Monumentum Ancyranum - 2
Total number of words is 4009
Total number of unique words is 2025
23.7 of words are in the 2000 most common words
33.6 of words are in the 5000 most common words
39.8 of words are in the 8000 most common words
Augustus, kendisinin düşünüp kaleme aldığı bu dört belgenin yazmalarını, ölümünden pek az önce, kendi eliyle Roma'daki Vesta Tapınağı rahibelerine (kızlarına) teslim etmişti. Ölümünden sonra Senato önünde okunan bu belgelerin ilk üçü sonradan yok olmuştur.
Dördüncüsünün, Augustus'un yerine geçen Tiberius tarafından, babasının isteği üzerine, iki tunç levhaya kazdırılarak Augustus'un türbesi önüne -dört köşe ya da yuvarlak sütunlar üstüne- diktirildiği ve Antoninusların tarihini yazan Sueton'un zamanına değin orada dikili kaldığını biliyoruz. Ama bugün bu tunç levhalar da yok olmuştur.
İlk üç belgenin izi kalmamasına karşın, şimdi "Res gestae" diye anılan dördüncü belgenin kopyalarını, daha Tiberius zamanında, Anadolu'nun üç yerine yollanmış ve birer anıt gibi dikilmiş buluyoruz. Bunlardan biri Galatia'nın başkenti olan Ankara'da; biri Pisidia'nın bir beldesi olan Antiocheia'da, yani bugünkü Yalvaç'ta; sonuncusu da yine Pisidia'nın bir beldesi olan Apollonia'da, yani bugünkü Uluborlu'dadır.
Üçü de anıtsal yapıda hazırlanmış olan bu üç kopyanın Yalvaç'ta bulunanı, bildiğimize göre yalnız Latincedir; Uluborlu'daki yalnız Grekçedir, yani çeviridir. Her iki kopya da elimize ufak kırıklar durumunda geçmiştir. Ele geçenler de metnin tamamı olmayıp bölümleridir. Hele Uluborlu'daki Grekçe çeviri metin, beş altı kırık parçayı geçmemektedir. Oysa Ankara'daki yazıt, büyük bir tapınağın duvarları yüzünde, hem Latince asıl metin, hem Grekçe çeviri metin olarak sağlamca ayaktadır. Bundan dolayı da, tam belge değerindedir. Bu belgenin, saydığımız iki eksik kopyadan başka eşi bulunmaması, kendisine tek nüsha, tek kaynak önemi ve değerini vermiş bulunuyor. Antik dönemlerden olup 87 yıldan beri dilbilimcilerin, tarihçilerin en çok uğraştığı, yorumlamaya çabaladığı bu metnin, daha önce söylediğimiz gibi, 1926 ve 1927'de Yalvaç'ta bulunan Latince kopya parçalarıyla hemen hemen tamamlanması olanaklı olmuştur. Sonra, buradaki Grekçe çeviri metin de iyi korunmuştur. Onun da eksiği, Uluborlu'da 1828'den beri bilinen, Buckler-Calder-Guthrie kurulunca toptan yayımlanmış olan parçalarla tamamlanabilmektedir. Augustus hanedanına bağlılığı pek iyi bilinen Galatia'nın merkezi olan şimdiki Ankara için bu ayrıcalık çok değildir. Efesos ve Miletos gibi kültür merkezi olmasa da; orta Anadolu'da tanıdığımız Roma beldelerinin en büyüğü, en görkemlisi olduğunu son kazıbilim bulgularıyla saptadığımız, Roma ve Augustus tapınısına o denli büyük istekle bağrını açtığını bildiğimiz Ankara; elbette Augustus'un bu eşsiz andacının ilk ve tam kopyasını elde edecek ve Grekçe çevirisini verecekti. Bir oranda çok güzel kalmış bu Grekçe metin sayesinde Latince metni oluşturmak olanaklı olmaktadır. Bugün bildiklerimize göre bu üç kopyadan başka kopyası da bulunmayan bu yazıtın Ankara kopyasını, bu bakımdan da, böyle bir belgeye verilebilecek olan önemlerin en büyüğüyle selamlamak gerekiyor.
"Res gestae" ya da "Ankara Anıtı"nı Mommsen'den beri saran onurun, önemin ve saygınlığın nedenlerini, aslını aramak, bu büyük onura, öneme ve saygınlığa layık olup olmadığını incelemek yararsız olmayacaktır.
İlkin şunu söyleyeyim ki; bu belgeyi, özgününden ya da çevirilerinden okumak, sözcüklerin ne dediğini anlamak kolay görünse de; ondan tarih ve kazıbilim bakımından yararlanmak sanıldığı gibi kolay değildir. Çünkü düşüncelerin sırasını izlemek zordur.
Bu zorluk, belgenin 35 bölüme ayrılmasına karşın, birçok konunun birbiri içine girmesinden; yinelenmesinden; belgeyi hazırlayan Augustus onu Roma kentindeki Latin halkın okumasını amaçladığı için, birçok noktasının bugün belirsiz kalmasından ileri geliyor.
Bu nedenle, yazıt Batı dünyasında bile birçok kez çevrilmiş, yorumlanmış olmasına karşın, J. Gagé gibi bir bilginin bu konuda 1935'te yayımladığı yapıt, sonsuz bir beğeni kazanmıştır.
Gerçekten de; belgenin son kazıbilim buluntularına, son incelemelere göre dünya kamuoyuna sunulması, onun anlaşılabilmesini sağlamıştır.
Ele geçen Ankara, Yalvaç, Uluborlu kopyalarındaki başlıklara göre "Res gestae" iki temel konuyu içine almıştır: A) Augustus'un yaptığı işler; B) Augustus'un Roma halkı adına yaptığı harcamalar. Bu iki konu 35 bölümde işlenmiş olmakla birlikte, üç öbekte incelenmelidir:
I- Birinci öbeğe ilk on dört bölüm girer. Burada Augustus'un devlet yaşamı sırasında kendisine önerilip sunulan, kendisince kabul edilen ya da geri çevrilen mevkiler ve rütbelerle, onuruna yapılan tören belirtilmiştir.
II- İkinci öbeğe 15-24'üncü bölümler girer. Burada, Roma Devleti halkı için Augustus'un kendi kesesinden yaptığı bütün harcamalar belirtilmiştir.
III- Üçüncü öbeğe 25-35'inci bölümler girer. Burada da Augustus'un yaptığı savaşların, kazandığı onurların yeni bir sıralamasını görürüz.
Bu otuz beş bölümden başka, Dr. H. Dereli'nin çevirisini verdiği ek bir bölüm vardır ki, bu Augusteum'un duvarındaki Latince ve Grekçe metinlere katılan dört ufak parçadır. Bu dört parçanın, eyalet halkı için, Augustus'un ölümünden sonra yazılıp gönderildiği anlaşılıyor. Ankara yazıtından başkalarında bu ekleri bulamıyoruz. "Res gestae"nin harcamalar bölümünde bir özet gibi görünen ama asıl büyük metinde bulunmayan, "... Eyaletler halkına, senatörlere, Augustus'un sıradan yurttaşlar olan dostlarına yapılan..." bağışları da belirtilmektedir.
Belgenin kolayca izlenip anlaşılması bakımından, 35 bölümün içindekileri kısaltarak başlıklar halinde vermeyi çok gerekli görüyoruz:
1. Augustus'un ilk dönemleri. İlk konsüllük ve "Üçler Meclisi"ne giriş.
2. Sezar'ı "öldürenler"i cezalandırması.
3. Savaşları.
4. Zafer alayları ve konsüllükleri.
5. ve 6. Geri çevirdiği mevkiler, görevler; tribünlük yetkisinin kullanılması.
7. Unvanları ve dinsel konumları.
8. Sansür çalışmaları.
9. Onuruna yapılan dinsel törenler.
10. Augustus'un kutsallığı ve başrahipliği.
11. Yazgı Tanrıçası Sunağı ve Augustus günü.
12. Pax Augustus (Augustus Barışı Sunağı) (Ünlü "Ara Pacis").
13. Ianus Tapınağı'nın kapatılması.
14. Augustus'un oğullarına verilen rütbeler.
15. Roma halkına para ve yiyecek dağıtımı.
16. Emekli askerlere verilen topraklar, ödüller.
17. Devlet hazinesine yardım. Asker sandığının kurulması.
18. İflas durumundaki devlet hazinesi yerine yapılan yardımlar.
19. Devlet toprakları üstünde yeni yapılar.
20. Halkın ve devletin yapılarının onarılması.
21. Özel kişilerin toprakları üstünde yapılan yapılar. Tapınaklara yapılan bağışlar. Devlet başkanına getirilen altınların geri verilmesi.
22. Gösteriler ve oyunlar.
23. Deniz savaşı gösterisi.
24. Tapınakların zararlarının ödenmesi ve armağanlar verilmesi.
25. Sicilya ve Actium savaşları ve İtalya'nın kurtarılması.
26. İmparatorluğun genişlemesi ve uzak illerde seferlere girişilmesi.
27. Mısır'ın imparatorluğa katılması. Ermenistan sorunu. Doğu eyaletlerinin geri alınması.
28. Asker kolonileri.
29. Daha önce düşmanların eline geçen bayrakların, armaların geri alınması.
30. Tuna boyundaki zaferler.
31. Uzak ülkelerdeki hükümdarların yolladığı elçiler.
32. Roma'ya sığınan krallar. Partların verdiği rehineler (tutular).
33. Başka kavimlere atadığı hükümdarlar.
34. Augustus adının verilmesi.
35. "Yurdun Babası" sanının verilmesi.
***
Başta Mommsen olmak üzere "Res gestae"yi ele alanlar, bugüne dek ona tanrısal bir yer vermiş bulunduğundan, insan bu aşılamalardan kendisini kolayca kurtaramıyor.
Açık söyleyelim ki, Türkiye'de daha bir tek satırla şu belgenin dilbilimsel değeri belirtilmemiştir. Onu, bizim Klasik Filoloji Enstitümüzden beklemeyi sürdürelim. Örneğin, neden bu yazıt "antik yazıtların ecesi"dir? Açıklamalarını dileyelim.
Ama, Batılı bilginler yapıtı yeni yaşamöyküsü çığırı açan bir girişim gibi alır ve şu "yapılan işlerin sayılıp dökülmesi belgesi"nin Latin açıklığıyla, mantığıyla tasarlanmış olduğunu belirtirler. Onlara göre, bu bölümlerde, Augustus'un dönemini eşsiz biçimde yaşayabiliriz (2).
Belgeyi inceleyen, insanlığa sunan çağdaş bilginlerin çabaları ve yöntemleri sayesinde değerlenen "Res gestae" bu aşırı övgülere pek layık değildir.
Bunun Augustus'a özgü bir yaşamöyküsü çığırı olmadığını, hatta bu üçlü bileşimin Roma'da daha önceden sık sık uygulandığını son incelemeler göstermiştir. (Gagé, s. 29-31.)
Zaten Mısır'da, Asur'da, Hititlerde, Nemrut Dağı'ndaki anıtlarıyla Hamdi Bey'in ortaya çıkardığı Commagène hükümdarlarında, kayalara yazılmış bu tür büyük yazıtlar vardır. İran'daki Bihsütun yazıtları doğrudan doğruya bu türdendir. Tarih bakımından daha sonra olmakla birlikte, Orhun'daki Gültekin ve Bilge Kağan yazıtları da "Res gestae" türüne girer; ama Orhun'da Türk hükümdarının yazıtındaki aydınlığı, gerçekliği, olan bitenleri bildirmesindeki yalınlığı, içtenliği ve alçakgönüllülüğü Augustus'un yapıtında bulmak olanaksızdır. Yapıtta bulunduğu söylenen "Latin açıklığı", belki, dilbilgisi ve sözdizimi bakımındandır. Ama tarih ve kazıbilim bakımından bu açıklığı yapıtta bulmak zordur.
Bu açık olmayış, daha yapıta verilen adla başlar: Bu bir siyasal vasiyetname midir; bir devlet adamının, yaptığı işler konusunda dökümü müdür; bir bildiri midir; bir mezar yazıtı mıdır?
Çağdaş anlamıyla bir "siyasal anılar = mémoires" olmadığı anlaşılan bu yapıtın, ancak bir "yapılan işler dökümü" görevi yapabileceği anlaşılmaktadır. Oysa burada resmi bir dökümde bulunması gereken manevi denklik yoktur; çünkü Augustus, devlet işleriyle bu uğurda kendi özel servetinden verdiklerini karıştırmıştır.
Bundan dolayı da, bu "döküm", olsa olsa, bir "övünme = auto-apologie" türüne girer. Amacını da, Augustus'un yaptığı işleri yüceltmek olarak anlamak yanlış olmaz.
Bu belirsizlik, metinde süredizinsel (kronolojik) bir sıra bulunmamasından; çoğu kez, olan bitenler için tarih verilmemesinden dolayı, olayların gelişimini izlemede zorluk çıkmasından da doğuyor. Bütün metinde, süredizinsel izler yalnızca on altı bölüme (I., V., VI., VIII., X., XI., XII., XV., XVI., XVII., XVIII., XX., XXI., XXII., XXXIV. ve XXXV. bölümlere), deyiş yerindeyse, serpiştirilmiştir:.
Birinci öbeğe giren ilk on beş bölüm; doğrudan doğruya Augustus'a ya da ailesinden olanlara -onu hoşnut etmek için- verilen ve sonuçta yine Augustus'un olan mevkilere, rütbelere, unvanlara, yapılan alaylarla törenlere ayrılmıştır. Onlardan aydınlık sonuçlar almak için, metinde olduğu gibi, bu onurları türlerine göre öbeklere ayırmak yeter sayılabilir. Oysa bu 15 bölümde yalnızca tören ve unvanlar değil, bunların nedeni olan işler de yazılıdır. Bu işlerin ne zaman yapıldığını belirten süredizinsel izler ancak V., VI., VIII., XI., ve XII. bölümlerde vardır. Buralarda ya Augustus'un ya başkalarının konsüllükte bulundukları bildirilmiş, tarih ışığı kısmen serpilmiştir. Ama, bu beş bölümde konulan süredizinsel anıştırmalar da metni aydınlatmaya yetmez; çünkü bu 15 bölümdeki işler, baştan sona bir süredizinsel sıra izlememekte; içeriklerine göre öbeklenmiş görünmektedirler; örneğin, XIII. bölümde Ianus Tapınağı'nın kapanması gibi önemli bir işin zamanı belirtilmemiştir. Tarihlenmiş görünen beş bölümün bütün işleri değil, ancak birazı süredizinsel bakımdan aydınlıktır.
IV. bölümün sonunda birdenbire, "On üç kez konsül olmuştum. Otuz yedi yıldır tribünlük yapıyordum!" demesi, metnin süredizinini bozmakta, yani açıklığı engellemektedir. Aynı bölümde, "Yirmi bir kez imparator ilan edildim!" der. Bunların zamanı belli değildir ve ancak çağdaş tarih, türlü yollarla kimi sonuçlara varabilmiştir. (Gagé, 193-4.)
II. öbek, eldeki belgeye adını veren, asıl damgasını vuran işlere ayrıldığı için, zamanı belirtmeye daha çok önem verilmiştir; ama, burada da, yapılan işleri özelliklerine göre yer yer toplama yolu seçilmiş; bölümlerin ve bölümler içindeki olayların süredizin sırası, hemen hemen yok olmuştur; örneğin XV. bölümde Augustus, babasının vasiyeti üzerine, Roma plebinden her bireye 300 sestert dağıttığını söyler. Zamanı yoktur. Para, yer ve yiyecek dağıtımı işinde süredizin gözardı edilmiş; görece bir öbeklendirmeyle yetinilmiştir. XV., XVI., XVII. ve XIX. bölümlerde; devlet hazinesine dört kez yardım ettiğini söyler; bunun zamanı belli edilmemiştir. Yalnızca askere yardım sandığının kurulmasını sağlayan çalışma tarihlenmiştir. XIX. ve XX. bölümler, kazıbilim ve tarih için çok değerli ve önemlidir; çünkü, yüzlerce yapının yeniden yapılması ya da onarılması söz konusudur. Ne yazık ki, bunların da tarihi yoktur; büyük bir bölümünün adı da yazılmamıştır. XX. bölümün yarısından sonra, "Altıncı konsüllüğümde 82 tapınağı; yedinci konsüllüğümde, ikisi bir yana bırakılırsa, öteki bütün köprüleri onarttım ve yaptırdım," der. Bunlar hangileridir? Yalnızca "Res gestae" ile bunları öğrenmek olanaksızdır. Çağdaş bilim, ""Res gestae""nin binlerce katı yazıyla, emekle; başka kaynaklara ve kazıbilime başvurarak bu belirsizliği giderebilmiştir. Augustus'un yapılar için yaptığı harcamaları belirten ikinci kısım olan bu XIX., XX. ve XXI. bölümlerdeki yapılardan, onarımlardan bir kısmı, başka Roma büyüklerinin parası ve emeğiyle gerçekleşebilmiştir. Augustus onlardan söz etmez; örneğin Agrippa'nın yaptırdığı onarımlar belirtilmemiştir; oysa bu işler için Augustus, zafer alayı yapan her dostuna, her Roma büyüğüne başvurmuş, onların da harcamalara katılmasını sağlamıştır. XX. bölümdeki onarımlar, yapılar süredizine ve Roma topografyasına göre bir sıra izler sanılır; ama, yer yer bu sıra bozulmuştur. Juliaların Forumu ve Basilicası İS 12'de onarılmıştır. Bu satırlardan sonra gelen 82 tapınağın onarımı işiyse M.Ö. 28-29 tarihleriyle ilgilidir. Görülüyor ki süredizin altüst olmuştur. Flaminia yolunun yapılması, XX. bölümün en sonundadır; oysa bu da M.Ö. 27'de yapılmıştır ve süredizin bir tek bölüm içinde birkaç kez altüst edilmiştir. Bunun anlam açıklığı bakımından ne derece tehlikeli olduğunu söylememe gerek var mı?
XXI. bölümdeki tek tarih, devlet başkanına getirilen Aurum Coronarium'un geri verilmesiyle ilgilidir.
"Res gestae"nin II. öbeğindeki harcamaların üçüncü türü, Augustus'un oynattığı türlü oyunlarda yapılan harcamalardır. Bunlar XXII. bölümle başlar. Bu bölümündeki olayların zaman sırasına her zaman uyulmamıştır. Zaten yalnızca iki noktada (yüzyıllık oyunlar ve Mars Oyunları ko- nusunda) tarih verilmiştir; geri kalan yerler tarihsizdir! XXIII. bölümün deniz savaşları gösterisiyse, önemli çok önemlidir ama tarihsizdir. XXIV. bölümün her satırı aydınlatılması gerekecek denli önemli olmasına karşın, belirsizdir.
"Res gestae"nin III. öbeği, Augustus'un yaptığı işlere ayrılmıştır. Bu bakımdan I. öbekle birleşir. Orada, onur, unvanlar ve törenler anlatılmıştı; burada, bir tür, bu olayların, onurların, unvanların nedenleri olan olaylar sıralanmıştır. Bu grubun başında bulunan XXV. bölüm bir yinelemedir; XXVI., XXVII., XXVIII., XIX., XXX., XXXI., XXXII. ve XXXIII. bölümler belirsizdir; çünkü tarihsizdir. III'üncü öbekte, "bütün dünyaya karşı, karada ve denizde savaştığını" söyler. Bu savdaki abartma bir yana, kiminle hangi zamanlarda savaştığını ayrıca araştırmadıkça bu kayda inanmak ve ona göre yargıya varmak zordur.
Yukarda III. bölümde, "500.000 kadar Romalı yurttaş bana asker andıyla bağlandılar" der; başka araştırmalar olmasa, bu askerlerin nerede ve ne zaman ona bağlandıkları bilinmez. Oysa bunlar, Augustus'un ölümüne değin silah altına aldığı askerlerin toplamıdır. Aynı bölümde, "600 gemi ele geçirdim," demektedir. Nerede, ne zaman, belli değildir. Bunlardan 300'ünün İÖ 36'da Sex. Pompeius'tan, 300'ünün Actium savaşından sonra Antonius'tan ele geçirildiğini, bize ancak çağdaş bilim öğretebilir. (Gagé, s. 77.) Bunları ele geçirenin kendisi olmadığı da ayrı bir konudur.
Şu birkaç örnek de gösteriyor ki, bu dilbilim anıtı bir listedir ve tarihçi bu listeyi çok zorlukla, sakınımla kullanmak zorundadır. Belgede olay sıralaması süredizin ya da önem bakımından değil, Augustus'un kişiliğiyle ilgisi bakımından yapıldığından, tarihçinin belge olarak bu yapıt için göstereceği kuşkuculuğun derecesi kestirilebilir. Yukarıda söylediğimiz gibi, yazılan her şeyin zamanını aramak, belgelendirmek zorundasınızdır.
Aslında, çağdaş bilimin, J. Gagé gibi bir bilgin eliyle hazırladığı "Augustus takvimi"ni (J. Gagé, adı geçen yapıt, s. 155-185) gözden geçirmek, "Res gestae"deki süredizin eksikliklerini çok açık olarak görmeye yeter. İnsan bu takvim gibi yapıtta, bugünkü bilimin elinde bulunan geniş haber, inceleme ve kaynak olanaklarını görünce, "Res gestae"ye, Augustus'un kişiliğiyle ilgili belgelerin bir basit çeşitlemesi değerinden fazlasını vermiyor.
Süredizine uymamak yüzünden doğan bu belirsizlikler, metinde görülen yinelemeler nedeniyle de artmıştır. I. ve III. öbekler, aynı olayları birkaç kez yinelemektetir. II. öbekte de yinelemelere raslanır. III. öbeği ele alalım: 25'inci bölüm, 1-3. bölümlerin yinelenmesidir. 15. ve 34. bölümlerde de aynı noktalara dokunulmuştur. 26. bölüm kısmen de olsa 3. bölümü yineler. 27. bölümün içindekiler, 3., 8., 24. ve 31. bölümlerde yinelenir. 28. bölümün konusu, 3., 16. ve 25. bölümlerde de geçmişti. 34. bölümün konusu, 16., 17., ve 28. bölümlerde ele alınmıştır. I. öbekle II. öbekteki bölümlerde de bu türden yinelemelere raslanır. Bunlara, belirginlik olmadığından, metnin izlenmesini güçleştiren bir mantık hafifliği de katılıyor demektir. Bunlar yüzünden "Res gestae"yi tarih ve kazıbilim bakımından birinci sınıf belge gibi değerlendirmek bizi şaşırtıyor. XVII. bölümün ikinci yarısının, zaman sırası bakımından XVI.'ya girmesi gerekirdi. Çünkü emekli askerlere ayrılan bölüm, özellikle XVI. bölümdür. Başka metinlerin yazmadığı; 20. bölümde Minicius Köprüsü, yabancı budunların, devletlerin ve hükümdarların adları; 19. bölümde, Dalmatlardan başka, öteki budunların ele geçirdiği bayraklardan söz edilmesi gibi adlar ve olaylar "Monumentum Ancyranum"da ikiyi üçü geçmez.
Bu dilbilim anıtını hazırlayan politikacı; ömrünün sonuna erişmiş bir büyük adamın içtenliğini de göstermez. Bu içtenliksizlik, ilkin emeği geçenlerin hakkını vermekteki eli sıkılıkla başlar. Hiçbir zaman iyi bir komutan olmamış olan Augustus; Philippes'teki zaferi kendisine mal ettiği gibi (2. bölüm); 3. ve 25. bölümlerdeki deniz zaferini de kendisine mal eder. Birinciyi yani Philippi savaşlarını Antonius'a; ikincilerini, yani deniz savaşlarını Agrippa'ya borçlu olduğunuysa bugün biliyoruz. İspanya savaşlarındaki (26. bölüm) başarısızlığa (Ferrero, V, 57-58'de görüldüğü üzere), Agrippa'ya gereksinme duymamak için başkomutanlığı kendisinin üstlenmesi nedeniyle uğramış ve ancak bir hastalığa tutulması sayesinde bütün ordunun ve Roma'nın gözünden düşme yıkımından kurtulmuştu. Oysa Augustus, "Res gestae"de bu savaşları (26. bölüm ) kendisinin başlıca onur nedenleri arasında gösterir. İspanya savaşlarını yazmak isteyen bir tarihçinin, yalnızca böyle bir belgeye bağlanmak zorunda kaldığını düşünün. O zaman yazılacak tarih, ne denli güvenilir olur? Çünkü, "Res gestae"de, olanla olmayan, tam yapılanla kısmen yapılan birbirine karıştırılarak ve bunları yapanların adları yerine yalnızca Augustus'un adı konarak kaydedilmiştir.
XVII. bölümde, "asker sandığı"nın kurulması için, 170 milyon verdiğini belirtir. Ama bir yabancı olan kral Herode ve bazı zenginler de bu amaçla bağışta bulunmuşlardır. Augustus bunlara hiç değinmez.
XIX. ve XX. bölümlerdeki yapılarla bunların onarımlarına Agrippa ve Roma yurttaşı zenginler pek çok yardım ettikleri halde "Res gestae"de bunlara gönderme bile yapılmaz.
"Res gestae"de görülen içtenliksizlik, kimi zaman yalan söylemeye dek varır. Augustus, bütün yaptıklarını ülküselleştirmek emeliyle, yapılan işlerin, olan olayların niteliğini ve akışını çok değiştirmiştir. Bu nedenle, elimizdeki belgeyi çok sakınarak okumak, daha çok sakınarak kullanmak zorundayız. Örneğin VI. bölümde, Senato'nun ve halkın kendisini en geniş yetkiyle "Yasaların ve Genel Ahlakın Koruyucusu" (Cura legum et morum) olarak seçmesini kabul etmediğini ve tribün kalmayı yeğlediğini söyler. Oysa, Julia ailesinin tarihçisi olarak ünlenen Sueton ve onun gibi ünlü bir tarihçi olan Dion Cassius, Augustus'un bu yetkiyi kabul ettiğini, birçok örnekle belirtirler. (G. Ferrero, V, 221-2, not 1'den aktararak; Dion, LIV. kitap, 10 ve Suetone, Augustus, 27.)
Daha ilk bölümde, Augustus kendisini (bir baskıcı kitleye, devleti ezen bir partiye karşı) cumhuriyetin kurtarıcısı gibi sunar. Bu kitle, bu parti, hangisidir? Caesar'ı öldüren gerçek soyluların partisi mi? Antonius'un kolayca avucu içine aldığı halkın, yani Caesar'a dayanak olanların partisi mi? Kuşkusuz Augustus, 76 yaşında yazdığı bu belgede, birincileri söylemek istemişti. Oysa, kendisi bütün olanakları, önce işte bu partinin yani soyluların ezilmesinde kullandı; ama sonra Mısır seferinden, Antonius'un ölümünden sonra da, bütün ömrü, yine bu partiyle anlaşmak, onu yükseltmek, Halk Partisi'ni yok edecek işleri yapmakla geçti. O zaman, "Res gestae"deki savının ne değeri kalıyor? Bu "baskıcı kitle", Brutus gibi ülküleri olan bir Romalı ve onun arkadaşlarıyla yandaşlarıdır. O dönemde Caesar'a verilen "Velletri Tefecisi" ve "Zoralımcı" (gasıp) adlarını düşünürsek, ona karşı gelen Romalı idealistleri, "baskıcı kitle" olarak; Antonius gibi ölümsüz bir oyuncuyla (özellikle o zamanki) Oktavius'u da "özgürlük ve Cumhuriyet yiğiti" olarak göstermenin içtenlikten ne denli uzak olduğu ortaya çıkar. Kendisinin konsül olarak atanmasını "halk tarafından"mış gibi göstermesi de gerçeğe uymaz. Senato'nun bu işe nasıl karşı olduğu ve ancak askerlerin (yani Augustus tarafından beslenen ve Caesar'ın geleneğine, anısına bağlı kalan bir kitlenin) baskısı altında, istemeyerek bu işi yaptığı bugün tarihe mal olmuş bir gerçektir. (Duruy, s. 345.) "Üçler' Meclisi"ni de Senato'nun değil, kendilerinin, halka ve Senato'ya karşın nasıl kurdukları herkesçe biliniyor.
İkinci bölümde, Caesar'ı öldürenleri "yasaya uygun olarak kurulmuş mahkemeler" eliyle sürgüne yolladığını söyler. Caesar'ın ölümünden sonra geçen gülünç ve acıklı sahneleri; resmen konsül olan Antonius'un, yine resmen ve Senato'nun kesin isteğiyle Brutus'u ve arkadaşlarını kendi eyaletlerini yönetmek için yolladığını; aynı Antonius'un zengin olmak ve her şeyin üstünde bir güç sağlamak için eyaletleri, orunları nasıl sattığını; yasanın ve Senato'nun, Brutus'a ve arkadaşı Cassius'a verdiği Suriye ve Makedonya'yı nasıl ellerinden alıp kendisine ve Dolabella'ya mal ettiğini anımsamak gerek: Cicero'nun işte bu sıradaki Philippica'larını ve bu arada, "Tiran öldü ama tiranlık yaşıyor!" dediğini düşünerek, bu "resmen kurulmuş" sözde adil mahkemelerin durumunu aydınlatabiliriz sanırım. Augustus'un konsüllük derecesini yükselmek için kendi eliyle Cicero'ya yazdığı mektupları, Antonius'un baskıcı yönetimini yıkmak için halkın ve Senato'nun kendisini Brutus'la birlikte Antonius'a karşı savaşa yolladığını; kendisinin, bu "ulus haini"yle yani Antonius'la ve onun ortağı Lepidus'la anlaşıp (Bologna'da, İÖ 43'te), ulusa ve Senato'ya karşı (beş yıl süreyle) ünlü "Üçler Meclisi"ni (ya da şirketini) kurduklarını, hele Octavius'un yalnızca bu amaçla (sonradan, güç kazanınca, bir nedeni olmaksızın aşağılayarak anasına geri yolladığı) Antonius'un kızıyla evlendiğini düşününce; I. ve II. bölümlerin, hemen baştan başa gerçeklerden uzak olduğu ortaya çıkar.
Augustus'un bu iki bölümde söylediği gibi, Cumhuriyet'i nasıl kurtardığını (!), işleri "yasalara uygun" olarak nasıl sonuçlandırdığını anlamak için, bu "Üçler" diktatörlüğünün, Cicero'nun da içinde bulunduğu büyük bir "Cumhuriyetçi devlet adamları" kitlesini nasıl öldürttüğünü bu anda anımsamak gereklidir. "Babam" diye kapısını aşındırdığı büyük Cicero'nun, Antonius'la karısı Fulvia tarafından parçalattırılmasını, işte bu adil (!), Cumhuriyetçi (!), "yasalara uygun" (!) iş gören Augustus soğukkanlılıkla seyretmişti! Yine bu Augustus'tur ki, Philippi savaşlarından sonra, utanmaz bir güldürmen olan Antonius'un bile yapmadığını yapmış, yani Brutus'un başını kopartıp Roma'da Caesar'ın tasvirini koydukları yerde sergilettirmişti.
III. bölümde, "Yendiğim zaman herkesi bağışladım!" demesini yalnızca bu olay bile yalanlamaya yeter. Oysa kendisi, bu iç savaşlarda şaşılacak denli hileci, acımasız, kıyıcılıkta soğukkanlı davranmıştır! Yabancı uluslara karşı yufka yürekli oluşuysa, bir Romalının doğal olan para hırsının ateşten çemberiyle sarılıydı. Doymak bilmez para ve çıkar hırsıyla sınırlanan bir acımaya, bilmem ki bu ad verilebilir mi?
Aslında Augustus'un, 3'üncü bölümde, "Tehlikesizce bağışlanabilecek olan yabancı ulusları..." kaydını koyması, bu acımanın bencillik sınırını çizmiş bulunmaktadır.
Augustus'un bu ünlü yufka yürekliliğinin (!), adaletinin (!) başka bir örneğini, bu 3'üncü ve sonradan gelen 25'inci bölümlerdeki "denizleri barışa kavuşturmak" sözlerinin arkasında gizlenen bir iki olayda buluyoruz. Sex Pompeius ile yapılan savaşlardan sonra 6 bin köleyi çarmıha gerdirmiş, 24 binini de sahiplerinin keyfine bırakmıştı. Oysa Senato, bunlara özgürlük sözü vermişti!
Bu iki bölümdeki "Cumhuriyet'i kurtarmak" ve "yasaya uygun" işler yapmak sözlerinin, yapılan işlere nasıl aykırı olduğunu anlatmak için son bir örnek vermek isterim: Devlet arkadaşı Antonius, kendisini eğlendiren oyunculara Priene kentini, kendisine bir gece güzel yemek yediren aşçısına Magnesia'nın en güzel evini (sahiplerinin isteği dışında ve haberleri olmadan) armağan etmişti. İşte bu Cumhuriyet kahramanı, İÖ 39'da Octavius ve Sex Pompeius ile yaptığı ünlü Brindes anlaşmasından sonra, bütün yaptıklarının "yasaya uygun" olduğu konusunda, Senato'dan zorla bir buyrultu almıştı! Aslında, bu büyük Senato'ya yine Augustus ve işbirlikçileri; sıradan askerden tutun da Barbarlara, kölelere dek, önlerine kim geldiyse üye olarak sokmuşlardı. Comitialarda ise, halkı kendilerine yazılı olarak verilen listeleri seçmek zorunda bırakmışlardı.
"Res gestae"de, gerçeğe uymayan başka bölümler, başka olaylar da vardır. Augustus, XXVI. bölümün ikinci yarısında, "Buyruğum ve koruyuculuğum altında iki ordu, hemen hemen aynı zamanda biri Habeşistan'a, öteki Arabistan'ın Felix denen bölgesine gönderildi," der ve buraların alınmasından, düşman ordularının yok edilmesinden söz eyler. Augustus için kendi kişiliğine bağlı zaferler olan bu işlerin aslı bambaşkadır. İlkin İÖ 26'da Mısır Prefectus'u Cornelius Gallus, tümüyle kişisel, hatta keyfi bir iş olarak Habeşistan seferine çıktığında, Augustus'un bundan haberi yoktu; haberi olduğunda da bundan ürkmüş, C. Gallus'a çıkışmak istemişti. Mısır Prefectus'u bu sefer dolayısıyla Roma'dan, yani Augustus'tan ne düşünce, ne de yardım aldı; tam tersine, Mısır Prefectusunun zenginliğini, rahatını, görkemini kıskananlar (bütün soylular, Plebes tabakası, şövalyeler...), en küçük duvarından, kaldırımından en büyük tapınağına dek başkasından, özellikle eyaletlerden çalınarak; yani eyaletler soyularak yapılmış olan Roma'da, onu hırsızlıkla suçlayınca, Augustus bu fırsattan yararlanıp onu görevden aldı; eyaletinden çıkardı; hatta evini elinden aldı. Bu konuda, ne onun daha önceki hizmetlerini, ne de Habeşistan'ı ele geçirmek yolundaki başarılarını hesaba kattı. Augustus bunu yaparken, belki Mısır'da ikinci bir Antonius çıkmasından korkarak davranmıştı. Sonuç şudur: "Res gestae"de övündüğü ve benimsediği bu seferin birinci kısmından haberi bile olmamıştır; haberi olunca da kızmıştır. (Ferrero, cilt V'ten aktararak, Dion ve Amnien Marcellin.)
İkinci evrede; Augustus yalnızca Arabistan seferiyle ilgilidir. Ordunun başında "Legatus" sıfatıyla Aelius Gallus vardır (İÖ 25-3). Ama, bütün bir İtalya'yı doyuracak denli bol hazineler beklenen bu iş, hemen hemen ordunun hastalıktan yok olmasıyla sonuçlanmış, ele hiçbir şey geçmemiş ve hemen geri dönülmüştür. Petronius'un Mısır Prefectus'u bulunduğu o sırada, yani İÖ 25'te, Habeşlilerin Mısır'a saldırısı ve Philae'ye dek ilerleyişleri, Habeşlilere Petronius'un karşılık vermesini gerektirmiş ve yerel nitelikte, küçük bir utku elde edilmiştir. Görülüyor ki bunlar "Res gestae"deki övünmelere hak verdirecek şeyler değildir. (Ferrero, cilt V, s. 54-7; 61-2; 113-4; 117-8; 120-1.) Bu Arabistan seferinin, Hindistan-Arabistan- Akdeniz ticaret yollarının elde edilmesi amacıyla yapıldığını biliyoruz. Şunu söylemek doğru olur: Bu seferin yapıldığı döneme dek Hindistan-Arabistan-Akdeniz ticaret yolculuğu (örneğin Strabon'a göre, 24, XIV, XVI; Batlamyuslar=Ptolémés zamanında), Kızıldeniz'in kuzeydoğusunda, bugün Yenbuğ-ül-Bahrî denen eski Levko-Kome ile Akabe'nin kuzeyindeki Petro'dan Suriye'ye geçerek yapılıyordu. Bu seferden sonra ve Aelius Gallus'un Mısır Prefectusu olduğu zamanlardaysa Kızıldeniz'in kuzeybatısındaki Myoshormos Limanı'ndan aşağı Mısır'daki Caenopolis'e geçip Nil boyunu tutarak yapılmaya başlamıştır. (Strabon-24, XIV, XVI.)
İçten olunmayış, gerçeğe uyulmayış, insanca acımadan yoksun oluş, dostluktan ve.. adaletten bir damla bile bulunmayış gibi nedenlerle, "Res gestae"nin içinde doğrudan doğruya geçmeyen ama sözü edilen işlerin iç yüzünü gösteren olaylar çoktur. Bunlar Augustus'un kaleme aldığı bu belgeyi ne denli sakınarak kullanmak, yorumlamak gerektiğini bugünün tarihçisine buyurur.
Yukarıda kısmen gösterdik ki Mısır seferi diye XXVI. bölümde övündüğü şey, aslında Mısır Prefectusu Cornelius'un kişisel girişimidir. Bu adamın Mısır'da biriktirdiği paradan çok bu kişisel girişimini, Augustus nefretle karşılamıştır. Onun (Sitzungberichte König. Preuss. Akadem., 1896, I, s. 476'da yayımlanan bir hiyeroglif yazıtına göre...) yaptığı işler ve kazandığı zaferler için Mısır'da kendi adına diktirdiği yazıtları (İÖ 28'de) Augustus bağışlamıştır. İspanya savaşlarına başlamadan önce çok ustaca propagandalarla ilkin Roma kamuoyunu, sonra Senato'yu işe sokmuş; aslında çok değerli şiir, düşünce ve silah adamı bir yiğit olan Cornelius Gallus'u, kendi kendisini öldürmek zorunda bırakmıştır.
Başka bir nokta daha var: Augustus, XI. bölümde, doğudan İÖ 19'da döndüğünde, kendisini "Konsül Q. Lucretius'la birlikte ve Senato kararıyla, pretorlar, tribünler, ileri gelen kimselerin Campania bölgesine dek gelerek karşıladıklarını" ve "bu onurun o zamana dek kimseye verilmediğini" böbürlenerek söylerken gerçeği yansıtmamıştır. Konsül olarak adı geçen Lucretius, henüz kesin olarak bu görevde değildir. Bundan başka bu karşılama, aslında bir halk çocuğu olan, Halk Partisi'nden Egnatius Rufus adlı bir senatörün konsüllüğünü önlemek için Augustus'a başvurmaya koşan soyluların manevrasıdır. Augustus, Soylular Partisi'nin bu oyununu desteklemiş, Q. Lucretius, Vespillon'u konsül seçtirerek Rufus'u açıkta bırakmıştı.
Bu oyunlara, hatta bu acımasızlıklara neden olan şey, korkunçtur: Rufus kendi girişimiyle, mahallesindeki halkın başına gelen yangın dertlerini önlemiş, hatta yangın çıktığında, bütün Roma halkının yardımına koşmuş adamdır. Bütün toplumun mutluluğunu arsa ve ev karaborsasına feda edecek denli düşmüş; arsa ve ev kiralarını artırmak için bu yangınları söndürmemeyi alışkanlık edinmiş olan soylular (yani zengin, uydurma Senato Meclisi üyeleri), o zamanki iktidar partisi, bu önleme çok kızmış; halkı devrime götüren demagoji suçuyla Rufus'u yok etmek istemiştir. Halk, buna karşı Rufus'u temsilci seçmiş ve ona senatör olma olanağını vermiştir. Rufus İÖ 19'da konsüllük için adaylığını koyunca (kendi sınıflarından başkasına bu yeri uygun görmeyen) soylular buna şiddetle karşı çıkmışlar; bütün Roma'yı yeni ve kanlı bir ayaklanmaya sürüklemekten çekinmemişlerdir. Augustus, daha İÖ 26'da, Rufus'un soyluların haberi ve onayı olmadan ama bir karşılık beklemeden yaptığı yangın söndürme işini beğenip onu kurtaracak yerde, şiddetle eleştirmiş, böylece halk hizmetlerinde yapmaya çalıştığı reformla çelişkiye düşmüştü. Kendisi, devlet hesapları için; Agrippa su işinde, aynı çalışkanlığı göstermemiş miydi? Ama Soylular Partisi'ni hoşnut etmek için bu halk hizmetini yok etmeye razı olmuş; Rufus'u ilkin eleştirmiş, sonra da konsül olmasını engellemiştir.
Dördüncüsünün, Augustus'un yerine geçen Tiberius tarafından, babasının isteği üzerine, iki tunç levhaya kazdırılarak Augustus'un türbesi önüne -dört köşe ya da yuvarlak sütunlar üstüne- diktirildiği ve Antoninusların tarihini yazan Sueton'un zamanına değin orada dikili kaldığını biliyoruz. Ama bugün bu tunç levhalar da yok olmuştur.
İlk üç belgenin izi kalmamasına karşın, şimdi "Res gestae" diye anılan dördüncü belgenin kopyalarını, daha Tiberius zamanında, Anadolu'nun üç yerine yollanmış ve birer anıt gibi dikilmiş buluyoruz. Bunlardan biri Galatia'nın başkenti olan Ankara'da; biri Pisidia'nın bir beldesi olan Antiocheia'da, yani bugünkü Yalvaç'ta; sonuncusu da yine Pisidia'nın bir beldesi olan Apollonia'da, yani bugünkü Uluborlu'dadır.
Üçü de anıtsal yapıda hazırlanmış olan bu üç kopyanın Yalvaç'ta bulunanı, bildiğimize göre yalnız Latincedir; Uluborlu'daki yalnız Grekçedir, yani çeviridir. Her iki kopya da elimize ufak kırıklar durumunda geçmiştir. Ele geçenler de metnin tamamı olmayıp bölümleridir. Hele Uluborlu'daki Grekçe çeviri metin, beş altı kırık parçayı geçmemektedir. Oysa Ankara'daki yazıt, büyük bir tapınağın duvarları yüzünde, hem Latince asıl metin, hem Grekçe çeviri metin olarak sağlamca ayaktadır. Bundan dolayı da, tam belge değerindedir. Bu belgenin, saydığımız iki eksik kopyadan başka eşi bulunmaması, kendisine tek nüsha, tek kaynak önemi ve değerini vermiş bulunuyor. Antik dönemlerden olup 87 yıldan beri dilbilimcilerin, tarihçilerin en çok uğraştığı, yorumlamaya çabaladığı bu metnin, daha önce söylediğimiz gibi, 1926 ve 1927'de Yalvaç'ta bulunan Latince kopya parçalarıyla hemen hemen tamamlanması olanaklı olmuştur. Sonra, buradaki Grekçe çeviri metin de iyi korunmuştur. Onun da eksiği, Uluborlu'da 1828'den beri bilinen, Buckler-Calder-Guthrie kurulunca toptan yayımlanmış olan parçalarla tamamlanabilmektedir. Augustus hanedanına bağlılığı pek iyi bilinen Galatia'nın merkezi olan şimdiki Ankara için bu ayrıcalık çok değildir. Efesos ve Miletos gibi kültür merkezi olmasa da; orta Anadolu'da tanıdığımız Roma beldelerinin en büyüğü, en görkemlisi olduğunu son kazıbilim bulgularıyla saptadığımız, Roma ve Augustus tapınısına o denli büyük istekle bağrını açtığını bildiğimiz Ankara; elbette Augustus'un bu eşsiz andacının ilk ve tam kopyasını elde edecek ve Grekçe çevirisini verecekti. Bir oranda çok güzel kalmış bu Grekçe metin sayesinde Latince metni oluşturmak olanaklı olmaktadır. Bugün bildiklerimize göre bu üç kopyadan başka kopyası da bulunmayan bu yazıtın Ankara kopyasını, bu bakımdan da, böyle bir belgeye verilebilecek olan önemlerin en büyüğüyle selamlamak gerekiyor.
"Res gestae" ya da "Ankara Anıtı"nı Mommsen'den beri saran onurun, önemin ve saygınlığın nedenlerini, aslını aramak, bu büyük onura, öneme ve saygınlığa layık olup olmadığını incelemek yararsız olmayacaktır.
İlkin şunu söyleyeyim ki; bu belgeyi, özgününden ya da çevirilerinden okumak, sözcüklerin ne dediğini anlamak kolay görünse de; ondan tarih ve kazıbilim bakımından yararlanmak sanıldığı gibi kolay değildir. Çünkü düşüncelerin sırasını izlemek zordur.
Bu zorluk, belgenin 35 bölüme ayrılmasına karşın, birçok konunun birbiri içine girmesinden; yinelenmesinden; belgeyi hazırlayan Augustus onu Roma kentindeki Latin halkın okumasını amaçladığı için, birçok noktasının bugün belirsiz kalmasından ileri geliyor.
Bu nedenle, yazıt Batı dünyasında bile birçok kez çevrilmiş, yorumlanmış olmasına karşın, J. Gagé gibi bir bilginin bu konuda 1935'te yayımladığı yapıt, sonsuz bir beğeni kazanmıştır.
Gerçekten de; belgenin son kazıbilim buluntularına, son incelemelere göre dünya kamuoyuna sunulması, onun anlaşılabilmesini sağlamıştır.
Ele geçen Ankara, Yalvaç, Uluborlu kopyalarındaki başlıklara göre "Res gestae" iki temel konuyu içine almıştır: A) Augustus'un yaptığı işler; B) Augustus'un Roma halkı adına yaptığı harcamalar. Bu iki konu 35 bölümde işlenmiş olmakla birlikte, üç öbekte incelenmelidir:
I- Birinci öbeğe ilk on dört bölüm girer. Burada Augustus'un devlet yaşamı sırasında kendisine önerilip sunulan, kendisince kabul edilen ya da geri çevrilen mevkiler ve rütbelerle, onuruna yapılan tören belirtilmiştir.
II- İkinci öbeğe 15-24'üncü bölümler girer. Burada, Roma Devleti halkı için Augustus'un kendi kesesinden yaptığı bütün harcamalar belirtilmiştir.
III- Üçüncü öbeğe 25-35'inci bölümler girer. Burada da Augustus'un yaptığı savaşların, kazandığı onurların yeni bir sıralamasını görürüz.
Bu otuz beş bölümden başka, Dr. H. Dereli'nin çevirisini verdiği ek bir bölüm vardır ki, bu Augusteum'un duvarındaki Latince ve Grekçe metinlere katılan dört ufak parçadır. Bu dört parçanın, eyalet halkı için, Augustus'un ölümünden sonra yazılıp gönderildiği anlaşılıyor. Ankara yazıtından başkalarında bu ekleri bulamıyoruz. "Res gestae"nin harcamalar bölümünde bir özet gibi görünen ama asıl büyük metinde bulunmayan, "... Eyaletler halkına, senatörlere, Augustus'un sıradan yurttaşlar olan dostlarına yapılan..." bağışları da belirtilmektedir.
Belgenin kolayca izlenip anlaşılması bakımından, 35 bölümün içindekileri kısaltarak başlıklar halinde vermeyi çok gerekli görüyoruz:
1. Augustus'un ilk dönemleri. İlk konsüllük ve "Üçler Meclisi"ne giriş.
2. Sezar'ı "öldürenler"i cezalandırması.
3. Savaşları.
4. Zafer alayları ve konsüllükleri.
5. ve 6. Geri çevirdiği mevkiler, görevler; tribünlük yetkisinin kullanılması.
7. Unvanları ve dinsel konumları.
8. Sansür çalışmaları.
9. Onuruna yapılan dinsel törenler.
10. Augustus'un kutsallığı ve başrahipliği.
11. Yazgı Tanrıçası Sunağı ve Augustus günü.
12. Pax Augustus (Augustus Barışı Sunağı) (Ünlü "Ara Pacis").
13. Ianus Tapınağı'nın kapatılması.
14. Augustus'un oğullarına verilen rütbeler.
15. Roma halkına para ve yiyecek dağıtımı.
16. Emekli askerlere verilen topraklar, ödüller.
17. Devlet hazinesine yardım. Asker sandığının kurulması.
18. İflas durumundaki devlet hazinesi yerine yapılan yardımlar.
19. Devlet toprakları üstünde yeni yapılar.
20. Halkın ve devletin yapılarının onarılması.
21. Özel kişilerin toprakları üstünde yapılan yapılar. Tapınaklara yapılan bağışlar. Devlet başkanına getirilen altınların geri verilmesi.
22. Gösteriler ve oyunlar.
23. Deniz savaşı gösterisi.
24. Tapınakların zararlarının ödenmesi ve armağanlar verilmesi.
25. Sicilya ve Actium savaşları ve İtalya'nın kurtarılması.
26. İmparatorluğun genişlemesi ve uzak illerde seferlere girişilmesi.
27. Mısır'ın imparatorluğa katılması. Ermenistan sorunu. Doğu eyaletlerinin geri alınması.
28. Asker kolonileri.
29. Daha önce düşmanların eline geçen bayrakların, armaların geri alınması.
30. Tuna boyundaki zaferler.
31. Uzak ülkelerdeki hükümdarların yolladığı elçiler.
32. Roma'ya sığınan krallar. Partların verdiği rehineler (tutular).
33. Başka kavimlere atadığı hükümdarlar.
34. Augustus adının verilmesi.
35. "Yurdun Babası" sanının verilmesi.
***
Başta Mommsen olmak üzere "Res gestae"yi ele alanlar, bugüne dek ona tanrısal bir yer vermiş bulunduğundan, insan bu aşılamalardan kendisini kolayca kurtaramıyor.
Açık söyleyelim ki, Türkiye'de daha bir tek satırla şu belgenin dilbilimsel değeri belirtilmemiştir. Onu, bizim Klasik Filoloji Enstitümüzden beklemeyi sürdürelim. Örneğin, neden bu yazıt "antik yazıtların ecesi"dir? Açıklamalarını dileyelim.
Ama, Batılı bilginler yapıtı yeni yaşamöyküsü çığırı açan bir girişim gibi alır ve şu "yapılan işlerin sayılıp dökülmesi belgesi"nin Latin açıklığıyla, mantığıyla tasarlanmış olduğunu belirtirler. Onlara göre, bu bölümlerde, Augustus'un dönemini eşsiz biçimde yaşayabiliriz (2).
Belgeyi inceleyen, insanlığa sunan çağdaş bilginlerin çabaları ve yöntemleri sayesinde değerlenen "Res gestae" bu aşırı övgülere pek layık değildir.
Bunun Augustus'a özgü bir yaşamöyküsü çığırı olmadığını, hatta bu üçlü bileşimin Roma'da daha önceden sık sık uygulandığını son incelemeler göstermiştir. (Gagé, s. 29-31.)
Zaten Mısır'da, Asur'da, Hititlerde, Nemrut Dağı'ndaki anıtlarıyla Hamdi Bey'in ortaya çıkardığı Commagène hükümdarlarında, kayalara yazılmış bu tür büyük yazıtlar vardır. İran'daki Bihsütun yazıtları doğrudan doğruya bu türdendir. Tarih bakımından daha sonra olmakla birlikte, Orhun'daki Gültekin ve Bilge Kağan yazıtları da "Res gestae" türüne girer; ama Orhun'da Türk hükümdarının yazıtındaki aydınlığı, gerçekliği, olan bitenleri bildirmesindeki yalınlığı, içtenliği ve alçakgönüllülüğü Augustus'un yapıtında bulmak olanaksızdır. Yapıtta bulunduğu söylenen "Latin açıklığı", belki, dilbilgisi ve sözdizimi bakımındandır. Ama tarih ve kazıbilim bakımından bu açıklığı yapıtta bulmak zordur.
Bu açık olmayış, daha yapıta verilen adla başlar: Bu bir siyasal vasiyetname midir; bir devlet adamının, yaptığı işler konusunda dökümü müdür; bir bildiri midir; bir mezar yazıtı mıdır?
Çağdaş anlamıyla bir "siyasal anılar = mémoires" olmadığı anlaşılan bu yapıtın, ancak bir "yapılan işler dökümü" görevi yapabileceği anlaşılmaktadır. Oysa burada resmi bir dökümde bulunması gereken manevi denklik yoktur; çünkü Augustus, devlet işleriyle bu uğurda kendi özel servetinden verdiklerini karıştırmıştır.
Bundan dolayı da, bu "döküm", olsa olsa, bir "övünme = auto-apologie" türüne girer. Amacını da, Augustus'un yaptığı işleri yüceltmek olarak anlamak yanlış olmaz.
Bu belirsizlik, metinde süredizinsel (kronolojik) bir sıra bulunmamasından; çoğu kez, olan bitenler için tarih verilmemesinden dolayı, olayların gelişimini izlemede zorluk çıkmasından da doğuyor. Bütün metinde, süredizinsel izler yalnızca on altı bölüme (I., V., VI., VIII., X., XI., XII., XV., XVI., XVII., XVIII., XX., XXI., XXII., XXXIV. ve XXXV. bölümlere), deyiş yerindeyse, serpiştirilmiştir:.
Birinci öbeğe giren ilk on beş bölüm; doğrudan doğruya Augustus'a ya da ailesinden olanlara -onu hoşnut etmek için- verilen ve sonuçta yine Augustus'un olan mevkilere, rütbelere, unvanlara, yapılan alaylarla törenlere ayrılmıştır. Onlardan aydınlık sonuçlar almak için, metinde olduğu gibi, bu onurları türlerine göre öbeklere ayırmak yeter sayılabilir. Oysa bu 15 bölümde yalnızca tören ve unvanlar değil, bunların nedeni olan işler de yazılıdır. Bu işlerin ne zaman yapıldığını belirten süredizinsel izler ancak V., VI., VIII., XI., ve XII. bölümlerde vardır. Buralarda ya Augustus'un ya başkalarının konsüllükte bulundukları bildirilmiş, tarih ışığı kısmen serpilmiştir. Ama, bu beş bölümde konulan süredizinsel anıştırmalar da metni aydınlatmaya yetmez; çünkü bu 15 bölümdeki işler, baştan sona bir süredizinsel sıra izlememekte; içeriklerine göre öbeklenmiş görünmektedirler; örneğin, XIII. bölümde Ianus Tapınağı'nın kapanması gibi önemli bir işin zamanı belirtilmemiştir. Tarihlenmiş görünen beş bölümün bütün işleri değil, ancak birazı süredizinsel bakımdan aydınlıktır.
IV. bölümün sonunda birdenbire, "On üç kez konsül olmuştum. Otuz yedi yıldır tribünlük yapıyordum!" demesi, metnin süredizinini bozmakta, yani açıklığı engellemektedir. Aynı bölümde, "Yirmi bir kez imparator ilan edildim!" der. Bunların zamanı belli değildir ve ancak çağdaş tarih, türlü yollarla kimi sonuçlara varabilmiştir. (Gagé, 193-4.)
II. öbek, eldeki belgeye adını veren, asıl damgasını vuran işlere ayrıldığı için, zamanı belirtmeye daha çok önem verilmiştir; ama, burada da, yapılan işleri özelliklerine göre yer yer toplama yolu seçilmiş; bölümlerin ve bölümler içindeki olayların süredizin sırası, hemen hemen yok olmuştur; örneğin XV. bölümde Augustus, babasının vasiyeti üzerine, Roma plebinden her bireye 300 sestert dağıttığını söyler. Zamanı yoktur. Para, yer ve yiyecek dağıtımı işinde süredizin gözardı edilmiş; görece bir öbeklendirmeyle yetinilmiştir. XV., XVI., XVII. ve XIX. bölümlerde; devlet hazinesine dört kez yardım ettiğini söyler; bunun zamanı belli edilmemiştir. Yalnızca askere yardım sandığının kurulmasını sağlayan çalışma tarihlenmiştir. XIX. ve XX. bölümler, kazıbilim ve tarih için çok değerli ve önemlidir; çünkü, yüzlerce yapının yeniden yapılması ya da onarılması söz konusudur. Ne yazık ki, bunların da tarihi yoktur; büyük bir bölümünün adı da yazılmamıştır. XX. bölümün yarısından sonra, "Altıncı konsüllüğümde 82 tapınağı; yedinci konsüllüğümde, ikisi bir yana bırakılırsa, öteki bütün köprüleri onarttım ve yaptırdım," der. Bunlar hangileridir? Yalnızca "Res gestae" ile bunları öğrenmek olanaksızdır. Çağdaş bilim, ""Res gestae""nin binlerce katı yazıyla, emekle; başka kaynaklara ve kazıbilime başvurarak bu belirsizliği giderebilmiştir. Augustus'un yapılar için yaptığı harcamaları belirten ikinci kısım olan bu XIX., XX. ve XXI. bölümlerdeki yapılardan, onarımlardan bir kısmı, başka Roma büyüklerinin parası ve emeğiyle gerçekleşebilmiştir. Augustus onlardan söz etmez; örneğin Agrippa'nın yaptırdığı onarımlar belirtilmemiştir; oysa bu işler için Augustus, zafer alayı yapan her dostuna, her Roma büyüğüne başvurmuş, onların da harcamalara katılmasını sağlamıştır. XX. bölümdeki onarımlar, yapılar süredizine ve Roma topografyasına göre bir sıra izler sanılır; ama, yer yer bu sıra bozulmuştur. Juliaların Forumu ve Basilicası İS 12'de onarılmıştır. Bu satırlardan sonra gelen 82 tapınağın onarımı işiyse M.Ö. 28-29 tarihleriyle ilgilidir. Görülüyor ki süredizin altüst olmuştur. Flaminia yolunun yapılması, XX. bölümün en sonundadır; oysa bu da M.Ö. 27'de yapılmıştır ve süredizin bir tek bölüm içinde birkaç kez altüst edilmiştir. Bunun anlam açıklığı bakımından ne derece tehlikeli olduğunu söylememe gerek var mı?
XXI. bölümdeki tek tarih, devlet başkanına getirilen Aurum Coronarium'un geri verilmesiyle ilgilidir.
"Res gestae"nin II. öbeğindeki harcamaların üçüncü türü, Augustus'un oynattığı türlü oyunlarda yapılan harcamalardır. Bunlar XXII. bölümle başlar. Bu bölümündeki olayların zaman sırasına her zaman uyulmamıştır. Zaten yalnızca iki noktada (yüzyıllık oyunlar ve Mars Oyunları ko- nusunda) tarih verilmiştir; geri kalan yerler tarihsizdir! XXIII. bölümün deniz savaşları gösterisiyse, önemli çok önemlidir ama tarihsizdir. XXIV. bölümün her satırı aydınlatılması gerekecek denli önemli olmasına karşın, belirsizdir.
"Res gestae"nin III. öbeği, Augustus'un yaptığı işlere ayrılmıştır. Bu bakımdan I. öbekle birleşir. Orada, onur, unvanlar ve törenler anlatılmıştı; burada, bir tür, bu olayların, onurların, unvanların nedenleri olan olaylar sıralanmıştır. Bu grubun başında bulunan XXV. bölüm bir yinelemedir; XXVI., XXVII., XXVIII., XIX., XXX., XXXI., XXXII. ve XXXIII. bölümler belirsizdir; çünkü tarihsizdir. III'üncü öbekte, "bütün dünyaya karşı, karada ve denizde savaştığını" söyler. Bu savdaki abartma bir yana, kiminle hangi zamanlarda savaştığını ayrıca araştırmadıkça bu kayda inanmak ve ona göre yargıya varmak zordur.
Yukarda III. bölümde, "500.000 kadar Romalı yurttaş bana asker andıyla bağlandılar" der; başka araştırmalar olmasa, bu askerlerin nerede ve ne zaman ona bağlandıkları bilinmez. Oysa bunlar, Augustus'un ölümüne değin silah altına aldığı askerlerin toplamıdır. Aynı bölümde, "600 gemi ele geçirdim," demektedir. Nerede, ne zaman, belli değildir. Bunlardan 300'ünün İÖ 36'da Sex. Pompeius'tan, 300'ünün Actium savaşından sonra Antonius'tan ele geçirildiğini, bize ancak çağdaş bilim öğretebilir. (Gagé, s. 77.) Bunları ele geçirenin kendisi olmadığı da ayrı bir konudur.
Şu birkaç örnek de gösteriyor ki, bu dilbilim anıtı bir listedir ve tarihçi bu listeyi çok zorlukla, sakınımla kullanmak zorundadır. Belgede olay sıralaması süredizin ya da önem bakımından değil, Augustus'un kişiliğiyle ilgisi bakımından yapıldığından, tarihçinin belge olarak bu yapıt için göstereceği kuşkuculuğun derecesi kestirilebilir. Yukarıda söylediğimiz gibi, yazılan her şeyin zamanını aramak, belgelendirmek zorundasınızdır.
Aslında, çağdaş bilimin, J. Gagé gibi bir bilgin eliyle hazırladığı "Augustus takvimi"ni (J. Gagé, adı geçen yapıt, s. 155-185) gözden geçirmek, "Res gestae"deki süredizin eksikliklerini çok açık olarak görmeye yeter. İnsan bu takvim gibi yapıtta, bugünkü bilimin elinde bulunan geniş haber, inceleme ve kaynak olanaklarını görünce, "Res gestae"ye, Augustus'un kişiliğiyle ilgili belgelerin bir basit çeşitlemesi değerinden fazlasını vermiyor.
Süredizine uymamak yüzünden doğan bu belirsizlikler, metinde görülen yinelemeler nedeniyle de artmıştır. I. ve III. öbekler, aynı olayları birkaç kez yinelemektetir. II. öbekte de yinelemelere raslanır. III. öbeği ele alalım: 25'inci bölüm, 1-3. bölümlerin yinelenmesidir. 15. ve 34. bölümlerde de aynı noktalara dokunulmuştur. 26. bölüm kısmen de olsa 3. bölümü yineler. 27. bölümün içindekiler, 3., 8., 24. ve 31. bölümlerde yinelenir. 28. bölümün konusu, 3., 16. ve 25. bölümlerde de geçmişti. 34. bölümün konusu, 16., 17., ve 28. bölümlerde ele alınmıştır. I. öbekle II. öbekteki bölümlerde de bu türden yinelemelere raslanır. Bunlara, belirginlik olmadığından, metnin izlenmesini güçleştiren bir mantık hafifliği de katılıyor demektir. Bunlar yüzünden "Res gestae"yi tarih ve kazıbilim bakımından birinci sınıf belge gibi değerlendirmek bizi şaşırtıyor. XVII. bölümün ikinci yarısının, zaman sırası bakımından XVI.'ya girmesi gerekirdi. Çünkü emekli askerlere ayrılan bölüm, özellikle XVI. bölümdür. Başka metinlerin yazmadığı; 20. bölümde Minicius Köprüsü, yabancı budunların, devletlerin ve hükümdarların adları; 19. bölümde, Dalmatlardan başka, öteki budunların ele geçirdiği bayraklardan söz edilmesi gibi adlar ve olaylar "Monumentum Ancyranum"da ikiyi üçü geçmez.
Bu dilbilim anıtını hazırlayan politikacı; ömrünün sonuna erişmiş bir büyük adamın içtenliğini de göstermez. Bu içtenliksizlik, ilkin emeği geçenlerin hakkını vermekteki eli sıkılıkla başlar. Hiçbir zaman iyi bir komutan olmamış olan Augustus; Philippes'teki zaferi kendisine mal ettiği gibi (2. bölüm); 3. ve 25. bölümlerdeki deniz zaferini de kendisine mal eder. Birinciyi yani Philippi savaşlarını Antonius'a; ikincilerini, yani deniz savaşlarını Agrippa'ya borçlu olduğunuysa bugün biliyoruz. İspanya savaşlarındaki (26. bölüm) başarısızlığa (Ferrero, V, 57-58'de görüldüğü üzere), Agrippa'ya gereksinme duymamak için başkomutanlığı kendisinin üstlenmesi nedeniyle uğramış ve ancak bir hastalığa tutulması sayesinde bütün ordunun ve Roma'nın gözünden düşme yıkımından kurtulmuştu. Oysa Augustus, "Res gestae"de bu savaşları (26. bölüm ) kendisinin başlıca onur nedenleri arasında gösterir. İspanya savaşlarını yazmak isteyen bir tarihçinin, yalnızca böyle bir belgeye bağlanmak zorunda kaldığını düşünün. O zaman yazılacak tarih, ne denli güvenilir olur? Çünkü, "Res gestae"de, olanla olmayan, tam yapılanla kısmen yapılan birbirine karıştırılarak ve bunları yapanların adları yerine yalnızca Augustus'un adı konarak kaydedilmiştir.
XVII. bölümde, "asker sandığı"nın kurulması için, 170 milyon verdiğini belirtir. Ama bir yabancı olan kral Herode ve bazı zenginler de bu amaçla bağışta bulunmuşlardır. Augustus bunlara hiç değinmez.
XIX. ve XX. bölümlerdeki yapılarla bunların onarımlarına Agrippa ve Roma yurttaşı zenginler pek çok yardım ettikleri halde "Res gestae"de bunlara gönderme bile yapılmaz.
"Res gestae"de görülen içtenliksizlik, kimi zaman yalan söylemeye dek varır. Augustus, bütün yaptıklarını ülküselleştirmek emeliyle, yapılan işlerin, olan olayların niteliğini ve akışını çok değiştirmiştir. Bu nedenle, elimizdeki belgeyi çok sakınarak okumak, daha çok sakınarak kullanmak zorundayız. Örneğin VI. bölümde, Senato'nun ve halkın kendisini en geniş yetkiyle "Yasaların ve Genel Ahlakın Koruyucusu" (Cura legum et morum) olarak seçmesini kabul etmediğini ve tribün kalmayı yeğlediğini söyler. Oysa, Julia ailesinin tarihçisi olarak ünlenen Sueton ve onun gibi ünlü bir tarihçi olan Dion Cassius, Augustus'un bu yetkiyi kabul ettiğini, birçok örnekle belirtirler. (G. Ferrero, V, 221-2, not 1'den aktararak; Dion, LIV. kitap, 10 ve Suetone, Augustus, 27.)
Daha ilk bölümde, Augustus kendisini (bir baskıcı kitleye, devleti ezen bir partiye karşı) cumhuriyetin kurtarıcısı gibi sunar. Bu kitle, bu parti, hangisidir? Caesar'ı öldüren gerçek soyluların partisi mi? Antonius'un kolayca avucu içine aldığı halkın, yani Caesar'a dayanak olanların partisi mi? Kuşkusuz Augustus, 76 yaşında yazdığı bu belgede, birincileri söylemek istemişti. Oysa, kendisi bütün olanakları, önce işte bu partinin yani soyluların ezilmesinde kullandı; ama sonra Mısır seferinden, Antonius'un ölümünden sonra da, bütün ömrü, yine bu partiyle anlaşmak, onu yükseltmek, Halk Partisi'ni yok edecek işleri yapmakla geçti. O zaman, "Res gestae"deki savının ne değeri kalıyor? Bu "baskıcı kitle", Brutus gibi ülküleri olan bir Romalı ve onun arkadaşlarıyla yandaşlarıdır. O dönemde Caesar'a verilen "Velletri Tefecisi" ve "Zoralımcı" (gasıp) adlarını düşünürsek, ona karşı gelen Romalı idealistleri, "baskıcı kitle" olarak; Antonius gibi ölümsüz bir oyuncuyla (özellikle o zamanki) Oktavius'u da "özgürlük ve Cumhuriyet yiğiti" olarak göstermenin içtenlikten ne denli uzak olduğu ortaya çıkar. Kendisinin konsül olarak atanmasını "halk tarafından"mış gibi göstermesi de gerçeğe uymaz. Senato'nun bu işe nasıl karşı olduğu ve ancak askerlerin (yani Augustus tarafından beslenen ve Caesar'ın geleneğine, anısına bağlı kalan bir kitlenin) baskısı altında, istemeyerek bu işi yaptığı bugün tarihe mal olmuş bir gerçektir. (Duruy, s. 345.) "Üçler' Meclisi"ni de Senato'nun değil, kendilerinin, halka ve Senato'ya karşın nasıl kurdukları herkesçe biliniyor.
İkinci bölümde, Caesar'ı öldürenleri "yasaya uygun olarak kurulmuş mahkemeler" eliyle sürgüne yolladığını söyler. Caesar'ın ölümünden sonra geçen gülünç ve acıklı sahneleri; resmen konsül olan Antonius'un, yine resmen ve Senato'nun kesin isteğiyle Brutus'u ve arkadaşlarını kendi eyaletlerini yönetmek için yolladığını; aynı Antonius'un zengin olmak ve her şeyin üstünde bir güç sağlamak için eyaletleri, orunları nasıl sattığını; yasanın ve Senato'nun, Brutus'a ve arkadaşı Cassius'a verdiği Suriye ve Makedonya'yı nasıl ellerinden alıp kendisine ve Dolabella'ya mal ettiğini anımsamak gerek: Cicero'nun işte bu sıradaki Philippica'larını ve bu arada, "Tiran öldü ama tiranlık yaşıyor!" dediğini düşünerek, bu "resmen kurulmuş" sözde adil mahkemelerin durumunu aydınlatabiliriz sanırım. Augustus'un konsüllük derecesini yükselmek için kendi eliyle Cicero'ya yazdığı mektupları, Antonius'un baskıcı yönetimini yıkmak için halkın ve Senato'nun kendisini Brutus'la birlikte Antonius'a karşı savaşa yolladığını; kendisinin, bu "ulus haini"yle yani Antonius'la ve onun ortağı Lepidus'la anlaşıp (Bologna'da, İÖ 43'te), ulusa ve Senato'ya karşı (beş yıl süreyle) ünlü "Üçler Meclisi"ni (ya da şirketini) kurduklarını, hele Octavius'un yalnızca bu amaçla (sonradan, güç kazanınca, bir nedeni olmaksızın aşağılayarak anasına geri yolladığı) Antonius'un kızıyla evlendiğini düşününce; I. ve II. bölümlerin, hemen baştan başa gerçeklerden uzak olduğu ortaya çıkar.
Augustus'un bu iki bölümde söylediği gibi, Cumhuriyet'i nasıl kurtardığını (!), işleri "yasalara uygun" olarak nasıl sonuçlandırdığını anlamak için, bu "Üçler" diktatörlüğünün, Cicero'nun da içinde bulunduğu büyük bir "Cumhuriyetçi devlet adamları" kitlesini nasıl öldürttüğünü bu anda anımsamak gereklidir. "Babam" diye kapısını aşındırdığı büyük Cicero'nun, Antonius'la karısı Fulvia tarafından parçalattırılmasını, işte bu adil (!), Cumhuriyetçi (!), "yasalara uygun" (!) iş gören Augustus soğukkanlılıkla seyretmişti! Yine bu Augustus'tur ki, Philippi savaşlarından sonra, utanmaz bir güldürmen olan Antonius'un bile yapmadığını yapmış, yani Brutus'un başını kopartıp Roma'da Caesar'ın tasvirini koydukları yerde sergilettirmişti.
III. bölümde, "Yendiğim zaman herkesi bağışladım!" demesini yalnızca bu olay bile yalanlamaya yeter. Oysa kendisi, bu iç savaşlarda şaşılacak denli hileci, acımasız, kıyıcılıkta soğukkanlı davranmıştır! Yabancı uluslara karşı yufka yürekli oluşuysa, bir Romalının doğal olan para hırsının ateşten çemberiyle sarılıydı. Doymak bilmez para ve çıkar hırsıyla sınırlanan bir acımaya, bilmem ki bu ad verilebilir mi?
Aslında Augustus'un, 3'üncü bölümde, "Tehlikesizce bağışlanabilecek olan yabancı ulusları..." kaydını koyması, bu acımanın bencillik sınırını çizmiş bulunmaktadır.
Augustus'un bu ünlü yufka yürekliliğinin (!), adaletinin (!) başka bir örneğini, bu 3'üncü ve sonradan gelen 25'inci bölümlerdeki "denizleri barışa kavuşturmak" sözlerinin arkasında gizlenen bir iki olayda buluyoruz. Sex Pompeius ile yapılan savaşlardan sonra 6 bin köleyi çarmıha gerdirmiş, 24 binini de sahiplerinin keyfine bırakmıştı. Oysa Senato, bunlara özgürlük sözü vermişti!
Bu iki bölümdeki "Cumhuriyet'i kurtarmak" ve "yasaya uygun" işler yapmak sözlerinin, yapılan işlere nasıl aykırı olduğunu anlatmak için son bir örnek vermek isterim: Devlet arkadaşı Antonius, kendisini eğlendiren oyunculara Priene kentini, kendisine bir gece güzel yemek yediren aşçısına Magnesia'nın en güzel evini (sahiplerinin isteği dışında ve haberleri olmadan) armağan etmişti. İşte bu Cumhuriyet kahramanı, İÖ 39'da Octavius ve Sex Pompeius ile yaptığı ünlü Brindes anlaşmasından sonra, bütün yaptıklarının "yasaya uygun" olduğu konusunda, Senato'dan zorla bir buyrultu almıştı! Aslında, bu büyük Senato'ya yine Augustus ve işbirlikçileri; sıradan askerden tutun da Barbarlara, kölelere dek, önlerine kim geldiyse üye olarak sokmuşlardı. Comitialarda ise, halkı kendilerine yazılı olarak verilen listeleri seçmek zorunda bırakmışlardı.
"Res gestae"de, gerçeğe uymayan başka bölümler, başka olaylar da vardır. Augustus, XXVI. bölümün ikinci yarısında, "Buyruğum ve koruyuculuğum altında iki ordu, hemen hemen aynı zamanda biri Habeşistan'a, öteki Arabistan'ın Felix denen bölgesine gönderildi," der ve buraların alınmasından, düşman ordularının yok edilmesinden söz eyler. Augustus için kendi kişiliğine bağlı zaferler olan bu işlerin aslı bambaşkadır. İlkin İÖ 26'da Mısır Prefectus'u Cornelius Gallus, tümüyle kişisel, hatta keyfi bir iş olarak Habeşistan seferine çıktığında, Augustus'un bundan haberi yoktu; haberi olduğunda da bundan ürkmüş, C. Gallus'a çıkışmak istemişti. Mısır Prefectus'u bu sefer dolayısıyla Roma'dan, yani Augustus'tan ne düşünce, ne de yardım aldı; tam tersine, Mısır Prefectusunun zenginliğini, rahatını, görkemini kıskananlar (bütün soylular, Plebes tabakası, şövalyeler...), en küçük duvarından, kaldırımından en büyük tapınağına dek başkasından, özellikle eyaletlerden çalınarak; yani eyaletler soyularak yapılmış olan Roma'da, onu hırsızlıkla suçlayınca, Augustus bu fırsattan yararlanıp onu görevden aldı; eyaletinden çıkardı; hatta evini elinden aldı. Bu konuda, ne onun daha önceki hizmetlerini, ne de Habeşistan'ı ele geçirmek yolundaki başarılarını hesaba kattı. Augustus bunu yaparken, belki Mısır'da ikinci bir Antonius çıkmasından korkarak davranmıştı. Sonuç şudur: "Res gestae"de övündüğü ve benimsediği bu seferin birinci kısmından haberi bile olmamıştır; haberi olunca da kızmıştır. (Ferrero, cilt V'ten aktararak, Dion ve Amnien Marcellin.)
İkinci evrede; Augustus yalnızca Arabistan seferiyle ilgilidir. Ordunun başında "Legatus" sıfatıyla Aelius Gallus vardır (İÖ 25-3). Ama, bütün bir İtalya'yı doyuracak denli bol hazineler beklenen bu iş, hemen hemen ordunun hastalıktan yok olmasıyla sonuçlanmış, ele hiçbir şey geçmemiş ve hemen geri dönülmüştür. Petronius'un Mısır Prefectus'u bulunduğu o sırada, yani İÖ 25'te, Habeşlilerin Mısır'a saldırısı ve Philae'ye dek ilerleyişleri, Habeşlilere Petronius'un karşılık vermesini gerektirmiş ve yerel nitelikte, küçük bir utku elde edilmiştir. Görülüyor ki bunlar "Res gestae"deki övünmelere hak verdirecek şeyler değildir. (Ferrero, cilt V, s. 54-7; 61-2; 113-4; 117-8; 120-1.) Bu Arabistan seferinin, Hindistan-Arabistan- Akdeniz ticaret yollarının elde edilmesi amacıyla yapıldığını biliyoruz. Şunu söylemek doğru olur: Bu seferin yapıldığı döneme dek Hindistan-Arabistan-Akdeniz ticaret yolculuğu (örneğin Strabon'a göre, 24, XIV, XVI; Batlamyuslar=Ptolémés zamanında), Kızıldeniz'in kuzeydoğusunda, bugün Yenbuğ-ül-Bahrî denen eski Levko-Kome ile Akabe'nin kuzeyindeki Petro'dan Suriye'ye geçerek yapılıyordu. Bu seferden sonra ve Aelius Gallus'un Mısır Prefectusu olduğu zamanlardaysa Kızıldeniz'in kuzeybatısındaki Myoshormos Limanı'ndan aşağı Mısır'daki Caenopolis'e geçip Nil boyunu tutarak yapılmaya başlamıştır. (Strabon-24, XIV, XVI.)
İçten olunmayış, gerçeğe uyulmayış, insanca acımadan yoksun oluş, dostluktan ve.. adaletten bir damla bile bulunmayış gibi nedenlerle, "Res gestae"nin içinde doğrudan doğruya geçmeyen ama sözü edilen işlerin iç yüzünü gösteren olaylar çoktur. Bunlar Augustus'un kaleme aldığı bu belgeyi ne denli sakınarak kullanmak, yorumlamak gerektiğini bugünün tarihçisine buyurur.
Yukarıda kısmen gösterdik ki Mısır seferi diye XXVI. bölümde övündüğü şey, aslında Mısır Prefectusu Cornelius'un kişisel girişimidir. Bu adamın Mısır'da biriktirdiği paradan çok bu kişisel girişimini, Augustus nefretle karşılamıştır. Onun (Sitzungberichte König. Preuss. Akadem., 1896, I, s. 476'da yayımlanan bir hiyeroglif yazıtına göre...) yaptığı işler ve kazandığı zaferler için Mısır'da kendi adına diktirdiği yazıtları (İÖ 28'de) Augustus bağışlamıştır. İspanya savaşlarına başlamadan önce çok ustaca propagandalarla ilkin Roma kamuoyunu, sonra Senato'yu işe sokmuş; aslında çok değerli şiir, düşünce ve silah adamı bir yiğit olan Cornelius Gallus'u, kendi kendisini öldürmek zorunda bırakmıştır.
Başka bir nokta daha var: Augustus, XI. bölümde, doğudan İÖ 19'da döndüğünde, kendisini "Konsül Q. Lucretius'la birlikte ve Senato kararıyla, pretorlar, tribünler, ileri gelen kimselerin Campania bölgesine dek gelerek karşıladıklarını" ve "bu onurun o zamana dek kimseye verilmediğini" böbürlenerek söylerken gerçeği yansıtmamıştır. Konsül olarak adı geçen Lucretius, henüz kesin olarak bu görevde değildir. Bundan başka bu karşılama, aslında bir halk çocuğu olan, Halk Partisi'nden Egnatius Rufus adlı bir senatörün konsüllüğünü önlemek için Augustus'a başvurmaya koşan soyluların manevrasıdır. Augustus, Soylular Partisi'nin bu oyununu desteklemiş, Q. Lucretius, Vespillon'u konsül seçtirerek Rufus'u açıkta bırakmıştı.
Bu oyunlara, hatta bu acımasızlıklara neden olan şey, korkunçtur: Rufus kendi girişimiyle, mahallesindeki halkın başına gelen yangın dertlerini önlemiş, hatta yangın çıktığında, bütün Roma halkının yardımına koşmuş adamdır. Bütün toplumun mutluluğunu arsa ve ev karaborsasına feda edecek denli düşmüş; arsa ve ev kiralarını artırmak için bu yangınları söndürmemeyi alışkanlık edinmiş olan soylular (yani zengin, uydurma Senato Meclisi üyeleri), o zamanki iktidar partisi, bu önleme çok kızmış; halkı devrime götüren demagoji suçuyla Rufus'u yok etmek istemiştir. Halk, buna karşı Rufus'u temsilci seçmiş ve ona senatör olma olanağını vermiştir. Rufus İÖ 19'da konsüllük için adaylığını koyunca (kendi sınıflarından başkasına bu yeri uygun görmeyen) soylular buna şiddetle karşı çıkmışlar; bütün Roma'yı yeni ve kanlı bir ayaklanmaya sürüklemekten çekinmemişlerdir. Augustus, daha İÖ 26'da, Rufus'un soyluların haberi ve onayı olmadan ama bir karşılık beklemeden yaptığı yangın söndürme işini beğenip onu kurtaracak yerde, şiddetle eleştirmiş, böylece halk hizmetlerinde yapmaya çalıştığı reformla çelişkiye düşmüştü. Kendisi, devlet hesapları için; Agrippa su işinde, aynı çalışkanlığı göstermemiş miydi? Ama Soylular Partisi'ni hoşnut etmek için bu halk hizmetini yok etmeye razı olmuş; Rufus'u ilkin eleştirmiş, sonra da konsül olmasını engellemiştir.
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Monumentum Ancyranum - 3
- Parts
- Monumentum Ancyranum - 1Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 4105Total number of unique words is 204522.2 of words are in the 2000 most common words32.0 of words are in the 5000 most common words38.5 of words are in the 8000 most common words
- Monumentum Ancyranum - 2Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 4009Total number of unique words is 202523.7 of words are in the 2000 most common words33.6 of words are in the 5000 most common words39.8 of words are in the 8000 most common words
- Monumentum Ancyranum - 3Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 4056Total number of unique words is 214324.5 of words are in the 2000 most common words35.9 of words are in the 5000 most common words43.1 of words are in the 8000 most common words
- Monumentum Ancyranum - 4Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 4013Total number of unique words is 217325.4 of words are in the 2000 most common words36.8 of words are in the 5000 most common words43.9 of words are in the 8000 most common words
- Monumentum Ancyranum - 5Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2661Total number of unique words is 154927.0 of words are in the 2000 most common words37.0 of words are in the 5000 most common words43.8 of words are in the 8000 most common words