GİRİŞ
İnsanların bir çoğunu, kendileri farkında olmadıkları halde etkisi altına almış güçlü bir din vardır. Bu, kendini açıkça tanıtmayan, gizli bir dindir. hiçbir yazılı kuralı yoktur. Adı bile konmamıştır. İnsanların hareket ve tavırlarını, düşüncelerini kontrolü altına alır. İnsanlar, şuurunda olmadan hayatları boyunca bu dinin kurallarını uygular, bu dinin emir ve yasaklarına göre yaşarlar.
Bu din, başlangıçta insanların önüne bir bütün olarak konulup kendilerine teklif edilmez. İnsanlar bu dini, dünyaya geldiklerinden itibaren aldıkları uzun telkinler sonucunda benimserler. Bu nedenle, hareket, düşünce, tavır, hatta mimiklerinin bile bu dinden kaynaklandığını farketmezler.
Bu din, kendisine bağlananlara hedef olarak "adam olma"yı gösterir. "Adam olmak", bu dinin değer yargılarını benimsemek, kurallarını, yasaklarını ve davranış biçimlerini uygulamak, karakter özelliklerini üzerinde taşımak demektir. Toplumda kabul görmek, yadırganmamak, belirli bir yere gelebilmek için adam olmak şarttır. Bu din sonuç olarak "adam olma"nın dinidir. Biz de bu dine kısaca, "Adamlık Dini" adını vereceğiz.
Adamlık dini, insanları samimiyetsizliğe, yapmacık ve zorlama tavırlara iter. Bu dine tabi olan kimseler, hiçbir zaman içlerinden geldiği gibi rahat ve doğal davranamazlar. İçinde bulundukları ortama uygun olduğunu düşündükleri davranış biçimlerini, hareket tarzlarını, konuşma kalıplarını, yüz ifadelerini kullanır, her durumda rol yaparlar. Buna karşın, kendilerinin son derece doğal ve normal bir boyutta olduklarını sanırlar. Bu din, sonuçta, kendine karşı bile samimi olamayan, yapmacık, sahte bir kişiliğe sahip insan modelleri üretir.
Her yönden sıkıntı, azap ve tiksinti verici olan böyle şeytani bir dinin toplumun bütün kesimlerini etki altına almasının en önemli nedeni, az önce belirttiğimiz gibi adının konmamış oluşudur. Bu dinin mensupları dinlerini yargılamayı, terketmeyi ya da değiştirmeyi akıllarının ucundan bile geçirmezler. Çünkü içinde bulundukları sistemin bir din olduğundan habersizdirler. Tabi oldukları sistemi, "hayatın gerçekleri, değişmez kuralları" olarak görmeyi de bir erdem zannederler.
Etrafımızı sarmış olan adamlık dininin etkisinden kurtulmak içinse, öncelikle bu dini teşhis ve tarif etmek gerekir. Bu kitabın amacı da budur. İlerleyen bölümlerde, adamlık dininin özelliklerini ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.
Okuyucuya düşen, bu dinin özelliklerini incelerken kendini de tartması ve gözden geçirmesidir. Çünkü, her ne kadar kimse üstüne alınmak istemese de, adamlık dini herkesin üzerinde belirli bir etki yaratmış olabilir. İnsan hayatının her anına müdahale eden bu karanlık dinden kurtulmak için de, öncelikle dikkat ve samimiyet gerekmektedir.
ADAM OLMAK
"Sen önce adam ol!"
"Adam gibi insan olsan bunlar başımıza gelmezdi!"
Bu sözleri hayatımız boyunca kimbilir kaç defa duymuşuzdur. Özellikle gençlik yıllarında, büyüklerimize pek de onaylamadıkları bir şeyi söylediğimizde, ya da onların istemedikleri bir şeyi yaptığımızda...
Bu sözü sarfeden insan için "adam olmak" herşeyin başında gelir. "Adam olmak" tabiriyle kastedilen, toplum tarafından genel kabul görmüş bir ahlaka, kültüre, tavra ve adaba sahip olmak, makbul olarak tanıtılan belli kalıpları üzerinde taşımaktır. Bu değerler sistemi, kalıpları ve kuralları ile toplumun büyük bir çoğunluğunca kabul görmekte ve uygulanmaktadır. Bu kalıpların ve kuralların nereden doğdukları, ne derece doğru oldukları ise kolay kolay tartışmaya açılmaz, çarpıklıkları yargılanmaz. Zira, toplumun büyük çoğunluğunca benimsenen bu yapıyı sorgulamak, kitlelere ters düşmek, geniş bir kesimin tepkilerine hedef olmak tehlikesini de beraberinde getirir.
Doğruluğuna kesin olarak inanılmış bu yapı, yalnızca kendi toplumumuza has bir özellik olarak değerlendirilmemelidir. Bu sistem, Doğu'da da Batı'da da, her çeşit kültürün yer aldığı ortamlarda kendine özgü bir inanç ve kabuller sistemi olarak varlığını sürdürmekte, yasaklamaları, yaptırımları ve tavsiyeleriyle adeta kendi başına, müstakil bir din -adam olmanın dini- halinde uygulana gelmektedir: "Adamlık Dini".
Adamlık adabı topluma kabul edilmenin giriş kartı gibidir. Doğal bir kabulü vardır ve bu bütün uluslar tarafından imzalanmış bir anlaşma, ortak bir dil gibi uygulanır. Adam olmanın kurallarına riayet edilmesi şarttır. Toplum ancak bundan sonra, adam olunduğunu tescil edecektir.
Bundan dolayı da, mümin tavrının tam aksine, adamlık dininin mensupları olaylar ve insanlara göre değişen bir tavır ve karaktere sahip olurlar. Bir başka deyişle, adamlık dini bir "ayar" dinidir. Yerine, zamanına, kişisine, olayına göre tavır, bakış ve ses ayarları gerektirir. Samimiyet ve doğallık bu dinde yeri olmayan kavramlardır. Bu inanca göre toplumda her cinsin, yaşın, olayın adamı içinde bulunduğu duruma, sahip olduğu "statü"ye göre farklı tavırlar göstermelidir. Hepsi kendilerine verilen rolü oynamak zorundadırlar: Kadınsa kadınlığını bilmeli, erkekse erkekliğini, çocuksa çocukluğunu... Öğrenciyse öğrenciliğini, memursa memurluğunu bilmelidir! Adamlık dini mensupları, toplum içinde sahip oldukları statüyü kendilerine kimlik edinir ve bu kimliğin gerektirdiği gibi davranırlar. Oysa müminin tek kimliği dinidir ve az önce belirttiğimiz gibi, toplumun kendisine olan bakış açısı, içinde bulunduğu statü, bu kimliği hiç etkilemez.
Adamlık dini toplumu içinde yetişen insana, bu ahlak ve kişilik yapısı otomatik olarak yerleşir ve bu dinin kuralları derhal uygulanmaya başlar. Toplum içinde geçerli olmanın, üstün olmanın yolları buralardan, bu tavır ve davranışlardan geçer.
İlerleyen bölümlerde, adamlık dininin, ait oldukları çevreye, yaş dönemlerine, sosyal ve kültürel durumlarına, cinsiyetlerine göre insanlara empoze ettiği karakter, tavır ve konuşma biçimlerini, ruh ve kişilik yapılarını, psikolojileri inceleyeceğiz.
ADAMLIK DİNİNDEKİ ORTAK PSİKOLOJİ VE DAVRANIŞ BİÇİMLERİ
Bu din, kuralcılığın hakim olduğu bir hayat tarzıdır. Toplum, büyük kısmı atalarından miras kalmış birtakım kurallara sahiptir. Bu kuralların dışına kolay kolay çıkılmaz. Yemek yeme adabından, yatma vakitlerine, sevgi ve saygı gösterme şekillerinden, arkadaş seçimine, misafir ağırlamaya kadar, hep daha önceden belirlenmiş ve kimin koyduğu belli olmayan kurallara göre yaşanır.
Bu dini tercih eden ve bu dinin adamı olma yolunda ilerleyen her kişi, toplumda kabul gören ortak bir üslubu ve tavrı benimsemek zorundadır. Hatta bu tavırların ustalıkla icra edilmeleri bir üstünlük ölçüsü olarak kabul edilir.
Tercihler adamlık dininin koyduğu ölçülere göre yapılır. Bu çarpık anlayış, adamlık dinine tabi olanlarda geniş çaplı karakter ve davranış bozukluklarına sebep olmuştur. Aşağıda, bunların en belirgin olanlarını ana başlıklar altında inceleyeceğiz.
Yapmacık Tavır ve Hareketler
Gerçek dindeki samimiyet, doğallık ve içtenlik yerine adamlık dininde, samimiyetten tamamen uzak, herbiri özel olarak ayarlanan ve zaman içinde kişinin karakterinin bir parçası haline gelen suni tavır ve davranışlar vardır.
Adamlık dini mensubu, çarpık anlayışının dışavurumu olan bu yapmacık hareket ve mimikleri, samimiyetsiz üslubu ile daha ilk bakışta kendisini belli eder.
Bu yapmacık tavır ve davranışların herbiri, mesaj vermek, ilgi çekmek, gösteriş yapmak, menfaat gözetmek, vs. gibi belli amaçlara yönelik olarak sergilenir.
Mesaj Verme
Adamlık dininde, duyguların çoğu zaman konuşma yoluyla değil de, bakış ve tavırlarla ifade edilmesi esastır. Bunun sebebi kişinin hissettiği birçok duyguyu açıkça belli etmeyi kendisine yedirememesidir. Bu yüzden duygularını ima yollu tavır ve davranışlarla belli eder. Avami lisanda "trip atma" şeklinde ifade edilen bu davranış bozuklukları adamlık dini insanının temel kişilik yapısını oluşturur. Kızma, bozulma, kıskanma, özenme, hayranlık gibi hisler kimi zaman böyle dolaylı şekillerde dışavurulur.
Sinirlenince kapıları çarparak kapatma, kızdığını belli edecek bakışlar atma, hiç cevap vermeden yoluna devam etme, sinirlendiğini belli etmek için ses tonunu mümkün olduğunca kısıp tıslayarak konuşma adamlık dini insanının dışavurum tavırlarından bazılarıdır. Genelde açık ve samimi bir üslup yerine ima yollu anlatımlar tercih edilir.
Arkadaşlar arasındaki tartışmalarda kızıp başını çevirme, susup konuşmama, kapıyı çarparak çıkma, birdenbire arkasını dönüp ortamdan ayrılma, surat asma ve bunu belli bir süre devam ettirme gibi sessiz protesto hareketleri, gülünecek şeylere kasıtlı olarak gülmeme, sorulan sorulara duyduğu halde cevap vermeme ya da ters ve aksi cevaplar vererek karşı tarafı bezdirme gibi basit ve bayağı hareketler, bunlardan birkaçıdır.
Üstünlük Gösterisi ve Aşağılama
Adamlık dininin mensupları, gün içinde sürekli olarak birbirlerine karşı üstünlük elde etmeye çalışır, ellerinden geldiğince karşı tarafı ezmeye uğraşırlar. Çünkü ancak karşı tarafı ezdikleri takdirde yükseleceklerini düşünürler.
Sinirli ve aksi görünme, kafanın çok meşgul olduğu ve kimseye tahammül edemediği izlenimi verme gibi tavırlar, genellikle işyeri sahibi veya üst makamdaki kişiler tarafından kendi altlarında çalışanlara karşı gösterilir. Karşı tarafı adam yerine koymadığını belli eden tavırlar göstermek de adamlık dininde makbul sayılan davranış biçimlerindendir.
Birkaç kişiye karşı konuşurken yalnızca belli kişileri muhatap alarak onlara bakarak konuşmak, belli kişileri adeta o ortamda yok saymak adamlık dininin aşağılama tavırlarındandır. Karşısındaki ile ilgisi olduğunu bildiği bir konuyu sırf onu muhatap almıyor görünmek için ona bakmadan yanındakilere anlatmak da sık sık yapılan hareketlerdendir.
Karşı taraf bir konu anlatırken yüzüne bakmadan elindeki işle uğraşmaya devam edip mümkün olduğunca ilgisizmiş gibi davranmak, sorduğu soruya duyduğu halde cevap vermemek adamlık dininde bir şahsiyet belirtisi olarak görülür ve üstün olabilmenin, bazı şeyleri "aşmış" görünmenin yollarından biri olarak kabul edilir. İlgisiz gibi görünmek, bir aşağılama yöntemi olarak, hayatın her safhasında büyük bir itina ile uygulanır. Örneğin, selam verilen kişi olmak çok önemlidir. Önce selam verenin karşı taraf olmasına özen gösterilir. Selamı duymazlıktan gelmek de karşı tarafı küçük düşürme metodu olarak kullanılır. Diğer insanlara karşı küçük düşmek, altta kalmak, ezilmek, kaale alınmamak gibi endişeler bu kişilerin gündelik hayatlarında önemli bir sorun teşkil eder. Bu yüzden, kendi içlerinde buna karşı bir savunma mekanizması geliştirirler. Bu, onların en önemli zaaflarından birisidir. Genellikle de toplum içinde, bu zaaflarını kapatmak amacıyla "en iyi savunma saldırıdır" mantığı içinde hareket ederler.
İlgi Çekme
Toplu ortamlarda insanların ilgisini çekebilmek, varlığını hissettirmek, kendini kanıtlamak maksadıyla başvurulan yapmacık tavır ve davranışların en belirginlerini şöyle sıralayabiliriz:
Bulunduğu ortama aykırı tavır ve davranışlarla farklı görünmeye, kendine özel bir hava vermeye çalışmak, neşeli samimi bir ortamda ciddi ve ağır takılmak, az konuşmak ya da ciddi, konsantre olunması gereken bir ortamda laubali hareketler yapmak...
Olaylara normalden fazla tepkiler vererek veya aşırı tepkisiz davranarak ilgi çekmeye çalışmak. İçinde fırtınalar koptuğu halde bir olayı son derece olgun karşılamış gibi davranmak.
Ani tavır değişiklikleri göstermek, gülerken birden anlamsız bir şekilde ciddileşmek veya sakinken aniden taşkın hareketler yapmaya başlamak, ani kahkahalar atmak. Normal konuşurken bir anda abartılı bir üsluba geçmek; örneğin ses tonunu yükseltmek ya da aşırı kısık bir sesle konuşmaya başlamak. Bu arada, yüz mimiklerinde ve el kol hareketlerinde de aynı şekilde abartılı bir hava estirmek. Değişik duruş ve oturuş tripleri yapmak. Bu suretle dikkat ve ilgiyi üzerinde tutmaya çalışmak.
Birisinden ilgi görene kadar yakınlık göstermemek, daha sonra ilgilenmek, kendisine samimi davranan, yakınlık gösterenlere karşı ilgisiz davranmak, tepeden bakmak, kendisine yüz vermeyen, küçümseyen, ilgi göstermeyenlere yaranmaya, ilgisini çekmeye çalışmak...
Toplu ortamlarda ilgi çekmek için başvurulan yöntemlerden bazılarını da şöyle sıralayabiliriz: "Meşgul triplerine girmek", "hasta, rahatsız ya da sıkıntılı hal görüntüsü vermek", "kasıtlı hata yapmak, olay çıkarmak", "görmediği birşeyi görmüş gibi anlatmak"...
Kendisiyle ilgilenilmediği veya kaale alınmadığı ortamlarda dikkat çekmek için ya da herkesten daha farklı ve özel bir ilgi görebilmek amacıyla şahsiyet gösterileri yapmak da bu yöntemlerinden biridir. Bu gösterilerin temeli rol yapmaya dayalıdır. Bazı örnekler vermek gerekirse:
Öyle olmadığı halde, şaşırmış, kızmış, sevinmiş, beğenmiş tripleri atmak, bunları belli eden mimik ve hareketler yapmak. Kaşlarını kaldırmak, kaşlarını çatmak, sert bakmak, imalı bakmak, dudaklarını büzmek, gözlerini kısmak, vs...
Protesto hareketleri yapmak, örneğin, kendi de aynı fikirde olduğu halde bir konuda kasten muhalefet etmek, vs. gibi...
Bilinen bazı özelliklere sahip olduğu halde, bunlardan özellikle bahsetmeyip başkalarının konu açmasını beklemek, bu özelliklerinden bahsedilince de tevazu yapmak; bu şekilde, kimbilir başka bahsetmediği, bilinmeyen ne özellikleri ve üstünlükleri var ama tevazusundan söylemiyor izlenimi uyandırmak.
Menfaat Gözetmek
Gerçekte hissedilmeyen samimiyetsiz hareket ve davranışlarda bulunmanın sebebi insanlardan elde edilmesi umulan çeşitli menfaatlerdir. Sevmediği fakat çıkarı bulunduğu birine sempatik görünmeye çalışmak, onun dalkavukluğunu yapmak, her fırsatta gözüne girmeye, kendini beğendirmeye çaba göstermek, patronuna, amir veya müdürüne karşı sahte bir sadakat göstermek, şartlar değiştiğinde ise gözünü kırpmadan satmak adamlık dini mensuplarına göre olağan davranışlardandır.
Ayrıca yaranma zihniyetinden dolayı veya korktuğu, çekindiği için doğru bildiğini söyleyememek, bunu da herkese hak verme, demokratlık gibi teviller ile kapamaya çalışmak da yapılan hareketlerdendir.
KONUŞMA BOZUKLUKLARI
Konuşma, insanı hayvanlardan ayıran en büyük özelliklerden birisidir. İnsanların fikir, düşünce ve duygularını, istek ve arzularını dış dünyaya aktarmalarına, birbirleri arasında geniş çaplı iletişim kurmalarına yardımcı olur. Oysa adamlık dininde konuşma, bu temel amaçlarının dışına taşarak adamlık dini insanının çarpık psikolojisinin bir dışa vurum aracı haline gelmiştir. Adamlık dini insanının bütün kompleksleri, kişilik bozuklukları, psikolojik problemleri, ruhsal sapmaları konuşması sırasında ortaya dökülür.
Büyük bir çoğunluk kendisini dışarıya karşı olduğundan farklı ve üstün gösterme sevdasındadır. Bu gösteriş de, tavır ve davranışlarla olduğu gibi büyük ölçüde konuşma yoluyla gerçekleştirilir.
Bu bölümde adamlık dini fertlerinin konuşmalarını, üslup, içerik, tavır, mimik ve diğer özellikleri açısından ele alacağız.
Yapmacık ve Samimiyetsiz Konuşmalar
Adamlık dini bir "kalıplar" dinidir. İnsan bu kalıpları benimsediği ve uyguladığı müddetçe toplum içinde benimsenir ve rağbet görür. İnsan ilişkilerinde çok önemli bir yer tutan konuşmanın da bu dinde kendine özgü sayısız kalıpları vardır. Adamlık dininde konuşmalar ortam ve duruma göre bu kalıplardan uygun olanlarının seçilip ardı ardına getirilmesiyle oluşur. Kişinin sarfettiği sözleri gerçekten hissedip hissetmediği hiç önemli değildir. Adamlık dini insanı, hissettikleri dışa vurduklarından farklı olduğu için -diğer bir deyimle içi dışı bir olmadığı için- bir anlamda "iki yüzlü"lüğün tarifi içine girer. Normal bir insan için ikiyüzlülük her ne kadar utanılacak bir durum olsa da adamlık dinini yaşayan utanılacak bir duruma düştüğünün farkında değildir.
Kişi adamlık dininde, nefret ettiği halde seviyor görünmeyi, sevdiği halde ilgisiz görünmeyi, umursamadığı halde saygı göstermeyi, üzülmediği halde üzülmüş gibi, sevinmediği halde sevinmiş gibi davranmayı, içinden gelmediği halde gülüp kahkaha atmayı ya da ağlamayı, hiç etkilenmediği halde çok şaşırmış görünmeyi öğrenir. Şartların gerektirdiğine göre de bu öğrendiklerini uygular.
Karşısındakiler de aynı yapıya sahip oldukları için yapmacıklık ve samimiyetsizliği yadırgamaz, doğal karşılarlar. Sıra kendilerine geldiğinde de aynı sahte ve suni karakter yapısını sergilemekten kaçınmazlar.
Samimiyetsiz konuşma çeşitlerinden bazı örnekleri şöyle sıralayabiliriz:
Olayları anlatırken daha fazla ilgi çekebilmek için abartılı bir üslup kullanmak. Basit birşeyi önemliymiş, önemli birşeyi de basitmiş gibi anlatmak. Konuşurken, Türkçe karşılıkları olsa bile, yabancı kelimeler kullanarak yabancı dil bildiğini belli etmek...
Bilmediği bir konu anlatılırken belli etmeyip biliyormuş gibi davranmak; o konu hakkında duyduğu bir şeyi ekleyip sanki bütün konuya hakimmiş havası vermek. Anlatılanlardan etkilenmediği halde yapmacık abartılı tepkiler vermek ve hissetmediği halde hayret, beğeni, kınama, üzülme, onaylama, destekleme sözleri sarfetmek. Örneğin "çok büyük geçmiş olsun", "pes doğrusu", "ay inanmıyorum", "şok olduk", "vallahi bravo", "sonuna kadar yanındayım", "en doğrusunu yapmışsın" gibi...
Elbette bunların hiçbirisi samimi olarak hissedildiği için söylenmez. Karşı taraf da bu lafların yapmacıklığından haberdardır. Ancak önemli olan bu kalıpların yerli yerinde ustaca kullanılmasıdır. Gerisine aldırış edilmez. Samimiyetsizlik ve ikiyüzlülük adamlık dininde öyle doğal bir hal almıştır, öyle benimsenmiştir ki, kazara bir derece açık sözlü, içi dışı bir, samimi görünen birisine rastlansa onun bu özelliğinden hayretle karışık bir takdirle bahsedilir.
İnsan samimiyetsizliğinde başarılı olduğu ölçüde toplum içinde başarılı olur. Toplumda insanların hayranlık duyacağı mevkilere ulaşmış pek çok insana dikkat edildiğinde, bu kuralları uygulamada son derece usta oldukları görülecektir.
Erkeklerde iş hayatında, mesleki kariyerde bir yükselme aracı olan samimiyetsiz konuşmalar kadınlarda eş, dost, arkadaşlar arasında bir övünme vesilesi olarak kullanılır. Kocanın makam-mevkisi, zenginliği, çocuklarının okul durumları, tatilde gidilen yerler, sosyal ilişkiler ve faaliyetler birebin katılarak anlatılır.
Yapmacık konuşma çeşitlerine örnek olarak aşağıdakileri de sayabiliriz:
Karşı tarafın esprilerine, ayıp olmasın diye veya ondan çekindiği ya da ona yaranmak için zoraki gülmek, içinden gelmediği halde yapmacık kahkahalar atmak. Sinirlenince abartılı kibar bir üsluba geçip sinirlendiğini ses tonuyla belli etmek.
Boş ve Amaçsız Konuşmalar
Adamlık dininin konuşmalarındaki en belirgin özellik konuşmaların boş ve amaçsız olmasıdır. Halkın % 90'dan fazla bir kesiminde, "laf olsun diye, konuşmak olsun diye konuşmak" adeta istemsiz bir davranış haline gelmiştir. Sonuca götürmeyecek, kalıplaşmış beylik konular bu boş konuşmaların temelini teşkil eder. Bu tür konuşmaların konu içeriği çok geniştir. Halk arasında, avami lisanla, "geyik muhabbeti" olarak da tanımlanan bu konuşmalar adamlık dini insanının gündelik yaşamında önemli bir yer işgal eder. Konuşmaların fazla değişmeyen klasik açılışları vardır: "Dünyanın hiçbir yerinde yok...", "Avrupalı bunu yapmaz...", "24 saatte..." diye başlayan konuşmalar, "beni başa getirecekler...", "seneye bu yollar bu trafiği kaldırmaz...", "biz adam olmayız...", "onların hepsi benim yanımda yetişti...", "Amerikalı bilim adamları...", "Japonlar bunu yapmışlar..." şeklindeki konuşmalar uzar, genişler, konudan konuya atlanır.
Bilinen veya bilinmeyen her türlü konuda fikir beyan etmeye yönelik konuşmalar da en çok rağbet görenlerdendir. Hiçbir sonuca bağlanamayan, bağlansa da hiçbir fayda getirmeyen bu tip konuşmalar genelde karşı tarafa fikir, düşünce, yorum sahibi olduğunu hissettirme kompleksinden kaynaklanır.
Çözümsüz ve Hikmetsiz Konuşmalar
Adamlık dininde gerçekten konuşulup halledilmesi gereken konular bile karmaşa ve çözümsüzlüğe sürüklenir. Çok kısa sürede çözülebilecek meseleler saatlerce uzatılır. Konuşmalar karşılıklı iddialaşma, inatlaşma ve kişilik gösterisine dönüşür. İş toplantıları, arkadaş toplantıları, apartman toplantıları hep bu tür görüntülere sahne olur. Hikmetsizlik, konuşmaların her anına işler. Konuları özlü, hikmetli, akılcı bir biçimde dile getirmek mümkün değildir. Akıldan mahrum olduğu gibi aklın bir yansıması olan hikmetten de mahrum olan adamlık dini insanı, birkaç cümlede anlatılabilecek bir konuyu dakikalarca uzatıp "tadını çıkartır". Televizyonlardaki açık oturumlarda çok kısa sürede çözülebilecek meselelerin saatlerce tartışması yapılır ama hiçbir sonuca varılmaz.
Adamlık dininde kişi lafı lastiklendirip bir türlü konunun özüne inemez. Çok konuştuğu halde birşey anlatamaz. Gereksiz girişler, anlamsız bağlantılarla çok basit bir konuyu bile içinden çıkılamaz bir hale sokar. Konuşmalarının arasına mutlaka kendine dikkat çekmeye, fikir ve düşüncelerini önemli göstermeye ya da bilgi ve kültürünü ispatlamaya yönelik imalı sözler katmaya çalışır. En hayati konularda bile kendi şahsının öne çıkması birinci planda, konuşulan konu ikinci plandadır. Bunlara, hep bir ağızdan konuşmak, karşısındakinin sözünü kesmek, konuyu yarıda kesip kendince önemli gördüğü başka bir konu açmak, yerli yersiz, bilip bilmediği her konuya karışmak gibi hareketleri de ekleyebiliriz.
Düşüncesiz Konuşmalar
Adamlık dininin konuşmalarında düşüncesizlik sık sık kendini gösterir. Anlattığı konu ya da kullandığı üslup karşı tarafın ilgisini çekmediği halde bunu farkedemeyip aynı tempoda anlatmaya devam etmek, daha önce anlattığı şeyleri unutup tekrar tekrar anlatmak, herkesin bildiği şeyleri çok orijinal bir konu anlatıyor edasıyla anlatmak, bir kişinin vakti yokken boş lafa tutmak adamlık dinine has düşüncesizliğin en belirgin örneklerindendir. Bütün bunların yanısıra, yapılan yersiz ve kötü espriler konuşmaların daha da çekilmez bir hale gelmesine sebep olur.
Patavatsızlık, düşüncesiz konuşma türlerinin en ileri safhasıdır. Yanlış anlaşılmaya müsait sözler sarfetmek, lafın ucunun nereye varacağını hesaplayamamak, konuşurken çeşitli potlar kırmak bu sınıfa girer. Kasıtlı bir aşağılama ya da alay etme amacı olmadığı halde bilinçsizce sarfedilen sözlerle insanları rencide etmek adamlık dini insanına mahsus bir davranıştır. Toplu ortamlarda, orada bulunan kimselerin çeşitli maddi veya fiziksel kusur, eksiklik ya da özürlerini dikkate almadan, gerek de olmadığı halde, bu konuları gündeme getirmek o kişiler için taciz edici olabilir. Örneğin, saçları dökük ya da boyu kısa veya maddi durumu kötü olan bir insanın yanında bu özellikleriyle ilgili yersiz konular açmayı, küçük düşürücü espriler yapmayı adamlık dinine özgü düşüncesizlikler arasında sayabiliriz.
Saygısız ve Alaycı Konuşmalar
Konu ne olursa olsun iddiacı ve tartışmacı bir üslup takınmak adamlık dininin özelliklerindendir. Bunun yanısıra ses tonunu yükselterek baskın çıkmaya çalışmak özellikle karşı tarafa kendi fikrini kabul ettirmenin bir gereği olarak kullanılır.
Kendisiyle aynı ortamda bulunan kişileri muhatap kabul etmeyip, onlar hakkında, "bu", "şunlar" gibi terimler kullanmak, karşısındakinin yüzüne bakmadan konuşmak, espriyle bozmak, laf sokmak da adamlık dininde karşı tarafı aşağılama metodlarındandır.
Duyduğu halde kendine ağır bir hava vermek için sorulan sorulara cevap vermemek, duymazdan gelmek kullanılan başka bir yoldur. Bunların yanısıra duyduğu birşeyi kasten tekrarlatmak, anladığı halde anlamazdan gelmek, karşı taraf birşey anlatırken onu kaale almadığını ve dinlemediğini belli edecek şekilde başkasıyla farklı bir konu konuşmaya başlamak saygısız ve alaycı konuşmanın diğer örneklerindendir.
Karşısındakinin anlattığı konuyla ilgilenmediğini, küçümsediğini belli eden alaycı ifadeler kullanmak "tabi tabi haklısın", "aynen devam et" gibi... kelimeler kullanmak, ayrıca otoriter üslup takınarak "bakayım"lı konuşmak ("ver bakayım", "gel bakayım" gibi...) bu konuyla ilgili diğer örneklerdir.
Telefon Konuşmaları
Telefonda konuşurken, normal zamanda kullandığı ses tonu ve üsluptan farklı bir ses tonu ve üslup kullanmak yine adamlık dini özelliklerindendir. "Alo" kelimesini bulunduğu yerdeki statüye göre, farklı samimiyetsiz şekillerde telaffuz etmek, örneğin patron ve müdür konumundaysa sesini özellikle kalın ve tok bir tona getirip ağır ve ekstra ciddi bir üslupla telefonu açmak gibi.
Adamlık dininde telefonla konuşurken görülebilen diğer hareketler de şöyle sıralanabilir: Karşılıklı konuşmalarda rahat söyleyemeyeceği şeyleri telefonda cesaret bulup söylemek, çıkarı olan birisinden telefon beklerken telefonun başından ayrılmadığı halde telefon çalınca hemen açmamak, uzun bir süre çaldıktan sonra cevap vermek...
Karşı tarafla konuşurken etrafındakilere kaş göz işaretleriyle mesaj vermek. Kendini tanıtma ve vedalaşma sırasında yapmacık samimiyet kalıpları kullanmak, sinirlendiğini belli etmek için ahizeyi vurarak kapatmak, konuşurken karşı tarafa samimiyetsiz iltifatlar yapıp telefonu kapattıktan sonra karşı taraf hakkında olumsuz veya alaycı konuşmak gibi davranışlar da adamlık dinine has hareketlerdir.
ALAYCILIK
Samimiyetsizliğin yanısıra alaycılık da adamlık dini insanlarının ortak davranış bozukluklarındandır. Buna karşın adamlık dininde, kişinin fırsat bulduğunda hiç çekinmeden bir başkasıyla alay etmesini ve onu küçük düşürmesini engelleyen hiçbir kural yoktur. Tam tersine alay eden kişinin safında olmak herkes için daha cazip bir durumdur. Alaycı ve küçük düşürücü tavırlara şu örnekleri verebiliriz:
Bir topluluk içinde samimi olduğu kişilerle kaş göz işareti yaparak diğer bazı kişileri alaya almak, topluluk içinde insanları aşağılamak kastıyla onların hatalarını, eksiklerini, kusurlarını gündeme getirmek ve bunları alay konusu yapmak, kişinin fiziksel özellikleriyle alay etmek, karşı tarafın eksik ya da vasat özelliklerini, o şahsı bu özelliklerin zıttıyla överek alay konusu yapmak. Örneğin "bu aslında çok yakışıklı, çok zeki, çok zengindir" demek gibi...
Ayrıca şaka ve esprilerle veya kötü lakaplar ve sıfatlar takmak suretiyle insanları küçük düşürmek, bakış ve mimiklerle insanları küçümsemek ve aşağılamak, karşısındakinin küçük düşürücü şekilde taklidini yapmak, üslup, ses tonu ve seçilen kelimelerle karşı tarafı ezmeye çalışarak kendi üstünlüğünü ortaya koymak, birisi birşey anlatırken onun eksikliğini ima ederek başkasıyla gülüşmek, duyamayacağı bir şekilde onun hakkında fısıldaşmak gibi hareketler adamlık dininde sık sık görülür. Bunların yanısıra ortamda hata veya sakarlık yapan birisiyle toplu olarak dalga geçmek, eğlence konusu edinmek için saflığı ya da iyi niyetiyle tanınan bir kişiyle özellikle uğraşıp onun her hareketinden her sözünden alay edilecek birşeyler çıkarmak, sevmediği, ezmek istediği bir kimseyi bilhassa kalabalık ortamları kollayarak küçük düşürmek de adamlık dininin özelliklerindendir.
FIRSATÇILIK VE ÇIKARCILIK
Adamlık dini tamamen şahsi menfaatlere dayalı bir toplum modeli kurar. Adamlık dininde yetişen bir insan, çocukluğundan itibaren çıkarcı ve bencil bir karaktere sahip olması yönünde teşvik edilir. Ailesinden, arkadaşlarından, toplumun genelinden gördüğü örnek insan modeli çıkarcı, fırsatçı, her ortamda kendi şahsi menfaatlerini gözetip koruyan insan modelidir. Bu telkinle zaman içinde "gemisini kurtaran kaptan" olmayı öğrenir.
Uyanıklık ve fırsatçılık, "adam" olması gereken bir kişide aranılan özelliklerdendir. Her ortam ve işte kendi çıkarına maksimum fayda sağlayabilmek, uyanıklık göstergesidir. Buna göre insan, içinde bulunduğu her ortamda kendi şahsi menfaatlerini düşünmeli, "en çok fayda" prensibi ile hareket etmelidir. Bireyler arasındaki ilişkiyi de yine en çok fayda prensibi şekillendirir. İş yerinde patron çalışanlardan, çalışanlar patronlarından elden geldiğince yararlanmaya çalışırlar. Alışverişte müşteri satıcıdan, satıcı müşteriden; arkadaşlar birbirlerinden en çok oranda faydalanmaya çalışırlar.
Uyanıklığın ileri aşamalarından birisi olan ve avami lisanda "devletin malı deniz, yemeyen domuz" şeklinde ifade edilen kuralı uygulayıp, kirli yöntemlerle köşeyi dönen insanlara gizli bir hayranlık beslenir. Yapılan işin gerçekte adi bir sahtekarlık olduğu pek fazla önemsenmez. Herkes kendi çapında bu tür uyanıklıklar yapmayı hayal eder ve imkanları oranında uygulamaya geçirir.
Sömürme olağan karşılanır ve toplumun genel ahlakı haline gelmiştir. Herkes kendi olanakları dahilinde kendinden bir kademe altta olanı sonuna kadar sömürme çabası içindedir. Toplumda bu tür fırsatları kaçırmak ise akılsızlık, avami deyimle "enayilik" olarak değerlendirilir. Adamlık dininin uyanıklık olarak tanımladığı ve daha fazla dünyalık edinmeyi hedefleyen bu çıkar yarışı, insana adi ve basit bir karakter kazandırır.
Tüm bunların yanında, adamlık dinine mensup bazı insanların da kimi zaman fedakarlık gösterdiklerine, fakirlere, ihtiyaç sahiplerine yardım yaptıklarına rastlamak mümkündür. Ancak burada önemli bir nokta vardır: Adamlık dininin söz konusu "fedakar" mensupları, yaptıkları harcamayı içlerinden gelerek değil, insanlara gösteriş olsun diye yapmaktadırlar.
Bu tür kimseleri, fakirlere ya da kimsesiz çocuklara yardım için oluşturulmuş kuruluşlara büyük miktarlarda bağış yaparken görebilirsiniz. Ama yaptıkları bu bağışlar mutlaka medyada yer alır; yüz binlerce kişi bu insanların "hayırseverliğine" şahit olur. Amaçları da zaten budur. Bu kişiler gerçekte son derece cimridirler ve diğer insanlara en ufak bir yardımda bile bulunmazlar. Yaptıkları gösterişli bağışlarla ise gerçekte bir ticaret yapmış olurlar. Verdikleri paraya karşılık toplumda iyi bir imaj satın almaktadırlar. Bu, hem kibirlerini okşar hem de daha karlı yatırımlar yapmaları için bir tür sermaye olur.
ADAM BAĞLAMA PSİKOLOJİSİ
Adamlık dininde, ayakta kalabilmek, hayatını sürdürebilmek için, dışarı karşı kendini olduğundan daha farklı bir şekilde göstermek, kendi deyimleriyle "kendini satabilmek" ne kadar önemli ve gerekliyse, karşı tarafı kendi istediği şekle sokmak, onu kontrolü ve hakimiyeti altına almak, kendi istediği doğrultuda yönlendirmek de aynı derecede önemlidir. Buna kısaca "adam bağlamak" adı verilir. Adam bağlamanın kendine göre teknik ve taktikleri vardır ve adamlık dininde öne geçmenin yollarından biri de adam bağlama sanatındaki ustalıktan geçer. Adam bağlama, adamlık dininde o derece önemli bir konudur ki, özel olarak sırf bu konuda akıl veren pek çok kitap yazılmıştır.
Elbette adam bağlanırken kullanılan en büyük araç yine karşıdakinin adamlık dini özelliklerinden kaynaklanan zaaflarıdır. Kişinin adamlık dini ruhuna sahip olduğu ölçüde onun zaafları, dolayısıyla bağlanabilme kapasitesi artar.
Adamlık dini insanının kibir ve enaniyeti, gösteriş ve hava atma merakı, övülme, takdir edilme tutkusu, duygusallığı, kendini olduğundan farklı gösterebilme, yaranabilme çabası türünden zaafları, onun ustaca tekniklerle istenilen yönde kullanılabilmesini kolaylaştırır.
"Bağlanacak" adamın kişi için çıkar sağlayabilecek herhangi bir imkana sahip olması onu bağlamak için yeterli sebeptir. Bu, devlet dairesindeki bir memurdan evlenmek için göze kestirilmiş bir koca adayına kadar her çeşit insan olabilir. Her türlü sosyal alanda -iş, okul, ticaret, siyaset, sosyal yaşam, evlilik...- bağlandığı takdirde işini görmesine, çıkar elde etmesine, sosyal veya ekonomik konumunu güçlendirip geliştirmesine yardımcı olabilecek insanlar mevcuttur. Yeter ki kişiye, konuma ve şartlara göre gereken doğru bağlama yapılsın!
Bağlamanın dereceleri, bağlayanın ustalığı, tecrübesi, kabiliyeti, çabası ve kararlılığıyla doğru orantılıdır. Aynı şekilde bağlanacak adamın zekası, uyanıklığı, kompleksleri, beklentileri ve zaafları da onun bağlanabilmesini ve bağlanma derecesini etkileyen unsurlardır.
DELİKANLI RUHU
Adamlık dininin erkekleri arasında yaygın olan ortak bir kişilik yapısı vardır: "Delikanlılık".
Erkeklerde ergenlik çağıyla başlayan ve genellikle orta yaş sınırlarına kadar devam eden delikanlılık ruhu kişinin tavır ve davranışlarını büyük ölçüde etkiler. Temel vasfını "delikanlılık" olarak tanımlayan bu kitlenin ortak tavır ve davranış biçimleri vardır.
Kendine göre çeşitli prensipleri olan bu kişilik yapısının ileri safhalarında olayın bir felsefe ve ahlak sistemi haline geldiği görülür. Kendine göre doğruları yanlışları ve erdemleri olan bir delikanlı ahlakı vardır. Bu sisteme göre arkadaşının, komşunun, mahallenin karısına kızına göz dikmek büyük ahlaksızlıktır. Fakat tanımadığı birinin karısını, kızını iğfal etmek çapkınlık, delikanlılıktır. Yakınlarının, mahallenin kadınlarına ve kızlarına karşı da göstermelik bir koruma ve kollama mantığı vardır. Lafa gelince, doğruluk, dürüstlük ya da kendi tanımlarıyla "harbilik" delikanlılığın değişmez düsturudur, ama yolunu bulur, kalıbına uydurursan her türlü sahtekarlığı yapmak uyanıklık olarak takdir görür.
Genelde kendini kanıtlama üzerine kurulu bu kültürde gergin, asabi ve saldırgan bir ruh hakimdir. "Bunalımlı ve psikopat takılmak", ani çıkışlar, dengesiz hareketler yapmak, her an kavga ya da gerilim çıkarmaya hazır olmak ne kadar delikanlı olunduğunun bir göstergesidir. Dışarıya karşı daha caydırıcı bir görünüm verebilmek, çekinilen birisi olabilmek için kendine aşırı dengesiz bir görünüm vermek de sık başvurulan bir yöntemdir. Tespih, zincir gibi aksesuarlar da delikanlılığın vazgeçilmez parçalarıdır.
Sohbetleri genellikle maç, kavga ya da cinsellik üzerine yoğunlaşır. Kulaktan dolma bilgilerden, gazete haberlerinden edinilen kırık dökük malzemeyle, siyasi, ekonomik ya da sosyal konularda konuşmak, kendi deyimleriyle "geyik muhabbeti" yapmak makbuldür.
Kimseyi "takmama", "kafasına göre takılma", asilik gibi ferdi özellikler taşıyan "delikanlı" sosyal ve ideolojik dürtülerini ise "taraftarlık" zihniyetiyle tamamlar. Fanatik bir taraftar psikolojisi vardır. Taraftarlık, futbol takımı, arkadaş grubu, aynı mahallenin, aynı caddenin çocuğu olma, aynı işi yapma (örneğin minibüsçü, taksici, vs.) gibi çeşitli yapıların herhangi birinde ya da hepsinde kendini gösterir. Taraftarlar arasında birbirini koruma ve kollama da delikanlılık ahlakının bir parçasıdır.
Yaş ilerledikçe, kişinin sosyal, ekonomik ve kültürel düzeyinde ulaştığı aşama ile orantılı olarak delikanlı karakterinden bir uzaklaşma ve yeni şartların gerektirdiği farklı adamlık dini kişiliklerine doğru bir kayma görülür. Sosyal seviye olarak fazla ilerleme kaydedememiş, alt kültür düzeyine mensup kişilerde, vasıfsızlığın verdiği kompleks ve kimliksizliğin bir sonucu olarak delikanlı karakterini tam bir kimlik olarak benimseme hali oluşur. İşiyle, mesleğiyle, zenginliğiyle, kültürü ve zekasıyla toplum içinde sivrilemeyeceğini, ön plana çıkamayacağını, hava atamayacağını anlayan kişi delikanlılığa dört elle sarılma ihtiyacı hisseder. Hayatının sonuna kadar da bu ruhu taşır. Toplumun büyük kesimi de bu durumda olduğu için delikanlı karakteri çoğunluğun ortak ve geçerli karakter yapısını oluşturur, yadırganmaz, aksine kabul ve destek görür.
SAYGI ANLAYIŞI
Adamlık dinine göre "saygı" göstermek, yerine göre nazik davranmak ve çeşitli ortamlara göre kurallaştırılmış söz ve hareket kalıplarını suni bir tarzda uygulamaktır. Saygı, kişinin toplumda bir yer edinmesine yardımcı olan, ortamına ve kişisine göre şekli, süresi değişen ve katlanılması gerektiğine inanılan bir tavır farklılığı olarak kabul edilir.
Adamlık dininin yaşam felsefesi ikiyüzlülüğe ve sahtekarlığa dayalı olduğu için, saygı da zorla ve istenmeden gösterilir. Kişi, saygı göstermek zorunda olduğu anlara tahammül eder. Saygı, karakterin bir parçası değildir. Bu yüzden adamlık dininde kişinin en rahat ettiği ortamlar hiç kimseye saygı göstermek zorunda olmadığı ve gerçek karakterini rahatlıkla gösterebildiği ortamlardır. Bu tür ortamlarda kişinin üslubunun bozukluğu, ahlak anlayışının çarpıklığı, kişiler hakkındaki gerçek düşünceleri ve gerçek tavrı ortaya çıkar.
Saygı anlayışı mekanlara ve ortama göre değişim gösterdiği gibi yaşa göre de değişir. Adamlık dininde kişinin kendine güvendiğini, hiç kimseyi önemsemediğini, dolayısıyla kimseye karşı bir korkusu olmadığını yani şahsiyetinin tam gelişmiş olduğunu ispat etmesi, "rahatlık" adı altında son derece basit ve saygısız davranmasıyla olur. "Rahat" olarak algılanan ortamların kendine has davranış ve konuşma tarzları vardır. Yüksek sesle kahkahalar atma, bacaklarını mümkün olduğunca açarak oturma, hiç tanımadığı birinin evinde buzdolabını açma, arkadaşına gittiğinde odasını karıştırma, dolabını açıp kıyafetlerini giyme, ayaklarını mümkün olduğunca yükseğe uzatarak, yatar vaziyette oturma, samimiyet adı altında sürekli densizlik yapma, yakın mesafeden bağırarak yüksek sesle konuşma, küfürlü konuşma, bütün esprilerine cinselliği katma bunların en belirginleridir.
Bu toplum içinde doğan insan ise, söz konusu kültürü uzun bir eğitim süreci içinde benimseyecektir. Bilinç kazanmaya başladığı andan itibaren, önce ailesi, sonra da yakın çevresi tarafından adamlık dininin kültürü ile yoğrulur. Gittikçe kendi şahsi menfaatleri için diğer insanları kullanmayı, "gemisini kurtaran kaptan" olmayı, mal, makam ve mevki hırsını öğrenir. Cahiliye toplumu insanları, ona "adam" olmak için neler yapması gerektiğini birer birer aşılar.
DİĞER BAZI KİŞİLİK BOZUKLUKLARI ÖVÜNMEK VE HAVA ATMAK
Fiziksel özellikleriyle övünmek (kendini dünyanın en çekici erkeği ya da kızı zannetmek), kıyafetiyle hava atmak, arabasıyla hava atmak, mesleğinin havasına girmek (doktor, avukat, profesör, esnaf karakteri...), önemli ve ciddi adam havasına girmek, bilgi ve kültürüyle, zekasıyla havaya girmek, okuluyla övünmek, dayısıyla, amcasıyla, sülalesiyle övünmek, eskiden ne kadar zengin olduklarını anlatmak, konuşmayı ve ortamı kendini övecek duruma getirmek; ima yollu kendine dikkat çekmek; kendini her konuda haklı göstermek, vs...
Bilmişlik ve Ukalalık
Adamlık dini insanı herkese her konuda fikir verecek bir akla sahip olduğu kanaatindedir. Sağdan soldan duyduğu yarım yamalak, kulaktan dolma bilgileri, başına gelen olaylardan kendince çıkardığı ilkel sonuçlarla sentezleyip büyük bir hayat tecrübesi edindiğini sanır. Herkese her fırsatta bu tecrübeyi ispatlamaya çalışır. Burada akıl, zeka, ahlak ve kültür gibi özellikler ikinci derecede kalır. En büyük prim yapan unsur, yaş faktörüdür. Bu üstünlük (!) "sen gelirken biz gidiyorduk", "ben senin küçüklüğünü bilirim" gibi ifadelerle vurgulanır.
Fikir öne sürdüğü, bilmişlik yaptığı herhangi bir konuda haksız olduğu anlaşılsa bile, haksızlığını kabullendiği çok nadir rastlanan bir durumdur. Yanılmak, hata yapmak, haksızlığının ortaya çıkması adamlık dini insanının hiç işine gelmez. Çünkü zaten asıl önemli olan bir sonuca varılması, doğruların, gerçeklerin ortaya çıkması değil, kendi komplekslerinin tatmin bulmasıdır.
Bu tür bir ortamda yetişen çocuklarda da, daha küçük yaşlardan benzer özellikler yerleşmeye başlar. Örneğin kültürlü, entellektüel, varlıklı bir ailenin çocuğu çoğunlukla bilmiş, ukala, insanları küçük gören, kendini her konuda haklı ve yeterli sanan bir kişilik edinir. Bunlar dışında kalan diğer bazı kişilik bozuklukları da şunlardır:
Özenti Kişilik: Araba kullanırken rallici, araba yarışçısı gibi bir havaya girmek; beraber olduğu insanların psikolojisinden etkilenip o psikolojiye girmek, yabancı hayranı olmak (Amerikalı, İtalyan, Fransız... özentisi olmak), meşhur kişilere, film veya roman kahramanlarına özenmek, saçını, kıyafetini ona göre seçmek, ayarlamak, "cool takılmak", vs..), değişik kültürleri benimseme (rock kültürü, pop kültürü), hobi adı altında garip zevklere sahip olmak, olmadık prensiplere sahip olmak...
Herkesten Farklı ve Orjinal Olma Çabası: Kendine özgü çeşitli konuşma ve davranış kalıpları geliştirmek, bir konuya çok üstten bakar, o konuyu çoktan aşmış takılmak, başkalarının zevk aldığı, beğendiği şeyleri küçümsemek, ortamla ilgilenmeyip başka şeylerle ilgilenmek, herkesten farklı kitaplar okumak, herkesten farklı müzikler dinlemek, herkesten farklı kıyafetler giymek...
ADAMLIK DİNİNDE "LİSELİ" PSİKOLOJİSİ
Adamlık dini insanın yalnızca gündelik davranışlarını değil, tüm hayatını düzenleyen felsefeyi ve bakış açısını da belirler: Kimler arkadaş olarak seçilir, insan ayırımı nasıl yapılır, insanın doğruları ve yanlışları neler olmalıdır gibi... Lise dönemi, insan yaşamında, adamlık dininin temellerinin atıldığı en kritik dönemlerden birisidir. Genç kitlelerde, adamlık dininin öngördüğü kavramlar, psikolojiler, davranış biçimleri, tepkiler ve ahlak anlayışı bu dönemde şekillenir.
Bu dönemde öğrenciler arasında bir rekabet ortamı oluşur. Derste ve not almada rekabeti öğrenen kişi bunu ileriki hayatında karşısına çıkacak konularda da uygulamaya başlayacaktır. Rakip olunan konularda birbirini ezmek son derece normal karşılanır; ancak aynı kişilerle ortak menfaatler söz konusu olduğunda birbirini kollamak da aynı şekilde doğaldır. Örneğin, okul dışındaki ortama karşı ortak bir birlik ruhu oluşur, fakat sınıflar arasında veya sınıftaki gruplar arasında amansız bir rekabet yaşanır.
Adamlık dininin, insanları menfaatlere göre sınıflandırma alışkanlığı da lise döneminde belirir. Liselerde en çok göze çarpan manzara, ortak menfaat gruplarıdır. Bunlar genelde aynı gelir seviyesine mensup aile çocuklarının veya aynı sosyo-kültürel çevrelerden gelen öğrencilerin, veya çalışkan olanların ya da avami deyimle "fırlama" olanların biraraya gelmesiyle oluşan gruplardır. Sınıfın tamamıyla ancak diğer sınıflara veya hocalara karşı birleşmek gerektiği zaman biraraya gelinir. Bu çarpık mantık da ilk olarak lise döneminde gelişir. Liselerde, genelde popüler olan, takdir gören kişi, zenginliği, güzelliği ya da "fırlamalığı"yla popüler olur. Bu kişilerin yürüyüşleri, giyiniş tarzları, konuşma üslupları, el hareketleri bütün okulda moda olur ve taklit edilir. Her dönemde liselerin kendine has yürüyüş, gülüş, kıyafet stilleri vardır. Umursamaz bir hava, küstah ve etrafı önemsemeyen bir yüz ifadesi, tek omuzda çanta, sallanarak ağır ve umursuz bir yürüyüş klasik stildir. Yüksek sesle kahkaha atma ve küfürlü konuşma da bir karakter göstergesi sanılır ve kabul görür. Arkadaş gruplarında konuşulan konular da genelde bellidir. Kızlar beğendikleri çocuklardan, giyimden ve makyajdan bahsederken, erkekler de aralarındaki deyimle "kız muhabbeti" yaparlar. Bunun haricinde ise kıyafet, maç, hocalar ve dersler konuşulan diğer konuları oluşturur.
İnsanları karakter ve ahlaklarına göre değil, maddi zenginlikleri ile değerlendirme saplantısı, ilk örnekleri lise döneminde ortaya çıkan bir adamlık dini hastalığıdır. Liselerde zengin görünmek son derece önemlidir. Bunun için özel olarak çaba harcanır. Genelde herkesin ünlü markalardan giyindiği bir gruba, vasat giyimli biri pek yanaşamaz. Ya da genelde yakışıklılıkları veya güzellikleriyle ünlü bir grubun içine çirkin biri katılamaz. Gruba katılabilmek için güzel ya da zengin olmak şarttır. Güzel ve zengin olanların genelde nazı çekilir, şımarık tavırlarına göz yumulur. Çünkü onlar grubun, dolayısıyla kendisinin prestij ve övünç kaynaklarıdır. Okula servisle gitmek bile bir yaşa kadar zenginlik belirtisi olarak kabul edilir. Zengin gözükebilmek için standart okul kıyafetine elden geldiğince eklemeler yapılır. Kızlar kaliteli, pahalı tokalar takarak zenginliklerini vurgulamaya çalışırlar. Kız-erkek hemen herkeste marka merakı vardır. Formanın üstüne giyilen marka kazaklar, çoraplar, kravatlara yapılan eklemeler zengin olduğunu ispat etme çabasından kaynaklanır. Bu nedenle o dönemde ailenin lisedeki çocuğunu en çok sevindireceği olay ona marka bir kıyafet satın almasıdır. Maddi durumu iyi olmayanlar da, zar zor para biriktirip satın aldıkları birkaç marka giysiyle kendilerini kabul ettirme yarışına girerler. Çünkü en önemli değer yargısı, para ve onun göstergeleridir. Etraftan takdir görmenin, "popüler" olmanın yolu, paradan geçmektedir.
Kötü ahlak özellikleri güzel görülmeye başlanırken, iyi özellikler de kötülenmeye başlanır. Tevazu, kalenderlik, dürüstlük gibi tavırlar itici gelmeye başlar. Çalışkanlığa da sadece okul içi ilişkide önem verilir. Okulda not alma, kopya çekme, ders çalıştırma gibi sebepler bazı çalışkan ama asosyal tiplerle arkadaş olma zarureti getirir.
Arkadaş seçiminde kendisini en çok eğlendirecek tipi bulmak önemlidir. Birinci planda ahlaki yapısına bakılmaz. Öncelikle kendini eğlendirmesi, "sulu espriler" yapması önemlidir. Şaklabanlık nitelikleri göz önüne alınarak, kiralama mantığıyla arkadaş seçimi yapılır. Bu yüzden arkadaşlıklar hep geçici olur, sağlam temellere dayanmaz. Gerçek karakterler oturmaya başladığı zaman herkes birbirinden kopmaya başlar. Çünkü yaş büyüdükçe güldürmeden, eğlendirmeden ziyade daha güçlü menfaatler gerekli olmaya başlar.
Herkesin bir "en iyi arkadaşı" mutlaka vardır. Ona erkek veya kız arkadaşıyla arasında geçenleri anlatır, arkadaşının bu konu hakkında bildiği bilgilerin miktarı onunla samimiyet derecesini gösterir, onunla sırlarını paylaşır. Herkes hakkındaki düşüncelerini bir tek ona anlatır ve ondan da kendisine anlatmasını bekler. Bu bir sır dostluğudur. Hiç kimsenin bilmediği yönlerini birbirlerinin bilmesi her iki tarafta da tatmin yarattığı için herkesin mutlaka bir sır dostu olur. Etrafı kıskandırıp bir şeyler biliyormuş havası yaratmak için samimi arkadaşlar birbirleriyle fısıldaşırlar, kalabalık ortamlarda göz göze gelip gülüşürler.
Arkadaşın güzel ahlaklı olması, mümin olması, imanı, dürüstlüğü akla bile gelmez. Çünkü bu tip konuların önemi, lise döneminde genel olarak kavranmaz. Dindar olanla alay edilir, asosyal olarak kabul edilir. Bu yüzden kimse kolay kolay inançları hakkında konuşmaz. Buna karşın, müslümanlık harici dinler saygı ve ilgi görür.
Karşıt cinsler arasındaki ilişkiler, birbirinden istifade etmeye dayanır. Erkekler, samimi olma bahanesiyle sürekli, kızlara el şakaları yapar, üstü kapalı "sarkıntılık" ederler. Kızlar için de sınıfın en zengini, en yakışıklısı ile "çıkmak", arkadaşları içinde ayrı bir övünç kaynağı olacaktır. Kızlarla erkeklerin oluşturduğu grubun içinde eş değiştirmeler de olur. Birbirlerinden sıkıldıkları zaman ayrılıp diğerinin eski arkadaşıyla "çıkmaya" başlar. Ayrıldığının arkasından da muhakkak konuşur.
Herkes pazartesi sabahları okula gittiğinde anlatacak bir şeyleri olabilmesi için hafta sonunda gezmek zorundadır. Eğer o hafta sonu bir yere gitmemişse hafta başı onun ezikliğini hissetmemek için kafasında senaryolar üretir ve bunu gerçekmiş gibi anlatır.
Kızlar da, erkekler de genel üslup olarak "laf dokundurma" ve sivri dilli olmayı benimserler. Bu, etrafın vicdansız ve kaba olmasına karşı bir nevi savunma tarzında kişiye yerleşir ve normal üslup halini alır. Okullarda genelde grup psikolojisi hakim olduğu için aslında çok sakin ve rahat bir ruh haline sahip olan kişi, okula gidince birdenbire içinde olduğu grubun ruh haline bürünür. Hiç yapmayacağı şeyleri yapmaya, hiç söylemeyeceği şeyleri söylemeye başlar. Bir kişinin yaptığı hatalı ve çirkin bir tavır grup içinde hoş karşılanır. Tek başına yapmaya cesaret edemeyeceği şeyleri yapar. Arabasıyla sürat yapar, gerekirse grubunda takdir toplamak için hayatını bile tehlikeye atar. Hocalara kafa tutar, kızlara laf atar; böylece grup içinde ayakta kalmaya çalışır.
Adamlık dininin en önemli vasıflarından biri olan insanların rızasını arama da, yine lise yıllarında görülür. Öğrencilerde kendini ispat etme çabası yaygındır. Öğrenciler, sürekli olarak, hocalarına, arkadaşlarına, ailelerine, kendilerini beğendirmeye çalışırlar. Bunların hepsini ayrı ayrı razı etmeleri gerektiği için çok çeşitli karakterlere bürünürler. Bu nedenle oldukça çarpık bir şahsiyet gelişir; adamlık dininin kişiye ve ortama göre karakter değiştirme özelliği bu dönemde kazanılır. Kişinin karakterini belirlemede kendi iradesi değil çevresinin ondan beklediği yapı geçerlidir. Herkes ve heryerden ayrı bir talep geldiği için; itidalsiz, istikrarsız, nabza göre şerbet veren, kaypak bir ahlak geliştirir. Bu
Öğrencilerin kendi aralarındaki farklı tiplemelere adamlık dininin çeşitli versiyonlarında rastlanılır. Bunları, yine öğrencilerin kendi aralarında taktıkları şu isimler altında genelleyebiliriz:
"Fırlama" Tip: Bunların en büyük özellikleri herşeye karşı umursuz ve cesur "takılmaları"dır. Her konuşma, olay ve ortamda aykırı olmalarıyla tanınırlar. Hocalara kafa tutar, sürekli herkesle alay eder, kendilerine aşırı güvenir, sürekli espri yaparlar. Bu tipler, aslında genelde duygusal ve ezik olurlar, bu ezikliklerini sivri ve uç hareketlerle kapatmaya çalışırlar. Dışarıya duygusallıklarını asla belli etmezler, kaba konuşmalar yapar ve duygusuz gibi görünmeye çalışırlar. Sınıfın kendilerinden beklediği tavrı göstermeleri gerektiği için asla korktuklarını ve üzüldüklerini belli etmezler. Genelde partilere, davetlere bu tipler mutlaka davet edilirler, çünkü bunlar herkesin gülmesini, eğlenmesini sağlayan "soytarı" karakterli tiplerdir.
"Bunalım" Tip: Sürekli sıkıntılı, hiçbir ortama uyum sağlayamayan, karamsar tiplerdir. Sürekli olarak herşeyden şikayet eden bir yapıları vardır. Hiçbir şeyi beğenmez ve herkese bir kusur bulurlar. İçlerine kapalı ve düşüncelerini açığa vurmayan bu tiplerin genelde arkadaş çevreleri pek yoktur. Eğlendirici bir yönleri de olmadığı için bu tiplere rağbet olmaz.
"Ukala" Tip: Bunlar genelde aileleri zengin olan tiplerdir. Her yerde ve her durumda zenginlikleriyle ön plana çıkmak isterler. Kavgalarda, sınıf geçme durumlarında, konuşmalarda ailelerini öne sürerek işin içinden sıyrılma yolunu benimserler. Şahsiyetlerini ailelerinin servetinde arayan tiplerdir.
"İnek" Tip: Kendilerini çeşitli fiziksel eksikliklerinden ötürü arkadaşlarından aşağı görürler. Bu açıklarını kapatmak için özellikle bilgilerini göstererek ve derslerine ağırlık vererek sivrilmeye çalışırlar. Bazen özel konular üzerinde uzmanlaşarak dikkat çekmeye çalışırlar: Motosikletler, sinema, elektronik, bilgisayar, koleksiyonculuk, vs. gibi. Her ortamda bu konular hakkında konu açmak ve bilgilerini gösterebilmek için fırsat kollarlar.
Lise dönemi, saydığımız insan tiplemelerinden oluşan, ve adamlık dininin değer yargılarının zihinlere işlendiği bir dönemdir. Güldüren, zengin, beraberken gösteriş yapılabilen kişi olmak gibi etkenler bu dönemin ana değer yargılarıdır. Genç insan, diğer insanları ahlaki özellikleri (örneğin dürüstlüğü, samimiyeti, fedakarlığı, içtenliği, ve en önemlisi imanı) ile değil, kendisine sağlayabileceği çıkarlara göre değerlendirmeyi burada öğrenir. Yaş büyüdükçe de lisedeki güldürme eğlendirme, beraber gösteriş yapma gibi çıkarlardan daha da güçlü çıkarlar devreye girmeye başlar.
Lise döneminin bir başka olumsuz katkısı ise, insanlara amacını bilmediği kurallara körü körüne itaat etme alışkanlığını kazandırmasıdır. Sadece kuralların geçerli olduğu böyle bir ortamda akıl ve vicdan mekanizmaları ister istemez geri plana itilir ve bu özelliklerin gelişebileceği en verimli dönemde bunlar körelmeye terkedilirler. Bu yüzden liselerde akla göre karar verme, vicdana göre hareket etme, güzel ahlak gösterme gibi kavramlar öğrencilere tamamen yabancıdır. Gelişme çağının büyük bir bölümünü okullarda geçiren, aklını ve vicdanını bu zamanın hiçbir anında kullanamayan öğrenci, elbette bundan sonraki hayatında da bu meziyetlerden habersiz bir yaşam sürdürür.
ADAMLIK DİNİNDE "FLÖRT" PSİKOLOJİSİ
Lise döneminde başlayan ya da bu dönemden bir süre sonra devreye giren bir diğer adamlık dini kültürü ise, flört psikolojisidir. Flört dönemi, tamamen çıkarcı ve bencil bir biçimde yetiştirilen genç kadın ve erkeklerin çarpık bir kadın-erkek ilişkisi kurmaya başladıkları ve bir sonraki aşama olan çarpık evlilik anlayışına hazırlandıkları dönemdir.
Bir kıza kendisiyle flört etmesini, ya da yaygın deyimle "çıkmasını" teklif eden bir erkek hareket tarzı, konuşma üslubu, sıkıntıları, kaprisleri, gezilen yerleri ve yakınlaşma tarzıyla, tümüyle belirlenmiş bir paket programı karşı tarafa teklif ediyor demektir. Bu programın, karşılıklı güvensizliğe dayalı, uygulandığında her iki tarafı da küçük düşürecek, şahsiyetlerini kaybettirecek bir yapısı vardır. Bu ilişki modeli, yıllardır insanlar arasında temel kaidelerini koruyarak, sadece zamanın şartlarına göre gidilen yer ve kıyafetler, üslup ve tavırlar farklılaştırılarak uygulanır.
Flört dönemi yaşanırken iki tarafın da içinde bulunduğu ruh hali, kafa yapısı, olaylara bakış açısı aynıdır. Zaten böyle bir dönemin yaşanabilmesi için ilk şart bu dönemin gerektirdiği ruh hali içinde olmaktır. Normal bir ruh hali içinde bu sistemin gerektirdiği tavırları takınmak imkansızdır. Bu özel psikoloji, iki tarafın da sadece duygularının hakim olduğu, aklın ve ahlaki değer yargılarının geçerli olmadığı bir ortamda yaşanabilir.
Beraberliğin başlayıp başlamamasına karar verilirken en büyük pay, etrafa bu beraberlikle ne kadar gösteriş yapılabileceğidir. Beraber olunan kişi sevilmese bile, etrafa rahat rahat gösterilecek birinin bulunması, gidilen bir yere yalnız gidilmemesi önemlidir. Çıktığı birinin olmaması ise, o kişi için utanç vericidir. Her iki taraf da karşı tarafı kendisine bağlamak için kendi şahsiyetlerini kullanmaz, /dürüst olmazlar. İkinci bir kişiliğe bürünüp onunla hareket ederler.
Birbirleriyle beraber olmak isteyen iki kişinin tanışma, karşılaşma, konuşmaya ve buluşmaya başlama şekilleri hep aynı tarzda gerçekleşir:
Kız (veya erkek) beğendiği kişiyle tanışmak için belirli ortamlarda bulunmaya başlar. Önce bir davette, okulda ya da yazlık yerde bir kişiyi gözüne kestirir. Ona gözükecek şekilde etrafında dolaşmaya, dikkat çekici kahkahalar atmaya başlar, grubuna girmeye ve arkadaşlarıyla tanışmaya çalışır. Bunları yaparken özellikle beğendiği kıza (veya erkeğe) karşı ilgisini hissettirmemesi şarttır ama, gerçekte bütün dikkati onun üzerindedir.
Tanışma gerçekleştikten sonra ilk bakılan özellikleri fiziksel görünüm ve zenginliktir. Arabasının markası, oturduğu muhit, gittiği yazlık yer, okuduğu okul, babasının işi, kıyafetlerinin markası, taktığı takılar, aşağı yukarı ilk tanışmada onun hakkında ilgilenip ilgilenmeme açısından bir fikir verir. Bütün bunlar kafada bir değerlendirmeye tabi tutulur ve kar-zarar hesabı yapılarak karşı tarafla çıkıp çıkmama kararı verilir.
Tanışma faslından sonra sıra telefon numaralarının alınması ve bir yere davet etmeye gelir. Davet edenin önce erkek olması önemlidir. Gidilen yerlerde parayı erkek ödemek zorundadır. Bu, kıza sahip olduğunu göstermenin bir yöntemidir. Ertesi gün kız, gün boyunca telefonun gelmesini bekler ve evden çıkmaz. Erkek ise özellikle çok ilgili görünmemek için hemen aramaz, geç vakitlerde arar. Telefonla konuşurken çoğu filmlerden görülmüş olan ilginç hareketler yapılır (örneğin ahizenin kordonu ele dolanır) ve etraftaki her türlü şeyle alaka kesilir. Kızın, istemese de, biraz ağır davranması gerekir. Birbirlerinden belirli süre ayrı düştüklerinde her iki tarafta da romantik tavırlar ortaya konur. Duygulu buldukları şarkılarda ağlar, kendilerini yapay bir bunalım içine sokarlar.
Görüşmeye başlandıktan sonra bütün zevklerin yeni bir ayarlaması yapılır. Karşı tarafın zevkine göre giyinme, müzik dinleme, anlamadığı şeylerden anlıyormuş gibi görünme, karşılıklı yaranma, kısaca bir sahtekarlık süreci başlar. Adamlık dinindeki temel psikoloji olan "birbirinin rızasını gözetme" durumu en üst düzeylerde yaşanır. Olayın ciddiyeti arttıkça karşılıklı hediyeler alınmaya başlanır ve zamanla alınan hediyelerin değerleri artar. Bu arada alınan hediyeler ailelere, arkadaşlara gösterilerek hava atılır. Kendisinin bu hediyelere layık olacak kadar beğenildiği belirtilir. İki taraf da birbirlerinin aileleri ve çevreleri hakkında bilgi edinmeye çalışır. Ailesi eğer zenginse bir an önce karşı tarafa evini göstermek ister. Ailesi zengin değilse, evinden uzak tutmaya çalışarak bir yalan çarkının içine girer. Sahip olmadığı şeyleri sahipmiş gibi, gitmediği yerleri gitmiş gibi anlatmaya başlar. Karşı tarafın kendisine buna göre değer vereceğini bildiği için bunu büyük bir ustalıkla yapmaya çalışır. Çevresini kalabalık gösterme de bir zenginlik alametidir. Tanımadığı insanları tanıyormuş gibi anlatır. Konuşulan konular hep bellidir. Kültüre dayalı, kafasını kullanması gereken ya da inançlarını belli edecek konulardan hiç söz etmezler.
"Çıkma" olayı, arkadaş çevresine hava atabilmek açısından da oldukça önemlidir. Bir erkek ne kadar fazla kişiyle beraber olmuşsa o kadar "havalı" olur. Ayrıca, erkeğin güzel vücutlu bir kızla çıkması ve ona vücudunu sergileyecek kıyafetler giydirmesi, arkadaşlarının gıpta ve hayranlığını kazanmak amacı taşır. Kızlar da genellikle gösterişli bir arabaya sahip olan erkeklerle çıkmayı tercih ederler. Çünkü okul çıkışında arkadaşlarının arabayı görmeleri, kendileri için bir itibar kaynağı olacaktır. Beraber olduğu kişinin evinin güzel olması da arkadaşlarının bunu görüp takdir etmesi açısından önemlidir.
Beraberlikler sevgi ve saygıya dayalı değildir. İlişki, sürekli boş vakit geçirme, gezme, yemek yeme, çevreye hava atma ve karşılıklı faydalanmaya dayalı olduğu için zamanla ilerleyen ilişkide artık kavgalar ve bıkkınlık alametleri görülmeye başlar. Kızlar genelde her kavgada ağlar, erkekler de önemsemez ve duygusuz görünmeye çalışırlar. Birbirlerini sahiplenmeleri, birbirlerine sürekli baskı yapmaları ve aralarındaki güvensizlik ortamı bir süre sonra sıkıntıya dönüşmeye başlar.
Arada vefa ve sadakat gibi kavramlar bulunmaz. İki taraf da, karşısındakinin kendisinden daha güzel ya da yakışıklı, daha zengin ve popüler birini bulduğunda, ilk fırsatta kendisini terkedeceğini bilir ve sürekli bunun tedirginliğini yaşar. Zaten her fırsatta bu konu dile getirilip bir tehdit unsuru olarak kullanılır. Karşılıklı saygı da bir süre sonra kaybolmaya başlar. Birbirlerini gözlerinde büyüttükleri, birbirlerinin sonuçta aciz birer insan olduklarını zamanla farkettikleri için, karşı tarafın en ufak bir acizliğinde bile ondan soğur ve ona olan sevgilerini yitirirler. Karşı tarafın uykudan yeni kalkmış hali, terlemesi, yüzünde sivilce çıkması, hastalanması, ona karşı sevgisinin azalmasına sebep olur.
Toplu ortamlarda sık sık birbirlerini aşağılarlar. Özellikle "aptal aşık" konumuna düşmemek için arkadaşlarının yanındayken onu beğenmediğini ifade eden, kusurlarını ortaya çıkaran konuşmalar ve gülüşmeler sık sık yapılır.
Tüm bunlara rağmen daha iyi birini bulamama korkusu ilişkiyi devam ettirir. Aradaki kavga ve ayrılmalara rağmen yeni birini bulamayınca birbirlerine dönerler. İyi-kötü çıktığı birisinin bulunması, etrafta tek başına bilinmekten daha iyidir.
Ayrılma durumlarında ilk kimin bırakacağı da çok önemlidir. Sırf ilk bırakanın kendisi olması için bile ayrılanlar çok olur. Arada kavga çıkarmak ve kapris yapmak ise "kolay biri olmama" açısından çok önemlidir. Ayrılmanın ardından eğer barışma söz konusuysa alacağı hediye önemli olur. Çünkü alacağı hediyenin maddi değeri kendisini ne kadar sevdiğini gösterecektir. Flört dönemi kızın da erkeğin de şahsiyetlerinin, ahlak değerlerinin, kendilerine saygılarının yavaş yavaş kaybolmaya başladığı bir dönemdir. Sadece gösteriş, maddiyat, cinsellik, karamsarlık ve samimiyetsizlik üzerine kurulu böyle bir dönemin herşeyi yeni öğrenip yetişmeye başlayan bir insanın üzerinde ilerki hayatını da etkileyen yıkıcı ve kalıcı etkileri olur.
Tüm bu saydıklarımız, adamlık dininde "flört" ya da "çıkma" olarak bilinen ilişki modelinin gerçekte ne denli boş, ne denli sıkıntı verici olduğunu göstermektedir. Oysa, dışarıdan bakan pek çok insan için, flört dünyanın en zevkli, en güzel şeyi gibi gözükür. Bu imaj, özellikle konuyla ilgili filmler sayesinde oluşmuştur. Binlercesi çevrilmiş olan bu filmlerde flört, iki insanı da son derece mutlu eden, hayatı toz pembeye dönüştüren, insana hayatının en güzel anlarını yaşatan bir ilişki olarak gösterilir. Fakat bu süslü tablo, gerçeklerle hiçbir zaman uyuşmaz. Çünkü adamlık dininde, diğer tüm ilişkiler gibi, kadın erkek ilişkisi de samimiyetsiz ve çıkarcı bir mantıkla yürütülmektedir. Her iki taraf da, kibirleri, "hava atma" merakları, samimiyetsizlikleri, güvensizlikleri nedeniyle sıkıntı verici, bunaltıcı bir ruh haline girer.
ADAMLIK DİNİNDE "EVLİLİK" PSİKOLOJİSİ
Adamlık dininde evlilik dönemi, genç kız ve erkeğin belirli bir yaşa gelmesiyle başlar. Artık anne ve baba çocuklarının "mürüvvetini" görmek ve yıllardır verdikleri emeklerin karşılığını yavaş yavaş almak istemektedirler. Genelde adamlık dininin evlilikleri, flörtten farklı olarak, doğal tanışmalarla olmaz. Bunun için suni karşılaştırmalar ve tanışmalar ayarlanır. Bu karşılaştırmaların da her yerde bilinen ve tanınan ustaları vardır. Çevrede gençleri biraraya getirmesiyle ünlü genelde yaşları ilerlemiş bu kişiler vakitlerini uygun kültürde, uygun zenginlikte, uygun güzellikte ve uygun muhitte oturan gençleri aramakla geçirirler. Hemen her ailenin böyle bir büyüğü ya da tanıdığı olur.
Böylece evlilik döneminin tanışma faslı başlamış olur. Tanışma ayarlandıktan sonra iki taraf da birbirlerini ailelerinin onlara öğrettiği süzgeçlerden geçirmeye başlar. Nihayet ailesinin küçüklükten beri onun için harcadığı zaman ve imkanın karşılığını onlara verme zamanı gelmiştir. İyi bir evlilik hem çevresi hem kendisi hem de ailesi için gerekli ve şarttır.
Tanışmadan sonra eğer her iki taraf da birbirlerinin takısını, kıyafetinin markasını, ya da arabasını birbirlerine uygun görmüşse, tanışmadan sonra bir yemek ve buluşma ayarlanır. Bu buluşma için kıyafet beğenme süresi en az bir haftadır. İki taraf da sürekli bu buluşmada ne giyeceğini düşünür. Hatta bu düşünme olayına aileler ve arkadaşlar da katılırlar ve giyilecek kıyafet el birliği ile ayarlanır.
İki tarafın evliliğe ikna olması için o kadar uzun bir zamana gerek olmaz. Kadın, erkeğin kendisini geçindireceğine kanaati gelirse evlenir. Erkeğin de kadının kendisini iş veya sosyal çevresinde iyi temsil edeceğine, yanında iyi görüntü vereceğine ikna olması gerekir. Nişan kararlaştırılır. Nişan, "birlikte çıkma"nın toplum tarafından onaylanmış halidir.
Samimiyetsizlik, ilk baştan itibaren olayın en belirgin vasfıdır. Erkek aldığı çiçeklerle, hediyelerle kısıtlı bütçesini zorlar, kıza ve ailesine gösteriş yaparak kendisini zengin ve cömert göstermeye çalışır. Çünkü kızla evlenmesi, hakkında zenginliği ile ilgili edinilecek imaja bağlıdır. Bu dönemde harcama yapmaktan çekinilmez, çünkü yapılacak olan harcama ileride iki tarafa da ev, para, kıyafet, prestij vs. olarak fazlasıyla geri dönecektir. Aile çok kısa zamanda damat adayı hakkında bir tür kamuoyu araştırması başlatır. Herkesin damat hakkında görüşü alınır. Asıl amaç "Nasıl, etraftan beğenilen bir aday mı?" sorusuna cevap bulmaktır. Damat adayının gelir seviyesi, malı-mülkü hakkında bilgi edinilerek etrafa anlatılır. Eğer maddi durumu uygunsa tipi de, ahlakı da güzel demektir!
Bundan sonra aileler görüşmeye başlar. Bu görüşme, bir tür alışveriş görüşmesidir. Kızın ailesi, kızlarının karşılığında ne alacağını hesaplar. Bu direkt olarak para olmasa bile prestij, ün, şöhret, ev, mobilya gibi bir karşılıktır.
Karar verildikten sonra nişan için para biriktirilmeye başlanır. Kıza hediyeler alınır. Nişanı kız tarafı yapar. Karşılığında yüklü bir düğün bekler. Hangi tarafın bu iş için ne kadar para harcayacağı önceden belirlenmiştir. Tam bir masraf paylaşması yapılır. Düğündeki içeceklere kadar hangi tarafın neyi karşılayacağı bellidir. Ailenin maddi durumu harcamaları karşılamaya yetecek kadar olmasa bile aile borçlanarak ya da bir şeyler satarak bunu muhakkak üstlenir. Karşı tarafa mahçup duruma düşmemek, parasız görünmemek bu kritik dönemde çok önemlidir.
Her iki tarafın da yakın çevreleri, bedavadan yiyip-içip eğlenmek için nişanın yapılmasını dört gözle beklerler. Fakat, bir yandan da gelin ve damada takı takmaları, hediye almaları gerektiği için bunun sıkıntısını yaşarlar. "En ucuza nasıl hediye ayarlarız?" problemi başlar. Gelinle damadın babalarından menfaati olanlar iyi takı takar, iyi aile dostu gibi davranırlar.
Adamlık dininin evlilikle ilgili törenlerine bakıldığında, dünya hayatının aldatıcı süsü olan gösteriş merakı ve insanların rızasını arama hastalığı en üst düzeyde gözlemlenebilir. Ailelerin nişan, düğün gibi şatafatlı törenler düzenlemelerindeki tek amaç, insanlara gösteriş yapmaktır. Bu törenlerin bir de yan kolları gelişmiştir. Örneğin, çeyiz açılma günleri bütün komşular eve çağırılır. Mallar herkese gösterilerek eşe, dosta, komşuya gösteriş yapılır. Davetliler, "aaa, neler de varmış" gibi riyakar tepkiler verdikten sonra, eve gider ve ne kadar kötü, uyduruk şeyler alındığı hakkında yorumlar yaparlar.
DÜĞÜN PSİKOLOJİSİ
Düğün, adamlık dininde yerleşik olan çarpık evlilik anlayışının, ikiyüzlü, riyakar, samimiyetsiz tavırların, basit ve küçük hesapların yoğun olarak gözlemlenebileceği bir ortamdır.
Düğünde gelin, damat ve aileleri belli çıkar hesapları içinde iken, davetlilerin de kendilerine özgü ayrı çıkar hesapları vardır. Nişanlar ve düğünler davetli ailelerin çocuklarına iyi aday bulmaları için ideal yerlerdir. Bu nedenle kızlarını ya da erkek çocuklarını mümkün olduğunca pahalı kıyafetler giydirip beraberlerinde götürürler.
Düğünde duygusal konuşmalar yapılır. Bazıları yerli yersiz, sebepsiz ağlar. Niye ağladığını kendisi de bilmez. Ailenin en yakınları ve büyükleri en çok ağlarlar. Arada, "elimde büyüdü" demeyi de ihmal etmezler.
Gelinin sabahtan itibaren kıyafet ve saç hazırlığı başlar. O günün berber masrafları oldukça fazladır. Herkes o gün neşeli ve cömerttir. "Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez" diye düşünülür. Kız tarafı berberin çıraklarına o güne kadar hiç vermediği bahşişleri verir, aristokrat ve zengin gözükmeye çalışır.
O gün herkes profesyonel bir organizatör gibi davranır. Etrafa emirler yağdırır, para saçar. Anne, gerekli gereksiz herşeye ve herkese para verir; baba bundan dolayı kavga çıkarır. Bu zaman zarfında sık sık bir köşeye çekilip ağlayanlar olur.
Daha sonra sıra resim çektirmeye gelir. Fotoğrafçının önündeki üstünde bulut resimleri olan kırmızı, mavi, beyaz renkli bezden fonların önünde gelin bir sandalyeye oturtulur. Damat gelinin yanında dikilerek poz verir. Samimiyetsiz resimler çektirilir. Bu resimler daha sonra bir ömür boyu etrafa gösterilecektir. Zaten çekilme amaçları budur. Gelinin nasıl bir düğün yapıp ne çeşit bir gelinlikle evlendiğini, damadın gençken nasıl "fiyakalı" olduğunu ileride herkesin görmesi gerekir.
Nikaha giderken arabanın etrafı arı kovanı gibi dolar. Arabanın arka camında pasta altlıkları yapışıktır, üstünde yaldız kaplı karton harfler bulunur. Bunlar gelinle damadın baş harfleridir. Plakada "evleniyoruz", "evlendik" ya da "mutluyuz" gibi kalıplaşmış yazılar yapışıktır. Arabanın önünde plastik bir bebek oturtulur. Bu, daha sonra çiftten doğacak olan bebeğin simgesidir. Aileler gelinle damadın nerede ne yapacaklarını, kimlere ne cevap vereceklerini, nerede gülümseyip, nerede ağlayacakları önceden kararlaştırmıştır.
Düğüne gelen davetliler de küçük çıkar hesapları yaparlar. Yakında kızını nişanlayacak ya da evlendirecek olan varsa, iyi takı takar ki ileride kendi kızına da pahalı şeyler takılsın. Takıları en çok görünecek şekilde, düğün salonunun ortasına kadar gelerek herkese göstere göstere takarlar. Davetlilerin hepsi gecenin yıldızı olmayı isterler. Kıyafetler ona göre ayarlanır. Taraflar takı takma merasimini özellikle video kamera ile kaydederler. Amaç kimin ne taktığını tespit etmektir. Davetlilerden birine takı takma durumu olduğunda onunkiyle denk olanı takmak esas gayedir. Daha iyisini takmak "enayilik", daha kötüsünü takmak ise fakirlik, "garibanlık" belirtisi olarak kabul edilir.
Herkes üstüne düşeni yapmıştır. Misafirler bedava yemek yemekten mutludurlar. Aileler de hem hava atmış hem de iyi bir alış veriş yapmış olmanın mutluluğunu yaşarlar. Bütün sıkıntıyı gelin ve damat çeker: Bütün masalar gezilip el öpme, tokalaşma merasimleri yapılır. Herkesin gözü üstlerindedir. Özellikle dikkatli davranmak zorundadırlar.
Tasvir ettiğimiz türden bir düğündeki insanların hemen hepsinin aklında benzer şeyler vardır: Diğer insanlara gösteriş, maddi hesaplar ve dikkatle yerine getirilmesi gereken samimiyetsiz tavırlar. Buna
Önceki paragraflarda saydıklarımız, adamlık dini toplumu içinde kültürel, sosyal ve maddi açılardan standart düzeye sahip bir çoğunluğun evlilik sırasında gösterdikleri klasik tutum ve davranışların, sahip oldukları psikolojilerin bir tasviridir. Toplumun çeşitli kesimlerinin evlilik konusunda gerek tanışma, gerek evliliğe hazırlık, gerekse törenler açısından birbirinden oldukça farklı tarzları olabilir. Kimisi görücü usulüyle, aileler ya da aracılar vasıtasıyla tanışırken, kimisi okuduğu üniversitede veya çalıştığı işyerinde ya da arkadaş çevresinde evleneceği kişiyle tanışır. Kimisinin düğünü sıradan bir düğün salonunda, kimisininki beş yıldızlı otelde çok daha gösterişli ve ihtişamlı olur. Kimisi daha klasik, gelenek ve göreneklere uygun bir stil izler, kimisi daha modern, Avrupai bir tarzı benimser, kimileri de farklı ve orjinal birşeyler yapmaya çalışarak dikkat çekmeye, ilgi toplamaya çalışır. Ancak farklı olan yalnızca mekanlar, dekorlar ya da çiftlerin birbirleriyle tanışma şekilleridir. Önemli olan nokta, adamlık dini toplumunun her kesiminde evliliğin son derece çarpık bir mantık içinde uygulanıyor olmasıdır. Evlilik, birbirini seven ve sayan iki insanın nikah bağı ile bağlanması değil, içinde yüzlerce cahiliye adetinin ve garip ayinlerin yer aldığı, gösterişe, çıkar hesaplarına dayanan, samimiyetsiz ve riyakar tavırlarla bezenmiş bir garip müessese halini almıştır.
EVLİLİK SONRASI
Önceki sayfalarda konu edindiğimiz çarpık zihniyet evlendikten sonra da devam eder. İlk günün sabahı birbirlerini yataktan kalktıkları halleriyle gören kadın ve erkek, ilk pişmanlık duygularını tadarlar. Çoğunlukla, daha önceden birbirlerini o durumda görmedikleri için, karşılıklı cazibelerini yitirmeye ve birbirlerine itici gelmeye başlarlar. İçten içe besledikleri bu olumsuz duygular zaman içinde artarak devam eder. Aradaki sevgi anlayışı, sırf cinselliğe dayalı yüzeysel bir anlayış olduğundan, bir süre sonra sevgi zannedilen duyguların zorunlu bir alışkanlık haline dönüştüğünü görürler.
İlk aylar ayıp olmasın diye birbirlerine bu hislerini farkettirmeyen ve iyi geçinmeye çalışan karı-koca, zaman geçtikçe eski karşılıklı saygılarını yitirmeye, kaba, kırıcı, tahammülsüz ve düşüncesiz olmaya, birbirlerinden soğuduklarını belli eden tavırlar göstermeye başlarlar. Fakat bunu etrafa sezdirmemeye çalışırlar. Ancak çevreleri zaten bu çarpıklığın farkındadır ve bu süreç doğal bir olay olarak kabullenilir. Evliliğin ilk günlerine "balayı" denmesi bunun ilginç bir göstergesidir; belli ki kısa bir süre sonra balayı bitecek, bıkkınlık, sıkıntı, hatta kavga dolu aylar ve yıllar başlayacaktır.
Evliliğin ilerlemesiyle birlikte çocuklar, geçim derdi gibi genel sorunlar ve bunların doğurduğu psikolojik ortam evdeki hakim yapıyı belirler. Ev sakinleri arasında sürekli gergin ve sinirli ilişkiler yaşanır. Para, sürekli konuşulan konudur. Karı koca arasında sahiplenme, kıskançlık gibi konular bitmez tükenmez bir gerilime ve kavgalara sebep olur. Erkeğin hep işinden bahsetmesi, karısının konuştuklarını dinlememesi, sürekli televizyon seyretmesi, karısına ve çocuklarına karşı ilgisiz, sinirli ve asabi olması evin doğal ortamını oluşturur.
Evde genelde dağınıklık ve pislik hakimdir. Bu yüzden dışarıdan birinin normal zamanda evin halini görmesi istenmez. Evdeki mobilyalar, takımlar, masa örtüleri, vs. gibi eşyalar, ev sakinlerinin rahatından çok dışarıdaki insanın takdir etmesine yönelik olarak ayarlanır. Misafirler için özel bir oda ayrılır. Bu odada ev sakinleri pek oturmazlar; orası evin gösteriş kısmıdır. Evin en pahalı ve iyi eşyaları orada misafirlere sergilenir.
Çocuklar ise ev dışında en büyük gösteriş unsurudur. Zaten ilk baştan itibaren çocuğa yönelik bakış açısında büyük bir çarpıklık vardır. Anne ve baba çocuğu sahiplenir, ona hayat veren kendileriymiş gibi düşünür ve davranırlar. Çocuğu sahiplenen anne-baba, bir süre sonra da onu kullanarak etrafa gösteriş yapmaya, avami deyimle "hava atmaya" başlarlar. Çocuğun zeki ya da güzel oluşunu sık sık gündeme getirir ve bununla övünürler, sanki o güzelliği ya da zekayı kendileri yaratmış gibi davranırlar. Hatta çocuğun herhangi bir güzel yönü hakkında "bana çekmiş de ondan öyle olmuş" gibi yorumlar yaparak kendilerine pay çıkarırlar. Zaman ilerledikçe çocukla gösteriş yapmanın boyutu genişler. Okuduğu okullar, arkadaş çevresi, gezdiği yerler bir övünç vesilesi olarak eşe dosta anlatılır. Adamlık dini ailelerinde, çocukla gösteriş yapmanın yanısıra, çocuğu hayatın gayesi ve anlamı haline getirme alışkanlığı da çok yaygındır. Kimi anne-babalar çocuklarını yaşamlarının tek amacı olarak görür, tüm hayatlarını ona iyi bir gelecek hazırlamaya adadıklarını söylerler.
Kadınların tüm hayatı, evlilik hedefine göre ayarlanmıştır. Genç kızlıktan itibaren bu hedef, hayatın en önemli amacı olarak kabul edilir. Kızların kiloları, kıyafetleri, tahsilleri, zevkleri, çevreleri hep iyi ve kazançlı bir evliliğe göre ayarlanır. Genç kızların önemli bir bölümü, üniversiteye "koca bulmak" için giderler. Çünkü koca, özellikle de zengin bir koca, hayatın garantisi olarak görülmektedir. Genç kadın, hayalinde, kendisini geçindirecek, koruyacak, gözetecek bir koca modeli oluşturur ve tüm genç kızlık dönemini onu bulmak için geçirir.
Bu mantık içinde evlilik, iki insanın birbirine olan sevgisini ifade etmenin meşru bir aracı olmaktan çıkar ve sık sık ifade edildiği gibi bir "müessese"ye dönüşür. Evlilik döneminde de bu "ticari" sözleşmeyi başarıyla tamamlamış olmanın heyecan ve mutluluğu yaşanacaktır. Ancak çok kısa bir süre sonra ortaya çıkan sevgisizlik, saygısızlık ve davranış bozuklukları insanlarda, bir yerlerde yanlış yaptıkları hissini ortaya çıkartacaktır. Ne var ki buradan geriye dönüş genelde yoktur. Olsa bile, bu bir çözüm getirmeyecektir. Çünkü evlilikten geriye dönüş de, aynen evlilik gibi, adamlık dininin gerekleri uygulanarak yerine getirilecek, bundan sonraki hayat da adamlık dininin gereklerine uygun olarak sürdürülecektir.
Eğer bir hata aranacaksa bunu, tek tek olaylarda değil, bütün bu olayların temelinde yer alan ve tüm bu çarpık sistemin üzerinde yükseldiği ve insanları her durumda mutsuzluğa, hüsrana ve kayba sürükleyen batıl felsefede yani, "adamlık dini"nin kendisinde aramak gereklidir.
ADAMLIK DİNİNDE "KADINLIK" PSİKOLOJİSİ
Adamlık dininin topluma aşıladığı en önemli telkinlerden birisi de, insanlara kadın veya erkek olmalarına göre, yine bu dinin saptadığı birtakım farklı kişilik ve ruh yapılarını benimsetmesidir. Müminler arasında, cinsiyete göre değişmeyen, tek ve ortak olan ideal mümin ruhu ve karakteri adamlık dininde, kişinin kadın ya da erkek olmasına göre suni bir yönlendirme ve toplumsal telkinle farklılaştırılmıştır.
Kadınlar, adamlık dini toplumu tarafından üretilen güçlü bir telkinin sonucu olarak oldukça zayıf bir karakter ve beceriksiz bir tavır kazanmışlardır. Cesaret, akıl, kararlılık, çeviklik, zeka, beceri, sıkıntı ve zorluklara karşı dayanıklılık gibi vasıflar adamlık dininin kadına tahsis ettiği rolde yeri olmayan, olsa bile her zaman silik ve eksik kalan özelliklerdendir. Bütün bu özelliklerin erkekte bulunması gerektiğine dair hem erkeklerde hem de kadınlarda önyargılı bir kabullenme vardır. Kıskançlık, kapris, şikayet, acizlik, cinselliğin ön plana çıkması, duygusallık gibi unsurlar ise hep kadınsılığın göstergeleri olarak tanımlanmıştır.
Adamlık dini, kadın ruhunu kadınlara acizlik, akılsızlık, cahillik, saflık ve beceriksizlik olarak yaşatır. Kadın bu dinin kuralları doğrultusunda bu görünümün içine girme ve bu ruhu yaşama zorunluluğunu ister istemez kabul eder. Kendisine tayin edilen bu ruh hali onda bütün tavır ve davranışlarıyla farklı bir kişilik meydana getirir. Bu ruhsal ve psikolojik zaafların, eksikliklerin onun kadın olmasının bir gereği olduğu ve bunun doğal olduğu bilinç altına işlenmiştir. Toplumun kendisine biçtiği akılsızlık, cehalet, beceriksizlik rolünü benimseyen kadın, zamanla gerçekten akılsız, beceriksiz ve cahil bir hale gelir.
Bu dinin saptadığı anlayışa göre kadının ön plana çıkması gereken yönleri, ancak onu "dişi" yapan özellikleridir, güzelliği, alımlı olması, bakımı, duygusallığı gibi... Kendilerinin toplumun en kültürlü, en çağdaş kesimine ait olduğunu sananlar bile bu kurala riayet ederler.
Bu temel mantıklar üzerine adamlık dininin kendine özgü çarpık görgü ve ahlak kuralları da bina edilir. Örneğin, kadının güç ve kuvvet gerektiren işlerde -elinden geldiği halde- kendisine beceriksiz, aciz, yardıma muhtaç izlenimi vererek erkeği onore etmesinin güzel bir davranış olduğu düşünülür.
Adamlık dini, insanları fiziksel özelliklerine, farklılıklarına göre ayrı ruh yapıları ve psikolojiler taşımaya iterken, Elbette ki kadınlarla erkekler arasında, fiziksel farklılıklardan doğan birtakım toplumsal işbölümü, sorumluluk paylaşımı gibi düzenlemeler olabilir. Ancak bu düzenlemelerden kastettiğimiz herkesin anladığı gibi -ve aslında tamamen adamlık dininin bir telkininden ibaret olan- kadının yemek yapıp çamaşır, bulaşık yıkaması, vs. türünden beylik ayrımlar değildir.
Sonuç olarak erkek ve kadının her türlü işi, kendi aralarında anlaşarak organize etmeleri en akılcı çözüm olacaktır. Bunun dışında, kadınların ağır işlerde, onların fiziksel güç ve kapasitelerini aşan (inşaat, hamallık, vb.) iş kollarında çalışmaları özel bir zorunluluk olmadıkça tabii ki uygun değildir. Fiziksel yönden daha narin yaratılmış olan kadının karakterinin de zayıf olması gerektiğine yönelik dolaylı ya da dolaysız pek çok telkini içinde barındırır. Oysa kadın erkek arasındaki bu fiziksel güç farklılığının bir erkekle bir at veya bir fil arasındaki güç farklılığından ayrı bir yanı yoktur. Bu çarpık mantığa göre erkeğin de bir atın yanında acze bürünmesi, komplekse kapılması gerekir ki, böyle bir zihniyetin saçmalığı ortadadır.
Adamlık dininin kadınlara empoze ettiği psikolojilerden biri de korkudur. Korkunun kadın olmanın özelliklerinden biri olarak, karşı cinsi çok etkileyeceğine, erkekte koruyup-kollama hissi uyandıracağına inanılır. Bu nedenle, adamlık dininin telkinini almış kadınlar, gerçekte korkulacak bir yönü olmayan, bir çocuğun bile cesaretle karşılayabileceği olaylar karşısında çığlıklar atar, ani ve sivri tepkiler verirler. Bu, ilk başta kadının kendi kendine ürettiği yapay bir korkudur. Ancak bir süre sonra bu korku bir tür alışkanlık haline gelmeye başlar ve kadının karakterine yerleşir.
Korku filmlerinde gösterilen yapmacık tepkiler, fare, böcek gibi hayvanları görünce verilen aşırı tepkiler bu tavra örnektir. Kadın, bilinçaltında da olsa, bu reaksiyonlar ne kadar abartılı ve inandırıcı olursa, erkeğin koruyup-kollama isteğini o kadar etkileyeceğini hesaplar. Bu yüzden, adamlık dini mensubu birçok kadının, yalnızken hiç tepki vermediği, üstüne basıp ezdiği küçücük hayvanlara karşı erkeğin yanındaki tavrı, havaya sıçrama, gözlerini kapama, çığlık atma gibi küçük düşürücü acizlik tavırları sergilemektir.
Adamlık dininin kadınlara sunduğu bu "acizlik modeli", son derece normal, sağlıklı, akılcı ve tutarlı hareket edebilecek bir kadını zavallı konumuna düşürür. Bu acizlik yavaş yavaş karaktere işler. Adamlık dini kadınlarının genelde, teknik aletleri (örneğin videoları, fotoğraf makinelerini vs.) kullanmakta son derece başarısız olmaları, arabaları bile son derece beceriksizce kullanmaları bu telkinin bir sonucudur.
Adamlık dini kadını, mümin kadınlara özgü asil, şahsiyetli ve akıllı tavır ve görünümden son derece uzaktır.
ADAMLIK DİNİNDE "İŞ" PSİKOLOJİSİ
Adamlık dini mensupları, sahip oldukları mesleklere göre şahsiyet bulur ve o mesleklere uygun karakterler geliştirirler. Adamlık dininde herkes, yaptığı iş, sahip olduğu meslek kadar değerlidir. Kazandığı para kadar itibarlıdır. Bu nedenle bir kişiyle tanıştıktan sonra ilk on dakika içinde konu dönüp dolaşıp ya onun ya da babasının işine gelir. Çünkü bunun öğrenilmesi karşı tarafa bir değer biçme açısından çok önemlidir. Bir kişiyi adam yerine koyup koymamanın ölçüsü, kariyeri veya işindeki kazancı ya da mevkisinin yüksekliğidir. Değişik meslek gruplarından insanlar biraraya geldiğinde, genelde herkes kendi mesleğini en iyi, en geçerli meslek olarak lanse etmeye, diğerlerinin ise daha az önemli olduğunu ima etmeye çalışır.
Adamlık dininde her mesleğin kendine özgü farklı psikolojileri vardır. Eğer bu meslek yüksek öğrenim gerektiren bir meslekse bu mesleğe ait ruh hali ve psikoloji kişiye üniversiteye girdiğinden itibaren, gerek hocaları gerekse kıdemli öğrenciler tarafından aşılanmaya başlanır.
Örneğin, doktorlar, tıp fakültesine girmelerinden itibaren, herkesin hayatlarının ve sağlıklarının kendilerine bağlı olduğu ve yaptıklarının en kutsal iş olduğu telkinleriyle yoğrulur ve bu psikolojiyi ömürlerinin sonuna dek taşırlar. Diğer yandan eczacılar da benzeri bir psikolojiye girerler. Hukuk fakültesini bitirenler kendilerini adaletin temel direkleri, insanların en akıllıları, en uyanıkları, muhakeme kabiliyetleri en güçlü, olayları en doğru algılayıp çözebilen kimseler olarak görürler. Mühendislerse günlük hayatta karşılaştığımız herşeyin kendi mesleklerinin bir ürünü ya da eseri olduğu tezine dayanarak kendi yerlerinin çok müstesna olduğu kanaatindedirler.
Ticaret ve serbest mesleklerle uğraşanlar da kendilerini sosyal ve ekonomik hayatın belkemiği ve yerleri doldurulamaz kimseler olarak görürler. Üniversite, fakülte hocaları, profesörlerden oluşan bir kesim de kendilerini ilim ve irfan kaynağı olarak herkesten üst boyutta algılarlar. Bunlardan herbiri kendi mesleği olmasaydı insanların nasıl güç durumda kalacağını, hatta yaşamlarını bile sürdüremeyeceklerini, kendilerinin ne kadar önemli insanlar olduklarını her fırsatta gündeme getirirler.
Bu insanlar şahsiyet ve karakterlerini, mesleklerinin telkin ettiği bu yeri doldurulmazlık, kutsallık, müstesnalık, farklılık duygusunun getirdiği kibir, gurur, enaniyet, kendini beğenmişlik gibi psikolojik saplantılar üzerine kurarlar. Bu nedenle adamlık dini insanı kendi mesleği hakkında son derece hassastır. Mesleğine karşı söylenen her sözü kendisine karşı söylenmiş olarak görür ve mesleğini adeta namusu gibi savunur.
Yüksek tahsil gerektirmeyen, daha çok fiziki özelliklere veya tecrübeye, ya da babadan görme bilgi ve beceriye dayalı işlerin de adamlık dininde kendilerine ait farklı psikolojileri vardır. Bu işlere girmenin de, girdikten sonrasının da, bunlara ait atölye, dükkan, mağaza, butik, büro gibi işyerlerinin de hepsinin, adamlık dini tarafından belirlenmiş kendilerine özgü farklı farklı psikolojileri ve ahlak anlayışları vardır. Bu tür işlerde çalışanların kibir, gurur ve enaniyetlerinin dışarı vurum tarzları diğerlerine göre daha çok eziklik, aşağılık kompleksi, kapris, hırçınlık, asabiyet, basitlik, ukalalık ve benzeri şekillerde gerçekleşir.
Adamlık dininin iş ahlakı daha iş aramaya başlarken kendini gösterir. İş aranırken en önemli hatta tek kıstas, o işin kazandıracağı paradır. Neye, hangi inanca, düşünceye ya da kişiye hizmet verildiği, yapılacak işin fayda ve zararları hiç hesaba katılmaz.
Adamlık dininde, kadınların genel olarak tercih ettikleri mesleklerden biri sekreterliktir. İşyerlerinde genelde patronlar erkektir ve sekreterliklere özellikle kadın eleman ararlar. Burada çoğu kez kadınsılığın önemli bir rolü vardır. Adaylar iş becerisi, bilgisi, tecrübesi ya da zekasını sunmaktan çok dış görünüşüyle karşı tarafı etkilemeye çalışır.
Patronlar genelde iş yerinde veya özel hayatında kendisine sürekli şahit olan elemanları özel bir titizlik göstererek seçerler. Bu nedenle, kadın olsun erkek olsun, sekreter, patronun duymaz-görmez elemanıdır. Sekreterde, kadınsılığın dışında aranılan en önemli özelliklerden birisi de, dışarıya yüzü kızarmadan yalan söyleyebilecek bir karaktere sahip olmasıdır. Ama patronuna asla yalan söylememeli, paranın getirebileceği sadakatin en fazlasını göstermelidir. Normal hayatta, yapılan bir sahtekarlığa şahit olup susmak veya ona ortak olmak hoş karşılanmaz. Ancak aynı olay iş sınırları içinde olduğunda, adamlık dini bunu iş ahlakının bir parçası olarak sayar. Sekreterliğin bu yönü, bu mesleğin cahiliye toplumundaki ahlaki gereğidir. Kimse tarafından yadırganmaz.
Patronun iş çevresine, hatta bazen ailesine karşı olan gizli kapaklı işlerini görmezlikten gelmesiyle patronun gözüne girip güvenini kazanır. Dışarıdaki bütün kişilere karşı patronuyla ortak bir tavır ve menfaat birliği içindedir. Sekreterler ayrıca, dışarıya karşı patronlarıyla gösteriş yaparlar. Patronun iş seyahatine gitmesi, dış görüşmeleri, kazandığı parası onun için hep birer gösteriş unsurudur.
Pazarlamacılık, satış elemanlığı ya da fuar hostesliği gibi işler de sekreterlik gibi görüntüye dayalı işlerdendir. Patronlar, adayları bir toplantı odasında sorguya çeker. Yanlarında adi ve basit espriler yapıp tepkilerini kontrol ederler. Tepki vermemesi o kişi için artı puandır.
Bu gibi, çok çeşitli kişiyle muhatap olunan işlerde kişinin hiçbir söz ve davranış karşısında renk vermemesi, taciz olmaması, bu konuda umursamaz olması hatta bundan hoşlandığını belirten tavırlar sergilemesi aranılan şartlar arasındadır. İş bitirici esnaf karakteri buna son derece uygundur. Bu da satış elemanlığının iş ahlakı gereğidir. Pişkinlik, vurdumduymazlık, şahsiyetsizlik gibi basit karakter özellikleri adamlık dininin iş ahlakının birer parçasıdır. Müminlerde ise bu ahlakın aksine vakar, izzet, onur, asalet gibi üstün ahlak vasıfları bulunur.
Adamlık dininde iş yerinde gösterilmesi gereken tavırların çatısını "hırs" duygusu oluşturur. Para kazanma hırsı, lider olma hırsı, şöhret hırsı toplumda takdirle karşılanır. Bu nedenle iş yerlerinde tamamen materyalist bir hava hakimdir. Bütün hareket ve tutumlar, bütün konuşmalar para ve mevki elde etmeye yöneliktir. Çalışanların görevleri, yerleri bellidir. Herkes kendi mevkisinin kalıbına girer. "Çok meşgul havaları", sinirli hareketler, gergin bir yüz, acelecilik genel tavır olarak bütün çalışanlara hakimdir.
Patron, işyerinin sahibi, maaşları veren veya yönlendiren kişi olmanın verdiği rahatlıkla istediği gibi konuşur, istediği tavrı koyar, bağırabilir, hakaret edebilir, karşısındaki insanı küçük düşürebilir. Nasıl olsa parayı ödeyen kendisidir. Kendisinin altında olanlara başkalarına gösterdiği saygıyı göstermek zorunda değildir. Buna rağmen kendine karşı aşırı bir saygı bekler. Emrindekilerin yaptığı herşeyi sineye çekmesi lazımdır. Patron-çalışan ilişkisinde bir tür köle mantığı vardır. Patron, maaşını ödediği kimseye karşı tavır serbestliği, hitap etme ve kullanma özgürlüğüne sahip olduğunu düşünür.
Ofisteki olağan konuşmalarda bile iş kelimeleri kullanılır. İngilizce'nin kendi mesleğiyle ilgili olan terim ve kelimeleri yerli yersiz, karşısındaki anlamasa bile "hava atma" unsuru olarak sürekli kullanılır. Telefon tutuş tarzları vardır. Çalışanlar arasında birbirinin işini beğenmeme, sürekli düzeltip "bilmişlik" yapma yaygındır. Ofis içi yoğun bir dedikodu hakimdir. Eski çalışanlar birbirlerinin her türlü sahtekarlığını bilirler, ama kendi yaptıklarının da ortaya çıkmasından korktukları için bunları açığa vurmaktan kaçınırlar.
Yeni gelene herkes yüklenir, "bilmişlik" ve acemi muamelesi yapılır, bu kişinin sürekli hatası aranır. Onbeş günlük olan, bir günlük olana tahakküm etmeye çalışır. Eski olanlar yeni olana sürekli gerekli gereksiz konularda akıl verip, her konuda üstünlük hissetirmeye çalışırlar. Kimi zaman işyerinin bölümleri arasında çekişmeler görülür. "Şu işi hallettim" havası yaratılarak "iş bitirici" bir görünüm verilmeye çalışılır.
Dükkan, mağaza, butik gibi işyerlerinde hakim olan psikoloji de çok farklı değildir. Tezgahtarlar genelde hiçbiri kendilerine ait olmadığı halde, bütün malların, dükkanın sahibi havasına girerler. Bu, herkesin alan, kendisinin ise satan konumda olmasının verdiği ruh halinden kaynaklanır. Çalışan kişi, orada sadece tezgahtar olarak bulunmanın ezikliğini yaşar. Eğer "müşteri"nin maddi durumunun iyi olmadığına kanaati gelirse, ilgisiz ve soğuk bir sesle eşyaları fırlatır gibi gösterir, sürekli sinirli bir hava sergiler. İlk planda nazik olmaya çalışır ama müşterinin satmak istediği şeyi almayacağını ya da alamayacağını hissederse hemen kabalaşır, yüzüne bakmamaya yanındaki arkadaşlarıyla konuşmaya, dışarıyı seyretmeye başlar. Ters cevaplar verir. Müşteriye onun vaktini alıyormuş havası verir. Genel olarak bu tip işyerlerinde vakit, boş ve amaçsız diyaloglarla, vitrin camlarından dışarıyı, dükkan aynalarında kendini seyretmekle geçer.
Resmi dairelerde ise çok daha kalıplaşmış bir ruh hali vardır. Bu tür yerlerdeki sinirli ve gergin hava artık herkes tarafından kabullenilmiştir. Çalışanların önemli bir bölümü, eziklikle karışık bir kibir taşırlar. Sözlerinin geçtiği tek yer, yaptıkları işin sahasıdır. Bu nedenle işi düştüğü için oraya gelen insanlara karşı sert ve hatta tahakkümlü bir üslup kullanırlar. Yanlarında sürekli dolup boşalan çay bardakları, yoğun bir sigara dumanı, çalışanların aralarında konuştukları geçim sıkıntısı, ailevi meseleler, pazar, çarşı sohbetleriyle birlikte bezgin bir şekilde yapılan işler, buraların alışılmış manzaralarındandır.
Çalışanlarda yaptıkları işe tahammül edemediklerini sürekli belli edecek bir ses tonu ve asabiyet mevcuttur. İşini yaptıracak olan kişi sürekli alttan almak ve işini yapacak olan kişiyi idare etmek durumundadır. Fazla soru sorulması işi yapan kişinin canını sıkabilir. Sorulan sorudan sonra ise muhtemelen cevap gelmez, sorulan sorular ters bir bakışla susturulur. Hatta her an azar işitilmesi mümkündür.
Ancak resmi dairelerdeki tüm bu sayılan ters, asabi, ukala memur tiplemesi, o daireye gelen fakir, cahil, ezik ya da en azından sade bir görünümü olan insanlara karşı ortaya çıkar. Buna karşın, adamlık dinine mensup memurlar, zengin, iyi giyimli, yüksek bir mevki sahibi olduğu belli olan kişilere karşı asla bu tür tavırlar sergileyemezler. Aksine, bu kişilere karşı son derece saygılı davranırlar. Bu ise, gerçek bir saygı değildir. Aşağılık kompleksinden, basitlikten, şahsiyetsizlikten kaynaklanan basit bir saygıdır. söz konusu zengin kişilere saygı gösteren memur büyük olasılıkla onlardan bir çıkar da elde edemeyecektir. Ama hayatındaki en büyük değer yargısı para olduğu için, zengin kişiye karşı ister istemez bir saygı duyar. Bu saygı, aslında kıskançlıkla karışık bir tür hayranlıktır. Adamlık dininin basit ve aşağılık karakteri, burada çok açık bir biçimde ortaya çıkar.
Tüm bu olaylar ve davranışlar adamlık dini mensuplarına normal, sıradan şeyler gibi görünür. Bu, balığın suyun farkında olmayışına benzer. Balık suyun farkında değildir çünkü tüm hayatı suyun içinde geçer. Adamlık dini mensupları da içinde bulundukları ruh halinin, tavırlarının ne denli akılsızca, ne denli basit ve ne denli boş olduğunun farkında değildirler. Adamlık dininde işi düşeni, parasız olanı, çirkin olanı, alt mevkide olanı ezmek genel bir prensiptir. Müşteriyle direkt muhatap olunan iş yerlerinde müşterinin tip ve kıyafetine göre tavır ayarlaması yapılır. Müşterinin zengin görünümü varsa nazik davranılır ve ilgi gösterilir, aksi halde üstten bakan, umursamaz ve baştan savıcı bir tavır gösterilir. Dükkanlarda, mağazalarda, butiklerde genel tavır buna göre ayarlanır.
Her mesleğin kendine göre bir adabı ve ahlakı vardır. Ancak, ortadaki malın piyasa değeri, müşterinin zenginliği ya da işin geçerliliğine göre bu ahlak değerleri esneyip gevşeyebilir, ya da değiştirilebilir. Yakışmayan bir giysinin yakıştığına inandırma, kalitesi düşük bir ürünü kaliteli diye pazarlama, pahalı olan bir şeyin ucuz olduğuna inandırma "profesyonellik" gerektirir. Zaten iş ahlakı denilen şey de budur.