Küçük Ağa - 27
Süzlärneñ gomumi sanı 3032
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1613
36.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
51.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
58.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
— Beni Ali emmin ile reis beyin bile Küçük Ağa deye bilecek, anladın mı? Bir şey hissetti-rirsen hakkımı helâl
etmem.
Çolak gerçekten gücennüşti:
— Bana güvenemedin gitti be Küçük Ağam...
— Hadi oradan fikirsiz...
— öyleyse beni tanıyamadın gittin. Küçük Ağa güldü:
— O da değil. Dert sende değil, bende. Anla bunu.
— Bi de adamı utandırman mı, pes val ahi... hiç merak etme sen. Hadi helâllaşalım.
Ve Çolak, yanında Çakırsaraylı'dan kalma Reşit ile o akşam üzeri Konya'ya doğru giden marşandize bindi.
O geceyi tek başına ve geç vakte kadar karanlık odasında, pencerenin önünde, fakat hiç bir şey düşünmeden
geçiren Küçük Ağa kendini tuhaf bir "Yeniden doğmuş"un eşiğinde sanıyordu.
Belli hiç bir şey düşünmeden... Herhangi bir şey için hüküm aramadan... Hatta şu veya bu umuda
kapılmadan, hayal kurmadan!
Sanki kafası kilitlenmiş, beş duygusu da derin bir uykuya dalmıştı. Ama yine de onda, onun bir tarafında
çalışan, arayan, inceleyen bir kuvvet vardı ve sanki doğruyu bulan, iyiyi, güzeli aydınlatan, gelecek zamanları
şimdiye bağlayan işte bu adı bilinmeyen kuvvetti, sanki büyük buluşlar, mucizeli bilişler o çalışmadan
olamazdı.
Küçük Ağa karanlık sokağa bakan, kafeslerinin boyası dökülmüş, çürümeye yüz tutmuş pencerenin önünde
öyle hiç kımıldamadan, kasları da duyguları gibi donmuş olarak dururken kulağına biteviye fısıldayıp duran
biri var gibiydi. Havaya sinen duygu hüzündü, kül rengi sınırsız ve sonu gelmeyeceğe benzeyen bir hüzün.
Küçük Ağa o anda silkelenebilse, mutlaka "Emine yok, Mehmet yok artık" derdi.
Emine de, Mehmet de belki hiç olmamışlardı da. Ve bir gün gelecek, çok şey, yüzde yüz var bilinen, hak
edilmiş, yaratılmış bilinen çok şey de onlar gibi olacak, hiç olmamışlardı sanılacak-lardı. Zaferler olacak, fakat
birgün zafer diye hiç bir şey olmamış sanılacaktı. Dostluklar olacak fakat onlar da birgün gelecek hiç olmamış
sayılacaktı. Hak'lar aynı kaderden, andlar ve yaratılmış imkânlar da aynı kaderden kurtulamayacaktı.
El erde -o zaman- ne kalırdı? O zaman el erde kalanlarla hangi bahtsız trajedi oynanırdı.
Küçük Ağa bunu kendi kendine soramadan, çünkü bu zamanın şuuruna varamadan gece yarısını etti. Yatağa
geçip bir suya bırakılıvermiş gibi uykuya kaydığı zaman hep yatağında, hep uyur gibiydi; sanki pencerenin
önünden yatağa gelmemiş, zaten yatmakta ve uyumakta olduğu yerde sağdan sola dönmüştü.
Fakat bu saatler onun ruh ve kafa yapısındaki büyük dönümü hazırlıyor, başka bir deyişle onun kaderini
örmüş oluyordu.
* * *
Zaman artık tıklım tıkhm dolu, ter, nefes ve bir kokulu sevkiyat vagonları gibi geçiyor, günler, haftalar aynı
lokomotifin ektiği katarın vagonları, hattâ aynı vagonun kompartımanları gibi akıp gidiyordu. Her gün, hatta
her saat bir yığın hadise getiriyor, her saat son istasyona giriverecekmiş sanılıyordu. Tevfik bey, Garp
Cephesi Kumandanına karşı, zaten açılmış bulunan, sinir harbini iyice hızlandırmış, elinden geldiği kadar
vurucu bir hale getirmişti. İsmet Paşadan en olmayacak şeyleri istiyor, onun en olağan isteklerini bile alaylı
sebeplerle geri çeviriyordu.
Derken yanlış haberler uçurmaya başladı. Yok düşman falan yönden, filan yere doğru şu kadar kuvvetle
yürüyüşe geçmiş, yok cephenin filân kesimini boşaltmış ve boşaltmaya başlamış!..
Haberler o kadar inandırıcı kırıntılarla veriliyordu ki, kumandanlık hemen tedbirler almaya kalkışıyor, sonunda
da hiç bir hareket olmadığı için karşı hareket sırasına göre gülünç veya tehlikeli bir duruma düşüyordu.
Kumandanlığın itibarı çok daha büyük sarsıntılar geçiriyordu. Ankara'nın Etem beyi tutan çevre ve grupları
Büyük Mil et Meclisi'nin önderlerine ismet Paşa ile Kumandanlık aleyhinde ağır baskılara girmişlerdi. Kuvvayı
Seyyare'nin başarılarına karşı büyük bir vefakârlık gösteren, asıl zararlısı, bir ölüm kalım savaşının çağını
kavrayamayan bu insanlar Etem beyin gadre uğramış bir insan küskünlüğünden kıyametler koparacak kadar
üzgünlük duyuyorlardı.
Meclis'te Etem beyin bir dediğinin iki edildiği yoktu. Fakat iş bu çatışmaya gelince taviz korkunç çöküntünün
tohumu olup çıkacaktı. Bu yüzden de Tevfik bey ile ismet Paşa arasındaki düello mukadder sonucuna doğru
yıldırım hızıyla yaklaşıyordu.
Tevfik beyin elindeki kuvvetler bir zamanlar son ümit, hiç bir halde boşa çıkmayan, rahat nefesler aldıran,
hatta gün gün ölümü geri çeviren bir ümitti... Şimdi ise aynı kuvvetler Yunan'-dan çok daha endişe verici bir
tehdit oluyordu. Ona karşı her çeşit tedbir alınmakta idi. Tevfik bey de bunu biliyor ve aklına yatkın, aklının
kestiği çarelere baş vurmakta gecikmiyordu. Kısacası olmayan artık harp değil, Tevfik bey kuvvetleri ile Garp
Cephesi Kumandanlığı arasındaki bu harbin "ilân"ı idi.
Küçük Ağa için bir sürpriz de şu olmuştu. Topal İsmail ile arkadaşlarını elde etmek iyi olacaktı. Fakat asıl
güveneceği Pehlivan Halil'di. Pehlivan Halil "Adamımız"dı. Ona "FEDA" diye hitap ederek açılabilirdi. Bundan
sonra Kü-' çük Ağaya da "REHA" denecekti. Reha diyenlere güvenmeli, kendisini de Alayunt'ta öylece
tanıtmalıydı.
Küçük Ağa heyecanla üzüntü arasında bir dal gibi sal ana sal ana uykuya daldı. Olacakları düşündükçe
heyecanlanıyor, beklediği haber Akşehir'den gelmedi diye de üzülüyor, mahzun-laşıyordu.
Ertesi sabah Küçük Ağa'nın ilk işi, müfrezesi istasyonun arkasında konaklayan Pehlivan'ı ziyaret oldu ve
beklediği gibi gayet soğuk karşılandı. O içeri girdiği zaman, iki ahbabı ile sere serpe oturan Pehlivan
birdenbire çok mühim işleri olduğunu hatırlayıverdi, hiç vakti yoktu. Bunları söylerken "kusura bakma"
demeye bile lüzum görmedi.
Fakat Küçük Ağa aldırış etmeden bir kenara yerleşti, ve, "Feda" kelimelerinin üzerine basa basa:
— iki dakikanı daha feda edemez misin Pehlivan? Sen ki dost için kendini bile feda edermişsin öyleyse ya bizi
dost sayman, ya da zırnık feda etmeye değer bulman. Ama biz kötü kişi değiliz Pehlivan.
Pehlivan başını arkaya atarak keyifli keyifli güldü:
— Yapma be Küçük Ağa. Suçu bize yükleme. Eskiden böyle konuşmazdın ki sen? Tenezzül buyurduktan
sonra bizim için fedakârlığın lâfı mı olur. Amma dediğim gibi şimdi çok işim var. Bu arkadaşlar da beni
beklerler. Sen de kalkmış buraya kadar gelmişsin. Ne yapsak bilmem ki...
Adamlar toparlandılar. Pehlivan onlara güya gizlice işaret etmişti. Biri:
— Biz sonra da geliriz ağa, dedi.
— Eh, mesele yok söyleyse...
Dış kapıya kadar geçirdi. Aynurken de:
— Bakalım Tevfik beyin gözdesi neler deyecek? diye onlara göz kırptı. Döndüğü zaman pek
ciddiydi:
— Küçük Ağa demin bi laf ettin amma ben pek iyi anlayamadımdı. Bi daha den mi? Dur bakayım, bulacak
gibiyim.
Bekliyordu. Küçük Ağa anladı-.
— Feda değil mi?
— Hay ağzına sağlık, peki ben onu neyle karıştırdım ki hatırlayamadım?
Küçük Ağa alnını kırıştırdı:
— Bilmem... Fedaya benzeyen seda var, eda var, var oğlu var. Ama mânaları hiç benzemez ki onlarla
karıştırasın.. Olsa olsa reha ile karış-
tırmışsındır.
— Tamam, reha işte. Kurtuluş demekmiş. Dünden beri tam on kişiden dinledim. Herkes reha deyip durdu.
.Pehlivan hangar gibi odanın dip tarafına döndü:
— Hasan oğlum, hadi bize iki kahve yap, amma her zamanki gibi imamın aptes suyuna benzemesin.
Küçük Ağa da o tarafa baktı ve yazı masası ile kocaman sobanın ardında kaybolmuş birini gördü. Pehlivanın
neye o kadar üstü kapalı konuştuğunu da anladı. Nitekim Hasan dışarıya çıkar çıkmaz Pehlivan:
— Çok sevindim Küçük Ağa, dedi, haber bana dün gece geldi. Bak sana kısaca bilmediklerini deyivereyim.
Topal'a güvenmeyecen. Bu bir. öğrendiğime göre şimdiye kadar iyi idare etmişsin. Yanmdakilerin özü sözü
doğru. Amma Tevfik bey onları mimledi gari. Şimdi yapılacak pek güç bir iş var. İki gün sonraymış galiba.
Topalla onları güya bir vazifeye yol ayacaklarmış, o sı-, rada da temizleneceklermiş. ökseye Topalı
düşürmenin yolu ne? İşte bunu bilemiyorum. Sen de bi düşün, ötekilerin hangisine güveneceğimizi bi bil-sek
iş kolay. Topalın ardına adam kodum. Gizli konuştuklarını bilsem kurtulduk demektir. Sen de araştır bunu,
olmaz mı?
Küçük Ağa:
— Elbette, dedi. İçinden de "Ah Halil" diye geçirdi. Salih olsaydı o cin gibi kafasıyla ne yapar, ne eder
Topal'ın kimlerle işbirliği ettiğini, yani kimin samimi, kimin düzenbaz olduğunu çıkarırdı ortaya.
Küçük Ağa kafasını zorluyor fakat Tevfik beye Topal ile birlikte hangi müfreze kumandanının gidip geldiğini
bulamıyordu. Tevfik beyin yanında Topal'a ya yalnız rastlamış, ya da müfreze kumandanlarının hepsiyle
birlikte görmüştü. Topal'ın kimseyle göze çarpacak bir arkadaşlığı yoktu. Bunu Pehlivana söyledi. O da:
— Al benden de o kadar, diye çaresizliğini gösterdi ve ilâve etti. Domuz gibi herif, hiç açık vermiyor.
Küçük Ağa:
— Ne olursa olsun, bir şey yapmalıyız ama, dedi.
Pehlivan da:
— Muhakkak, dedi.
Hasan kahveleri getirmişti. Havadan sudan konuşmaya başladılar. Pehlivan bir ara:
— Akşam şehre inecem, dedi.
Üç beş dakika sonra da Küçük Ağa "Hadi eyval ah" deyip ayrıldı. Yolda ne yapabileceğini düşündü. Fakat bu
sefer de aklına bir şey gelmedi. Müfrezesindekileri tek tek düşündü. Düne kadar hepsine ta gönülden
güvenirdi, şimdi ise tuhaf bir ürkeklikle hepsinden kuşkulanıyordu. Salih'in "Canımı veririm senin bu oğlana"
dediği Resiften bile.
Ama bir iki kişiye mutlaka ihtiyacı vardı. Adamlarının kaldığı kuyulu han'a girip de avluda atından indiği
zaman tehlike - mecburiyet muhasebesini yapmış Reşit ile konuşmaya karar vermişti.
Odaları şöyle bir dolaştı. Kolbaşılarına bir dertleri, bir noksanları olup olmadığını sordu. İstenilenleri dinledi,
yapılacakları söyledi. Avluya döndüğü zaman Resife:
— Atı eve götür, ben bir iki yere uğrayacağım, dedi.
Resifin bir iki dakika ardından da eve vardı. Delikanlı hayvanı batmana yeni bağlıyordu.
— İşini bitir de yukarı gel.
Reşit gelince, önemli işlerde her zaman yaptığı gibi doğrudan doğruya konuya girdi:
— Reşit, yavrum iyi dinle. .Ya mahvolacağız, ya da hayırlı bir iş yapacağız. İkisinin ortası yok, anladın mı?
Durumu kısaca anlattı ve sordu:
— Topal'ın yanında kalan, ona hizmet eden adamlardan tanıdığın var mı? Veya onları tanıyan güvendiğin
biri var mı? Ne yapıp yapıp Topal'ın gizlice konuştukları kimlerdir öğreneceğiz. Bunu öğrenmek istediğimizi
de kimse bilmeyecek.
Reşit düşünüyordu. Küçük Ağa:
— Vaktimiz yok. Bunu da bil. Reşit ayağa kalktı.
— Bi bakayım ağam, dedi ve başka bir şey demeden çıkıp gitti. Küçük Ağa ümitsizdi. Fakat yanılıyordu.
Zira akşam namazından sonra Reşit umduğunun, umabildiğinin çok fazlasiyle gelmişti. Reşit anlatırken
heyecanlı idi. Küçük Ağa ise dinlerken tüylerinin diken diken olduğunu hissediyor, işittiklerine inanmak
istemiyordu. Durum şu idi:
Topal her gece ışığını söndürdükten yarım saat kadar sonra evin arkasındaki bahçe kapısından çıkıyor, iki
sokak ötedeki bir başka eve yi-no arka kapıdan giriyordu. Geceleri Topal'ın hizmetine bakan ve gün aşırı
nöbet değiştiren iki çerkez vardı. Bunlar da asık suratlı, nemrut kişi-Itrdi, konuşup görüştükleri kimse yoktu.
Evdeki İşleri ta msabah ezanında biter, o zaman nöbeti almaya gelenlere "Ağa camie gitti, nerdeyse dönecek
sofrayı tez hazırla" deyip giderlerdi.
Reşit herşeyi işte bu sabah nöbetçilerinin birinden öğrenmişti. O adam "Baktım ki tsmail Ağa'ya camide
rastlayan kimse yok, lâfı edildikçe herkes Topal'dan zındık diye konuşur, içime bir kurt düştü" demiş ve
başlamış ondan sonra Topal'ı kol amaya, kendi yetmemiş, meseleyi bir hemşehrisine daha açmış, sonunda
da işin aslını anlamışlar, önce Topal'ın o eve gittiği öğrenilmiş, arkasından aynı eve her gece hiç sektirmeden
Cambazla Pehlivanın da geldiğini görmüşler. Arka odadaki ışık yarım saat kadar ya yanar, ya yanmaz, sonra
da sönermiş. Gözetleyiciler kendi kendilerine "Haa, demişler, zahir bir baskından, filan korkarlar..."
Küçük Ağa, Reşit lâfı oraya getirince ağzı bir karış açık, gözleri yusyuvarlak:
— Pehlivan mı, diye bağırmaktan kendini alamadı.
— He ya, Pehlivan.
— Peki. Sağol. Sen şimdi git. Dur yahut gitme. Git de üç arkadaşını al gel. Aşağıda, ahırın yanındaki odada
mı olur, samanlıkta mı? Onu siz kararlaştırın, gürültü patırtı etmeden yerleşin. Ne yapacağımı
bilemiyorum. Elini çabuk tut Haydi Resifim, göreyim seni. Ya öleceğiz, ya kalacağız. Bu şimdi daha iyi belli
oldu.
Reşit çıkıp gittikten sonra Küçük Ağa gözlerini yumup dakikalarca kımıldamadan oturduğu yerde kaldı, önce
hiç bir şey düşünemiyordu, fakat sonradan kafası makine gibi işlemeye başladı:
Tevfik bey, Garp Cephesi Kumandanlığına ait, insanın ağzını açık bırakan gizli bilgileri demek Pehlivan'dan
alıyordu. Burası muhakkaktı. Pehlivan Ankara'yı aldatıyor, oraya değil Tevfik beye çalışıyordu ve Tevfik bey
yakında büyük ve kafi bir harekete geçecekti. Bunun için de kuvvetleri arasında bulunan kararsızları ve
Ankara'yı tutanları temizlemeye karar vermişti. Topal'-ın işi de bunları ortaya çıkarmaktı. Peki Pehlivan,
Küçük Ağa'ya, neden, "Topal'a güvenmeyeceksin" demişti?
Küçük Ağa sakalını uzun uzun kaşıdı ve mırıldandı:
«— Bunu bilmeyecek ne var? Topal benim kendisinden kuşkulandığımı anladı, bunu da Tevfik beye söyledi.
Tevfik bey Pehlivandan da bana Ankara'dan gelen haberi öğrenince, Pehli-van'a iyice güvenip açılayım diye o
lâfı dedirtti. Şimdi ortada bir mesele var. Vaziyet böyle olunca benim öteki müfreze kumandanlarına, Topal'a
göz kulak olun deyeceğim muhakkak. Tevfik bey bunu elbette bilir, öyleyse pusu işini başka türlü
tertipleyecekler. Nasıl acaba?..»
Küçük Ağa kafasını zorladı, zorladı, ama nafile. Uyanık olmaktan, her kıpırdanmayı doğru tefsire çalışmaktan
ve olan herşeye karşı en iyi tedbiri alıp derhal mukabele etmekten başka çare yoktu.
Ve artık zaman harcamamak, ihtiyat yerine sür'ati tercih etmek şarttı. İşe de hemen başlamalıydı.
Vücuduna bir zindelik, içine bir neşeli azim gelmişti. Tabancasını gözden geçirdi, namluya kurşun sürdü,
emniyet açık olarak deri kuşağının arasına soktu. Bundan sonra da kalkıp erzak dolabını açtı, bir dilim
ekmeğe yağ ve bal sürdü. İştahla yedi. Sokak kapısına çıktığı zaman ortalık kararıyordu. Havada keskin bir
ayaz vardı. Hızlı adımlarla yokuştan inmeye başladı. Çarşıya çıkarken Reşit'e rastladı. Beş kişiydiler. Küçük
Ağa:
— İyi dinle Reşit, dedi, Pehlivan ağa benden önce gelirse yukarı al, şimdi dönecek de. Eve gider gitmez
hayvanı eyerle, bir çıkın da azık hazırla. Siz de tetikte durun. Belki de Pehlivan birkaç adamla gelecek ve
onların icabına bakmak gerekecek. Ben yarım saate varmaz dönerim.
Ve gülümseyerek ilâve etti.
— Kısmetse!..
Kendisine Topal İsmail ile birlikte gelen müfreze kumandanlarının arasında ökkeş, Ak Ömer, Cambaz, Ayı
Şükrü ve Eğnidikli vardı. Cambaz ile Eğnidikliyi bir kalem silmişti. Onlara hiç güvenmiyordu. Büsbütün de
delice hareket etmeye lüzum yoktu. Geri kalanları ile konuşacaktı. Nerede kaldığını bildiği de yalnız ökkeş idi,
onu hal ederse ötekilerin yerini öğrenmek kolaydı. Hatta hepsi gitmese de olurdu. İşi ökkeş'le paylaşırdı.
Küçük Ağa'nm tasarladığı şey tehlikeli, fakat basitti, kesin sonucu almanın da başka yolu yoktu. Nitekim
doğru davrandığını derhal gördü :
Ökkeş ile başbaşa kalınca hiç bir giriş yapmadan düpedüz Tevfik beyin niyetini ve Topal İsmail'in kalleşliğini
anlattı.
Adam önce sapsarı oldu, hemen arkasından da öfkeden deliye döndü, sövüp saymaya "Hemen leşini
sereceğim" diye yeminler etmeye başladı.
Bu arada da "Tez arkadaşlara haber verelim" dedi.
Reaksiyonun bu kadar inandırıcısı az olurdu. Küçük Ağa o zaman Pehlivan'in durumunu da açığa vurdu ve:
— Arkadaşları bırak da adın gibi güvendiğin kimler veya kim, onu söyle, dedi; azıcık ^şüphelendiğini at bir
kenara. Anladın mı? Yoksa şaka değil bu iş. Kelle var sonunda.
ökkeş acı acı güldü:
— Olan olmuş Küçük Ağa. Biz gayri kelleyi zor kurtarırız. Gitmeden önce Topal orospusu ile o Pehlivan
denen kalpazanı gebertebiliyor muyuz? Sen onu de bana?
— O kadar da değil ökkeş'im. Üstün olan şimdi biziz. Biz onların niyetini de biliyoruz, kim kim olduklarını da
biliyoruz. Amma onlar bizim bunu bildiğimizi bilmiyorlar. Tam aksine bugün ben Pehlivanla konuştum ya?
Şimdi iyice avuçlarının içinde, uykuda sanıyorlar beni. Mesele zıvanadan çıkıp işi berbat etmemekte,
üstünlüğümüzden akıllıca faydalanabilmekte, yine eskisi gibi davranacağız Topal'a karşı. Yalnız her-şeyi
bana vakit yitirmeden bildireceksiniz. Hele bir yere göndermeye falan kalkarlarsa mutlaka haberim olacak.
Haberim olduğunu da kimse bilmeyecek. Etrafımızdaki tedbirleri de artırın. Kuru bir baskın yapacaklarını hiç
ummam ya, kuş gibi ökseye tutulmanın da tadı olmaz. Kendimizi pahalı satacağız. Tamam mı?
ökkeş hırsla:
— Tamam, dedi.
Küçük Ağa da ayrılmadan önce bir kere daha ısrar etti:
— öfkeye kapılmak yok. Topalla hiç bir şey olmamış gibi, eskiden nasılsa öyle konuşacaksınız. Bunu
beceremeyecek olana da hiç haber verme daha iyi olur. Biz şimdi yalnız başımızın derdine düşmeyelim.
Başımızdan önce kurtaracak şeyler var. Aklından çıkarma.
ökkeş Küçük Ağa'yı uğurlarken :
— Dediklerini elifi elifine yaptım bil, dedi.
Küçük Ağa evine döndüğü zaman ortalık iyice kararmış, Pehlivan daha gelmemişti. Ahin ve samanlığı gözden
geçirdi, her şey istediği gibiydi. Reşit, Tevfik beyin mutfağından gelen yemeği ısıttı .sofrayı kurdu. Küçük Ağa
her zamanki iştihası ile lokmaları atıştırırken kapı çalındı. Pehlivan yanında üç atlı ile gelmişti. Adamlarına :
— Gidin, dolaşın, bir saat sonra gelin, tam bir saat, anladın mı? diye sordu ve kendisini merdiven başında
karşılayan Küçük Ağa'nın ellerini el eri arasına aldı. İçmişti, pek keyifliydi, kırk yıllık dost gibi davranıyordu.
Odaya girdiler.
— Sen daha yeni mi yersin ekmeğini? Otur bitir rahatçana.
— İki lokma bir şey kaldı.
Küçük Ağa sahanı sıyırdıktan sonra:
— Reşit, diye seslendi; kaldır şunları. Kahven nasıl olsun Pehlivan? Haydi oğlum bize iki acı kahve yapıver.
Sonra da git yat.
Reşit denileni yapıp sokak kapısını çarptıktan sonra Küçük Ağa hemen söze başladı:
— Dinle Pehlivan; ben şu Ankara işini de, "Feda" ve "Reha" lâflarının aslını da bilmiyorum. Çolağı, çoluk
çucuğumdan haber getirsin diye Ak-
şehir'e saldım. O da kendi başına ne halt etmişse etmiş, ortaya bunlar çıktı. Aslını bilmeden hiç bir işe
burnumu sokmak âdetim değildir. Şunu iyice bir anlatıver bana.
Pehlivan bağdaş kurduğu yerde ayak değiştirdi :
— Bilmeyecek ne var bunda hay Küçük Ağa? Çerkeş kardeşler Ankara'ya bayrak kaldırmayı kurarlar. Bizim
işimiz onları içerden vurmak olacak.
Küçük Ağa'nın sesi Pehlivan'ı aptala çeviren bir gümbürtü ile patladı:
— Ne?
Bir iki saniye sustu. Gözleri yusyuvarlak olmuş, burun delikleri gerilmişti. Aynı kükreyişle devam etti:
— İçerden vurmak ha?.. Tevfik beyi satmak ha? Seni orospu dölü seni.
Göz açıp kapayana kadar tabancasını çekmişti. Şimdi kısık bir sesle konuşuyordu — Leşini sereceğim ha
racığa. Kelime-i şahadet getir köpek. Kımıldama.
Pehlivan bir niyeti olduğu için kımıldamıyor, şaşkın bir korkuyla kıvranıyordu:
— Amma Küçük Ağa...
— Amması mamması yok dürzü. Getir kelime-i şahadeti de murdar gitme.
— Dinle ağa...
— Hâlâ dırlanıyor it. Sen kalk Etem bey gibi, Tevfik bey gibi iki arslana, ekmeğini yediğin, sayesinde
kahraman olduğun iki yiğidi arkadan vurmayı tasarla, sonra da "Dinle" deye köpeklen ha? Neyini dinleyecem
senin ulan kahpe dinli? Ha, neyini dinleyecem? Tez tut dilini.
Pehlivan Küçük Ağa'nm şakası olmadığını anlamıştı, can havliyle boşanıverdi:
— Yalandı vallahi Küçük Ağa, yalan diyorum sana...
— Yalan mı? Ne biçim yalan bu ülen.
— Seni sınamak için Küçük Ağa... '— Beni sınamak için mi?
— Vallahi. İnanmazsan git Tevfik beyin kendisine sor. Sen de biliyon işte. Bi takım namussuzlar var içimizde.
O dediğini yapmayı onlar kurarlar. Tevfik bey bunu sizi iyice anlamak için de Topal'ı bu işe koştu.
Küçük Ağa görülmemiş bir saflıkla :
— Yazıklar olsun Tevfik beye, diye iç geçirdi, demek benden de şüphelenir ha?.. Ben de Topal'ın geveleyip
durduğu şey iyice ortaya çıksın da o namussuzu işte böyle senin gibi geberteyim derdim.
Pehlivan rahatlamıştı:
— Aman Küçük Ağa ne Topal'ın, ne de benim suçum var bu işte. Sana bir şey de sırası gelmişken
deyivereyim. Tevfik bey, Topal senin adını da ettikçe öyle bir dertlenirdi ki, görsen yüreğin sızlardı. Dün
bilem, olmaz Topal, olmaz; Küçük Ağa bu kahpeliği yapmaz deye bağırdı. Ben de senden sonra şimdi
doğruca beğe gidip senin Ankara'dan emir aldığını söyleyecektim.
Gülerek ilâve etti:
— işe bak sen!
Küçük Ağa hâlâ inanamamış da bir çare düşünürmüş gsibi dalgın dalgın ona bakıyordu. Ama tabancasının
namlusu artık gevşek ve kararsızdı. Nihayet:
— Kalk beraber gideceğiz Tevfik beye, dedi.
— Hayhay, Küçük Ağa.
— Şimdi inandım otur. Ağız tadıyla birer kahve daha içelim, sonra sen gidersin, bildiğini yaparsın.
Küçük Ağa cezveyi hazırlayıp mangala sürdü, fincanları yıkadı. Bu arada Pehlivan kâh korkudan ürpererek,
kâh keyifli keyifli gülerek, "Al ah Al ah" diye veya "Hay Küçük Ağa hay!.." diye söylenip duruyordu. Fincanı
almak için ayağa kalkarken de:
— ölsem aklıma gelmezdi böyle şey.. Tevfik bey nasıl sevinecek, nasıl., bir bilsen, dedi.
Küçük Ağa da bu sırada sadece dalgın dalgın gülümsüyor, hiç lâf etmiyordu. Halbuki görünüşünün ardında
fırtınalar patlayıp durmaktaydı. Kahvesini yarıladığı zaman bir karara varmıştı. Dakikalardır tuttuğu nefesini:
— Heeehh... diye salıverdi ve hayırlısı Pehlivan, dedi.
Pehlivan bundan hiç bir şey anlamadı, bir şey anlamak gerek mi diye de düşünmedi; hatta bu nefes
etmem.
Çolak gerçekten gücennüşti:
— Bana güvenemedin gitti be Küçük Ağam...
— Hadi oradan fikirsiz...
— öyleyse beni tanıyamadın gittin. Küçük Ağa güldü:
— O da değil. Dert sende değil, bende. Anla bunu.
— Bi de adamı utandırman mı, pes val ahi... hiç merak etme sen. Hadi helâllaşalım.
Ve Çolak, yanında Çakırsaraylı'dan kalma Reşit ile o akşam üzeri Konya'ya doğru giden marşandize bindi.
O geceyi tek başına ve geç vakte kadar karanlık odasında, pencerenin önünde, fakat hiç bir şey düşünmeden
geçiren Küçük Ağa kendini tuhaf bir "Yeniden doğmuş"un eşiğinde sanıyordu.
Belli hiç bir şey düşünmeden... Herhangi bir şey için hüküm aramadan... Hatta şu veya bu umuda
kapılmadan, hayal kurmadan!
Sanki kafası kilitlenmiş, beş duygusu da derin bir uykuya dalmıştı. Ama yine de onda, onun bir tarafında
çalışan, arayan, inceleyen bir kuvvet vardı ve sanki doğruyu bulan, iyiyi, güzeli aydınlatan, gelecek zamanları
şimdiye bağlayan işte bu adı bilinmeyen kuvvetti, sanki büyük buluşlar, mucizeli bilişler o çalışmadan
olamazdı.
Küçük Ağa karanlık sokağa bakan, kafeslerinin boyası dökülmüş, çürümeye yüz tutmuş pencerenin önünde
öyle hiç kımıldamadan, kasları da duyguları gibi donmuş olarak dururken kulağına biteviye fısıldayıp duran
biri var gibiydi. Havaya sinen duygu hüzündü, kül rengi sınırsız ve sonu gelmeyeceğe benzeyen bir hüzün.
Küçük Ağa o anda silkelenebilse, mutlaka "Emine yok, Mehmet yok artık" derdi.
Emine de, Mehmet de belki hiç olmamışlardı da. Ve bir gün gelecek, çok şey, yüzde yüz var bilinen, hak
edilmiş, yaratılmış bilinen çok şey de onlar gibi olacak, hiç olmamışlardı sanılacak-lardı. Zaferler olacak, fakat
birgün zafer diye hiç bir şey olmamış sanılacaktı. Dostluklar olacak fakat onlar da birgün gelecek hiç olmamış
sayılacaktı. Hak'lar aynı kaderden, andlar ve yaratılmış imkânlar da aynı kaderden kurtulamayacaktı.
El erde -o zaman- ne kalırdı? O zaman el erde kalanlarla hangi bahtsız trajedi oynanırdı.
Küçük Ağa bunu kendi kendine soramadan, çünkü bu zamanın şuuruna varamadan gece yarısını etti. Yatağa
geçip bir suya bırakılıvermiş gibi uykuya kaydığı zaman hep yatağında, hep uyur gibiydi; sanki pencerenin
önünden yatağa gelmemiş, zaten yatmakta ve uyumakta olduğu yerde sağdan sola dönmüştü.
Fakat bu saatler onun ruh ve kafa yapısındaki büyük dönümü hazırlıyor, başka bir deyişle onun kaderini
örmüş oluyordu.
* * *
Zaman artık tıklım tıkhm dolu, ter, nefes ve bir kokulu sevkiyat vagonları gibi geçiyor, günler, haftalar aynı
lokomotifin ektiği katarın vagonları, hattâ aynı vagonun kompartımanları gibi akıp gidiyordu. Her gün, hatta
her saat bir yığın hadise getiriyor, her saat son istasyona giriverecekmiş sanılıyordu. Tevfik bey, Garp
Cephesi Kumandanına karşı, zaten açılmış bulunan, sinir harbini iyice hızlandırmış, elinden geldiği kadar
vurucu bir hale getirmişti. İsmet Paşadan en olmayacak şeyleri istiyor, onun en olağan isteklerini bile alaylı
sebeplerle geri çeviriyordu.
Derken yanlış haberler uçurmaya başladı. Yok düşman falan yönden, filan yere doğru şu kadar kuvvetle
yürüyüşe geçmiş, yok cephenin filân kesimini boşaltmış ve boşaltmaya başlamış!..
Haberler o kadar inandırıcı kırıntılarla veriliyordu ki, kumandanlık hemen tedbirler almaya kalkışıyor, sonunda
da hiç bir hareket olmadığı için karşı hareket sırasına göre gülünç veya tehlikeli bir duruma düşüyordu.
Kumandanlığın itibarı çok daha büyük sarsıntılar geçiriyordu. Ankara'nın Etem beyi tutan çevre ve grupları
Büyük Mil et Meclisi'nin önderlerine ismet Paşa ile Kumandanlık aleyhinde ağır baskılara girmişlerdi. Kuvvayı
Seyyare'nin başarılarına karşı büyük bir vefakârlık gösteren, asıl zararlısı, bir ölüm kalım savaşının çağını
kavrayamayan bu insanlar Etem beyin gadre uğramış bir insan küskünlüğünden kıyametler koparacak kadar
üzgünlük duyuyorlardı.
Meclis'te Etem beyin bir dediğinin iki edildiği yoktu. Fakat iş bu çatışmaya gelince taviz korkunç çöküntünün
tohumu olup çıkacaktı. Bu yüzden de Tevfik bey ile ismet Paşa arasındaki düello mukadder sonucuna doğru
yıldırım hızıyla yaklaşıyordu.
Tevfik beyin elindeki kuvvetler bir zamanlar son ümit, hiç bir halde boşa çıkmayan, rahat nefesler aldıran,
hatta gün gün ölümü geri çeviren bir ümitti... Şimdi ise aynı kuvvetler Yunan'-dan çok daha endişe verici bir
tehdit oluyordu. Ona karşı her çeşit tedbir alınmakta idi. Tevfik bey de bunu biliyor ve aklına yatkın, aklının
kestiği çarelere baş vurmakta gecikmiyordu. Kısacası olmayan artık harp değil, Tevfik bey kuvvetleri ile Garp
Cephesi Kumandanlığı arasındaki bu harbin "ilân"ı idi.
Küçük Ağa için bir sürpriz de şu olmuştu. Topal İsmail ile arkadaşlarını elde etmek iyi olacaktı. Fakat asıl
güveneceği Pehlivan Halil'di. Pehlivan Halil "Adamımız"dı. Ona "FEDA" diye hitap ederek açılabilirdi. Bundan
sonra Kü-' çük Ağaya da "REHA" denecekti. Reha diyenlere güvenmeli, kendisini de Alayunt'ta öylece
tanıtmalıydı.
Küçük Ağa heyecanla üzüntü arasında bir dal gibi sal ana sal ana uykuya daldı. Olacakları düşündükçe
heyecanlanıyor, beklediği haber Akşehir'den gelmedi diye de üzülüyor, mahzun-laşıyordu.
Ertesi sabah Küçük Ağa'nın ilk işi, müfrezesi istasyonun arkasında konaklayan Pehlivan'ı ziyaret oldu ve
beklediği gibi gayet soğuk karşılandı. O içeri girdiği zaman, iki ahbabı ile sere serpe oturan Pehlivan
birdenbire çok mühim işleri olduğunu hatırlayıverdi, hiç vakti yoktu. Bunları söylerken "kusura bakma"
demeye bile lüzum görmedi.
Fakat Küçük Ağa aldırış etmeden bir kenara yerleşti, ve, "Feda" kelimelerinin üzerine basa basa:
— iki dakikanı daha feda edemez misin Pehlivan? Sen ki dost için kendini bile feda edermişsin öyleyse ya bizi
dost sayman, ya da zırnık feda etmeye değer bulman. Ama biz kötü kişi değiliz Pehlivan.
Pehlivan başını arkaya atarak keyifli keyifli güldü:
— Yapma be Küçük Ağa. Suçu bize yükleme. Eskiden böyle konuşmazdın ki sen? Tenezzül buyurduktan
sonra bizim için fedakârlığın lâfı mı olur. Amma dediğim gibi şimdi çok işim var. Bu arkadaşlar da beni
beklerler. Sen de kalkmış buraya kadar gelmişsin. Ne yapsak bilmem ki...
Adamlar toparlandılar. Pehlivan onlara güya gizlice işaret etmişti. Biri:
— Biz sonra da geliriz ağa, dedi.
— Eh, mesele yok söyleyse...
Dış kapıya kadar geçirdi. Aynurken de:
— Bakalım Tevfik beyin gözdesi neler deyecek? diye onlara göz kırptı. Döndüğü zaman pek
ciddiydi:
— Küçük Ağa demin bi laf ettin amma ben pek iyi anlayamadımdı. Bi daha den mi? Dur bakayım, bulacak
gibiyim.
Bekliyordu. Küçük Ağa anladı-.
— Feda değil mi?
— Hay ağzına sağlık, peki ben onu neyle karıştırdım ki hatırlayamadım?
Küçük Ağa alnını kırıştırdı:
— Bilmem... Fedaya benzeyen seda var, eda var, var oğlu var. Ama mânaları hiç benzemez ki onlarla
karıştırasın.. Olsa olsa reha ile karış-
tırmışsındır.
— Tamam, reha işte. Kurtuluş demekmiş. Dünden beri tam on kişiden dinledim. Herkes reha deyip durdu.
.Pehlivan hangar gibi odanın dip tarafına döndü:
— Hasan oğlum, hadi bize iki kahve yap, amma her zamanki gibi imamın aptes suyuna benzemesin.
Küçük Ağa da o tarafa baktı ve yazı masası ile kocaman sobanın ardında kaybolmuş birini gördü. Pehlivanın
neye o kadar üstü kapalı konuştuğunu da anladı. Nitekim Hasan dışarıya çıkar çıkmaz Pehlivan:
— Çok sevindim Küçük Ağa, dedi, haber bana dün gece geldi. Bak sana kısaca bilmediklerini deyivereyim.
Topal'a güvenmeyecen. Bu bir. öğrendiğime göre şimdiye kadar iyi idare etmişsin. Yanmdakilerin özü sözü
doğru. Amma Tevfik bey onları mimledi gari. Şimdi yapılacak pek güç bir iş var. İki gün sonraymış galiba.
Topalla onları güya bir vazifeye yol ayacaklarmış, o sı-, rada da temizleneceklermiş. ökseye Topalı
düşürmenin yolu ne? İşte bunu bilemiyorum. Sen de bi düşün, ötekilerin hangisine güveneceğimizi bi bil-sek
iş kolay. Topalın ardına adam kodum. Gizli konuştuklarını bilsem kurtulduk demektir. Sen de araştır bunu,
olmaz mı?
Küçük Ağa:
— Elbette, dedi. İçinden de "Ah Halil" diye geçirdi. Salih olsaydı o cin gibi kafasıyla ne yapar, ne eder
Topal'ın kimlerle işbirliği ettiğini, yani kimin samimi, kimin düzenbaz olduğunu çıkarırdı ortaya.
Küçük Ağa kafasını zorluyor fakat Tevfik beye Topal ile birlikte hangi müfreze kumandanının gidip geldiğini
bulamıyordu. Tevfik beyin yanında Topal'a ya yalnız rastlamış, ya da müfreze kumandanlarının hepsiyle
birlikte görmüştü. Topal'ın kimseyle göze çarpacak bir arkadaşlığı yoktu. Bunu Pehlivana söyledi. O da:
— Al benden de o kadar, diye çaresizliğini gösterdi ve ilâve etti. Domuz gibi herif, hiç açık vermiyor.
Küçük Ağa:
— Ne olursa olsun, bir şey yapmalıyız ama, dedi.
Pehlivan da:
— Muhakkak, dedi.
Hasan kahveleri getirmişti. Havadan sudan konuşmaya başladılar. Pehlivan bir ara:
— Akşam şehre inecem, dedi.
Üç beş dakika sonra da Küçük Ağa "Hadi eyval ah" deyip ayrıldı. Yolda ne yapabileceğini düşündü. Fakat bu
sefer de aklına bir şey gelmedi. Müfrezesindekileri tek tek düşündü. Düne kadar hepsine ta gönülden
güvenirdi, şimdi ise tuhaf bir ürkeklikle hepsinden kuşkulanıyordu. Salih'in "Canımı veririm senin bu oğlana"
dediği Resiften bile.
Ama bir iki kişiye mutlaka ihtiyacı vardı. Adamlarının kaldığı kuyulu han'a girip de avluda atından indiği
zaman tehlike - mecburiyet muhasebesini yapmış Reşit ile konuşmaya karar vermişti.
Odaları şöyle bir dolaştı. Kolbaşılarına bir dertleri, bir noksanları olup olmadığını sordu. İstenilenleri dinledi,
yapılacakları söyledi. Avluya döndüğü zaman Resife:
— Atı eve götür, ben bir iki yere uğrayacağım, dedi.
Resifin bir iki dakika ardından da eve vardı. Delikanlı hayvanı batmana yeni bağlıyordu.
— İşini bitir de yukarı gel.
Reşit gelince, önemli işlerde her zaman yaptığı gibi doğrudan doğruya konuya girdi:
— Reşit, yavrum iyi dinle. .Ya mahvolacağız, ya da hayırlı bir iş yapacağız. İkisinin ortası yok, anladın mı?
Durumu kısaca anlattı ve sordu:
— Topal'ın yanında kalan, ona hizmet eden adamlardan tanıdığın var mı? Veya onları tanıyan güvendiğin
biri var mı? Ne yapıp yapıp Topal'ın gizlice konuştukları kimlerdir öğreneceğiz. Bunu öğrenmek istediğimizi
de kimse bilmeyecek.
Reşit düşünüyordu. Küçük Ağa:
— Vaktimiz yok. Bunu da bil. Reşit ayağa kalktı.
— Bi bakayım ağam, dedi ve başka bir şey demeden çıkıp gitti. Küçük Ağa ümitsizdi. Fakat yanılıyordu.
Zira akşam namazından sonra Reşit umduğunun, umabildiğinin çok fazlasiyle gelmişti. Reşit anlatırken
heyecanlı idi. Küçük Ağa ise dinlerken tüylerinin diken diken olduğunu hissediyor, işittiklerine inanmak
istemiyordu. Durum şu idi:
Topal her gece ışığını söndürdükten yarım saat kadar sonra evin arkasındaki bahçe kapısından çıkıyor, iki
sokak ötedeki bir başka eve yi-no arka kapıdan giriyordu. Geceleri Topal'ın hizmetine bakan ve gün aşırı
nöbet değiştiren iki çerkez vardı. Bunlar da asık suratlı, nemrut kişi-Itrdi, konuşup görüştükleri kimse yoktu.
Evdeki İşleri ta msabah ezanında biter, o zaman nöbeti almaya gelenlere "Ağa camie gitti, nerdeyse dönecek
sofrayı tez hazırla" deyip giderlerdi.
Reşit herşeyi işte bu sabah nöbetçilerinin birinden öğrenmişti. O adam "Baktım ki tsmail Ağa'ya camide
rastlayan kimse yok, lâfı edildikçe herkes Topal'dan zındık diye konuşur, içime bir kurt düştü" demiş ve
başlamış ondan sonra Topal'ı kol amaya, kendi yetmemiş, meseleyi bir hemşehrisine daha açmış, sonunda
da işin aslını anlamışlar, önce Topal'ın o eve gittiği öğrenilmiş, arkasından aynı eve her gece hiç sektirmeden
Cambazla Pehlivanın da geldiğini görmüşler. Arka odadaki ışık yarım saat kadar ya yanar, ya yanmaz, sonra
da sönermiş. Gözetleyiciler kendi kendilerine "Haa, demişler, zahir bir baskından, filan korkarlar..."
Küçük Ağa, Reşit lâfı oraya getirince ağzı bir karış açık, gözleri yusyuvarlak:
— Pehlivan mı, diye bağırmaktan kendini alamadı.
— He ya, Pehlivan.
— Peki. Sağol. Sen şimdi git. Dur yahut gitme. Git de üç arkadaşını al gel. Aşağıda, ahırın yanındaki odada
mı olur, samanlıkta mı? Onu siz kararlaştırın, gürültü patırtı etmeden yerleşin. Ne yapacağımı
bilemiyorum. Elini çabuk tut Haydi Resifim, göreyim seni. Ya öleceğiz, ya kalacağız. Bu şimdi daha iyi belli
oldu.
Reşit çıkıp gittikten sonra Küçük Ağa gözlerini yumup dakikalarca kımıldamadan oturduğu yerde kaldı, önce
hiç bir şey düşünemiyordu, fakat sonradan kafası makine gibi işlemeye başladı:
Tevfik bey, Garp Cephesi Kumandanlığına ait, insanın ağzını açık bırakan gizli bilgileri demek Pehlivan'dan
alıyordu. Burası muhakkaktı. Pehlivan Ankara'yı aldatıyor, oraya değil Tevfik beye çalışıyordu ve Tevfik bey
yakında büyük ve kafi bir harekete geçecekti. Bunun için de kuvvetleri arasında bulunan kararsızları ve
Ankara'yı tutanları temizlemeye karar vermişti. Topal'-ın işi de bunları ortaya çıkarmaktı. Peki Pehlivan,
Küçük Ağa'ya, neden, "Topal'a güvenmeyeceksin" demişti?
Küçük Ağa sakalını uzun uzun kaşıdı ve mırıldandı:
«— Bunu bilmeyecek ne var? Topal benim kendisinden kuşkulandığımı anladı, bunu da Tevfik beye söyledi.
Tevfik bey Pehlivandan da bana Ankara'dan gelen haberi öğrenince, Pehli-van'a iyice güvenip açılayım diye o
lâfı dedirtti. Şimdi ortada bir mesele var. Vaziyet böyle olunca benim öteki müfreze kumandanlarına, Topal'a
göz kulak olun deyeceğim muhakkak. Tevfik bey bunu elbette bilir, öyleyse pusu işini başka türlü
tertipleyecekler. Nasıl acaba?..»
Küçük Ağa kafasını zorladı, zorladı, ama nafile. Uyanık olmaktan, her kıpırdanmayı doğru tefsire çalışmaktan
ve olan herşeye karşı en iyi tedbiri alıp derhal mukabele etmekten başka çare yoktu.
Ve artık zaman harcamamak, ihtiyat yerine sür'ati tercih etmek şarttı. İşe de hemen başlamalıydı.
Vücuduna bir zindelik, içine bir neşeli azim gelmişti. Tabancasını gözden geçirdi, namluya kurşun sürdü,
emniyet açık olarak deri kuşağının arasına soktu. Bundan sonra da kalkıp erzak dolabını açtı, bir dilim
ekmeğe yağ ve bal sürdü. İştahla yedi. Sokak kapısına çıktığı zaman ortalık kararıyordu. Havada keskin bir
ayaz vardı. Hızlı adımlarla yokuştan inmeye başladı. Çarşıya çıkarken Reşit'e rastladı. Beş kişiydiler. Küçük
Ağa:
— İyi dinle Reşit, dedi, Pehlivan ağa benden önce gelirse yukarı al, şimdi dönecek de. Eve gider gitmez
hayvanı eyerle, bir çıkın da azık hazırla. Siz de tetikte durun. Belki de Pehlivan birkaç adamla gelecek ve
onların icabına bakmak gerekecek. Ben yarım saate varmaz dönerim.
Ve gülümseyerek ilâve etti.
— Kısmetse!..
Kendisine Topal İsmail ile birlikte gelen müfreze kumandanlarının arasında ökkeş, Ak Ömer, Cambaz, Ayı
Şükrü ve Eğnidikli vardı. Cambaz ile Eğnidikliyi bir kalem silmişti. Onlara hiç güvenmiyordu. Büsbütün de
delice hareket etmeye lüzum yoktu. Geri kalanları ile konuşacaktı. Nerede kaldığını bildiği de yalnız ökkeş idi,
onu hal ederse ötekilerin yerini öğrenmek kolaydı. Hatta hepsi gitmese de olurdu. İşi ökkeş'le paylaşırdı.
Küçük Ağa'nm tasarladığı şey tehlikeli, fakat basitti, kesin sonucu almanın da başka yolu yoktu. Nitekim
doğru davrandığını derhal gördü :
Ökkeş ile başbaşa kalınca hiç bir giriş yapmadan düpedüz Tevfik beyin niyetini ve Topal İsmail'in kalleşliğini
anlattı.
Adam önce sapsarı oldu, hemen arkasından da öfkeden deliye döndü, sövüp saymaya "Hemen leşini
sereceğim" diye yeminler etmeye başladı.
Bu arada da "Tez arkadaşlara haber verelim" dedi.
Reaksiyonun bu kadar inandırıcısı az olurdu. Küçük Ağa o zaman Pehlivan'in durumunu da açığa vurdu ve:
— Arkadaşları bırak da adın gibi güvendiğin kimler veya kim, onu söyle, dedi; azıcık ^şüphelendiğini at bir
kenara. Anladın mı? Yoksa şaka değil bu iş. Kelle var sonunda.
ökkeş acı acı güldü:
— Olan olmuş Küçük Ağa. Biz gayri kelleyi zor kurtarırız. Gitmeden önce Topal orospusu ile o Pehlivan
denen kalpazanı gebertebiliyor muyuz? Sen onu de bana?
— O kadar da değil ökkeş'im. Üstün olan şimdi biziz. Biz onların niyetini de biliyoruz, kim kim olduklarını da
biliyoruz. Amma onlar bizim bunu bildiğimizi bilmiyorlar. Tam aksine bugün ben Pehlivanla konuştum ya?
Şimdi iyice avuçlarının içinde, uykuda sanıyorlar beni. Mesele zıvanadan çıkıp işi berbat etmemekte,
üstünlüğümüzden akıllıca faydalanabilmekte, yine eskisi gibi davranacağız Topal'a karşı. Yalnız her-şeyi
bana vakit yitirmeden bildireceksiniz. Hele bir yere göndermeye falan kalkarlarsa mutlaka haberim olacak.
Haberim olduğunu da kimse bilmeyecek. Etrafımızdaki tedbirleri de artırın. Kuru bir baskın yapacaklarını hiç
ummam ya, kuş gibi ökseye tutulmanın da tadı olmaz. Kendimizi pahalı satacağız. Tamam mı?
ökkeş hırsla:
— Tamam, dedi.
Küçük Ağa da ayrılmadan önce bir kere daha ısrar etti:
— öfkeye kapılmak yok. Topalla hiç bir şey olmamış gibi, eskiden nasılsa öyle konuşacaksınız. Bunu
beceremeyecek olana da hiç haber verme daha iyi olur. Biz şimdi yalnız başımızın derdine düşmeyelim.
Başımızdan önce kurtaracak şeyler var. Aklından çıkarma.
ökkeş Küçük Ağa'yı uğurlarken :
— Dediklerini elifi elifine yaptım bil, dedi.
Küçük Ağa evine döndüğü zaman ortalık iyice kararmış, Pehlivan daha gelmemişti. Ahin ve samanlığı gözden
geçirdi, her şey istediği gibiydi. Reşit, Tevfik beyin mutfağından gelen yemeği ısıttı .sofrayı kurdu. Küçük Ağa
her zamanki iştihası ile lokmaları atıştırırken kapı çalındı. Pehlivan yanında üç atlı ile gelmişti. Adamlarına :
— Gidin, dolaşın, bir saat sonra gelin, tam bir saat, anladın mı? diye sordu ve kendisini merdiven başında
karşılayan Küçük Ağa'nın ellerini el eri arasına aldı. İçmişti, pek keyifliydi, kırk yıllık dost gibi davranıyordu.
Odaya girdiler.
— Sen daha yeni mi yersin ekmeğini? Otur bitir rahatçana.
— İki lokma bir şey kaldı.
Küçük Ağa sahanı sıyırdıktan sonra:
— Reşit, diye seslendi; kaldır şunları. Kahven nasıl olsun Pehlivan? Haydi oğlum bize iki acı kahve yapıver.
Sonra da git yat.
Reşit denileni yapıp sokak kapısını çarptıktan sonra Küçük Ağa hemen söze başladı:
— Dinle Pehlivan; ben şu Ankara işini de, "Feda" ve "Reha" lâflarının aslını da bilmiyorum. Çolağı, çoluk
çucuğumdan haber getirsin diye Ak-
şehir'e saldım. O da kendi başına ne halt etmişse etmiş, ortaya bunlar çıktı. Aslını bilmeden hiç bir işe
burnumu sokmak âdetim değildir. Şunu iyice bir anlatıver bana.
Pehlivan bağdaş kurduğu yerde ayak değiştirdi :
— Bilmeyecek ne var bunda hay Küçük Ağa? Çerkeş kardeşler Ankara'ya bayrak kaldırmayı kurarlar. Bizim
işimiz onları içerden vurmak olacak.
Küçük Ağa'nın sesi Pehlivan'ı aptala çeviren bir gümbürtü ile patladı:
— Ne?
Bir iki saniye sustu. Gözleri yusyuvarlak olmuş, burun delikleri gerilmişti. Aynı kükreyişle devam etti:
— İçerden vurmak ha?.. Tevfik beyi satmak ha? Seni orospu dölü seni.
Göz açıp kapayana kadar tabancasını çekmişti. Şimdi kısık bir sesle konuşuyordu — Leşini sereceğim ha
racığa. Kelime-i şahadet getir köpek. Kımıldama.
Pehlivan bir niyeti olduğu için kımıldamıyor, şaşkın bir korkuyla kıvranıyordu:
— Amma Küçük Ağa...
— Amması mamması yok dürzü. Getir kelime-i şahadeti de murdar gitme.
— Dinle ağa...
— Hâlâ dırlanıyor it. Sen kalk Etem bey gibi, Tevfik bey gibi iki arslana, ekmeğini yediğin, sayesinde
kahraman olduğun iki yiğidi arkadan vurmayı tasarla, sonra da "Dinle" deye köpeklen ha? Neyini dinleyecem
senin ulan kahpe dinli? Ha, neyini dinleyecem? Tez tut dilini.
Pehlivan Küçük Ağa'nm şakası olmadığını anlamıştı, can havliyle boşanıverdi:
— Yalandı vallahi Küçük Ağa, yalan diyorum sana...
— Yalan mı? Ne biçim yalan bu ülen.
— Seni sınamak için Küçük Ağa... '— Beni sınamak için mi?
— Vallahi. İnanmazsan git Tevfik beyin kendisine sor. Sen de biliyon işte. Bi takım namussuzlar var içimizde.
O dediğini yapmayı onlar kurarlar. Tevfik bey bunu sizi iyice anlamak için de Topal'ı bu işe koştu.
Küçük Ağa görülmemiş bir saflıkla :
— Yazıklar olsun Tevfik beye, diye iç geçirdi, demek benden de şüphelenir ha?.. Ben de Topal'ın geveleyip
durduğu şey iyice ortaya çıksın da o namussuzu işte böyle senin gibi geberteyim derdim.
Pehlivan rahatlamıştı:
— Aman Küçük Ağa ne Topal'ın, ne de benim suçum var bu işte. Sana bir şey de sırası gelmişken
deyivereyim. Tevfik bey, Topal senin adını da ettikçe öyle bir dertlenirdi ki, görsen yüreğin sızlardı. Dün
bilem, olmaz Topal, olmaz; Küçük Ağa bu kahpeliği yapmaz deye bağırdı. Ben de senden sonra şimdi
doğruca beğe gidip senin Ankara'dan emir aldığını söyleyecektim.
Gülerek ilâve etti:
— işe bak sen!
Küçük Ağa hâlâ inanamamış da bir çare düşünürmüş gsibi dalgın dalgın ona bakıyordu. Ama tabancasının
namlusu artık gevşek ve kararsızdı. Nihayet:
— Kalk beraber gideceğiz Tevfik beye, dedi.
— Hayhay, Küçük Ağa.
— Şimdi inandım otur. Ağız tadıyla birer kahve daha içelim, sonra sen gidersin, bildiğini yaparsın.
Küçük Ağa cezveyi hazırlayıp mangala sürdü, fincanları yıkadı. Bu arada Pehlivan kâh korkudan ürpererek,
kâh keyifli keyifli gülerek, "Al ah Al ah" diye veya "Hay Küçük Ağa hay!.." diye söylenip duruyordu. Fincanı
almak için ayağa kalkarken de:
— ölsem aklıma gelmezdi böyle şey.. Tevfik bey nasıl sevinecek, nasıl., bir bilsen, dedi.
Küçük Ağa da bu sırada sadece dalgın dalgın gülümsüyor, hiç lâf etmiyordu. Halbuki görünüşünün ardında
fırtınalar patlayıp durmaktaydı. Kahvesini yarıladığı zaman bir karara varmıştı. Dakikalardır tuttuğu nefesini:
— Heeehh... diye salıverdi ve hayırlısı Pehlivan, dedi.
Pehlivan bundan hiç bir şey anlamadı, bir şey anlamak gerek mi diye de düşünmedi; hatta bu nefes
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Küçük Ağa - 28
- Büleklär
- Küçük Ağa - 01Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2952Unikal süzlärneñ gomumi sanı 165833.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.54.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 02Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2829Unikal süzlärneñ gomumi sanı 155736.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 03Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2913Unikal süzlärneñ gomumi sanı 155934.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.54.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 04Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2868Unikal süzlärneñ gomumi sanı 166431.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 05Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2898Unikal süzlärneñ gomumi sanı 172731.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 06Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2841Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167234.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 07Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2859Unikal süzlärneñ gomumi sanı 170533.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 08Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2958Unikal süzlärneñ gomumi sanı 165331.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 09Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2887Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167434.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 10Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2855Unikal süzlärneñ gomumi sanı 159436.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.57.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 11Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3075Unikal süzlärneñ gomumi sanı 174633.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 12Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3047Unikal süzlärneñ gomumi sanı 156336.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.58.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 13Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2968Unikal süzlärneñ gomumi sanı 171532.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.57.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 14Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2927Unikal süzlärneñ gomumi sanı 162333.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 15Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2988Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167734.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 16Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2954Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167435.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 17Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3030Unikal süzlärneñ gomumi sanı 152435.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 18Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2877Unikal süzlärneñ gomumi sanı 162333.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 19Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2991Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167133.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 20Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2964Unikal süzlärneñ gomumi sanı 159136.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.59.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 21Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2833Unikal süzlärneñ gomumi sanı 162335.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.57.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 22Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2988Unikal süzlärneñ gomumi sanı 172533.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 23Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3004Unikal süzlärneñ gomumi sanı 171434.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 24Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2899Unikal süzlärneñ gomumi sanı 168433.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.53.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 25Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2965Unikal süzlärneñ gomumi sanı 162337.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.58.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 26Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3043Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167133.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 27Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3032Unikal süzlärneñ gomumi sanı 161336.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.58.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 28Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2956Unikal süzlärneñ gomumi sanı 168633.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.53.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 29Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2986Unikal süzlärneñ gomumi sanı 157434.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 30Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2970Unikal süzlärneñ gomumi sanı 163134.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 31Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2943Unikal süzlärneñ gomumi sanı 159733.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 32Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2986Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167831.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 33Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2970Unikal süzlärneñ gomumi sanı 161736.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 34Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2979Unikal süzlärneñ gomumi sanı 161234.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 35Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2935Unikal süzlärneñ gomumi sanı 161234.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.54.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 36Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2982Unikal süzlärneñ gomumi sanı 163534.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 37Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2852Unikal süzlärneñ gomumi sanı 152736.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 38Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2833Unikal süzlärneñ gomumi sanı 169431.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 39Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 833Unikal süzlärneñ gomumi sanı 57142.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.54.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.61.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.