Monumentum Ancyranum - 5

Total number of words is 2661
Total number of unique words is 1549
27.0 of words are in the 2000 most common words
37.0 of words are in the 5000 most common words
43.8 of words are in the 8000 most common words
Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
Bundan dolayıdır ki, Caesar'ın, Sylla'nın, Antonius'un yollarından bambaşka, ayrı bir yol tutmuştur. O, Roma'da kesin olarak, sıradan bir magistrat, hatta senatör görünmek istemiş; oysa eyaletlerde, bir kral, imparator ve de bir tanrı gibi tanınmaktan, öyle saygı görmekten çekinmemiştir. Kazıbilim bu konuda açık ve kesin örnekler verir. Örneğin, İÖ 31-28 arasında, doğu gezisinde Yunanistan'da basılan paralar üstünde, Augustus zafer arabasının içinde, ordusuna söylev veren imparator gibi ya da gemi mahmuzlarından yapılan anıtların (Colonnes rostrales) tepesinde tanrı Mars gibi ayakta; ya da, fildişi koltuğa oturmuş, sağ elinde zafer simgesi tutan bir Iuppiter ya da kendi ruhunun tanrısı (Lar) gibi, ya da tanrılar, kahramanlar gibi çıplak, dünya yuvarlağına ayağını dayamış, bir eliyle deniz zaferine işaret eden dümeni tutuyor durumda... gösterilmiştir. Kimi zaman da büyük din başkanının harmanisine sarınmış, Roma kentinin sınırını çizen sabanı tutuyor durumda temsil edilmiştir. Paranın her yere gidebildiği düşünülürse, bu simgelerin yapacağı sessiz propaganda konusunda bir düşünceye varılabilir. (J. Charbonneaux: L'art au siècle d'Auguste, 1948, s. 7-8.) Bütün bu paralar üstünde darphane yöneticisinin (görenek olduğu üzere) adı yoktur; her şey imparator Augustus'u göstermektedir; aslında İÖ 27'ye dek, senato para bastıramamıştır.
Augustus, Paris'teki "Cabinet des Médailles"in ünlü ve büyük Cameosu ile Viyana'daki büyük Cameo'da da, Iuppiter durumunda gösterilmiştir. (E. Babelon: Le cabinet des Médailles, I, 1924, s. 102-103, ş. 17; J. Charbonneaux, agy., 1948, s. 84.) Bütün bu belgelerde, Augustus'un arkadaşları hep tanrılardır. (Apollo, Diana, Mars, Venus, Mercurius...)
Halka ve Senato'ya olağanüstü yetkiler verdiği yıl (İÖ 27), Senato'nun kararıyla Augustus'un kapısına defne dalından iki çelenk konmuştu. Bunun biri kendisinin, biri de Apollo'nundu. Yani tanrıyla Augustus aynı işareti paylaşmaktaydı. Aslında Augustus'un Palatinus'taki çok yalın ama büyük olan eviyle Apollo tapınağı bitişikti; Augustus tarafından canlandırılan ünlü "yüzyıl oyunları", Capitolium'da başlatılıyor, bu tapınakta bitiriliyordu.
Augustus, İÖ 28'de, kendi türbesini yaptırmaya başladığı zaman, 82 tapınağın da onarılmasına başlandı (Saeculares Ludi); bu onarımlar ve bunlar gibi olan her türlü tören, iş, ulusal duyguların uyanmasına yarıyordu. Bu duygular uyanınca, bunu dönemin en parlak ününün çevresinde toplamak kolaydı. Bu yolda, aydın ve etkili olanların kıskançlığını uyandırmamaya çok dikkat etti. Dinin kendisine yönelen nimetlerini de, halkın kinini çekmeden sağlamak üzere çok güzel bir plan içinde yürüdü. Örneğin, ilkin ölümünden sonra tanrılaştırılan babası (Iulia ailesinin yetiştirdiği kuşağı sürdüren Venus'la sevgilisi Mars'ın torunu olan) Caesar'a, İÖ 42'de bir tapınak adadı ve İÖ 29'da bitirtti. Bundan sonra Roma'da kendisine sunulan dinsel törenleri, onurları kabule yanaşmadı ama eyaletlerde (Yunanistan'da, Anadolu'da, İspanya'da, Gallia'da...) adına tapınaklar yapılmasını, buralarda kendisine resmen tapılmasını hemen benimsedi. (10) Şairlerin kendisini bir tanrı gibi anmasını, sanat adamlarının onu Mercurius, Mars, Iuppiter olarak göstermesini sevinçle kabul etti. Her bakımdan düşman bildiği Lepidus'un (pontifex maximus) konumunu tuttuğunda, kendisine yapılan aşılamalara, önerilere karşın ("Res gestae", X. bölüm) seçilmeyi istememesi, bu sakınganlıklardan biridir.
Göze batmayan bu ufak adımlar, Roma'da imparator tapınısını yaymak için ortam hazırlamıştı: Yurdu kurtaran ve tanrılaşmış Iulia ailesinin çocuğu, Venus'un torunu, Apollo'nun arkadaşı olan Augustus, Roma'da da tapınmaya uygun görülecekti!
Kendisi de, bu tapınma konusunda en belirsiz ve olağan yolu seçti: O dönemde herkesin ruhuyla ilgili, kişisel, küçük bir tanrısı vardı: Lar! Kasabalarda, dörtyol ağızlarında tapınılan bu alçakgönüllü tanrıcıkların "Lares Compitales" adlı bir de törenleri yapılırdı. Augustus'un Ları, yavaş yavaş hepsinin yerini aldı (İÖ 14'te). Yedi yıl sonra da bir Senato buyruğu, bu göreneği kurallaştırdı.
Roma'da 265 dörtyol ağzı vardı; buralarda, halkın Larlarının Augustusunkini kucakladığı görüldü. Yani, yaşayan bir büyüğün tanrılaştırılmasına düşman olan Roma kamuoyunu ayaklandırmadan, daha sağlığında tapınılmanın yolunu buldu! (J. Charbonneaux, s. 10.) Sonuçta, ünlü "Augustales" adlı dinsel törene layık görüldü.
Bütün bunlar olurken, şairler, sanat adamları; Augustus'un orduyu ve halkı kendisine bağlayarak Roma'nın birliğini, büyüklüğünü kurmakta olduğunu, eyaletleri de tek bir inanç çevresinde birleştirdiğini yaydı. Asıl önemli nokta, başkalarının (örneğin Pers İmparatorluğu'nun) tersine, tanrı Augustus'un üst yanında, tanrılaşmış Roma'nın şanını yükseltmeleridir. Böylece, Romalı niteliği, Augustus'tan daha uzun yaşayabilmiştir.
Görülüyor ki, Augustus kişisel egemenliğini, Cumhuriyet çerçevesinin içine kurmuş; geniş Roma dünyasının yönetimini sağlayan kişisel örgütünü (yani seçilenlerden başka, kendisinin atayarak yarattığı) bile bu Cumhuriyet görüşüne dayandırmıştır.
Bu verdiğimiz örnekler, Augustus'un, içindekileri gizlemek ve onları (kimseyi ayaklandırmadan) yürütmek, gerçekleştirmek konusunda ne derece usta olduğunu gösterir.
Asıl sorun, Augustus'un niçin o derece güçlü olduğu zaman da bu derece sakınganlık göstermesidir. Bunun nedenini ilkin Augustus'un (yukarıda kısaca çizdiğimiz) yaratılışında, kişiliğinde; sonra da 19 yaşında siyaset ve iktidar savaşımına girdiğinden beri edindiği deneyimlerde aramalıyız. Bir kez Augustus, kendisinden önce, diktatörlükle bir tür tanrılaşan ve hemen yerin dibine fırlatılan Crassus'un, Pompeius'un, Caesar'ın ve Antonius'un başına gelenleri unutamamıştır.
Augustus'un büyük ayrıcalıklarından biri de, kuşkusuz, "Caesar'ın oğlu" olmasıydı. Gallia ayaklanmasının en tehlikeli başlangıcında onun Galler ülkesine gitmesi, yalnızca adından dolayı bile önemli etkiler yapmış, ayaklanmayı önlemişti. (Ferrero, V, 289.)
Augustus, Caesar'ın öldürülmesiyle atıldığı savaşımda "amaç için her şey yapılır" ilkesine bağlı kalmıştı. Bu ilkeyi uygularken Caesar'ı, Antonius'u örnek almış; arkadaş olarak Antonius gibi insanları seçmişti. Bu dönemin Augustus'u, gerçekten iğrençtir. Caesar'ın soylu ve Cumhuriyetçi tabakaya düşman olarak bunlara karşı olan bütün tabakaları tutan kentsoylu sınıfını temsil eden zorba yönetiminin yolunu tutmuştur. Savaşımdan ve beklemediği eşsiz utkudan sonra, başka bir Augustus'la karşılaşırız.
Bu Augustus, Caesar'ın yanlışlarını işlememeye son derece dikkat eder. Baskıcı ve sefih, ama Augustus'a oranla çok üstün bir asker ve savaşımcı olan Caesar'ı düşüren her şeyden çekinir. Örneğin, Caesar'ın tiyatroda rapor okumasının ya da oyun bitmeden locasını bırakıp gitmesinin çevresinde (halkta ve soylularda...) bıraktığı çok kötü etkiyi pek iyi bilmektedir. Bundan dolayı da, en kötü oyunu bile "pulvinar" denen locasında, sonuna dek, büyük bir ilgiyle seyretmeyi unutmamıştır. (J. Carcopino: La vie quotidienne à Rome, 1939, s. 243.)
Caesar'ın (niteliği baştan başa değiştirilmiş) Epikürcülüğe olan vurgunluğunu da benimsememiştir. Doğuştan yalın ve elisıkı olan Augustus, tutumluluğu savurganlığa, parlaklığa her zaman yeğlemiştir. Parçalanmasına göz yumduğu Cicero'yu bu yolda örnek edinirdi. Ailesi il kentsoylularından oluşuyordu. Tanıdığı soylular da hep geleneğe bağlı olanlardı. Bundan başka, toplumu çürüten ahlak bozukluklarını çok iyi görüyordu. (Ferrero V, 17.) Soğuk, ağırbaşlı, (Livia örneğinde olduğu gibi) zinasını bile sonunda nikâhla ödemeye çalışan Augustus; uğursuz günlerden, kötü raslantılardan yılardı; Suetone'un anlattığına göre, (Ferrero, La République d'Auguste, s. 58, not 2'den aktararak) İspanya savaşlarında, beceriksizliğini gösteren bir çekilme sırasında bir yıldırımdan kurtulduğu için, Capitolium'daki Iuppiter tapınağını adamıştı! Bu Augustus'un, Caesar'ın Brutus gibi bir dost tarafından öldürülme nedenini çok düşündüğünü, bu düşünceler sonunda bu ölümü hazırlayan iktidar ve imparatorluk hırslarını ibretle anladığını kabul etmek gerek. Augustus'un, siyasal yaşamı boyunca, gösterişli, göze batan sanlardan, törenlerden, konumlardan çekinmesini, bunları hep bir tür alçakgönüllülük, bir istemezlik perdesi altında gizlemeye çalışmasını, bu noktalarda aramak doğru olur.
İÖ 28-27'de, Augustus'un, elinde topladığı olağanüstü yetkileri halka ve Senato'ya geri verdiği doğrudur. "Res gestae"nin bu kesiminde içtenlik vardır, ama hesabın üçte biri kadar! Yukarıda paralar, dinsel törenler ve benzeri uygulamalar örneklerinde, Augustus'un kesin egemenlikle ilgili eğilimlerini, tümüyle gizleyemeyerek açığa vurduğunu gösterdik. İşte bu sıralarda, konsüllük arkadaşının yönettiği bir suikast girişimi ortaya çıkmıştır. Arkasından da kendisini öldürmesine az kalan hastalığı gelince, özyapısını yukarıda çizdiğimiz Augustus gözüpekliğini yitirmiş, iktidardan çekilmiştir. (Andre Piganiol: L'Histoire de Rome, s. 216-217.) Bu çekilmeyledir ki Roma'da baskıcı dönem çok zayıflıyor; Senato ve soylular güçleniyor; eyaletlerdeyse Augustus tanrılaşıyor. (Onun sık sık eyaletlere çekilmesi, biraz da bu durumla ilgili olacak.)
Yine bu sıralarda (İÖ 23-22'de), Roma'da Cumhuriyet geleneğine uygun olarak iki konsül, bir censor vardır. Ve Senato, yeniden para bastırabilmektedir.
Bu özgürlük dönemi, Roma'da ister istemez karışıklıklar yaratmıştır. O zaman kendisine diktatör ve ömrü boyunca konsül olması önerilirse de o tribün kalmayı yeğler. Halkla ilgili, dokunulmaz bir güç olan tribünlüğe, Senato'yu toplantıya çağırma gücünü de katar. Göze çarpmayan bu yeni ve büyük güç yanında, prokonsül olarak taşıdığı imperium hakkı sürmektedir.
Böylece bütün gücü, kimsenin gözüne batmadan elinde tutmasını bilmiş ve İÖ 19'da, bu güçsüz görünüşlü durumu bırakarak kesin eylemlere geçmiştir. (A. Piganiol, s. 216-218; ve Ferrero, V. 249.)
Caesar'ın ölümüne yol açan işlerden biri de, Senato'yu kendi yetiştirmeleriyle doldurması (11), oradaki egemenliklerini elden kaçıran soyluların bunu bağışlamamalarıdır.
Augustus bunu da unutmamıştı. Oysa, iç savaşlar sırasında o da bu yolu tutmuştu. Dokuz yüz kişilik Senato'da, bu türlü devrim arkadaşlarıyla birlikte bulunan soylular; babalarını ya da akrabalarını öldürmüş olan bu "ne idüğü belirsizlere" karşı besledikleri tiksintiyi, Augustus'a yüklüyorlar; onu suçlu buluyorlardı. (Ferrero, V. 32-33.)
Eldeki Senato'yu bir anda değiştiremeyeceğini çok iyi bilen Augustus, bütün bu hesaplar, kaygılar ve korkularla, soyluları kendisine düşman olmaktan çıkarmaya uğraşmıştır. Soylularla bu anlaşma yolunda Augustus'un gösterdiği çaba, şaşkınlıkla ve bir bakıma beğenmeyle anılmaya değer.
Brutus'un en candan dostu olan Messala Corvinos'u, Roma'da kendi yerine vali bırakması bu çabalardan biridir. (İÖ 26.) Gerçi o, bu konumu altı gün sonra bıraktı; ama bu davranış, Cumhuriyetçi soyluların ruhunda uzun süre yankı yaptı.
Daha önce sözünü ettiğimiz Makedonya Valisi Marcus Primus ve Roma belediye üyelerinden Rufus olaylarını anımsayın. Orada Augustus, soylu tabakaya hoş görünmek için kötülükte, insanlık sınırını bile geçmiştir.
Yine soylularla anlaşabilmek için, seçimlerde bütün gücünü onlardan yana kullandı. Hele eyaletlerdeki, İtalya'daki geliri bol toprakları, maden ocaklarını onlara bırakması, ayaklanma sırasında bütünüyle iflas eden bu tabakayı yeniden canlandırdı. Böylece sürekli ve bol gelire kavuşan bu soylular, Augustus'a onun devrim yoldaşlarından da çok minnettar kaldı. Kendisine Senato'nun İÖ 23'te verdiği bütün eyaletlere karışmak hakkı, biraz da bu minnettarlıkların sonucudur!
Devlet adamı olabilmek hakkını bir "gelir" konusu yaparak zenginleşen soyluları, devletin sahibi tek tabaka durumuna getirmesi de, Augustus'un bu anlaşma anlayışına bir başka üzücü örnektir.
Augustus'un devlet adamlığının etkinlik kaynağı olan Senato'da yapmak istediği reform, soylu sınıfla anlaşma isteğinin, gereksinmesinin başka bir belirtisi; aynı zamanda bu meclisin dayanılmaz hiçliğinden duyduğu tiksintinin bir sonucu olmuştur.
Ne yazıktır ki bu iyileştirme girişiminde, amaçla araçlar arasında çok büyük bir çelişki vardır. Yapılan reformun uygulanması, daha üzücü olanaksızlıklara çarpmıştır. Senatörlerlerin sayısını 300'e indirme tasarısı baltalanmış; 600'de karar kılmak zorunda kalmıştır. Yeni seçim ve 300 senatörlüğün kaldırılması için bulduğu nesnel seçim yöntemini, hatır ve gönül işinin araya girmesi yüzünden yürütememiş; sonuçta kendisinin kişisel olarak atadığı insanlar senatör olmuştur. Böylece mecliste iş başındaki senatörlerin yeni seçime gösterdiği engelleme yüzünden, demokratik denecek bir seçim yöntemi yerine kişisel adaylarının seçilmesi sonucuna varılmıştır.
Hele Senato'dan çıkarılanlar dolayısıyla kendisine suikast yapılacağı söylentilerinin yeniden başlaması, İÖ 19-18 yıllarını bir tür "terör dönemi" durumuna getirmiştir. Yani bir özgürlük dönemi olan eski Cumhuriyet'e dönülmek için yola çıkılmış; baskı ve tek elden yönetim bataklığına saplanılmıştır. Bu çelişkilerin nedeni, Augustus'un "Üçlü Meclis" (triumviralık) zamanında soylulara yaptığı kötülükleri onarma kaygısıdır. Bu kaygı yüzünden, devlet adamlığının en onurlu girişimleri olan bütün reformları çelişkiler içinde kalmış; kısa ömürlü olmuştur. Bu kaygı yüzünden, kendisini bağışlatmak için, bu soylu sınıfı (değer, yetenek ve ahlak gözetmeden) ülke işlerinin başına getirmesi, en parlak dönemini temelinden sakatlamıştır. Ne yazık ki, Roma soyluları, bu denli güzel olanaklara karşın, tümüyle ellerine geçen Senato gibi görkemli bir siyaset mekanizmasını yönetemediler. Tembellikleri, güçsüzlükleri, bilgisizlikleri yüzünden işler birkaç kişinin elinde birikti. Böylece Augustus'un ünlü yasaları, reformları, imparatorluğun kesin, amansız biçimlenmesine doğru sürüklenmeyi kolaylaştırmaktan başka şeye yaramadı.
Roma'nın büyüklüğünü, birtakım uydurma tapınılar ve çelişkiler değil, onun özgür ve sivil kurumları yaratmıştı. İç savaşlar, bütün bu kurumları yıkmıştır. Augustus'un getirdiği yönetim, tembelliği, zevk ve kazanç düşkünlüğünü kışkırtan yöntemiyle, bu yıkılışı doğruladı ve onayladı. Dahası, özgürlükten, eşitlikten, adaletten, çalışmaktan başka bir yolla da, yani uşaklık ve baskı yoluyla da gönence, dinginliğe erişilebileceğini aşılaması bile, yeter bir kötülüktü.
Bu yüzdendir ki, teklerin bencilliğini yenmek amacıyla yaptığı iyileştirmeler istenen sonucu vermemiş, halkın küçük bir bölümü, doğudan gelen gizli ve gizemli mezheplere (örneğin Mithra dinine...) girerek, bir bölümü de Hıristiyan olarak avunma yolunu tutmuştur. Augustus'un sanatta eskiye dönme ve eski soylular sınıfını yeniden kurma yöntemi sökmemiştir. Ferrero'nun dediği gibi (s. 93), Roma devleti büyük ve sonu gelmez bir ahlaksızlığın içindeydi. Uygar ve siyasal görevseverliğin zerresi kalmamış olan böyle bir toplumda, herkesin zevk, lüks ve rahat için birbirini yediği bir anda, Augustus gibi bir ikiyüzlü, geçmişi acımasızlıkla, yasasızlıkla dopdolu bir adam değil, bir peygamber gerekliydi. Yoksa iş, lejyonlara, liktörlere, pretoriyenlere kalırdı; öyle de oldu. Augustus öldüğü zaman bıraktığı şey; acımasızlığa, zora, çelişki içinde kalmış geleneklere dayanan bir asker yönetimiydi.
Bütün bu konulardan, Augustus Romasını bize yakından, büyüklüğü ve aşağılığıyla çizecek bu noktalardan, "Res gestae"de tek işaret yoktur. "Res gestae" asker, önder, imparator adayı bir Augustus'un (deyiş yerindeyse) giysilerinden, nişanlarından, dairesinden ve harcamalarından şöyle kabataslak söz eder; ama evinden, kendisinden, düşüncelerinden, yönetiminin insan yanından söz etmez. Bu bakımdan da çok eksiktir, yarımdır.
***
Bu kısa sayılabilecek incelemeyle "Res gastae"nin bir takım eksik, sakat yanlarını göstermeye çalıştık. Dilimize çevrilmesini güzel bir tarih olayı saydığımız bu "dil anıtı"nın, Roma tarihi ve bu tarihte büyük bir yer tutan Augustus tarihi için nasıl bir dikkatle kullanılması gerektiğini belirtmek bir görevdi.
İncelememiz sırasında, şimdiye dek bu metne gösterilen sonsuz saygı ve körü körüne denecek bağlılık yerine, bugünün tarihçisine veremediği şeyleri işaret etmeye uğraştık. Hele bu yapıtı, Augustus'u tanımak için başlıca kaynak diye karşılayanları uyarmak istedik.
Kuşkusuzdur ki, "Res gestae" bize çok yarar sağlamaktadır. Örneğin, antik dünyanın bir yığın boy, kıta, yer, insan adlarını vererek, bilgimizi sağlam ve geniş bir temele dayamaktadır.
Kuşkusuzdur ki, Augustus'un tarihini yazanlar "Res gestae"den yararlanmışlar; dahası, ona dayanmışlardır. Suétone, Dion Cassius bunlar arasındadır. Özellikle Suétone'un, oyunlar dolayısıyla XXII. bölümden yararlandığı şimdi anlaşılıyor. (J. Gagé s. 119.)
Sonra Augustus'un yerleştirme (iskân) politikası dolayısıyla XVI. bölümde toplamı belirtilen paradan yararlanıp yerleştirilenlerin sayısını; XV. bölümden yararlanarak Augustus'un yiyecek dağıtımına uygun olanları saptamak konusunda İÖ 22'de yaptığı reformu öğrenmek olanağı bulunmaktadır. Yine X. bölümde, "Pontifex Maximus" seçilmesi dolayısıyla Roma'ya gelen kalabalığın niteliğini belirten satırlar, Roma'nın o zamanki nüfus durumu konusunda bizi aydınlatan önemli bir kaynaktır.
Örnek olarak verdiğimiz bu pratik yararlarından başka, "Res gestae", ulusuna hesap veren ilk ve son Roma imparatorunu da bize tanıtır. Augustus'un bu hizmeti unutulamaz.
"Res gestae"nin Roma'yı ve onu elinde tutanların ruhsal durumunu gösterme bakımından yaptığı hizmet de pek büyüktür. Bize; sayısı kimi zaman 450.000'i geçen işsiz güçsüz insana ayaklanmamaları ve önderi devirmemeleri için para ve yiyecek dağıtmaya, oyun oynatmaya, eyaletleri soyup Roma'yı ve Romalıyı donatmaya varıp dayanan, adına "Roma Cumhuriyeti ya da Roma imparatorluğu" denen bu garip çelişkiler yönetimini farkına varmadan en iyi duyuran, gösteren yapıt "Res gestae"dir.
"Res gestae"nin belki en büyük hizmeti ise, onu yazan Augustus'un, kendisi istesin ya da istemesin, iç dünyasını bütün çıplaklığıyla karşımıza çıkarmasıdır. Orada, kamuoyunu Partlarla savaş yerine başka savaşçıklarla avutan; Caesar'ın mirasçısı olarak, politik girişimlerinde ilk dayanak gibi Caesar'ı almış, girişimlerine yasal dedirten bu akrabalığı gösterişli bir yolla benimseyen, Caesar'ın bütün işlerine doğrudur ve yasaya uygundur diyen, ama devlet adamlığında deneyim kazanınca babalığının soylular sınıfına ağır gelen işlerine uymamak zorunda kalan Augustus'u açıkça görmekteyiz.
Yukarıda kısaca çizdiğimiz; fala inanan, talihe inanan, korkak, içinden pazarlıklı ama sofu denecek denli dindar olan Augustus'u, bu belge, ömrünün sonunda bile doğruyu söylemeyen adam olarak tanıtmaktadır. Öyleyse yaşadığı zaman daha çok hileci ve ikiyüzlü olan bu insanı, ömrünün sonunda bu türlü davrandıran neden, kuşkusuz, öldükten sonra kendisine, mezarına ve ailesine kötü davranılmasını önleme kaygısı olmuştur.
Denebilir ki, Augustus "Res gestae"yi kendisinin koyu bir Cumhuriyetçi, büyük bir halkçı olduğunu aşılamak için yazmıştır. Oysa "Res gestae"nin satırları arasından bize yankı veren ses; imparatorluğu kuran adamın, imparatorca sesidir. Roma'nın çelişkiler ve garipliklerle dopdolu o döneminde, şu sözde idealist Augustus'a, sözde cumhurbaşkanına bakın ki, Roma devletinden zengindir. O devletin hazinesi batma durumundadır ve kendisi, Roma "plebe"ine, Roma lejyonlarına, eyaletlerine kendi hazinesinden milyonlar tutan aylıklar verir; milyonlar tutan yardımlarda bulunur. Augustus'un dağıttığı paralar, bağışlar, bir devlet bütçesinin de kaldıramayacağı büyüklüktedir. Bundan anlaşılıyor ki, devletin ve döneminin gelirlerini, "tek elden yöneten" bir hükümdar olduğu savıyla eline geçirmiştir. Bu nedenle de "Res gestae"nin yalnızca tonu değil, içinde yazılı olanlar da Augustus'u, kendi "tek elden yöneten" hükümdarlığıyla karşımıza çıkarır. Her seferinde, bir devlet kurmaya yetecek kadar harcamayla büyük oyunlar düzenletir; kanallar kazdırır, yapay göller üstünde gemilerle savaş oyunları yaptırır. Dünyanın dört köşesinden getirttiği (İtalya'nın o zamana değin tanımadığı) vahşi hayvanlardan ordular kurar ve bunların avını, gene ordular denli büyük kitlelere yaptırır. Bütün bunlar, "Res gestae"de ancak bir hükümdara, bir imparatora yakışacak korkusuzlukla, doğallıkla insanlığın yüzüne karşı övünç nedeni olarak fırlatılmaktadır. Daha erginliğe ulaşmamış oğulluklarını devlet adamı rütbesiyle devlet işlerine karıştırması, kendi yerine ilkin Drusus'u, sonra Agrippa'yı, bunların ölümüyle de Tiberius'u bir tür "veliaht" gibi tanıtması.. "Res gestae"de açığa vurulmamaya çalışılan, ama saptanan şeylerdir. Çağdaş dilbilimcilerin "Res gestae"nin Latince metninde, kimi değişiklikleri saptamaları haksız olmasa gerektir; çünkü Augustus, bu "övünme"ye girecek ve girmeyecek olan işlerini (usta bir oyuncu gibi) hesaplaya hesaplaya yazmış, silmiş, yeniden yazmış görünmektedir.
Bunları yansıtma bakımından "Res gestae"nin büyük hizmetleri yadsınamaz. Ancak bu hizmeti görebilmesi için bile, bu belgeyi okuyanların (o dönemin öteki belgelerini dikkatle gözden geçirmiş olan) çağdaş bilim tarafından uyanık tutulması gerekmektedir.
Bu yüzden, "Res gestae" çevirisini Türkiye aydınlarına sunarken, bugüne dek gösterilen putperestçe ilgiden ayrı, doğal bir görüşle ele almak; ondan, kendisinde bulunmayan, veremeyeceği şeyleri istemeden, içindekileri incelemek yerindedir inancına vardım.
Remzi Oğuz Arık
10.IV.1949
You have read 1 text from Turkish literature.
  • Parts
  • Monumentum Ancyranum - 1
    Total number of words is 4105
    Total number of unique words is 2045
    22.2 of words are in the 2000 most common words
    32.0 of words are in the 5000 most common words
    38.5 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Monumentum Ancyranum - 2
    Total number of words is 4009
    Total number of unique words is 2025
    23.7 of words are in the 2000 most common words
    33.6 of words are in the 5000 most common words
    39.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Monumentum Ancyranum - 3
    Total number of words is 4056
    Total number of unique words is 2143
    24.5 of words are in the 2000 most common words
    35.9 of words are in the 5000 most common words
    43.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Monumentum Ancyranum - 4
    Total number of words is 4013
    Total number of unique words is 2173
    25.4 of words are in the 2000 most common words
    36.8 of words are in the 5000 most common words
    43.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Monumentum Ancyranum - 5
    Total number of words is 2661
    Total number of unique words is 1549
    27.0 of words are in the 2000 most common words
    37.0 of words are in the 5000 most common words
    43.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.