Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız - 2

Süzlärneñ gomumi sanı 3421
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1636
22.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
35.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
43.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
Bakanlığı hiçbir fark düşünmemiştir ve düşünmeyecektir. Genç kızlarımız ve genç
erkeklerimiz aynı sistem içinde yetişeceklerdir. Kız ve erkek aynı yolda
gidecektir.
Eğitimi tüm çağ nüfusuna yaygınlaştırmak için Türkiye'de, kızlar için ayrı,
erkekler için ayrı okul açmanın ekonomik güçlükleri de bilinmektedir. Cinsiyet
itibariyle ilk resmi istatistiklerin bulunduğu 1927-1928 öğretim yılında ilkokul
öğrenimi gören 461.985 öğrencinin yalnızca 133.969'u (yüzde 29) kızdır. Aynı yıl
ortaokul öğrenimi gören öğrencilerin yalnız yüzde 18.9'u, lise öğrencilerinin de
yüzde 28'i kız öğrenci idi. Kuşkusuz bu eşitsizliği en düşük düzeye düşürmek için,
1927 yılında M.E.B. Ortaöğretim Dairesi karma eğitimi hedefleyen bir tasarı
hazırladı. Talim ve Terbiye Dairesince incelenen bu tasarı, yalnızca ortaokulda
karma eğitimin denenmesini Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'ye önermiş, ancak
bakan sorumluluğu üstlenerek, o yıl varolan 70 ortaokulda karma eğitime geçilmesine
karar vermiştir. Ortaokullardaki uygulamadan olumlu sonuç alınması üzerine 1928-
1929 öğretim yılında tüm liselerde karma eğitime geçilmiştir. 70 yıl sonra bugün bu
ilkeye ne ölçüde uyulmaktadır? İmam-hatip lisesi ve Kur'an Kurslarında kızlar ve
erkekler ayrı sınıflarda öğrenim görmüyorlar mı?
5. Eğitim Uygulamalı Olmalıdır
Mahalle mektepleri ve medreselerde çok yaygın olan ezberci eğitimin ne bireye, ne
topluma hiçbir yararı olmadığı biliniyordu. Kuşkusuz bu nedenle Atatürk, 1 Mart
1923 tarihinde TBMM'de yaptığı konuşmada şöyle diyordu (18):
Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için bir süs, tahakküm aracı
veya medeni bir zevkten ziyade, yaşamda başarılı olmayı sağlayan pratik ve
kullanışlı bir araç haline getirmektir.
Bir yandan yaygın olan cehaleti ortadan kaldırırken, öte yandan toplum hayatında
yapıcı, etkili ve verimli insanlar yetiştirmek gerekir. Bu da ilk ve ortaöğretimin,
uygulamalı öğrenme ilkesine dayanması ile gerçekleştirilebilir.
Türk eğitim tarihinde uygulamalı eğitime en güzel örnek Köy Enstitüleri uygulaması
olmuştur.
Köy Enstitüsü dizgesi ile eğitime başlıca dört işlev yüklenmişti: Eğitsel,
ekonomik, toplumsal ve siyasal.
Eğitsel işlev; her düzeydeki eğitimin kapılarının köylüye açılması
hedeflenmekteydi.
Ekonomik işlev; eğitim yoluyla köylünün, geleneksel üretim yöntemlerinden kurtulup,
tarımda ve el sanatlarında çağdaş yöntemleri kullanması hedeflenmişti.
Toplumsal işlev; eğitim yoluyla köylünün, kendi kültürünün bilincine varması, bunu
geliştirmesi, böylece geleneksel, içe kapanık yaşayış biçiminden kendini kurtarması
hedeflenmekteydi.
Siyasal (yönetsel) işlev; eğitim yoluyla köylünün ilkin kendi köyü içinde ağa
yönetiminden kurtulup kendi kendini yönetmesi, sonra da bu yolla ülke yönetimine
katılması hedeflenmekteydi (19).
Bugün Türk eğitim dizgesi, Köy Enstitüleri ile kazanılan uygulamalı eğitimin
neresinde? Söz gelişi bir lise mezunu, öğrendiği fizik dersinden bir evin elektrik
tesisatını kurabilecek düzeyde uygulama öğrenebiliyor mu? Bugün Türk eğitim
dizgesinde öğretme-öğrenme, yükseköğretime girişe endekslenmiştir. Okulda,
dershanede, özel derslerde gençler "mekanik" olarak test çözmeye özendirilmektedir.
Ya yükseköğretime giremeyenler?
Bu ilkeleri belirlerken Atatürk'ün nasıl bir Türk insanı istediği de kendiliğinden
ortaya çıkmaktadır. O, ümmetçi bir toplum anlayışından Türk ulusçuluğuna, teba
anlayışından halkın egemenliğini temel alan bir düzene geçilmesinde, en başta gelen
öğenin eğitim olduğunu biliyordu. Bu nedenle din temeline dayalı bir devlet
düzeninden laik devlet düzenine geçilmiştir. Bunun gerçekleşmesi eğitimin laik
olmasına bağlıdır. Laik eğitimin ilk ve en büyük harcı da, Öğretim Birliği
Yasasıdır.
Öğretim Birliği Yasasının Kabul Edilmesinden
Önceki Durum Ne İdi?
En kalın çizgilerle, 3 Mart 1924 tarihinden önce Türk eğitim dizgesinde eğitim-
öğretim işleri üç kanallı olarak yürütülmekte idi (20).
Birinci Kanal: Bu üç kanaldan en yaygın, dolayısiyle belki de Türkiye'de en çok
çocuğun devam ettiği okullar, "mahalle mektepleridir". Programlarını daha çok
Kur'an ve Arapça öğretimi oluşturan bu okullar medreseleri de içermektedir.
İstanbul'daki Darülfünuna bağlı medreselerin yanısıra, Anadolu'da il, ilçe, kasaba
ve köylere dek uzanan bir medrese ağı bulunmakta idi. Daha çok vakıflar ve
kişilerce kurulan bu okullar, Türk halkının büyük çoğunluğunu, din ve şeriat
kuralları baskısı altına almıştı. Bu amaçla kurulmuş 70 bin kadar vakıf vardı.
Halkın çok büyük bir bölümü; çeşitli tarikatlar, bu tarikatlara bağlı tekke, zaviye
ve türbelerin etkisi altında bulunmakta idi. Yalnız İstanbul'da 16 tarikat ve 450
dolayında tekke olduğu belirlenmişti. Toplum; şeyhlik, ağalık, derebeylik,
büyücülük vb. kisveler içindeki bir kısım yalancı, riyakar ve halkın sırtından
parazit olarak geçinen kişilerin etki ve baskısı altında yaşamını sürdürüyordu.
Başı ağrıyan, oğlu-kızı evlenecek olan, keçisi-koyunu kaybolan halk; bu vb
sorunların çözümünü öncelikle üfürükçülere, muskacılara sorardı.
İkinci Kanal: Bu kanaldaki eğitim-öğretim; yenilikçi "Tanzimat okullarında"
yapılıyordu. Rüştiye (ortaokul), idadi (lise), sultani (lise) vb adlarla anılan bu
okullar; "1868 yılında İstanbul'da açılan ve Fransızca öğretim yapan Galatasaray
Lisesi ile başladı" demek yanlış olmaz. Bu okulların, günümüzdeki çağdaş okulların
gelişmesinde belirleyici etkisi olmuştur.
Üçüncü Kanal: Bu kümede yabancı dilde eğitim-öğretim yapan "misyoner okulları,
yabancı kolejler, azınlık okulları" sayılabilir. Başlıcaları Robert Koleji (1863),
İzmir Amerikan Kız ve Tarsus Amerikan Kolejleri, Notre Dame de Sion, Saint-Michel
(1868), Saint-Joseph (1857), Saint-Benoit (1783) vb. Kışlalı'ya göre 37 kentte 72
Fransız okulu, 19 ilde 27 Amerikan okulu. Sadece İstanbul'da 83 İngiliz okulu, 44
Rus, 24 İtalyan okulu... Elazığ'da bile 83 yabancı okul... Paris Barış Konferansı
sırasında Yunan Başbakanı Venizelos'un verdiği bilgiye göre Anadolu'da 2.228 Rum
okulunda 188.577 öğrenci öğrenim görüyordu (21).
Bu okullar, Alman okulu ise Alman kültürünü, Amerikan okulu ise Amerikan kültürünü,
Fransız okulu ise Fransız kültürünü, Türk insanına aşılamayı temel amaç
edinmişlerdi. Bu okullarda Türk ulusu bilinci aşılamak mümkün değildi, tam tersine
Amerikan ya da Fransız sömürgesi vatandaşı olma davranışı veriliyordu. Atatürk'ün
19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmasıyla başlayan bağımsızlık ateşinin alevlendiği,
hatta tüm Türkiye'ye yayılmaya başladığı günlerde, "Amerikan mandası" mı, "İngiliz
himayesi" mi konusunu tartışanlar, hatta savunanlar işte bu "misyoner" okulları
mezunlarıdır. Örneğin Halide Edip'in Mustafa Kemal'e gönderdiği 10.08.1919
tarihli mektupta şu cümleler yer alıyor: "Fransa, İtalya, İngiltere Türkiye'nin
güdümü işini Amerikan Senatosu'na resmi olarak önermekle birlikte, bütün güçlerini
Senato'nun bunu kabul etmemesi için harcıyorlar. Üleşmeyerek pay kaçırmak elbette
işlerine gelmiyor" (22).
İkinci ve üçüncü kanal okulların büyük çoğunluğu İstanbul'da idi. Bu okul
kümelerinin her birinde üç ayrı dünya görüşü, üç ayrı yaşam biçimi, hatta üç ayrı
çağın insanları yetiştiriliyordu. Bu üç ayrı kanalda eğitim-öğretim hizmeti sunan
okul kümelerinin ders kitaplarının satıldığı yerler bile birbirinden farklı idi.
Birinci kanaldaki okullarda (mahalle mektepleri ve medreselerde) okutulan ders
kitapları Beyazıt'ta sahaflarda; ikinci kanal okulların ders kitapları
Cağaloğlu'nda, üçüncü kanal okulların ders kitapları da Beyoğlu'nda satılıyordu.
Çok özlü biçimde nitelikleri belirlenen bu üç ayrı eğitim kanalı ile ulus
egemenliğini davranışa dönüştürmüş kuşaklar yetiştirmek, ulusal kültürü
güçlendirmek, ulus bilinci vermek, böylece ulusal birliği sağlamak olanaklı
değildi.
Tümü yedi maddeden oluşan Öğretim Birliği Yasası neler getiriyor?
Bir devletin genel eğitim ve kültür politikasında ulusun düşünce ve duygu
bütünlüğünü sağlamak için öğrenim birliği en doğru, en bilimsel ve her yerde yararı
ve olumluluğu görülmüş bir ilkedir. 1839 Gülhane Fermanı'ndan sonra açılan Kutlu
Düzenleme (Tanzimat-ı Hayriye) döneminde öğrenim birliğine başlanmak istenmişse de,
bunda başarılı olunamamış ve tam tersine bu alanda bir ikilik yaratılmıştır. Bu
ikilik eğitim ve öğretim açısından birçok olumsuz sonuç yaratmıştır. Bir ulus
bireyleri, ancak bir eğitim görebilir. Bir ülkede iki türlü eğitim, iki türlü insan
yetiştirir. Bu ise duygu, düşünce ve dayanışma birliği amaçlarını tümüyle yok eder.
Yasa önerimizin kabulü durumunda, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki her çeşit eğitim-
öğretim kurumlarının bağlanacakları tek yer Eğitim Bakanlığı olacaktır.
Cumhuriyetin kültür politikasından ve kültürümüzü duygu ve düşünce birliği içinde
ilerletmekle görevli olan Eğitim Bakanlığı, müspet ve bütünleşmiş bir eğitim
politikası uygulayacaktır.
İşte Öğretim Birliği Yasası, Saruhan Milletvekili Vasıf (Çınar) Bey ve elliyedi
arkadaşının önerisi üzerine 2 Mart 1924 tarihinde TBBM'ne verilmiş, ertesi gün
yukarıdaki gerekçe ile hiç görüşme konusu yapılmaksızın oybirliği ile kabul
edilmiştir. Öğretim Birliği Yasası aynen şöyledir:
1. Türkiye'deki tüm bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na
bağlanmıştır (Madde 1).
Buna göre tümüyle dinsel eğitim verilen mahalle mektepleri ve medreseler
kapatılmış, ilkokul programından Kur'an dersleri, ortaokul ve lise programından
din, Arapça ve Farsça dersleri çıkarılmış, ulusal eğitimimiz dogmatik yapıdan
arındırılmıştır. Ayrıca yabancı dilde öğretim yapan, genellikle sömürge ülkelerinde
yaygın olan ve tümüyle yabancı kültürü Türk insanına aşılamayı amaçlayan "misyoner
okulları", Milli Eğitim Bakanlığı'nın gözetimi ve denetimi altına alınmıştır. Bu
azınlık okulları programına tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, Türkçe dersleri
konulmuştur.
Yasanın bu maddesi yürürlükte ise; Kur'an Kursları neden Diyanet İşleri
Başkanlığı'na bağlanmıştır? Bugün Diyanet İşlerine bağlı 6154 Kur'an kursunda
177.120 çocuk öğrenim görmektedir. Bu sayı, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu
ilköğretim yasasının (4306) kesin hükmüne ve Danıştay kararına karşın, yaz
aylarında bu kurslara katılan milyonlarca ilkokul öğrencisi ve tarikatçı vakıflarca
açılan kursların öğrencilerini içermemektedir. Böylece çoğu şeriatçı düzene özlem
duyan "militan" yetiştirilmektedir. O zaman 1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı kuruluş yasası, -ki bu yasaya göre Kur'an Kursu açma yetkisi
müftülüklere verilmiştir- Öğretim Birliği Yasası ile çelişmiyor mu?
2. Şeriat ve Vakıflar Bakanlığı ya da özel vakıflarca yönetilen tüm medrese ve
okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmıştır (Madde 2).
Yasanın bu maddesi yürürlükte ise, 1965 tarih ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları
Yasası uyarınca kurulan özel okulların ve vakıf üniversitelerinin kurulması, özde
Öğretim Birliği Yasası ile çelişmiyor mu? Anayasanın 174. Maddesine göre, korunacak
devrim yasalarının yürürlükteki hükümleri Anayasaya aykırı olduğu biçiminde
anlaşılamayacağı ve yorumlanamayacağına göre, devrim yasalarıyla çelişen yasalar
Anayasaya aykırı olmaz mı? Yine tarikatçı vakıflarca açılan özel Kur'an Kursu,
öğrenci yurdu, ilk ve ortaöğretim kurumları nasıl açılıyor? Örneğin Denizli'ye
yirmi kilometre uzaklıkta Pınarlık Köyü'nde tek derslikli okulun karşısında dört
katlı binanın kapısında Pınarlık Kız Talebe Yurdu levhası bulunmaktadır. Burası,
Süleymancıların tek tip projelerle yaptığı eğitim merkezlerinden biri, çevreden
toplanan kız çocuklarla "taleban" yetiştiriliyor (23). Aynı tarikatın benzer bir
yurdu da Denizli'nin Babadağ İlçesinde değil mi?
"Bir ulus bireyleri ancak bir türlü eğitim görebilir. Bir ülkede iki türlü
eğitim, iki türlü insan yetiştirir. Bu ise; duygu ve düşünce birliğini ve dayanışma
amaçlarını bütünüyle yok eder."
Bu gerekçe temel alındığında, özellikle tarikatçı vakıflarca kurulan yatılı ve
gündüzlü özel okullar, yurtlar, kurslar açılması; Öğretim Birliği Yasasının ikinci
maddesiyle taban tabana ters düşmüyor mu? Tarikatçı vakıflarca açılan bu özel
öğretim kurumlarında, dogmatik dinsel bilgilerle körpe beyinlerin yıkandığını ve
buna 6-7 yaşlarında başlandığını "sağır sultan" bile duymadı mı?
3. Milli Eğitim Bakanlığı, yüksek din uzmanları yetiştirmek üzere üniversitede bir
ilâhiyat fakültesi ile, imamlık ve hatiplik gibi dinsel hizmetlerin yerine
getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için ayrı okullar açacaktır (Madde 4).
(24)
1959 yılında imam-hatip okulu mezunlarına yüksek öğrenim olanağı sağlamak amacıyla
kurulan Yüksek İslâm Enstitüleri bir yana, bu maddede öngörüldüğü gibi, 1982 yılına
değin Türkiye'de bir tek İlahiyat Fakültesi vardı.
Ancak "sözde Atatürkçü" 12 Eylül askerî yönetiminde; köktendinci akımlar, özellikle
şeriatçı eğitim, gelişmek için çok uygun bir ortam bulmuştur. Bu dönemde eğitimde
gelişen başlıca şeriatçı kadrolaşmalar şunlardır:
1. İlk ve ortaöğretim kurumlarında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi Anayasal
olarak zorunlu kılınmıştır. Böylece Türkiye genelinde 31.12.1996 tarihi itibariyle
toplam 263.848 saatlık bu yeni ders yükünü okutacak yaklaşık 10 bin öğretmen
kadrosu yaratılmıştır. Bu 10 bin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenini
yetiştirmek üzere "sözde Atatürkçü" askerî yönetim, tüm Yüksek İslâm
Enstitülerini, 1982 yılında ilâhiyat fakültesine dönüştürmüştür.
Öğretim Birliği Yasasında bir ilâhiyat fakültesi öngörülmesine karşın, 1998-1999
öğretim yılında ikinci öğretim ile birlikte toplam ilâhiyat fakültesi sayısı 28'e
(21+7), 1998 yılı birinci sınıf öğrenci kontenjanları da 1888'e (1362+526)
yükselmiştir. Buna göre 21 ilâhiyat fakültesi az görülmüş olacak ki, 7 fakültede de
ikinci öğretim sürdürülmektedir. Buna ek olarak 8 ilâhiyat fakültesinde de,
ilköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği bölümü açılmıştır. Bu
bölümlerin 1998 yılı öğrenci kontenjanı da 476'dır. Bu bölümlerin açılmasıyla Din
Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin, dal (branş) öğretmenlerince okutulmasına karar
verilmiştir. O zaman YÖK'ce hazırlanıp Eğitim Fakültelerine dayatılan sınıf
öğretmenliği programlarında zorunlu dersler arasında verilen Din Kültürü ve Ahlak
Bilgisi dersine neden gerek duyulmuştur? Böylece Anayasal olarak ilk ve
ortaöğretimde zorunlu olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi, YÖK kararı ile,
yükseköğretimin bir kesiminde de zorunlu kılınmıştır. 1739 sayılı Milli Eğitim
Temel Yasasında, öğretmen yetiştirme programlarında genel kültür derslerine yer
verilmesinin öngörülmesine karşın yer verilmemesi, buna karşılık Din Kültürü ve
Ahlak Bilgisi dersi konulması düşündürücüdür.
Ulusal eğitimimizin "medreseleştirilmesi", yeterli görülmemiş olacak ki, 6
üniversitede toplam birinci sınıf öğrenci kontenjanı 320 (1998) olan ilâhiyat
meslek yüksekokulu açılmıştır. Bu durum Öğretim Birliği yasasının özüne ve sözüne
taban tabana ters düşmektedir (25)
2. 12 Eylül yönetimi; o güne değin yalnızca yetiştirildikleri yönde üniversitelere,
akademilere ya da yüksekokullara girebilen mesleki-teknik lise mezunlarına, bu
arada imam-hatip lisesi mezunlarına, 16.6.1983 tarihinde 1739 sayılı Milli Eğitim
Temel Yasasında yapılan bir değişiklikle tüm yükseköğretim programlarına girme
hakkı tanımıştır. Daha açık bir deyişle, bu tarihe değin örneğin ilköğretmen okulu
mezunu yalnızca eğitim enstitüsüne, endüstri meslek lisesi mezunu erkek teknik
yükseköğretmen okuluna, imam-hatip lisesi mezunu yüksek islam enstitüsüne (ilâhiyat
fakültesine değil) girebiliyordu. Böylece askerî yönetim; imam-hatip lisesi
mezununa; öğretmen, hakim, savcı, emniyet müdürü, kaymakam, vali, mühendis, doktor,
vb. olabilme yolunu açmıştır. Kuşkusuz bu nedenle bugün hem ilköğretim sınıf
öğretmenliği, hem de ortaöğretim dal öğretmenliği bölümlerine yerleşen imam-hatip
lisesi mezunları, öğretmen lisesi mezunlarından birkaç kat daha fazladır. Hatta
oransal olarak, öğretmen adaylarının çoğu, imam-hatip lisesi çıkışlıdır. Böylece 76
yıllık Cumhuriyet tarihimizde ilk kez "sözde Atatürkçü"ler imam adayı olarak
yetişenlere öğretmen olma hakkı tanımıştır. Böylece Öğretim Birliği Yasası delik-
deşik edilmiştir.
Bugün 571 okulda 119.903'ü kız 213.417 imam-hatip ortaokul, 605 okulda 79.616'sı
kız 178.046 imam-hatip lisesi olmak üzere toplam 391.463öğrenci imam-hatipte
öğrenim görmektedir (26). Bunlar, Öğretim Birliği Yasasında öngörülen dinsel
hizmetleri görecek memurlar olarak mı yetiştiriliyor? 200 bin dolayındaki kız da mı
imam olacak? Her yıl yaklaşık 50 bin olan imam-hatip lisesi mezunlarından kaçı
imam-hatip kadrosuna atanıyor?
Öğretim Birliği Yasası Neden Uygulanmıyor?
Öğretim Birliği Yasası ile Türk milli eğitimi, dogmatik yapıdan demokratik bir
yapıya kavuşmuştur. Tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına (MEB)
bağlanmıştır. Hafta sonu tatillerinin başlayacağı perşembe günleri öğrencilerin
topluca "padişahım çok yaşa!" dedikleri mahalle mektepleri ve medreseler
kapatılmıştır. Çağdaş okulların geliştirilmesine ve tüm ülkede yaygınlaştırılmasına
ivme kazandırılmıştır. Misyoner okulları, MEB'nın gözetim ve denetimi altına
alınmıştır.
Belki de en önemlisi, Öğretim Birliği Yasası ile dini eğitimden laik eğitime,
dogmatik eğitimden çağdaş ve bilimsel eğitime geçilmiştir. Teokratik bir yönetim
düzeninde, bireyin özgürlüğü söz konusu değildir. Çünkü dogmatik baskının
kuralları, bireysel özgürlük tanımaz. Günümüzde hangi İslâm devletinde özgürlükçü
demokrasi vardır?
Öğretim Birliği Yasasını; eğitimde ulusallaştırma, çağdaşlaştırma ve aynı devrimci
atılımla öteki yasal düzenlemeler izlemiştir, bunlar şunlardır:
c Öğretim Birliği Yasasının kabul edildiği 3 Mart 1924 tarihinde 431 sayılı yasa
ile Halifelik ve 429 sayılı yasa ile Şer'iye ve Evkaf Vekaleti (Bakanlığı)
kaldırılmıştır.
c 25 Şubat 1925 tarihinde dinin politik amaçla suistimal edilemeyeceği hakkında
kanun kabul edildi. Bugün din politik amaçla kötüye kullanılmıyor mu?
c 25 Kasım 1925 tarih ve 671 sayılı Şapka Devrimi Yasası kabul edildi. Bu yasa
yürürlükte de uygulanıyor mu?
c 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı yasa ile miskinlik ve bölücülük yuvası olan
tekke ve zaviyeler kapatılmıştır. Kapatılmadan önceki durum ne idi? Bunu, Baloğlu
şöyle betimlemiştir (27).
Cumhuriyetin başında devralınan yaklaşık 70 bin vakfın çoğu eğitimle ilgili idi.
Halk; çeşitli tarikatlar ve bunlara bağlı tekke, zaviye ve türbelerin etki alanında
bulunuyordu. Yalnız İstanbul'da 15 tarikat ve 438 tekke vardı. Toplum; şeyhlik,
ağalık, derebeylik, çelebilik, büyücülük gibi çeşitli adlar ve belli kisveler
içinde, halkın sırtından geçinen kişilerin baskısı altında idi.
Bugün bu devrim yasası yürürlükte ama tarikatlar, tekkeler, şeyhler vb. 1925
yılından daha mı az?
c Anayasada devlet laikleştirilmiştir. 1924 Anayasasındaki "Türkiye Devletinin
dini, din-i İslâmdır" maddesi, 9 Nisan 1928 tarihinde Anayasa'dan çıkarılmıştır.
c Kabulünden 69 yıl sonra bugün kimi Asya Türk Cumhuriyetlerinin model olarak
seçmek istedikleri, yeni Türk Harfleri, 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilmiştir.
Yeni Türk harflerinin kabul edilmesi üzerine, Arap harfleriyle basılmış ders
kitaplarıyla öğretim yapılması da aynı yıl yasaklanmıştır.
c Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati; 1927-1928 öğretim yılından itibaren
ortaokullarda, 1928-1929 öğretim yılında da liselerde karma eğitim uygulamasına
geçilmesine karar vermiştir.
c Öğretim Birliği Yasasının 4. maddesi uyarınca, 1924 yılında çeşitli illerde
açılmış olan 29 İmam-Hatip Okulu, Devletin Anayasal olarak laikleşmesinden sonra,
1930 yılında ortaokula dönüştürülerek kapatılmıştır.
c Genel ortaöğretim programlarında yer alan din dersleri, Arapça ve eski yazı 1927
yılında ortaokul, 1928 yılında ilkokul ve 1931 yılında ilköğretmen okulları
programından çıkarılmıştır.
Ulusal Eğitimimizin Tarihsel Gelişimi
Ulusal Kurtuluş Savaşı sonunda, 1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla ülkemiz,
yalnızca yeni bir siyasal düzeni benimsememiş, yönünü de değiştirmiştir. Doğulu bir
toplum olmaktan, Batılı bir toplum, çağdaş bir toplum, uygar bir toplum olmaya
karar vermiştir. Çağdaş toplumun harcı da çağdaş eğitimdir. Kuşkusuz bu nedenle
genelde Cumhuriyet hükümetleri programlarında eğitime her zaman önemli bir yer
vermişlerdir. Bu bağlamda Atatürk "... en mühim, en esaslı nokta eğitim
meselesidir. Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, yüksek bir cemiyet
halinde yaşatır ya da bir milleti esaret ve sefalete terkeder" demiştir. Başta
Atatürk ve arkadaşları -Cumhuriyeti kuranlar- Cumhuriyetin kurulmasından sonra ilk
ve en büyük devrimi; eğitim alanında gerçekleştirmişlerdir: Öğretim Birliği Yasası
(3 Mart 1924).
1924 Öncesi Türkiye'nin Eğitim Durumu
1923-1924 öğretim yılında 12 milyon dolayında tahmin edilen nüfusun yüzde 90'ı
köylerde yaşıyordu. Yüzde 90'dan fazlasında okul ve öğretmen bulunmayan köylerin
nüfusunun hemen hemen tümüne yakını okumaz-yazmazdı. Ortaokul ve lise kimi
ayrıcalıklı yerleşim merkezlerinde bulunuyordu. Ülke genelinde toplam 23 okulda
1.241 lise öğrencisi, 20 mesleki-teknik lisede 2558 öğrenci öğrenim görüyordu. Her
tür ve düzey okulda öğrenim gören tüm öğrenci sayısı 400 binden azdı. Buna göre her
100 nüfusa en çok 2-3 öğrenci düşüyordu (1996-1997 öğretim yılında bu sayı
21.6'dır). Üniversitenin fakülte ve yüksek okullarında medreselere koşut eğitim
veriliyordu.
Atatürk'ün önderliğinde girişilen devrimler, toplumsal yapıda köklü değişikliklere
yol açtı. Kazanılan Kurtuluş Savaşının yanısıra, Cumhuriyetin ilanıyla ümmetçiliğe
karşı Türk ulusçuluğu, tebaa anlayışına karşı halkın egemenliği, din temeline
dayalı devlet düzeni yerine, laik hukuk devleti düzeninin de utkusu kazanılmıştır.
Hedef çağdaş uygarlığı yakalamak ve geçmekti: Bu hedefe ulaşılmasında tek ışık,
ulusal ve laik eğitimdi. 1924 yılında eğitim ne ulusaldı, ne laikti. Bir yanda
"mahalle mektepleri" ve "medreseler"de dinsel eğitim veriliyordu, öte yanda az da
olsa, Tanzimatla birlikte temeli atılan bugünkü çağdaş okullar gibi eğitim-öğretim
hizmetleri sunulan rüştüye, idadi - sultani kısaca "tanzimat okulları" bulunuyordu.
Öğretim Birliği Yasası; laik eğitimi benimsemekle daha 1924 yılında Türk
demokrasisinin temel harcını koymuştur. Öğretim Birliği Yasası, demokrasiye yapısal
uyumun sınır çizgisidir. Bu çizgiden geriye dönüş, kişi egemenliğine, yani irticaya
yönelmedir. Son yıllarda yaşanan da budur.
Devrimci Atılımın Kilometre Taşları
1. Laik eğitim düzeninin temel taşını oluşturan Öğretim Birliği Yasasını; eğitimi
ulusallaştırma, çağdaşlaştırma ve aynı devrimci atılımla öteki yasal düzenlemeler
izlemiştir. Çünkü Öğretim Birliği Yasası ile yalnızca eğitimde birlik ve eşitlik
sağlanmadı, uluslaşmanın, demokratikleşmenin, özgürleşmenin de temelleri atıldı.
17.02.1926 tarihinde Medeni Kanun kabul edildi. 04.10.1926 tarihinde Medeni Kanun,
Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu yürürlüğe girdi. Medeni Kanunun yürürlüğe
girmesiyle, kadınlara erkeklerle eşit haklar tanınmıştır. 1924 yılında Türkiye'de
479 medresede 1800 öğrenci öğrenim görüyordu. Bu tarihte kız ve erkek öğrenciler
hâlâ ayrı okullarda öğrenim görüyorlardı. Bu düzende, kızlar aleyhine çok büyük
eşitsizlik yaratılıyordu.
Bunların temelinde; hukuk düzenini, siyasal dizgeyi, aklı, dinsel inancın
köleliğinden kurtaran laiklik yatmaktadır. Ahmet Kılıçoğlu'nun deyişiyle Medeni
Kanun, özde tam bir laiklik belgeselidir (28).
Medeni Kanunumuzun genel gerekçesi, dinsel esaslara dayalı yasalarla çağdaş bir
toplum yaratmanın olanaksız olduğunu, bunun için laik esaslara dayalı yasaların
kabul edilme zaruretini, bugünkü tarihimize de ışık tutacak şu önemli tümcelerle
işaret etmektedir:
Kanunları dine dayanan devletler kısa bir zaman sonra memleketin ve milletin
ihtiyaçlarını karşılayamazlar. Çünkü dinler değişmez hükümler içerirler. Yaşam
yürür, ihtiyaçlar değişir. Din kanunları mutlaka ilerleyen hayat karşısında
şekilden ve ölü kelimelerden fazla bir değer ve anlam ifade etmezler. Bu nedenle,
dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması, çağdaş uygarlıkların önemini ve eski
uygarlıklardan en önemli farkını ortaya koyar.
2. Genel ortaöğretim programlarında yer alan din dersleri, 1928 yılında ilkokul,
1931 yılında ilköğretmen okulları programından çıkarılmıştır.
3. 22 Ocak 1932 tarihinde ilk Türkçe Kur'an İstanbul'da Yerebatan Camiinde okundu.
29 Ocak 1929 tarihinde ilk Türkçe ezan Fatih Camiinde okundu. 6 Şubat 1932
tarihinde ilk Türkçe hutbe Süleymaniye Camiinde okundu.
4. 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı İstanbul Darülfünunun Yürürlükten Kaldırılması ve
Milli Eğitim Bakanlığınca Yeni Bir Üniversite Kurulmasına İlişkin Yasaya bağlı
olarak kadro cetvelinden çıkarılması üzerine İlahiyat Fakültesi kapatılmıştır.
5. Hangi din ve mezhebe bağlı olursa olsunlar, din görevlilerinin mabed ve ayinler
dışında ruhani kıyafet giymeleri 3 Aralık 1934 ve 2596 sayılı yasa ile
yasaklanmıştır.
6. Harf devriminden sonra 24 Kasım 1928 tarihinde, Atatürk'ün başöğretmenliğinde,
tüm yurtta Ulus Okulları (Millet Mektepleri) açılarak okuma-yazma seferberliği
başlatılmıştır. Harf devrimi ile yüzde sıfır (0) olan nüfusun okur-yazarlık oranı
yedi yıl sonra, 1935 yılında yüzde 20'ye yükselmiştir.
Bu listeyi uzatmak olanaklıdır. Ama devrimlerin çimentosu eğitim devrimidir.
Eğitimin hammaddesi nüfus, anahtarı da öğretmendir.
7. İşte bu nedenle önce 1926 yılında Denizli ve Kayseri'de iki parasız yatılı köy
öğretmen okulu açılmış ancak bu okullar 1933 yılında kapatılmıştır. 1937 yılında
İzmir-Kızılçullu ve Eskişehir-Mahmudiye'de iki yeni köy öğretmen okulu açılmıştır.
Aynı yıl Köy Eğitmen Kursları açılmıştır. 17 Nisan 1940 tarihinde "bozkır yeşerten"
Köy Enstitüleri kurulmuştur.
Türkiye; ümmetçi bir toplumdan çağdaş, özgür düşünceli, demokratik ve laik bir
topluma dönüşebildiyse, son yıllarda içten ve dıştan Cumhuriyeti yıkma ve ülkeyi
bölme çabalarına karşın dimdik ayakta durabiliyorsa, bunu Cumhuriyet döneminde
yetiştirilmiş idealist, laik, Atatürkçü öğretmenlere ve onların yetiştirdiği
kuşaklara borçludur.
Atatürk de çok önem ve öncelik verdiği eğitim sorunlarını çözebilmek için,
Cumhuriyet'e inançlı, aydın, laik, çağdaş bir öğretmen ordusuna gereksinim
duyuyordu. Devrimlerin yerleşip kökleşmesinde öğretmenleri kendine en yakın
yardımcı seçen Atatürk, öğretmenleri ve öğretmenlik mesleğini her zaman
yüceltmiştir. Bu bağlamda, 16-21 Temmuz 1921 tarihlerinde Ankara'da toplanan
Birinci Maarif Kongresini açış konuşmasında öğretmenlere şöyle seslenmiştir (29):
Huzurunuzda ve milletin huzurunda milli eğitimimizle ilgili görüşlerimi açıklamaya
imkan veren bu fırsattan yararlanarak beklediğimiz kurtuluşun saygıdeğer öncüleri
olan yüce Türk öğretmenlerinin bugünkü durumu göz önünde bulunduracağından ve her
güçlüğe göğüs gererek bu yolda yılmaksızın yürüyeceğinden hiç şüphem yoktur.
Görevimiz çok önemli ve hayatidir.
27 Ekim 1922 tarihinde Bursa'da öğretmenlere yaptığı konuşmada Atatürk,
öğretmenleri bir kez daha yüceltiyor (30):
İsterdim ki çocuk olayım, genç olayım, sizin ışık saçan sınıflarınızda bulunayım.
Sizden feyz alayım. Siz beni yetiştirebilirsiniz. O zaman milletim için daha
yararlı olurdum.
25 Ağustos 1924 tarihinde Ankara'da toplanan Muallimler Birliği Kongresinde Atatürk
öğretmenlere şöyle sesleniyor (31):
Cumhuriyet'in fedakar öğretmen ve eğitimcileri, yeni nesli sizler
yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin değeri, sizin
maharetiniz ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet;
düşünce, bilgi, fen ve beden yönünden kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular
ister. Yeni nesli bu nitelik ve yeteneklerle yetiştirmek sizin elinizdedir.
Bunlardan; öğretmenlerin ve öğretmenlik mesleğinin Türk toplumundaki saygınlığı
Atatürk döneminde altın çağını yaşadığı anlaşılmaktadır. Bu süreç, 1946 yılına
değin sürmüştür. Özellikle 1950'lerden sonra "görülen lüzum üzerine" görevden
alınanlar yine öğretmenler olmuştur. Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerin 1950'lerde
yedeksubay yapılmaması, öğretmenleri toplumda aşağılamıştır.
8. Cumhuriyetin kurulması ile birlikte başta Cumhurbaşkanı Atatürk olmak üzere
cumhuriyet hükümetleri köylere daha çok eğitim hizmeti götürebilmek için çok büyük
çabalar harcamışlar, ama 1933 yılına değin köy eğitiminde beklenen hedefe
ulaşılamamıştır.
Dr. Reşit Galip'in Milli Eğitim Bakanı olmasıyla (19.9.1932 - 13.8.1933), köy
eğitimi çalışmalarında öncelik "Köy öğretmeni" yetiştirilmesine verilmiştir. Bu
dönemde Milli Eğitim Bakanlığınca Ankara, İzmir, Bursa ve Adana'da, köylere
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız - 3
  • Büleklär
  • Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız - 1
    Süzlärneñ gomumi sanı 3530
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1828
    25.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    37.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız - 2
    Süzlärneñ gomumi sanı 3421
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1636
    22.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    35.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız - 3
    Süzlärneñ gomumi sanı 3322
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1788
    22.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    35.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız - 4
    Süzlärneñ gomumi sanı 3443
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1457
    23.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    35.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız - 5
    Süzlärneñ gomumi sanı 3413
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1439
    23.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    34.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız - 6
    Süzlärneñ gomumi sanı 3325
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1737
    22.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    34.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız - 7
    Süzlärneñ gomumi sanı 3361
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1571
    24.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    36.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız - 8
    Süzlärneñ gomumi sanı 2439
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1142
    26.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    36.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.