Suçun Piçi - 2
Süzlärneñ gomumi sanı 4292
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2188
27.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
39.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
45.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Meydancılar sayesinde üst sübyan koğuşu alt sübyana nazaran daha temiz ve düzenli görünüyor. Tahliye olan bir ağanın üst sübyan koğuşuna bağışlamış olduğu küçük ekranlı siyah beyaz bir televizyon olduğunu da eklersek alt sübyana göre lüks bir koğuş ortamı diyebiliriz.
Şimdi gelelim üst sübyandaki suç türlerine:
Denizciler: Kış aylarında yazlık villalara girerek bir veya iki hafta boyunca (buz-dolabındaki erzağın yettiği kadar) barınırlar. Sonra da yükte hafif pahada ağır ne varsa götürüverirler. (Genelde elektronik eşyalar tercih edilir.)
Kapkaçın en tehlikeli hali olan “darp”: Kapkaç yapan birisini düşünün, pazarda yaşlı ya da hamile bir kadının çantasını kapıyor. Ama kadın çabuk uyanıyor ve çantasını kaptırmamak için direniyor. İşte, bir kapkaççı için hayati bir an. Acaba kırk beş günlük bir ceza mı olacak? Kaçabilecek mi? Yoksa on sekiz yılı mı yiyecek? Kapkaç, anlatılış biçimi ve suç hali olarak bakıldığında küçük bir suçmuş gibi görünebilir. Ama çantasını kaptırmamak için direnen bir kadını sarsarak itmek veya kurtulmak için kadına darbe vurmak zorunda kalmak bir kapkaççının hayatını karartmaya yetecek olan darp suçunu oluşturmaktadır. Evet, basit bir iş gibi görünen kapkaçın darp’a, yani on sekiz yıla dönüşümü budur işte.
Oto teybi çalma oranı da bir hayli yüksektir. Çünkü sermayesiz yapılan bir iştir. Sermayesi ince bir elfeneri ve sağlam bir tornavidadır.
(Tabii buna hırsızın en büyük sermayesi olan karakoldaki falaka sopasını da eklemek gerekir. Evet, aslında bir hırsızın en büyük sermayesi falaka sopasıdır.) -Bir adı da bülbül öttüren’dir-. Oto teybi işine genelde iki kişi çıkılır. Birisi erketelik yaparken öbürü arabanın camından veya kapısından içeri girerek eylemini gerçekleştirir. Oto teybi hırsızları genellikle tek olarak yakalanırlar. Çünkü erketelik görevini üstlenen ortak bazen paniğe kapılır ve haber bile vermeden kaçıp gider. Hatta erketesine güvenerek sırayla üç arabayı soyan bir teyp işçisinin ortağına “iş bitti, çabuk uçalım” dediğinde erketesini bulamadığı çok görülmüştür. Buna hak vermemek olmaz, çünkü erketeliğin cezası eylemi yapandan daha çoktur. Erkete etrafı gözetlemese teybi çalma işini üstlenen zaten tek başına bu işe cesaret edemez. Belki cesaret edebilir, ama yakalanma yüzdesi artar.
Almancı oto işçileri ayrı bir sınıfa girerler. Onlar rasgele her arabaya dalmazlar. Çünkü onların tercihleri Alman ya da başka yabancı plakalı arabaların üst bagajlarından yanadır. Hava birazcık kararır gibi olsun üst bagajdaki valizler anında uçuruluverir. Bir araba teybi sökmek için sabahın dördünü beklemektense akşamın karanlığında Almancı bagajı toplamak daha k?rlı görünmektedir. Cezası da fazla olmaz, çünkü erken saatte işlenen açık hava sınıfına girmektedir.
Sabahın altı veya gece on iki arası gündüz tarifesine girmiş olduğu için ceza geceye oranla daha az olmaktadır. Ama gece on iki ve sabah altı arası gece tarifesine girmiş olduğundan ceza da artmaktadır.
Yine çok rastlanan bir hırsızlık yöntemi olan Tufa işi:
Tufa, hepimizin bildiği ev demektir. Yani, tufacı deyince aklımıza ev hırsızı gelir. Genellikle bahçeli tek katlı ya da iki katlı gecekondu tipi evleri tercih ederler. Çünkü gecekonducuların iyi para biriktirdikleri ve çoğunlukla evde sakladıkları iyi bilinir. En büyük korkuları da Şahsi Çeviklik olayıdır. Bazen altı aylık cezayı iki seneye çıkartacak bu eylemi aceleden bilinçsizce yapıverirler. Yasalara göre şahsi çeviklik bir insanın kendi boyundan yüksek bir yere tırmanışı demektir. Yani, kendi boyunu aşmayan bir yere zıpla ve kapacağını kap. Yakalandığında “Tırmandığı yer boyunu geçmiyormuş. Bunu dikkate alalım” denir ve ona göre altı aylık bir ceza yatma ile kurtulunur. Ama boyundan yüksek bir yere tırmanınca iş değişir, “Şahsi çeviklik yaparsın ha... Yaz bakalım kızım” ve iki sene garantiye biner. İnfazı düşünce bir senelik yatma yetecektir.
Tufacılıkta bir apartman dairesinin kapısını levye ile gerdirerek açma yöntemi vardır ama yakalanıldığında levye cezayı çok artırdığı için pek tutulan bir yöntem değildir.
Yine apartman dairesinin kilidini kırarak soyma yöntemi vardır ama bunun cezası sekiz seneyi anımsattığı için pek tutulan bir yöntem değildir. Ancak çok sefil kalmış bir tufacı sakat bir iş olmasına rağmen yine de bu iki eylemden birini gerçekleştirebilir. Tabii bu da dört seneye yakın net bir cezayı gözönüne almak demektir.
Tufacılığın tehlikesiz bir kolu da vardır ki; bu da apartman tilkiliğidir. Yani, bir apartmana girilir ve en üst kata çıkılır. Birisi çıkıp kimi aradığını sorunca cevap hazırdır: “Falanca abiye gidiyorum”. Nasıl olsa apartman girişinde bulunan zil sıralamasında bütün isimler vardır. Ve sonra saatlerce apartmanları dolaşma faslı başlar. Buraya kadar bir eylem görülmemektedir. Ama bir daire sahibi tufacının aradığı hatayı mutlaka yapmış olacaktır, yani, anahtarını kapı kilidinin üzerinde unutacaktır. Zaten gerisi kolay bir iştir. Bir geceyarısına doğru kontrol ve ışığın yanmadığını görünce eylem anında başlar ve bitiverir.
Tufacıların en tecrübelileri orta yaşın üzerindekilerdir. Bazıları boyacı kılığında gezerler ve bitmesi yakın bir inşaata kapağı atıverirler. Aylarca boya, macun ve badana yaparak sabrederler ve çalışırlar. Sonunda iş finale gelir ve boyacı ortadan kaybolur. Aylar sonra inşaatında çalışmış olduğu apartmanın önüne gelir ve ışığı yanmayan bir daireye dalıverir. Hem de kapı kırmaz ve de iz bırakmaz. Çünkü, aylar önce boyasını yapmış olduğu dairelerin birer yedek anahtarına sahiptir. Dört gün üstüste aynı apartmanda daire soysa bile apartman sakinleri sadece “elbet yakalayacağız” demekten ileri gidemezler. Bu tufacılık yönteminden yakalanan ok azdır. Yakalanan da ancak başka bir işten yakalanmış olup karakolda bütün işlerini okuyandır.
On sekiz yaş grubu içerisinde kapkaç yapayım derken darp hatasına düşenler vardır. Ama gasp suçu oranı düşüktür.
Bu anlatmış olduklarım bir zamanların suç işlemekten caydıran ya da bağımlılık kazandıran sübyan koğuşlarıdır. Bir süre sonra, anlatmış olduğum cezaevinin idaresi sübyan koğuşlarını yenilemek amacıyla ek bir yapı yaptırmıştır. Yeni yatak ve ranzalar. Her tarafı yeni boyalı bir yapı. (İhtilal sonrası da mahkumlara zorunlu olarak giyecekleri mavi pantolon ve ceketler verilecek ve saçların asker traşından daha fazla uzatılması yasaklanacaktı.) Temizliğe daha fazla önem verilerek bit sorunu halledilmeye çalışıldı. (Gerçi kaç koğuşta bitlenme kesildiyse?!)
Buraya kadar herşey iyi düşünülmüştü. Ama idare çok büyük bir hata yapmıştı: Alt ve üst sübyanı hep birlikte bu yeni yapıya kapatıverdi. Yedi yaşından on sekizine kadar olanlar birleştirilince... Arada bir sabaha karşı para karşılığı tuvalette birleşenler de çoğalıverdi.
Evet, işte bir çocuk suçlunun kurallara uyması ve edinebileceği alışkanlıklardan bazıları bunlardır. Ama henüz sadece sigarayı bilmektedir. Yaşı ilerledikçe ve büyükler koğuşuna gidince daha nelerle tanışacaktır, nelerle....
Gardiyanlık Nedir? Büyük Suçluların Koğuşlarını ve Suçlarını Tanıma
Uzaktan görünüşüne bakıldığında bir gardiyan şöyle tanımlanabilirdi. Mavi pantolonlu, ceketli, idare ayakkabılı, buruşuk gömlek ve kravatlı bir adam. (Tabii eskiyi anlatırım ve haber ola derim.) Ceketinin kollarındaki kırmızı şeritlerden de rütbesi anlaşılır gardiyan denen bu şahsın. Gardiyanların görevi sabah ve akşam sayımlarını yapmakla bitmez. Mahkumlar arası ilişkileri de kontrol etmeleri gerekir. Arada bir “ben buralardayım haa!.. Sakın bir yanlış anlama olmasın” dercesine göründükten sonra gardiyanların toplantı yeri olan atölyeye giderek şamata yapmakta bir gardiyanın görevleri arasındadır. Ziyareti çok geleni kollamak. Dışarıdan tanıdığı bir suçlunun evine gidip gelmek. “Hişşt, lan, sen gel lan buraya. Şu ayakkabılarımı bir siliver. Bak h?l? duruyor” demek de bir gardiyanın görevleri arasındadır tabii.
Gardiyan Çeşitleri:
Yılların tecrübelerine sahip külyutmaz, ceketinin kolları üç şeritli başgardiyanlar.
Başgardiyanlar kadar tecrübeli olmasalar da az külyutmaz ceketinin kolları iki şeritli, ama kıdemli gardiyanlar.
Arada bir kül yutsalar da onların altında olan ve birçok işe koşmak zorunda kalan ceketinin kolları tek şeritli gardiyanlar.
Kimisi Türkçeyi bile zor anlayabildiği için her işi işaretle yapan kolları yine tek şeritli ama kıdemsiz gardiyanlar.
Mahkumun istediklerini dışarıdan getirmekle görevli posta gardiyanı. Her hafta değiştiği için herkes posta gardiyanı olmayı çok ister. Eee.. ne de olsa mahkumların parasını değerlendirecektir ya.
Kantin gardiyanı kimseye karışmaz. Dışarıdan kantin için mal getirir, satar ve idareye hesabını verir. Çoğunlukla sivil giyinebilir.
Mutfak gardiyanının işi mutfak işlerini takip ederek et vb. başka malzemelerin talan edilmesini önlemek ve karavanaların düzenli olarak saatinde alınmasını sağlamaktır.
“Lan aşçıbaşı, garnım acıktı, bu pis garavanadan yiyecek halim yok ya. Şöyle güzel bir et gızartıver bana” diyerek sandalyesine çöreklenmesi de görevleri arasındadır.
Kış aylarında odun çalınmaması için odunlukta da bir gardiyan bekler. Ama tabi bu resmi gir iş olmadığı için ona da odunluk gardiyanı demek doğru olmaz. Zaten o da kol-ları tek şeritli kıdemsizlerdendir. İki gün odunlukta, iki gün mutfakta, iki gün hamamda ve bir gün de havuzun başında bekleyince haftası geçti gitti işte.
Son olarak da en kıdemli başgardiyan vardır. Kolları dört şeritlidir ama en kıdemli olduğu için şeridi dört tane değildir. Ya bir çok cezaevinde gardiyanlık yapmış ve son olarak buraya gelmiştir. Veya aynı cezaevinde yıllarını geçirmiş ve emekliliğini doldurmak üzeredir. İşte bu sayede cezaevi müdüründen sonraki en kıdemli adam sayılmaktadır. Zaten artık pek bir şeye karışmamaktadır. Çünkü onun beklediği tek şey emekli olacağı gündür.
Müdür beye gelince:
‘O’, mahkumların bütün dertlerini çok iyi bilmiş olduğu için sadece bayramdan bayrama savcı ile gelir ve yarım dakika gülümsedikten sonra yine savcı ile birlikte gider. Zaten mahkumlar da “anaaa, müdür bana bakarak gülümsedi lan” diyerek mutlu olmakta-dırlar. Müdür bey dertlere derman olamayacağını çok iyij bildiği için işte böyle bayramdan bayrama mahkumlara yarım dakika gülümseyerek mutluluklar dilemeyi tercih eder.
Evet, bir cezaevi personelinin bel kemiğini oluşturan gardiyanları da böylece tanımış olduk. (ya da paralı mahkumları tanımış olduk diyeyim.)
Sıra geldi büyük mahkumların tutulduğu tutuklu ve hükümlü koğuşlarına.
Tutuklu bölümü;
Mahkemesi h?l? bir karara bağlanamadığı için tutukluluk süresi devam edenler tutuklu bölümünde tutulurlar. Yani, henüz cezai-hüküm giymediklerinden dolayı sabıkalı sayılmazlar . (Tabii bu benim gibi yedi gelişten biri değilse.) Zaten mahkemesi karara bağlanarak hüküm giymiş olan birisi hemen hükümlü bölümüne alınır. (Örneğin üst sübyan koğuşundan birisinin mahkemesi karara bağlandığında hüküm giymişse o da on sekiz yaşını doldurunca hükümlü bölümüne aktarılır.)
Hükümlü bölümü;
Mahkeme tarafından bir veya birkaç suçtan oluşan dosyası incelenmiş bir tutuklunun hüküm giymesi sonucu aktarıldığı bölümdür. Tek suç dosyası olan biri hüküm giyince zaten hükümlü bölümüne alınır. Ama birkaç suç dosyası olan bir tutuklu bir dosyasından dolayı hüküm giymiş olsa bile yine hükümlü kısmına aktarılır. Kalan dosyalardan beraat etmesi veya tahliye olması hükümlü bölümünden ayrılmasına gerekçe teşkil etmez.
Bir cezaevindeki koğuş yaşam biçimleri hemen hemen aynıdır. Büyüklerin yatmış olduğu koğuşların farkı, bölümlerin daha büyük ve kalabalık oluşu ve ranzaların değişik şekilde yerleştirilmiş olmasıdır. Büyük koğuşlarda yatmak çoğunlukla yine garibanlara düşmüştür. Buralarda paralıların yattığı sekiz-on kişilik Loca adı verilen küçük odalar mevcuttur. Yemek olarak yine karavana verilmektedir.
Paşakapısı’nda çalışılabilecek bir iş atölyesi olmadığı için en güzel vakit geçirme yöntemleri masa tenisi ve voleybol oynamaktır. Bazen tutuklu ve hükümlü kısımları arasında çayına ve sigarasına maçların düzenlendiği olur. Geriye kalan vakit geçirme yolu saatlerce tespih çekerek volta atmaktır.
Sağmalcılar cezaevinde ise durum tam tersinedir. Koğuşlar kalabalıktır ve mahkumlar sığışamaz. Küçük de olsa bir bahçe vardır ama voleybol oynamak isteyenler ve volta atmak isteyenler hep çakıştığı için iki tarafın isteklerinin günün belli saatlerinde değerlendirilmesi yoluna gidilmiştir.
Sağmalcıların bir özelliği de iki büyük atölyeye sahip olmasıdır. Birinci büyük atölye de matbaacılık işleri yapılmaktadır. Mahkeme ilan kağıdından tutun da cezaevinde kullanılan kırtasiye kağıtlarının baskı işlerine kadar bu atölyede yapılır.
İkinci büyük atölye ise marangozhanedir. Çoğu mahkum vakit geçirmek amacıyla bu çok az maaşlı atölyelerde çalışır. (Ben bedavaya ya da az maaşa çalışmaya alışkın olmadığım için öyle mekanlarda çalışmak hiç işime gelmezdi.)
Koğuş yaşantısını tanıdığımıza göre suç türlerine geçebiliriz:
En saygın bölüm tabii ki önce ağaların koğuşudur. Çoğu kaçakçılık ve namus cinayetlerinden yatmaktadırlar. Kan davasından yatanlar da mevcuttur.
İkinci saygın bölümse yüzlerinden hep özlem ve hüzün okunan damatlar koğuşudur. Sevip kaçırdığı kızın yaşı ufak olmasından tutun da kendisine kaçan kızın aile baskısıyla evine dönüşü nedeniyle tutuklanmış olan gerçek Aşk Mahkumları’dır bunlar.
Azınlıkta olan bir grup da iftiraya uğrayanlardır. Kimisinin beşinci, altıncı hatta yedinci gelişi olmasına rağmen h?l? da “vallahi billahi iftiraya uğramışım abicim” demesi, gerçekten iftiraya uğrayanları da inandıramaz hale getirmektedir.
Erkek ve kız çocuğuna tecavüz etmekten gelenler ancak uzun bir süre Muşahade
Altında tutulduktan sonra koğuşlara alınırlar. Yani, ilk gelişinde suçu duyulan sapık, mahkumlar tarafından cezalandırılmak istenmiş olduğu için bir süre ara soğutma dönemi yaşatılmaktadır. Sonra nefret soğumuş olur ve unutulmuş gibi görünür. Ama bir gün isyan çıktığında ortaya çıkan bir gerçek daha vardır: İsyan sırasında sapığı cezalandırmak.
Ve artık geldik temel suçlara:
Soyguna teşebbüs etmek veya soygun yapmak eylemini gerçekleştirmek.
Darp eyleminde bulunmak.
Silah veya herhangi bir yardımcı alet kullanarak hem mala hem de cana kastetmek suretiyle gaspetmek eylemini gerçekleştirmek.
Oto çalarak Çenç eylemini gerçekleştirmek. (Çenç: Araba parçalamak ve motor seri numarasını jet zımpara ile kazıdıktan sonra üzerine yeni bir motor numarası çakmak. Herhangi bir şekilde aracı kullanmak, satışına aracı olmak ve satmak.)
Çeşitli cinayet işleme eylemleri (Namus, savunma, soygun veya cinnet geçirme gibi nedenler ağırlıktadır.)
Otobüs, kamyon ve kamyonet çalma eylemlerini gerçekleştirmek. (Çenç amacıyla).
Mağaza soyma eylemlerini gerçekleştirmek.
Burada, suçların en büyük ortak özelliği olan; orta yaşa doğru gidenlerin, cezası ağır suçlar işlemeyi göze alması söz konusudur. Çocukluğu, ilk gençliği ve gençliğini cezaevinde büyüyerek geçirmiş olan, yani Hapishane Kuşu deyimiyle anılan bir insanı göz önüne alırsak boşa geçtiğine inanmış olduğu yıllarını kurtarmaya çalışma düşünceleri içinde olduğunu çok iyi bir şekilde anlayabiliriz. Defalarca cezaevine girmekten artık evine dönmesi imkansızlaşmıştır. Çalışmayı denemek onun için sadece kalan yılları hızlı bir şekilde tüket-mek demektir. Kendisine bir iş kurarak geleceğini garanti altına almak iyi miktarda bir para gerektirdiği için bu da imkansızlar sınıfına girmektedir. (Yani çalışmak boş iş ve zaman kaybı anlamına girmektedir.) Hedef, bu imkanı yakalayabilmek için cezası ağır da olsa büyük bir iş bitirmeye yönelmektir.
Sonuç: öyle ya da böyle ağır bir suç eylemi ve de ağır bir suç yükümlülüğü. Artık çocukluk, ilk gençlik ve gençlik dönemleri gibi olgunlaşma dönemi de peşinen tutuklanmış sayılmaktadır. Senelerce rutubetli duvarlar arasında yatar. Çürümüş ciğerler ve hastalıklı bir kemik yapısına kavuştuktan sonra bir Af çıksa ne olur, çıkmasa ne olur?
İşte, çok küçük hatalar zincirinden yola çıktığımız da çok basit bir hikayenin ne gibi sonlara ulaştığını görebiliyoruz. Yıllar sonrasının Azılıları da , yine o suistimal ve kapkaç suçlarıyla başlamış olan küçük çocuklar arasından çıkmaktadır. Cezaevlerinde bakımsızlık, verem ve daha bir çok hastalıktan ölenler de yine o küçük çocuklar arasından çıkmaktadır.
Cezaevinde Cinsel İlişki Kurma Yöntemleri ve Sonuçları
Cinsel ilişki, nefes alabilen tüm canlı türlerinin bazen yemekten ve içmekten bile önde tuttukları bedensel birleşmesidir. Doğal birlikteliklerde üreme olarak da benimsenmiştir. Ama her birliktelik doğal yönden olmadığı için suç unsurlarını da birlikte getirmektedir. Daha da açıkçası, toplumun bazı bireyleri kendi keşfetmiş oldukları bu yasak zevklerin cezasını da yine kendileri çekmektedir.
Evlilik dışında başka bir kadınla veya gönüllü ya da gönülsüz eşcinsel ilişkiler söz konusu olduğunda, yasak ilişki-ayıp ve günah deyimleri ortaya atılır. Şimdi, cinselliğin bazen çaresizliklerden dolayı getirdiği boyutlara bir göz atalım.
Dört yıl cezasını yatacağı bir suçtan dolayı yakalanmış bir zanlı düşünün. Üstelik suçunu kabul etmiş, deliller tamamen aleyhinde ve mahkemeye gönderilmek üzere nezaret altında tutuluyor. Yani cezaevine gönderilmesi kesin sayılmaktadır. Bir polis memuru bazen sadece şahsi merakından dolayı gizlice nezaret altındaki bir zanlıyı izleyebilir. Buraya kadar her şey normal gibi görünüyor. Ama polis memuru nezarete göz attığında şaşkınlıktan ağzı açık kalıyor. Neden mi? Çünkü, iki gün boyunca o nezaret odasında kalmış, saatlerce sorgulanmış olan zanlı, başına hiç bir şey gelmemiş bir adam tavrıyla nezaretin duvarına dönmüş ve mastürbasyon yapıyor. Sorgulama sırasında binbir yeminler ederek ağlayan kişi kendisi. Parası olmadığı için sadece polislerin vermiş olduğu yarım ekmek ve biraz beyaz peynirle karnını doyuran da o. Bir tek sigara için polislere yalvaran da... Fakat işe bakın ki yalnız kaldığı nezarette mastürbasyon yapabiliyor. Ama o şartlarda hangi hayalleri düşünerek mastürbasyon yaptığını anlamak pek mümkün değildir doğrusu.
Polis memuru nezarette olanı diğer arkadaşlarına anlatınca tabii ki nezaretin kapısı açılır ve sorarlar: “Ulan oğlum sen manyak mısın, yoksa tipin mi öyle gösteriyor? İki gündür ağlayıp sızlıyordun, şimdi de duvarımıza fışkırtıyorsun, duvarımızı cenabet ediyorsun. Gel lan buraya.” Ama adamın cevabı da hazır: “Ne yapayım be abiler, canım sıkıldı duvarınıza fışkırttım işte. Bir kova su verin de yıkayayım bari.”
Evet, insan en çaresiz ve bunalmış olduğu bir anda bile mastürbasyon yapabiliyor. Hem de sadece canı sıkılmış olduğu için.
Yıllar önce Sağmalcılar Kapalı Cezaevi’nin kadınlar koğuşunda çok ilginç bir hamile kalma olayı meydana gelmişti. Savcı hemen olaya el koydu ve araştırmalar başladı. Ama kadın bir türlü konuşmadığı için nasıl hamile kalmış olduğu günlerce anlaşılamamıştı.
Erkek yüzü görmemesi gereken bir kadın nasıl hamile kalabilirdi? İlk teşhis, zanlının bir erkek gardiyan olabileceğiydi. Ama kadınlar koğuşundaki kadın mahkumlara ve kadın gardiyanlara farkettirmeden bir gardiyanın böyle bir işi gerçekleştirebilmesi çok zor bir ihtimaldi. Araştırmalar devam ederken geriye kalan zanlılar sadece Cin ve Şeytan olmuştu.
Haftalar geçti ve gerçek zanlı yakalandı. Hem de akla hayale gelmeyecek bir zanlıydı bu ve üstelik cinsel ilişkiye giriş yöntemi sırasında suçüstü yakalandı. Suçlu, nöbetçi bir askerdi. Haftalar boyunca nöbet tutmuş olduğu bölümden bir kadına kaş ve göz işaretleriyle sinyal yakmıştı. Ve sonunda ilişki kurma zamanı geldiğinde asker, sabaha karşı kadınlar koğuşunun demir parmaklıklı penceresine uzatmış olduğu bir merdivene çıkarak işini görüvermişti. Kadın hamile kalınca kaş ve göz sinyalleri tabii ki başka bir kadına yönelir ama “Papaz efendi her zaman pilav yemez” sözünden bihaber olan asker yakayı eleverir. Demek ki asker iş üstünde yakalanmasa kadınlar koğuşu çocuk yuvasına dönecekmiş.
Kadınlar koğuşundaki lezbiyen ilişkilere hiç dokunmayayım çünkü zaten dertleri başından aşmış. Bir de ben onları üzmeyeyim. “Alan razı veren razı” demişler ya. Zaten toplumlar hep bu anlayıştan dolayı kokuşup durmamış mı?
Şimdi gelelim bir cezaevindeki eşcinsel ilişki kurma yöntemlerine:
İlk akla gelen para karşılığı ilişki kurmak gibi gözükse de daha bir çok ilişki kurma ve ilişki kurmak zorunda kalma olayları vardır. Ama biz önce para karşılığı kurulan ilişkilerden başlayalım.
Çok eski bir deyim vardır: “Erkeğin şakası kavgaya, kadının şakası da yatağa gider.” Ama burada erkeğin şakasının kavgaya değil de yatağa gidişini göreceğiz. Çünkü cezaevi zaten kapıları ve pencereleri kapalı bir yapı olduğu için tecavüz eylemini gerçekleştirmek çok zor bir ihtimaldir.
Parlak bir mahkum genç, ziyareti gelmediği için bir paket sigara karşılığında bir başka mahkumun atletini ve donunu bile yıkamayı kabul ettiğinde zaten gözler hemen onun üzerine çevrilmeye başlamıştır bile. Bu iççamaşırı yıkatma olayı zaten bir denemedir. Bir genç nefsine hakim olamayıp da bir paket sigara için başkasının kirli donlarını yıkamayı kabul ettiğine göre beş paket sigara ve biraz da harçlığa kimbilir daha ne ödünler verebilecektir.
Sonra çay ikramı, sigara ikramı, tatlı ikramı ve “sen iyi arkadaşsın yaa, ben seni gerçekten çok sevdim. Seni bizim koğuşa aldırayım da benim yatak ortağım ol, hiç olmazsa rahat et. Bir ihtiyacın olduğunda hiç çekinmeden bana gel emi.” Ve yakın bir dostluk başlamıştır. Genç için artık sığınabileceği yakın bir dost vardır. Yeni bir koğuş, yeni bir yatak ortağı ve de yeni bir yemek ortağı bulmuştur. Gömleğinin cebinde de filtreli sigara taşıdığına göre artık kendisini bir adam olarak görmektedir. Bir süre önce kendisi tek bir sigara için bilmem kimlere yalvarırken şimdi başka ziyareti gelmeyenler kendisine yalvarmaya başlamışlardır. Yakın bir gün gelir ve bu genç artık elde ettiklerinin bedelini ödemelidir. Ne kadar da “hayır” dese sonunda yapılan cinsel ilişki teklifini kabul edecektir. “Ulan oğlum kafanı çalıştır işte, harçlığını veriyorum, cigaranı cebine koyuyorum. Sen de he de, arada bir iki dakika işi bitireyim. Yine gardaşız, yine benim himayemdesin haa.” İşte bu sözler zaten kimsesizlikten ezilmiş olan genci “evet” cevabını vermeye itmektedir. Çıkarı için böyle bir teklife olumlu bakmak zorunda olduğuna inanmıştır.
Sonra bu işin arkası gelecektir. “Ulan oğlum, şu abi benim iyi arkadaşımdır, sana üç paket filtreli sigara ve para da verecek. Git de gönlünü yapıver bakalım”. Sonra o abi, bu abi derken kendisini çok kollayan abileri çoğalmaya başlayıverir. Bir gün bu ilişkiyi farkeden ama verecek bir şeyi olmadığı halde ısrarla ilişki kurmak isteyen birisi çıkar ve ortalık bir anda Namus davası yüzünden kan gölüne dönüverir. Olay ortaya çıktığında genç ve ilişki kuranlar hücre cezasına çarptırılırlar. İşin içinde kurban gencin rezil kepaze olması da var.
Olayın adliyeye sevki konusu başgardiyan ve gardiyanların vicdanına kalmıştır.
“Kurunun yanında yaşta yanar!” deyimi doğru çıkmaktadır: Gençle ilişki kuranlardan birisi koğuşta gıcık kaptığı başka birisini “o da yaptı efendim, işin içinde o da vardı” diye suçlarsa, suçsuz olan adamın kaderi gencin vereceği bir ifadeye kalmıştır. Yoksa adam istediği kadar “başgardiyanım, yalan, iftira, annem babam ölsün ki iftira. Otobüsler, kamyonlar altında kalayım ki bu iş iftira” desin. Cezaevinde ana, baba, otobüs ve kamyonla hiç bir iş yürümediği için o bu suçu işlemiş sayılmaktadır. Bazan da olayların başlamasına neden olan genç, suçsuz adamdan saat, yüzük ve koparabildiği kadar para alır ve onun lehinde ifade verir.
Bir erkeği arkasından kullanmak eyleminin adı fiililivata diye adlandırılır, cezası da: altı yıl sekiz aydır. Ve kendi cezasının üstüne bir de fiililivata cezasının eklenmesinden korkan adam suçsuz olmasına rağmen, sahip olduğu para ve bütün değerli eşyasını gence verir ve kurtulur. Birkaç dakikalık bir zevk için feda edilenleri anlayabiliyor musunuz?
Eski dostluk ilişkileri:
Çok ender olmasına rağmen yine de bazen rastlanılan bir tür ilişkidir. Birbirlerini dışarıdan tanıyan ve daha önce cinsel ilişkide bulunmuş olanlar vardır. Bunlar cezaevinde karşılaşınca birbirlerini dışarıdan tanıdıklarını ve yemek ortağı oldukları gibi yatak ortağı da olmak istediklerini koğuş mümessiline belirtirler. Birbirlerini dışarıdan tanımakta olan iki arkadaşın bu istekleri gayet normaldir ve hemen kabul görür de. Sonrası onlara kalmıştır. Ama bu ilişkiyi gizli bir şekilde götürürler. Ama bir gün yakalanırlar. Yakalanınca da işler karışıverir. “Demek dışarıdan iyi arkadaş olduğunuz için yatak ortağı olmuştunuz ha...?”
Güven ilişkileri:
Bazen iki kişi âniden dost olabilirler. Bu dostluk çok yakın bir arkadaşlığa... Hatta sırdaşlığa kadar gidebilir. Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmemektedir. Ama bir gün gelir ve bu sırdaşlık cinsel konuları işlemeye başlar. Dostluğun başlangıcı sırasında üzerinde çok konuşulan sevgili, fahişe ve genelev maceraları yerine eşcinsel ilişki konuşmalarına bırakır. İkisinin de içlerinde bir korku var: ‘ikimizin de cezası uzun. Acaba onunla cinsel ilişki kurmayı teklif edersem nasıl karşılar? Onunla yatak ortağıyım, bu gece ona sarılsam anlar mı? Yoksa bu kadar yakın olan arkadaşlığımızı öldürmüş olur muyum? Sonrası aktif ve pasif ayarlamasına gelir ve karşılıklı verilen tavizlerle güven ilişkisi başlamış olur. Ama yakalanma söz konusu olduğunda güvene dayalı dostluk bir anda düşmanlığa dönüşüverir. ‘Abiler, valla o bana işverdi yaa, zaten hep bana yapmışımdır. Bu ibnedir abiler. Noolur bu seferlik affedin abilerim. Bir daha tövbe abilerim.’
Şantaj ilişlileri:
İki genç cezaevinde karşılaştığında taraflardan biri, diğerini bir başka cezaevinden veya dışarıdan tanıyor ve de pasif eşcinsel ilişkilerde bulunduğunu biliyorsa, bu şantaj ilişkisinin başlangıcı demektir. ‘Ulan oğlum, domuz gibi inat etme de he de işte. Yoksa... yaksa senin ibne olduğunu herkese söylerim haa!...’ Sonrası da gelir, ‘Ulan oğlum, senin ibne olduğunu şu abi de biliyormuş. Bak valla ben söylemedim ha!’ Aslında burada şantaj yapanın menfaatleri söz konusu olmaktadır, çünkü kendisi şantaj yoluyla ilişki kurmuştur. İş artık yine şantaj yoluyla genci bir başkasına kullandırmak ve karşılığında da para, saat ve yüzük gibi değerli eşyalar elde etmektedir. Çünkü argoda değirmen olarak adlandırılan saat ve çıban olarak adlandırılan altın yüzük, âni bir sevke ya da sürgüne gönderilme durumunda en çok garantiyi sağlayan eşyalardır. Yakalanma anında suçlu olan yine pasif gençtir: ‘Tövbe abiler valla... Neye bana iş oldun lan ibne? Bu zaten da dışarıda ibnelik yapardı. Daha ilk defa böyle bir bok yedim, o da acemiliğimden yüzüme gözüme bulaştı valla. Şeytana uydum, affedin abiler.’
İşte, cezaevindeki cinsel ilişki kurma yöntemlerinin başlangıçları, devam etme şekilleri ve sonarı genelde böyle olmaktadır. Ama en büyük suçlu her zaman kendini pasif olarak kullandıran taraftır. Çünkü o, herkese iş verir, cilve yapar, ilişkiye davet eder ve cezasını da yine o çekmelidir. Çünkü o, hiç aklında ilişki bile olmayan insanları yoldan çıkartır ve bakışlarıyla ‘ben ibneyim’ der. Hatta... hatta onun alnında bile ibne olduğu yazılıdır, yeter ki iyi okuyabilen birisi ortaya çıkıversin. Cezaevinden çıktıktan sonra evine dönemeyen ve omuzlarında yaşamın ağır yükünü çekme cesaretini gösteremeyenler için artık karanlık parklarda soğuk geceleri atlatabilmek ve biraz içki için yaşlı oğlancılara teslim olmak. Sonra başkalarının zevk aracı olmaya alışmış olan bedeni en iyi tarifelerle pazarlamak. İşte birkaç paket sigara veya biraz harçlığın genç bir insanı itmiş olduğu bir çukura düşüşün öyküsü. Ne kadar da basit bir öykü, öyle değil mi?
Yukarıda anlatmış olduğum cinsel ilişkiler konusunda çeşitli örnekler verdim. Daha açıkçası genç bir insanın ibne olmakla nelere maaruz kaldığını anlatmak istedim. Anlatmış olduğum gibi aşağılanan, hor görülen ve ezilen hep pasif eşcinseller olmuştur. Ve sakın kimse onları koruduğum için onların acı dramlarını yazdığımı düşünmesin. Onlara gizli ya da aleni bir hayranlığım falan da yoktur. Aksine, ben kadın delisiyimdir. Anlatmış olduklarım sadece gerçeklerdir ve gerçekleri yazmaya karar vermiş bir insan asla taraf tutmamalıdır. Yani ‘Yaa, onlar zaten ibneydi. Böyle yazarsam beni onları tutan biri mi sanırlar?’ diye gocunacak bir yaram yoktur benim. Beni tanıyan zaten bilir.
Cezaevinde Demokrasi Arayışı ve İsyan Çıkartmak
Eğer dışarıda yaşayan ve özgür sayılan toplumun kitleleşerek medyayı arkasına almasını, yürüyüşler ve toplantılar düzenleme yoluyla demokrasi arayışlarını sürdürmesini gözönüne alırsak , bir cezaevinde demokrasi adına ne aranabileceğini bir düşünelim bakalım. (Siyasilerden değil, toplum suçu işlemiş olanlardan bahsediyorum). Size kısaca açıklayayım:
-Karavana kazanları iyi yıkanmıyor. Mutfakçılara söyleyin de kazanları daha temiz yıkasııın.
-Mutfakçılar kendileri et kızartıp yiyorlar. Sonra da karavanalarda az et görüyoruz. Hırsızlar koğuşunun eti çalınır mı lan üçkağıtçı herifler. Mutfakçıların et çalmasına son verilsiiin!
-Hamam on beş günde bir yakılıyor. Leş gibi kokuyoruz yaa. Haftada bir yakılsııın.
-Verilen idare sabunu yeterli değil. Daha fazla sabun isteriiiz.
-Koğuşlarda mahkum başı elli bit düşüyor. Valla saydık be abiler. Donumuzun, atletimizin, pijamamızın ve her eşyamızın dikiş yerlerinden bitler fışkırıyor. Uyuz olduk yaa. Bit ilacı istiyoruuuz.
-Koğuş duvarları dökülüyor. Sıvacı ve boyacı getirin. Biz temiz koğuş istiyoruuuz.
-Sobalar için az odun veriliyor. Odunluk gardiyanına söyleyin daha fazla odun istiyoruuuz!
-Bir yatakta üç kişi yatıyoruz yaa. Daha fazla ranza ve yatak istiyoruuuz.
-Sabunsuz yıkanmaktan bıktık yaa, şey... Afff istiyoruuuz!
Koğuş mümessili af isteyenleri duyunca bağırır: “Hadi lan salaklar. Sabunun yanında af mı istenirmiş be? Neyse, başka isteyecek birşey kalmadı zaten. Şimdi ne yapalım?
-İsyan çıkartalım, evet evet isyan çıkartalım. Kırın lan kapıları... Hücuuum!
-Tabi ya, isyan çıkartalım abiler. Hadi, isyana hücuuum.
-Önce kapıları kıralım abiler. Allah, Allah, Allaaahhh!
Saatler sonra isyan bastırılmış ve jandarma içeride duruma hakim olmuş. Herkes bahçede ve sorgu sürüyor. İsyana teşvik edenler aranıyor. Koğuş mümessilleri müdüriyete alınmış. Sorgulanan herkesin cevaplarında ortak noktalar var gibidir:
-Abiler, vallahi ben uyuyordum.
-Benim de karnım ağrıdığı için isyana karışmamıştım.
-Abiler ben de korkudan ranzanın altına saklanmıştım. Hiç bir şey görmedim. Gürültüleri duyduydum. Ben de yalan yok valla.
-İsyan mı çıkmış abilerim? Ne zaman? Nerde? Peki niye?
-Haa, gürültüye benzer bir şeyler duymuştum. Hakkaten isyan mı olmuş? Geçmiş olsun abilerim. Üzüldüm yav.
Tek tek sorgulamadan sonra elebaşları belirlenir. Yirmi dakika içinde sevk listeleri hazırlanır ve dosyalarına çizilen kırmızı çarpı işaretiyle bahçede sevke gitmeye hazır halde bekletilmeye başlanır. O kırmızı çarpının anlamı şudur: Acil olarak sevkine karar verilmiş bulunan falanca filanca, cezaevimizde elebaşı olarak bir isyana öncülük etmiştir. Yani, hayırlı bir vatandaşımızdır ve ona göre muamele gösterim. Bilgilerinize sunulur.
Sevke gidilen cezaevinin girişinde elebaşını karşılayan gardiyanlar da şöyle der: “Hoş gelmişsin gardaş. Demek isyancı başısın ha? Buyur buyur, şeref verdin. Sen şimdi peşin olaraktan hücreye bir gir bakalım. Sonra biz bir ara gelir ve sana şeref veririz. Hemiii.
Yine isyanın çıkmış olduğu cezaevindeyiz ve ertesi gün:
Şimdi gelelim üst sübyandaki suç türlerine:
Denizciler: Kış aylarında yazlık villalara girerek bir veya iki hafta boyunca (buz-dolabındaki erzağın yettiği kadar) barınırlar. Sonra da yükte hafif pahada ağır ne varsa götürüverirler. (Genelde elektronik eşyalar tercih edilir.)
Kapkaçın en tehlikeli hali olan “darp”: Kapkaç yapan birisini düşünün, pazarda yaşlı ya da hamile bir kadının çantasını kapıyor. Ama kadın çabuk uyanıyor ve çantasını kaptırmamak için direniyor. İşte, bir kapkaççı için hayati bir an. Acaba kırk beş günlük bir ceza mı olacak? Kaçabilecek mi? Yoksa on sekiz yılı mı yiyecek? Kapkaç, anlatılış biçimi ve suç hali olarak bakıldığında küçük bir suçmuş gibi görünebilir. Ama çantasını kaptırmamak için direnen bir kadını sarsarak itmek veya kurtulmak için kadına darbe vurmak zorunda kalmak bir kapkaççının hayatını karartmaya yetecek olan darp suçunu oluşturmaktadır. Evet, basit bir iş gibi görünen kapkaçın darp’a, yani on sekiz yıla dönüşümü budur işte.
Oto teybi çalma oranı da bir hayli yüksektir. Çünkü sermayesiz yapılan bir iştir. Sermayesi ince bir elfeneri ve sağlam bir tornavidadır.
(Tabii buna hırsızın en büyük sermayesi olan karakoldaki falaka sopasını da eklemek gerekir. Evet, aslında bir hırsızın en büyük sermayesi falaka sopasıdır.) -Bir adı da bülbül öttüren’dir-. Oto teybi işine genelde iki kişi çıkılır. Birisi erketelik yaparken öbürü arabanın camından veya kapısından içeri girerek eylemini gerçekleştirir. Oto teybi hırsızları genellikle tek olarak yakalanırlar. Çünkü erketelik görevini üstlenen ortak bazen paniğe kapılır ve haber bile vermeden kaçıp gider. Hatta erketesine güvenerek sırayla üç arabayı soyan bir teyp işçisinin ortağına “iş bitti, çabuk uçalım” dediğinde erketesini bulamadığı çok görülmüştür. Buna hak vermemek olmaz, çünkü erketeliğin cezası eylemi yapandan daha çoktur. Erkete etrafı gözetlemese teybi çalma işini üstlenen zaten tek başına bu işe cesaret edemez. Belki cesaret edebilir, ama yakalanma yüzdesi artar.
Almancı oto işçileri ayrı bir sınıfa girerler. Onlar rasgele her arabaya dalmazlar. Çünkü onların tercihleri Alman ya da başka yabancı plakalı arabaların üst bagajlarından yanadır. Hava birazcık kararır gibi olsun üst bagajdaki valizler anında uçuruluverir. Bir araba teybi sökmek için sabahın dördünü beklemektense akşamın karanlığında Almancı bagajı toplamak daha k?rlı görünmektedir. Cezası da fazla olmaz, çünkü erken saatte işlenen açık hava sınıfına girmektedir.
Sabahın altı veya gece on iki arası gündüz tarifesine girmiş olduğu için ceza geceye oranla daha az olmaktadır. Ama gece on iki ve sabah altı arası gece tarifesine girmiş olduğundan ceza da artmaktadır.
Yine çok rastlanan bir hırsızlık yöntemi olan Tufa işi:
Tufa, hepimizin bildiği ev demektir. Yani, tufacı deyince aklımıza ev hırsızı gelir. Genellikle bahçeli tek katlı ya da iki katlı gecekondu tipi evleri tercih ederler. Çünkü gecekonducuların iyi para biriktirdikleri ve çoğunlukla evde sakladıkları iyi bilinir. En büyük korkuları da Şahsi Çeviklik olayıdır. Bazen altı aylık cezayı iki seneye çıkartacak bu eylemi aceleden bilinçsizce yapıverirler. Yasalara göre şahsi çeviklik bir insanın kendi boyundan yüksek bir yere tırmanışı demektir. Yani, kendi boyunu aşmayan bir yere zıpla ve kapacağını kap. Yakalandığında “Tırmandığı yer boyunu geçmiyormuş. Bunu dikkate alalım” denir ve ona göre altı aylık bir ceza yatma ile kurtulunur. Ama boyundan yüksek bir yere tırmanınca iş değişir, “Şahsi çeviklik yaparsın ha... Yaz bakalım kızım” ve iki sene garantiye biner. İnfazı düşünce bir senelik yatma yetecektir.
Tufacılıkta bir apartman dairesinin kapısını levye ile gerdirerek açma yöntemi vardır ama yakalanıldığında levye cezayı çok artırdığı için pek tutulan bir yöntem değildir.
Yine apartman dairesinin kilidini kırarak soyma yöntemi vardır ama bunun cezası sekiz seneyi anımsattığı için pek tutulan bir yöntem değildir. Ancak çok sefil kalmış bir tufacı sakat bir iş olmasına rağmen yine de bu iki eylemden birini gerçekleştirebilir. Tabii bu da dört seneye yakın net bir cezayı gözönüne almak demektir.
Tufacılığın tehlikesiz bir kolu da vardır ki; bu da apartman tilkiliğidir. Yani, bir apartmana girilir ve en üst kata çıkılır. Birisi çıkıp kimi aradığını sorunca cevap hazırdır: “Falanca abiye gidiyorum”. Nasıl olsa apartman girişinde bulunan zil sıralamasında bütün isimler vardır. Ve sonra saatlerce apartmanları dolaşma faslı başlar. Buraya kadar bir eylem görülmemektedir. Ama bir daire sahibi tufacının aradığı hatayı mutlaka yapmış olacaktır, yani, anahtarını kapı kilidinin üzerinde unutacaktır. Zaten gerisi kolay bir iştir. Bir geceyarısına doğru kontrol ve ışığın yanmadığını görünce eylem anında başlar ve bitiverir.
Tufacıların en tecrübelileri orta yaşın üzerindekilerdir. Bazıları boyacı kılığında gezerler ve bitmesi yakın bir inşaata kapağı atıverirler. Aylarca boya, macun ve badana yaparak sabrederler ve çalışırlar. Sonunda iş finale gelir ve boyacı ortadan kaybolur. Aylar sonra inşaatında çalışmış olduğu apartmanın önüne gelir ve ışığı yanmayan bir daireye dalıverir. Hem de kapı kırmaz ve de iz bırakmaz. Çünkü, aylar önce boyasını yapmış olduğu dairelerin birer yedek anahtarına sahiptir. Dört gün üstüste aynı apartmanda daire soysa bile apartman sakinleri sadece “elbet yakalayacağız” demekten ileri gidemezler. Bu tufacılık yönteminden yakalanan ok azdır. Yakalanan da ancak başka bir işten yakalanmış olup karakolda bütün işlerini okuyandır.
On sekiz yaş grubu içerisinde kapkaç yapayım derken darp hatasına düşenler vardır. Ama gasp suçu oranı düşüktür.
Bu anlatmış olduklarım bir zamanların suç işlemekten caydıran ya da bağımlılık kazandıran sübyan koğuşlarıdır. Bir süre sonra, anlatmış olduğum cezaevinin idaresi sübyan koğuşlarını yenilemek amacıyla ek bir yapı yaptırmıştır. Yeni yatak ve ranzalar. Her tarafı yeni boyalı bir yapı. (İhtilal sonrası da mahkumlara zorunlu olarak giyecekleri mavi pantolon ve ceketler verilecek ve saçların asker traşından daha fazla uzatılması yasaklanacaktı.) Temizliğe daha fazla önem verilerek bit sorunu halledilmeye çalışıldı. (Gerçi kaç koğuşta bitlenme kesildiyse?!)
Buraya kadar herşey iyi düşünülmüştü. Ama idare çok büyük bir hata yapmıştı: Alt ve üst sübyanı hep birlikte bu yeni yapıya kapatıverdi. Yedi yaşından on sekizine kadar olanlar birleştirilince... Arada bir sabaha karşı para karşılığı tuvalette birleşenler de çoğalıverdi.
Evet, işte bir çocuk suçlunun kurallara uyması ve edinebileceği alışkanlıklardan bazıları bunlardır. Ama henüz sadece sigarayı bilmektedir. Yaşı ilerledikçe ve büyükler koğuşuna gidince daha nelerle tanışacaktır, nelerle....
Gardiyanlık Nedir? Büyük Suçluların Koğuşlarını ve Suçlarını Tanıma
Uzaktan görünüşüne bakıldığında bir gardiyan şöyle tanımlanabilirdi. Mavi pantolonlu, ceketli, idare ayakkabılı, buruşuk gömlek ve kravatlı bir adam. (Tabii eskiyi anlatırım ve haber ola derim.) Ceketinin kollarındaki kırmızı şeritlerden de rütbesi anlaşılır gardiyan denen bu şahsın. Gardiyanların görevi sabah ve akşam sayımlarını yapmakla bitmez. Mahkumlar arası ilişkileri de kontrol etmeleri gerekir. Arada bir “ben buralardayım haa!.. Sakın bir yanlış anlama olmasın” dercesine göründükten sonra gardiyanların toplantı yeri olan atölyeye giderek şamata yapmakta bir gardiyanın görevleri arasındadır. Ziyareti çok geleni kollamak. Dışarıdan tanıdığı bir suçlunun evine gidip gelmek. “Hişşt, lan, sen gel lan buraya. Şu ayakkabılarımı bir siliver. Bak h?l? duruyor” demek de bir gardiyanın görevleri arasındadır tabii.
Gardiyan Çeşitleri:
Yılların tecrübelerine sahip külyutmaz, ceketinin kolları üç şeritli başgardiyanlar.
Başgardiyanlar kadar tecrübeli olmasalar da az külyutmaz ceketinin kolları iki şeritli, ama kıdemli gardiyanlar.
Arada bir kül yutsalar da onların altında olan ve birçok işe koşmak zorunda kalan ceketinin kolları tek şeritli gardiyanlar.
Kimisi Türkçeyi bile zor anlayabildiği için her işi işaretle yapan kolları yine tek şeritli ama kıdemsiz gardiyanlar.
Mahkumun istediklerini dışarıdan getirmekle görevli posta gardiyanı. Her hafta değiştiği için herkes posta gardiyanı olmayı çok ister. Eee.. ne de olsa mahkumların parasını değerlendirecektir ya.
Kantin gardiyanı kimseye karışmaz. Dışarıdan kantin için mal getirir, satar ve idareye hesabını verir. Çoğunlukla sivil giyinebilir.
Mutfak gardiyanının işi mutfak işlerini takip ederek et vb. başka malzemelerin talan edilmesini önlemek ve karavanaların düzenli olarak saatinde alınmasını sağlamaktır.
“Lan aşçıbaşı, garnım acıktı, bu pis garavanadan yiyecek halim yok ya. Şöyle güzel bir et gızartıver bana” diyerek sandalyesine çöreklenmesi de görevleri arasındadır.
Kış aylarında odun çalınmaması için odunlukta da bir gardiyan bekler. Ama tabi bu resmi gir iş olmadığı için ona da odunluk gardiyanı demek doğru olmaz. Zaten o da kol-ları tek şeritli kıdemsizlerdendir. İki gün odunlukta, iki gün mutfakta, iki gün hamamda ve bir gün de havuzun başında bekleyince haftası geçti gitti işte.
Son olarak da en kıdemli başgardiyan vardır. Kolları dört şeritlidir ama en kıdemli olduğu için şeridi dört tane değildir. Ya bir çok cezaevinde gardiyanlık yapmış ve son olarak buraya gelmiştir. Veya aynı cezaevinde yıllarını geçirmiş ve emekliliğini doldurmak üzeredir. İşte bu sayede cezaevi müdüründen sonraki en kıdemli adam sayılmaktadır. Zaten artık pek bir şeye karışmamaktadır. Çünkü onun beklediği tek şey emekli olacağı gündür.
Müdür beye gelince:
‘O’, mahkumların bütün dertlerini çok iyi bilmiş olduğu için sadece bayramdan bayrama savcı ile gelir ve yarım dakika gülümsedikten sonra yine savcı ile birlikte gider. Zaten mahkumlar da “anaaa, müdür bana bakarak gülümsedi lan” diyerek mutlu olmakta-dırlar. Müdür bey dertlere derman olamayacağını çok iyij bildiği için işte böyle bayramdan bayrama mahkumlara yarım dakika gülümseyerek mutluluklar dilemeyi tercih eder.
Evet, bir cezaevi personelinin bel kemiğini oluşturan gardiyanları da böylece tanımış olduk. (ya da paralı mahkumları tanımış olduk diyeyim.)
Sıra geldi büyük mahkumların tutulduğu tutuklu ve hükümlü koğuşlarına.
Tutuklu bölümü;
Mahkemesi h?l? bir karara bağlanamadığı için tutukluluk süresi devam edenler tutuklu bölümünde tutulurlar. Yani, henüz cezai-hüküm giymediklerinden dolayı sabıkalı sayılmazlar . (Tabii bu benim gibi yedi gelişten biri değilse.) Zaten mahkemesi karara bağlanarak hüküm giymiş olan birisi hemen hükümlü bölümüne alınır. (Örneğin üst sübyan koğuşundan birisinin mahkemesi karara bağlandığında hüküm giymişse o da on sekiz yaşını doldurunca hükümlü bölümüne aktarılır.)
Hükümlü bölümü;
Mahkeme tarafından bir veya birkaç suçtan oluşan dosyası incelenmiş bir tutuklunun hüküm giymesi sonucu aktarıldığı bölümdür. Tek suç dosyası olan biri hüküm giyince zaten hükümlü bölümüne alınır. Ama birkaç suç dosyası olan bir tutuklu bir dosyasından dolayı hüküm giymiş olsa bile yine hükümlü kısmına aktarılır. Kalan dosyalardan beraat etmesi veya tahliye olması hükümlü bölümünden ayrılmasına gerekçe teşkil etmez.
Bir cezaevindeki koğuş yaşam biçimleri hemen hemen aynıdır. Büyüklerin yatmış olduğu koğuşların farkı, bölümlerin daha büyük ve kalabalık oluşu ve ranzaların değişik şekilde yerleştirilmiş olmasıdır. Büyük koğuşlarda yatmak çoğunlukla yine garibanlara düşmüştür. Buralarda paralıların yattığı sekiz-on kişilik Loca adı verilen küçük odalar mevcuttur. Yemek olarak yine karavana verilmektedir.
Paşakapısı’nda çalışılabilecek bir iş atölyesi olmadığı için en güzel vakit geçirme yöntemleri masa tenisi ve voleybol oynamaktır. Bazen tutuklu ve hükümlü kısımları arasında çayına ve sigarasına maçların düzenlendiği olur. Geriye kalan vakit geçirme yolu saatlerce tespih çekerek volta atmaktır.
Sağmalcılar cezaevinde ise durum tam tersinedir. Koğuşlar kalabalıktır ve mahkumlar sığışamaz. Küçük de olsa bir bahçe vardır ama voleybol oynamak isteyenler ve volta atmak isteyenler hep çakıştığı için iki tarafın isteklerinin günün belli saatlerinde değerlendirilmesi yoluna gidilmiştir.
Sağmalcıların bir özelliği de iki büyük atölyeye sahip olmasıdır. Birinci büyük atölye de matbaacılık işleri yapılmaktadır. Mahkeme ilan kağıdından tutun da cezaevinde kullanılan kırtasiye kağıtlarının baskı işlerine kadar bu atölyede yapılır.
İkinci büyük atölye ise marangozhanedir. Çoğu mahkum vakit geçirmek amacıyla bu çok az maaşlı atölyelerde çalışır. (Ben bedavaya ya da az maaşa çalışmaya alışkın olmadığım için öyle mekanlarda çalışmak hiç işime gelmezdi.)
Koğuş yaşantısını tanıdığımıza göre suç türlerine geçebiliriz:
En saygın bölüm tabii ki önce ağaların koğuşudur. Çoğu kaçakçılık ve namus cinayetlerinden yatmaktadırlar. Kan davasından yatanlar da mevcuttur.
İkinci saygın bölümse yüzlerinden hep özlem ve hüzün okunan damatlar koğuşudur. Sevip kaçırdığı kızın yaşı ufak olmasından tutun da kendisine kaçan kızın aile baskısıyla evine dönüşü nedeniyle tutuklanmış olan gerçek Aşk Mahkumları’dır bunlar.
Azınlıkta olan bir grup da iftiraya uğrayanlardır. Kimisinin beşinci, altıncı hatta yedinci gelişi olmasına rağmen h?l? da “vallahi billahi iftiraya uğramışım abicim” demesi, gerçekten iftiraya uğrayanları da inandıramaz hale getirmektedir.
Erkek ve kız çocuğuna tecavüz etmekten gelenler ancak uzun bir süre Muşahade
Altında tutulduktan sonra koğuşlara alınırlar. Yani, ilk gelişinde suçu duyulan sapık, mahkumlar tarafından cezalandırılmak istenmiş olduğu için bir süre ara soğutma dönemi yaşatılmaktadır. Sonra nefret soğumuş olur ve unutulmuş gibi görünür. Ama bir gün isyan çıktığında ortaya çıkan bir gerçek daha vardır: İsyan sırasında sapığı cezalandırmak.
Ve artık geldik temel suçlara:
Soyguna teşebbüs etmek veya soygun yapmak eylemini gerçekleştirmek.
Darp eyleminde bulunmak.
Silah veya herhangi bir yardımcı alet kullanarak hem mala hem de cana kastetmek suretiyle gaspetmek eylemini gerçekleştirmek.
Oto çalarak Çenç eylemini gerçekleştirmek. (Çenç: Araba parçalamak ve motor seri numarasını jet zımpara ile kazıdıktan sonra üzerine yeni bir motor numarası çakmak. Herhangi bir şekilde aracı kullanmak, satışına aracı olmak ve satmak.)
Çeşitli cinayet işleme eylemleri (Namus, savunma, soygun veya cinnet geçirme gibi nedenler ağırlıktadır.)
Otobüs, kamyon ve kamyonet çalma eylemlerini gerçekleştirmek. (Çenç amacıyla).
Mağaza soyma eylemlerini gerçekleştirmek.
Burada, suçların en büyük ortak özelliği olan; orta yaşa doğru gidenlerin, cezası ağır suçlar işlemeyi göze alması söz konusudur. Çocukluğu, ilk gençliği ve gençliğini cezaevinde büyüyerek geçirmiş olan, yani Hapishane Kuşu deyimiyle anılan bir insanı göz önüne alırsak boşa geçtiğine inanmış olduğu yıllarını kurtarmaya çalışma düşünceleri içinde olduğunu çok iyi bir şekilde anlayabiliriz. Defalarca cezaevine girmekten artık evine dönmesi imkansızlaşmıştır. Çalışmayı denemek onun için sadece kalan yılları hızlı bir şekilde tüket-mek demektir. Kendisine bir iş kurarak geleceğini garanti altına almak iyi miktarda bir para gerektirdiği için bu da imkansızlar sınıfına girmektedir. (Yani çalışmak boş iş ve zaman kaybı anlamına girmektedir.) Hedef, bu imkanı yakalayabilmek için cezası ağır da olsa büyük bir iş bitirmeye yönelmektir.
Sonuç: öyle ya da böyle ağır bir suç eylemi ve de ağır bir suç yükümlülüğü. Artık çocukluk, ilk gençlik ve gençlik dönemleri gibi olgunlaşma dönemi de peşinen tutuklanmış sayılmaktadır. Senelerce rutubetli duvarlar arasında yatar. Çürümüş ciğerler ve hastalıklı bir kemik yapısına kavuştuktan sonra bir Af çıksa ne olur, çıkmasa ne olur?
İşte, çok küçük hatalar zincirinden yola çıktığımız da çok basit bir hikayenin ne gibi sonlara ulaştığını görebiliyoruz. Yıllar sonrasının Azılıları da , yine o suistimal ve kapkaç suçlarıyla başlamış olan küçük çocuklar arasından çıkmaktadır. Cezaevlerinde bakımsızlık, verem ve daha bir çok hastalıktan ölenler de yine o küçük çocuklar arasından çıkmaktadır.
Cezaevinde Cinsel İlişki Kurma Yöntemleri ve Sonuçları
Cinsel ilişki, nefes alabilen tüm canlı türlerinin bazen yemekten ve içmekten bile önde tuttukları bedensel birleşmesidir. Doğal birlikteliklerde üreme olarak da benimsenmiştir. Ama her birliktelik doğal yönden olmadığı için suç unsurlarını da birlikte getirmektedir. Daha da açıkçası, toplumun bazı bireyleri kendi keşfetmiş oldukları bu yasak zevklerin cezasını da yine kendileri çekmektedir.
Evlilik dışında başka bir kadınla veya gönüllü ya da gönülsüz eşcinsel ilişkiler söz konusu olduğunda, yasak ilişki-ayıp ve günah deyimleri ortaya atılır. Şimdi, cinselliğin bazen çaresizliklerden dolayı getirdiği boyutlara bir göz atalım.
Dört yıl cezasını yatacağı bir suçtan dolayı yakalanmış bir zanlı düşünün. Üstelik suçunu kabul etmiş, deliller tamamen aleyhinde ve mahkemeye gönderilmek üzere nezaret altında tutuluyor. Yani cezaevine gönderilmesi kesin sayılmaktadır. Bir polis memuru bazen sadece şahsi merakından dolayı gizlice nezaret altındaki bir zanlıyı izleyebilir. Buraya kadar her şey normal gibi görünüyor. Ama polis memuru nezarete göz attığında şaşkınlıktan ağzı açık kalıyor. Neden mi? Çünkü, iki gün boyunca o nezaret odasında kalmış, saatlerce sorgulanmış olan zanlı, başına hiç bir şey gelmemiş bir adam tavrıyla nezaretin duvarına dönmüş ve mastürbasyon yapıyor. Sorgulama sırasında binbir yeminler ederek ağlayan kişi kendisi. Parası olmadığı için sadece polislerin vermiş olduğu yarım ekmek ve biraz beyaz peynirle karnını doyuran da o. Bir tek sigara için polislere yalvaran da... Fakat işe bakın ki yalnız kaldığı nezarette mastürbasyon yapabiliyor. Ama o şartlarda hangi hayalleri düşünerek mastürbasyon yaptığını anlamak pek mümkün değildir doğrusu.
Polis memuru nezarette olanı diğer arkadaşlarına anlatınca tabii ki nezaretin kapısı açılır ve sorarlar: “Ulan oğlum sen manyak mısın, yoksa tipin mi öyle gösteriyor? İki gündür ağlayıp sızlıyordun, şimdi de duvarımıza fışkırtıyorsun, duvarımızı cenabet ediyorsun. Gel lan buraya.” Ama adamın cevabı da hazır: “Ne yapayım be abiler, canım sıkıldı duvarınıza fışkırttım işte. Bir kova su verin de yıkayayım bari.”
Evet, insan en çaresiz ve bunalmış olduğu bir anda bile mastürbasyon yapabiliyor. Hem de sadece canı sıkılmış olduğu için.
Yıllar önce Sağmalcılar Kapalı Cezaevi’nin kadınlar koğuşunda çok ilginç bir hamile kalma olayı meydana gelmişti. Savcı hemen olaya el koydu ve araştırmalar başladı. Ama kadın bir türlü konuşmadığı için nasıl hamile kalmış olduğu günlerce anlaşılamamıştı.
Erkek yüzü görmemesi gereken bir kadın nasıl hamile kalabilirdi? İlk teşhis, zanlının bir erkek gardiyan olabileceğiydi. Ama kadınlar koğuşundaki kadın mahkumlara ve kadın gardiyanlara farkettirmeden bir gardiyanın böyle bir işi gerçekleştirebilmesi çok zor bir ihtimaldi. Araştırmalar devam ederken geriye kalan zanlılar sadece Cin ve Şeytan olmuştu.
Haftalar geçti ve gerçek zanlı yakalandı. Hem de akla hayale gelmeyecek bir zanlıydı bu ve üstelik cinsel ilişkiye giriş yöntemi sırasında suçüstü yakalandı. Suçlu, nöbetçi bir askerdi. Haftalar boyunca nöbet tutmuş olduğu bölümden bir kadına kaş ve göz işaretleriyle sinyal yakmıştı. Ve sonunda ilişki kurma zamanı geldiğinde asker, sabaha karşı kadınlar koğuşunun demir parmaklıklı penceresine uzatmış olduğu bir merdivene çıkarak işini görüvermişti. Kadın hamile kalınca kaş ve göz sinyalleri tabii ki başka bir kadına yönelir ama “Papaz efendi her zaman pilav yemez” sözünden bihaber olan asker yakayı eleverir. Demek ki asker iş üstünde yakalanmasa kadınlar koğuşu çocuk yuvasına dönecekmiş.
Kadınlar koğuşundaki lezbiyen ilişkilere hiç dokunmayayım çünkü zaten dertleri başından aşmış. Bir de ben onları üzmeyeyim. “Alan razı veren razı” demişler ya. Zaten toplumlar hep bu anlayıştan dolayı kokuşup durmamış mı?
Şimdi gelelim bir cezaevindeki eşcinsel ilişki kurma yöntemlerine:
İlk akla gelen para karşılığı ilişki kurmak gibi gözükse de daha bir çok ilişki kurma ve ilişki kurmak zorunda kalma olayları vardır. Ama biz önce para karşılığı kurulan ilişkilerden başlayalım.
Çok eski bir deyim vardır: “Erkeğin şakası kavgaya, kadının şakası da yatağa gider.” Ama burada erkeğin şakasının kavgaya değil de yatağa gidişini göreceğiz. Çünkü cezaevi zaten kapıları ve pencereleri kapalı bir yapı olduğu için tecavüz eylemini gerçekleştirmek çok zor bir ihtimaldir.
Parlak bir mahkum genç, ziyareti gelmediği için bir paket sigara karşılığında bir başka mahkumun atletini ve donunu bile yıkamayı kabul ettiğinde zaten gözler hemen onun üzerine çevrilmeye başlamıştır bile. Bu iççamaşırı yıkatma olayı zaten bir denemedir. Bir genç nefsine hakim olamayıp da bir paket sigara için başkasının kirli donlarını yıkamayı kabul ettiğine göre beş paket sigara ve biraz da harçlığa kimbilir daha ne ödünler verebilecektir.
Sonra çay ikramı, sigara ikramı, tatlı ikramı ve “sen iyi arkadaşsın yaa, ben seni gerçekten çok sevdim. Seni bizim koğuşa aldırayım da benim yatak ortağım ol, hiç olmazsa rahat et. Bir ihtiyacın olduğunda hiç çekinmeden bana gel emi.” Ve yakın bir dostluk başlamıştır. Genç için artık sığınabileceği yakın bir dost vardır. Yeni bir koğuş, yeni bir yatak ortağı ve de yeni bir yemek ortağı bulmuştur. Gömleğinin cebinde de filtreli sigara taşıdığına göre artık kendisini bir adam olarak görmektedir. Bir süre önce kendisi tek bir sigara için bilmem kimlere yalvarırken şimdi başka ziyareti gelmeyenler kendisine yalvarmaya başlamışlardır. Yakın bir gün gelir ve bu genç artık elde ettiklerinin bedelini ödemelidir. Ne kadar da “hayır” dese sonunda yapılan cinsel ilişki teklifini kabul edecektir. “Ulan oğlum kafanı çalıştır işte, harçlığını veriyorum, cigaranı cebine koyuyorum. Sen de he de, arada bir iki dakika işi bitireyim. Yine gardaşız, yine benim himayemdesin haa.” İşte bu sözler zaten kimsesizlikten ezilmiş olan genci “evet” cevabını vermeye itmektedir. Çıkarı için böyle bir teklife olumlu bakmak zorunda olduğuna inanmıştır.
Sonra bu işin arkası gelecektir. “Ulan oğlum, şu abi benim iyi arkadaşımdır, sana üç paket filtreli sigara ve para da verecek. Git de gönlünü yapıver bakalım”. Sonra o abi, bu abi derken kendisini çok kollayan abileri çoğalmaya başlayıverir. Bir gün bu ilişkiyi farkeden ama verecek bir şeyi olmadığı halde ısrarla ilişki kurmak isteyen birisi çıkar ve ortalık bir anda Namus davası yüzünden kan gölüne dönüverir. Olay ortaya çıktığında genç ve ilişki kuranlar hücre cezasına çarptırılırlar. İşin içinde kurban gencin rezil kepaze olması da var.
Olayın adliyeye sevki konusu başgardiyan ve gardiyanların vicdanına kalmıştır.
“Kurunun yanında yaşta yanar!” deyimi doğru çıkmaktadır: Gençle ilişki kuranlardan birisi koğuşta gıcık kaptığı başka birisini “o da yaptı efendim, işin içinde o da vardı” diye suçlarsa, suçsuz olan adamın kaderi gencin vereceği bir ifadeye kalmıştır. Yoksa adam istediği kadar “başgardiyanım, yalan, iftira, annem babam ölsün ki iftira. Otobüsler, kamyonlar altında kalayım ki bu iş iftira” desin. Cezaevinde ana, baba, otobüs ve kamyonla hiç bir iş yürümediği için o bu suçu işlemiş sayılmaktadır. Bazan da olayların başlamasına neden olan genç, suçsuz adamdan saat, yüzük ve koparabildiği kadar para alır ve onun lehinde ifade verir.
Bir erkeği arkasından kullanmak eyleminin adı fiililivata diye adlandırılır, cezası da: altı yıl sekiz aydır. Ve kendi cezasının üstüne bir de fiililivata cezasının eklenmesinden korkan adam suçsuz olmasına rağmen, sahip olduğu para ve bütün değerli eşyasını gence verir ve kurtulur. Birkaç dakikalık bir zevk için feda edilenleri anlayabiliyor musunuz?
Eski dostluk ilişkileri:
Çok ender olmasına rağmen yine de bazen rastlanılan bir tür ilişkidir. Birbirlerini dışarıdan tanıyan ve daha önce cinsel ilişkide bulunmuş olanlar vardır. Bunlar cezaevinde karşılaşınca birbirlerini dışarıdan tanıdıklarını ve yemek ortağı oldukları gibi yatak ortağı da olmak istediklerini koğuş mümessiline belirtirler. Birbirlerini dışarıdan tanımakta olan iki arkadaşın bu istekleri gayet normaldir ve hemen kabul görür de. Sonrası onlara kalmıştır. Ama bu ilişkiyi gizli bir şekilde götürürler. Ama bir gün yakalanırlar. Yakalanınca da işler karışıverir. “Demek dışarıdan iyi arkadaş olduğunuz için yatak ortağı olmuştunuz ha...?”
Güven ilişkileri:
Bazen iki kişi âniden dost olabilirler. Bu dostluk çok yakın bir arkadaşlığa... Hatta sırdaşlığa kadar gidebilir. Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmemektedir. Ama bir gün gelir ve bu sırdaşlık cinsel konuları işlemeye başlar. Dostluğun başlangıcı sırasında üzerinde çok konuşulan sevgili, fahişe ve genelev maceraları yerine eşcinsel ilişki konuşmalarına bırakır. İkisinin de içlerinde bir korku var: ‘ikimizin de cezası uzun. Acaba onunla cinsel ilişki kurmayı teklif edersem nasıl karşılar? Onunla yatak ortağıyım, bu gece ona sarılsam anlar mı? Yoksa bu kadar yakın olan arkadaşlığımızı öldürmüş olur muyum? Sonrası aktif ve pasif ayarlamasına gelir ve karşılıklı verilen tavizlerle güven ilişkisi başlamış olur. Ama yakalanma söz konusu olduğunda güvene dayalı dostluk bir anda düşmanlığa dönüşüverir. ‘Abiler, valla o bana işverdi yaa, zaten hep bana yapmışımdır. Bu ibnedir abiler. Noolur bu seferlik affedin abilerim. Bir daha tövbe abilerim.’
Şantaj ilişlileri:
İki genç cezaevinde karşılaştığında taraflardan biri, diğerini bir başka cezaevinden veya dışarıdan tanıyor ve de pasif eşcinsel ilişkilerde bulunduğunu biliyorsa, bu şantaj ilişkisinin başlangıcı demektir. ‘Ulan oğlum, domuz gibi inat etme de he de işte. Yoksa... yaksa senin ibne olduğunu herkese söylerim haa!...’ Sonrası da gelir, ‘Ulan oğlum, senin ibne olduğunu şu abi de biliyormuş. Bak valla ben söylemedim ha!’ Aslında burada şantaj yapanın menfaatleri söz konusu olmaktadır, çünkü kendisi şantaj yoluyla ilişki kurmuştur. İş artık yine şantaj yoluyla genci bir başkasına kullandırmak ve karşılığında da para, saat ve yüzük gibi değerli eşyalar elde etmektedir. Çünkü argoda değirmen olarak adlandırılan saat ve çıban olarak adlandırılan altın yüzük, âni bir sevke ya da sürgüne gönderilme durumunda en çok garantiyi sağlayan eşyalardır. Yakalanma anında suçlu olan yine pasif gençtir: ‘Tövbe abiler valla... Neye bana iş oldun lan ibne? Bu zaten da dışarıda ibnelik yapardı. Daha ilk defa böyle bir bok yedim, o da acemiliğimden yüzüme gözüme bulaştı valla. Şeytana uydum, affedin abiler.’
İşte, cezaevindeki cinsel ilişki kurma yöntemlerinin başlangıçları, devam etme şekilleri ve sonarı genelde böyle olmaktadır. Ama en büyük suçlu her zaman kendini pasif olarak kullandıran taraftır. Çünkü o, herkese iş verir, cilve yapar, ilişkiye davet eder ve cezasını da yine o çekmelidir. Çünkü o, hiç aklında ilişki bile olmayan insanları yoldan çıkartır ve bakışlarıyla ‘ben ibneyim’ der. Hatta... hatta onun alnında bile ibne olduğu yazılıdır, yeter ki iyi okuyabilen birisi ortaya çıkıversin. Cezaevinden çıktıktan sonra evine dönemeyen ve omuzlarında yaşamın ağır yükünü çekme cesaretini gösteremeyenler için artık karanlık parklarda soğuk geceleri atlatabilmek ve biraz içki için yaşlı oğlancılara teslim olmak. Sonra başkalarının zevk aracı olmaya alışmış olan bedeni en iyi tarifelerle pazarlamak. İşte birkaç paket sigara veya biraz harçlığın genç bir insanı itmiş olduğu bir çukura düşüşün öyküsü. Ne kadar da basit bir öykü, öyle değil mi?
Yukarıda anlatmış olduğum cinsel ilişkiler konusunda çeşitli örnekler verdim. Daha açıkçası genç bir insanın ibne olmakla nelere maaruz kaldığını anlatmak istedim. Anlatmış olduğum gibi aşağılanan, hor görülen ve ezilen hep pasif eşcinseller olmuştur. Ve sakın kimse onları koruduğum için onların acı dramlarını yazdığımı düşünmesin. Onlara gizli ya da aleni bir hayranlığım falan da yoktur. Aksine, ben kadın delisiyimdir. Anlatmış olduklarım sadece gerçeklerdir ve gerçekleri yazmaya karar vermiş bir insan asla taraf tutmamalıdır. Yani ‘Yaa, onlar zaten ibneydi. Böyle yazarsam beni onları tutan biri mi sanırlar?’ diye gocunacak bir yaram yoktur benim. Beni tanıyan zaten bilir.
Cezaevinde Demokrasi Arayışı ve İsyan Çıkartmak
Eğer dışarıda yaşayan ve özgür sayılan toplumun kitleleşerek medyayı arkasına almasını, yürüyüşler ve toplantılar düzenleme yoluyla demokrasi arayışlarını sürdürmesini gözönüne alırsak , bir cezaevinde demokrasi adına ne aranabileceğini bir düşünelim bakalım. (Siyasilerden değil, toplum suçu işlemiş olanlardan bahsediyorum). Size kısaca açıklayayım:
-Karavana kazanları iyi yıkanmıyor. Mutfakçılara söyleyin de kazanları daha temiz yıkasııın.
-Mutfakçılar kendileri et kızartıp yiyorlar. Sonra da karavanalarda az et görüyoruz. Hırsızlar koğuşunun eti çalınır mı lan üçkağıtçı herifler. Mutfakçıların et çalmasına son verilsiiin!
-Hamam on beş günde bir yakılıyor. Leş gibi kokuyoruz yaa. Haftada bir yakılsııın.
-Verilen idare sabunu yeterli değil. Daha fazla sabun isteriiiz.
-Koğuşlarda mahkum başı elli bit düşüyor. Valla saydık be abiler. Donumuzun, atletimizin, pijamamızın ve her eşyamızın dikiş yerlerinden bitler fışkırıyor. Uyuz olduk yaa. Bit ilacı istiyoruuuz.
-Koğuş duvarları dökülüyor. Sıvacı ve boyacı getirin. Biz temiz koğuş istiyoruuuz.
-Sobalar için az odun veriliyor. Odunluk gardiyanına söyleyin daha fazla odun istiyoruuuz!
-Bir yatakta üç kişi yatıyoruz yaa. Daha fazla ranza ve yatak istiyoruuuz.
-Sabunsuz yıkanmaktan bıktık yaa, şey... Afff istiyoruuuz!
Koğuş mümessili af isteyenleri duyunca bağırır: “Hadi lan salaklar. Sabunun yanında af mı istenirmiş be? Neyse, başka isteyecek birşey kalmadı zaten. Şimdi ne yapalım?
-İsyan çıkartalım, evet evet isyan çıkartalım. Kırın lan kapıları... Hücuuum!
-Tabi ya, isyan çıkartalım abiler. Hadi, isyana hücuuum.
-Önce kapıları kıralım abiler. Allah, Allah, Allaaahhh!
Saatler sonra isyan bastırılmış ve jandarma içeride duruma hakim olmuş. Herkes bahçede ve sorgu sürüyor. İsyana teşvik edenler aranıyor. Koğuş mümessilleri müdüriyete alınmış. Sorgulanan herkesin cevaplarında ortak noktalar var gibidir:
-Abiler, vallahi ben uyuyordum.
-Benim de karnım ağrıdığı için isyana karışmamıştım.
-Abiler ben de korkudan ranzanın altına saklanmıştım. Hiç bir şey görmedim. Gürültüleri duyduydum. Ben de yalan yok valla.
-İsyan mı çıkmış abilerim? Ne zaman? Nerde? Peki niye?
-Haa, gürültüye benzer bir şeyler duymuştum. Hakkaten isyan mı olmuş? Geçmiş olsun abilerim. Üzüldüm yav.
Tek tek sorgulamadan sonra elebaşları belirlenir. Yirmi dakika içinde sevk listeleri hazırlanır ve dosyalarına çizilen kırmızı çarpı işaretiyle bahçede sevke gitmeye hazır halde bekletilmeye başlanır. O kırmızı çarpının anlamı şudur: Acil olarak sevkine karar verilmiş bulunan falanca filanca, cezaevimizde elebaşı olarak bir isyana öncülük etmiştir. Yani, hayırlı bir vatandaşımızdır ve ona göre muamele gösterim. Bilgilerinize sunulur.
Sevke gidilen cezaevinin girişinde elebaşını karşılayan gardiyanlar da şöyle der: “Hoş gelmişsin gardaş. Demek isyancı başısın ha? Buyur buyur, şeref verdin. Sen şimdi peşin olaraktan hücreye bir gir bakalım. Sonra biz bir ara gelir ve sana şeref veririz. Hemiii.
Yine isyanın çıkmış olduğu cezaevindeyiz ve ertesi gün:
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Suçun Piçi - 3
- Büleklär
- Suçun Piçi - 1Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 4360Unikal süzlärneñ gomumi sanı 217028.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Suçun Piçi - 2Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 4292Unikal süzlärneñ gomumi sanı 218827.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Suçun Piçi - 3Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 4288Unikal süzlärneñ gomumi sanı 205328.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Suçun Piçi - 4Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 4273Unikal süzlärneñ gomumi sanı 214328.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Suçun Piçi - 5Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 4396Unikal süzlärneñ gomumi sanı 221628.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Suçun Piçi - 6Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 1936Unikal süzlärneñ gomumi sanı 109736.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.57.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.