Tristan ve Iseut - 8
Süzlärneñ gomumi sanı 808
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 546
41.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
54.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
61.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Bu üzünçlü serüveni dinleyin efendilerim, sevenler için yürekler acısı bir serüven. Iseut yaklaşıyordu. İşte, Penmarch falezi uzakta görünmeye başlamıştı; gemi daha bir neşeyle gidiyordu. Birdenbire bir fırtına çıktı, yelkeni şişirdi, gemiyi olduğu yerde fırıl fırıl çevirdi. Gemiciler oraya buraya koşuştular, gemiyi geri döndürdüler. Rüzgâr kudurdukça kudurdu, sular kabardı, hava kapkara oldu, deniz karardı, sağanak halinde bir yağmur boşandı. Halatlar, botinalar koptu, gemiciler yelkeni indirdiler, sulara ve rüzgâra uyarak rasgele gitmeye başladılar. Aksi gibi, geminin kıçına bağlı kayığı gemiye çekmeyi unutmuşlardı. Bir dalga onu parçaladı, alıp götürdü.
Iseut:
- Ah! Ne mutsuzum! diye bağırıyordu. Tanrı sevgili Tristanımı dünya gözüyle bir kezcik olsun görmemi istemiyor; şu denizde boğulmamı istiyor. Tristan, sizinle bir kez daha konuşabilseydim, ölüme seve seve razı olurdum. Dostum, yanınıza gelemiyorsam, buna belki de Tanrı razı değil de ondan; işte, bu da benim en büyük acım. Ölümüme üzülmüyorum; Tanrı ölmemi istediğine göre, kabulüm. Ah, dostum, siz öldüğümü haber alınca ölürsünüz, eminim. Aşkımız öyle bir aşk ki, ne siz bensiz ölebilirsiniz, ne de siz yanımda olmadıkça, ben ölebilirim. Ölümünüzü önümde görüyorum, benimkiyle aynı zamanda. Ne yazık, dostum. İsteğim gerçekleşmeyecek. Kollarınız arasında ölmek istiyordum, sizin tabutunuz içine konmak... Ama bu olmayacak. Ben yalnız öleceğim, sizden uzak, denizlerde yok olacağım. Belki ölümümden haberiniz bile olmayacak; daha yaşayacak, hep gelmemi bekleyeceksiniz. Tanrı isterse belki de iyileşeceksiniz... Ah! Belki de benden sonra başka bir kadını seveceksiniz, ak elli Iseut'yü seveceksiniz! Size neler olacağını bilmem ama ben sizi ölmüş bilsem, dostum, ondan sonra artık yaşayamam. Tanrı bize, ya sizi iyileştirmemi ya da aynı acıyla, birlikte ölmemizi bağışlasın, sevgilim!
İşte bütün fırtına süresince, Kraliçe böylece inledi durdu. Ama beş gün sonra rüzgâr dindi. Kaherdin, neşeyle, direğin en tepesine ak yelkeni çekti... Tristan daha uzaktan rengini görebilsin diye. Kaherdin, Brötanya'yı görmeye başlamıştı... Terslik bu ya, fırtınanın hemen arkasından hava iyice dinginleşti, deniz yatıştı, duruldu, rüzgâr yelkeni doldurmuyordu. Gemi, boşu boşuna sağa sola, ileriye geriye gitmeye başladı. Uzakta kıyıyı görüyorlardı, ama fırtına gemiyi alıp götürmüştü, onun için bir türlü kıyıya yaklaşamıyorlardı. Bu durumun sürdüğü üçüncü gece, Iseut düşünde, kucağında koca bir yaban domuzu tuttuğunu, domuzun da ak giysilerini kan içinde bıraktığını gördü. Bu düşü, dostunu bir daha yaşarken göremeyeceğine yordu.
Tristan artık Penmarch falezinin üstünde bekleyemeyecek denli zayıf düşmüştü; günlerdir, kıyıdan uzak bir odada kapalı, hâlâ gelmeyen Iseutsü için ağlıyordu. Üzgün, güçsüz inliyor, içini çekiyordu; neredeyse özleminden ölecekti.
Sonunda serin bir rüzgâr çıktı, ak yelken gözüktü. İşte o zaman ak elli Iseut öcünü aldı
Tristan'ın yatağına yaklaştı.
- Dostum, dedi, Kaherdin geliyor. Denizde gemisini gördüm. Zorlukla ilerliyor, ama gemiyi tanıdım, umarım sizi iyileştirecek şeyi getiriyordur!
Tristan ürperdi:
- Güzel dostum, onun gemisi olduğundan emin misiniz? Söyleyin öyleyse, yelkeni nasıl?
- İyice gördüm, yelkeni açmışlar, çok yükseğe çekmişler, çünkü rüzgâr pek az. Hem yelkeni de kapkara.
Tristan duvara doğru döndü:
- Artık dayanamam, dedi. Üç kez, "Iseut, dostum" diye inledi. Dördüncüsünde ruhunu teslim etti.
Bunun üzerine, evin içinde Tristan'ın arkadaşı olan şövalyeler ağlaşmaya başladılar. Tristan'ı yatağından kaldırıp değerli bir halının üzerine yatırdılar; vücudunu bir örtüyle örttüler.
Denizde rüzgâr artmış, yelkeni şişirmişti. Gemiyi kıyıya dek sürükledi. Sarışın Iseut indi. Sokaklarda bağrışıldığını, kiliselerde çanların çalındığını işitti. Yerlilere bu çan seslerinin, bu ağlaşmaların nedenini sordu. Yaşı bir adam:
- Hanımcığım, dedi, büyük bir acımız var. Yürekli, yiğit Tristan öldü; yoksulların dostuydu, gönlü zengindi, derdi olanlara yardım ederdi. İşte başımıza gelen büyük yıkım.
Iseut onu dinledi, tek söz söyleyemedi. Saraya doğru çıktı. Başındaki örtü çözülmüştü, sokaklarda dolaşmaya başladı. Brötanyalılar ona hayran hayran bakıyorlardı; bu kadar güzel kadın görmemişlerdi. Kimdi acaba? Nereden geliyordu?
Tristan'ın yanında, ak elli Iseut, yaptığı kötülükten dolayı çılgın bir durumda, ölünün üzerine eğilmiş, bağıra bağıra ağlıyordu. Öteki Iseut odaya girdi, ona:
- Kalkın oradan, efendim, dedi, izin verin de yanına ben geleyim. İnanın, onun için ağlamaya benim daha çok hakkım var. Onu daha çok sevdim.
Doğuya doğru döndü, Tanrı'ya dua etti. Sonra cesedin örtüsünü biraz kaldırdı, yanına uzandı, ağzını yüzünü öptü, ona sımsıkı sarıldı. Vücut vücuda, ağız ağıza, işte böylece ruhunu teslim etti; onun yanında, dostunun acısıyla ölmüştü.
Kral Marc sevgililerin ölümünü öğrenince, denizleri aştı, Brötanya'ya ulaştı. İki tabut yaptırdı, birisi alaca akikten, Iseut için; öteki gök zümrütten, Tristan için. Sevgili ölülerini gemisiyle Tintagel'e götürdü. Bir kilisenin yanına, biri mihrabın sağında, biri solunda iki mezara gömdürdü. Geceleyin, Tristan'ın mezarının üstünde, yeşil ve bol yapraklı, kokulu çiçekler açmış bir böğürtlen fidanı bitti, kilisenin üzerinden aştı, dallarını Iseut'nün mezarına daldırdı. Yerliler böğürtleni kestiler. Ertesi gün yine, öyle yeşil, öyle çiçekli ve yine öyle canlı olarak çıktı; yine dallarını sarışın Iseut'nün yattığı mezara daldırdı. Üç kez onu yok etmek istediler. Boşuna. Sonunda bu olağanüstü olayı Kral Marc'a anlattılar. Kral o günden sonra böğürtlenin koparılmasını yasakladı.
Efendilerim, eski zamanda bu masalı, önce Beroul ile Thomas, sonra Monsenyör Eilhart ve Gottfried Usta sevenler için anlatmışlar, başkaları için değil. Size, benimle selamlarını yolluyorlar. Düşünceli olanlara, mutlu olanlara, hoşnut olmayanlara; istek dolu, neşeli, şaşkın olanlara; bütün sevenlere selam yolluyorlar. Sevenler bu masalda, vefasızlığa, haksızlığa, düşlem kırıklığına, üzüntüye, kısaca bütün aşk acılarına, dilerim ki bir avuntu bulurlar.
Iseut:
- Ah! Ne mutsuzum! diye bağırıyordu. Tanrı sevgili Tristanımı dünya gözüyle bir kezcik olsun görmemi istemiyor; şu denizde boğulmamı istiyor. Tristan, sizinle bir kez daha konuşabilseydim, ölüme seve seve razı olurdum. Dostum, yanınıza gelemiyorsam, buna belki de Tanrı razı değil de ondan; işte, bu da benim en büyük acım. Ölümüme üzülmüyorum; Tanrı ölmemi istediğine göre, kabulüm. Ah, dostum, siz öldüğümü haber alınca ölürsünüz, eminim. Aşkımız öyle bir aşk ki, ne siz bensiz ölebilirsiniz, ne de siz yanımda olmadıkça, ben ölebilirim. Ölümünüzü önümde görüyorum, benimkiyle aynı zamanda. Ne yazık, dostum. İsteğim gerçekleşmeyecek. Kollarınız arasında ölmek istiyordum, sizin tabutunuz içine konmak... Ama bu olmayacak. Ben yalnız öleceğim, sizden uzak, denizlerde yok olacağım. Belki ölümümden haberiniz bile olmayacak; daha yaşayacak, hep gelmemi bekleyeceksiniz. Tanrı isterse belki de iyileşeceksiniz... Ah! Belki de benden sonra başka bir kadını seveceksiniz, ak elli Iseut'yü seveceksiniz! Size neler olacağını bilmem ama ben sizi ölmüş bilsem, dostum, ondan sonra artık yaşayamam. Tanrı bize, ya sizi iyileştirmemi ya da aynı acıyla, birlikte ölmemizi bağışlasın, sevgilim!
İşte bütün fırtına süresince, Kraliçe böylece inledi durdu. Ama beş gün sonra rüzgâr dindi. Kaherdin, neşeyle, direğin en tepesine ak yelkeni çekti... Tristan daha uzaktan rengini görebilsin diye. Kaherdin, Brötanya'yı görmeye başlamıştı... Terslik bu ya, fırtınanın hemen arkasından hava iyice dinginleşti, deniz yatıştı, duruldu, rüzgâr yelkeni doldurmuyordu. Gemi, boşu boşuna sağa sola, ileriye geriye gitmeye başladı. Uzakta kıyıyı görüyorlardı, ama fırtına gemiyi alıp götürmüştü, onun için bir türlü kıyıya yaklaşamıyorlardı. Bu durumun sürdüğü üçüncü gece, Iseut düşünde, kucağında koca bir yaban domuzu tuttuğunu, domuzun da ak giysilerini kan içinde bıraktığını gördü. Bu düşü, dostunu bir daha yaşarken göremeyeceğine yordu.
Tristan artık Penmarch falezinin üstünde bekleyemeyecek denli zayıf düşmüştü; günlerdir, kıyıdan uzak bir odada kapalı, hâlâ gelmeyen Iseutsü için ağlıyordu. Üzgün, güçsüz inliyor, içini çekiyordu; neredeyse özleminden ölecekti.
Sonunda serin bir rüzgâr çıktı, ak yelken gözüktü. İşte o zaman ak elli Iseut öcünü aldı
Tristan'ın yatağına yaklaştı.
- Dostum, dedi, Kaherdin geliyor. Denizde gemisini gördüm. Zorlukla ilerliyor, ama gemiyi tanıdım, umarım sizi iyileştirecek şeyi getiriyordur!
Tristan ürperdi:
- Güzel dostum, onun gemisi olduğundan emin misiniz? Söyleyin öyleyse, yelkeni nasıl?
- İyice gördüm, yelkeni açmışlar, çok yükseğe çekmişler, çünkü rüzgâr pek az. Hem yelkeni de kapkara.
Tristan duvara doğru döndü:
- Artık dayanamam, dedi. Üç kez, "Iseut, dostum" diye inledi. Dördüncüsünde ruhunu teslim etti.
Bunun üzerine, evin içinde Tristan'ın arkadaşı olan şövalyeler ağlaşmaya başladılar. Tristan'ı yatağından kaldırıp değerli bir halının üzerine yatırdılar; vücudunu bir örtüyle örttüler.
Denizde rüzgâr artmış, yelkeni şişirmişti. Gemiyi kıyıya dek sürükledi. Sarışın Iseut indi. Sokaklarda bağrışıldığını, kiliselerde çanların çalındığını işitti. Yerlilere bu çan seslerinin, bu ağlaşmaların nedenini sordu. Yaşı bir adam:
- Hanımcığım, dedi, büyük bir acımız var. Yürekli, yiğit Tristan öldü; yoksulların dostuydu, gönlü zengindi, derdi olanlara yardım ederdi. İşte başımıza gelen büyük yıkım.
Iseut onu dinledi, tek söz söyleyemedi. Saraya doğru çıktı. Başındaki örtü çözülmüştü, sokaklarda dolaşmaya başladı. Brötanyalılar ona hayran hayran bakıyorlardı; bu kadar güzel kadın görmemişlerdi. Kimdi acaba? Nereden geliyordu?
Tristan'ın yanında, ak elli Iseut, yaptığı kötülükten dolayı çılgın bir durumda, ölünün üzerine eğilmiş, bağıra bağıra ağlıyordu. Öteki Iseut odaya girdi, ona:
- Kalkın oradan, efendim, dedi, izin verin de yanına ben geleyim. İnanın, onun için ağlamaya benim daha çok hakkım var. Onu daha çok sevdim.
Doğuya doğru döndü, Tanrı'ya dua etti. Sonra cesedin örtüsünü biraz kaldırdı, yanına uzandı, ağzını yüzünü öptü, ona sımsıkı sarıldı. Vücut vücuda, ağız ağıza, işte böylece ruhunu teslim etti; onun yanında, dostunun acısıyla ölmüştü.
Kral Marc sevgililerin ölümünü öğrenince, denizleri aştı, Brötanya'ya ulaştı. İki tabut yaptırdı, birisi alaca akikten, Iseut için; öteki gök zümrütten, Tristan için. Sevgili ölülerini gemisiyle Tintagel'e götürdü. Bir kilisenin yanına, biri mihrabın sağında, biri solunda iki mezara gömdürdü. Geceleyin, Tristan'ın mezarının üstünde, yeşil ve bol yapraklı, kokulu çiçekler açmış bir böğürtlen fidanı bitti, kilisenin üzerinden aştı, dallarını Iseut'nün mezarına daldırdı. Yerliler böğürtleni kestiler. Ertesi gün yine, öyle yeşil, öyle çiçekli ve yine öyle canlı olarak çıktı; yine dallarını sarışın Iseut'nün yattığı mezara daldırdı. Üç kez onu yok etmek istediler. Boşuna. Sonunda bu olağanüstü olayı Kral Marc'a anlattılar. Kral o günden sonra böğürtlenin koparılmasını yasakladı.
Efendilerim, eski zamanda bu masalı, önce Beroul ile Thomas, sonra Monsenyör Eilhart ve Gottfried Usta sevenler için anlatmışlar, başkaları için değil. Size, benimle selamlarını yolluyorlar. Düşünceli olanlara, mutlu olanlara, hoşnut olmayanlara; istek dolu, neşeli, şaşkın olanlara; bütün sevenlere selam yolluyorlar. Sevenler bu masalda, vefasızlığa, haksızlığa, düşlem kırıklığına, üzüntüye, kısaca bütün aşk acılarına, dilerim ki bir avuntu bulurlar.
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
- Büleklär
- Tristan ve Iseut - 1Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3890Unikal süzlärneñ gomumi sanı 208630.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Tristan ve Iseut - 2Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3952Unikal süzlärneñ gomumi sanı 199432.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Tristan ve Iseut - 3Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3889Unikal süzlärneñ gomumi sanı 200332.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.54.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Tristan ve Iseut - 4Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3893Unikal süzlärneñ gomumi sanı 202430.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Tristan ve Iseut - 5Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3944Unikal süzlärneñ gomumi sanı 200431.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Tristan ve Iseut - 6Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3931Unikal süzlärneñ gomumi sanı 197132.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.53.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Tristan ve Iseut - 7Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3879Unikal süzlärneñ gomumi sanı 197731.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Tristan ve Iseut - 8Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 808Unikal süzlärneñ gomumi sanı 54641.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.54.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.61.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.