Suçun Piçi - 6
Süzlärneñ gomumi sanı 1936
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1097
36.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
50.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
57.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Beyoğlu veya başka batakhanelerin arka sokaklarında müşteri arayan yaşlı fahişeler de hemen hemen aynı yollardan gelmişlerdir. Ne oldum delisi olarak harcadıkları gençliklerini çok aramalarına rağmen artık iş işten geçmiştir. Geçmişten kalan tek hatıraları ise sadece bir resim albümü olmuştur. Dört-beş yaşlı fahişe birbirlerine misafirliğe gittiklerinde albümlerini çıkartarak “Bakın kardeşler, şu resimde yanımda duran adam var ya.. Demir tüccarıydı ve gözü benden başkasını görmezdi. Beni gördüğünde vallahi, billahi eli ayağı titrerdi.” Ama şimdi o demir tüccarı acaba hangi körpe vücudun üzerine yatmış ve zevkinden titriyordu? Veya geçmişten kaç eski pavyon gülünü hatırlayabilir?
İstanbul’u altın şehir olarak gören ve köyünden, kasabasından kaçarak gelen nice insanlar kendi kendilerini mezara gömmüşlerdir. Ama ne yazık ki bu kadar canlı örnekler insanlara bir şeyler ifade etmiyor yine de. Çünkü geceleri Beyoğlu’nun arka sokakları hiç boş kalmıyor.
Binde bir olsa da kendini kurtarmış olan eski fahişeler de çıkmıyor değil. Tarlabaşında eski bir daire satın almış. Bankaya yatırmış olduğu paranın faiziyle yaşıyor. Çok sıkıştığı zaman yine arada bir Beyoğlu’nun arka sokaklarına çıkıyor ve yaşlı erkeklerle birlikte olarak ihtiyacı kadar para topluyor. Ama kurtulamadıkları, tek tesellileri alkol veya madde bağımlılığı oluyor.
Gelelim hem çok çöküntüye uğramış, hem de artık hiçbir iş yapamaz hale gelmiş sanatçı artıklarına. Onlar da yaşamak zorundadırlar ve mutlaka bir iş yapmalıdırlar. Artık tamamen tükenmiş olanları, evsiz barksız şarapçıların veya geceleri kağıt ve hurda toplayan paspal adamların yanında takılırlar. Onlarla birlikte bir kaç lokma yiyecek ve şarap parasını elde edebilmek için dilenirler. İki şişe şarap, biraz peynir ve iki paket sigara onlar için yeterli sayılmaktadır. Sokaklarda güpegündüz yerde yatan üstü başı perişan bir kadın gördüğünüzde sadece bakıp acırsınız. Ama zamanında kendisini bitmez tükenmez bir pavyon ilâhesi olarak görmüş olduğunu da tahmin edebilir misiniz?
Bir zamanların efsane kadını olan Cahide Sonku da bir süre çok iyi yaşamış. Yıllar önce onunla ilgili bir haber okumuştum. Kendisini çok beğenen bir adam Paris’ten hediye olarak bir şişe parfüm getirmiş. Ama Cahide hanım parfüme şöyle bir baktıktan sonra adama alaylıca bakarak, “Ben bu basit parfümü ancak hizmetçime veririm” demiş ve şişeyi adama fırlatmış. Adam çok bozulmuş ama gitmeden önce şöyle demiş: “Öyle olsun Cahide hanım. Ama siz bu kaprislerinizle bir gün gelir ve bir kadeh şaraba yalvarır hale gelirsiniz.”
Ölmeden kısa bir süre önce gazetelerde ona ait resimleri gördüğümde çok üzülmüştüm. Kendisi ile ilgili belgesel dizi bile hazırlanan o efsane kadın artık tamamen çökmüş ve ölümün eşiğine gelmişti. Yüzüne bakınca o olduğuna bile inanmak çok zordu. Neredeydi o eski Cahide Sonku, neredeydi gazete sayfalarına haber olan çökmüş kadın. Bir zamanlar parfüm beğenmeyen efsane kadın yok olmaya başlamıştı. Bir gün ölüm haberini duyduğumda yine de çok üzülmüştüm.
Şişedeki Canavar: Alkol
Ev, birahane, restoran veya meyhane, içilen mekânın bir önemi yoktur. Alkolün bir tanımlaması da şudur: ‘Yiğidi susturur ama korkağı coşturur.’ Yani şişede durduğu gibi durmaz. Bazen ilk gençlik yıllarında okullu bir kıza bağlanmış olan umutların solmasıyla başlanır. Bazen bir kutlama ile başlar. Öyle ya da böyle başlar işte. Başlangıçta güzel bir içecekmiş gibi gelmektedir. Yani ‘Ben artık içki içiyorum, adam oldum’ gibi saçma sapan avunmalara bağlananlar vardır. Ama bir gün gelir ve o adamlık simgesi olan Alkol ters tepiverir.
Beyoğlu’nun ucuz birahanelerinden birinde oturmuş biramı içiyordum. İçeri iki kişi girdi. Yüzlerinin kırmızılığından ve gözlerinin etrafa bakmaya bile üşengeç bir halde görünmesinden, daha önce alkol almış oldukları anlaşılıyordu. Bir rakı masa kurdurdular ve içmeye başladılar. “Sen benim en iyi arkadaşımsın. Ben senin için canımı bile veririm. Senin anan benin anam. Benim bacım senin bacım’ muhabbetinden gidiyorlar işte.”
Aradan yarım saat kadar geçmişti ki konuyu futbola getirdiler. Muhabbet bir anda hararetli bir tartışmaya döndü ve iddialı konuşmalar başladı. Sonra sinirli el hareketleri ve derken olan oldu. İkisi yaka paça birbirlerine girdiler. Biri ağız burnu kan içinde yere düştü ve öbürü kaçtı.
Birkaç gün sonra bir gazetede olayın haberini okuduğumda sadece gülmüştüm. Haber şöyleydi: “İçki masasında kız kardeşini isteyen yakın arkadaşını feci şekilde dövdü.”
Şimdilerde Trafik Canavarı hikâyesi var. Ama kimse Alkol Canavarı demiyor, sadece sürücünün alkollü olduğundan bahsediliyor.
İşlenen cinayetlere baktığımızda yine Alkolün etkisi var. Yine bir haber: “İki gün önce kendisine hakaret eden arkadaşını öldüren sarhoş yakalandı.” Peki ama iki gün önce hakarete uğrayan adamın iki gündür aklı neredeydi? Bunun en iyi açıklamasını bu bölümün başında yapmıştım. Hayatı görmüş geçirmiş olgun bir insan, içki içtiğinde sakinleşir. Çünkü yıllar öncesinden kalma bazı Alkol olaylarının tecrübesine sahiptir. Yani ‘yiğidi susturur’ deyimi yerindedir. Ama bir de ikinci duruma baktığımızda ne görüyoruz? Adam hakarete uğruyor ama olay kapanıyor. Adam iki gün sonra bir şişeyi devirince aklına intikam almak geliyor. Alkolün vermiş olduğu suni cesaret ile aleti kapmış olduğu gibi düşmanın evine veya o anda bulunmuş olduğu mekâna gidiyor ve sonrası malum: Çık ulan dışarı. Gel lan buraya” ve olanlar oluyor. Ertesi gün karakolda kendine gelen aynı adam başlıyor ağlamaya, dövünmeye, sızlanmaya: “Vay ben ne yaptım yaa. Ölmüş ha? Yandım, hayatım kaydı.” İşte alkolün korkağı coşturan tarafı.
Alkol neşeli bir ortamda veya bir kutlama için alındığında pek ters etki yapmaz. Çünkü herkes birbirine karşı bir centilmenlik yarışı içine girer. Yani kim daha efendi hesabı. Ama bozuk bir moralle içilen içki her zaman için bir şeyler olabileceğinin başlangıcı sayılmaktadır.
Yine haberler: Alkollü sürücü kendisi ile birlikte ailesini de yok etti. Alkollü koca dehşet saçtı. Alkollü baba damadını öldürdü. Alkollü genç, komşusunun kızına tecavüz etti. Alkollü genç anne ve babasını öldürdü. Alkollü baba çocuklarını balkondan aşağı attı. Birahanede kavga oldu ve altı kişi yaralandı...
Burada işlenen suçlar kadar, ana neden olan Alkolün vermiş olduğu sûni cesaret de önemlidir. Çünkü suçları işleyenlerin çoğunluğu ertesi gün karakolda pişmanlık feryatlarıyla haykırmaktadırlar.
Şimdi gelelim Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin, artık saygın bir bölüm olan AMATEM (Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi ve Araştırma Merkezi) servisine. Artık saygın diyorum çünkü tamamen halktan toplanmış olan bağışlarla kurulmuş 360 yataklı bir tedavi merkezi, başlangıçta bağımlılar tarafından ürküntü ile söz edilen bir mekândı. Bağımlılara göre Bakırköy’e gitmek çevre açısından delilik simgesi gibi görülürdü. Öyle ya, bir sürü ruh ve sinir hastası, psikopat ve delilerin olduğu yere gidene deli gözüyle bakılırdı.
Ama zaman geçtikçe bu servise yatmaya karar verenler sayesinde, ne kadar da faydalı bir yer olduğu meydana çıktı ve alkolden bir türlü kurtulamayan birçok insan tedavi olmayı kabul etti. Ve tedavi oldular da.
Servisin basit kuralları vardı: Dışarı çıkılarak veya ziyaretçiye getirtilmek suretiyle Alkol almak yasak. Kavga çıkartmak yasak. Sabah, öğlen ve akşam yemeklerine düzenli bir şekilde katılmak gerekiyor. Hemşireler tarafından hastalara verilen ilaçlar düzenli bir şekilde alınmalı.
Kurallar bunlardı ve kurallara uymayanların tedavisine son verilecekti. Ama hemen değil, çünkü tedavi amacıyla servise yatmış olan her bağımlıya yüz puan yazılıyordu ve her kural dışı hareket belli puanların silinmesini neden oluyordu.
Örneğin, herhangi bir yöntemle serviste alkol aldığı tespit edilen bir bağımlının yüz puanı hemen siliniyor ve tedavisine son veriliyordu. Bence bu çok yerinde bir karardı. Çünkü servise yatarak tedavi görmek isteyen bir çok bağımlı yer olmadığı için sıra bekliyordu.
AMATEM’e son yatmış olduğumda birkaç olaya şahit olmuştum. Bir kadın bağımlı dışarı çıkmış ve alkol alarak geri gelmişti. Sonra odasına çekiliyor ama ilaç alma saatinde hemşireler kadının alkollü olduğunu fark ediyorlar. Tabi hemen yüz puanı siliniyor ve bağımlı serbest bırakılıyor. Başka bir kadın bağımlı, gündüz almış olduğu votka şişesini diplemiş ve hemşireler farkına varmıştı. Kadın, “Benim sizin tedavinize ihtiyacım yok. Canınız cehenneme” diye bağırıp çağırdıktan sonra gitti. Ama ertesi sabah geldi ve yeniden servise yatmak için yalvarmaya başladı. Ne yazık ki artık çok geçti.
Kimi bağımlılar ise verilen ilâçları dillerinin altında saklıyor ve sonra çöpe tükürüyordu. Ama gece uyuyamadıkları için nöbetçi doktoru çağırtarak kendilerine sakinleştirici iğne yapılmasını istiyorlardı bu sefer de.
AMATEM’in tedavi sistemine bakıldığında çok basit görünüyor. Sabah saat 07:30 kahvaltı. Saat 12:00 öğlen yemeği. Saat 18:00 akşam yemeği. Amaç, bağımlının normal yaşamdaki yemek saatlerine alışması. Çünkü alkol iştahı tıkamış olduğu gibi yemek saatlerinin düzenini de bozuyor. Her akşam saat 20:00’de Tolvon ve Diazem adlı ilaçlar veriliyor. Amaç uyku saatini normal yaşamdaki haline döndürebilmek. Ayrıca ilk günlerde iğne olunması da gerekebiliyor. Çünkü her bağımlı hemen AMATEM servisinin üst kat bölümlerine kabul edilmiyor. Durumu ciddi olanlar önce Yoğun bakım servisinde birkaç gün kaldıktan sonra, düzelme gösterince üst katlardaki servislere naklediliyor. Hâlâ sakinleştirici iğneye ihtiyacı olduğu tespit edilen bağımlı, titremelerinin biraz olsun düzelmesine kadar iğne olmaya devam ediyor.
Ama Alkol bağımlılığından kurtulmak sadece AMATEM servisine bağlı değildir. Önemli olan bağımlının, tedavi sonrası iradesine hakim olabilmesidir. Servise defalarca gelen bağımlılar da mevcuttur.
Ben AMATEM’den taburcu edildikten sonra dört kez daha alkole düştüm. AMATEM’e yeniden yatmayı çok düşünmeme rağmen gitmedim. Çünkü o servis beni ancak belli bir süre tedavi edebiliyordu ve gerisi yine bana kalıyordu. İki kez tedavi olmak için servise girmiştim ama çıkışımda yine alkole başlamıştım. O servise tekrar tekrar gitmem sadece gerçekten tedaviye ihtiyacı olan ve gerçekten alkol illetinden kurtulmak isteyen başka bağımlıları engellemekten başka bir şey olmazdı. Çünkü benim o serviste işgal edeceğim her gün ve gece bir başka bağımlının tedavisin gecikmesi demekti.
Ben de kendi kendimi tedavi etmeye karar verdim. Alkol almamış olduğum için günlerce, gecelerce titreyerek soğuk terler dökmüştüm. Beş gün boyunca hiç uyumadan televizyon seyredip durdum. Serviste Diazem ve Tolvon adlı sakinleştirici ve uyku getirici ilaçlar veriyorlardı. Ama eczaneler artık Diazem’ı reçetesiz vermiyorlardı. Tolvon almıştım ama bir süre kullandıktan sonra Diazem gibi bağımlılık yaptığını fark ettim. Uyuşturucu kullanmış bir insan olarak Tolvon kullanmaktan vazgeçtim. Sonunda uykusuzluğuma çare olacak bir ilaç buldum, adı Unisom’du. Hem bağımlılık yapmıyor, hem de iki adeti uyunama yardımcı oluyordu. İki tane yutmuş olduğumda kabuslar görmeme neden olmuştu ama bir süre sonra tek hapa düşürünce yararlı oldu. Yatmadan yarım saat kadar önce alınan Unisom beni uykusuzluktan kurtarmaya yetmişti. Tabi sonrası yine bana kalıyordu. Unisom bağımlılık yapmadığı gibi bir haftalık kullanımdan sonra uyku düzenini normale döndüren bir ilaçtı. Ve ben kendi kendimi tedavi etmeyi başarmıştım. Alkolü gerçekten bırakmaya niyeti olmayan bir insan için AMATEM servisinin hiçbir faydası olamazdı. AMATEM bir çeşit alkolden kurtulma destekleyicisiydi ama insan kendi iradesine hakim olmadıktan sonra kesin bir çözüm olamazdı.
AMATEM servisinde tanışmış olduğum bir arkadaş yine alkole düşmüştü. Sonra servisten iki kişi ile daha karşılaştım. Biri erkek bir bağımlıydı ve alkolü tamamen bırakmıştı. Alkolden kurtuluşunu sevinçle anlatırken şu ifadelerini unutamam: “Arkadaşım, artık öyle rahatladım ki. Bir dolmuşa bindiğim zaman alkol kokusu yüzünden nefesim kokmasın diye ağzımı cama çevirmiyorum.”
İkincisi ise otuz yaşlarında bir kadın bağımlıydı. AMATEM servisinde tanışmıştık. Vakit geçirmek için tavla oynayacak kadar yakınlığımız olmuştu. Tesadüf bu ya, iki yıl sonra henüz bir ay önce taşıdığım apartmanın karşı alt dairesine de o yerleşmişti. Karşılaştığımızda kendisine selam verdim. Önce beni tanıyamadı. Ama onunla yaptığımız tavla partilerini anımsattığımda “Aman sus, kimse Bakırköy’de yatmış olduğumu duymasın” dedi. Sadece güldüm. Başka bir şey yapamazdım. Artık komşu olmuştuk ve karşılıklı misafirliğe başladık. Amerikan Hastanesi’ndeki haftalık terapilere katılıyordu. Ve gördüm ki bu bayan alkolü gerçekten bırakmıştı. Üstelik on bir yıllık bir alkolik olmasına rağmen. İlk gençliğe adım atarken babasının rakı şişesinden yudum çalmakla başlamış olan macera, yıllar sonra onu, on bir kez AMATEM servisine yatıracaktı. Ama artık bir yılı aşkın bir süredir alkol almıyordu.
Bana, arada bir yaş günüm var demesine önceleri şaşırmıştım. Daha sonra öğrendim ki Amerikan Hastanesi’nde yapılan terapilerde alkolü bırakmış olan eski bağımlılara her ay küçük bir yaş günü partisi düzenleniyormuş. Güzel bir umutlandırma ve ödüllendirme olayı doğrusu.
Demek ki, insan kendi kendini tedavi edebiliyormuş. Mesela ben Psikoloji doktorlarına inanmam. Bana göre boş bir meslek koludur bu. Parayı vereceğim ve doktor benimle biraz konuşacak ve “iyi günler”’ diyecek. Bence bundan daha boş bir avunma olamaz. Bu sadece zayıf ve pasif insanlar için bir avunmadan başka bir şey değildir. Bu benim fikrim. İkide bir sokaklara çıkarak “Demokrasi istiyoruz” diyenler olduğuna göre bende fikirlerimi açıkca anlatabilirim. Psikoloji okuyanlar alınmasın ama bana göre gerçekten boş bir iştir. Çünkü, psikolojik bir vâkâda insanı sadece ve sadece kendisi tedavi edebilir. Yok, doktor şöyle dedi, şunları tavsiye etti hikayelerine benim kafam yatmaz.
Alkol konusunda kafamıza göre takıldık işte. Fikirlerimi kabul etmeyenler çıkabilir. Ama bu sadece onların düşüncesi olarak kalacaktır. Çünkü ben başkalarının anlatmış olduklarından çok yaşadıklarıma inanırım. Çünkü ben, bir masabaşı yazarı değilim.
-Son-
İstanbul’u altın şehir olarak gören ve köyünden, kasabasından kaçarak gelen nice insanlar kendi kendilerini mezara gömmüşlerdir. Ama ne yazık ki bu kadar canlı örnekler insanlara bir şeyler ifade etmiyor yine de. Çünkü geceleri Beyoğlu’nun arka sokakları hiç boş kalmıyor.
Binde bir olsa da kendini kurtarmış olan eski fahişeler de çıkmıyor değil. Tarlabaşında eski bir daire satın almış. Bankaya yatırmış olduğu paranın faiziyle yaşıyor. Çok sıkıştığı zaman yine arada bir Beyoğlu’nun arka sokaklarına çıkıyor ve yaşlı erkeklerle birlikte olarak ihtiyacı kadar para topluyor. Ama kurtulamadıkları, tek tesellileri alkol veya madde bağımlılığı oluyor.
Gelelim hem çok çöküntüye uğramış, hem de artık hiçbir iş yapamaz hale gelmiş sanatçı artıklarına. Onlar da yaşamak zorundadırlar ve mutlaka bir iş yapmalıdırlar. Artık tamamen tükenmiş olanları, evsiz barksız şarapçıların veya geceleri kağıt ve hurda toplayan paspal adamların yanında takılırlar. Onlarla birlikte bir kaç lokma yiyecek ve şarap parasını elde edebilmek için dilenirler. İki şişe şarap, biraz peynir ve iki paket sigara onlar için yeterli sayılmaktadır. Sokaklarda güpegündüz yerde yatan üstü başı perişan bir kadın gördüğünüzde sadece bakıp acırsınız. Ama zamanında kendisini bitmez tükenmez bir pavyon ilâhesi olarak görmüş olduğunu da tahmin edebilir misiniz?
Bir zamanların efsane kadını olan Cahide Sonku da bir süre çok iyi yaşamış. Yıllar önce onunla ilgili bir haber okumuştum. Kendisini çok beğenen bir adam Paris’ten hediye olarak bir şişe parfüm getirmiş. Ama Cahide hanım parfüme şöyle bir baktıktan sonra adama alaylıca bakarak, “Ben bu basit parfümü ancak hizmetçime veririm” demiş ve şişeyi adama fırlatmış. Adam çok bozulmuş ama gitmeden önce şöyle demiş: “Öyle olsun Cahide hanım. Ama siz bu kaprislerinizle bir gün gelir ve bir kadeh şaraba yalvarır hale gelirsiniz.”
Ölmeden kısa bir süre önce gazetelerde ona ait resimleri gördüğümde çok üzülmüştüm. Kendisi ile ilgili belgesel dizi bile hazırlanan o efsane kadın artık tamamen çökmüş ve ölümün eşiğine gelmişti. Yüzüne bakınca o olduğuna bile inanmak çok zordu. Neredeydi o eski Cahide Sonku, neredeydi gazete sayfalarına haber olan çökmüş kadın. Bir zamanlar parfüm beğenmeyen efsane kadın yok olmaya başlamıştı. Bir gün ölüm haberini duyduğumda yine de çok üzülmüştüm.
Şişedeki Canavar: Alkol
Ev, birahane, restoran veya meyhane, içilen mekânın bir önemi yoktur. Alkolün bir tanımlaması da şudur: ‘Yiğidi susturur ama korkağı coşturur.’ Yani şişede durduğu gibi durmaz. Bazen ilk gençlik yıllarında okullu bir kıza bağlanmış olan umutların solmasıyla başlanır. Bazen bir kutlama ile başlar. Öyle ya da böyle başlar işte. Başlangıçta güzel bir içecekmiş gibi gelmektedir. Yani ‘Ben artık içki içiyorum, adam oldum’ gibi saçma sapan avunmalara bağlananlar vardır. Ama bir gün gelir ve o adamlık simgesi olan Alkol ters tepiverir.
Beyoğlu’nun ucuz birahanelerinden birinde oturmuş biramı içiyordum. İçeri iki kişi girdi. Yüzlerinin kırmızılığından ve gözlerinin etrafa bakmaya bile üşengeç bir halde görünmesinden, daha önce alkol almış oldukları anlaşılıyordu. Bir rakı masa kurdurdular ve içmeye başladılar. “Sen benim en iyi arkadaşımsın. Ben senin için canımı bile veririm. Senin anan benin anam. Benim bacım senin bacım’ muhabbetinden gidiyorlar işte.”
Aradan yarım saat kadar geçmişti ki konuyu futbola getirdiler. Muhabbet bir anda hararetli bir tartışmaya döndü ve iddialı konuşmalar başladı. Sonra sinirli el hareketleri ve derken olan oldu. İkisi yaka paça birbirlerine girdiler. Biri ağız burnu kan içinde yere düştü ve öbürü kaçtı.
Birkaç gün sonra bir gazetede olayın haberini okuduğumda sadece gülmüştüm. Haber şöyleydi: “İçki masasında kız kardeşini isteyen yakın arkadaşını feci şekilde dövdü.”
Şimdilerde Trafik Canavarı hikâyesi var. Ama kimse Alkol Canavarı demiyor, sadece sürücünün alkollü olduğundan bahsediliyor.
İşlenen cinayetlere baktığımızda yine Alkolün etkisi var. Yine bir haber: “İki gün önce kendisine hakaret eden arkadaşını öldüren sarhoş yakalandı.” Peki ama iki gün önce hakarete uğrayan adamın iki gündür aklı neredeydi? Bunun en iyi açıklamasını bu bölümün başında yapmıştım. Hayatı görmüş geçirmiş olgun bir insan, içki içtiğinde sakinleşir. Çünkü yıllar öncesinden kalma bazı Alkol olaylarının tecrübesine sahiptir. Yani ‘yiğidi susturur’ deyimi yerindedir. Ama bir de ikinci duruma baktığımızda ne görüyoruz? Adam hakarete uğruyor ama olay kapanıyor. Adam iki gün sonra bir şişeyi devirince aklına intikam almak geliyor. Alkolün vermiş olduğu suni cesaret ile aleti kapmış olduğu gibi düşmanın evine veya o anda bulunmuş olduğu mekâna gidiyor ve sonrası malum: Çık ulan dışarı. Gel lan buraya” ve olanlar oluyor. Ertesi gün karakolda kendine gelen aynı adam başlıyor ağlamaya, dövünmeye, sızlanmaya: “Vay ben ne yaptım yaa. Ölmüş ha? Yandım, hayatım kaydı.” İşte alkolün korkağı coşturan tarafı.
Alkol neşeli bir ortamda veya bir kutlama için alındığında pek ters etki yapmaz. Çünkü herkes birbirine karşı bir centilmenlik yarışı içine girer. Yani kim daha efendi hesabı. Ama bozuk bir moralle içilen içki her zaman için bir şeyler olabileceğinin başlangıcı sayılmaktadır.
Yine haberler: Alkollü sürücü kendisi ile birlikte ailesini de yok etti. Alkollü koca dehşet saçtı. Alkollü baba damadını öldürdü. Alkollü genç, komşusunun kızına tecavüz etti. Alkollü genç anne ve babasını öldürdü. Alkollü baba çocuklarını balkondan aşağı attı. Birahanede kavga oldu ve altı kişi yaralandı...
Burada işlenen suçlar kadar, ana neden olan Alkolün vermiş olduğu sûni cesaret de önemlidir. Çünkü suçları işleyenlerin çoğunluğu ertesi gün karakolda pişmanlık feryatlarıyla haykırmaktadırlar.
Şimdi gelelim Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin, artık saygın bir bölüm olan AMATEM (Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi ve Araştırma Merkezi) servisine. Artık saygın diyorum çünkü tamamen halktan toplanmış olan bağışlarla kurulmuş 360 yataklı bir tedavi merkezi, başlangıçta bağımlılar tarafından ürküntü ile söz edilen bir mekândı. Bağımlılara göre Bakırköy’e gitmek çevre açısından delilik simgesi gibi görülürdü. Öyle ya, bir sürü ruh ve sinir hastası, psikopat ve delilerin olduğu yere gidene deli gözüyle bakılırdı.
Ama zaman geçtikçe bu servise yatmaya karar verenler sayesinde, ne kadar da faydalı bir yer olduğu meydana çıktı ve alkolden bir türlü kurtulamayan birçok insan tedavi olmayı kabul etti. Ve tedavi oldular da.
Servisin basit kuralları vardı: Dışarı çıkılarak veya ziyaretçiye getirtilmek suretiyle Alkol almak yasak. Kavga çıkartmak yasak. Sabah, öğlen ve akşam yemeklerine düzenli bir şekilde katılmak gerekiyor. Hemşireler tarafından hastalara verilen ilaçlar düzenli bir şekilde alınmalı.
Kurallar bunlardı ve kurallara uymayanların tedavisine son verilecekti. Ama hemen değil, çünkü tedavi amacıyla servise yatmış olan her bağımlıya yüz puan yazılıyordu ve her kural dışı hareket belli puanların silinmesini neden oluyordu.
Örneğin, herhangi bir yöntemle serviste alkol aldığı tespit edilen bir bağımlının yüz puanı hemen siliniyor ve tedavisine son veriliyordu. Bence bu çok yerinde bir karardı. Çünkü servise yatarak tedavi görmek isteyen bir çok bağımlı yer olmadığı için sıra bekliyordu.
AMATEM’e son yatmış olduğumda birkaç olaya şahit olmuştum. Bir kadın bağımlı dışarı çıkmış ve alkol alarak geri gelmişti. Sonra odasına çekiliyor ama ilaç alma saatinde hemşireler kadının alkollü olduğunu fark ediyorlar. Tabi hemen yüz puanı siliniyor ve bağımlı serbest bırakılıyor. Başka bir kadın bağımlı, gündüz almış olduğu votka şişesini diplemiş ve hemşireler farkına varmıştı. Kadın, “Benim sizin tedavinize ihtiyacım yok. Canınız cehenneme” diye bağırıp çağırdıktan sonra gitti. Ama ertesi sabah geldi ve yeniden servise yatmak için yalvarmaya başladı. Ne yazık ki artık çok geçti.
Kimi bağımlılar ise verilen ilâçları dillerinin altında saklıyor ve sonra çöpe tükürüyordu. Ama gece uyuyamadıkları için nöbetçi doktoru çağırtarak kendilerine sakinleştirici iğne yapılmasını istiyorlardı bu sefer de.
AMATEM’in tedavi sistemine bakıldığında çok basit görünüyor. Sabah saat 07:30 kahvaltı. Saat 12:00 öğlen yemeği. Saat 18:00 akşam yemeği. Amaç, bağımlının normal yaşamdaki yemek saatlerine alışması. Çünkü alkol iştahı tıkamış olduğu gibi yemek saatlerinin düzenini de bozuyor. Her akşam saat 20:00’de Tolvon ve Diazem adlı ilaçlar veriliyor. Amaç uyku saatini normal yaşamdaki haline döndürebilmek. Ayrıca ilk günlerde iğne olunması da gerekebiliyor. Çünkü her bağımlı hemen AMATEM servisinin üst kat bölümlerine kabul edilmiyor. Durumu ciddi olanlar önce Yoğun bakım servisinde birkaç gün kaldıktan sonra, düzelme gösterince üst katlardaki servislere naklediliyor. Hâlâ sakinleştirici iğneye ihtiyacı olduğu tespit edilen bağımlı, titremelerinin biraz olsun düzelmesine kadar iğne olmaya devam ediyor.
Ama Alkol bağımlılığından kurtulmak sadece AMATEM servisine bağlı değildir. Önemli olan bağımlının, tedavi sonrası iradesine hakim olabilmesidir. Servise defalarca gelen bağımlılar da mevcuttur.
Ben AMATEM’den taburcu edildikten sonra dört kez daha alkole düştüm. AMATEM’e yeniden yatmayı çok düşünmeme rağmen gitmedim. Çünkü o servis beni ancak belli bir süre tedavi edebiliyordu ve gerisi yine bana kalıyordu. İki kez tedavi olmak için servise girmiştim ama çıkışımda yine alkole başlamıştım. O servise tekrar tekrar gitmem sadece gerçekten tedaviye ihtiyacı olan ve gerçekten alkol illetinden kurtulmak isteyen başka bağımlıları engellemekten başka bir şey olmazdı. Çünkü benim o serviste işgal edeceğim her gün ve gece bir başka bağımlının tedavisin gecikmesi demekti.
Ben de kendi kendimi tedavi etmeye karar verdim. Alkol almamış olduğum için günlerce, gecelerce titreyerek soğuk terler dökmüştüm. Beş gün boyunca hiç uyumadan televizyon seyredip durdum. Serviste Diazem ve Tolvon adlı sakinleştirici ve uyku getirici ilaçlar veriyorlardı. Ama eczaneler artık Diazem’ı reçetesiz vermiyorlardı. Tolvon almıştım ama bir süre kullandıktan sonra Diazem gibi bağımlılık yaptığını fark ettim. Uyuşturucu kullanmış bir insan olarak Tolvon kullanmaktan vazgeçtim. Sonunda uykusuzluğuma çare olacak bir ilaç buldum, adı Unisom’du. Hem bağımlılık yapmıyor, hem de iki adeti uyunama yardımcı oluyordu. İki tane yutmuş olduğumda kabuslar görmeme neden olmuştu ama bir süre sonra tek hapa düşürünce yararlı oldu. Yatmadan yarım saat kadar önce alınan Unisom beni uykusuzluktan kurtarmaya yetmişti. Tabi sonrası yine bana kalıyordu. Unisom bağımlılık yapmadığı gibi bir haftalık kullanımdan sonra uyku düzenini normale döndüren bir ilaçtı. Ve ben kendi kendimi tedavi etmeyi başarmıştım. Alkolü gerçekten bırakmaya niyeti olmayan bir insan için AMATEM servisinin hiçbir faydası olamazdı. AMATEM bir çeşit alkolden kurtulma destekleyicisiydi ama insan kendi iradesine hakim olmadıktan sonra kesin bir çözüm olamazdı.
AMATEM servisinde tanışmış olduğum bir arkadaş yine alkole düşmüştü. Sonra servisten iki kişi ile daha karşılaştım. Biri erkek bir bağımlıydı ve alkolü tamamen bırakmıştı. Alkolden kurtuluşunu sevinçle anlatırken şu ifadelerini unutamam: “Arkadaşım, artık öyle rahatladım ki. Bir dolmuşa bindiğim zaman alkol kokusu yüzünden nefesim kokmasın diye ağzımı cama çevirmiyorum.”
İkincisi ise otuz yaşlarında bir kadın bağımlıydı. AMATEM servisinde tanışmıştık. Vakit geçirmek için tavla oynayacak kadar yakınlığımız olmuştu. Tesadüf bu ya, iki yıl sonra henüz bir ay önce taşıdığım apartmanın karşı alt dairesine de o yerleşmişti. Karşılaştığımızda kendisine selam verdim. Önce beni tanıyamadı. Ama onunla yaptığımız tavla partilerini anımsattığımda “Aman sus, kimse Bakırköy’de yatmış olduğumu duymasın” dedi. Sadece güldüm. Başka bir şey yapamazdım. Artık komşu olmuştuk ve karşılıklı misafirliğe başladık. Amerikan Hastanesi’ndeki haftalık terapilere katılıyordu. Ve gördüm ki bu bayan alkolü gerçekten bırakmıştı. Üstelik on bir yıllık bir alkolik olmasına rağmen. İlk gençliğe adım atarken babasının rakı şişesinden yudum çalmakla başlamış olan macera, yıllar sonra onu, on bir kez AMATEM servisine yatıracaktı. Ama artık bir yılı aşkın bir süredir alkol almıyordu.
Bana, arada bir yaş günüm var demesine önceleri şaşırmıştım. Daha sonra öğrendim ki Amerikan Hastanesi’nde yapılan terapilerde alkolü bırakmış olan eski bağımlılara her ay küçük bir yaş günü partisi düzenleniyormuş. Güzel bir umutlandırma ve ödüllendirme olayı doğrusu.
Demek ki, insan kendi kendini tedavi edebiliyormuş. Mesela ben Psikoloji doktorlarına inanmam. Bana göre boş bir meslek koludur bu. Parayı vereceğim ve doktor benimle biraz konuşacak ve “iyi günler”’ diyecek. Bence bundan daha boş bir avunma olamaz. Bu sadece zayıf ve pasif insanlar için bir avunmadan başka bir şey değildir. Bu benim fikrim. İkide bir sokaklara çıkarak “Demokrasi istiyoruz” diyenler olduğuna göre bende fikirlerimi açıkca anlatabilirim. Psikoloji okuyanlar alınmasın ama bana göre gerçekten boş bir iştir. Çünkü, psikolojik bir vâkâda insanı sadece ve sadece kendisi tedavi edebilir. Yok, doktor şöyle dedi, şunları tavsiye etti hikayelerine benim kafam yatmaz.
Alkol konusunda kafamıza göre takıldık işte. Fikirlerimi kabul etmeyenler çıkabilir. Ama bu sadece onların düşüncesi olarak kalacaktır. Çünkü ben başkalarının anlatmış olduklarından çok yaşadıklarıma inanırım. Çünkü ben, bir masabaşı yazarı değilim.
-Son-
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
- Büleklär
- Suçun Piçi - 1Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 4360Unikal süzlärneñ gomumi sanı 217028.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Suçun Piçi - 2Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 4292Unikal süzlärneñ gomumi sanı 218827.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Suçun Piçi - 3Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 4288Unikal süzlärneñ gomumi sanı 205328.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Suçun Piçi - 4Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 4273Unikal süzlärneñ gomumi sanı 214328.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Suçun Piçi - 5Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 4396Unikal süzlärneñ gomumi sanı 221628.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Suçun Piçi - 6Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 1936Unikal süzlärneñ gomumi sanı 109736.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.57.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.