Kırık Mızrak - 2

Общее количество слов 3166
Общее количество уникальных слов составляет 1877
23.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
34.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
40.9 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
Beyinler sarsık, kalbler baygın, devâsı meçhûl..

Meydanlar inliyor; gâyesiz kalabalıklar..
Ve insanlar tıpkı “akvaryumdaki balıklar”:

Şaşkınlıkla gidip “kâh sağa tos, kâh sola tos”
Böylesi yığınlar içinde idrâka paydos!

Bunca fezâyîle cemiyet yaşar mı? Heyhât!
Göz görmez, kulak sağır, “kapkaranlık hissiyât”..

Şehirler tekmil çirkef, sokaklar zift kanalı;
Gençler serâzât, her şey hürriyet payandalı...

Hayâ yırtılıp gitmiş, iffet ayak altında,
Yalan som altın, aldatma sultanlık tahtında...

Kurt gövdenin içinde, yapraklar bir bir solmuş,
Millî rûh derbeder, milletse tekmil yorulmuş.

Genç adam; bu bâdirenin bahadırı sensin!
Yıllardır, hayallerde, düşlerde beklenensin...

Doğrul! Kendine gel! Bak tan yeri ağarıyor
Her yanda nûr karanlık ordusunu boğuyor.

Hiç durma koş tulumban elinde dört bir yana!
Göğüsle alevleri bu bir vazife sana!

Yırtılsın bütün zulmetler, belli olsun akyol...
Gel, “İslâm emânetin dönmez davacısı ol!”

Sensin asırlardan beri beklenen kahraman,
Gel ki, artık kalmadı dizlerimizde derman..!














KALK YİĞİDİM

Kalk ey yiğit uykudan!
Kalk ki bağrımda nâlân...
Sensiz geçen günlerde,
Dolaştım ben dünlerde..
Hep mahzûn ve kederli,
Sen bizi terk edeli.

Yiğidim görün artık!
Görün ki çok bunaldık.
Canlarımız gırtlakta,
Son kelime dudakta:
Gülümse milletine!

Susadık himmetine...
Kalmadı hiç gücümüz;
Bizler bir sürü öksüz
Hep itilip kakıldık;
Eşya gibi satıldık;
Hicran üstüne hicran,
Dahasına yok derman...

Her gece hayaldesin,
Sözlerde, dillerdesin,
Bir ömür boyu böyle..
Bir defa da sen söyle!
Ne olur acı bize!
Yıkılıp geldik dize...










ŞANLI SÜVARİ

Dopdolu bir şevkle çıkıp yollara düşeli,
Geçtin mâniaları küheylân gibi bir bir...
Encâma ereceğin heyecanından belli;
Şahlan ki şanlı süvarim devran sana esir!

Bir ulu mefkûre uğruna neleri aştın,
Hayalinde tüllenen ötelerden renklerle..
Rûhların el salladığı zirveye ulaştın,
Yâd ediliyor ismin göklerde meleklerle...

Erdiğin her merhalede ayrı bir aydınlık,
Cedlerle atbaşı koşuyorsun dolu-dizgin
Artık hırıltıya düştü her yanda karanlık,
Yepyeni bir destan yazılıyor ki pek engin...

Yıllarca görüp duyduğumuz bu tatlı rüyâ,
Altın tahtlara kurulmuş kutlu erleriyle..
Dünü ışıktan deryâ, yarını farklı ziyâ,
Bir sır peşindeler mübârek seferleriyle.

Sonsuzluk aşkıyla yürüyorlar hep ileri,
Dillerinde ölümsüzlük türküsü öteden;
Açılıyor bir bir sır âlemin perdeleri,
Görüyorlar Cenneti bulundukları yerden.

Yürüyen yürüyor arkada koca dalgalar,
Şimdi tam visal kuşağında geçmiş-gelecek...
Bambaşka şeyler gösteriyor artık aynalar:
Bugün olmasa da bir gün mâzi dirilecek!






IŞIĞA GÖNÜL VERENLER

–“Mehlika Sultan” şâirine ithâf olunur–

Işığa gönül vermiş bu yiğitler,
Bir gece sonsuza yelken açtılar.
Işığa gönül vermiş bu yiğitler,
Geçerken her yere nûrlar saçtılar.

Rûhlarını sardığı günden beri,
Solmayan güzelliklerden akisler;
Her gece rüyâlarında bir peri,
Onlara öteden türküler söyler...

Yâr yâr deyip yandıkları her zaman,
Menendi olmayan bir eşsiz dilber,
İltifat eder diye bir gün cânan,
Gözetirler dört bir yanı beraber.

Aşk u şevkten kanatlarla günlerce,
Koştular hep ümitlerle dopdolu.
Ne visâl hülyâlarıyla her gece.!
Sevinseler de gözleri buğulu.

Dağlı, dereli bir uzun yolculuk,
Onlar harıl harıl; yollar öğünsün..
Allah kapısında ebedi kulluk;
Bilmeyen bahtsız âh edip dövünsün...

Dâvâmızın kara sevdâlıları,
Varacaklar dünyanın ötesine;
Bir “yâd-ı cemîl” olacak adları
Girecekler millî rûh bestesine...

Her biri bin gönülde yaşayacak,
Sîmâlarında ebediyet rengi..
Hâtıraları asla solmayacak,
Öte tarafdaki güllerin dengi...

Işığa gönül vermiş bu yiğitler,
Seyrettikçe çevreyi mest ü mahmûr,
Dirilip bir daha ölmek dilerler,
Ellerinde kevserler dolu fağfûr...









AKYOL

Gördüm nûrlu geleceği rüyâmda bir gece,
Işıklar yağıyordu her tarafa sessizce...

Âhenkle işleyen bir saat gibiydi işler;
Bir bir silinip gitmişti asırlık teşvişler...

İnsanlar birbirine yürekten bakıyordu;
Somaki musluklardan kevserler akıyordu.

Tertemiz çehreleriyle geçerken kudsîler,
Ümitlerimize birer fer salıp geçtiler.

Yeni bir dünya kuruyorlardı; harıl harıl...
Her taraf gökle yarışır gibi; pırıl pırıl!

Geçtikçe tekmil bu şimşek bakışlı yiğitler,
Anladık, muştusu verilen zamanmış meğer.

Civanlar gördüm yüzlerinde gariplik rengi,
Hükmettim ki bunlar, o ilk kudsîlerin dengi.

Dolaştım her tarafı usanmadan, bezmeden;
Ziyâ içenlere erdim bir ulu çeşmeden...

Şükranla gerilip gezenler vardı kolkola..
Sonra teker teker ulaştı herkes AKYOL’a...









ALTIN TENLER

Taptâze altın tenlere benzer bu yiğitler;
İnmekte çevrelerine ışıktan demetler...

Sonsuzdan gelen ilhamla doldukça dolmuşlar,
Hızır’la arkadaş olup sırlara dalmışlar...

Bir büyülü kevserle meğer hepsi de mest imiş,
Belli gözlerinden; her biri bir sırra ermiş.

Tûfanlar gibi heyecanları var hiç dinmez;
Polat gibi yürek taşırlar korkmaz ve sinmez...

Bilir cihân bunları, belli beldesi-köyü,
Çehrelerinde fethedici gizli bir büyü..!

İşte dehâlara denk bu parlak ferâsetler,
Horozu çoktan ötmüş bir kutlu şafak bekler...
















DÂVÂ ADAMI

Kıvrım kıvrım Hakk’a uzanan ışıktan yolda,
Benlik adına her şeyini aşan kahraman...
Hilkata âit sırların anahtarı onda,
Büklüm büklüm bir yumak onun elinde zaman.

Durmuş gök yolculuğuna rampalar kuruyor,
Ermiş Hızır’la bir halvete önceden önce;
Gelip-geçene şafak mesajları sunuyor,
Bağrında tek ışığın çakmadığı bir gece...

Elinde meş’ale, saçıyor nûr üstüne nûr,
Kandiller sıra sıra geçtiği her bucakta;
Atlas ikliminde her dem üfül üfül huzûr,
Tütüyor amber kokusu, tüten her ocakta.

Yeşeriyor geçip gittiği yerler ardından,
Nâra atıyor ovalar, obalar, yamaçlar...
Rüzgâr bahar kokusuyla esiyor her yandan,
Artık doğruluyor devrilen bütün ağaçlar.

Sonsuzla iç içe onun düşünce dünyası,
Dilinde bir yanık türkü, gönlünde heyecân;
Gözlerinde rengârenk âhiret haritası,
Benliğinde nokta nokta ötelere iman...















İDEAL RÛHLAR

İnsan yüksek ideallerle yaşar;
Çocukluk ufkunda tatlı rüyâlar,
Gençlikte ağaran zengin hülyâlar,
Sonra da belirir sırlı verâlar..
İnsan yüksek ideâllerle yaşar!

Bahar çağlar gözlerinin içinde,
Düşüncede dirildiği demlerde..
Hep âhû peşinde, ıssız çöllerde,
Ölüp ölüp dirildiği günlerde,
Bahar çağlar gözlerinin içinde...

Ufku engin dertlilerle iç içe,
Gözleri hüzünlü, sînesi gamlı,
Havâriler gibi ahd ü peymânlı,
Nâm u nişan bilmez, va’de vefalı;
Ufku engin dertlilerle iç içe...

İnandıran eda var çehresinde,
Ayrı bir beyân, ayrı bir ifâde..
Öteyle sermest ve elinde bâde,
Hep gönüller arar temiz ve sâde,
İnandıran bir mânâ çehresinde.

Kafdağından ağır yükleri çekmek,
Acı olsa da mukaddes bir azap;
Lâubâlîlerce bunlar bir serâp..
İdeal rûhlar için şevk ü târâp,
Kafdağından ağır yükleri çekmek.












AKINCI TÜRKÜSÜ

Atlastan cepkenli yiğit akıncı!
Dönmedin geriye bunca yıl oldu.
Gözlerim yollarda rûhumda sancı,
Elimde güllerim buruşup soldu.

Gezdiğim yerlerde hep seni sordum;
Şimdi gelir diye hayaller kurdum.
Günler geçti ben hep yerimde durdum,
Bin hafakan sînem boşalıp doldu...

Ger dizgini artık, şahlansın atın!
Ger ki, vadedilen günler pek yakın!
Ufukta bahar var, unutma sakın!
Zulmet silindi her taraf nûr oldu.







DERTLİ SÎNELER

Sîneler dertli, rûhlar sıkılmışsa kederden,
Gözler buğulu, gamla inliyorsa geceler,
Bir de “diriliş”e emir gelmişse kaderden,
Her taraf canlanır, her şey “bahar”ı heceler.

Bak artık şahlanıyor bir bir dünkü garibân,
Yüreklerindeki kor ocaklardakine denk;
Ölesiye koşuyorlar bu yolda her zamân,
Koşacaklar hep ışığa ulaşıncaya dek...

Ufukta apaçık nûr, karanlıklarda hummâ,
Uçuşuyor yarasalar şaşkın ve elemli;
Gözsüzleri ürperten yepyeni bir muammâ,
Hicranlı rûhların şafağı olduğu belli.

Yılları gam üstüne gam geçenlere bayram!
Sarsılıyor eski meyhane tâ temelinden...
Geleceğe ta’zim gelenlere binler selâm!
Dönüyor şanlı akıncı artık seferinden...












MİLLET RÛHU

Bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra...
Arkadan kefenini, gömleğini soydular.
“Aman kalkar!” deyip üstüne taşlar koydular,
Bir yiğit vardı; gömdüler şu karşı bayıra.

Yiğidim, hele anlatıver olup biteni!
Sen dertli, vatan dertli, oturup ağlayalım...
Ağlayıp da sînelerimizi dağlayalım,
Yiğidim, hele anlatıver olup biteni.

Ses ver yiğidim, yoksa beni duymuyor musun!
Yıllar var ki hep hayalinle oynaşıyorum,
Kalkıp geleceğin ümidiyle yaşıyorum...
Ses ver yiğidim, yoksa beni duymuyor musun?!

Sırtımda ardan bir gömlek, yılların vebâli,
Ümitle ışıldayan gönlüm, seni bekliyor;
Kâh göklerde uçup, kâh yerlerde emekliyor.
Sırtımda ardan bir gömlek, yılların vebâli.

Her tarafta harâb eller, baykuşlara bayram,
Köprüler bir bir yıkılmış ve yollar yolcusuz,
Gelip uğrayanı kalmamış çeşmeler, susuz..
Her tarafta harâb eller, baykuşlara bayram.

İrâdelerde çatırtı, rûhlarda müthiş şok,
Târihi yağmaladı bir düzine tâlihsiz;
Değerler altüst oldu, mukaddesât sâhipsiz,
İrâdelerde çatırdı, rûhlarda müthiş şok.

Tıpkı rüyâlarda olduğu gibi diril, gel!
Beyaz atının üzerinde bir sabah erken;
Gözlerim kapalı rûhumda seni süzerken
Tıpkı rüyâlarda olduğu gibi diril, gel!











EBEDİYETE UYANANLAR

Yeni bir mevsim kızarıyor, günler şivekâr;
Rüyâlardaki o güneş çehreli nevhayâl,
Otağını kuracak bir âsûde yer arar..
İşveyle çağırıyor onu koylarda bahar,
Rûha hayat üfleyen tatlı mûsıkîsiyle,
İsrâfil’in sesi, seslerin en nefisiyle;
Ne hazan endişesi, ne de hüzünlü melâl...

Ümit iklimi her yanda sırça şadırvanlar,
Nûr akıyor musluklarından, içenler mahmûr..
Bu yerde bir bir ebediyete uyananlar,
Her lâhza ayrı bir vuslat hazzını duyanlar,
Artık sevdâya kanat açmışlardır şen-şakrak;
Ufuklarında ağaran pırıl pırıl şafak,
İçmekteler hayat suyu ellerinde fağfûr...

Bilmezler ne gurûb ânını, ne son baharı,
Kol gezer kehkeşanlar, gezdikleri her yerde..
Dört mevsim yaşarlar o güneş yüzlü çağları,
Cennetlerdekine denk tatlı hâtıraları;
Rûhları büyülenerek bir bilinmez hazla,
İki büklüm olup inlerken binbir niyazla;
Tüllenir solmayan güzellikler perde perde...

Ya o ömür boyu melalle yutkunan rûhlar,
Yıllarca yaşasalar da yine ömür kısa!
Stresler, hafakanlar ve bitmeyen “eyvâhlar,”
Yaşarken çeker, giderken inler ve ağlarlar..
Önlerinde dağ, dağın arkasında yine dağ,
Sel almış ovaları, her taraf bir viran bağ,
Gönüllerde ümitsizlik, dimağlarda tasa...







IŞIK ADAM

Belirdi bir kır atlı;
Başı gözü polatlı;
Gözler buğulu, nemli,
Üveyk gibi kanatlı...

Geliyor dolu dizgin,
Yüreği dertle ezgin..
Izdırap çekmiş belli,
Duyguları pek engin.

Ululardan bir ulu,
Heyecanla dopdolu;
Dokunsan ağlayacak,
Allah’ın sâdık kulu.

Bir gariplik sesinde,
Yalan yok çehresinde..
Bakanlar anlayacak,
Işık var çevresinde.

Sür atını durmadan,
Kalmadı bende derman;
Ey metâı nûr adam!
Yok fevt edecek zaman.

Sakın geç kalma zinhâr!
İçim hasretle yanar;
Kalmadı başka sevdam,
Ağar ufkumda ağar..!

Artık bende’nim bende’n,
Ayrılmam asla senden!
Tutkunum irfanına,
Vazgeçtim cân u tenden...

Sorma kim olduğumu!
Düşüp-doğrulduğumu;
Eriştim ummanına,
Duydum boğulduğumu..












BÜYÜK ÇİLEKEŞ

Kan-ter içinde yaşadın kan-terdi pazarın;
Yoktu hiç vefâdârın...

Sînelere çarpıp geçiyordu âh u zârın..
O ateşten efkârın...

Mağmalar gibiydin yalnız kaldığın günlerde..
Âlâmın perde perde..

Hasretle geçip gitti hicrân dolu her anın;
Gâyet netti kararın:

Nûrlar yağıp karanlıkları boğuncaya dek,
Bu kavga hep sürecek..!

Aşk rehberin olmuştu, mefkûren de dildârın;
İçtendi ah u zârın.

İnleyip dolaştın çöllerde.. çöldü her yöre:
Ova, oba, dağ, dere..

Bahar müjdelemiştin, tüllenmeden baharın,
Masmavi gülizarın.

Göçüp gittin bir gece tan yeri ağarırken..
Ak horozlar öterken...

Hep anıp durmuştun, erdin vuslatına Yâr'ın..
... Ve gönüller mezarın...














KUDSÎLER

Gölgesine pervaneler koşar kudsîlerin,
Sîneleri güneşin taç tabakasına denk..
İnim inim ve güvercin kalbi gibi ürkek,
Cennetler kadar şirin, sonsuzluk kadar derin;
Gölgesine pervaneler koşar kudsîlerin.

Bir ayna gibi parıldayan çehrelerinde,
Öteden esip gelen nûr hüzmeleri çağlar.
Bin râyihayla eser iklimlerinde rüzgâr;
Sonsuz sükûna erer insan çevrelerinde..
Bir ayna gibi parıldayan çehrelerinde.

Hayat üfler geçerler geçtikleri her yere,
Avuçları içinde toprak altın kesilir..
Şeker-şerbete döner dudaklarında zehir.
Bir bir kapıları aralanmış sînelere,
Hayat üfler geçerler geçtikleri her yere.

Sözleri Sonsuz'un çerağları gibi pâr pâr,
Ufuklarında bulut, bulutlar da yüklüdür..
Sînelerinde mağma, mağmalar köpüklüdür,
Söyler, söz cevherinden çeşmeler akıtırlar,
Sözleri Sonsuz’un çerağları gibi pâr pâr.

Büyülü soluklarından gebe kalan zaman,
Bir kutlu doğum sancısıyla hep kıvrım kıvrım..
Bu kutlu vilâdet benim beklenen baharım!
Işığını, rengini öbür âlemden alan..
O büyülü soluklarla gebe kalan zaman.








MAVİ RÜYÂ

Renk renktir gurûp olduğundan beri,
Gök Kuşağına inat bütün semâ.
Tül tül büyüsüyle karanlık amâ,(1)
Rüyâdaki Cennetlerin benzeri...

Varlık sessiz mesaj o Bilinmez’den,
Ötesi hep masal üstüne masal..
Sînede azap başkasıyla visâl,
Koş vuslatına koşacaksan, tezden!

İnsan sayılır mı gafletle yatan!
Burası, yolculara bir ilk durak..
Eşyâ O’nun mührü ağaç, taş, toprak,
O’nu tanımazsan kendinden utan!

Uğradığın gibi çık git buradan,
Bak seni bekliyor ötede gözler..
Ayın ondördü gibi gökçek yüzler,
Hele yolunu gözlerse Yaradan...

(1) Amâ: Varlığın eter ötesi safhası veya semâların bir bulutsu görünümünde
olduğu ilk an... Tasavvufta vâhidiyyet tecellisi.












KARANLIK BOĞULURKEN


Şafak çoktan söktü, ufukta ışık cümbüşü,
Zulmetler hırıltıda, soluk soluğa nûrlar.

Çözülüyor bir bir ufkumdaki sis ve duman,
Her yanda zümrüt saçlarıyla bir yeni bahar...

Yollarda bir nesil var, sanki fetih ordusu,
İki büklüm olmuş rükûa varıyor surlar.

Tâlihime tebessüm ediyor arz u semâ,
Ve bir zafer tâkına doğru gidiyor yollar..

Namı-nişanıyla destanları aşan o gün,
Dostlar şahlanır, düşmanların yüreği hoplar.












CANLI İRADELER


Meltemler gibi üfül üfüldür bazen kader;
Zaman zaman da bir poyraz gibi zorlu eser...

Koca dağlar önünde toz-duman olur gider,
Ayakları baş, başları da yerle bir eder.

Zaman olur dertli sîneleri okşar geçer;
Bir bakarsın mutlu çehrelere gamlar serper...

Bir sırlı program ki, asla aklımız ermez,
Sırlara açık olanlarsa hiç dize gelmez.

İnan ve şaşkınlığa düşüp sakın yıkılma!
Güzellere göz kapayıp çirkine takılma..!

Dağların güneşe baktığı gibi O’na bak!
Hep nûrunu kolla, zulmeti bir yana bırak!

Ârifler gibi dön-dur hâdiseler içinde!
İyi yanlarını gör zevkin de, kederin de..!

Gamı-tasayı bırak, iraden canlı ise!
Ümit kaynağı ol, olabilirsen herkese!

Bir âsûde bucak arayan hep sana koşsun..
Girenler iklimine şevk u târâbla coşsun...












ŞEVK YOLU

Arkadaşlar, arkadaşlar,
Şevk mezhebi yoldur bize!
İmana doymuş yoldaşlar,
Dikenler hep güldür bize!

Şükür, gördük Hak yüzünü,
Bulduk özlerin özünü,
Minhâc ettik her sözünü,
Beyânı burhandır bize.

Kuvvet O’nun biz güçlüyüz;
O’nun nâmıyla ünlüyüz..
Zirveler aşar yürürüz;
Zorluklar âsândır bize.

Malımız yok pek ganîyiz;
O’nun elinde bir neyiz.
Tefekkürdür mesleğimiz;
Yaş-kuru irfandır bize.

Ova-oba, bütün çöller,
Her yanda zikreden diller,
Rengârenk açılmış güller,
Her biri beyandır bize!

Şevkle hizmet şiârımız,
O’nu düşünmek kârımız,
Evvel-âhir kararımız,
Kitabı imamdır bize!

O’nu bilip O’nu bulduk,
Hüzn ü yeisten kurtulduk;
Affıyla yıkandık yunduk,
Rahmeti ummandır bize.






BU YİĞİTLER

Gurûbu seyretmek de bir tulû kadar tatlı,
Mânâya açık gönüller her mevsim kanatlı..

Her gurûp, bir tulûa emâre bu âlemde,
Karanlığı takip eder ışıktan bir perde.

Her gece gökler o pırıl pırıl çehresiyle,
Hep bir türkü söyler o müthiş hendesesiyle.

Sessiz, durgun ve dupduru iklimiyle semâ,
Bize göz kırpar.. arkasında ayrı bir dünyâ...

Hazan kış güftesiyle gelir, bestesi bahar,
Karın-buzun bağrında mayalanır çemenzar!

Gurûpta sırlı renklerle tüllenir yamaçlar,
Öteden gölgeler gibi salınır ağaçlar..

Bir başka âlemden gelip sarkmış gibi dal dal,
Her bir dalda ebediyeti seyreder hayâl...

Bir gizli pancur açılmış gibi ötelerden,
İnsan sıyrılabildiği sürece kendinden;

Uhrevî besteler duyar gönlünün sesinden;
Cennet nağmeleri dinler kendi nefesinden.

Coşar ve şahlanır her rûh vuslat hayaliyle,
Yârin ışıklarla süzülen yâl ü bâliyle...

Rûh bu rüyâ âleminden uyanmak istemez;
Bu âleme eren de asla geriye dönmez!

Gözleri süzgün, O’nu görür, O’nu sezerler,
Ellerinde aşk kâsesi hep mahmur gezerler.

Sonsuzluk şarabıyla sermest ebedî rindler,
Her zaman ışık türküsü söyler bu yiğitler...

















HAZ ZEMZEMESİ

İmanla bakınca başka görünür ufuklar,
Yollara ışık yağar yolculuk bir zevk olur;
Üst üste birbirini takip eder şafaklar
İnsan kendini bir haz zemzemesinde bulur.

Yaşar en acı firkatte vuslat hülyâları,
Bu sihirli düşten asla uyanmak istemez.
Yâr ile hemdem olmaktır bütün rüyâları,
“Cennete gir” denilse, ihtimal ki dilemez.!































































SOLUKLAR






































O’NUN YOLUNDA

Bulanlar Hakk’ı buldu, buldular can içinde.
Kalanlar yolda kaldı, kaldılar zan içinde.

Arayan bulur mutlak, miskine bulmak ırak,
Kuluna O son durak, gönülden han içinde...

O’nu dost bilmeyen rûh, yokluğa ermeyen rûh,
Uğrunda ölmeyen rûh, kaldı hüsran içinde.

Haydin dostlar varalım, Yâr eline erelim!
Gül cemâlin görelim, nûrlu bir an içinde.

Dünya gaddar ve yaman, etraf sisli ve duman,
Böylece kalmak ziyan, en az zaman içinde.

Bizler yolcu O gâye, O’na ermek ne pâye!
İman buna sermâye, tam bir “emân” içinde...
















IZDIRAP

Izdırap, gece yarısında vuran gong gibi,
Tın tın öter yüreğimi hoplatır âniden.
Eski hülyâlarım ki, yok hiçbirinin dibi,
Bağı kopmuş inciler gibi dökülür birden...

Izdırap, yalnız kaldığım anlardaki dostum,
Rûhumu saran hafakan, kafamda yanan kor.
İnleyeyim derim; inleyemez yutkunurum;
Yanıp da dışa sızdırmamak doğrusu çok zor...

Izdırap, hep gecede kendini hissettirir;
Söyler ayrı bir telden söylediği her şeyi...
Her ızdırap bir kısım ilhamlar da getirir,
Hatırlatır bizlere insanlığı, sevgiyi.

Her gece bir sürü ilham, bir sürü de azap,
Ve, düşünce kuşağında bir doğum sancısı..
Azapsız dimağların görecekleri serap,
Ve sancı değil, sancı çekmemek en acısı...

Ey ızdırap; anladım ki her şey senin ile!
Sen Hakk’a giden yollarda vuslata vesile...
.................................................................
.................................................................











ÖBÜR ÂLEM

Gelenler bu dünyaya gidiyor birer birer;
Her gün rûhlara çarpan kederli birkaç haber...

Öteye inanmayan sînelerde burkuntu;
Onlar için çılgınlık saklanacak tek kuytu.

Perişan dünyalarında her şey mâlihulyâ;
Rûhlarında “ebediyet” bir karanlık rüyâ..

Enselerinde hep sopsoğuk yokluğun eli,
Hayat-ölüm iç içe çehrelerinden belli...

Bilginler, “Gitmek tabiîdir!” tesellisinde,
Lâkayt olanlar, nefsin karanlık kafesinde:

Bir şey duymamak için “çakırkeyf” olmak gerek;
Zavallı! Bu hezeyanla eriyip gidecek...

Zaman bir sel gibi akıyor ve durmuyor çark,
Ne zaman sürpriz yapar belli değil son durak..!

İlmin o iddialı huzur tesellileri,
Avutamaz tımarhanedeki delileri...

Bize göre birdir ilk varoluş, son diriliş;
Bu kutlu yolculukta gâye, Sonsuz’a eriş.

Her şey bir başka, inancın pembe dünyasında,
Beklenen mutluluk bu dünyanın arkasında...













UHREVÎ ESİNTİLER

Hissediyorum yavaş yavaş ihtiyarlığı,
Çatladı artık hayat rüyâsının billûru;
Kirpiklerimin ucunda ötelerin nûru;
Bir başka aydınlık görüyorum yaşlılığı...

Gençlik tutkularından uzak, hep ötelerde,
Tülleniyor gözlerimde Sonsuz’un serhaddi;
Zaten bir zaman rûhumu saran hayalimdi,
Şimdi gönlümde ağaran şeyler perde perde...

Artık ne şafak arzusu, ne akşam tasası;
Yok düşüncemde hiçbirinin o eski yeri;
Aynı şey bence dünyanın lezzeti-kederi,
Meltemi-sabâsı, kasırgası-fırtınası.

Ne eski köşkler, ne de şimdiki gökdelenler,
Ne kırların lâlesi, zambağı, papatyası;
Ne yokluğun acısı, ne varlığın safâsı;
Ne de İrem Bağları gibi o mâmûreler..

Hiçbiri bana bir şey anlatmıyor kendince.
Felek devirdi hepsinin kâsesini bir bir..
Şimdi artık dalga dalga derûnumda tekbir:
“Allah bes bâki heves!” işte hayat bu, bence.

Geceler gündüzlerle içiçe ve aydınlık,
Yıllarca kaderden beklediğim buymuş meğer;
Uğrunda bin ömür fedâ edilmeye değer,
Bir dünya ki, yok hiçbir köşesinde karanlık...

Elvedâ gece gazelhanlığına, elvedâ..!
Ve yarasalar yarasalarla kalsın artık.
Işık dalgaları içinde yüzerken varlık,
Karanlığa türkü söylemek bir kuru sevdâ...












RÛHUN RÂBITALARI

Taptaze bir bahar tütüyor az ötelerde,
Şimdiden duyguları tentene gibi sarmış.
Güneşi hiç batmayan o sırlı tepelerde,
Meğer bir başka gündüzün şafağı ağarmış!

Ürperten manzarasıyla hassas sînelerde,
Birer doldurulmaz derinlik oyan geceler;
Aydınlığa açık gönüllerde, perde perde,
Gündüz gibi ağarır, hep Cenneti heceler...

Akşam olunca tüllenmeye başlar emeller,
Arzular tatlı rüyâlara dönüşür çağlar.
Rûh bu hülyâ içinde düşer, kalkar ve bekler;
Hep Sonsuz için inler, hep Sonsuz’a dil bağlar.

Ufuklar kararsa da onun ziyâsı sönmez.
Bir renk ve ışık dünyasına doğru şahlanır..
Erilmezlere yelken açar, geriye dönmez;
Hep rûhlarla uçuşur, ışıkla kanatlanır...

Burada, yer göğe, dünya ukbâya dönüşür;
Ve bu hisle varlık bitevî baygın görünür.
Rüzgâr kahkahalarla eser, renkler gülüşür,
Bu duyguyla insan ebedîliğe bürünür...

Artık ne hicranlı akşam, ne ağlayan hazan..
Rûhun râbıtalarıyla her yan masmavidir.
Her seste bir ölümsüzlük nağmesi nümâyân..
Bu iklimde her fâni âdeta semâvîdir...

Aşk ve vuslat ihtiyacıyla var olan insan,
Ömür boyu hep bu hislerle yoğrulur durur.
Gönlünde buğu buğu billûrlaşan mânâdan,
Öteleri duyar ki, bence murat da budur.










YAKÎN
GELİNCEYE DEK

Rûha açılan kapı,
Ötede sırlı yapı;
Çileli yolun sonu,
Yolların en uzunu..
Her yanda mavilikler,
Her köşede şenlikler,
Üstüste göğe doğru,
Yolda ışık ve buğu.

Şimşekler oynar yer yer,
Rüzgâr öfkeyle eser.
Nûrlar yağar ardından,
Nûrlandırır Yaradan.
Bulutlanır semâlar,

Zikzaklaşır düz yollar.
Kararında kalmaz hiç,
Ne keder ne de sevinç:
Elemler, zevklere denk,
Yakîn gelinceye dek.

Bedenin yüzü yerde,
Rûhun ki tâ göklerde..
O büyük gün ilerde,
Doğmakta perde perde...














İNANCIN ATLAS İKLİMİ

İnançsızlık yolunda bir gece garipliği,
Sarar bütün ufukları zulmet perde perde,
Bir zifirî karanlık ki rûh müptezelliği,
Kesmiştir yolu kara delikler az ilerde..
İmana hasret gidilen her yerde.

Hülyâ, âdeta karanlıkta dönen bir dolap,
Ne gelenden bir haber ne gidenden bir iz var...
Yeis bir derince kuyu ve ötesi serap,
Sam gibi eser o iklimde esince rüzgâr..
Bütün varlık kaos, eşya sitemkâr...
* *


İnananların ufku gökyüzü gibi parlak,
Hep bir sırlı derinleşmekte “ân”lar, saatler..
Yeryüzü güzellikler meşheri yaprak yaprak;
O iklimde her yol Cennete doğru ilerler.
Yollarda şahlanmış, gökçek yüzlüler...

Tül tül bulutlar altında bitmeyen bir bahar,
Salar kendini rûh uyanılmaz bir uykuya;
Gönül yaydan boşalan ok, şikârını arar;
Gittikçe tüllenir karşı ufukta bir ziyâ..
Daha ileride sırdan bir deryâ...

Sonsuza yelken açılır bu derin hülyâda,
Ne düşler yeşerir bin bir hâtıra zevkiyle;
Sonra vuslata ererler bu tatlı rüyâda,
Sînelerinde duyulan sonsuzluk şevkiyle..
Gâye O, diğer her şey bir vesile...














HÜLYÂLARDAKİ GERÇEK

Oturdum hayalimle o eski bahçelerde,
Bir devri şen-şakrak yaşadığımız yerlerde..
Ne tatlı rüyâlara açıldım perde perde,
Saadetlerle coştuğum kutlu tepelerde..
Hayalimle oturdum o eski bahçelerde...

Derken gözümde bütün eşyâ bir bir silindi,
Bin hâtıra zevkiyle gökten baharlar indi.
Вы прочитали 1 текст из Турецкий литературы.
Следующий - Kırık Mızrak - 3
  • Части
  • Kırık Mızrak - 1
    Общее количество слов 3722
    Общее количество уникальных слов составляет 2020
    21.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    31.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    38.0 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Kırık Mızrak - 2
    Общее количество слов 3166
    Общее количество уникальных слов составляет 1877
    23.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    34.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    40.9 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Kırık Mızrak - 3
    Общее количество слов 3086
    Общее количество уникальных слов составляет 1804
    21.3 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    32.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    39.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Kırık Mızrak - 4
    Общее количество слов 3068
    Общее количество уникальных слов составляет 1880
    22.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    33.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    39.4 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Kırık Mızrak - 5
    Общее количество слов 3001
    Общее количество уникальных слов составляет 1840
    22.6 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    33.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    38.9 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Kırık Mızrak - 6
    Общее количество слов 3079
    Общее количество уникальных слов составляет 1887
    22.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    33.6 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    40.7 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Kırık Mızrak - 7
    Общее количество слов 3472
    Общее количество уникальных слов составляет 1920
    19.5 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    30.6 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    36.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Kırık Mızrak - 8
    Общее количество слов 3347
    Общее количество уникальных слов составляет 1869
    22.2 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    33.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    39.6 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Kırık Mızrak - 9
    Общее количество слов 3444
    Общее количество уникальных слов составляет 1930
    21.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    33.0 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    39.7 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Kırık Mızrak - 10
    Общее количество слов 245
    Общее количество уникальных слов составляет 211
    31.7 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    46.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    55.1 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов