Cinayetler Oteli - 3

Общее количество слов 4098
Общее количество уникальных слов составляет 2035
26.9 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
36.6 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
41.0 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
«Ne bileyim, bana bir kızın ilerde böyle bir servete konacağı­nıbilmesi pek iyi olmazmışgibi geliyor.»
«Bunu ona biz söylemezsek nasıl olsa başkasısöyler. Elvi-ra'nın herş eye hazır olmasıgerek. Para, sorumluluk demektir.»
«Evet ama kız hâlâçocuk denecek yaşta.»
«Doğrusu ben aynıgörüşte değilim... Sevgilisi kim? Elvira' nın bir sevgilisi var değil mi?»
Albay Luscombe soğuk soğuk,« Ne münasebet,»dedi.
«Yani biz onu gayet terbiyeli birş ekilde büyüttük. En ciddi ve sıkıokullara yolladık.İ talya'da da yine dikkatle seçilen bir yer­de kaldı. Eğer böyle birş ey olsaydıbunu hemen duyardım.»
«Bak dostum, ben araştırdım. Kızın bir sevgilisi var.Ü stelik bu bizim uygun bulmadığımız birisi.»
«Neden böyle söylüyorsun, Richard? Neden? Gençkızlar hakkında ne biliyorsun ki?»
Egerton alaylıbir tavırla güldü.« Bir hayliş ey biliyorum, dos­tum. Geçen yılkiüç müvekkilimi unutmadım. Bunlardan ikisi mah­kemece vesayet altına alındılar.Üçü ncüsüise annesiyle babasınızorlayarak onların onayınıaldıve sonu felaketle sonuçlanacak bir evlilik yaptı. Artık kızlar eskisi gibi değil.Ş artlar o kadar değiş­ti ki. Onlarıdoğru dürüst yetiştirmek gittikçe güçleşiyor. Sen Elvi-ra'ya göz kulak ol, Derek. Kız hakkında biraz araştırma yap. Bakalım amacınedir? Elvira'nın sorduklarıhiçhoşuma gitmedi doğrusu. Kızö ldüğüzaman parasının kime kalacağınıöğrenme­yi neden istiyordu?»
«Çok garip. Elvira bana da aynısoruyu sordu, Richard.»
«Öyle mi? Derek, sana söylüyorum, bir araştırma yap. Ben­ce Elvira'nın hiçhoşumuza gitmeyecek bir sevgilisi var... Bak sonradan söylemedin, deme.»
 
YEDİ
Piskopos Pennyfatherö nce kararlaştırıldığıgibi Londra'dan gelen 6.30 trenindençı kmayınca kâhyasıBayan Mc Crae biraz sinirlendi. Ama kadının kaygılandığısöylenemezdi. Böyleş eylere alışmıştıartık. Piskopostan bir haberçı kmasınıbeklemekten baş­ka yapılacak birş ey yoktu. Bir gün sonra Piskopos Pennyfat­her'in eski arkadaşıBaşdiyakos Simmons ziyarete gelecekti. Pis­kopos böyle görüşmeleri her zaman hatırlardı. Onun için ya ken­di gelirdi ya da bir telgraf.
Ama ertesi gün de yaşlıadamdan sesçı kmayınca Bayan Mc Crae tasalanmaya başladı.
Sonunda sessiz bir gün daha geçince kâhya kadın harekete geçmeye karar verdi.İ lk olarak Londra'ya Bertram Oteline tele­fon ederek, Miss Gorringe'le konuşmak istedi.
«Miss Gorringe, Piskopos Pennyfather hâlâotelde mi?»
Miss Gorringe,« Telefon etmeniz iyi oldu,»diye cevap verdi.« Piskoposun cuma veya cumartesi günüLozan'dan döneceğini sanıyorduk. Ama hiçbir haberçı kmadı. Tabii odasıdüne kadar tutuluydu. Gelgeldim dün de dönmedi.Ü stelik bir haber de gön-
dermedi. Eşyalarınınö nemli bir bölümühâlâodasında. Bavullarıne yapacağımıza bir türlükarar veremedik. Tabii...»Miss Gorrin-ge sözlerine endişeyle devam etti.« Piskoposun bazen... unutkan­lığının tuttuğunu biliyoruz.»
«Bazen mi? Bazen mi?»
Miss Gorringe,« Bizde zor durumdayız,»dedi.« Odasınıondan sonra gelecek başka bir müşteriye ayırmıştık. Ne yapaca­ğımızıbilmiyoruz...»
Bayan Mc Crae almacıyerine koyduktan sonra bir süre tele­fonun yanında oturdu.Ç ok endişelendiği belliydi. Piskoposun başına birş ey gelmesinden korkmuyordu. Yaşlıadam bir kaza geçirseydi kendisine mutlaka haber verirlerdi. Bundan emindi. Bayan Mc Crae kendi kendine, neyse, diye mırıldandı. Bu gece Başdiyakos Simmons geliyor. O ne yapılmasıgerektiğini bilir. Artık herş ey ona bağlı.
Bayan Mc Crae o akşam Başdiyakos Simmons'u endişeyle karşıladı.Ö zür dileyerek durumu anlattı. Adam soğukkanlılığınıkaybetmedi. O da piskoposun başına birş ey geldiğini düşünmü­yordu.
Her zamanki nazikliğiyle,«Ü zülmeyin, Bayan Mc Crae,»dedi.« Bizim dalgın Pennyfather'i ne yapar eder buluruz... Siz hiçendişelenmeyin.»
- Başdiyakos, Bayan Crae'nin hazırladığınefis yemeklerden sonra telefonun başına geçti. Masrafa aldırmıyor, sağısolu ara­yıp duruyordu.
Simmons tekrar Bertram Oteline telefon ederek olanların ayrıntılarınıelinden geldiği kadaröğ renmeyeç alıştı.
Piskopos Pennyfather 19 Kasım günüakşamüzeri otelden
ayrılmıştı. Bu kesinlikle biliniyordu. Yaşlıadam küçük bir bavul almış, diğer eşyalarınıodasında bırakmıştı. Piskopos Pennyfat-her otelden doğrudan doğruya havaalanına gitmişti. KapıcıMic-hael Gorman piskoposu bir taksiye bindirmişve onun isteğiü ze­rineş oföre kendisini Athenaeum Kulübüne götürmesini söylemiş­ti. Bertram Otelindekilerden yalnız kapıcıen son onu görmüştü. A, evet... Ufak bir ayrıntıvardı. Piskopos Pennyfather odasının anahtarınıresepsiyona bırakmayıunutmuş, yanına almıştı.
Başdiyakos telefonu kapadıktan sonra bu kez de Dr. VVeiss-garten'i aradı. VVeissgarten tanınmışbir din bilginiydi. Kuşkusuz onu da Lozan'daki toplantıya davet etmişlerdi.
Dr. VVeissgartenö fkeyle,« Pennyfather mi?»diye homurdan­dı.« Onun da toplantıya katılmasıgerekiyordu. Neden gelmedi bil­mem. Oysa kendisine sorduğum zaman bana mutlaka geleceği­ni söylemişti.Ü stelik bir haftaö nce olmuştu bu konuşma.»
«Yani... Pennyfather, Lozan'daki toplantıya gelmedi mi?»
«Deminden beri onu söylüyorum ya! Pennyfather'in toplantı­ya mutlaka katılmasıgerekiyordu!»
Başdiyakos Simmons kaygıyla almacıyerine bıraktı. Pisko­pos Pennyfather, Lozan'daki toplantıya katılmamıştı. Peki nereye gitmişti bu adam?
Simmons bir an düşündükten sonra bu sefer de havaalanınıaradı. Piskopos Pennyfather'in 18 Kasımda gece 9.40'da Lond­ra'dan kalkan Lozan uçağında yer ayırttığınısöylediler. Ama Pis­kopos uçağa binmemişti...
Başdiyakos biraz geride kaygıyla bekleyen ~ Bayan Mc Crae'ya döndü.« Eh... Yavaşyavaşbirş eyleröğ renmeye başliyo-ruz... Hım...Ş imdi... Pennyfather oteldençı kınca bir taksiye bine-
rek Athenaeurn Kulübüne gitmiş... En iyisiş imdi kulübüaramalı.»
Kulüpten Simmons'a kesin bilgi verdiler. Athenaeum'da iyi tanınan Piskopos Pennyfather, 19 Kasım akşamı7.3Ö'da orada yemek yemişti...
İşte o zaman başdiyakos o ana kadar gözünden kaçan birş eyin farkına vardı. Uçak bileti ayın 18'i için alınmıştı. Halbuki Pis­kopos Bertram Otelinden 19 Kasımda ayrılmıştı. Durum yavaşyavaşanlaşılıyordu. Başdiyakos Simmons kendi kendine, ihtiyar budala, diye mırıldandı. Bizimki tarihleri güzelce karıştırmış. Bun­dan eminim.
Şimdi adam derin derin düşünüyordu. Pennyfather otelden Athenaeum Kulübüne gitmiş. Orada yemek yiyipçı kmış. Herhal­de oradan da Kensington Havaalanına gitti. Sanırım orada kendi­sine biletinü zerinde bir günö ncesinin tarihi bulunduğunu söyle­diler. O zaman Pennyfather de katılmak istediği toplantınınç ok­tan sona ermişolduğunu anladı.
Başdiyakos Simmons, Bayan Mc Crae'ye dönerek bunlarıona da anlattı.
Bayan Mc Crae başınısalladı.« Herhaldeö yle oldu, efen­dim.»
Simmons,« Peki, Pennyfather ondan sonra ne yaptı?»diye sordu.
Bayan Mc Crae kendinden emin cevap verdi.« Oteline dön­dütabii. Eşyalarınıalmasıiçin Bertram'a dönmesi gerekirdi.»
Başdiyakos,« Doğru,»dedi.« Pekâlâ... Pennyfather küçük bavuluyla terminaldençı ktıve oteline geri döndü. Veya hiçolmazsa oteline gitmeye karar vererek yolaçı ktı. Ama... bizimki hiçbir zaman otele erişemedi.»Bir an durdu. Sonra da endişeyle
devam etti.« Yoksa... erişti mi? Onu otelde kimse görmemiş. O halde yolda Pennyfather'in başına ne geldi.»
«Eğer bir kaza geldiyse.»
«Evet, Bayan Mc Crae bu daö nemli tabii...Ü zerinde kimliği­ni tesbite yarayacak bir sürükâğıt olduğunu söylemiştiniz.»Durakladı. Sonra da endişeyle,« Galiba,»dedi.« Polise haber ver­mek zorunda kalacağız. En iyisi bu.»
Miss Marple, Londra'nın tadınıçıkarmakta hiçgüçlükç ekmi­yordu. Evi için bazışeyler almaya gitmediği zaman gençlik günle­rinden hatırladığıyerlere ve dükkânlara gidiyordu. Bunun asıl nedeni meraktı. Yaşlıkadın kendi kendine, orasıhâlâduruyor mu acaba, diye soruyordu. Bu gezintilerinç oğu eski anıların can­lanmasına, Miss Marple'ın tatlıdakikalar geçirmesine neden olu­yordu. Tabii yaşlıkadının hatırladığıbazıevler yıllara karşıkoya­mamışlardı.Ö rneğin, Thomas Amcanın konağıapartman haline sokulmuş, kuzeni Lady Muridevv'inki ise tamamıyla yıkılmıştı.
Miss Marpleı lık ve güneşli bir günde otobüse binerek Batter-sea Köprüsüne gitti. Yaşlıkadın hem bir zamanlar mürebbiyesi-nin oturduğu evi görerekç ocukluk günlerine dönmeyi, hem de Battersea Parkında dolaşmayıistiyordu.
Miss Marple mürebbiyesinin küçücük evinin yerini pırıl pırıl beton bir apartmanın almışolduğunu görünce içiniç ekerek Bat­tersea Parkına girdi. Yürümektenç ok hoşlanırdı. Ne yazık ki, son zamanlarda fazla yürüyemiyor,ç abucak yoruluyordu. Bu yüzden gölün kenarına birç ayhane yapılmışolduğunu görünceç ok sevindi.
Çayhane kalabalık değildi.İç erde arabalıbirkaçanne ve bir
ikiç ift vardı. Seviştikleri daha ilk bakışta belli olan genççiftler. Miss Marple bir tepsi alarak buna bir fincanç ayla, iki pasta koy­du. Tamç ay zamanıydı. Yaşlıkadınç ayınıiçip, pastalarıyedik­ten sonra iyice dinlendiğini hissetti. Neşeyle etrafına bakındı, son­ra da sandalyesinde dikleşti.
A... Tuhaf...Ç ok tuhaf bir rastlantıbu...Ö nce o lokantada karşılaştık.Ş imdi de burada. Ama... hayır. Bu uçuk sarısaçlıkız Bess Sedgvvich değil. Kız ondanç ok genç... A;ş imdi anladım. Lady Sedgwich'in kızıbu. Lady Selina'nın dostu Albay Luscom-be'le Bertram Oteline gelen gençkız. Ama yanındaki geçen gün lokantada Lady Sedgvvich'le yemek yerken gördüğüm delikanlı. Bundan hiçkuşkum yok. Aynıyakışıklıyüz... Aynıatmacanınkine benzeyen sert profil... Aynıhaşinlik ve vırtıcılık... Ve güçlü, erkek­siç ekicilik. Miss Marple hâlâdüşünüyordu. Kötübir genço. Hain... Ahlaksız... Bu durum hiçhoşuma gitmedi.Ö nce kızın annesiyle beraberdi,ş imdi de kızıyla... Ne anlama geliyor bu?
Herhalde iyi bir anlama gelmiyordu. Miss Marple bu iki buluşmanın da gizli olduğundan emindi.Ş imdi de iki gencin masada birbirlerine doğru eğilişlerini seyrediyordu. Neredeyse saçlarıbirbirine değecekti.Ö yle de heyecanlıkonuşuyorlardıki.
Miss Marple, gençkızın yüzü, dedi. Evet, kızâşı k. Ancak gençlerde görülebilecek birş ekilde, delicesine,ü mitsizceâşı k. Peki ama vasisi nasıl bir adam? Kızın Londra'da başıboşdolaş­masına ve bu pek hoşkarşılanmayan delikanlıyla gizlice buluş­masına nasıl göz yumuyor... Herhalde herkes kızın başka bir yer­de olduğunu sanıyor. Onun bir sürüyalan uydurduğu bir gerçek.
Miss Marple dışarıçıkarken iki gencin oturduğu masanınö nünden geçti.Şü pheç ekmemeyeç alışarak adımlarınıağırlaştır-
di. Gelgelelim gençlerç ok yavaşsesle konuşuyorlardı. Bu yüz­den onların ne söylediklerini anlayamadı. Delikanlıkonuşuyor, kız dinliyordu. Yüzünde de yarımemnun, yarıkorku dolu bir ifa­de vardı.
Miss Marple kendi kendine, acaba birlikte kaçmayımıdüşü­nüyorlar, diye sordu. Kızın henüz reşit olmadığıbelli.
Yaşlıkadınç ayhanenin yanındaki küçük araba parkına gitti. Buraya otomobiller bırakılmıştı. Miss Marple birkaçadım ilerledik­ten sonra bunlardan birinin yanında durdu. Arabalardan fazla anlamazdıama yeğenlerinden birinin yarışa meraklıolduğundan bu tip otomobiller hakkında bazışeyleröğ renmişti.Ş imdi yanın­da durduğu da bir yarışarabasıydı. Miss Marple bunu bir gün evvel Bertram Otelinin yakınında gördüğünühatırlıyordu. Otomo­bili yalnız uzunluğu, tuhaf biçimi ve kuvvetli görünüşünden dola­yıdeğil, numarasıyüzünden de hatırlıyordu.Çü nküüzerinde FAN 2266 yazılıplaka, ihtiyar kadınınç ağrışımla bazışeyleri hatır­lamasına neden olmuştu. FAN 2266, Miss Marple'ın aklına kuze­ni Fanny Godfrey'i getirmişti. ZavallıFanny kekemeydi.« B-b-b-b-benim, ik-ik-iki gözüm.»
Miss Marple arabanın numarasına baktı. FAN 2266. Evet, aynıotomobildi bu. Yaşlıkadın Battersea Köprüsünün diğer tara­fına geçip, ilk gördüğütaksiyiç evirirken derin derin düşünüyor­du.Ç ok endişeliydi.
Birş eyler yapmalıyım. Durumu düzeltmeliyim. Durakladı. Hangi durumu? Hem ne yapabilirim? Herş ey o kadar belirsiz ki...
Gazete satıcılarıhaykıracak son olaylarıhaber veriyorlardı. Miss Marple dalgın dalgın onlarıdinledi.
«Tren soygununda yeni gelişme!»
Miss Marple, aman, diye düşündü. Artık her gün ya bir ban­ka soyuluyor, ya bir tren ya da zırhlıbir kamyon... Bu adamlar da işi iyice azıttılar artık.
 
SEKİZ
Oldukça iriyarıolan BaşmüfettişFred Davy, kendi kendine birş arkımırıldanarak, Scotland Yard'da CinayetŞ ubesinin kori­dorunda dolaşıyordu. Onun bu huyunu herkesç ok iyi bilirdi. Bu yüzden diğerleri pek aldırmıyor sadece arada sırada aralarında,« Baba yine avaçı kmış,»diye fısıldaşıyoriardı.
Fred Davy'nin dolaşmasıgençMüfettişCampbell'in odasın­da sona erdi. Campbell kâğıt dolu bir masanın başına geçmişharıl harılç alışıyordu.
Fred Davy'i görünce, saygılıbir tavırla,« Günaydın, efen­dim,»dedi. Tabii başmüfettişyokken ondan 'Baba' diye söz ederdi. Ama bunu henüz Fred Davy'nin yüzüne söyleyecek kadar yükselmemişti.« Size ne gibi bir yardımda bulunabilirim.»
Başmüfettişbir sandalyeç ekerek oturdu.« Bir ortadan kay­bolma olayıvar değil mi? Bu bir otelde mi olmuşne? Neydi ora­nın adı? Bertram Oteli miydi?
Campbell,« Evet efendim,»diye cevap verdi.« Bertram Oteli. Yöneticileri veç alışanlarıoldukça kibar, sakin, eski tip bir yer ora­sı.»
Baba kaşlarınıkaldırdı.«Ö yle mi?..İş te buç ok ilginç.»
MüfettişCampbell, neden ilginçacaba, diye düşündü. Ama bunu açıkça soramadı.Çü nküİrlanda postasısoyulduğundan beri amirlerinin sinirleri iyice gerilmişti. Soyguncuların bu başarısı­nıhatırladıkçaö fkeleniyordu.
Baba sordu.« Kaybolan kim? Nasıl olmuşbu? Sebebi nedir?»
Campbell,« Kaybolan Piskopos Pennyfather adında biri efen­dim,»diyerek yaşlıadamıtarif etti.Öğ rendiklerini anlattı. Sonra da,« Onun sağsalimçı kageleceğinden eminim,»diye ekledi.« Ta­bii biz soruşturma yapıyoruz. Bu olay... siziç ok mu ilgilendiri­yor?»Gençadam merakınıgöstermemek için elinden geleni yapı­yordu.
Baba başınısalladı.« Hayır. Bu olay beni hiçilgilendirmiyor. Benim asıl dikkatimiç eken olayın tarihi. Bir de Bertram Oteli tabii. Eğer oraya gidiyorsan ben de gelebilir miyim? Buna bir iti­razın var mı? Merak etme, işine karışacak değilim. Ben sadece otelin nasıl bir yer olduğunu görmek istiyorum. Başdiyakos mu, piskopos mu neyse onun kaybolmasıiyi olmuş. Bizim için mükemmel bir fırsat bu. Biz oradayken bana, 'efendim' diye de hitap etme. Anladın mı? Sağa sola emirler ver. Ben de seni des­teklerim.»
MüfettişCampbell bu kez dayanamayarak,ç ok meraklandı­ğınısöyledi.« Oradaö nemli birş ey mi var, efendim? Yani başka bir olayla bağlantısıolan birş ey?»
Baba,« Henüz ortada bunu gösterecek bir delil yok,»diye cevap verdi.« Ama bizim mesleği bilirsin.İ nsan bazen... nasıl anlatayım bilmem ki?..İç güdüsüyle bazışeyleri seziyor. Neden-
se Bertram Oteli bana inanılmayacak kadar iyi ve sakin bir yer­mişgibi gelmiyor.»
Miss Gorringe iki polisi danışmanın arkasındaki ufak, olduk­ça biçimsiz odalardan birinde kabul etti.
MüfettişCampbell,« Tekrar zamanınızıaldığım içinö zür dile­rim, Miss Gorringe,»dedi gülümseyerek.« Sonuçta bize yardımaç alıştınız. Komiser VVedell'in sorduğu bütün sorulara cevap verdi­niz. Ben komiserin raporunu okudum ama siz yine de Piskopos Pennyfather'in kaybolmasıolayıhakkında bildiklerinizi bana da anlatırsanızç ok memnun olurum.»
Miss Gorringe,« Ben,»dedi.« Piskopos Pennyfather'in kay­bolduğuna olanak vermiyorum. Bana kalırsa o bir yerde belki eski bir dostuyla karşılaştıve onunla bir toplantıya, bir konferan­sa veya böyle birş eye gitti. Piskopos Pennyfather o kadar dal­gın bir adam ki.» >
«Bavullarıhâlâburada mı?»
«Evet, hâlâburada, Bay Campbell. Biz piskoposu Lozan'da sanıyorduk. O gece dönmeyince eşyalarıvaliz odasına koydur­duk.»
«Kendisini hiçgören yok mu?»
«Hayır. Piskoposu 19 Kasım gecesi saat altıbuçuktan sonra gören olmamış. Onu kapıcıo saatte taksiye bindirmiş.»
Baba o kalın ve sevecen sesiyle,« Piskoposun elinde sade­ce bir bavul vardıdeğil mi?»diye sordu.« Lacivert, ufak birç an­ta? O akşam gitti ve bir daha da gözükmedi. Anlıyorum.»
Miss Gorringe kalkıp tekrar işinin başına dönmek istiyormuş
gibi bir hareket yaptı.« Görüyorsunuz ya? Size yardım etmem mümkün değil.Çü nkübirş ey bilmiyorum.»
Baba,« Sizin bize yardım etmeniz mümkün değil,»dedi.« Ama belki bize yardım edebilecek biriçı kabilir...Ö rneğin oteldeç alışanlardan biri.»
«Kimsenin birş ey bildiğini sanmıyorum. Eğer birş ey görse­lerdi, hemen gelip bana habere/erirlerdi.»
Baba neşeyle elini salladı.« Belli olmaz. Böyleş eyler hiçbelli olmaz. Sonra müşterileri unutmayın.İç lerinde piskoposu tanıyan var mı?»
Miss Gorringe kaşlarınıçatarak düşündü.«Ş imdi burada yaş­lıbir kadın kalıyor. Kendisi taşradan geldi. Gençkızlığında da bir ara burada kalmış. Bana bunu uzun uzun anlattı. AdıMiss Marp-le, sanırım o Piskopos Pennyfather'i tanıyor.»
«İyi...İş e ondan başlayabiliriz. Sonra piskoposun masasına bakan garson var. Yoksa oraya başgarson mu bakıyordu?»
Miss Gorringe,« Tabii Henry'i unutmamak gerek,»diye mırıl­dandı.
Baba merakla sordu.« Henry de kim?»
Miss Gorringe bir an hayretle başmüfettişe baktı. Dünyada Henry'i tanımayan biri olabileceğini aklıalmıyordu sanki.
«Henry yıllardan beri burada,»dedi.« O geleli kaçyıl oldu, bunu ben bile bilmiyorum. Kendisi otele bu ağırbaşlıhavayıverenlerden biridir.»
, Birdenbire kapıaçılarak eşikte bütün haşmetiyle Bay Humfri-es belirdi.İ ki adamıgörünce hafifçe geriledi. Sonra da soru sorarcasına Miss Gorringe baktı.
Kadın telaşla,« Bu iki beyefendi Scotland Yard'dan geldiler,»diye atıldı.
Bay Humfries başınısalladı.« Ya... Evet, evet... Anlıyorum... Herhalde Piskopos Pennyfather konusu için geldiniz.Ç ok garip bir olay. Zavallıadamcağıza birş ey olmadığınıumarım.»Bay Humfries hayranlıkla ekledi.« Eski tip piskoposlardandır o.»
Miss Gorringe de gururla,« Bizim sürekli müşterilerimiz var­dır,»diyerek gülümsedi.« Onlar her yıl gelirler. Otelde bir sürüAmerikalıda kalıyor. Bostonlular. Washington'lular. Sessiz ve kibar insanlar.»
Baba sabırsızlıkla kımıldandı.« Söz ettiğiniz yaşlıhanımla görüşebilir miyiz? Adt Marple'dıdeğil mi? Miss Marple... Sonra Henry'yle de konuşmak isteriz.»
Bay Humfries,« Tabii, tabii,»diye mırıldandı.« Miss Marple, onu salondaş imdi gördüm.Şö mineninö nüne oturmuşyünö rü­yor. Kabarık beyaz saçlı, ihtiyar bir kadın. Eğer sizi onunla tanış­tırmamıarzu ederseniz...»
«Hayır, hayır. Biz bunu hallederiz.»Baba, MüfettişCamp-bell'e döndü.« Bu konuyla ben ilgileneyim mi efendim? Sizinç okö nemli bir randevunuz olduğunu biliyorum.»
Campbell hemen durumu anlayarak, rol yapmaya başladı.« Evet, evet. Miss Marple'dan fazla birş eyöğ reneceğini sanmıyo­rum ama bir kezş ansınıdene.»
Bay Humfries onlarıbaşıyla selamlayarak kendi odasına gir­di.« Miss Gorringe, lütfen bir dakika gelir misiniz?»
Miss Gorringe adamın peşinden koştu. Kapıyıarkasından sıkıca kapadı.
Bay Humfries sinirli sinirli odada bir aşağıbir yukarıdolaşı-
yordu. Sert bir sesle,«Ş imdi ne istiyorlar?»diye sordu.« Komiser VVedell gereken bütün sorularısordu.»
Miss Gorringe kuşkuyla ona baktı.« Belki de formalite icabıgeldiler. Bir, iki kişiyle konuşup gidecekler.»
«Sen hemen Henry'nin kulağınıbük. En ufak bir hata bile pahalıya malolur.»
Miss Gorringe hayretle adama baktı.« Ama... MüfettişCamp­bell...»
Humfries,« Benim MüfettişCampbell'e aldırdığım yok,»diye homurdandı.« Beni düşündüren onun yanındaki... O adam kim biliyor musun?»
«Kim?»
«BaşmüfettişFred Davy. Tilkilere kurnazlıköğ retecek bir adamdır. Burada ne işi var onun?İş te bunuöğ renmek isterdim.Ş irin ama aptal bir adam tavrıtakınmış, bir sürüsoru soruyor. Doğrusu bu durum hiçhoşuma gitmedi. Hiçgitmedi...»
Baba salonda usulca Miss Marple'ın yanındaki koltuğa otur­du.
«Affedersiniz, siz Miss Jane Marple' siniz değil mi?»
Miss Marpleö rgüsünden başınıkaldırarak gözlerini Başmü­fettişDavy'e dikti.« Evet... Ben Jane Marple'im.»
«Sizinle böyle konuştuğum için beni affedeceğinizi umarım. Aslında Scotland Yard'danım ben.»
«Öyle mi? Buradaö nemli bir olayçı kmamışolduğunu uma­rım»
Davy hemen o meşhur, 'babaca' tavırlarınıtakınarak, Miss
Marple'ın endişelerini gidermeyeç alıştı.« Merak etmeyin, Miss Marple.Ö yleö nemli bir sorun yok. Sadece dalgın bir rahiple ilgi­leniyoruz. Sanırım sizin dostunuzmuş. Piskopos Pennyfather'i kastediyorum.»
«A, onu mu? Piskopos Pennyfather geçenlerde buradaydı. Evet, kendisini yıllardan beri tanırım ama onunla fazla bir dostlu­ğum yoktur. Dediğiniz gibi Piskopos Pennyfather bu kez ne yap­tı?»
«Onun için 'kendi kendini kaybetti' diyebiliriz. Piskopos orta­da yok.»
Miss Marple,« Sahi mi?»diye bağırdı.« Bana Lozan'daki top­lantıya katılacağından söz etmişti... Yani zavallıadamcağız Lozan'a gitmemişmi?»
Baba içiniç ekti.« Gitmemişya.»
Miss Marple,« Ya,»dedi.« Herhalde tarihleri karıştırdı. Bana toplantının ayın on dokuzunda olduğunu söylediğini hatırlıyo­rum. Fakat belki ayın onunun yirmisi olduğunu sanmıştır. Ya da yirmisinin onu olduğunu... O sırada ben de böyle birş ey olduğu­na inanmıştım.»
Baba'nın yüzünde hayret dolu bir ifade belirmişti.
«Miss Marple, Piskopos Pennyfather'İn Lozan'a gitmediğini biliyormuşsunuz gibi bir tavırla konuşuyorsunuz.»
Miss Marple başınısalladı.« Onun ayın on dokuzunda, yani perşembe günüLozan'da olmadığınıbiliyorum. Piskopos o günüotelde geçirdi.İş te bu yüzden bana perşembe dedi ama herhalde cuma gününükastediyordu, diye düşündüm. Piskopos perşembe akşamıburadan ayrıldı. Bunu iyi biliyorum. Elinde küçük birç anta vardı. O zaman onun havaalanına gittiğine inan-
dım. Geriye döndüğünügörünce bu yüzdenç okş aşırdım.»
«Affedersiniz, 'geriye döndüğünügörünce,' demekle neyi kastettiniz?»
«Yani Piskopos Pennyfather tekrar otele dönmüştü.»Baba sakin ve dostça bir tavırla,«Ş u konuyu iyice anlaya­lım,»diyerek gülümsedi.« Siz o akşam o ihtiyar budalanın yani Piskopos Pennyfather'in elinde küçük bavuluyla otelden ayrıldığı­nıgördünüz... Daha sonra geri döndüğünüiddia ediyorsunuz. Ne zaman oldu bu? Adam ne zaman geri döndü?»
«Şey... Doğrusu bunu bilmiyorum. Piskoposun geri dönüşü­nügörmedim.»
Baba,« Ya,»dedi.« Ben onu gördüğünüzüsanıyordum.»Miss Marple,« Onu daha sonra gördüm,»diye cevap verdi.« Gece saatüç e .geliyordu. Beni birş ey uyandırdı. Londraö yle tuhaf gürültülerle dolu ki. Başucumdaki küçük saatime baktım.Üçü on geçiyordu. Bilmiyorum neden, birdenbire endişelendim. Hatta korktum. Bu yüzden kapımıaralayarak dışarıbaktım. Pisko­pos Pennyfather odasındançı kmıştı. Onun odasıbenimkinin yanındaydı. Sırtında paltosu, merdivenlerden iniyordu.»
«Piskopos Pennyfather geceüç te sırtında paltosu odasın­dançı ktıve merdivenlerden indi,ö yle mi?»
Miss Marple,« Evet,»dedi. Sonra da ekledi.« O zamanç ok tuhaf diye düşündüm.»
Baba uzun uzun yaşlıkadınısüzdü.« Miss Marple neden bunu dahaö nce başkalarına anlatmadınız?»
Miss Marple kısaca cevap verdi.« Kimse bana sormadıki.»Baba derin bir nefes aldı.« Doğru. Size böyle birş ey sormak kimsenin aklına gelmezdi. Sorun bu kadar basit işte.»Susarak'
düşünmeye başladı. Sonra tekrar Miss Marple'a döndü.« Aradan bir haftadan fazla bir zaman geçti. Piskopos Pennyfather'a yolda felçgelmedi. Adam yere yığılmadı. Bir kaza geçirdiği için hasta­neye de yatırmadılar. O halde... nerede bu adam? Banaö yle geli­yor ki...»Baba'nın kendi kendine konuşuyormuşgibi bir hali var­dı.« Bu adamın ortadan kaybolmasıgerekiyordu. Bu yüzden de kayıplara karıştı... Otelden gizlice gece yarısından sonra ayrıl­mak.»Birdenbire sert bir sesle sordu.« Bundan eminsiniz değil mi? Yani piskoposu rüyanızda görmediniz?»
Miss Marple kendinden emin cevap verdi.« Tamamıyla emi­nim.»
Baba içiniç ekerek ağır ağır ayağa kalktı.«Ş imdi gidip o oda­ya bakan hizmetçiyle biraz konuşayım.»
Baba, Rose Sheldon'u işbaşında buldu. Buş irin ve tertemiz kıza hayranlıkla baktı.
«Seni rahatsız ettiğim içinü zgünüm... Komiseri görüp, onun sorularınıcevaplandırdığınıbiliyorum. Ama ben de seninleş u ortadan kaybolan Piskopos Pennyfather hakkında konuşmak isti­yorum.»Baba cebinden defteriniçı kararak, sanki bazınotlara bakıyormuşgibi yaptı.« Piskoposu en son ne zaman görmüştü­nüz?»
«Perşembe sabahı, efendim. Yani ayın on dokuzunda. Bana o gece odasında yatmayacağınısöyledi. 'Belki yarın gece de gelemem,' dedi. Ben saat altıda tekrar işbaşıyaptığım zaman oçı kıp gitmişti. Daha doğrusu odasında değildi.İ ki bavulunu içeri­de bırakmıştı.
Baba,« Evet,»diye mırıldandı.« Tamam.»Komiserin bavulla­rın içine baktığınıama işe yarayacak bir ipucu bulamadığınıbili­yordu.« Piskopos Pennyfather gittiği için,»diye devam etti.« Her­halde ertesi günüonun odasına hiçgirmedin?»
«Hiçolur mu, efendim?»Rose hayretle ona bakıyordu.« Oda­yısildim ve toz aldım. Her gün bütün odalar süpürülür, efen­dim.»
«Peki, yatakta biri yatmışmıydı?»
Kız hayretle kaşlarınıkaldırdı.« Yatakta mı? Hayır, efendim.»
«Peki yatak karışık mıydı?Ö rtüler filan açılmışmıydı?»
Rose,« Hayır,»der gibi başınısalladı.
«Ya Banyo?»
«Banyodaı slak bir el havlusu vardı, efendim. Sanırım pisko­pos da bunu bir günö nce kullanmıştı.»
«Odada Piskopos Pennyfather'in gece geçvakit...Ö rneğinüç e doğru geldiğini, otele döndüğünügösterecek birş ey yok muydu?»
Roseş aşkınş aşkın ona bakakaldı. Baba birş eyler söylemek için ağzınıaçtı. Sonra tekrar kapadı. Kız ya Piskopos Pennyfat-her'in geri döndüğünübilmiyordu ya da usta bir aktristi.
Birdenbire Baba'nın aklına birş ey geldi.
«Peki ya adamın küçük bavulu ne oldu?»
«Affedersiniz, efendim. Ne demek istediğinizi anlayama­dım.»
«Piskoposunç antasınıkastediyorum.Şö yle ufak, lacivert bir bavulmuş. Herhalde gördün?»
«A, onu mu? Tabii gördüm, efendim. Sanırım piskopos yol­culuğaçı karken oç antayıalıp götürdü.»
«Ama Piskopos Pennyfather yolculuğaçı kmadı.İ sviçre'ye hiçgitmedi. Onun için lacivertç antayıda geride bırakmışolmalı. Veya gece otele tekrar döndüve küçük bavulu da diğerlerinin yanına bıraktı.»
«Evet... evet... sanırım... pek emin değilim... ama herhaldeö yle yaptı...»
Baba birdenbireö fkeyle, sana bu konuda talimat verilmedi değil mi, diye düşündü.Ş u ana kadar gayet sakindin. Kendinden emin bir sesle cevap veriyordun. Ama bu sorumş aşırmana, bocalamana neden oldu. Ne cevap vereceğini bilemedin. Baba­nın kafasında fikirler hızla birbirini kovalıyordu. Piskopos Penny­father elinde bavuluyla havaalanına gitmiş. Kendisini oradan geriç evirmişler. Bertram Oteline geri döndüyse, o zamanç antasıda yanındaydı. Ama Mlss Marple piskoposun odasındançı karak, aşağıya inişini anlatırken bundan hiçsöz etmedi.Ö yleyse adam küçükç antayı, odasında diğer bavulların yanında bırakmıştı. Ama bu, diğer bavullarla birlikte bavul odasına konmamış? Neden? Piskoposunİ sviçre'ye gittiğinin sanılmasıiçin mi?
Anlamsız yüzünden bu düşünceleri kesinlikle anlaşılmayan Baba soğuk bir tavırla Rose Sheldon'a teşekkür ederek aşağıya indi.
Salonu geçerek, iki tarafa da açılan kapılardan dışarıçıktı. Kaldırıma bir sürüAmerikan tipi bavul veç anta konmuştu. Bun­lar bir taksiye yerleştiriliyordu. Anlaşıldığına göre Bertram'da bir süre kalan AmerikalıBay ve Bayan Elmer Cabot, Paris'e Vendo-me Oteline gidiyorlardı.               '
Bavulların yanında duran Bayan Cabot kocasına otel hakkın­daki düşüncelerini anlatmaktaydı.
«Pendelbury'ler burayıövmekleç ok haklıymışlar, Elmer. Bu otel eskiİ ngiltere sanki. Gelecek yıl yine buraya gelip, kalmak isti­yorum.»
Kocasıalaylıbir tavırla güldü.« Bir milyon dolarımız olursa bunu yapabilirsin...»
BaşmüfettişDavy, Cabot'ların arabaya binerek uzaklaşmala­rınıseyretti.
O sırada kapıcıMichael Gorman yanına sokulmuştu.« Taksi ister misiniz?»
«Hayır, teşe"kkür ederim.»Baba ağır ağır Square Sokağın­dan ilerlemeye başladı, Derin derin düşünürken bir araba Ber-tram Otelininö nünde durdu. BaşmüfettişDavy ciddi bir tavırla başınıçevirerek, arabanın plakasına baktı. FAN 2266. Bu numara ona birş eyler hatırlatıyordu ama neyi? Ne kadar düşündüyse de aklına birş ey gelmedi.
Baba ağır ağır geri döndü. Tam kapınınö nüne geldiği sırada bir iki dakikaö nce içeriye girmişolan arabanın sahibi dışarıçıktı. Otomobille sahibi birbirlerineç ok yakışıyorlardıdoğrusu. Araba yarışiçin yapılmıştı. Zarif görünüşlü, uzun burunlu, bembeyaz birş eydi. Delikanlıda da aynızarif görünüşvardı. Sert hatlıyüzübir hayli yakışıklı, ince vücudu da atletikti.
Kapıcıarabanın kapısınısaygıyla açtı. Delikanlıotomobile atladı. Kapıcıya bahşişverdikten sonra müthişbir motor homurtu-suyla oradan ayrıldı.
Michael Gorman, Baba'ya döndü.« Onun kim olduğunu bili­yor musunuz? Ladislaus Malinovvski.İ ki yılö nce Grand Prix'i kazandı. Dünyaş ampiyonuydu. Ama geçen yıl kötübir kaza geçirdi. Artık tamamıyla iyileştiğini söylüyorlar.»
«Yoksa o da mıBertram'da kalıyor. Bu otel ona göre bir yer değil.»
Michael Gorman güldü.« DelikanlıBertram Otelinde kalmı­yor. Ama bir arkadaşı...»Kapıcıusulca göz kırptı.« Burada kalı­yor.»
Çizgili birö nlük takmışolan bir garson elinde lüks Amerikan bavullarıyla dışarıçıktı.
Baba kaldırımda durmuş, dalgın dalgın yerdekişı k bavula bakıyordu. Sonra birdenbire dönerek tekrar otele girdi.
Danışmaya giderek Miss Gorringe'e,« Otel defterine bakabi­lir miyim?»diye sordu.
Miss Gorringe otelden ayrılmakta olan Amerikalılarla meşgul­dü. Defteri kontuarınü zerinden usulca BaşmüfettişDavy'e doğru itti. Baba sayfalarıçevirmeye başladı.
Lady Seline Hazy-Little Cottage,
Merryfield Hants. Sir John Woodstock - Beanmont,
Cresent No. 5, Cheltenham. Lady Sedgwich-Hurstun House,
Northumberland. Bay ve Bayan Elver Cabot - Greenwich.
Connecticut, Amerika. Kontes Beauville - Les Sapius,
St. Germain an Laye, Fransa. Miss Jane Marple - St. Mary Mead,
Buch Benham. Albay Luscombe-Little Gren,
Suffolk.
Bayan Carpenter
Miss Elvira Blake
Piskopos Pennyfather-Chedminester,
Bay ve Bayan Rysville-Valley,
Forge, Pensylvania, Amerika. Barnstable Dükü- DooneŞatosu,
N. Devon.
Bu defter Bertram Otelinde kalanların nasıl kimseler olduğu­nu açıkça gösteriyordu.
Baba, bir formül olmalı, diye düşünüyordu. Bir plan.
Defteri kapatırken gözübir ada ilişti. Sir VVilliam Ludgrove.
Hakim Ludgrove'u birkaçayö nce bir banka soygunu sıra­sında oç evrede görmüşlerdi. Sonradan tanıkların yanıldığıanla­şılmıştı. Hakim Ludgrove... ve Piskopos Pennyfather...İ kisi de Bertram Otelinin devamlımüşterilerindendiler.
 
DOKUZ
Scotland Yard'ın Müdür YardımcısıSir Ronald Graves karşı­sında oturan iriyarıBaşmüfettişe baktı. Baba hafifçe gülümsüyor-du.
Sir Ronald,« Ladislaus Malinovvski, ha?»diye mırıldandı.« Olabilir... E, elinde delil var mı?»
«Hayır, yok. Tam buİş i yapabilecek bir tip.ö yle değil mi?»
«Evet. Gözünübudaktan sakınmayan,ç elik gibi sinirleri olan bir genç. Kadınlar yüzünden kötübirşö hreti var. Gelir kaynağıbilinmiyor. Hem burada, hem de dışarıda su gibi para harcıyor. Sık sık Avrupa'ya gidip geliyor. Onun bu gerçekten iyi organize edilmişsoygunlarıplanladığınımısanıyorsun?»
«Hayır, hayır. Malinovvski ustalıkla plan yapacak biri değil. Benceö nün daç eteyle bir ilgisi var... Bir kere bir Mercedes -Otto yarışarabasıkullanıyor.İ rlanda postasının soyulduğu sabah o arabaya benzer bir otomobil Bedhampton yakınlarında görülmüş. Tabii plaka numarasıdeğişikmişama biz böyleş eyle­re alışığız... Etrafta bu tip Mercedes - Otto araba fazla yok. Bir Lady Sedgvvich de var, bir de Lord Merrivale'de.»
«Çeteyi Malinovvski mi yönetiyor dersin?»
«Hayır. Bence elebaşıMalinovvski'denç ok daha akıllıbiri. Ama onun da bu soygunlarda parmağıvar. Dosyalarıkarıştırdım.Ö rneğin Midland - West London Bankasısoygununu ele alalım. Nedense bir rastlantısonucuüç kamyon yandaki sokağıtıkamış­tı. O işe karışan bir Mercedes - Otto araba da bu yüzden soygun yerinden uzaklaştı.»
«Otomobil sonradan yakalandı.»
Вы прочитали 1 текст из Турецкий литературы.
Следующий - Cinayetler Oteli - 4
  • Части
  • Cinayetler Oteli - 1
    Общее количество слов 4055
    Общее количество уникальных слов составляет 2189
    25.3 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    36.4 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    42.0 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Cinayetler Oteli - 2
    Общее количество слов 4137
    Общее количество уникальных слов составляет 2201
    26.6 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    36.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    41.5 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Cinayetler Oteli - 3
    Общее количество слов 4098
    Общее количество уникальных слов составляет 2035
    26.9 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    36.6 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    41.0 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Cinayetler Oteli - 4
    Общее количество слов 4088
    Общее количество уникальных слов составляет 2227
    26.1 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    36.3 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    41.4 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Cinayetler Oteli - 5
    Общее количество слов 3998
    Общее количество уникальных слов составляет 2001
    27.3 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    37.2 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    43.4 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Cinayetler Oteli - 6
    Общее количество слов 4066
    Общее количество уникальных слов составляет 2143
    25.0 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    35.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    41.1 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов
  • Cinayetler Oteli - 7
    Общее количество слов 99
    Общее количество уникальных слов составляет 86
    56.9 слов входит в 2000 наиболее распространенных слов
    63.7 слов входит в 5000 наиболее распространенных слов
    65.9 слов входит в 8000 наиболее распространенных слов
    Каждый столб представляет процент слов на 1000 наиболее распространенных слов