreceğini sanıyorum. Beni rahatsız etmeyin. Eğer canımı daha fazla sıkacak olursanız, başınıza gelecekleri düşünün.
Öfkeyle uzaklaştı. Stanley gidene kadar kimse konuşmadı. Comyn:
— Sakın meraklanmayın, dedi.. Eğer ters giden bir şey olursa, bu kağıdı birleştirip kullanabiliriz. Yırtarken çok dikkatli davrandım.
Simon; Bavullarını teker teker aradım.
— Defter aramana If2um yok, çünkü, çekilen mik-ro fotoğraflar her yere saklanabilir.
Simon:
— Eh, ne duruyoruz?, dedi Haydi gidelim. Peter:
— Biraz zaman verin, dedi. Hazırlığını yapıp işe başlasın. Maymuncuk istiyorum. Maden kapıların ko laylıkla kırılamayacağı muhakkak.
Biraz daha bekledikten sonra üçü beraber sessizce koridora çıktılar ve Stanley'in kamarasına kadar yürüdüler. Kamaranın önünde durunca Peter başıyla işaret verdi, sonra maymuncuğu kilide soktu.
Kamaranın kapısı içeri doğru açıldı. Kapının açılması birkaç saniye sürmüştü, fakat Stanley bütün hisleri uyanık bekliyor, muhtemelen dinliyor, korkuyor, işi geciktirmek mi yoksa çabuk bitirmek mi gerektiğine karar veremiyor, her ikisine de cesaret edemiyor olmalıydı. Masasının üstünde, içinde mavi alevlerin yanmakta olduğu büyük bir sigara tablası vardı. Comyn, muhtemelen anahtarın kilide d okunmasıyla beraber başlayan hareketin sonunu gördü. Bir rule mikro- filim tablamn içine düştü ve
parlak bir alevle yanıp kül oldu, Stanley, kopya çekmekte olduğu ikinci ruleyi de atmak için acele ediyordu, fakat mikro-filim kuvvetli bir merceğin altında olduğu için kolaylıkla alamadı.
Comyn ileri fırladı. Peter ve Sim on da peşinden atıldı. Stanley'in üzerine hep beraber çöktüler ve yere yuvarlandılar. Altı el, Stanley'in yumruğu içindeki filmi almak üzere uzandı. Comyn'in güçlü parmakları Stanley'in bileğine dolandı ve şiddetle sıktı.
Peter:
— Dikkat edin, dedi. Yırtılmasın,
Stanley, tek eli ve ayaklarıyla üç kişiye karşı koymaya çalışıyordu. Kadıngibi hıçkırıyor ve küfür ediyordu. Nihayet Simon'un yumruğu şiddetle yüzüne indi. Stanley birden gevşedi, parmakları açıldı ve Peter filmi aldı.
Stanley'in üzerinden kalktılar. Stanley, Simon'un vurduğu yeri tutmuş oturuyordu. Ağzının kenarında kan izleri vardı. Peter, kötü gözlerle Stanley'e baktı.
Simon'a:
Şu imzalı kâğıdımızı geri al, dedi.
Sinıon, kaba hareketlerle Stanley'in üstünü aramaya başladı.
Stanley:
—' Hayır!, diye haykırdı.
Sonra Simon*a vurmak istedi, fakat vuramadı. Simon, Stanley'e bir tokat attı.
— Çabalamaktan vazgeç yoksa çeneni kıracağım, dedi.
Peter arkadan yanaşıp Stanley'in kollarını tuttu. Si* mon, aramasına devam ederek kâğıdı buldu. Peter, Stanley'in kollarını bıraktı.
— Kâğıdı bana ver, dedi.
Simon'dan aldığı kâğıdı tabladaki mavi alevin içine
attı ve yanışını seyretti. Alevlerin arasında Stnİeyln im-pratorluğu da yanıyordu. Stanley:
— Bunu yapamazsınız ,dedi. Bu kadar kolay değil. Sesi cırtlaktı. Elinin tersiyle ağzının kenarından sızan
kam kuruladı.
— Diğer filim yandı... Son defterdi. Transuranlar-dan söz eden defterdi. İçinde neler olduğunu sadece ben biliyorum. Bensiz bir şey yapamazsınız.
Küller yavaş yavaş grileşiyordu. Peter Cochrane ağır ağır:
— Sensiz yapacağız, Bili, dedi. Bizi atlatacak kadar büyük bir adam olmadığını sen sen de biliyorsun. Aptallık etmemen gerektiğini düşünmenin tam zamanıdır.
Stanley, öfkeden kuduran -bir sesle:
— Ne yapmamı bekliyorsunuz , dedi. İstediklerinize boyun eğmemi mi istiyorsunuz?
Peter:
— Sana bir teklif yapacağım, dedi. Kendi adına, bu gemide bulanların alacakları hisse kadar hisse vereceğim. Simon'la ben bize yapmak istediklerini unutacağız.
Stanley bir kahkaha attı.
— Aman ne büyüklük- Dinleyin, kısa bir süre sonra Barnard Il'ye ineceksiniz. Defterde yazılanları söylemediğim takdirde Ballantyne, Kessel, Viekrey, Strang ve Ro-gers'm başına gelenler sizin de başınıza gelecek. Şansınızı denemek cesaretini gösteremeyeceksiniz.
Rogers^ın adı geçince Comyn ileri doğru atıldı, fakat Peter tarafından durduruldu.
Peter:
— Peki, dedi. Peki, Bili, bizim başımıza bir şey gelirse, senin durumun ne olacak? Kurtulanları geri götürebilecek misin? Kimse kalmazsa kendi basma dönebilecek misin? Kelime oyunu yapmaktan vazgeç.
Stanley dişlerinin arasından:
— Blöfün sökmez, dedi. Bana hisse vermen gösteriyor kî.„
Peter, elini birden uzatıp Stanley'in yakasını kavradı. Son derece yumuşak bir sesle:
—Kafana şunu yerleştir, dedi. Sana hisse vermiyorum. Claudia'yı düşünüyorum. Bir Cochrane'le evlendiğine dua etmelisin, aksi halde seni boşluğa atardım.
Stanley'i şiddetle itince, Stanley tökezlenerek yatak olarak kuEanılan ranzanın Üstüne düştü.
Peter:
— İşini geri almak istiyor musun istemiyor musun, sen onu söyle?, dedi.
Stanley, yatağın kenarında oturuyor ve dik dik Pe-ter'e bakıyordu. Kötü bir küfür ettikten sonra ekledi.
— Seni hâlâ avucumun içinde tutuyorum. Transu-ran'lar hakkında bilgi sahibi olmalısın, bu dünyada başka nelerin olduğunu bilmelisin. Bu bilgilerin bedelini ödeyeceksin, aksi takdirde Ballantyne'in basma gelenler senin de başına gelecek. s
Peter boğuk sesle:
— Seni uzun zamandan beri tanırım, Bili, dedi. Sen sadece masa başında erkeklik taslarsın, başka yerde asla. Teklifimi kabul edecek ve kabul ettiğin için de sevineceksin.
Peter sözünü bitirdikten sonra geri döndü. Comyn'in yumrukları kasmıyordu, ama Peteğin peşinden yürüdü.
*
Stanley arkalarından haykırdı.
— Bana vereceğin Cochrane'lerin Transuranik hissesi, ha! Çok komik, çok komik! Hisselerini bol keseden dağıttığın cehennemin ne olduğunu bilmiyorsun, ama öğreneceksin, Öğreneceksin.,.
Oomyn, kamaranın kapısını çarparak kapadı. Peter, elindeki filim nitesini avucunda sıktı.
— ihtiyar Jonas'm demek istediği buydu. Böyle işler amatör kişilerin i@i değil. Fakat muhakkak olan bir şey var. O da çok korktuğu. Hem de bizden değil, başka bir şeyden korkuyor...
Üç gün sonra Barnard H'nin yörüngesine girmişler, büyük yıldıza doğru iniyorlardı,
V
11.
Comyn hafif ve rahatsız bir uykuya daldı. Gördüğü rüya sesler ve şekillerle doluydu. İnişlerini, yeşil sahaları, altın sarısı ağaçları, Güneydeki dağları, çevrelerini saran garip şekilleri gördü.
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Uzayda Büyük Sıçrayış - 6
  • Büleklär
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 1
    Süzlärneñ gomumi sanı 3777
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2054
    32.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 2
    Süzlärneñ gomumi sanı 3805
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2054
    32.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 3
    Süzlärneñ gomumi sanı 3724
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1911
    32.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 4
    Süzlärneñ gomumi sanı 3760
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2043
    32.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 5
    Süzlärneñ gomumi sanı 3713
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1996
    31.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 6
    Süzlärneñ gomumi sanı 3708
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1900
    32.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 7
    Süzlärneñ gomumi sanı 3710
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1979
    30.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 8
    Süzlärneñ gomumi sanı 1490
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 958
    39.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    60.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.