Yeni Türkiye - 5

Süzlärneñ gomumi sanı 3767
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1919
20.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
31.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
38.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
Millîcilerin başlıca kozu, İtilâf devletlerinin yeni bir harp için inkâr edilmez isteksizlikleri idi ama bu isteksizlik, Mustafa Kemal'i yenmek için ortaya atılan Venizelos'un taleplerini kabule mani olmuyordu. Venizelos'un talepleri, Hythe ve Boulgone konferanslarında kabul edildi. Yunanistan, Anadolu ve Trakya'yı işgal müsaadesini aldı.
Şu hâlde, Yunanlıların Hazira 1920 taarruzu, serbest ve millîyetçi Türkiye'yi dize getirmek için yapılan dört tazyik teşebbüsünden sonuncusu ve en mühimidir (1).
Yunanlılar ilerlerken, siyasî çalışmalar bunları takip ediyordu. Bunlar bir müddetten beri devam etmekte idiler; Uzun ve çetin müzakereler Londra Sulh Konferansının 5 komisyonunu işgal etmekte idi. San-Remo konferansında 1920 Nisanında Lloyd George ve Millerand tarafından büyük bir hamle yapıldı.
Müttefiklerin daveti üzerine, San-Remo kararlarını tebellûğ etmek( bildirmek) için, Damat Ferit Paşa tarafından bir heyet teşkil edildi. Bu heyet Versailess'a 6 Mayıs'ta geldi. Heyet şu şahıslardan müteşekkil idi: Tevfik Paşa, eski Sadrazam, Heyet Başkanı; Reşit Bey, Dahiliye Nazırı; Fahrettin Bey, Maarif Nazır; Cemil Paşa, Nafıa Nazır, eski İstanbul Valisi. (Mahmut Muhtar Paşa, Bahriye Nazırı ve harbin ilk üç senesinde Berlin elçisi, delege olarak seçilmeyi kabul etmemiştir.)
Heyet, Millerand'ın riyaset (başkanlık) ettiği Sulh konferansı tarafından 11 Mayısta kabul edildi. İtilâf devletlerinin görüşü belirtildikten sonra anlaşmanın başlıca hükümlerini muhtevi (içeren) metin heyete verildi. Muahedeyi (anlaşmayı) incelemek ve görüşlerini yazılı olarak ifade etmek üzere heyet ebir ay mühlet (süre) verildi.
Tevfik Paşanın, Müttefiklerin talep ettikleri hususları bildiren telgrafı Türkler arasında şaşkınlık yarattı.
Verilen mühlet 15 gün daha uzatıldığından, heyetin iki azası Reşit Bey ve Cemil Paşa, Türkiye'nin cevabını hükûmetlerine takdim etmek üzere İstanbul'a geldiler. Dönüşlerini beklemeksizin Damat Ferit, Boulogne Konferansı'nda konuşulmak üzere, Trakya ve İzmir'e dair mukabil (karşı) teklifleri hâmil olarak Toulon'a doğru yola çıktı. Versailles'a 20 Haziranda, Yunanlıların Türklerin hakkından gelmek vazifesini aldıkları tarihte geldi. Mukabil teklifler, mühletin sona erdiği 26 Haziranda, Damat Ferit tarafından veridi. İstanbul'a giden diğer iki delegenin cevabı 31'inde teklifler tamamlandı.
Tanzim edilen mukabil teklifleri Spa konferansı inceledi ve 17 Temmuzda Millerind, Yüksek Meclis adına bunların reddedildiğini Osmanlı heyetine bildirdi. Spa'daki ''sükût''la maneviyatı bozulan heyet, 14'te İstanbul'a dönmüştü: Damat Ferit, Spa konferansına kendini davet ettirmeye muvaffak olamamıştı.
Anlaşmayı imzalamayı reddederse payıtahtını da kaybedeceğinden korkan padişah, mühim hâllerde yapıldığı gibi Şûrayı Saltanatı davet etti (22 Temmuz). Sabık sadrazam Ali Rıza Paşa hariç, Şûrayı Saltanat, ekseriyetle muahedenin imzalanmasına karar verdi. Bununla beraber, Sulh Konferansından Trakya'nın Milletler Cemiyetinin kontrolu altında bulunmasının ve İzmir'in serbest liman olmasının hükûmetçe temin edilmesi temennisini (dileğini) belirtti.
Bundan sonra Damat Ferit kabinesi anlaşmanın imzası içni 3 temsilci tesbit etti: Bağdatlı Hâdi Paşa, Filozof Rıza Tevfik, Bern elçisi Halis Bey.
Müttefiklerle sulh muahedesi 10 Ağustos 1920'de S­evres'de imzalandı (1). Hiçbir zaman tatbik edilmemiş olmasına rağmen muahede hükümlerini hatırlamak gerekir:
1. İstanbul- Bu şehir, anlaşma hükümlerini ve bilhassa azınlıkların haklarını ihlâl etmemek şartıyla padişaha bırakılmıştı (36'ncı madde).
2. Boğazlar- Harp zamanında dahi seyrüsefere açık veserbest olacaktı (37'nci madde). Alâkalı milletler ve İtilâf devletleri temsilcilerinden müteşekkil Boğazlar komitesinin nezareti (gözetimi) altında bulunacaktı.
3. Kürdistan- İstanbul'da bulunan bir komisyon, kürt halkının ekseriyette bulunduğu bölgeler için bir istiklâl tasarısı hazırlayacaktı.
4. Ermenistan- 88'nci madde ''İtilaf devletleri gibi Türkiye'de Ermenistan'ın hür ve müstakil bir devlet olduğunu ilân eder. ''Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinde Türk-Ermeni hududunun tesbiti Birleşik Amerika Devletleri Cumhurreisinin hakemliğine tevdi edilmiştir (bırakılmıştır). (madde 89)
5. Yunanistan- Türkiye, Yunanistan'a Trakya'yı Karadeniz sahilinde Podima'nın 7 km. kuzey batısındaki bir noktadan (Midye'nin doğusunda), Büyük Çekmece gölü kenarındaki Kalikrita'nın 1 km. güney batısındaki bir noktaya kadar terkediyordu (1). Bozcaada ve İmroz adaları Yunanistan'a geçiyordu. İzmir, 66'ıncı maddede tasrih edilen (belirtilen) civar bölge ile beraber, Türk hükümdarlığında kalıyor; fakat Türkiye, bu şehirdeki hükümranlık haklarını Yunan hükûmetine devrediyordu. Türkiye'nin imtiyaz hakları şehrin dış kalesine devamlı çekilecek bir Türk bayrağı ile temsil edilecekti. Beş sene sonra İzmir şehir meclisi Yunanistan'a nihaî ilhakı talep edebilirdi. Milletler Cemiyeti de kendi zaviyesinden plebisit isteyebilirdi.
6. Hudut Arap Memleketleri- Türkiye, Suriye, Arabistan ve Musul vilâyeti dahil Irak, aynı zamanda Mısır üzerindeki haklarını kaybediyordu. Mısır üzerinde İngiliz himayeciliği tanıyordu. Suriye sınırı Mardin kuzeyinden, Urfa'dan Cebelibereket (Osmaniye) sancağından geçiyordu.
7. Diğer memleketler- Türkiye, Fransa'nın Tunus ve Fas'ta himayeciliğini tanıyor, Britanya İmparatorluğuna Kıbrıs'ın, İtalya'ya On İki Ada'nın ilhakını (katılmasını) kabul ediyordu.
8. Azınlıklar- Müteaddit (çeşitli) hükümler onların haklarını koruyordu.
9. Ordu ve deniz kuvvetlerine dair hükümler- Türkiye, 35.000'i jandarma, 15.000'i asker olmak üzere 50.000 kişiyi silah altında bulundurabilecekti. Deniz kuvveti, 7 şalopa ve 6 torpito muhburundan ibaret olacaktı.
10. Malî hükümler- İtilâf devletleri tazminat talebinden vazgeçmekte, fakat sivillerin zararları için tazminat hakkını muhafaza etmekte idiler.
11. Kapitülâsyonlar- Yeniden tesis edilecek ve ağırlaştırılacaktı.
Sèvres muahedesinin ertesi günü, yabancılar ve Kemalistlere muarız (karşı) Türkler, millî hareket olmasaydı şartların bu kadar sert olmayacağını, diğerleri ise, belki de haklı olarak, millî hareket olmasaydı daha da sert olacağını düşünüyorlardı.
Muahedenin imzasını takiben, derhal İtalya İstanbul'da bir elçilik kuracağını bildirdi. Fransa, 1920 Eylülünde İtalya'yı takip etti. İngiltere ise bir mümessillik iki iktifa etti (yetindi). Yunan Yüksek Komiseri Kanellopulos, Ortodosk Kilisesi Saint-Synode ve Karma Meclisin müşterek toplantısında, Sèvres muahedesinin ''Helenleri, başşehirler kraliçesinin kanlı boyalı kapılarına yaklaştırdığını'' bildiriyordu. (1920 Ağustos sonu)
Ağustos sonunda Yunanlılar Simav ve Uşak'ı işgal ettiler, sonra cephede kısa bir sükûn oldu. Müttefikleri muahededen itibaren Anadolu'da asayişi temin için altı ay mühlet tanıdıkları Osmanlı kabinesi, Lütfi Fikri'nin teklifiyle Yunanistan'la müzakere ederek, meşkük (belirsiz) imtiyazlar elde etmeye çalışıyordu. Fakat yola getirilemeyen Mustafa Kemal'in mütecaviz tavrıyla karşılaşan İtilâf devletlerinin memnuniyetsizliği karşısında Damat Ferit, kabinesini iki defa islaha teşebbüsten sonra bir daha iktidara gelmemek üzere, Kasım 1920'de istifa etti. Hürriyet İtilâf Partisi çöküyor ve iktidar bir intikal (geçiş) hükûmeti kuran Tevfik Paşa'ya geçiyordu.
Bir müddet sonra, Millîciler lehine, başka bir hadesi olacaktır: Venizelos'un, Kral Aleksandr'ın kaza ile ölümü akabinde, seçimde devrilmesi (Kasım 1920). Plebisitle tahta geçen Kral Konstantin'in dönüşü ile Müttefiklerin Yunanlılar'a karşı durumunu değişip değişmeyeceği konuşuluyordu.
Fakat başka endişeler Mustafa Kemal'i beklemekte idi.
Bu da, bu anda ihtiyacını hissettiği, Yunan kuvvetlerine karşı koymaya muktedir kâfi miktarda nizamî askerdi. Diğer cephelerde olduğu gibi, Batı cephesinde de disiplinsiz cephelere başvurmak mecburiyetinde kalıyordu ki, bitmez tükenmez harplerle yorgun düşmüş nizamî birliklerin, bunlarla teması maneviyatlarının bozulmasına sebebiyet veriyordu. Bu duruma deva bulmak için bazı müteşebbis kimseler Millet Meclisi'ne harpçi ve itimat telkin eder bir kuvvetin teşkilatlandırılmasını teklif ettiler. Mustafa Kemal, meşgul bulunduğundan, bu teşebbüse karışmadan yapılmasına izin verdi. Teşkilatçılar isminin nüfuzundan istifade ettiler. Bir müddet sonra kurulan birlikler, Yeşil Ordu adını aldı. Çerkez Reşit Bey, bir mebus ve iki kardeşi, Ethem ve Tevfik Bey belli başlı kurucular arasında idi. Anzavur'a karşı çarpışmalarda Ethem, Millîcilere büyük hizmet etmişti. Bu muvaffakiyetler başını döndürdüğünden siyasî rol oynamaya kalktı; komünist propagandasına kapıldı ve kızıl temayüllü Yeni Dünya gazetesi, yeni askerî teşkilâtın himayesinde, Eskişehir'de 20 Ağustos'ta çıktı. Kütahya'da ikamet eden Ethem'in birlikleri Kuvvei Seyyare adını aldı. Bu işte tehlike gören Mustafa Kemal'in tavsiye ve gayretlerine rağmen, bu propaganda Büyük Millet Meclisi mebusları arasında da taraftar buldu ve bu mebusların ekseriyeti reislerine ciddi müşkülât çıkardılar.
Hatta o zamanki Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşanın, 24 Kasım 1920'de, Gediz'de Yunanlılara karşı yaptığı taarruzun, Ethem ve kardeşi Tevfik'in talimatıyla yapıldığı dedikodusu dolaştı. Bu taarruz, Yunanlıların Bursa cephesinde biraz daha ilerlemesini temin etmekten başka bir netice vermedi.
Diğer taraftan, Nazım Bey adlı sabık bir vali, yabancı desteğiyle bir Komünist Partisi kurmayı tasarladı (Halk İştirakiyön) ve hafif bir ekseriyetle Dahiliye Vekili seçilmeye muvaffak oldu.
Mustafa Kemal bunun üzerine harekete geçti. Nazım Bey'i istifaya mecbur etmeye muvaffak oldu ve umumî karargâhı Bilecik'te bulunan Garp Cephesi Kumandanlığı'na, Gediz taarruzuna Erkânı Harbiye Reisi olarak muhalefet etmiş olan İsmet Bey'i tâyin etti (10 Kasım). Ali Fuat Paşa ise Moskova'ya elçi olarak gönderildi (8 Kasım 1920).
Bu tedbirlerden memnun olmayan Ethem, Mustafa Kemal'e karşı hesaplı bir hürmekâr tavır muhafaza ederken cephe kumandanının emirlerine açıkça karşı gelmeye ve dilediği gibi hareket etmeye başladı. Mustafa Kemal, nihayet bulunduğu zor duruma rağmen, cepheden çektiği askeri Ethem'e karşı sevketti. Bunlar, âsiyi ve kardeşlerini Kütahya'dan atarak, Gediz istikametine sürdüler. Ethem, o zaman, Yunanlılara iltihak ederek hizmetlerine girdi. Ethem'in ve ihanetinin hatırası, Rus propagandasına kapılan birkaç Türkün ham komünistlik arzularını sarstı.
Yunanlılar, önlerindeki perdenin Ethem'in takibi yüzünden inceldiğini farkedince, Bursa ve Uşak cephesinde, Afyon ve Eskişehir istikametinde yeni bir taarruza geçtiler (6 Ocak 1921). Ethem'in tenkilinin (uzaklaştırılmasının) yarattığı imkândan istifade ederek Anadolu'yu kat eden demiryolunu ele geçirmek istiyorlardı.
Taarruzun başında İsmet Bey, Kütahya cephesinde Ethem'in âsilerine karşı Yarbay İzzettin Bey kumandasında 61'inci Tümeni ve bir süvari birliğini bırakarak, bütün kuvvetlerini kuzeyde, Eskişehir batısında, İnönü'ye ve güneyde Uşak doğusunda, Dumlupınar'a gönderdi. 9 Ocakta, Bursa kesimindeki 3 Yunan tümeninden ikisi, İnönü'deki Türk mevzileri ile karşılaştılar. 10 Ocakta âsilerin takibinden vazgeçen İsmet bey, Kütahya'dan İnönü'ye geldi ve gecenin 9'unda, Yunan taarruzunun kırılmasıyla son bulan, şiddetli bir savaş başladı. Aynı gece, Yunanlılar Bursa istikametinden çekildiler.
Tarihe'e göre, bu muharebe, Yunanlarıların kuvvetleri 20.000 silâh, 150 ağır makineli, 50 top, 200 kılınç, Türklerinki ise 6.000 silâh, 50 mitralyöz, 28 top, 300 kılınçtı.
Yunan ordusu, Afyonkarahisar'ı tutan Dumlupınar mevziine hücuma teşebbüs etmedi.
Birinci İnönü Savaşı, Yunanlılara karşı harpte ilk Türk zaferi olmakla mühimdir. Bu zafer, Kemalist ordunun maneviyatını yükseltmeye yaradı.
Kuzeyde Yunanlılar hücum ederken, Ethem aynı anda, kütahya batısındaki Türk kuvvetlerine taarruz ediyordu. İzzettin Bey tarafından mağlûp edildi ve İnönü'nün muzaffer kuvvetleri tarafından Gediz istikametinde kovalandı. Ethem ve kardeşleri Eskişehir'e hücumu denedilerse de mağlûp oldular ve askerlerinin kendilerini terketmesiyle yunan hatlarına iltica ettiler.
1917'de Rus cephesinin dağılmasını takiben, Kafkasya'nın güneyinde Erivan mıntıkasında, Gümrü ve Karsta, İtilâf devletleri tarafından himaye edilen ve milliyetçi, Türk düşmanı hislerle mücehhez (donanmış) Taşnak Ermeni siyasî partisinin idare ettiği bir Ermeni devleti kurulmuştu.
Millet Meclisi, bu mıntıka ve hudut Türklerinin maruz kaldıkları tethiş, hattâ kâtliâma müsamaha etmekle itham ettiği bu hükûmete karşı mevziî seferberlik ilân ve emri altında 15'inci Kolordu bulunan Kâzım Karabekir Paşaya kuzey-doğu cephesi kumandanlığını tevdi etti. Ermeniler, Türklerin müstakil bir devlet kurmayı tasarladıkları için Oltu'yu işgal ettiklerinden, Büyük Millet Meclisince 7 Temmuz 1920'de bir ültimatom gönderildi. Bu ültimatom hiçbir netice vermedi. 22 Eylülde, Afyankarahisar'da toplanan askerî şefler, Ermenistan'ı istilâya karar verdiler. 24'te hudutta yığılan Türk birlikleri, bir Ermeni hücumunu defettiler ve sonra taarruza geçtiler. Kâzım Karabekir Paşa Oltu, Albay Halit Sarıkamış, Yarbay Nihat Bey Bayburt ve Karakilise, Nuri Paşa ise Karabağ ve Zangezor üzerine yürüyordu. 29 Eylülde, bu anî taarruzla şaşıran Ermeni hükûmeti seferberlik ilân etti.
Çarpışmaları, Türkler, maharet ve süratle sevkettiler. İlk olarak, Kâzım Karabekir Paşa Oltu'yu aldı. 8 Ekimde, Bolşevikler ve Azerbaycanlılar, başı bozuk Tatarlar açlığın hüküm sürdüğü Ermenistan'ın kuzey hududuna hücum ettiler. Erivan hükûmeti tarafından yanında harbe davet olunan Gürcistan seferber oldu ise de hududunu beklemekle iktifa etti. Sarıkamış cephesinde Ermenilerin birkaç muvaffakiyetine rağmen bu şehir, 10 Ekimde Türkler tarafından alındı ve 17 Ekimde Iğdır'da Azerbaycanlılar ile Türkler irtibat tesis ettiler. 22 Ekimde Sovyetler bir nota vererek, Erivan demiryolu imtiyazının terki şartı ile, Rus-Tatar cephesinde muhasamatın (çatışmasının) kesilmesini teklif ettiler. talep reddedildi. 30 Ekimde 15'inden beri boşaltılmış Kars'ı Türkler aldı. 7 Kasımda, Gümrü zaptedildi. Bu arada, Erivan'da bir halk hareketi Taşnak hükûmetini devirmişti ve 5 Kasımda yeni sosyal-demokrat kabine mütakere talep ediyor ve 3 Mart 1918 Brest-Litowsk anlaşmasını tanımayı kabul ediyordu. Bu anlaşmaya göre, Ermeni birlikleri Arpaçay gerisinde, Türk birlikleri ise Gümrü hattında kalacaklardı. Türk kumandanı nizamı teminle mükellefti. Ermenilerin, Türkleri derhal silâhsızlanmaları hususunda ısrar etmekle ve Türklerin Ermenileri, Ermeni Generali Sabuh'un Gümrü üzerine yürüyerek mütakereyi ihlâl etmekle itham etmeleri (suçlamaları) üzerinde çarpışmalar tekrar başladı. (11 Kasam 1920)
Bir defa daha yenilen Ermenisten, 18'de yeni bir mütakereyi kabul etti ve 26'da başlayan sulh müzakereleri Gümrü anlaşmasına (3 Aralık 1920) ulaştı. Ermenistan, Brest-Litowsk anlaşmasını tanıyor, hangi devletin olursa olsun valiliğini kabul etmemeyi taahhüt ediyor, Natişevan, Zangezor ve Karabağ mıntıkalarının mukadderatını (geleceğini) plebisitle tesbiti tasvip ediyordu.
Türkiye, bu suretle 1878'de kaybetmiş olduğu Kars'ı geri alıyordu.
Ermenistan'da iktidar, Sovyetlerin eline geçince Gümrü anlaşması, Moskova (16 mart 1921) ve Kars (13 Ekim 1921) anlaşmaları ile teyit edildi.
Türklerin Ermenistan üzerinde zaferleri, İngilizlerin tahliyesinden sonra Batum'u işgal eden Gürcülerin daha münisleşmesini (yumuşamasını) temin etti. Büyük Millet Meclisi, bu ilhakı protesto ederek, Brest-Litowsk ve Trabzon Türk-Gürcü anlaşmalarının, Batum'u Türklere bıraktığını bildirdi. Gürcüler, murahhas (delege) göndererek, Artvin, Ardahan ve Batum'un Türklere terkini kabul ettiler. Bu bölgeler, 1921 Martında, Türk ordusu tarafından işgal edildi; fakat Batum, Moskova antlaşmasıyla sonradan Ruslara verilecektir. Artvin ve Ardahan kesim olarak Türkiye'ye kalacaktı. Böylece, Büyük Millet Meclisi, millî sahasını, felâketli Sévres muahedesinin imzalanmasından pek az sonra, genişletiyordu.
Esasen Millîcı Türklerin bir taraftan, Antalya'yı (Mayıs 1921) boşaltmak üzere bulunan İtalya ile, diğer taraftan Mart 1921 anlaşmasına zemin teşkil edecek 23 Ağustos 1920 tarihli anlaşmayı imzalamış bulunduğu Sovyet hükûmeti ile iyi münasebetleri vardı.
Bu anlaşmaya göre, Millîci hükûmet ''Sovyet hükûmetinin muvafaki olmaksızın Müttefiklerle anlaşmaya girişmeyeceğini'' taahhüt ederken, Sovyet hükûmeti de ''Türk millîcilerin haklı taleplerini manen ve maddeten desteklemeyi'' kabul ediyordu (madde 2). Bu hükümler başlangıçta gizli iken 1920 Aralığında açıklandılar.
Damat Ferit Paşa ve Venizelos'un devrilmesinden sonra siyasî hava bir hayli değişmişti. İhtiyar Tevfik Paşa tarafından riyaset (başkanlık) edilen yeni kabine, mutedil, millî harekete müsait kimselerden müteşekkildi. Şu şekilde hülâsa edilebilecek programının başında Mustafa Kemal'e yakınlaşmak yer alıyordu:
1. İstanbul ve Ankara'yı iki hasım kardeş gibi ayıran iktidar ikiliğine bütün Türklerin birliğini gerçekleştirerek ve Anadolu'yu sükûna erdirerek son vermik,
2. İtilâf devletleri ile iyi münasebetleri arttırmak. (Halka ilân tarihi 20 Ekim)
Dahiliye Nazırlığının, Tevfik Paşanın siyasî karşıtı Ahmet İzzet Paşaya verilmesi bile manidardı. Hürmet gören bu general, bilindiği gibi, Mondros mütakeresi sırasında sadrazam olmuştu ve Mustafa Kemal'le iyi münasebetleri vardı.
İşe başlar başlamaz, kabine, İzzet Paşa reisliğinde bir heyeti, Müttefiklerin tasvibi ve bazılarına göre telkini ile, Mustafa Kemal nezdine göndermekle meşgul oldu. Vaktiyle, bu tasarı Damat Ferit Paşa tarafından da düşünülmüş ise de düşüşünü hızlandırmaktan başka işe yaramamıştı. Bilhassa millî harekete karşı sempatisinin, bu hareketi Müttefik kararları üzerine bir baskı vasıtası olarak görmesinden ileri geldiği sanılan İzzet Paşanın tercih edilmesi şartlara en uygun olarak görülmekte idi. Sèvres muahedesinin imzalanmasından beri değişen zaruret karşısında, Şurayı Saltanat toplantısı kararına iştirak etmiş olduğu için, bu muahede hükümlerinin tatbikine de yararlı olması icap ettiği düşünülüyordu.
Millîcilerin şüphelerini izale (gidermek) için, heyete hiçbir yabancı temsilcinin katılmaması kararlaştırılmıştı. İzzet Paşa, Mustafa Kemal'e Müttefiklere karşı mukavemetin beyhudeliğini ve onlarla uyuşmasının daha yerinde olacağını anlatacaktı.
Mareşal İzzet Paşa ve arkadaşları (1) Bilecik'e 5 Aralık 1920'de geldiler ve Mustafa Kemal tarafından karşılandılar. Daha sonra Ankara'ya geçtiler ve Osmanı heyeti burada uzun müddet kaldı. Gazi'nin sonradan dediği gibi, ''İzzet ve Salih Paşa Anadolu'ya ısınamadılar.'' Aralık ayı sonunda, sadrazam Fransa yüksek komiseri vasıtası ile, açık bir mektup göndererek geri dönmelerini istedi; buna rağmen heyet gitmeyince gizli emirlerle birincinin iptal edilmesi düşünüldü. Nihayet uzlaştırıcı heyet hiçbir netice elde edemedi.
İzzet Paşa, İstanbul'a 19 Mart 1921'de, beklenmediği, zira İstanbul'da bile kimse onlarla alâkadar değildi, bir sırada döndü. Vazifesi, gayesini kaybetmişti. Müttefiklerin bile değiştirmeye hazırlandıkları bir muahedenin tatbikini övemezdi.
Müttefik siyaseti zaten başka anlaşma yolları arıyordu; Sèvres muahedesinin yeniden gözden geçirilmesi fikri yavaş yavaş vücut buluyordu. Bu değişikliğin emareleri, daha Venizelos'un devrilmesinden evvel zuhur etmişti. Bir müddet evvel Sèvres muahedesinin tâdil edilmeyeceğinden (değiştirilemeyeceğinden) bahseden Fransa Hariciye Nazırı Millerand, Aix-les-Bains'de, M. Gioletti ile millîcıler ve Babıâlî arasındaki ihtilâfa son verdirerek, Türkiye'ye yardım etmek hususunda anlaşmıştı. (1920 Eylülü). Türkler, bundan mütehassis oldular ve bunu takiben Millerand'ın Cumhurreisliğine seçilmesi hararetle karşılandı.
Millerand'ın halefi Leygues, Meclisin hariciye komisyonunda, muahedenin, Türkiye için müsait bir şekilde değiştirilmesi mevzuu bahs olduğunu bildirdiğinde kimse hayret etmedi. Bu fikre alışılmaya başlanmıştı.
İtalya, Fransa gibi Kemalist harekete git gide taraftar olmakta ve Roma, Anadolu ile gizlice temas etmekte idi. Cavit Bey kabinesi hususî kalem müdürü olan Reşit Saffet Bey ve eski Atina elçisi Galip Kemalî Bey, İtalyan hükûmeti nezdindeki siyasî temsilcisi Osman Nizamî Paşa ile irtibat temin ediyorlardı.
15 Ocak 1921'den 20'ye kadar Roma'da, Batıda bulunan Türk devlet adamları gizli bir toplantı yaptılar: Ahmet Rıza, Cavit, Hüseyin Hilmi Paşa, Şükrü Paşa, Mahmut Muhtar Paşa ve iki kemalist delege Rüstem Bey (Talât Paşanın kongreye iştirak talebini red eden) ve Kenan Bey.
25 Ocakta Paris Konferansı, esası Sévres muahedesi olmak üzere, Doğu meselesinin hallini müzakere etmek için, Müttefik devletler ile Yunan ve türk hükûmetlerinin Londra'da yapılacak 21 Şubat konferansına davet edilmesine karar verdi. Aynı tebliğ, Türk hükûmetinin, Mustafa Kemal'in veya Ankara hükûmeti seçkin temsilcilerinin Osmanlı heyetinde bulunması şartı ile davet edileceğini ilâve ediyordu. Bu, Anadolu'da kurulan hükûmetin yeni ve zımnî (dolaylı) tanınması idi.
Tevfik Paşa, Mustafa Kemal'i temsilcilerini tesbite davet etti. Mustafa Kemal dayatarak, beynelmilel bir konferansta Türkiye'yi temsile, yeni Teşkilâtı Esasiyenin gösterdiği gibi, yalnız Büyük Millet Meclisi hükûmetinin salâhiyetli olduğunu cevaben bildirdi ve cevabına Teşkilâtı Esasiye metninin bir suretini ekledi. Demek ki Millîci delegeler, doğrudan doğruya Londra konferansına gönderileceklerdi. Filhakika, Lloyd George, İtalya vasıtası ile bir davet yaptığından, Mustafa Kemal, Hariciye Vekili Bekir Sami reisliğinde bir heyet teşkil ettirdi. (1)
Londra konferansı (27 Şubat -12 Mart 1921), İzmir ve Trakya'ya ilk olarak beynelmilel bir heyetin gönderilmesine karar vermekle işe başladı. yunanistan, bu kararı kabul etmeyince (6 Mart notası) Sèvres muahedesi hükümlerine zıt bir çok değişiklik ihtiva eden (içeren) ikinci bir teklif yapıldı (12 Mart). Cevap için bir ay mühlet verilmişti; fakat teklif, ne Türkleri ne de Yunanlıları memnun etmediğinden Londra konferansı neticesiz kaldı ve çarpışmalar, az sonra yeniden başladı.
Müzakereler esnasında, ihtiyarlardan müteşekkil Osmanlı heyeti genç Ankara delegelerine büyük hürmet gösterdi. Heyete Sadrazam Tevfik Paşa riyaset ediyordu ve heyet azaları arasında Mustafa Reşit Paşa ile Osman Nizamî Paşa vardı.
Aynı zamanda Londra konferansına davet, Osmanlı hükûmetinin millîci şeflere karşı tutumunun değişmesi gibi bir netice de verdi. İstanbul Divanı Harbinin Mustafa Kemal ve arkadaşlarını idama mahkûm eden kararı, Askerî Temyiz Meclisi tarafından bozuldu. 1 Şubattan itibaren İstanbul gazeteleri Damat Ferit kabinesinin bir kararının manettiği paşa, bay ünvanını millîciler için kullanmaya başladılar.
Londra müzakerelerine muvazi (paralel) olarak Büyük Millet Meclisi hükûmeti, Moskova'da Sovyetlerle bir anlaşma imza ediyordu (16 Mart 1921).
Yine Londra konferansı sırasında, Ankara delegesi Bekir Sami Bey, İngiltere, Fransa, İtalya ile alaşmalar aktetti. Briand'la müzakere edilen konu, Klikya'nın bazı şartlarla tahliyesine dairdi. Bu anlaşmalar, Üçlü İtilâftan mülhem olduğu ve Sèvres'i tamamladığı, Türkiye'ye bırakılan mıntıkaları İngiltere, Fransa ve İtalya'nın iktisadî nüfus bölgelerine böldükleri mülâhazasıyla, Büyük Millet Meclisinde red edildiğinden meriyete (yürürlüğe) giremedi. Londra anlaşmaları, 1921 Mayısında neşrolunan Malta sözleşmesi kadar faydasız oldu. Bekir Sami, 12 Mayıs 1921'de istifa etti.
Yunan taarruzu, 23 Martta, yani Londra Konferansında teklif edilen bir aylık müddetin sona ermesinden evvel başladı. 1'inci İnönü Harbini takiben, Bursa ve Uşak'taki Yunan ordusu takviye edilmişti. Diğer taraftan İzmit'te Yunanlılar bir tümen yerleştirdiler ise de, Türkler, Kocaeli grubu ile buna karşı koydular.
İkinci İnönü, neticede birinciye cevap oldu. Bu defa da Yunanlılar, Bursa ve Uşak'tan aynı gaye ile hareket ettiler: Anadolu demiryolu. Bununla beraber, kuvvetler evvelkinden daha mühim idi: Yunanlıların 40.000 tüfek, 3700 ağır ve hafif makineli, 144 top, 1200 kılınç; Türklerin ise 15.000 tüfek, 150 ağır ve hafif makineli, 56 top ve 900 kılıçları vardı. Yunan cephesinde General Papulas, Türk cephesinde ise İsmet paşa (Ethem'in tenkili, I'inci İnönü zaferinin mükâfatı olarak 10 Ocak 1921 Büyük Millet Meclisi kararıyla) kumanda ediyordu.
Yunan taarruzu, millîciler için bir süpriz olmadı. 15 Marttan beri, Eskişehir ve Afyon mıntıkalarına birlikler yığmışlardı. 22 martta Kütahya'ya, maraş askerî kumandanı Salâhattin Adil Bey kumandasında 2'nci Kolordu geliyordu. İleride bu birlik, İnönü mevzilerinin sağ kanadını takviye edecektir. Kastamonu valisi ve askerî kumandanı Muhittin Paşa, 20 Martta, Bursa cephesi sağ kanadının kumandasını aldı.
Bursa'dan hareket eden Yunan birlikleri, Bilecik-Pazarköy istikametinde yürüdüler. İlk gün, 20 km. ilerleyerek Hasanpaşa-Fındıklı-Yenişehir hattını işgal ettiler. Ertesi gün, 24 Martta, Türkleri Nazif Paşa -Köprühisar mevzilerinden çıkardılar ve Gümüş deresi - Bilecik hattını ve 25 Martta da Pazarcık-Yeniköy hattını işgal ettiler. 26'da Adapazarı alındı ve Yunanlılar, İnönü'ndeki Türk uç mevzileri ile temasa geçtiler. Türk birlikleri Karaköy, Afgin, Karadağ ve Çukurdağ arasında toplanmıştı. Yunanlılar, önce sağ kanada ve sonra yeni takviyelerle merkeze ve sola hücum ettiler. Türklerin geri çekilmesi ile Kovalıca'ya ulaştılarsa da hamleleri Türk mukabil (karşı) taarruzları ile kırıldı. 30 Martta takviyelerle taarruza kalkmayı denediler fakat Ankara'dan, bu arada Meclis Muhafız Taburunu da takviye olarak alan Türkler tarafından püskürtüldüler.
Güneydeki Yunan kuvveti, Uşak'tan hareketle Dumlupınar mevzilerini 24 Martta, Balmahmud'u 27 Martta ve nihayet Afyonkarahisar'ı 28 Martta aldı ise de kuzey ordusunun muvaffakiyetsizliği güney ordusunu çekilmeye icbar etti (zorladı). Buna rağmen 8'den 11 Nisana kadar, Türklerin geri almaya çalıştıkları Dumlupınar'ı muhafaza ettiler.
Yunanlılar aynı zamanda İzmit'i 28 Nisandan 28 Haziran 1921'e kadar işgal ettiler.

ALTINCI BAHİS

İSTİKLÂL HARBİ. DEVAM VE SON İKİNCİ İNÖNÜ HARBİNDEN MUDANYA MÜTAREKESİNE
(31 Mart 1921 - 11 Ekim 1922)

Kütahya Eskişehir muharebeleri. - Sakarya harbi (23 Ağustos - 13 Eylül 1921). - Arabuluculuk teşebbüsleri. - Sakarya muharebesinden sonra askerî durum. - Zafer taarruzu ve Başkumandanlık savaşı. - Mudanya Mütakeresi (11 Ekim 1922). - Türk-Rus anlaşması. - Türk-Fransız Ankara anlaşması (20 Ekim 1922).
Anadolu'da Yunan seferi, görüldüğü gibi Venizelos'un eseri idi. Bu devlet adamı yunanistan'ı terkedince, (16 Kasım 1920) bir plebisitin yeniden tahta çıkarttığı Kral Konstantin, siyasî hasmı tarafından başlanılan teşebbüsü bırakmak istemedi veya bırakamadı. Zaten, Millîcilerin davranışlarından memnun olmayan Müttefiklerden, daha doğrusu Lloyd George'dan teşvik görüyordu. Yunan başkumandanı ise, Türk nizami ordusunu olgunlaşmadan ezmek için zamanın müsait olduğunu, İkinci İnönü Savaşı'ndan sonra tanzim ettiği (düzenlediği) bir raporda belirtiyordu. Yalnız, 85.000 kişilik bir takviye istemekte idi.
İstek kabul edildi ve ikinci neticesiz teşebbüsü takip eden sükûn devresinde, yunanlılar kuvvetli bir ordu kurmakla meşgul olur iken küçük İnebolu şehrini bombardıman ve Pontus Yunan Cumhuriyeti çetelerini takviye etmekle yetindiler.
Tarihe göre Anadolu'daki Yunan kuvvetleri, bu arada 96.00 tüfek karşılığı 7 ilâ 12 tümene, 1300 kılınca, 5600 ağır ve hafif mitralyöz ve 345 topa yükseldi. türklerin bütün Batı cephesinde 51.265 tüfekleri, 440 mitralyözleri, 4.727 kılınçları ve 162 topları vardı.
Her iki İnönü savaşında da cephe iki kısma bölünmüştü. Batı cephesi İsmet Paşa, Güney cephesi ise Refet Paşanın emirleri altında idi. Tecrübe, tek bir kumandanlığın idaresine ihtiyaç gösterdiğinden, Batı cephesi Geyve'den Afyonkarahisar'a kadar uzatıldı ve İsmet Paşanın kumandasına verildi.
Eskişehir'in kuzeybatısında, Kütahya batısında ve daha güneyde müdafaa sistemi takviye edildi.
Türk tümenleri dört gruba ayrılmıştı:
1'inci grup Albay İzzettin Bey : İnönü kesimi
3'üncü grup Albay Arif Bey : Kütahya bölgesi
4'üncü grup Albay
Kemâlettin Sami : Çöğürler kesimi ve
Kütahya kuzeyi
12'nci grup Albay Halit Bay : Afyonkarahisar şehri
ve bölgesi

Bundan maada (başka), Kocaeli grubu tâbir edilen diğer bir grup daha olup, Albay Kâzım Bey kumandasında idi. Albay Fahrettin Bey kumandasında da 5'inci bir süvari grubu kuruldu.
1921 yazında yeni Yunan taarruzu başlayınca, 2'nci İnönü'nden beri ancak 3 ay geçtiğinden ve ulaştırma zorluğundan, Türkler mühimmat ve silâh stoklarını tamamlamak için kâfî zaman bulamamışlardı. Dolayısıyla kabul edilen taktik müdafaa oldu.
Yunan birlikleri, 10 Temmuz 1921'de harekete geçtiler. İlerlemeleri çok süratli oldu. Türklerin merkezinde ve sağ kanadına yükleniyorlardı. 13 temmuz'da Afyon, 17'de Kütahya, 20'de Eskişehir alındı. Evvelki Yunan taarruzlarının hedefine nihayet ulaşılmıştı ve Türkler, demiryolu gibi kıymetli ulaştırma vasıtasından mahrum kalacaklardı. yYunanlılar bu ilk muvaffakiyetle yetinebildilerdi. Onlar için esef edilecek cihet, daha ileri gitmek istemeleri oldu.
18 Temmuz'da Karacahisar'a nakledilen Batı cephesi karargâhına gelen Mustafa Kemal, cephe kumandanına orduyu Sakarya gerisine çekmek üzere, Eskişehir'in kuzey ve güneyinde toplanılması için talimat verdi. İki ordu arasına pek bereketli olmayan toprakları ve nehri sokmak ve Türklere yeniden toplanmak için zaman kazandırmak istiyordu.
Buna rağmen Türk kumandanlığı, 21 Temmuzda Eskişehir'in doğusunda bir mukabil (karşı) hücumu denedi; fakat birlikler Seyit Gazi-Kırgızdağ mıntıkasında bir çevirme hareketine girişen, adetçe üstün Yunan kuvvetleri ile karşılaştılar. Bu Türklerin Eskişehir muharebesi diye isimlendirdikleri karşılaşmadır.
Türkler, Sakarya gerisine çekildiler.
Eskişehir'in alınmasından sonra, 25 Temmuzda başlayan Yunan taarruzunun durdurulmasına rağmen durum vahim idi. Kâzım Karabekir Paşa, yapılacak bir iş kalmamış olan kuzey-doğu cephesinden takviyeler getirdi.
Millet Meclisinde endişe hüküm sürüyordu ve paniği durdurmak zarurî idi. Bütün ümitler Mustafa Kemal'de toplandı ve 5 Ağustos 1921'de Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal'e, o zamana kadar yalnız padişaha verilen, Başkumandanlık unvanını verdi ve üç ay sonunda yenilebilir mutlak hak tanıdı.
3 Nisan 1921'den beri Vekiller Heyeti Reisi, Harbiye Vekili ve Erkânı Harbiye Reisi olan Fevzi Paşa, Harbiye Vekâletini Rafet Paşaya bırakarak diğerlerini muhafaza etti.
Mustafa Kemal, derhal faaliyete geçerek, birliklerin ikmâli için millî tekalîf komisyonlarını kurdu ve Fevzi Paşayla Polatlı'ya gitti.
Diğer taraftan, Yunanlılar da büyük faaliyet gösteriyorlardı. Başkumandan olan Kral Konstantin İzmir'e çıkmış ve 7 Temmuz'da Uşak'a gelmişti. Sonra Kütahya'ya yerleştiğinde Lloyd George, İngiliz Parlamentosunda Sèvres muahedesinin kifâyetsiz (yetersiz) olduğunu ve daha da genişletilmesi icap ettiğini (gerektiğini) söylüyordu.
13 Ağustosta Eskişehir Seyit Gazi hattından harekete geçen Yunanlılar, ilerlemeye başladılar. 15'de, Kral Konstantin ''Ankara'ya!'' emrini veriyordu.
Tarihe göre, yunanlılar 88.000 tüfek, 7.000 mitralyöz, 300 top ve 1300 kılınç, 15-20 tayyare ile mücehhez iken Türklerin 40.000 tüfeği, Yunanlılardan 10 defa eksik olmak üzere 700 mitralyözü, 177 topu, 2.745 kılıcı ve 2 tayyareleri vardı. Süvari kuvvetleri hariç, Türklerin adetçe azlığı barizdi (belli idi).
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Yeni Türkiye - 6
  • Büleklär
  • Yeni Türkiye - 1
    Süzlärneñ gomumi sanı 3703
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2256
    22.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    33.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Yeni Türkiye - 2
    Süzlärneñ gomumi sanı 3785
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2262
    19.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    30.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Yeni Türkiye - 3
    Süzlärneñ gomumi sanı 3880
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2087
    22.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    34.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Yeni Türkiye - 4
    Süzlärneñ gomumi sanı 3853
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2102
    21.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    32.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Yeni Türkiye - 5
    Süzlärneñ gomumi sanı 3767
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1919
    20.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    31.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Yeni Türkiye - 6
    Süzlärneñ gomumi sanı 3817
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2064
    21.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    32.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Yeni Türkiye - 7
    Süzlärneñ gomumi sanı 2233
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1253
    24.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    37.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.