🕙 28 minut uku

İnsanın Trajedisi - 7

Süzlärneñ gomumi sanı 3619
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1893
31.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
45.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
52.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
   Bu bilim dünyası inanmaz bize,
   Mahvoluruz, yahut lombike hapsederler bizi.
   ADEM
   Neler saçmalıyorsun gene?
   İBLİS
   Ruh dünyasında da bu artık böyle.
   ADEM
   Peki, yap ne istersen, ama çabuk ol!
   (İblis, her ikisini de falansterde yaşayanların biçimine
  benzer hale sokar.)
   İBLİS
   Al, giy sırtına bunları. Saçının kıvrımlarını da sakla.-
   Oldu, tamam.-
   ADEM
   Bilgine seslenelim.
   İBLİS
   Merhaba, bilgin!
   BİLGİN
   Rahatsız etme.
   Gevezeliğe vaktim yok, çalışırken büyük eserimde.
   İBLİS
   Özür dilerim. Bizler, bininci falansterden
   Bilgin adaylarıyız. Ününü duyup geldik uzak yerlerden.
   BİLGİN
   Doğrusu övülecek davranış sizinkisi.
   Şimdi zaten yarıda bırakabilirim de eserimi
   Lombik'teki sıcaklık tükenmesin yeter
   Madde, benim istediğime o zaman boyun eğer.
   İBLİS
   Tamam, yanılmışım. Doğayı ve insanı
   Süzgeçten geçiren senin içinde bile
   Kalmış demek, son cüruf olarak
   Büyük kendini beğenmişlik.
   BİLGİN
   Şimdi sohbet edebiliriz artık.-
   Peki, sizler hangi meslek dalına bağlısınız?
   ADEM
   Biz, bilgiye susamışlığı dala bağlamıyoruz,
   Bütünü görebilmek istiyoruz.-
   BİLGİN
   Bu yanlış. Küçükte gizlidir büyük,
   Eşya o kadar çok, varlığımız o kadar kısa ki.
   ADEM
   Doğru.- Biliyorum gerekli olduğunu
   Kum taşıyanın da, taş yontanın da;
   Onlarsız yükselmez bina.
   Ne ki onlar, yarı karanlıktadırlar,
   Haberleri bile yoktur neye yardım ettiklerinden.-
   Bütünü gören, mimardır ancak,
   Bilmese de taş yontmasını.
   Odur eseri yaratan, bir tanrı gibi.-
   Böyle bir mimar, büyüktür bilimde de.
   İBLİS
   Biz de bunun için sana geldik, büyük insan.
   BİLGİN
   İyi ettiniz, takdir ediyorum sizi.
   Bilimin zengin dalları,
   Bir organizmanın birçok farklı hattı
   Ancak birlikte teshir edicidir.
   İBLİS
   Güzel bir kadın gibi aynen.
   BİLGİN
   Fakat bütün bunlara rağmen yalnızca kimya-
   İBLİS
   Her şeyin ortası, hayatın başlangıcı.-
   BİLGİN
   Tamam. Bildin.
   İBLİS
   Aynı şeyi söyledi matematik hakkında da
   Bir matematikçi az önce bana.
   BİLGİN
   Kendini beğenmişlikten, herkes
   Dünyanın merkezinde sayıyor kendisini.
   İBLİS
   Sen iyi seçmişsin kendine ilgi çevren olarak
   Kimyayı.
   BİLGİN
   Bu bakımdan müsterihim.-
   Gelin haydi, müzeyi gezelim.
   Yoktur bir eşi daha dünyamızda.
   Eski dünyanın yok olmuş hayvanlarının
   Gerçek numuneleri duruyor burada;
   Hepsi de iyice doldurulmuş. Binlercesi bunların
   Atalarımız daha barbarken, yaşamıştı aralarında onların;
   Onlarla bölüşerekten dünya hakimiyetini.-
   Akıl almaz masallar anlatılıyor haklarında,
   Örneğin şu, buharlı lokomotif kullanılırmış.
   ADEM
   At bu, amma yozlaşmış cins doğrusu,
   Eskiden bambaşka hayvandı Al-borak
   BİLGİN
   Buna gelince, ne efsaneler söyleniyor hakkında,
   Dostu imiş güya insanın, hem de çalışmadan, bedava;
   Ve vefalı bir minnetle kollayarak
   Kavrarmış insanın düşüncelerini.
   Dahası da var, dediklerine göre,
   İnsanın suçu olan mülkiyet kavramını bile benimsemiş;
   Ve korumak için bunu, canını bile verirmiş.-
   Yazılı oldukları gibi söylüyorum bunları,
   Yoksa mutlaka inandığımdan değil.
   Çok çılgınlıklar, çok hayaller varmış geçmişte,
   Bunlardan bize kalan sadece bu masallar işte.
   ADEM
   Köpek bu.- Hakkında söylediklerinin hepsi doğru.
   İBLİS
   Dikkat et Adem, ele veriyorsun kendini.-
   BİLGİN
   Bu gene, fakirin kölesi imiş.
   ADEM
   Fakirin, zenginlerin öküzü olduğu gibi.
   BİLGİN
   Bu da çöllerin kralı.
   ADEM
   Aslan-
   İşte kaplan, işte çevik karaca;
   Hangi hayvanlar kaldı kuzum dünyada?
   BİLGİN
   Ne biçim soru bu, sizde böyle değil mi?
   Yararlı olanlar ve de şimdiye kadar
   Bilimin yerini dolduramamış oldukları yaşıyor:
   Domuz ve koyun. Ama
   Öyle kusurlu değiller artık,
   Beceriksiz doğanın yaratmış olduğu zamanlardaki gibi:
   Şu canlı yağ, bu ise et ve yün yığını.
   Hepsi amaçlarımıza yardım ediyor, aynen lombik gibi.
   Ama bakıyorum, biliyorsun bunların hepsini,
   Diğerlerine bakalım. İşte madenlerimiz.
   Bakın ne kadar muazzam bir kömür parçası:
   Koca dağlar varmış bu maddeden,
   İnsanlar, hazırcacık toplayabiliyorlarmış,
   Bilim şimdi havadan elde ediyor,
   Büyük zahmetler karşılığı. Bakın bu cevhere
   Demir diyorlarmış; ve tükenmediği müddetçe
   Gerekmemiş alümin aramak.-
   Bu küçük parça ise, altın. Son derece
   Ünlü ve o ölçüde de yararsız.
   Zira insan kör inancıyla
   Taptığı zaman kendinden üstün yaratıklara,
   Kaderin de üstünde saydıklarına:
   Altını da bunlardan sayarmış,
   Refahı ve hakkı
   Ve de kutsal olan her şeyi kurban etmiş mihraplarında,
   Sihirli tek bir parçacığına sahip olabilmek için.
   Ve karşılığında elde edebilirmiş her şeyi -
   Şaşılacak şey, ama ekmeği bile.
   ADEM
   Geç bunları, hepsini biliyorum, başka şey göster.
   BİLGİN
   Gerçekten büyük bilginsin sen, yabancı.
   Öyleyse bakalım eski bitkilere.
   İşte burada, dünyada açmış olan
   Sonuncu gül. Faydasız çiçek.
   Yüz binlerce kardeşiyle birlikte işgal edermiş
   En bereketli alanları, başaklı bitkilerden;
   Kocaman çocukların sevgili oyuncağı.
   Gerçekten pek karakteristik bir olay bu,
   Nasıl da sarılmışlar bir zamanlar böylesi oyunlara;
   Fikir bile çiçek üretmiş:
   Şiir ve inancın hayallerini;
   Ve aldatıcı rüyaların dalgalarına bırakıp kendini
   Harcamış en değerli kuvvetini,
   Hayat amacını heder etmiş.
   Burada saklıyoruz, nadir bir numune olarak
   Böyle iki eseri. Birisi, manzum;
   Günah raddesine varan
   Kendini beğenmişlikle bireyin üstünlüğünü savunan
   Yazarın adı Homer. Tam bir hayal alemi
   Tasvir ediyor, Hades adını verdiği eserinde.
   Çoktan yalanladık her bir satırını.
   Diğeri, Tacitus'un Agricola'sı
   Gülünç ve buna rağmen acıklı
   Kavramlar manzarası, barbar dünyadan.
   ADEM
   Demek hala kalmış bu birkaç yaprak
   Büyük günlerden, vasiyetname olarak.
   Ya bunlar tutuşturamıyor mu
   Yozlaşmış halefin gayret ateşini
   Suni dünyanızı devirmek uğrunda?-
   BİLGİN
   Dediğin doğru, anladık biz de bunu;
   Gizlediği zehir son derece tehlikeli.
   Bu nedenle ancak
   Altmış yaşını aşmış ve kendini bilime adamış
   Olanlara serbest bunları okumak, diğerlerine yasak.
   ADEM
   Peki, ya dadıların peri masalları
   Körpe yüreklere birtakım seziler aşılamıyor mu?
   BİLGİN
   Elbette ya, zaten o yüzden
   Dadılarımız, yüksek denklemlerden
   Ve geometriden söz ediyorlar çocuklarımıza.-
   ADEM
   (Başını yan tarafa çevirerek)
   Ah katiller, korkmuyor musunuz, insan kalbini
   En güzel çağından mahrum etmekten!-
   BİLGİN
   Devam edelim.- Bakın bu aletlerin,
   Eski eşyaların ne acaip şekilleri var.
   Bu bir top; üstünde esrarengiz bir yazı:
   Ultima ratio regum.- Acaba nasıl
   Kullanılıyormuş, kim bilir?.- Bu da kılıç,
   Münhasıran insan öldürmeye mahsus alet-
   Ve suçlu da oluyormuş, bununla öldüren.
   Bu resim gene, tamamıyla el ile yapılmış.
   Belki de yarı ömrünü almıştır yapanın.
   Konusuna bak bir de, deli saçması masal.
   Bu gün güneş yapıyor bu işi, yerimize.
   Beriki hilekarcasına idealize edilirken
   Bu, derin bir sadakatle hizmet ediyor amaçlarımıza.
   ADEM
   (Başını yan tarafa çevirerek)
   Peki, ya sanat, ruh kalıyor gene de.-
   BİLGİN
   Bu yüzlerce biçimde eşya, hepsi de şatafatlı,
   Ne kadar da çocukça. Çiçekli kupa,
   Sandalye arkalığında hayal mahsulü arabesk,
   Hepsi insan elinin israf edilmiş emeği.
   Sorarım, o kupadaki su daha mı serinletici,
   Ya da daha mı rahat oturuluyor o sandalyede?
   Şimdi bütün bunları makinalar yapıyor bizim yerimize,
   Hem de amaca en uygun ve en basit şekilde.
   Ve mükemmelliğini garanti eden de,
   İşi, vida sıkıştırmak olan işçinin
   Ömrünün sonuna kadar bu işi yapacağıdır.
   ADEM
   Zaten bunun için hiçbir eserde
   Ustasını aşacak hayat ve kişilik yok.-
   Kuvvet ve fikir nerede bulacak mekanı
   Ruh aleminin ürünü olduğunu kanıtlayabilmek için?
   Mücadele etmek istese de baksa şöyle bir etrafına,
   Bu muntazam, bu düzgün dünyada
   Tehlikenin hazzına bile erişemeyecek,
   Vahşi tek bir hayvan bile göremeyecek.
   Aldandım demek bilimde de:
   Ondan beklediğim bahtiyarlık yerine
   Can sıkıcı bir çocuk okulu çıktı karşıma.
   BİLGİN
   Kardeşlik yerleşmemiş mi?
   Maddi yoksunluk çekiyor mu insan?
   Bu ülküler layıkıyla hak etmişlerdir
   Yüceltilmeyi.
   ADEM
   Söylesene bana, nasıl bir ülkü bu,
   Bütün bir halka birlik aşılıyor,
   Ve hepsini, ortak amaç olarak coşturabiliyor?
   BİLGİN
   Bizde ülkü, yaşamı sürdürmektir.
   İnsan ortaya çıktığı zaman,
   Erzakla tıka basa dolu bir kilere benziyordu dünya.
   Yetiyordu elini uzatması
   İhtiyacı olan her şeyi elde edebilmek için.
   Harcadı düşünmeden,
   Bir peynir kurdu gibi ve tatlı mahmurluğu içinde
   Bol bol vakit buldu, romanvari faraziyelerde aramaya
   İlhamı ve şiiri.
   Ama bizim, en son lokmaları yerken,
   Hasis davranmamız gerek, zira çoktan fark ettik
   Peynirin tükenmekte olduğunu ve öleceğimizi açlıktan.
   Dört bin yıl sonra güneş soğuyacak,
   Toprak artık bitkileri doğurmayacak.
   Demek dört bin yılımız var,
   Güneşin yerinin nasıl doldurulacağını öğrenebilmek için;
   Sanırım bu süre yetecek bilgimize.
   Isıtma için en elverişlisi, su olacak her halde.
   Bu, ateşi en iyi muhafaza eden oksitlenmiş madde.
   Organizmanın bütün sırlarının
   Keşfi artık çok yakın.-
   Ne iyi oldu da konuşmamız buraya döküldü
   Az daha unutuyordum tüpümü.
   Şimdi tam bu konuda çalışıyorum.
   İBLİS
   Çok ihtiyarlar insan, eğer teşkilatlandırırken
   Lombik'e başvurursa.-
   Lakin eserin, başarısıyla da sonuçlansa
   Bir canavar olacak bu: bir sözsüz düşünce,
   Nesnesi olmayan sevda duygusu,
   Doğanın reddettiği yaratık,
   Ne tezadı olacak, ne de benzeri,
   Eğer birey tehdit etmezse.
   Sonra bu, karakterini nereden kazanacak,
   Bilinci, dış etkilere kapalı, tutkulara kapalı
   Dar bir tüpte uyandığı zaman
   BİLGİN
   Bak, nasıl kaynıyor, nasıl da pırıl pırıl,
   Yanıp sönen şekiller kımıldanıyor
   Bu sıcacık, sımsıkı kapalı camın içinde.
   Kimyasal yakınlık ve etki tepki,
   Hepsi uyuşmak üzere; ve mecbur olacak madde
   İradem önünde boyun eğmeye.
   İBLİS
   Hayran kaldım sana, bilgin! Ancak anlamadığım bir şey var,
   Şunu da yapabilir misin: Şimdi yakın olanlar
   Cezbetmesin birbirini ve itmesinler
   Zıtlarını.
   BİLGİN
   Zırvalık, söylediğin.
   Ebedi kanunudur bu, maddelerin.
   İBLİS
   Ya, demek öyle. Peki, söyler misin bunun temeli ne?
   BİLGİN
   Temeli mi? Kanun! Öyle olduğu için;
   Deneyimler bunu gösteriyor bize.
   İBLİS
   Demek ki sen, ocakçıbaşısın ancak doğanın,
   Üst tarafını o, kendisi yapıyor.-
   BİLGİN
   Ama sınırlarını, bu camla ben tespit ediyorum,
   Ve esrarengiz müphemliğinden çekip çıkarıyorum.
   İBLİS
   Herhangi bir hayat emaresi görmedim henüz.
   BİLGİN
   Mutlaka olacak. Ben ki öylesine tecessüsle izlemiştim
   Bütün gizlerini organizmanın,
   Ve yüzlerce defa otospsi masasına yatırmışım hayatı-
   ADEM
   Her defasında sadece bir ceset bulmuşsundur.
   Bilim, ağır aksak takip edebilir ancak
   Elde edilen yeni tecrübeyi
   Ve kralın kiralık şairinin yaptığı gibi
   Ancak yorumlayabilir büyük olguları;
   Kehanette bulunmaya yoktur yetkisi.-
   BİLGİN
   Niye alay ediyorsunuz, görmüyor musunuz
   Tek bir kıvılcım eksik başlaması için hayatın?
   ADEM
   Peki, ya o kıvılcımı nereden bulacaksın?
   BİLGİN
   Tek bir adım kaldı gerçekleşmesine.
   ADEM
   Ama işte o tek adımı atmayan
   Hiçbir şey yapmamıştır, hiçbir şey bilmiyordur.
   Zira diğerlerinin hepsi hazırdır elde.
   İşte o tek adımdır en kutsala ulaştıracak olan.-
   Ah, bir gün olacak mı acaba bunu yapan?-
   (Bu arada lombik üstünden çıkan duman koyulaşmaya ve
  sesler çıkarmaya başlar.)
   YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
   (Dumanların arasından)
   Asla olmayacak.- Bu tüp benim için
   Çok dar ve çok geniş.- Sen, beni tanıyorsun
   Değil mi, Adem? - Bunu daha kimse bilmiyor burada.-
   BİLGİN
   Delilik krizi tuttu zavallının. Eyvah, ne olacak halin!
   (Lombik patlar, cin kaybolur.)
   Lombik kırıldı. Şimdi al yeni baştan
   Büyük eseri. Tam varmak üzereyken hedefe
   Ufacık bir engel, münasebetsiz bir tesadüf
   Berbat ediyor emekleri.
   İBLİS
   Eskiden buna kader derlerdi.
   Ve daha az utandırıcıydı ezilmek, kudreti altında
   Şimdi boyun eğmekten, münasebetsiz bir tesadüfe.-
   (Zil çalar.)
   Bu zil sesi ne?
   BİLGİN
   İş bitti, şimdi başlıyor gezinti saati,
   Fabrikalardan çıkıyorlar, tarlalardan geliyorlar,
   Şimdi cezalandırılacak suç işleyenler,
   Şimdi paylaştırılacak kadınlar ve çocuklar.
   Bana da iş düşecek, haydi gidelim oraya.
   (Kadınlar ve erkekler, ayrı ayrı uzun sıralar oluşturarak
  gelirler. Bazı kadınların yanında çocuklar da vardır. Havva, bu
  kadınların arasındadır. Gelenlerin hepsi, avluda bir daire oluştururlar;
  bir ihtiyar, önlerine çıkar. Adem, İblis ve Bilgin, müzenin
  yanında, ön planda dururlar.)
   İHTİYAR
   Otuz!
   LUTHER
   (Sıradan çıkarak)
   Burda.
   İHTİYAR
   Sen gene
   Gereğinden fazla kızdırdın kazanı.
   Öyle anlaşılıyor ki tutkun,
   Sahiden tehlikeye sokmak tüm falanster'i.
   LUTHER
   Kim dayanabilir cazibesine,
   Kıvılcımlar saçan ve gürleyerek deliren unsur,
   Alevin bin diliyle etrafını sarıp
   Sana erişmek ve yok etmek isteyince.
   Ve durmak orada cesaretle ve devam etmek körüklemeye,
   Bilerek ona hakim olduğunu.-
   Sen bilemezsin ateşin büyüsünü,
   Ancak tencere altında görmüşsün onu.
   İHTİYAR
   Deli saçması. Bunun için bu gün yemek yok sana.
   LUTHER
   (Sırasına geri çekilerek)
   Ama yarın, gene körükleyeceğim ateşi.
   ADEM
   Neler görüyorum? Tanıyorum ben bu adamı.
   Luther bu.
   İHTİYAR
   İki yüz dokuz!
   CASSİUS
   (Sıradan çıkarak)
   Mevcut.
   İHTİYAR
   Üç defa ihtar ettim şimdiye kadar,
   Sebepsiz yere kavga arıyorsun.
   CASSİUS
   (Sırasına geri çekilerek)
   Şikayet etmediğim için mi sebepsiz?
   Ödlektir başkasından yardım isteyen
   Kendi eli kolu tutarken. Benden zayıf mıymış
   Hasmım. Neden kendisini savunmamış?
   İHTİYAR
   Terbiyesizlik etme! -Temize çıkaramaz
   Kafa tasının yapısı bile bu kötü huyunu.
   Kafa tasın, asil ve kusursuz,
   Ama damarlarındaki kan, kudurgan!
   Tedavi edilecek, uslanana dek.
   ADEM
   Ah Cassius, tanıyabilsen beni,
   Filipi'de beraber çarpışmıştık seninle- Buralara kadar mı
   Varıyor bu kötü düzen, bu kuram, yanılgısında.
   Böyle soylu bir kişide
   Kusur buluyor ancak, fark etmiyor değerlerini.-
   İHTİYAR
   Dört yüz!
   EFLATUN
   (Sıradan çıkarak)
   Efendim.
   İHTİYAR
   Sen gene
   Öylesine kaptırdın ki kendini hayal alemine,
   Telef oldu sana emanet edilen sığırlar.
   Ayık kalman için biber sürülecek ağzına.
   EFLATUN
   (Sırasına geri çekilerek)
   Ben o zaman da bilirim, güzel hayaller kurmasını.
   ADEM
   Ah Eflatun, nasıl bir rol düşmüş sana
   Hayalini kurduğun toplumda.-
   İHTİYAR
   Yetmiş iki!
   MİKELANJ
   (Sıradan çıkarak)
   Buradayım.-
   İHTİYAR
   Dağınık bırakmışsın atelyeni.
   MİKELANJ
   Evet, çünkü durmadan sandalye bacakları yaptım,
   Hem de en berbat şekillerde.
   Bıraksınlar düzelteyim,
   İzin versinler biraz olsun süsleyeyim, diye çok yalvardım.
   Bırakmadılar. Bari, değişiklik olsun diye
   Sandalye arkalığı yapayım, dedim. Hep boşuna.
   Oynatacaktım az kalsın;
   Bıraktım atelyeyi, kaçtım işkenceden.
   (Sırasına geri çekilir.)
   İHTİYAR
   İntizamı bozduğun için odana kapanacaksın.
   Güneşin güzel, sıcak ışıklarından haz duyman yasak.-
   ADEM
   Ah Mikelanj, ne cehennem azabıdır kim bilir
   Senin için yaratamamak.-
   Ne kadar çok tanıdık var buralarda,
   Ne kadar kadim kudret, ne kadar büyük zeka.
   Bununla birlikte savaşmıştık - bu gene şehit olmuştu,
   Buna ise dar gelmişti bütün cihan.
   Nasıl da tek biçime sokmuş, ne denli cüceleştirmiş hepsini
   Devlet. Ah İblis, gel gidelim,
   Ruhum dayanamıyor bu manzaraya.-
   İHTİYAR
   İki çocuk bu gün artık tamamladı
   Ana ihtimamına ihtiyaç olan süreyi.
   Ortak eğitim yurdu artık yerleri.
   Haydi, haydi gelin bakalım beri!
   (Havva ve başka bir kadın çocuklarıyla beraber öne çıkarlar.)
   ADEM
   Ah bu ne güzellik, harika!
   Demek bu kaskatı dünyanın da
   Varmış şiiri!
   İBLİS
   Ne o, Adem, gitmiyor muyuz?
   ADEM
   Kalıyoruz. Hatta ancak burada bulabileceğiz huzuru.
   İHTİYAR
   Bilgin! İncele kafalarının biçimini
   Bu çocukların.
   (Bilgin, çocukları inceler.)
   HAVVA
   Eyvah, neler gelecek başıma!
   ADEM
   Ah, bu ses!
   İBLİS
   Ne buluyorsun bu alelade kadında,
   Semiramis'in busesini tattıktan sonra?
   ADEM
   O zaman, daha tanımamıştım bunu.
   İBLİS
   Ya, demek öyle!
   Sevdalıların eski nağmesidir bu:
   Hepsi inanır kendisinin keşfettiğine tutkuyu,
   Ve kendilerinden önce kimselerin bilmediğini
   Ne olduğunu sevginin; ve bu, böylece sürüp gider
   Birkaç bin yıldan beri aralıksız.
   BİLGİN
   Bu çocuk doktor yapılacak.
   Bu ise çoban olur.
   İHTİYAR
   Götürün o halde.
   (Çocukları götürmek isterler. Havva karşı koyar.)
   HAVVA
   Dokunayım deme! Bu çocuk benim:
   Kimin haddine koparmak onu ana kucağından?!-
   İHTİYAR
   Götürün haydi, ne duruyorsunuz?
   HAVVA
   Ah evladım! Ben beslemedim mi seni
   Canımla, kanımla.- Var mı kuvvet
   Bu kutsal bağı koparabilecek?
   Nasıl vazgeçebilirim senden ebediyen, nasıl razı olurum
   Yığında kaybolmana, ve gözlerimin
   Kaçamak ihtimamla, seni boşuna aramasına
   Yüz tane birbirine eşit yabancı arasında?
   ADEM
   Ah insanlar, kutsal bildiğiniz bir şey varsa eğer,
   Onun rızası için, bırakın bu anneye yavrusunu.
   HAVVA
   Değil mi ya, değil mi ya! Ah, aziz yabancı!
   İHTİYAR
   Cüretkar oyuna giriştin yabancı;
   Aile geleneğinin
   Canlanmasına göz yumarsak eğer, hemen çöker
   Her türlü kazanımı kutsal bilimin.
   HAVVA
   Umurumda bile değil, buz gibi bilim!
   Yerin dibine batsın, doğa konuştuğu zaman.
   İHTİYAR
   Uzatmayın haydi!
   ADEM
   Sakın dokunmayın haa!
   Kılıç duruyor orda, gösteririm sonra
   Nasıl kullanıldığını.
   İBLİS
   Rüya bu, kımıldama sakın!
   (Elini Adem'in omuzuna koyar, Adem donup kalır.)
   Hisset meş'um kudretini elimin.-
   HAVVA
   Ah, evladım!
   (Yere çöker, çocuğunu alıp götürürler.)
   İHTİYAR
   Bu iki kadın tek kaldı,
   Eş almak isteyen söylesin.
   ADEM
   Bunu ben istiyorum.
   İHTİYAR
   Bilgin, ne dersin?
   BİLGİN
   Tutkun bir erkek, sinir hastası kadın
   Yozlaşmış nasıl doğurur; yanlış bir çiftleştirme bu.
   ADEM
   Ben vazgeçmiyorum, eğer o da istiyorsa.
   HAVVA
   Ben de seni seviyorum, ebediyen seveceğim.
   BİLGİN
   Tam çılgınlık bu.- Gerçekten acaip
   Geçmişin hayaletlerinin belirdiğini görmek
   Aydınlık yüzyılımızda.- Nasıl oluyor bu?
   ADEM
   Cennetin gecikmiş bir ışını.
   İHTİYAR
   Yazık.-
   ADEM
   Acımayın.-
   Bu çılgınlık bizim! Biz sizin aklıseliminizi
   Kıskanıyoruz. Zira bu dünyada her
   Büyük ve soylu olan, daima,
   Duygusuz ve soğuk ihtimamın sınırlayamadığı çılgınlık olmuştur
   Yücelerden bize doğru tatlı bir musiki gibi gelen
   Ruhun sesidir. Tanığıdır, benliğimizin
   Ona yakın olduğunun,
   Ve bu dünyanın adi toprağını hakir görerek
   Daha yüce katlara doğru yol aldığımızın.
   (Havva'yı kolları arasında tutar)
   İHTİYAR
   Bunları ne dinliyoruz hala. Götürün doğru hastahaneye!
   İBLİS
   Acele tarafından müdahale gerek! Adem, gidiyoruz, yürü!
   (Sahnede bulundukları yer, aşağı doğru iner; kaybolurlar.)
   :::::::::::::::::
   ON ÜÇÜNCÜ SAHNE
   (Uzay. Yer küresinin uzaktan görünen bir dilimi gittikçe
  küçülerek nerdeyse diğerleri arasına karışan bir yıldız olur.
  Alaca karanlık yavaş yavaş zifiri karanlığa dönüşür. Artık
  yaşlanmış olan Adem, İblis'le birlikte uçmaktadır.)
   ADEM
   Bu delice uçuşumuz nereye böyle, söylesene?
   İBLİS
   Sen değil miydin isteyen
   Cüruftan arınmış yüce katlara erişmeyi?
   İyi anladıysam eğer, sana yakın bir ruhun sesini
   Duymuştun oralardan.
   ADEM
   Evet, doğru.
   Ama böyle soğuk ve katı tasavvur etmemiştim oraya giden yolu.
   Bu mekan öylesine bomboş, öylesine yabancı ki,
   Mukaddesata tecavüz edenler dolaşıyor burda sanki.
   İki duygu çarpışıyor benliğimde:
   Hissediyorum ne kadar adi olduğunu toprağın
   Ve nasıl hapsettiğini ruhumu; kurtulmak istiyorum çemberinden.
   Lakin hüzün veriyor kopmuş olmak, ona dönmek istiyorum.-
   Ah İblis! Baksana geriye, ne hale geldi dünyamız,
   Önce çiçekler kayboldu gözlerimizin önünden,
   Sonra ormanların titreyen yaprakları;
   Yüzlerce hoşluğuyla o kadar iyi tanıdığımız yerler
   Özellikten yoksun bir düzlüğe dönüştü.
   İlginç olan her şey silindi gitti.
   Kayalar cüceleşip çakıl oluyor artık,
   Ve aşağıdaki basit insanın kutsal bir ses duyduğunu sanarak
   Korktuğu şimşekle yüklü bulut,
   Nasıl zavallılaşıp sefil bir duman oluyor.
   Hani, hani nerde gürüldeyen denizin enginliği?
   Kül rengi bir leke oldu
   Diğer milyonlar arasına karışıp dönen yer küresinde:
   İşte bu, bizim dünyamız.
   Ah İblis! Ya o? Onun da
   Ayrılması mı lazımdı bizden?-
   İBLİS
   Yücelmiş görüş açımızdan baktığımızda, yok çaresi
   Önce letafet kaybolacak,
   Sonra büyüklük, kudret ve nihayet
   Bizim için kalmayacak katı maddeden başka hiçbir şey.-
   ADEM
   Ardımızda kalıyor yıldızlar,
   Ne bir hedef görüyorum, ne de bir engel duyuyorum.
   Sevda ve kavga olmadıkça bu var oluş neye yarar?
   İblis, ürperiyorum!
   İBLİS
   Ne o, bu kadar mı sürdü kahramanlığın,
   Geri dönelim öyleyse, toprakta oynamaya.
   ADEM
   Kim demiş, ileri, haydi ileri!
   Tamamıyla kopuncaya kadar acıyacak ancak
   Dünyaya bağlayan bütün bağlar.-
   Ama dur, ne oluyor böyle, sıkışıyor nefesim,
   Kuvvetim tükeniyor, uyuşuyor beynim.
   Galiba masal değil Antaeus'un
   Dünya toprağına değdiği sürece
   Yaşayabildiği ancak.
   YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
   Evet, masal değil.
   Sen tanıdığın toprağın ruhunu,
   Ben'im ancak sende nefes alan, bilmelisin bunu.
   İşte şarampol burada. Buraya kadar geçer hükmüm.
   Geri dön, yaşarsın - aşarsan şarampolu, yok oluşun
   Bir damlacık suyunda fink atan tek hücreli yaratık gibi.-
   Bu bir damlacık su, senin dünyan.
   ADEM
   Ürkütmen boşuna, inanmıyorum sana.-
   Belki senindir vücudum, ama ruhum benim;
   Sonsuzdur düşünce ve adalet,
   Bunlar daha önce vardı, senin madde dünyandan.
   YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
   Gafil insan! Dene de mahvol öyleyse.
   Gülün kokusu, gülden önce mi vardı,
   Şekil gövdeden önce miydi, ışını önce mi güneşten?
   Ah, bir görebilseydin zavallı ruhunu
   Uçsuz bucaksız uzayda sürüklenirken,
   Hiçbir şey hissetmeden, hiçbir şey anlamadan
   Manayı ve ifadeyi
   Boşuna arayarak yabancı dünyada,
   Üprerirdin. Çünkü her idrak ediş
   Ve senin içini dolduran her bir his,
   Senin dünya dediğin bir dizi maddenin
   İntişarıdır ancak; ve eğer bu başka türlü olsaydı
   Varlığımız sona ererdi, seninki de, benimki de.-
   Güzeli çirkini, selameti cehennemi,
   Senin küçük varlığını çepeçevre kuşatanların hepsini sen,
   Benim ruhumdan kazandın.-
   Buradaki ebedi adalet
   Başka bir dünyada belki de olanaksızdır.
   Ve belki de burada kabil olmayan, doğaldır orada.
   Ağırlık yoktur belki, varlık belki hareket etmez,
   Burada hava olan, fikirdir orada belki,
   Burada ışık olan, orada ses,
   Burada büyüdükçe büyüyen, orda buzlaşmıştır belki.-
   ADEM
   Caydıramazsın beni, yücelere erişmek istiyor ruhum.
   YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
   Adem, Adem, yaklaşıyor son dakika:
   Geri dön, yücelebilirsin dünyada.
   Oysa kainatın halkasından
   Koparırsan kendini, Tanrı tahammül etmez
   Ona yakınlaşmana - hiçe çevirir seni.-
   ADEM
   Ölüm nasıl olsa hiç yapmayacak mı beni?-
   YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
   Yıllanmış yalanın bu boş lafını
   Burada, ruhlar dünyasında ağzına alma.-
   Bütün doğa ürperir bundan.-
   Rabbın kendine sakladığı
   Mukaddes bir mühürdür bu. Bilgi elması bile
   Kıramadı bu mühürü.
   ADEM
   Ben kırarım.
   (Uçmaya devam ederler. Adem, bir çığlık atarak kaskatı
  kesilir.)
   Bittim, mahvoldum!-
   İBLİS
   (Kahkahayla)
   Yıllanmış yalan galip geldi demek.-
   (Adem'i yanından iterek)
   Dönüp dursun artık bu kukla-tanrı
   Yeni bir gezegen olarak uzayda
   Belki de yeniden, benim için gelişecektir hayat orada.-
   YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
   İblis, acele etme sevinmekte!
   Yabancı dünyaya değdi sadece.
   Öyle kolay değildir kopmak benim ülkemden,
   Toprağının sesi çağırıyor seni, yavrum, kendine gel!
   ADEM
   (Ayılarak)
   Yaşıyorum gene.- Hissediyorum bunu, çünkü acı çekiyorum,
   Ama çektiğim acı da tatlı geliyor bana.
   Ne korkunç şeymiş meğer yok olmak.-
   Aman İblis, geri götür beni dünyama,
   Boşuna savaştığım yerlere.
   Gene savaşacağım ve bahtiyar olacağım.
   İBLİS
   Bu kadar çok denemeden sonra hala
   Yeni kavganın beyhude olmayacağını
   Ve hedefe erişeceğini mi sanıyorsun? Gerçekten bir türlü
   Gölgelenemeyen bu çocuksu neşe, ancak insana özgü.-
   ADEM
   Böyle ahmakça bir hayal peşinde değilim.
   Biliyorum, hedefe daha yüz kere erişemeyeceğim.
   Ama zarar yok. Aslında hedef ne zaten?
   Hedef, şerefli cengin sonu;
   Hedef, ölüm; hayat ise mücadele;
   Ve insanın hedefi, bizzat bu mücadele!
   İBLİS
   Doğrusu iyi avuntu, ama hiç değilse bari
   Mücadele ülküsü büyük olsa.
   Ne gezer; yarın alay ediyorsun bu gün uğrunda savaştığınla.
   Yarın çocuk oyuncağı oluyor dün seni heyecanlandıran.-
   Chaerona'da dökmedin mi kanını
   Yenik düşen özgürlüğü savunmak için?
   Ve daha sonra Constantin'le birlikte sen değil miydin
   Savaşan, dünya hakimiyetini kurmak için?
   Din uğrunda kurban olmadın mı,
   Ve daha sonra ise, bilimin silahıyla
   Dine karşı çıkmadın mı?
   ADEM
   Doğru, hepsi doğru. Ama ne kadar adi idiyse de ülküm
   Gene de coşturmuştu ve yüceltmişti o zaman;
   Ve tam da bundan ötürü kutsaldı ve büyüktü.
   İster haç yahut bilim, ister özgürlük ya da ihtiras
   Uğrunda etkilemiş olsa da, sonuçta
   İlerletti insanoğlunu.-
   Haydi geri dönelim dünyaya, gidelim yeni cenklere doğru.-
   İBLİS
   Peki, ya bilginin sözlerini unuttun mu?
   Dört bin yıl sonra
   Dünya donacak-mücadelenin sonu gelecek.
   ADEM
   Eğer bilim karşı koyamazsa buna.
   Ama karşı koyacak. Hissediyorum, biliyorum.-
   İBLİS
   Peki, ya sonra? Mücadele, yücelik, kudret var mı,
   Us'un, kuramdan oluşturduğu sun'i dünyada?
   Kendi gözlerinle görmedin mi az önce?-
   ADEM
   Kurtarsın dünyayı, yeter.-
   Görevini yerine getiren her şey gibi, o da geçer.
   Ve o zaman gene yükselir ülkü
   Ve can verir ona.
   Geri götür beni; yanıp tutuşuyorum görmek için
   Kurtarılmış dünyada, hangi yeni öğretinin
   Bana coşku vereceğini.-
   İBLİS
   Geri gidelim öyleyse, peki!-
   :::::::::::::::::
   ON DÖRDÜNCÜ SAHNE
   (Karlarla buzlarla kaplı, dağlık ağaçsız bir yer. Kıpkırmızı,
  ışınsız güneş, sisler arasında bir küre halinde duruyor. Ön
  planda, yozlaşmış birkaç kayın ağacı, ardıç ağacı, çam ağacı
  arasından bir Eskimo kulübesi görünüyor. İyice ihtiyarlamış olan
  Adem, yanında İblis olduğu halde, bastonuna dayanarak
  dağdan aşağı doğru iniyor. Puslu bir aydınlık.)
   ADEM
   Ne dolaşıp duruyoruz bu uçsuz bucaksız kar dünyasını,
   Boş gözlerle bize bakan ölümden başka şey yok burada,
   Sadece, adımlarımızın sesinden korkup suya dalarak
   Gürültü yapan birkaç ayı balığı.
   Bitkiler bile yorulmuş didinmekten,
   Yoz çalılar türemiş yosunlar arasında,
   Ve kızıl suratıyla sislerin ardından bakan ay,
   Andırıyor mezar çukuruna bakan ölüm lambasını. İşimiz ne
   Burada? - Götür beni, palmiyelerin büyüdüğü yere,
   Güneşin, güzel kokuların diyarına.
   İnsan ruhunun, kuvvetinin
   Bilincine vardığı yere.-
   İBLİS
   Oradayız. Bu kan rengi küre, senin güneşin.
   Ayaklarımızın altında ekvator.-
   Bilim, yenemedi yazgısını.-
   ADEM
   Ne korkunç dünya!- Burada ölünür sadece.
   Acımam burada bırakacağım hiçbir şeye.
   Ah İblis, ben ki bir zamanlar, insanlığın beşiğinin
  
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.