Küçük Ağa - 23

Süzlärneñ gomumi sanı 3004
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1714
34.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
46.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
52.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
Niyazi'nin ölümü atlatması idi. İkisi de onu o arslan gibi, o yakışıklı haliyle hatırlıyor, yüzünün ne hal aldığını
kestiremiyorlar-dı. Onlara bu yara en çoğundan Çolak Salih'in yüzündekine benzer bir şey olacakmış gibi
geliyordu. Hatta Hamdi, içindeki acıya rağmen, Niyazi'nin kurtuluşundan duyduğu ferahlıkla, yanlarındaki
Salih'e:
— Ulan Çolak, dedi; harp bitinceye kadar hepimiz de sana benzeyeceğiz.
Mülâzımın halini görmüş olan Salih bu söze acı bir gülümseyişten başka cevap vermedi.
Kuvvacılar Akşehir'de kaldıklaiı iki gün içinde çeşitli tabakalardan bir sürü insanı, gerek açıktan açığa olsun,
gerek adamları vasıtasıyle üstü kapalı olsun, sorguya çektiler, konuşturdular fakat İstanbul'lu Hoca hakkında
hiç bir bilgi edinemediler. Tam sır verircesine konuşanlar bile Hoca'nın Yakasaray köyüne, Çakırsaraylı'-nın
yanma gittiğini söylemekten başka bir şey diyemediler. Ondan ötesini gerçekten de kimse bilmiyordu.
Yüzbaşı Nazım, Hoca'nın eviyle de haberleşmediğine inandı.
İdamların, üzerinde durulacak bir tepki doğurmadığını görmüşlerdi. Kuvvaya karşı olanlar bile yalnız Müftü
efendiye acımaktan başka bir şey yapmamışlardı. Halk kimin kuvvetli, azimli ve haklı olduğunu topyekün
anlamış görünüyordu. Buna aykırı anlayışa kayabilecekleri belki de hâlâ vardı. Fakat bu tereddüt ne bir
sözcü,ne de yeter cesareti bulabilecekti. Onlar için en ileri nokta üçer beşer toplanıp dedikodu ile
ferahlamaya çalışmaktan öte gidemezdi.
Kasabanın durumu ortaya çıkınca Yüzbaşı Nazım ertesi sabah harekete, karar verdi.
— Kırk el i kişi bırakır gideriz. Fakat Hocayı ne yapacağız?
Hoca için ne yapılabileceğini kimse bilmiyordu. Elde en ufak bir iz yoktu. Yüzbaşı Ham-di pala bıyıklarını
kaşıya kaşıya:
— Bona sorarsanız, dedi, Hoca İstanbul'un yolunu çoktan tutmuştur.
Bu fikir hepsini de aklına geleni söylemeye sürükledi. Ali emmi:
— Yok, diye itiraz etti.
Ona göre Hoca "sağlam" adamdı; genç karısı ile yüzünü bile görmediği oğlunu bırakıp gitmezdi, evi onu
eninde sonunda çekecekti. Bu nun üzerine Yüzbaşı Nazım:
— O halde, dedi; evini devamlı bir tarassut altında tutarız.

Ali emmi bozuldu. O tahminini bu iş için söylememişti. Ne olursa olsun Hoca'ya karşı saygı duyuyor, hatta
onu benimsiyordu. Hoca'ya bir yaban hayvanıymış gibi tuzak kurulmasına içi razı değildi. Ses etmeyip başını
eğdi. Aynı duyguya, tuhaf bir şekilde Reis bey de kapılmıştı. Tuzak hayali onun gözlerinde de canlandı. Hoca,
duyduğu özleyişin ateşine dayanamayıp ölüm tehlikesini göze alacak ve binbir güçlükle gencecik karısına,
burnunda tüten çocuğuna elli adım kadar yaklaştığı sırada ya vurulacak, ya da kıskıvrak yakalanacak,
sürüklene sürüklene Belediye Meydanına getirilecekti. İçi bu hayalle cızladı, fakat o da Ali emmi gibi başını
eğmekten başka şey yapamadı.
Kapının dibinde diz çökmüş oturan Salih cin gibi çıpıl çıpıl gözleriyle herkese bir bir bakarak ne duyup ne
düşündüklerini anlamaya çalışıyordu.
Kendilerinin belli bir fikri yoktu. Hoca için şunu veya bunu yapmalı diyemiyordu. Ortaya çıkan hava ne olursa
ona uyacaktı. Ama hangi davranışın uygun olduğu belli değildi.
Reis beyin de, Ali emminin de Yüzbaşının sözünden üzüldüklerini sezmişti, öyleyse ne duymalıydı kendisi?
Yüzbaşı Nazım'ı gördüğü bütün zabitlerden daha çok sayıyor, beğeniyordu. Ama Reis beyle Ali emmiye karşı
bir başka sevgisi, daha başka türlü bir saygısı vardı.
Birdenbire karar verdi ve önce dizlerinin üzerinde bir sağa, bir sola sal andı, sonra da özür diler gibi
öksürerek:
— Yüzbaşım, dedi; müsaade varsa Hoca'yı Den arayım.
Yüzbaşı ona "Nasıl?" der gibi baktı. Salih de cesaretle konuştu:
-«- Biz birimiz kör, birimiz sol kolundan, birimiz de sağ kolundan sakat üç kişiyiz. Bunu bilin; Bizi asker yerine
koymadığınızı da bilin, îzin ver, bu işi üçümüz yapalım.
— Nasıl ama?..
— Kör, çolak... Az iş mi becerdik?
— Demem o değil, Salih oğlum. Nasıl yapacaksınız? Bildiğin bir şey mi var?
— Yoo... Emme Ali emmi dedi de uyandım.Hoca bu civarda,bir yere gşdemez,ya bir dağsal köye sığındı,ya
da bir ine sindi.Ararız biz.Aklım iyice kesiyor.Buluruz da.
-Buldun diyelim.Bulunca ne yapacaksın.
— Ne buyurursan.
— Tut getir desem?
— Getiririz.
— Adamları varmış.
— Olsun.
— Olsun olur mu hiç? Tepeler sizi be Yüzbaşı dudaklarını kemirmeye başlamıştı
Bir düşündüğü vardı galiba. Nitekim:
-Dur ama,dedi.Silahlı milahlı gitmeseniz olur Bize yerini bildirin yeter. Doğru değil mi?
Ortaya sormuştu. Reis bey: — Muvafık, dedi. Deneyelim diye kabul etti. Yalnız Ali emmi:
-Bu karda kıyamette diye vazgeçirmeyi denedi.Bir vakitler tiksindiği Salih!i,belki bu yüzden oğul gibi sever
olmuştu. Başına bir şey gelsin istemiyordu.
- Askerliğin yazı kışı de?.. Hem biz de aha.
Ali Emmi ters ters baktı, o da işi hepten şakaya bozu verdi.
Sen bizi eskerden Sayman ye neyse…Yüzbaşı pek de bel bağlamadığını bel i eden birselse:
- Oldu. Deneyelim bakalım bir, dedi Salih, ne olur ne olmaz gibilerden, hemen
doğruldu ve helâllaşmaya başladı, önce Ali emmi mn, sonra Reis beyin, onun arkasından da sı-tuylu Yüzbaşı
Nazım ile Hamdi'nin ellerini öptü vi! odadan çıktı.
Ava giden avlanır
Ali çavuş:
— Gine üçünüz biraraya geldiniz ulen, diye bağırdı. Üçünüz biraraya geldiniz mi, hani yok mu ya, kendimi
hastahane koğuşunda sanıyorum.
Salih pek çok işittiği bu laflara her zamanki cevabını verdi:
— Var mısın sen Ali çavuş, yumurtaya tabanca sıkmacasına? Var mısın he? Varım de de yüz dirhem helvanı
daha yiyivereyim...
Yiyivereyim derken, önden biri noksan, fakat hepsi de pırıl pırıl dişlerini iştahlı bir sırıtışla gösteriyordu.
— Zevzek sen de... îyi ki bi tabanca sıkmasını öğrenmiş. Yalnız içimi kararttığınıza yanmam, bi de fitne
kaynatırsınız biraraya gelince.
Parlağın harımdaki koğuşu dolduranlar pek keyflenmişlerdi. Ali çavuşla Çolak Salih, yan şaka yarı ciddi bir
kapıştılar mı cümbüşün sonu gelmezdi. Çoğunun kendinden yana olduğunu ve lâf beklediğini pek iyi bilen
Salih sırıta sırıta boyuna tekrarlayıp duruyordu:
— Var mısın sen, var mısın, var mısın? Yüz «dirhem ak helvasına. Var mısın?..
Çavuş yanlarına gelmişti.
— Püf... Ayakların da leş gibi kokar. Yıkaman mı len sen hiç ayaklarını?.
Laf olsun diye söylüyordu. Salih:
— O koğuşun kendi kokusu Çavuşum. Benim ayaklarım mis gibi kokar. Kokla istersen.
— Çek ülen namussuz.
Kahkahalar top gibi patlıyordu. Baktı olacak gibi değil, çavuş da çavuşluğunu hatırlattı, etraf yatıştı.
— Gidiyoı-muşsun ha? Salih keyiflendi:
— öyle oldu.
— Nereye?
— Kısmet ne gösterirse...
— Benden de sakhyon ha? Alacağın ossun. Nassossa bi elime düşen sen, tilkinin dönüp dolaşıp...
Salih onun sözünü kesti:
— Ülen önce bi helâl aşır da ondan sonra içini boşaltır insan. Bi de çavuş olacan...
— Demeyecen mi sen nereye gideceğinizi...
— Demeyecem işte.
— Ben bilmiyorum sanki...
— Biliyon da ne soran?
Çavuş birdenbire sesini daha da alçalttı ve Salih'e doğru iyice eğilerek fısıldadı:
— Eyi dinle len çolak, namusuna havale ederin senin. Bunca hak hukuk var aramızda, Hoca efendiyi bulur da
bi şey yaparsan hakkımı valla da billâ da helâl etmem.
Salih dondu kaldı. Ali çavuş ise sözünü bitirir bitirmez ayağa kalkmış odayı teftişe başlamıştı. Çıkarken:
— Yarın sabah bit muayenesi var. Kimde bi tek bulursam yemin ossun atarım ağzına, dedi
Salih kendine gelmişti. Ardından bağırdı:
— Meraklanma çavuş, bizimkiler hep çift gezer.
Şaka, zevzeklik, çocuk oyunları... Ama Salih üzgündü, hep üzgündü, her zaman üzgündü. Çolak olduğu için
onu asker yerine koymuyorlardı, bu da onun çok ağırına gidiyordu. Çeteler bir bir ortadan kalkmakta idi. Bu
ilerledikçe de Salih kendini biraz daha kıyıya itilmiş duyuyordu. Halbuki onun bir tek isteği vardı. Niko'nun
karşısına çıkmak. Yerini, yolunu bilmediği Karadeniz kıyıları burnunda bir sıla özleyişi gibi tütüyordu. Pontos
mu Pontus mu, ne karın ağrısı ise, bu lanetleme hayalin peşine düşüp devlet hakkını, çocukluk
arkadaşlığının, hemşehriliğin tuz ekmek hakkını çiğneyen Niko'larla hesaplaşmak istiyor, bunun için yanıp
tutuşuyordu.
Bunun için şafaklardan önce dağlara çıkıp sol elini sağ el erden usta yapmaya çalışmış, bunun için bunca
günâhın, bunca hayasızlığın dağlar gibi yükünü üstünden atmaya, adam olmaya, adam olmanın
mes'uliyetlerini kabule razı olmuştu. Buna erişemezse o geçmişin çirkefleri ve bu yarım yamalak bedenle bu
insanlığı, bu güzel duygulan nasıl bağdaştırabilir, bu cehennem azabından nasıl kurtulabilirdi?
Üstelik şimdi önünde bir de tstanbul'lu Hoca dâvası vardı. Salih, Hoca'yı kıstırıp gebertilecek bir kötü mahluk
sayamıyordu. Bilgisine saygısından, genç karısı ile kundaktaki çocuğuna acımasından mı? Değil, bilgiye,
kişiliğe hüküm verecek durumda olmadığını, acıma hakkına sahip bulunamadığını pek iyi bilirdi. Ama Reis
beyle Ali emminin Hoca'nın öldürülmesini istemediklerini anlamıştı. Bu da ona yeterdi. İşte Ali çavuş da bunu
istiyordu.
Birdenbire alnı kırışıverdi. Salih, bu Ali çavuş onların Hoca efendinin peşine düşeceklerini nereden biliyordu?
Sonra, acaba, Ali çavuş tek miydi, onun gibi düşünen başkaları da olamaz mıydı?
Ali Çavuş'un haline bakılırsa Hoca efendi yakınlarda bir yerde olmalıydı. Çavuş belki de onun nerede
olduğunu biliyordu.
Fırlayıp kalktı, hanın kahvesine geçti.
— Çavuş bi ıhlamur ısmarla da seninle kesişelim.
— Ne haber len Çolak, senin topal eşeği mi satacan? Neye kesişecek misiz?
— Zevzekliği bırak çavuş. Ciddi derim. Sen bana Hoca efendinin yerini de, ben de sana söz vereyim
birşeycik yapmayacağız deye. Oldu mu?
Ali çavuş bozulmuş, hiç bir şey söylemeden Salih'e bakıyordu. Nihayet:
— Nereden çıkardın len yerini bildiğimi?
— Çıkarırım ben!
— Madem o kadar ferasetin var, bul var kendin.
— Ihlamuru ısmarlaman mı sen? Hadi ben işmarlayım:
— Mahmud emmi, bize iki ıhlamur. Bak Ali Çavuş, ben eninde sonunda bulacağım onu. îs-lâma eziyet haram.
Bu karda kışta bizi dağ tepe dolandırma.
Ali Çavuş güldü: ,
— Şeytan azapta gerek. îslâmmış. Hangi cumayı kaçırmadm len pis Çolak? Hem sen bana söz desen de,
demesen de Hoca efendiye bir şey yapaman... Yapman ki. Salih horozlandı:
— Derisini bile yüzerim valla...
— Sus ülen sümüklü sen de, boş yere yemin edip durma.
— Neye yapamaz mışım? He neye yapamaz mışım bakalım?
Ali Çavuş yere bakarak imanla fısıldadı:
— Hoca efendi çok böyük adam da ondan.
Salih diyecek lâf bulamadı. Ihlamurları, gelmişti. Yudumlamaya başladılar. Şimdi konu ikisi için de
dokunulmaz bir önem kazanmış gibiydi. Salih acele acele içtiği ıhlamurun son yudumunu da aldıktan sonra
ayağa kalktı:
— Hakkını helâl et Ali Çavuş.
— Ne hakkım var ki, hem beş güne varmaz kavuşuruz.
— öyle deme... Kuş kurt var, eşkıya var, don var, ayaz var,1 köy köy sürtecek gayri bi kör, bi topal, bi de
Çolak. Hadi sizi Hüdâ korusun, eyvallah.
— Salih... dur hele.. Hoca efendi, Karaağaç'-taymış. Hani belden geçen yol var ya. Onun Yalvac'a ayrıldığı
yere varmadan bi han var. Handan bir kurşun atımı aşağı in, işte oradaki yürük damlarında. El erinden
öptüğümü söyle, unutma. O beni tanır. Hadi yolunuz açık olsun.
Baharda gül er açar
1920 Baharı muhteşem bir mart sabahında Sultan Dağlarının sınır çizdiği Batı Anadolu'ya kan ve barut
kokularıyla geliverdi. Yine de sırtlar yemyeşildi, toprak kokusu yine de gönül alıyordu ve doruklardaki karlar
yine de sarışın fısıltılarla insanın içine zevk veriyordu, ılıklık veriyordu.
Bu mart sonunda bir türkü gibi dağı taşı saran baharın derinliği, diriliği ve üretme gücü bütün Anadolu
ruhlarını da sarmış gibiydi.
Payitahta düşman askeri girmişmiş.. Yunan ordusu insanlığın eşini görmediği bir zulüm fırtınası gibi içerlere
kadar dayanmışmış.. aynı büyük ve asil devletin nimetiyle beslenen' Rumlar, Ermeniler, arkadan vurup
dururlarmış. Bahar öyle bir geliş geldi ki, bütün bu kahredici mışmışların üstünden sanki bir Köroğlu, bir Genç
Osman narası esiverdi, sanki bütün bu mışmışlar ocak' ayının donları, fırtınaları gibi çözülüp silinip gitti, sanki
herşey yeniden başlıyordu, tıpkı 1071'deki gibi, tıpkı 1299'daki gibi.
Sanki Anadolu kocaman bir kovandı da oğul vermeye hazırlanıyordu, ölen anlar dışarı atılacak, bölümler
temizlenecek, çiçek tarlalarına doğru o yaratıcı, o biriktirici, o eşsiz uçuşların şevki başlayacaktı. Kısacası
sal antılar, kararsızlıklar, bozgun tohumları ve ürkeklikler eriyip gitmiş, ufuk aydınlanmış, ruh doğmuştu, ruh,
o yaratıcı ruh!..'
Bir millet şaşkınlığını silkip atmış, durumu hükme bağlamıştı.
Fire? Fire elbette verilecekti ve veriliyordu. Sarsıntı? Fireler elbette sarsıntılara sebep olacaktı ve oluyordu.
Anlaşmazlıklar? Bir mesele etrafında yüzbinlerce insan toplansın da anlaşmazlıklar çıkmasın mümkün müydü?
Elbette anlaşmazlıklar çıkacaktı ve çeşit çeşit hem de birbirinden çetin anlaşmazlıklar vardı.
Fakat kurtuluş cephesinin ruhu gün gibi belirmiş, beyni bir makine gibi işlemeye, yürürlüğe yiğit azmi tempo
tutmaya başlamıştı. Yeni Damat Ferit paşa kabinesini artık îngiliz kurmayları çalıştırıyor, ama silâhlı saldırışlar
gibi politik manevralar da bir karış ilerleyemiyordu. Halife ordusu adını alan topluluğun Geyve Boğazına
yaptığı saldırış gibi, "Huruç alessultan" fetvası da sonuç vermemişti.
Yunanlıların ve ordusunun istekleri, ülkedeki ilerleyişi zulüm ve vahşet bakımından ne kadar ağır bassa da
umulduğu kadar hızlı ve başarılı olamıyordu. Her bölgenin Kuvayı Mil iye müfrezesi varlığının beş misli iş
görmekteydi. Beride nizamiye müfrezelerinin sayısı artıyor, savaş tarihinin altın ordularından biri daha
doğuyordu. Buna paralel olarak Ankara'da kurulacak bir Millet Meclisi için hazırlıklar başlamış, statüko tespit
edilmişti. Seçime daha ay vardı. Fakat Liva'lar adaylarını şimdiden ayırmıştı. Bu da elden gelen titizlikle
yapılmış, Meclis'e yıpratıcı, hatta faydasız kimselerin sızmamasına çalışılmıştı. Başarı tam sayılmazdı, fakat
propagandacılardan çok halkın iyiniyeti ve uyanıklığı mümkün olanın üstünde sayılabilecek bir netice sağladı.
Bu arada Kuvâyı Milliye propagandacıları Akşehir'den Ali emminin seçilmesini istiyorlardı. Bu düşünce
kendisine açıldığı gün Ali emmi önce şaşırdı, sonra da üzüldü. Bunu açıkça söylemeden yapamadı,
•— Kusura bakma binbaşım ya, olacak iş değel bu. Bula bula beni mi buldunuz?» Binbaşı biraz sertçe:
— Ne demek bula bula seni bulmak Ali emmi? dediyse de Ali emmi aldırmadan cevap verdi:
— Ne demek olacak hay herif? Ben bi garip ümmüyüm; Topal Salim'in kahvede bilem iki lâfı biraraya
getiremem. Varıp da koca Mecliste mi konuşacan? Hem de harp darp üzerine, devlet mil et üzerine ha?..
Neredeyse, zevklenecek adam mı bulamadın deyecem.. üstelik bi de yaş
^yetmiş iş bitmiş!..
Binbaşı bıyıklarını dişleyip duruyor, ne diyeceğini bilemiyordu. Mırıldandı:
— Amma Ali emmi senin bunca emeğin geçti bu işe. Bu kadar çalıştın, bir sürü tehlikeyi göze aldın.
Binbaşı Ali emminin gözündeki bütün ciddiyetini kaybetmişti.
— Kak ülen sen de.. Çolak Salih benden çok çalıştı. Maksadınız mükâfat dağıtmaksa ona gidin, benden önce.
Yoksa siz her dediğinize eyvallah deyip susacak adam mı ararsınız? Muradınız buysa da yanlış kapı çaldın
oğul. Hem sen bana de bakayım-, neye Reis beye başvurmazsınız?
Ali emmi bunu binbaşı itiraza kalkışırken sormuştu.
— Seni ne kadar sevdiğimizi bilemedin. Bu
bir, ikincisi de içinde bulunduğumuz hali hiç anlamıyorsun. Dahası da var ya, ne ise... . Ali emmi yakasını
bırakmadı:
— Beni severseniz ben de sevinirim oğlum. Ama o başka iş. Sen bana şu "Dahası" ne anlat-san pek iyi
eden. Neymiş o dahası bakalım?
Binbaşı biraz durakladıktan sonra döküldü:
— Sana güvenirim Ali emmi. Hiç bir şey saklamayacağım. Dediğin doğru; biz Meclis'te şimdilik eyvallah deyip
susacak dostların mümkün olduğu kadar çok olmasını istiyoruz. Gürültü patırtı ile, çekişip çene çalmakla
kaybedecek zaman değil. Oldu mu? Rahat ettin mi? Reis beye gelince; onu biz senden önce düşündük.
Amma Reis bey, şu Müftünün asılacağı gün Kel Hacı'ya bir-şeyler söylemiş. Hatırladın mı, sen de
oradaymışsın.
Ali emmi iyice hatırlamıştı.
— Bildim, dedi.
— Hah işte, Reis bey bildiğinden şaşmayan biri, bir kitap adamı. Halbuki biz ölüm kalım kavgasına
tutuşmuşuz. Sırası geliyor bilmediğimizi de, kitaba uymayanı da yapıyoruz. Yapacağız da.
Çünkü daha ortada ne devlet, ne de kitap var. Kitap da, bilgi de bu harple birlikte ağır ağır ortaya çıkacak.
Bunu böyle bellemedin mi yarı yolda kaldın gitti demektir. Reis bey bizim hep kalbimizde. Ama herşeyin yeri
var, sırası var. Gece baskınında top kul anıldığını gördün mü sen hiç?
Ali emmi şahane bir soğukkanlılıkla:
— Görmedim, dedi ve sordu: Az evvel bir "Şimdilik" lâfı ettindi. Ne demek şimdilik?
Tel çerçeveli gözlüğünün üstünden, etrafı süt mavisi halkalanmış sarı elâ gözleriyle, bir muzip mareşal gibi
bakıyordu. Binbaşı:
— Anlamadım, dedi, ne gibi?
Ali emmi çubuğundan çektiği dumanı salıverirken, esner gibi cevap verdi:
— Heç be binbaşım. O "Şimdiliğin" sonu gelmez deye korkarın da...
Binbaşı, Ali emminin evinden çıkarken, bu ihtiyara kızması lâzım mı, değil mi bilemiyordu. Fakat aldığı
talimatın aksine Reis beyle konuşmaya karar vermişti.
Ne var ki, teklifi o da kabul etmedi. Sonunda üçünün yaptığı bir konuşmaya dayanarak Hacı Yusuf'un
mebusluğu kararlaştırıldı. îlk Mil et Meclisi'ne Akşehir'den Hacı Yusuf gidecekti. —__Kararı işiten herkes;
"Hayırlı uğurlu olsun" dedi, hepsi de, "Biz burada eskisi gibi elimizden geleni yaparız" dedi' ve herkes elinden
geleni yapmak için de çırpınmaya, didinip çabalamaya devam etti.
Getirin de görelim
Etem, Tevf ik ve Reşit adlarındaki Çerkeş kardeşler Yunan işgalinin daha ilk aylarında efsaneleşmişlerdi.
Küçük çeteleri hızla çoğalmış, başarıları da aynı tempoya uymuştu. Etem beyin kumandasındaki müfrezeler
Yunan birliklerine verdiği baskınlarla da, isyanların bastırılmasında da büyük yararlıklar sağlıyordu. Üç kardeş
de gözüpek ve memleket gönüllüsü insanlardı, harp sanatını iyi biliyorlardı, adam seçme, adam kul anma
üstünlükleri de vardı.
Kuvayı Seyyare Kumandanı etiketini taşıyan Etem beyin karargâhı Kütahya'da idi. Üç kardeşin ortancası olan
Tevf ik bey ise o bahar sonlarına doğru Sabuncupmar'da bulunuyordu. Tren yolunun sağında, yayvan
tepelerin eteğinde dar ve kısa bir şerit çizen" nahiye ancak Tevf ik bey müfrezelerinin gelişinden sonra bir
başağrısı olmaktan çıktı.
Tevfik beyin başarılar boyunca büsbütün ortaya çıkan karakteri herşeyden önce keskin bir gurur çizgisi
taşıyordu. Bu gurur da işleri iyi gittiği müddetçe affa, himayeye, fedakârlığa ve şakacılığa meyleder,
çatışmalarda, anlaşmazlıklarda ise küskünlük, kızgınlık, hatta vahşi bir şiddet halini alırdı. Aynı hatayı işleyen
iki kişiden birini okşaya okşaya affetmiş, ötekini ise kurşuna dizdirmişti. Çünkü birincisi yaptığı işin Tevfik bey
tarafından hata sayıldığını sezince güzelce özür dilemiş, ikincisi de tutumunun doğru olduğunu anlatmaya
kalkışmış, bir sürü mantık ve muhakeme yürütmüştü. Denilebilir ki, Tevfik beyin kurşuna dizdirdiği işte bu
mantık ve muhakemelerdi; kendi mantık ve muhakemesine karşı duran şeydi!
Kısacası onu bu hadise kadar açık ve kesin anlatacak hiç bir şey bulunamaz.
Karargâh, istasyonun otuz adım kadar sağındaki hükümet konağında kurulmuştu. Tevfik bey ise konağa
bitişik iki katlı evde yatıp kalkıyordu. Odasının pencereleri güneye doğru ekip biçmeye pek elverişli bir sırt
halinde uzarken bir vadiden sonra birdenbire keskin ve sarp kaya blokları şeklini alı veren tepelere
bakıyordu. Soldaki büyük misafir odasında konağa açılan bir kapı vardı. Asma bir merdivenle küçük avluya
inilirdi. Avluda ahırlar, kümesler vardı, bir kapı da mutfağın, kilerin ve gusulhaneli bir odanın bulunduğu
zemin kata açılıyordu. Burada devamlı olarak onbeş muhafız bulunurdu. Tevfik beye gitmek için bunların
önünden geçmek şarttı. Evin diğer yanları ise silâh tarlası idi.
Nefis bir mayıs ikindisinde, müfreze kumandanlarından Sarı Mehmet Tevfik beyin yanına çıktı:
— Kırk el i kadar atlı geldi. Tevfik bey, sana katılmak isterlermiş.
, — Kimmiş başlarındaki?
— Küçük Ağa dedi... Bir de çolağın biri var. Odada dört müfreze kumandanı daha bulunuyordu. Tevfik bey
ortaya sordu:
— Küçük Ağa?.. Duydunuz mu böyle birini?.. Duyan yoktu. Yalnız Sarı Mehmet:
— O çolağı gözüm ısırıyor Tevfik Bey.. Bir yerde gördüm amma çıkaramıyorum. Galiba Yüzbaşı Nazım'ın
yanındaydı.
— Ne ise... Gei rin de görelim. Dikkatli olun. O çolak dediğin de gelsin bakalım.
Biraz sonra Küçük Ağa ile çolak odada idiler. Tevfik bey önce süzdü. Küçük ağa ile göz göze gelince sebebini
anlamadan sinirlendi. Fakat yine de kendini tutarak:
— Buyurun oturun, dedi. Sedirin ucuna oturdular.
— Adın?
— Küçük Ağa,
— Asıl adın, asıl adın? Nerelisin?
— Hasan Rıza, Mahmut oğlu. Konyalıyım. Tokoğlu derler.
— Dilin de pek düzgün ağa...
— İstanbul'da okudum. Tam oniki yıl.
— Haa!.. Ağalığın da aklından, bileğinden geliyor demek!
— Estağfurul ah... Bileğimiz de, yüreğimiz de iş tutar birazcık.
— Onu öğreniriz. Senin adın? Senin de mi bileğin iş tutar?
— Benim adım Salih. Buraya da çolaklığımla zevklensinler diye gelmedik.
Tevfik bey kıpkırmızı oldu. Fakat sakat birisiyle eğlenmenin yiğitliğe yakışmayacağını bilecek kadar da
dürüsttü. Kızgınlığı utangaçlığa döndü:
— Kusura bakma. Biz de kendimizi keyfimize kapıp koyverecek adam değiliz. Oldu bir kere.
Sapasağlam delikanlıların çarşafa girip cepheden kaçtıklarını gördük de yadırgadık. Hani kuşku da bir başka

Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Küçük Ağa - 24
  • Büleklär
  • Küçük Ağa - 01
    Süzlärneñ gomumi sanı 2952
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1658
    33.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 02
    Süzlärneñ gomumi sanı 2829
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1557
    36.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 03
    Süzlärneñ gomumi sanı 2913
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1559
    34.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 04
    Süzlärneñ gomumi sanı 2868
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1664
    31.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 05
    Süzlärneñ gomumi sanı 2898
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1727
    31.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 06
    Süzlärneñ gomumi sanı 2841
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1672
    34.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 07
    Süzlärneñ gomumi sanı 2859
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1705
    33.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 08
    Süzlärneñ gomumi sanı 2958
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1653
    31.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 09
    Süzlärneñ gomumi sanı 2887
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1674
    34.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 10
    Süzlärneñ gomumi sanı 2855
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1594
    36.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    57.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 11
    Süzlärneñ gomumi sanı 3075
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1746
    33.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 12
    Süzlärneñ gomumi sanı 3047
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1563
    36.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    58.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 13
    Süzlärneñ gomumi sanı 2968
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1715
    32.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    57.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 14
    Süzlärneñ gomumi sanı 2927
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1623
    33.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 15
    Süzlärneñ gomumi sanı 2988
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1677
    34.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 16
    Süzlärneñ gomumi sanı 2954
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1674
    35.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 17
    Süzlärneñ gomumi sanı 3030
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1524
    35.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 18
    Süzlärneñ gomumi sanı 2877
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1623
    33.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 19
    Süzlärneñ gomumi sanı 2991
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1671
    33.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 20
    Süzlärneñ gomumi sanı 2964
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1591
    36.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    59.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 21
    Süzlärneñ gomumi sanı 2833
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1623
    35.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    57.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 22
    Süzlärneñ gomumi sanı 2988
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1725
    33.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 23
    Süzlärneñ gomumi sanı 3004
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1714
    34.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 24
    Süzlärneñ gomumi sanı 2899
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1684
    33.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 25
    Süzlärneñ gomumi sanı 2965
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1623
    37.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    58.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 26
    Süzlärneñ gomumi sanı 3043
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1671
    33.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 27
    Süzlärneñ gomumi sanı 3032
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1613
    36.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    58.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 28
    Süzlärneñ gomumi sanı 2956
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1686
    33.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 29
    Süzlärneñ gomumi sanı 2986
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1574
    34.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 30
    Süzlärneñ gomumi sanı 2970
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1631
    34.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 31
    Süzlärneñ gomumi sanı 2943
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1597
    33.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 32
    Süzlärneñ gomumi sanı 2986
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1678
    31.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 33
    Süzlärneñ gomumi sanı 2970
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1617
    36.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 34
    Süzlärneñ gomumi sanı 2979
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1612
    34.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 35
    Süzlärneñ gomumi sanı 2935
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1612
    34.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 36
    Süzlärneñ gomumi sanı 2982
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1635
    34.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 37
    Süzlärneñ gomumi sanı 2852
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1527
    36.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 38
    Süzlärneñ gomumi sanı 2833
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1694
    31.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 39
    Süzlärneñ gomumi sanı 833
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 571
    42.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    61.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.