Totem Ve Tabu - 10

Total number of words is 2877
Total number of unique words is 1531
27.3 of words are in the 2000 most common words
38.5 of words are in the 5000 most common words
44.4 of words are in the 8000 most common words
Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.

 

      Frazer'in, Spencer ve Gillen'in gözlemleriyle tanışmadan önce ileri sürdüğü ilk psikolojik görüş, ruhun başka bir şeye geçmesi inancı üzerine kurulmuştu (32). Bu inanışa göre, totem kendisini korkutan tehlikelerden kaçmak için ruhun sığındığı güvenilir bir sığınaktı. İlkel insan ruhunu toteme yerleştirdikten sonra kendisinin yararlanamayacağına inanıyor ve doğal olarak kendi ruhunu taşıyan şeye kötülük yapmamaya dikkat ediyordu. Fakat kendi ruhunun, söz konusu türün hangi bireyinde taşındığını bilmediği için, türün hiçbir bireyini tüketmemeye dikkat ediyordu. Frazer'in kendisi de sonraları, totemizmin bu inançtan çıkarılması görüşünden vazgeçmiştir.

Spencer ile Gillen'in gözlemlerini aktardıktan sonra, az önce söylediğimiz görüşü ortaya koymuş, fakat o zaman totemizmin kökeni olarak gördüğü örgenin çok "akılcı'' olduğunu ve bunun için de ilkel denemeyecek kadar karmaşık olan bir toplumsal örgüt kabul etmiş olduğunu görmüştür (33).

O zaman sihir kooperatifleri ona totemizmin tohumu olmaktan çok meyvesi olarak görünmeye başlamıştır. Bu biçimlerin ardında totemizmi ilkel inanma durumunda oluşturan daha basit nedenler aramıştır. Ve sonunda bu ilk etmeni Aruntaların dikkate değer görüşünde bulmuştur.

Biraz önce söylediğimiz gibi, Aruntalar gebelikle cinsel davranış arasında bir bağ görmüyorlardı. Bir kadın kendisini anne olarak duyumsuyorsa, bunun anlamı yeniden doğmayı bekleyen çevredeki en yakın ruhlardan birisinin vücuduna girmiş ve bir çocuk olarak doğmuş olması demekti. Bu çocuğun totemi de o belirli yerdeki ruhların toteminin aynısıydı. Fakat bir adım daha ilerlemek istersek ve kadınların, kökensel olarak bir hayvanın, bir bitkinin ya da bir taşın ya da gebe olduğunu duyumsamaya başladığı anda imgeleminde yer alan başka bir şeyin gerçekten vücuduna girdiğine ve insan biçiminde vücudundan doğduğuna inandığını kabul edersek, o zaman bir insanın totemiyle aynılığı, gerçekten annenin inanışı üzerine kurulabilecek ve diğer bütün totem yasakları (ekzogami dışında) kolayca bu inançtan çıkarılabilecekti. İnsanlar o belirli hayvanı ya da bitkiyi yemekten çekineceklerdi; çünkü bu kendi kendilerini yemek anlamına gelecekti. Fakat bazen totemlerinin bir bölümünü törenlerle yemek zorunda kalmaktadırlar; çünkü bununla totemizmin temel bir bölümü olan totemle kendilerini bir sanmalarını güçlendirmiş olmaktadırlar. W.H.R. Rivers'in Bank Adaları halkı üzerindeki gözlemleri, böyle bir gebelik kuramını, yani kendilerini totemleriyle doğrudan doğruya bir sandıklarını kanıtlar gibidir (34).

Bu durumda, totemizmin son kaynakları ilkellerin, insan ve hayvanlarda çiftleşmeyle doğurmanın mekanizmasını, özellikle de erkek tohumunun rolünü bilmemeleridir. Tohumun aşılanmasıyla çocuğun doğması ya da çocuğun ilk devinimlerinin duyumsanması arasındaki uzun ara da bu bilgisizliği kolaylaştırmıştır. Öyleyse totemizm erkek kafasının değil, kadın kafasının bir yaratısıdır. Kökleri de gebe kadının aşermelerindedir. Kadın, kendisini anne olarak duyumsadığı, yaşamının bu gizemli anında dikkatini çeken her şeyi rahmindeki çocukla kolayca özdeşleştirebiliyordu. Kadının bu denli doğal ve bu denli evrensel görünen bu aşermeleri, totemizmin kökeni olarak görünmektedir (35).

Frazer'in bu üçüncü kuramına yapılacak başlıca itiraz, onun ikinci görüşüne, yani sosyolojik görüşüne karşı yapılacak itirazın aynısıdır. Aruntalar totemizmin başlangıçlarından çok daha ileride görünmektedir. Babalığı yadsımaları, açıkça bilgisizliklerine dayanmamaktadır, tersine birçok durumda soyun baba yolu sayılması âdeti de vardır. Babalığı, ruhlarını onurlandırmaya çalışan bir tür düşünüşe kurban etmiş görünmektedirler (36).

Bunlar bir ruh aracılığıyla gebe kalma efsanesini genel bir gebelik görüşüne götürüyorlarsa da, biz bu nedenden ötürü onları, çiftleşmeyle gebelik durumu konusunda, Hıristiyanlık efsanelerinin ortaya çıkması sırasında yaşamış olan eski uluslardan daha da bilgisiz sayamayız.

Totemizmin kökeni üzerine diğer bir psikolojik görüş, Hollandalı yazar G.A. Wilcken tarafından ileri sürülmüştür. Bu görüş, totemizmle ruh göçü arasında bir bağlılık bulur. "Yaygın inanca göre, ölünün ruhunun geçtiği hayvan bir kan akrabası, bir ata olur ve bu onur nedeniyle saygı görür." Fakat ruhların hayvanlara geçmesi inancı totemizmi doğurmamış, totemizmden çıkmıştır (37).

Totemizm üzerine diğer bir görüş, ünlü Amerikan etnologları Franz Boas, Hill Tout ve diğerlerince ileri sürülmüştür. Bu görüş, totemli Amerika Kızılderili oymakları üzerinde yapılan gözlemlere dayanır; buna göre, totem kökensel olarak bir atanın düşünde alarak soyuna bıraktığı koruyucu ruhudur. Totemizmi tek bir bireyin kalıtımıyla çıkarmanın güçlükleri bilinir; bundan başka Avustralya gözlemleri, totemin gözeten ruha dayandırılmasını doğrulayacak nitelikte değildir (38).

 Psikolojik görüşlerin sonuncusu olan Wundt'un görüşü, iki olayı kesin görmektedir: Birincisi, en eski ve bir hayli kabul gören, totemin hayvan olması; ikincisi, ilk totem hayvanların ruhu olan hayvanlardan olması (39). Kuş, yılan, kertenkele, fare gibi hayvanların, son derece hareketli olmaları, havada uçmaları gibi şaşkınlık ve korku uyandıran birçok nitelikleri yüzünden bedenlerinden ayrılabilen ruhları olduğu kabul edilmiştir. Totem olan hayvan, insan ruhunun hayvansal başkalaşımlarının bir çocuğudur. Böylece, Wundt'a göre, totemizm ruh inancı ya da animizmle doğrudan doğruya bağlıdır.

 

(b) ve (c) Ekzogaminin kökeni ve totemizmle

ilişkisi

 

Totemizm görüşlerini oldukça geniş olarak ele aldım; bununla birlikte sürekli konuyu toparlama zorunluluğundan ötürü, onu yeterli derecede aydınlatamadığımı sanıyorum. Okurun çıkarını düşünerek, çıkacak diğer sorunları da özetleme cesaretini gösteriyorum. Totemli budunların ekzogamisi konusundaki tartışmaların, kullanılan gereçlerin içeriği yüzünden özellikle karmaşık, inatçı ve hatta karışık olduğu söylenebilir. Bereket versin ki bu yapıtın amacı, yol gösterici noktalara işaret etmekle ve konunun daha geniş olarak incelenmesi için sık sık alıntılar yaptığım uzmanları göstermekle yetinmeme uygundur.

Bir yazarın ekzogami sorunlarına karşı aldığı tavır, totem görüşlerinden birine karşı aldığı durumdan hiç kuşkusuz bağımsız değildir. Totemizmin bu açıklamalarından bazılarının ekzogamiyle hiçbir bağlılığı yoktur, bunlar iki kurumu birbirinden ayırmaktadır. Demek ki birbirine karşıt iki görüş buluyoruz; birisi, ekzogaminin totemik sistemin temel bir parçası olduğunu kabul ettiği halde, diğeri böyle bir bağlılıktan kuşku duymakta ve en eski ekinlerdeki bu iki niteliğin raslantı sonucu bir arada bulunduğuna inanmaktadır. Son yapıtlarında Frazer şiddetle bu ikinci görüşten yanadır.

Frazer, "totemizm ve ekzogami kurumlarının birçok boyda raslantısal olarak çatıştığını ve kaynaştığını görmekle birlikte köken ve içerik açısından ayrı olduklarını hep aklında tutmasını okurdan rica ederim" demektedir. (Totemism and Exogamy, I, önsöz, XII)

Frazer, öteki görüşün birçok güçlük ve yanılmaya yol açacağından çekinmektedir. Böyle olduğu halde, birçok yazar ekzogamiyi totemizmin zorunlu bir sonucu olarak görmenin yolunu bulmuştur. Durkheim (40) yazılarında, toteme yüklenen tabunun, aynı oymaktan bir kadını cinsel alanda kullanmaya karşı nasıl birtakım yasaklar koymuş olması gerektiğini göstermektedir. Totem, insanla aynı kana sahiptir ve bu nedenden ötürü kan bağı (bekaretin bozulması ve aybaşı aracılığıyla) aynı totemden bir kadınla cinsel birleşmeyi yasaklamaktadır (41). Burada Durkheimle aynı kanıda olan Andrew Lang, aynı boydan olan kadının tabu olması için kan tabusunun koşul olmadığına inanmaya kadar varmaktadır (42), örneğin totem olan ağacın gölgesinde oturmayı yasaklayan yaygın totem tabusu yeterliydi.

Andrew Lang ekzogaminin bir kökeni daha olduğuna inanmakta (aşağıya bakın) ve bu iki açıklamanın birbiriyle ne dereceye kadar ilgili olduğunu kuşkulu bırakmaktadır.

Totemizmle ekzogami arasındaki zaman ilişkilerine gelince, yazarların çoğu totemizmin, daha eski bir kurum olduğu ve ekzogaminin daha sonra geldiği düşüncesinde birleşmektedir (43).

Ekzogamiyi totemizmden bağımsız olarak açıklamaya çalışan görüşler arasında, yazarların ensest sorununa karşı aldığı çeşitli tavırları göstermek açısından, yalnızca birkaç tanesini anmaya gerek vardır.

MacLannan (44), ekzogaminin, kadına zorla sahip olmanın daha eski biçimlerine işaret eden birtakım âdetlerin artıklarından çıkmış olduğunu kestirmektedir. Ona göre, eski zamanlarda kadınları yabancı boylardan sağlama yoluyla evlenmek âdet olduğundan, aynı boydan bir kadınla evlenme yavaş yavaş "âdet olmadığı için uygun" olmamaya başlamıştır. Böylece MacLennan, ekzogami âdetinin kaynağını bu boylar arasında kadın kıtlığında aramıştır, bu da birçok kız çocuğunun doğarken öldürülmesi âdetinden geliyordu. Biz burada, gerçekteki olayların MacLannan'ın varsayımlarıyla uyuşup uyuşmadığını araştırmakla ilgilenmemekteyiz. Ensest sorununun burada tümüyle savsaklanmasından başka, bu varsayım şu sava da yanıt vermemektedir: Boyun erkekleri niçin kendi kanlarından  olan bu az sayıdaki kadınlarla evlenmiyor? (45)

Aksine, diğer yazarlar, ekzogaminin ensestin önüne geçen bir kurum sayılması gerektiğini kuşkusuz haklı olarak kabul etmektedir (46).

Avustralya'daki evlenme kurallarının gittikçe karmaşıklaşmasını incelersek, Morgan, Frazer, Howitt ve Baldwin Spencer'ın sandıkları gibi (47), bu kurumların Frazer'in deyişiyle bilinçli bir plan damgasını taşıdığını ve edim olarak yapmakta oldukları işlevi yerine getirmek amacıyla oluşturulduğunu kolay kolay kabul edemeyiz.

"Bu kadar karmaşık ve bu kadar kurallı bir sistemi bütün ayrıntılarıyla açıklamak, başka hiçbir biçimde olası görünmüyor." (48)

Şurası dikkate değer ki, evlilik sınıflarının kurulmasının ortaya çıkardığı ilk yasaklar, genç kuşağın cinsel özgürlüğünü, yani erkek kardeşlerle kız kardeşler arasında ve oğullarla anneler arasındaki ensest ilişkisini etkilediği halde, babayla kızı arasındaki ensest yalnızca daha kökten önlemlerle kaldırılmıştır.

Bununla birlikte ekzogaminin cinsel yasaklarını amaçlara dayandırmak, bu kurumları yaratmış olan örgenin anlaşılmasına hiçbir şey katmaz. Son çözümlemede, ekzogaminin kökü olarak tanınması gereken ensest korkusu nereden çıkmaktadır?. Açıkça görülüyor ki, kan akrabalarıyla cinsel birleşmeye karşı içgüdüsel bir nefrete başvurmak, yani ensestten korkmayı ensest korkusuna yüklemek yeterli değildir; çünkü toplumsal deneyim, bu içgüdüye karşın, ensestin bizim toplumumuzda bile ender bir olay olmadığını ve tarih deneyimimiz de birtakım ayrıcalıklı kimselerin tabu olan kimselerle evlenmesinin âdet olduğu yerler bulunduğunu bize göstermektedir.

Westermack (49) ensest korkusunu şöyle açıklar: "Çocukluktan beri birlikte yaşayan kişiler arasında cinsel ilişkiye karşı bir nefret vardır ve bu gibi kişiler kural olarak kan akrabası olmaları yönünden, bu duygu birbirine bu denli yakın  kimseler arasında cinsel ilişkiyi yasak eden âdet ve yasalarda doğal bir anlatım bulmaktadır." Bu nefretin içgüdüsel içeriğini Havelock Ellis Studies in the Psychology of Sex adlı yapıtında tartışma konusu yapmakla birlikte, o da aynı açıklamayı temelleri açısından kabul etmektedir: Çocukluktan beri birlikte yaşayan erkek ve kız kardeşlerde, oğlan ve kızlarda birleşme içgüdüsünün doğal olarak görünmemesi, bu koşullar altında çiftleşme içgüdüsünü uyandıracak koşulların bulunmaması yüzünden ortaya çıkan, tümüyle olumsuz bir olaydır... Çünkü çocukluktan beri birlikte büyüyen kimseler arasındaki alışkanlıklar görme, işitme ve dokunma gibi maddi çekimleri kökleştirir ve cinsel isteği uyandırmak için koşul olan erotik uyarıları uyandırma gücünü ortadan kaldırarak dingin bir sevgi kanalına çevirir."

Çocukluklarını bir arada geçiren kimseler arasında cinsel ilişkiye karşı doğuştan gelen bu nefreti, Westermarck'ın biyolojik bakımdan içeriden üremenin tür için zararlı oluşunun psikolojik bir anlatımı olarak düşünmesi, bana çok dikkate değer geliyor. Böyle bir biyolojik içgüdünün psikolojik görünümünün, üreme bakımından zararlı olan kan akrabaları arasında evlenmeyi etkilemekle kalmayıp bu bakımdan zararsız olan aynı çatı altında yaşayan kimseler arasındaki evlenmeyi de etkilemesi kabul olunamaz. Burada, Frazer'in Westermarck'a karşı ileri sürdüğü yetkin eleştirileri anmaktan kendimi alamıyorum. Frazer, cinsel duyarlılığın bugün aynı çatı altında yaşayan kimseler arasında cinsel ilişkiye asla engel olmadığı halde, bu isteksizliğin bir sonucu olduğu savlanan, ensest korkusunun bugün bu kadar etkili olmasını anlayamadığını söylemektedir. Fakat Frazer'in eleştirileri daha da ileriye gider, tabu konusundaki bölümümüzde ileri sürdüğüm savlara temel bir biçimde uyduğu için bunları olduğu gibi buraya geçiriyorum.

"Köklü bir insansal içgüdünün yasa yoluyla güçlendirilmesine neden gerek olsun? İnsana yemeyi ve içmeyi buyuran ya da ellerini ateşe koymasını yasaklayan bir yasa yoktur. İnsanlar bu içgüdülerine karşı yapılacak şiddet hareketleriyle ve hukuki cezalarla değil, doğal cezalardan korktukları için içgüdüsel olarak yer, içer ve ellerini ateşe sokmaktan sakınırlar; yasa, insanların ancak içgüdülerinin kışkırttığı şeyleri yapmalarını yasaklar; doğanın kendisinin yasakladığı ve cezalandırdığı şeyi yasanın da yasaklaması ve cezalandırması saçma bir şeydir. Öyleyse hemen kabul edebiliriz ki, yasanın yasakladığı cinayetler, birçok kimsenin doğal bir eğilim duyduğu cinayetlerdir. Eğer böyle bir eğilim olmasaydı, böyle cinayetler olmaz ve bu cinayetler de işlenmemiş olsaydı, onları yasaklamaya gerek kalmazdı. Öyleyse, enseste karşı gösterilen doğal nefretin yasa tarafından yasaklandığı için doğmuş olduğunu kabul etmek yerine, ondan yana çalışan doğal bir içgüdü olduğunu kabul etmek gerekir; yasa bunu yasaklıyorsa, uygarlaşmış insanlar bu doğal içgüdülerin doyumunun toplumun genel çıkarlarına zararlı olduğunu anladığı için yasaklıyor" (50).

Frazer'in bu değerli savına ben şunu katarak diyeceğim ki, psikanaliz denemeleri ensest ilişkilerine karşı doğuştan bir tiksinme olduğunu kabul etme olanağını ortadan kaldırmıştır. Tersine, bu denemeler gençlerin ilk cinsel içtepilerinin daima ensest yapmaya eğilimli olduğunu ve bu edinilmiş içtepilerin, daha sonraki nevrozların nedeni olarak kabul edebileceğimiz bir rol oynadığını göstermiştir.

Öyleyse ensest korkusunu, doğuştan gelen bir içtepi olarak açıklamaktan vazgeçmek gerekir. Ensestin kökeni üzerine birçok yandaşı olan diğer bir görüş için de, yani ilkel budunların içten üremenin gösterdiği tehlikeyi görerek bilinçli olarak ensest yasağını koyduğunu kabul eden görüş için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Ensest korkusunu böylece açıklamak isteyenlere karşı birçok itiraz ileri sürülmüştür (51). İnsanlar, içten üremenin soyun nitelikleri üzerine yaptığı etkiyi ancak hayvanlardan öğrenebilirdi, oysa ensest yasağının evcil hayvanların üretiminden önce bulunması şöyle dursun, içeriden üremenin zararlı sonuçları bugün bile bütün kuşkulardan bağımsız olarak kanıtlanmamıştır ve insanlarda böyle bir sonuç doğurduğu da ancak güçlükle gösterilebilir. Bundan başka bugünkü ilkeller konusundaki bilgilerimiz, bu insanların en eski atalarının, gelecek kuşakların zarar görmesinin önüne geçmeyi düşündüğünü sanmamızı sağlayacak gibi değildir. Bugün bizim ekinimizde bile kolay kolay yerleşmeyen sağlık ve ırk sağlığı düşüncelerinin, yarını düşünmeden yaşayan ve bugüne göre insanlığın çocukluk döneminde bulunan insanlar arasında düşünüldüğünü sanmak, adamakıllı gülünç bir şey olur (52). Ve sonuç olarak şunu da belirtelim ki, ırkı zayıflatma etmeni olma açısından içeriden üremeye karşı uygulamasal sağlık düşünceleriyle konan bir yasak, bizim toplumumuzun enseste karşı duyduğu derin tiksintiyi açıklayamaz. Bu ensest korkusu, diğer bir yerde de gösterdiğim gibi (53), uygar insanlardan çok bugün yaşayan ilkel insanlar arasında çok etkili ve güçlüdür.

Ensest korkusunun kökenini araştırırken burada da sosyolojik, biyolojik ve psikolojik açıklamalar arasında bir seçme yapmamız beklenebilirdi ve biz psikolojik örgeleri belki de biyolojik güçlerin görünümleri olarak ele alabilirdik. Buna karşın yine en sonunda insan Frazer'in düşüncelerinden vazgeçerken, onun söylediklerine, yani ensest korkusunun kökenini ve hatta onu nasıl tahmin edeceğimizi bile bilmediğimiz sözüne katılmaktan kendini alamıyor. Buraya kadar ileri sürülen bilmecenin çözülme yollarından hiçbiri bize inandırıcı gelmemektedir (54).

Burada, şimdiye kadar söylenen görüşlerden tümüyle ayrı bir içerikte olan ve ensestin kökenini açıklamaya çalışan diğer bir görüşü daha anmalıyım. Buna tarihsel açıklama  diyebiliriz.

Bu açıklama girişimi, Charles Darwin'in insanlığın ilk toplumsal durumu konusundaki bir varsayımından ortaya çıkmaktadır. Darwin, daha yüksek maymunların alışkanlıklarna bakarak insanların da, kökensel olarak küçük sürüler halinde yaşadığı ve bu sürülerin içinde en eski ve en güçlü erkeğin kıskançlığı, cinsel promiskuite'yi * yasakladığı sonucuna varmıştı. "Rakipleriyle dövüşmek için özel silahlarla donanmış olan bütün erkek "dört ayaklılar''ın kıskançlığı üzerine bildiklerimizden, doğa durumundayken promiskuite biçiminde birleşmenin kesinlikle olasılık dışı olduğunu çıkarabiliriz... Buna dayanarak çok gerilere gidersek ve bugünkü biçimiyle insanın toplumsal alışkanlıklarına bakarak yargıya varırsak, insanların başlangıçta, her biri tek ya da güçlüyse birçok karısı olan ve bu kadınları başkalarına karşı kıskançlıkla savunan küçük topluluklar halinde yaşamış olmaları olasıdır. Ya da toplumsal bir hayvan değildiyseler bile, goril gibi, birçok dişiyle birlikte yaşıyorlardı; çünkü bütün yerliler, oy birliğiyle yalnızca bir ergin goril erkeğin topluluk içinde görüldüğünü söylemektedir; genç erkek büyüdüğü zaman bir üstünlük kavgası başlar; en güçlü olan başkalarını öldürerek ya da sürerek kendisi topluluğun başına geçer. (Dr. Savage'in Boston Journal of Natural History, cilt V, 1845-7.) Daha genç erkekler bu yolla sürülerek başıboş dolaşırlar. Her biri en sonunda bir eş bulmayı başarınca, kendi ailesinin sınırları içinde üremeyi daha sıkı bir biçimde yasaklar.'' (55)

Darwin'in betimlediği bir ilkel sürüde görülen bu koşulların gerçekte genç erkeklerin dışarıdan evlenmesi kuralına yol açtığını ilk anlayan Atkinson (56) olmuştur. Bu sürgünlerin her biri, başkanın kıskançlığı yüzünden içeriden çiftleşmenin yasak olduğu başka bir topluluk bulabiliyordu ve zamanla bu koşulların, bugün yasa olarak bilinen "sürünün üyeleriyle cinsel birleşme olamaz'' kuralını ortaya çıkarması olasıdır.

Andrew Lang (57) ekzogaminin bu açıklamasına yandaş olduğunu ilan etmiştir. Fakat yine aynı kitapta ekzogamiyi totem yasalarının bir sonucu olarak açıklayan Durkheim'in görüşünü de savunur. Bu iki açıklama biçimini uyuşturmak çok güçtür; birincisinde, ekzogami totemizmden önce gelmektedir; ikincisinde ise totemizm onun bir sonucudur (58).

 

3

 

Bu karanlığı psikanaliz incelemeleri aydınlatıyor.

Çocuğun hayvanlarla olan ilişkisinin ilkel adamın ilişkisiyle birçok ortak yanı vardır. Ergin uygar adama kendisiyle bütün diğer hayvanlar arasında bıçak kesmişçesine bir ayırım yaptıran gururun çocukta henüz daha hiçbir izi görülmez. Çocuk hiç çekinmeksizin hayvanları kendisiyle eşit sayar; hayvanla kendisi arasında, hiç kuşkusuz daha gizemli olan erginden çok daha sıkı bir ilişki görür ve bunu kendi gereksiniminin yönlendirdiği bir özgürlük içinde yapar.

Çocukla hayvan arasındaki bu eksiksiz anlaşmada sık sık birtakım garip karışmalar görülür. Çocuk birdenbire bir hayvan türünden korkmaya ve bu türün bir bireyini görmeye ya da dokunmaya karşı kendini korumaya başlar. Bu yaşın psikonevrozlu hastalıkları arasında en sık geçenlerden biri olan ve belki de böyle bir hastalığın en eski biçimi olan hayvan fobisinin hastalıklı görünümü ortaya çıkar. Bu fobi genellikle çocuğun o zamana kadar en canlı ilgisini gösterdiği hayvanlara karşıdır ve tek bir hayvanla hiçbir ilgisi yoktur. Kentlerde fobinin nesnesi olarak seçilen hayvanlar sınırlıdır. Bunlar at, köpek, kedi, pek ender olarak kuş ve dikkati çeken biçimde genellikle tahtakurusu ve kelebek gibi çok küçük hayvanlardır. Bazen çocuğun resimli kitaplardan ve masallardan öğrendiği hayvanlar, bu fobilerle kendini gösteren anlamsız ve aşırı üzüntü nesneleri olur; alışılmışın dışında böyle bir üzüntünün ortaya çıkış biçimini öğrenmek ender olarak mümkündür. Aşağıdaki olayı, Dr. Karl Abraham'a borçluyum: Bir çocuk eşek arısından korkmakta ve bu korkusunu da eşek arısının renginin ve nakışlarının, kendisine korkunç öykülerden işittiği kaplanları anımsatmasıyla açıklamaktadır.

Çocukların hayvan fobileri henüz daha dikkatli bir çözümlemeli araştırmanın konusu olmamıştır, oysa böyle bir incelemeye konu olmaya değerler. Bu savsaklamanın nedenleri, bu kadar küçük yaştaki çocukları çözümlemenin güç olması olasılığıdır. Onun için bu gibi hastalıkların genel anlamının bilindiği söylenemez, ben kendim de bunun anlamının bütün olaylarda aynı olacağını sanmıyorum. Fakat daha büyük hayvanlara yorulan benzer birtakım fobilerin çözümlenebileceği kanıtlanmış ve bu yolla sırlar araştırmacıya açılmıştır. Bütün olaylarda incelenen çocuklar oğlan olduğu zaman, korkunun dibinde baba korkusunun olduğu ve yalnızca bunun hayvan üzerine kaydırıldığı görülmüştür.

Psikanalizde deneyimi olan herkes hiç kuşkusuz bu gibi olayları görmüş ve aynı izlenimi edinmiştir. Fakat ben bu konu üzerinde ancak geniş kapsamlı birkaç rapora işaret edebileceğim. Bunun nedeni, bu gibi olaylar üzerindeki yayınların azlığıdır; fakat bundan genel savımızın yalnızca dağınık gözlemlere dayanacağı sonucu çıkarılmamalıdır. Örneğin çocukların nevrozlarını büyük bir anlayışla inceleyen bir yazarı, Odesalı M. Wulff'u anacağım. Wulff, bir hastalığın öyküsünü anlatırken, dokuz yaşında bir oğlan çocuğun dört yaşındayken köpek fobisine tutulduğunu söyler. "Çocuk sokakta koşan bir köpek görür görmez ağlamaya ve 'cici köpek bana dokunma; uslu duracağım' diye bağırmaya başlıyordu. " 'Uslu durmak'la, 'Bir daha keman çalmayacağım'  (Yani mastürbasyon * yapmayacağım) demek istiyordu.'' (59).

Bundan sonra aynı yazar durumu şöyle özetler: "Çocuğun köpek fobisi gerçekte köpek üzerine kaydırılmış baba korkusudur; çünkü 'köpek, uslu duracağım', yani 'mastürbasyon yapmayacağım' anlatımı gerçekte kendisine mastürbasyonu yasaklamış olan babasına işaret ediyordu.'' Yazar bundan sonra, benim deneyimimle tümüyle birleşen ve aynı zamanda bu gibi deneyimlerin bolluğuna tanıklık  eden bazı şeyler ekler: "Bu gibi (at, köpek kedi, tavuk, vb. evcil hayvan) fobiler, kanımca, çocukluktaki pavor nocturnus kadar sıklıkla görülür ve genellikle çözümlemede kendilerini ana babadan birine karşı olan korkunun hayvanlar üzerine kaydırılmasıyla gösterirler. Çok yayılmış olan fare fobisinin de aynı mekanizmayı taşıdığını savlamaya hazırlanmış değilim.''

Jahrburch für psychoanalytische und psychopathologische Forschungen'in ilk cildinde babası tarafından tedavim altına verilmiş olan "Beş yaşında bir oğlan çocuğun fobisinin çözümlemesi''ni bildirmiştim (59).

You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Totem Ve Tabu - 11
  • Parts
  • Totem Ve Tabu - 01
    Total number of words is 3224
    Total number of unique words is 1568
    29.1 of words are in the 2000 most common words
    40.7 of words are in the 5000 most common words
    46.5 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 02
    Total number of words is 3132
    Total number of unique words is 1582
    27.6 of words are in the 2000 most common words
    39.7 of words are in the 5000 most common words
    45.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 03
    Total number of words is 3103
    Total number of unique words is 1573
    26.4 of words are in the 2000 most common words
    36.9 of words are in the 5000 most common words
    43.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 04
    Total number of words is 3078
    Total number of unique words is 1735
    29.2 of words are in the 2000 most common words
    41.1 of words are in the 5000 most common words
    49.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 05
    Total number of words is 2990
    Total number of unique words is 1574
    28.2 of words are in the 2000 most common words
    40.8 of words are in the 5000 most common words
    47.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 06
    Total number of words is 3065
    Total number of unique words is 1561
    27.1 of words are in the 2000 most common words
    38.9 of words are in the 5000 most common words
    46.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 07
    Total number of words is 3100
    Total number of unique words is 1656
    27.9 of words are in the 2000 most common words
    40.8 of words are in the 5000 most common words
    47.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 08
    Total number of words is 3065
    Total number of unique words is 1599
    26.8 of words are in the 2000 most common words
    38.0 of words are in the 5000 most common words
    44.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 09
    Total number of words is 3156
    Total number of unique words is 1544
    25.3 of words are in the 2000 most common words
    37.6 of words are in the 5000 most common words
    45.2 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 10
    Total number of words is 2877
    Total number of unique words is 1531
    27.3 of words are in the 2000 most common words
    38.5 of words are in the 5000 most common words
    44.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 11
    Total number of words is 3135
    Total number of unique words is 1603
    26.7 of words are in the 2000 most common words
    38.3 of words are in the 5000 most common words
    45.5 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 12
    Total number of words is 3048
    Total number of unique words is 1515
    27.0 of words are in the 2000 most common words
    39.1 of words are in the 5000 most common words
    46.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Totem Ve Tabu - 13
    Total number of words is 1467
    Total number of unique words is 899
    32.0 of words are in the 2000 most common words
    44.5 of words are in the 5000 most common words
    51.5 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.