Uzayda Büyük Sıçrayış - 2

Süzlärneñ gomumi sanı 3805
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2054
32.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
46.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
54.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
Ballanıyne'in gemisinin nasıl bulunduğu hakkında yazdan yazıların hepsini iyice okudu, en küçük bir ayrıntıyı büe gözden kaçırmamaya dikkat* ederek verilen haberleri
inceledi. Yazılan her şey, Ballantyn'e günlük defterinin yazılmasının Barnard yıldızına erişilmesinden sonra kesildi* ğinı gösteriyor. Bu da demekti. ki> ya Cochrane'le başka bîr defter bulmuşlar kendileri için saklıyorlardı, ya da gazetede yazılanlar gerçekti, onların da bir şeyden haberleri yoktu. Ballan tyne'in yıldıza inip inmediğini veya birşey bulup bulmadığını bilmiyorlardı.
Eğer düşündükleri doğruysa, durumu bilen sadece Comyn'dL Bu takdirde, Cochrane'lerin karşısında durabilecek kadar güçlü bir silaha sahip demekti. Ya da bildikleri ölüm fermanını imzalamış olacaktı.
Her iki halde de, belirli bir sözün anlamını biraz daha araştırmasında fayda vardı. Araştırma yapması çok kolaydı. Dünyalar Arası Mühendislik Firmasının, merkez binasında bir araştırma laboratuvan vardı. İşini tekrar almak üzere müracat ettiği takdirde asıl amacının ne olduğundan kimse kuşkulanmaydı»
Oraya gittiği zaman, peşindeki gölge de mümkün olduğu kadar onu yakından izledi. Comyn, gölgesini binanın dışında bıraktı. Fakat asansörü beklerken bütün tüylerinin diken diken olduğunu hissetti, çünkü peşindeki gölge bir değil ikiydi.
Dünyalar Arası Mühendislik Firmasının bulunduğu kata çıktığı zaman içinde bilmediği, adlandıramadığı bir his vardı. Peşindeki Cochrane gölgesine aklı eriyordu, ama başka kim olabilirdi? ve... neden?
Ana Bürolardan Özel laboratuvara giden merdivenleri tırmandı ve Venüs Uzay limanı inşaatında tanımış olduğu Fizikçi Dubman'ı aradı.
Dubman, ufak tefek zeki bir adamda ve karaciğeri kaldırmadığı için içkiyi bırakmış olduğundan her şeyden elini eteğini çekmişti.
Comyn: .
— Transuranik elementleri hakkında bir şeyler söy-leyebüir misin?
Comyn*in Jm sorusu üzerine Dubman, dik dik ona
bakmıştı.
— Sanki işim azmış gibi bir de lisede fizik dersleri veriyorum. Fizik kitapları bulunan bir kitaplık vardır. Allaha ısmarladık.
Comyn hemen itiraz etti.
— Acele öğrenmek istiyorum ve çok da önemli.
— Şantiye şeflerinin nüktear fizik hakkında bilgi edindiklerini söyleme sakın!
Comyn gerçeği söylemeye karar verdi... Hiç değilse bir kısmını söyleyebilirdi.
— Düşündüğün gibi değil. Etkilemek istediğim biri var, bu bakımdan bastığım yeri tutabilmem için yeteri karlar bilgi sahibi olmalıyım.
Dubman alay etti.
— Artık münevver kızların peşinden mi koşacaksın? Benim için yeni bir şey, KahramanUklannı duyduğumu hatırlıyorum ve asla...
Comyn, sabırla Dubman'ı tekrar konuya döndürdü. Dubman:
— Transuranik elemanlar, doğal kanunlarımıza göre olmaması gereken elementlerdir.
Sustu, bulduğu açıklama tarzından gururlanmış görünüyordu. Comyn:
— Peki, dedi. Anlamı? Dubman şaşkınlıkla:
— Anlamı mı?, dedi. Güneş Sistemimizdeki her şeyi meydana getiren doksan iki kimyasal eleman vardı. Hid-rojen'den başlar ve ağır, karışık, doksan ikinci eleman olan Uranium*a kadar gider.
Comyn:
— Bu kadarını okulda öğrenmiştim, dedi.
— Öyle mi? Bunu tahmin edemezdim, Comyn. Bin
dokuz yüz kırk beş yılında başka bir ilâve de yaptalar. Uranium'dan daha ağır doksan üçüncü eleman Neptuni-um'u, doksan dördüncü eleman plutonium'u yaptılar* Transuranık elemanlar dünyamızda ve diğer gezegenlerde bulunmaz, ama sun'î olarak yapılabilirler. Sadece bir başlangıçtır. Gittikçe karıcık Transuranik elemanlar yapmaya başladılar ve nihayet Petersen ispat etti ki..,
Comyn, kaba bir tavırla sözünü kesene kadar adamcağız teknik ayrıntılara girdi,
— Başlangıç için bana yeterli. Yalnız öğrenmek istediğim Transuranik elemanların paraca değeri var mı?
Dubman, Comyn'e daha dikkatle baktı.
— Demek ki sordukların saçma değil. Nasıl bir oyuna kalkmıyorsun, Comyn?
— Söyledim. Birisine blöf yapmak istiyorum, o kadar.
— Eh, biraz öğrenimi olan bir kimse blöfünü kolay* lıkla yutmaz. Fakat soruna cevap olarak, atom gücümüzü daha ağır elemanlar olan uranium, radium, thorium ve bunlara benzer elemanlardan temin ediyoruz. Transuranik elemanlar bunlrdan çok daha ağırdır. Bzılarım yapmak mümkün değildir. Diğerleri de oîduüça pahalı sayılır ve küçük miktarlarda elde edilebilir. Bunlar sorunun cevabı olabilir mi?
Comyn:
— Evet, dedi. Yeteri kadar cevap aldan. Asık suratla Bubmamn yanından ayrıldı.
Evet, aldığı cevap yeterliydi. Kısıtlı bilgisine rağmen, doğal transuranik elemanların bulunmasının, bulan kimseye ve kimselere büyük imkânlar sağlayacağını kavrayabiliyordu. Dünyada bulunabileceği miktardan çok miktarda transuranik elemanlara sahip olan ve bunları kontrolü altına alan bir kimsenin artık Önüne geçilemezdi. Uranium-dan daha güçlü bir elemanın bulunması, pahalı laboratuvarçalışmalrın
son verecekti. Muhtemelen dha başka bilinmeyen elemanların var olması da mümkündü...
Comyn, asansörden çıktığı zaman kafası atom, elektronlar ve güneşi soldurabilecek güçte parlak elemanlarla fıldır fıldır dönüyordu. Düşünceleri ve tasavvurları belirsiz o.makla beraber zihnini etkileyebiliyordu. Aynı zaman* da, içine büyük bir korku veriyordu.
Her zaman peşinde bulunan gölgesini buldu ve sigara yakmak bahanesiyle diğer gölgesini araştırdı. İkinci gölgesi, birincisinden çok daha dikkatli ve tecrübeliydi, çünkü, birincisi görülüp görülmeyeceğinin üstünde durma2 görünüyordu. Eğer tesadüfi bir görüntü Comyn'İ uyarmış olmasaydı, Comyn onun varlığından hiç bir zaman haberdar olamazdı.
Gri elbiseli, uzunca boylu gölgesini buluncaya kadar üç kibrit harcamak zorunda kaldı. Comyn, adamın yüzünü görebiliyordu, fakat adamın kararlı hareketleri tüylerinin diken diken olmasına sebep oluyordu. Comyn, belki nükle-ar fizikten anlamazdı, ama insanları tanırdı. Bu adam da işini başarmak niyetindeydi.
Acaba bu adam, diğerinin işe yaramadığı zaman kendisini ortadan kaldırmak için yine Cochrane'ler tarafından mı gönderilmişti ? Yoks bu işe burnunu sokan başka birisi mi vardı?
Ballantyne'in ölü sesi kulaklarında çınlıyordu: Tran-suranik.., sonra attığı çığlıklar.
Comyn, caddenin köşesindeki bara girdi. • îki sert içki içinin ürpertisini gidermeye yetti. Sert içkiyi keserek bira içmeye ve yine düşünmeye başladı. Ar€ kasından kimsenin yanaşamayacağı bir keçeye oturmuştu. Bar kalabalık olmakla beraber peşindeki gölgeleri kolay-fikla görebiliyordu. Her iki adam da birbirinden habersiz ve Comyn'e aldırmaz görünerek alelade müşteriler gibi davranıyorlardı.
Peşindeki adamları barın yoğun sigara dumanlan arasından seyrederken bir şeyden emindi. Birinci gölgenin, ikinci gölgeden haberi yoktu. Eğer Cochrane'ler ikinci adamı pis işlerini halletmesi için gönderdiyse, birincisine bundan söz etmemişlerdi.
Öğleden sonra ağır ağır geçiyordu. Barın öbür ucundaki video ekranında Büyük Sıçrayış hakkında yeni yeni haberler veriliyor, fikirler yürütülüyor ve değişik düşünceler ortaya atılıyordu. Kalabalık bu haberleri dinliyor, ağızlarında geveliyor, tartışıyor ve içkilerini tazelemek zorunda kalıyordu. Comyn, düşünceli bir tavırla bardağında meydana gelen bira köpüğüne dikkatle bakıyordu.
Akşam üstü oldu... nihayet hava karardı. Kalabalık devamlı olarak değiştiği halde Comyn yerinden kımıldamıyordu. Tabiî, peşindeki iki adam da bardan çıkmıyorlardi. Comyn, bu arada çok bira içmiş ve çok düşünmüştü. Adamlara bakarken gösterinde garip pırıltılar görünüyordu.
Video ekranında Cochrane ismi, Ballantyne*in adı kadar sık tekrarlanıyordu. Bu ismin tekrarlanması Comyn'in içindeki bir şeyleri harekete geçiriyor ve bilinmeyen nefret duygularını galeyana getiriyordu.
«Cochrane Şirketinin başkanı Bay Jonas Cochrane, bugün yaptığı açıklamada şirketinin, Ballantyne'in yıldız yolcuuğunu toplumun hizmetine sunacağını söyledi...»
Comyn, bira bardağının içine doğru bir kahkaha savurdu. İhtiyar haydutun Ay'daki sarayında oturup yıldız yolculuğunu toplumun hizmetine sunacağını düşünmesini tasavvur ediyordu.
«Cochrane Şirketi, ilk yıldız uçuşunu gerçekleştiren ;ve sağ dönenecek beş kahramana yüzer bin dolar ikramiye vermeyi tasarlamıştı...»
Eh, güzel bir gösteri, iyi bir reklâmd.
«Bayan Sydna Cochrane, ailesinin imkân dahiline getirdiği bu tarihi olay hakkında birkaç kelime söyledi. Meş-
hur Rocket Room'a çevirdiğimiz kamera ve mikrofonlarımızdan Bayan Sydna Cochranel dinleyeceksiniz...»
Sahne birden değişti ve çok- rahat döşenmiş, Roket biçimi bir gece kulübünün büyük salonu göründü. Kamera» masalardan birinde oturan gençlerden meydana gelmiş bir grubu aldı ve genç bîr kadının üzerinde durdu. Comyn, dikkatle kadına bakarken birasını unutmuştu,
Kadının üzerinde, gerekli yerlerini meydanda bırakan-ve görülmeye değer, vücuduna sımsıkı yapışan beyaz, düz bir elbise vardı. Derisi ancak Ay'ın aldığı güneş ışınlarıyla yanacak kadar bronzlaşmıştı. Ve saçları.., Comyn, muhtemelen boyanırçş olduğunu düşündü... elbisesinin rengine-yakın, beyaz sayılabilecek kadar sarıydı ve at kuyruğu şeklinde sırtına doğru sarkıyordu. Yüzü son derece güzel,. hatları muntazam, elmacık kemikleri biraz yüksekçe, burnu küçük ve kalkıktı. Ağzı biraz büyükçe, dudaları etliydi ve gözleri pırıl pırıl yanıyordu. Üzerinde normal bir adının çekingen tavırları yoktu, bir erkek kadar serbest görünüyordu.
Spikerin sesi, barın gürültüsünü bastırmak istercesine kuvvetli duyuldu. Bayan Sydna Cochrane, kuvvetli ve ince parmaklarıyla şampanya kadehini kavradı ve muntazam bronz renkli omuzlarını ileri doğru uzatarak gülümsedi.
Genizden gelme, tatlı bir sesle:
— Para, sadece paradır, dedi. Cesaret ve Ballantyne gibi büyük yetenek sahibi kimseler olmadıktan sonra işe yaramaz. Fakat ondan söz edecek değilim. Milyonlarca insan da onun yaptığını yapmaya çalışıyor. Şu veya bu şekilde unutulmuş zannedilen kimselerden söz edeceğim.
Eayan Sydna Cochrane'in bakışları sanki ekranı delmek istermiş gibi dikkatle kameraya dikildi, birini görmeye çalıştığı düşünülebilirdi.
Comyn, nedense damarlarındaki kanın akışının hızlandığını hissetti.
Kadının tatlı sesi tekrar duyuldu,
— Büyük Sıçrayış'ta Ballantyne'in yanında bulunan dört kişiden so zedeceğim. Bu dört kişi hayatlarını Büyük Sıçrayıp uğruna verdiler. Ne bizim paramız ne de Ballan tyne bu dört kişi olmadan hiç bir şey yapamazdı.
Tatlı bîr tebessüm ve samimiyetle şampanya bardağını kaldırdı.
— Bu dört adamın şerefine içiyorum. Strang'in Kes-sel'in Vickery'nin ve...
Acaba özellikle mi durmuştu yoksa dördüncü ismi hatırlamaya mı çalışıyordu.
— ... ve Paul Rogers'in şerefine. Eğer beni şu anda dinliyorsa, hiç değilse birisinin daha benimle beraber kadeh kaldıracağını biliyorum.
Birinci gölge, bar m üzerindeki aynadan Comyn'e baktı. Diğer adam, gözlerini diktiği yerden ayırmadı, fakat oturduğu tabureden yılan gibi döndü ve gülümsedi. Comyn, yine heyecanlanmıştı ve artık ne yapacağını çok iyi biliyordu.
Hiç acele etmedi. Bayan Sydna Cochrane'in söylediklerini duymamış yada ne demek istediğini anlamamış göründü, Bir müddet sonra kalktı ve sarsak adımlarla tuvalete gitti.
Tuvalet boştu. Birden sarhoş numarası yapmaktan vazgeçti. Kapının yanındaki duvara yapışıp bekledi. Alçak pencerenin demir parmakhkian olduğu için kapıdan başka çıkış yoktu, fakat yeteri kadar beklediği takdirde dışar-daki adamlar endişelenmeye başlayacaklardı...
Kapının dışından gelen; hafif adım sesleri duyuldu. Sonra birinin durup dinlemesinden doğan bir sessizlik oldu. Comyn, nefesini tuttu. Kapı ağır ağır açıldı.
Kapıdan giren zararsız görünüşlü birinci gölgeydi,
*Comyn bir adımda adamın yanına gidip çenesine yumruğu yapıştırdığı zaman adam hayret edecek azman bile bulamadı. Comyn, adamı tuvaletlerden birine soktu ve ceplerini aceleyle araştırdı» Adamın ismi Lawrence Hannay'dı ve özel dedektiflik acentalanndan birinde çalışıyordu. Silâhı yoktu.
Comyn tekrar kapının yanındaki yerini aldı.
Bu sefer biraz daha fazla beklemek zorunda kaldı. Tuvalete giren yabancı bir adam gidene kadar Comyn so-:ğuk soğuk ter döktü. Sonra tekrar derin bir sessizlik oldu.
Adım sesleri duyulmadı. Uzun boylu adam sessizce yürüyordu, Comyn, adamın kapının dışından içeriyi dinlediğini hissedebiliyordu. Sonra kapı yavaş yavaş açıldı; adamın sağ eli cebindeydi ve adımlarını dikkatlo atıyordu* Başı omuzlarının arasına gömülmüştü.
Comyn, bütün gücüyle adamın kulak arkasına vurdu.
Sanki Comyn'nin yumruğunun çıkardığı rüzgâr uyarılmasına sebep olmuş gibi kıvrıldı ve döndü. Yumruk tam •olarak yerini bulamadı. Adam yere doğru yıkılırken dönmesine devam etti. Comyn kendisini yana attı; sanki yanından bir böcek geçmiş gibi keskin bir vızıltı duydu. Sonra sıçradı.
Adam yarı baygındı. Daha doğrusu sersemlemiştî, Vücudu Comyn'in bacakları arasında şiddetle kıvranıyordu. Adamın daracık bir yüzü vardı. Comyn'in koluna getirdiği dişleri koyu sarı renkteydi. Sağ elini kurtarıp kendisine zarar vermeden Comyn'i vurmak istiyordu. Comyn,. adamın karnında oturuyor ve sağ bileğini bırakmıyordu. Elinin ısırılması üzerine acıyla inledi yumruğu birkaç kere kalkıp adamın suratına indi. Adamın kafası fayansların üzerinde tok bir ses çıkartıyordu. Üçüncü yumruktan .sonra Comyn, adamın gevşediğini hissetti.
Comyn, adamın sırtını duvara dayayarak başını bacaklannın
arasm soktu. Onu gören birisi, adamın sarhoş olduğuna karar verecekti. Comyn, çirkin silâhı adamın cebinden dikkatle aldı. Sil^h, Comyn'in Merih'teki nöbetçiyi tehdit ettiği şok tabancasının aynısıydı. Silâhı sepetteki tuvalet kâğıtlardın altına soktu, sonra adamın üstünü aradı.
Hiç bir şey bulamadı. Ne ismini belirten bir kart ne de kimlik cüzdanı yoktu. Dikkatli bir adam olduğu belliydi.
Comyn, avucuna doldurduğu soğuk suyu adamın yüzüne çarptı. Sonra tokatladı. Adamın renksiz ve ifadesiz gözleri açıldı, Comyn1 nin yüzüne baktı.
— Dedektif değilsin, ama kimsin?
Uç kısa kelime adamın dudaklarından döküldü.
Comyn bir yumruk patlattı. Aynı durumla kendisi karşılaşmıştı, şimdi, hiç değilse başka birine bunun karşılığını verebildiği için memnundu.
— Haydi, yobaz herif, beni öldürmen için sana kim para verdi?
Comyn'in yumruğu yine kalktı. Adamın sarı, pis dişleri göründü.
— Haydi, durma, bakalım beni söyletebilecek misin? Comyn, adamı süzdü.
— Benim için zevk olacaktı, ama hanımın bütün gece bekleyemez ve burası da böyle şeylerin konuşulabileceği bir yer değil.
Sonra sırıttı.
— Na&ilsa, parasını neden kazanamadığını patronuna anlatmak zorunda kalacaksın.
— Yine döneceğim. Bu sefer sebep de vr. Comyn:
— Offf, dedi. Sakin duramadığım için seni kızdırdım, değil mi? Ne fena !
Yumruğunu şiddetle indirdi. Adanı duvarın dibine Çöktü* Comyn, dışarı çıktı, borcunu Ödedikten sonra bardan
ayrıldı. Artık peşinde kimse yoktu.
Bir taksi buldu ve Rocket Room'a doğru hareket etti. Takside giderken iki şeyi merak ediyordu. Bunlardan biri, acaba Bayan Sydna Cochrane, temize havale edilmesi için böyle garip bir işareti kullanmayı mı tasarlamıştı? ikincisi, acaba kadının bacakları da vücudu kadar güzel miydi? Yanılmıyorsa, kadının bacakları da kendisi ve vücudu kadar güzel olmalıydı.
4.
Güneşlerinin yumuşak parıltılarla yanan yörüngesinde ağır ağır hareket eden dokuz, güzel ve küçük dünya vardı. Tavanda sessizce dönüp duruyorlardı, fakat gürültülü bile olsalar, Rocket Room'un gürültüsü arasında duyulmaları imkânsızdı.
Çeşitli konuşmalarda geçen isim hep aynıydı. Comynr barın önünden geçerken. Taburelerin uzay gemisi koltuklarının eşi olduğunu ve barın üstüne ayna yerine küçük pencereler olduğunu gördü.
Çığlık atan adamı düşündü ve aklından şöyle bir düğünce geçti.
«Memnun musun, Ballantyne? Büyük sıçrayışı yap* tın ve öldün, ama bütün bu adamların yanında bir kahramansın. Değer miydi?*
Comyn'in önünden geçmekte olan garson nezaketle sordu.
— Bayan Cochrane'in masasuıd*an birini mi görmek istiyordunuz, efendim?
Makat bu adam garson değildi. Comyn, daha dikkatle bakınca bu adamın burada tesadüfen bulunmadığını anladı.
Yorgun sesle:
— Evet, dedi. Birini görmek istiyorum. Kraliyet
Prensesine btı haberi kendiniz mi verirsiniz, yoksa nöbetçi yüzbaşısı vasıtasıyla mı haber gönderilmesi gerekir? Garon, Comyn'i inceledi,
— Bazı koşullara göre değişir ve.,.
— Peki. Sorun bakalım hâlâ Paul Rogers'in gererine içmek istiyor mu?
Garson keskin bir bakış fırlattı.
— Adınız... ?
— Comyn.
— Zaten sizi bekliyonlardı, Bay Comyn.
Garson geriye döndü ve salonun en iyi bir yerinde olan masaya doğru yürüdü. Bayan Sydna Cochrane onların yaklaşmasını beklermiş gibi görünüyordu.
Garson kılığmdaki nöbetçi kadının kulağına birkaç kelime fısıldadı, kadının bağını olumlu bir şekilde sallaması üzerine tekrar yerine döndü. Sydna, geriye doğru yaslandı ve göğsünü gerip dişlerinin güzelliğini göstererek gülümsedi.
— Nihayet tanışabildik, dedi. Bu işi kıvıracak bir insan olduğun muhakkak. Onları hâlâ fıldır fıldır döndürdüğünü bilmen hcguna gider mi?
— Kimi?
— Cochrane'Ieri.
Baş parmağı ile dairesel hareketler yaptı.
— tşte böyle! Tabiî benim dışımda herkesi. Oturmaz mısın? Kendini evinde hissedebilirsin.
Sandalye, şampanya ve garsan sanki birden türedi. Comyn oturdu. Masada bulunan bir düzine kadar insan Comyn Mn kim olduğunu soruyor, öğrenmek istiyordu. Sydna onlara aldırmadı. Uzun boylu bir delikanlı Sydna'-nra omzu üzerinden uzandı, ama Sydna ona da aldırmadı. — Çok akıllıca hareket ettiğimi sanıyorum. Yani, şu demeç sırasında demek istiyorum.
— 37 _
— Çok akıllıca bir hareket, Bayan Cochrane. Öyle akıllıca ki neredeyse beni öldürüyordu.
— Nasıl?
— Paul Rogers hakkında konuşmanızı takiben üzerime ateş edildi*
Sydna'nın kaşları çataldı, gözlerine, Comyn'in anlayamadığı karanlık bir bakış geldi. Comyn, yumuşak sesle:
— Eu senin fikrin miydi?, diye sordu. Sydna:
— Dostum, dedi. Suratıma bir kamera dayadılar ben de konuştum. Böyle modern bir dünyada yaşadığımla halde video olmayan binlerce yer var. O yerlerden birinde olabilirdin.
Sesine öfkeli bir ifade geldi.
— Ve dahası da, eğer düşünüyorsan ki... Comyn:
— Hooop, dedi, Sonra sırıttı.
— Pekâlâ. Söylediklerimi geri aldım. Şu içkiden ne haber?
Sydna, dik' dik bakmaya devam etti. Ağzında somurtkan bir ifade vardı ve kaşları çatılmış ti. Masadaki gürültü dayanılmaz bir hal almıştı. Comyn arkasına yaslanmış, şampanya bardağının uzun sapıyla oynuyor, beyaz elbiseye bakıyor, meydanda kalan kısımları seyrediyor ve görünmeyen kısımları tahayyül etmeye çalışıyordu. Acaleaİ yoktu. Sydna'yı bütün gece hiç sıkılmadan seyredebilirdi-
Sydjna'mn gözlerindeki öfke izlerinin yerini neşeli parıltılar almaya başladı.
— Senden hoşlanacağımı sanmıyorum, ama öğrenmek amacındayım. Haydi gel.
Oturduğu sandalyeden kalktı. Comyn de onunla beraber kalktı. Uzun Ökçeli ayakkajnlarıyla hemen hemen Comyn'in boyunu buluyordu.
Comyn:
— Nereye gidiyoruz?, diye sordu.
— Kim bilir? Belki Ay'a. *
Bir kahkaha atarak itiraz eden konuklarına elini salladı.
— Sevimli insanlarsınız, ama fazla gürültülüsünüz, îyi akşamlar.
Uzun boylu delikanlı ayağa fırladı.
— Kavalyen benim, yerimi kimse...
— Johnny.
— Böyle elini kolunu sallayarak şu... şu karakterle gece yarısı beni terkedemezsin!
Sydna sâk'.n sesle:
— Johnny, dedi. îyi bir insansın, fakat Comyn senin hakkından ko7aylıkla gelebilir. Eğer işime karışmaya de-vam edersen, kendisinden rica etmek zorunda kalacağımı sanıyorum.
Comyn *in koluna dokundu, ona sürtün erek geçti ve yüksek ökçelerine aldırmadan uzun adımlarla yürüdü. Comyn aceleyle Sydna'nın arkasından yürüdü. Sydna'nm söylediği gibi istese de istemese de Johnny ile çatışmak zorunda kalmak istemiyordu.
Sydna'nın sırta beline kadar çıplaktı ve broz zengindeydi, Comyn, kadının yürürken sırtında oynayan yumuşak ad e 1 elere baktı, Johnny'yi onun bile haklayabileceğim düşündü. Sydna'nm sportmen bir ka&m olduğu her halinden belliydi.
Kapıya çıkar çıkmaz, kaldırıma yanaşan büyük arabaya kurulurken biraz yan oturup Sydna'ya baktı. — Evet, dedi. Şimdi ne olacak? Sydna. bacak bacak üstüne attı, başını yumuşak koltuğun üstüne dayadı, sonra kedi gibi esnedi. -— Henüz karar vermedim, * Böyle durumlara alışık olan şoför arabayı yavaş yavaş
Sürüyordu. Sydna, bir köşeye çekilerek yan kapalı kirpiklerinin arasından Comyn'e baktı. Caddeleri aydınlatan sokak lâmbaları ( beyaz elbisesinde »sağlarında, brona renkli omuzlarında pırıldıyordu.
— Uykum var.
— Benden ne istediğini söyleyemeyecek kadar mı uykun var?
— Merak. Cochraneln tutmayı başaramadığı adamı görmek istemiştim,
Birden gülümsedi.
— Willy*i küçük düşüren adamın nasıl bir kişiliği olduğunu görmek istedim.
— Will kim?
— Küçük kuzenimin sevgili kocası. Stanley. Heri doğru eğildi.
-— Stauîey'den hoşlandın mı?
— Onun için deli divane olduğumu söyleyemiyeoe-ğim.
Sydna:
— Pis herifin biri, dedi.
Sonra tekrar köşesine büzüldü ve göförle konuşmasını sağlayan telefona uzandı,
— "Karar verdim. Bizi Uzay limanına götür.
— Emredersiniz, Bayan Cochrane. Comyn:
— Bizi mi?, diye sordu.
-— Bu konu hakkında söz sahibi değil miyim?
— Benimle alay etme, Comyn. Coehrane'in kalesinde ini? Oraya gitmek için deli olmalısın*
Comyn uzanıp elini Sydna'rnn boynuna koydu. Parmaklarının altındaki adeleler oynayınca parmaklarını sıkta.
— Benim yerime karar verilmesinden hoşlanmam, Hem de çabuk olarak karar verilmesinden.
Sydna:
— Ben de, dedi.
Ellerini Comyn'in başının iki yanına koydu. Tırnakları birden Comyn'in boynuna gömüldü ve bağını aşağıya doğru çekti. Kahkahalarla gülüyordu.
Bir müddet sonra Comyn başını kaldırdı,
— Oyunlarını sert oynuyorsun, dedi.
— Uç erkek kardeşin orasında büyüdüm. Ya sert oynarım ya da hiç oynamam,
Arabanın yarı karanlığında birbirlerine baktılar: Her ikisinin de gözlerinde öfke ve şaşkınlığın verdiği karma bir ifade vardı.
Sydna yavaş fakat hırçın sesle:
— Geleceksin, dedi. Çünkü orada görmek istediğin bir şey var.
— Ne?
Sydna cevap vermedi. Hiç sebep yokken ellerini kenetleyerek titremeye başladı.
— Bana bir içki ısmarla, Comyn.
— Yeteri kadar içmedin mi?
— New York'ta bana yetecek kadar içki yok.
— Ay'da ne işler çeviriyorsunuz şimdi?
— Gelişim. Zafer. Yıldızlar. Hâlâ titriyerek küfür etti.
— Ballantyne şu Allanın cezası yolculuğu neden yaptı acaba, Comyn. Dokuz dünya yeteri kadar belâ değil mi? Sıkıntı. Orada sahip olduğumuz tek şey. Zaten bu nedenle Dünyaya geldim .
— Fakat şimdi geri dönmek istiyorsun. Sydna geniş omuzlarım silkti.
— Ben de Cochrane'ün ve bu işe dört elle sarılmam gerekir.
Dikkatle Comyn'e baktı.
"L
I
— Sen de benim gibisin. Dışarda kaüp hedef mi olmak istersin yoksa içeri girip kurtulmayı mı?
— Hedef olmak mı?
— Sana hiç bir husus hakkında garanti veremem.
— Hımmm.
— Oh, istiyorsan kaçabilirsin> Comyn.
Sydna ellerinin titremesine engel olmuçtu. Comyn, bu titreyişin şampanyadan ileri gelip gelmediğini merakla düşündü. Belki de sorudan kaçınmak için rol yapıyordu.
— Uykum var, sen ne yaparsan yap.
Sydna, başını Comyn'in omuzuna dayayarak uykuya daldı, ya da uyur göründü. Cocyn, kolunu kadının çıplak omzuna atmıştı. Sydna, sıska bir kadın değildi, ama vücudunun dolgunluğu da şişman sayılmazdı. Hatlarını elbisenin üstünden bile seyretmek zevkti. Comyn, bunun bir tuzak olabileceğini defalarca düşünüp durdu. Yoksa Bayan Sydna Coehrane deli miydi? Söylentilere hık^acak olursa bütün Cochrane'lerde biraz delilik vardı. Gidecekleri sarayın Ay'da, Jonas tarafmdan kurulmasından beri bu söylentiler ağızdan ağıza dolaşıyordu,
Araba süratle uzay limanına doğru yol alıyordu. Comvn, halen geri dönebilirdi, ama çabuk karar vermesi gerekirdi.
Hayır, geri dönemem, diye düşündü. Şimdi geri dönemem.
Paul Rogershakkmda bilgi alabilmesi için tek fırsat buydu ve mümkünse istediklerini Cochrane'lerden öğrenecekti. Belki başka fırsat bulmayabilirdi,
Comyn, küçük bir kuzu aslanların arasına gidiyor, diye düşündü, Eh mademki aslanın inine giriyorum, yanımdaki dostum fena sayılmaz. Arkasına rahatça yaslandı ve Sydna'ya. daha rahat bir şekilde sarıldı. Mademki iki şeyi öğrenmek istiyordu: Dişleri bozuk adama kendisini
öldürmesi için para veren kimdi? Acaba Cochrane'Ierde yapacağı blöf sökecek miydi?
Uzay limanına geldikleri zaman ince, uzun bir Coch-rane yatma bindiler. Sydna, uykulu bir sesle değişeceğini söyleyip uzaklaşınca Comyn, gittikçe yaklaşan Ay'm yüzeyine bakarak sessizce durdu.
Akla olan hangi insan bu kafatasma benzeyen gezegen üzerinde saray yaptırırdı?
Söylediklerine göre, Cochrane'Ier zenginliklerinin dünyalılar tarafından görülebilmesi için Ay'a yerleşmişlerdi, ihtiyar korsanın kafadan sakat olduğu muhakaktı.
Yat, AyTın büyük kraterleri üzerine süzülürken, Comyn, Ay*ın en çirkin manzaralı bir gezegen olduğunu düşündü.
Sydna:
— Şu gördüğün büyük kubbe, dedi. Neredeyse inmek üzereyiz.
Sydm'nın sesinde mutlu bir ifade yoktu. Comyn, kaçamak bir bakış fırlattı. Sydna, nihayet gelebilmişti. Arkasında bsyaz pantolon ve ipek bir buluz vardı. Elindeki pamukla makyajım silmekle meşguldü.
Comyn:
— Eğer burasını sevmiyorsan neden geliyorsunu?, diye sordu.
Sydnı omuz siîkti.
— Jonas buradan ayrılmıyor. Ar3da sırada buraya gelmek zorunda kalıyoruz. Halen ailenin en büyüğü.
Comyn, Sydna'ya daha dikkatli baktı.
— Korkuyorsun, dedi. Buradaki bir şeyclcn korkuyorsun.
Sydna bir kahkaha attı.
— Kolay ko^ay korkmam.
— İnanırım. Fakat şimdi korkuyorsun. Neden korkuyorsun? Neden New York'a kaçmak ihtiyacını duydun?
Sydna endişeyle baktı.
— Belki öğreneceksin, dedi. Belki'de seni katliama eürüklüyorum.
Comyn, sert bir hareketle parmaklarını Sydna'niû ince boynuna geçirdi.
— Sahi mi?
— Olabilir, Comyn.
— içimde bir his var. Boynunu şu anda kırmadığıma pişman olacağımı sanıyorum.
— îkimiz de pişman olabiliriz.
Comyn, dudaklarını Sydna'mn dudaklarına yapıştırdığı zaman kadının, vücuduna yaptığı baskı karşısında şaşırdı.
Büyük yat, Ay'm soğuk yüzüne yaklaştıkça durum Conıyn'in hiç hoşuna gitmiyordu. Kocaman kubbe, güneşin ışıkları altında cam gibi parıldıyordu. Sanki altlarında camdan bir dağ varmış gibi görünüyordu. Kubbeye doğru alçaldıkları zaman menyetik bir çengel yata bağlandı ve kuvvetle kubbenin hava hücresine doğru çekmeye başladı. Kaim kapılar üstlerine kapandığı zaman Comyn, işte buradayım, diye düşündü. Buradan ayrılıp ayrılmamam Cochrane'Ierin elinde artık.
Bir kaç dakika sonra Sydna'yla beraber resimlerini birçok defa görmüş olduğu bahçelerin arasından büyük binaların bulunduğu bölgeye doğru gidiyordu. Ölü bir dünyadaihtiyar, inatçı bir adam tarafından küçük bir diktatörlük kurulmuştu. Büyük bina, Ay taşlarından yapılmış ve iyi bir mimar tarafından planlanmıştı.
Arabadan indikten sonra Sydna*yı takip ederek büyük mermer basamaklardan çıkmaya başladı. Sydna, alaşım bir madenden yapılmış büyük kapının kanadını iterek içeri girdi. •
Girdikleri holün tavanı çok yüksekti ve güneşten pırıl pırıl yanıyordu. Sydna uzun koridorda yürürken adımları gittikçe yavaşlıyordu. Birden geri dönüp kaçmak istermiş gibi durunca Comyn, kadının çıplak omuzuna yapıştı.
— Neden korkuyorsun? Öğrenmek istiyorum!
Sesi, büyük duvarların arasında fışıltılı bir ekoyla kulaklarına çarptı. Sydna, Comyn'e bakmadan omuz silk-
Konuştuğu zaman sesinde umursamaz bir ifade vardı.
— Her şatonun kilerinde bir «Şey» olduğunu bilmiyor musun? Burada da bir tane vardı ve fevkaladeydi. §imdi ise...
— Nasıl bir «şey»?
— Zannedersem... zannedersem... Ballantyne.
5.
Yüksek duvarlar binlerce küçük Baltontyne kelimesiyle çınladı. Comyn'in parmaklan Sydna'mn omuzlarını acıtmaya başlamıştı.
— BaJlantyne ne demek? Ballantyne öldü. Öldüğünü gözlerimle gördüm!
Sydna'mn gözleri Comyn'in gözlerine dikildi. Uzun müddet bakıştılar. Comyn, bütün vücudunun buz gibi kesildiğini hissediyordu. Sanki uzayda, yıldızlar arasındaki bokluğun soğuk karanlıklarına terkedilmiş gibiydi.
Sydna:
— Oraya inmem için izin vermediler, dedi. Onun hakkında konuşmuyorlar bile, ama burada sır saklanamaz, Eko çok güzel. Sana başka bir şey daha söyleyebilirim, Korkan sadece ben değilim.
Comyn'in kalbini bir şey kavradı ve şiddetle sarstı. Birden kendisini Merih'teki hastane odasında, ölmek üzere obn adamın yanında zıannetti. O adamın yüzünde de şimdi Sydna'mn yüzünde gördüğü korku izleri vardı.
Sydna, iğneli bir ifadeyle ve soğukkanlılıkla:
-— Şaşırdın mı?, dedi. Bir dostunu getirdim.
Comyn birden arkasına döndü. Willam Stanîey holün ucundaki bir kapının. önünde duruyordu. Gülümseyişi son derece iğrençti. Comyn, ellerini ağır ağır Sydna'mn omuzlarından çekti.
Stanley, sert bir bakışla Comyn'e baktı, sonra Sydna1-ya döndü.
— Kadm akht dedi. Ne zaman büyüyeceksin Sydna? dünyanın sonu geldiği zaman mı?
Sydna, saf bir ifadeyle gözlerini iri iri açarak baktı.
— Hatalı bir şey mı yaptım, Willy? Stanley'in yüzü şimdi bembeyaz olmuştu,
— Hayır, dedi*
Sydna'ya cevap vermekten çok kendisine cevap vermişti.
— Dünyanın sonu da gelse sen akıllanmayacaksın. Ne kadar akıllı olduğunu göstermek için bir sürü saçmalık yapmaya devam edeceksin. Bu hareketinin komik olduğu mı düşünmeyecekleri muhakkak.
Eaşıyla Comyn'e işaret etti.
— Geri dön, Dünya'ya gidiyorsun!
Sydna gülümsüyor du, fakat gözlerinde garip parıltılar vardı. Sta.nley le fazla ilgiliymiş gibi görünüyordu.
— Tekrar söylesene, şu son cümleni. Stanley ağır ağır tekrarladı.
— Bu adam Dünyaya dönüyor dedim. Sydna başını salladı.
— Gittikçe iyilegiyorsun, Wüly, fakat henüz yeteri kadar iyi değilsin.
— Ne bakımdan yeteri kadar iyi değilim?
— Eir Cochrane gibi emir vermek bakımından iyi
değilsin.
Sırtını Stanley'e döndü. Bu hareketi hakaret etmek için değildi. Sanki Stanley orada yokmuş gibi davranmak istemiş olmalıydı,
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Uzayda Büyük Sıçrayış - 3
  • Büleklär
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 1
    Süzlärneñ gomumi sanı 3777
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2054
    32.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 2
    Süzlärneñ gomumi sanı 3805
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2054
    32.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 3
    Süzlärneñ gomumi sanı 3724
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1911
    32.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 4
    Süzlärneñ gomumi sanı 3760
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2043
    32.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 5
    Süzlärneñ gomumi sanı 3713
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1996
    31.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 6
    Süzlärneñ gomumi sanı 3708
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1900
    32.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 7
    Süzlärneñ gomumi sanı 3710
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1979
    30.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Uzayda Büyük Sıçrayış - 8
    Süzlärneñ gomumi sanı 1490
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 958
    39.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    60.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.