Küçük Ağa - 10
saniyeler, bu zaman boş geçmiyordu, çok ağır yükleri vardı. Salih bunu seziyor, fakat bu yükün aslı astarı
nedir, bilmiyordu, iyice tedirgin olmaya başlamıştı. Eli istemeden iç cebine gitti. Tekgöz'ün soğuk topunu
okşadı. Bununla da avunamadı, yine elinde olmadan üstelik ilk aklına gelişinde "Edepsizlik olur" dediği halde,
damdan düşer gibi •.
— Daldın doktor bey, deyiverdi.
Belki de konuşmak istiyor, nişancılığından söz açmak için can atıyordu. Belki de sabırsızlığına hükmedemeyişi
sırf bu yüzdendi. Doktor içini çekti:
— Öyle oldu Salih. Sıkıldın mı?
Sıkıldın mı diyeceğine sövse, terslese daha iyiydi. Telâşla açıkladı:
— Estağfurul ah. Ondan değil. Hani diyeceğim bir şey var da.
Doktor da artık konuşmak, hüznünden sıyrılmak istiyordu.
— De tabii.
-Şey,övünüyor sanma aman.Sen biliyon mu hem şimdi tabancayla na bu sol elimle güldü- sanki başka elim
varmış gibi sol »limit dedim. Uçan kuşu vuruyorum.
Doktor şöyle bir kımıldadı, ona doğru baktı. Salih utangaç bir sesle:
— Şimdi sen inanman de mi? dedi ve bir anda tabancasını çekti. Doktor:
— Dur, inandım. Beni kuş mu sandın, diye güldü.
Güldü ama, aynı saniyenin içinde, Salih kendisini vuruverecekmiş de sandı. Salih sanki kendisini sırf bu iş için
aramıştı.
O kadar yorgun muydu sinirleri, o kadar yıpranmış mı idi? Ve bu hüzne, İstanbul'lu Hoca'ya o kadar yenik
miydi ki, esen rüzgârlardan hile sezdiğini kurmaya, dünyayı kendine düşman saymaya başlamıştı?
Utancını belli etmemeye çalışarak yine güldü :
— Nasıl oldu bu iş, anlatsana!..
Salih havayı tam istediği kadar samimileş-rniş buldu:
— Çok uğraştım. Her sabah talim yaptım kendi kendime. Ucuzluk taraflarında Kapıkale'nin altında.
Papazı dinlerken öyle bir hırs basmış ki içime. Amma belki de o Vasil "Pis" dediği için bana oldu bu iş. Ne
bileyim işte... Çok uğraştım.
Salih kendinden geçmişti:
— Bak istersen, dedi, hani şu günebakan var ya, fasulye sırıklarının ortasında?.. Onun ta göbeğini
delivereyim sana...
Doktor bu sefer sesli sesli güldü ı
Salih de güldü:
— Şaka be doktor bey... Fakat tam bir istekle söylemişti.
Doktor, kendinden beklemediği bir çeviklikle ayağa fırladı …
— Kalk gidelim şimdi.
Salih de, tam bir gösteriş yapmak hevesiyle boşanmış bir yay gibi kalktı ayağa. Doktor bu kuvvet ve çeviklik
gösterisinin farkına varmıştı. Neşeden artık içi içine sığmıyor, ayın yaprak ve dal aralıklarından sızan
ışıklarıyla şurası, şurası, şurası görülüp de burası, burası, burası görülmeyen Salih'e gülümseyerek bakıyordu.
"Her şey böyle" diye düşündü.
Her şeyin şurası, şurası görülüyordu da, burası, burası, burası görülmüyor, görülemiyor, bu yüzden de
yokmuş sanılıyordu. Her şey bir bilanço, bir ortalama, bir muhasebe meselesi idi:
"Belki İstanbul'lu Hoca bile.." diye geçirdi aklından.
Belkisi yoktu galiba bunun. O da öyle olmalı, onun da göremediği, görülemeyen yönleri olmalıydı. Ve durum,
Hoca'nın baktığı noktadan, elbette doktor için de başka bir şey olmayacaktı.
Hocayla dün gece, hiç değilse şu ihbardan önce konuşmalıydı. Ne iyi olacaktı. O zaman "Görünmeyen
taraflar"ın ortaya çıkma şansı vardı. Şimdi? Doktor:
"Şimdi yok!.." diye üzgün . üzgün düşündü. "Yazık!"
Hoca'yı kazanmak ne kadar iyi olacaktı. Bu, Akşehir ve civarının kazanılıvermesi demekti.
Fakat deminki kadar üzülmeye, dünyayı o hüznün penceresinden görmeye de lüzum yoktu. Zira işte Salih
vardı. Hem bunun böyle oluşu daha iyiydi; işin bir başka tadı oluyordu. İmanı kuvvetlendikçe de bu tad
artacaktı.
Bileğini ışıklı bir bölgeye uzattı, eğilerek saatine baktı:
— Haydi Salih. Daha fazla vakit kaybetmeyelim.
Artık Salih'i, ilk kararı beraber vermişler, yola beraberce çıkmışlar gibi yakın buluyordu kendine. Hatta hafif
bir minnet de duyuyordu ona karşı. İmanını tazelemişti.
Bahçenin arka sınırını çizen çelen'in yıkık bir yerinden sokağa atladılar. Doktor durdu:
— Hoca pek şaşıracak, dedi. Salih keyifli keyifli güldü:
— Pek şaşıracak tabi .
— Peki nasıl yapacağız bu işi?
Salih'in iş miş düşündüğü yoktu. Doktor gel demişti, o da geliyordu işte-, o ne derse onu yapacaktı. Sordu:
— Nasıl yapacağız?
Doktor anlatır gibi değil de, kararını gözden geçirir gibi konuştu:
— Ben o evi iyi bilirim. Rahmetli dayım otururdu. Yengem sattıydı Yağcılara, önce bahçeden gireriz
demiştim. Amma doğru değil.
Salih bir şey anlamış gibi tasdik etti:
— Elbet doğru olmaz.
— Tamam. İyi dinle şimdi. Sen Çatırpatırdan çıkacaksın, ben de alttaki evin önünden gideceğim. İyi dinle!
— Dinliyorum doktor bey.
Ve doktor anlattı.
— Tamam mı?
— Tamam doktor bey.
— Anladın mı?
— Anladım doktor bey.
— Haydi öyleyse.
Yürüdüler ve Taşoluğu geçtikten sonra ayrıldılar.
Doktor köşedeki evin gölgesine sinmiş, Kızılca yokuşunu gözetliyordu.
İki zaptiye mescidin önündeki dibek taşına oturmuş konuşuyorlardı. Hoca'nın evinde, sokak duvarının
üstünde yarısı görülen bir pencerede ışık vardı. İki dakika ya geçti, ya geçmedi, zaptiyeler ayağa kalkıp
yokuşa doğru baktılar. Koşa koşa gelen Salih'in ayak seslerini doktor da işitti. Şimdi onları iyice görebiliyordu.
Salih elini sallaya sallaya birşeyler anlattı, sonra üçü birden yukarı tarafa gittiler. Onlar İbre'ye saparken
doktor da Hoca'mn kapısını çalıyordu.
— Kim o?..
— Aç Hoca efendi, ben çavuş Ahmet, haber getirdim.
Hoca pencereyi kaldırdı ve mandala bağlı ipi çekti, kapı açıldı.
Doktor evi iyi biliyordu. Solda, duvar dibinde çeşme vardı. Sekiz on adımlık, oldukça meyil i bir avlucuktan
sonra dipteki odanın ve arka taraftaki verandanın altından geçilerek iç avluya varılırdı. Asıl ev, oturma,
misafir ve yatak odaları ikinci katta, önü açık ve bahçelere, Hıdır-
rafı odunluk ve ahırdı, sol tarafta ise toprak tabanlı bir oda ile mutfak bulunuyordu. Hoca sordu:
— Hayırdır inşallah?
Doktorun bulunduğu yer iyice kuytuydu.
— Bir pusula... Candarma kumandanı yol adı.
— Doğru yürü, merdiven başında bekle, ben geliyorum.
Hoca pencereyi indirdi, doktor da dönüp kapıyı sürmeledikten sonra Hoca'nın dediğini yaptı.
Filintasını çıkarıp eline almıştı. Merdivenin altında, gölge tarafta duruyor.
— Hoca Allah vere de kalpağımdan şüphelenmese. O zaman iş çatallaşır, diye düşünüyordu.
Hoca biraz sonra merdiven başında göründü. Elinde iri bir yumak şeklinde sarılmış mum vardı. Işık yüzünü
alttan aydınlatıyor, ona bir başka heybet veriyordu. Sırtındaki Şam işi hırkanın önü açıktı, gecelik entarisi ta
topuklarına kadar iniyordu. Doktor Arabistan cephesinde geçen üçbuçuk yılını hatırladı.
— Ne imiş haber?
— Bir pusula.
Hoca'nın bir an tereddüt ettiğini sandı. Fakat aldanmıştı galiba. Çünkü çevik ve kuvvetli adımlar basamakları
emin bir tempo ile bir bir gıcırdatmaya başlamıştı.
Hoca işte son basamakta, kendisine iki karış yukarıdan bakıyordu.
— Söyleyin
— Tanıdınız mı?
— îlk görüşte... Sustular.
— Yukarı buyur desem.
— Kusura bakmayın, vaktim dar.
Hoca pervasız bir yürüyüşle öne düştü. Avluyu geçerken mum artık pek lüzumsuzdu; ay tepeden ışık
yağdırıyordu. İki basamak çıktılar ve tabam toprak, kireç badanalı odaya girdiler. Hoca kilim örtülü sediri
göstererek •.
— Buyurun doktor bey, dedi. Şurada oturalım.
Doktor köşeye ilişti.
— Yok, yok, şöyle rahatça oturun ki ben de sizi misafir etmenin tadını rahatça duyayım. Ha şöyle.
Kendisi de oturdu. Mum hâlâ elinde idi.
— Rahatsız oluyorsunuz, şöyle koysanız. Hoca gülümseyerek mumu aralarına koydu
ve "Bekliyorum" der gibi doktora baktı. O gülümseyiş artık hep öyle duruyordu. Doktor ise iyice bozulmuştu.
Söze nereden başlayacağını kestiremiyordu. İşin istediği gibi başlayıp bitmesi için ya Hoca şu ihbarı
yapmamalı, ya da kendisini tanıyıverince böyle sakin ve pervasız davranmamalı idi. Durum bu olunca
dudaklarına gelen cümleler mânasızlaşıyordu.
Hoca onun za'fmı iyice anlamıştı. Bir çocuğa cesaret verir gibi:
— Sigara içmem, ikram edemeyeceğim. Bir kahve desem, onu da siz reddedersiniz.
— Sağolun. Lüzumu yok. Rahatsız ettiğim için. Hele bu şekilde geldiğim için bağışlayın.
Hoca gayet sakin bir samimiyetle:
-Estağfürullah estağfürullah, dedi.Sizi daha önce bekliyordum.Mesela dün gece.
-Demek ondan da haberi vardı.
-Ya,çok iyi olurdu.Olmadı ama ne ise…
Öksürdü birdenbire kendini buldu.Evet,Hoca değerli idi.Çünkü aklıllı ve bilgili idi.Üstelik sağlam bir şahsiyeti
vardı.İnançlarına bağlı idi.Samimi idi.Fakat buna karşılık kendisi pek mi değersizdi?Kendisi dürüst
değil,inançlarında samimi değimliydi?Ve hayata hakikatlere Hoca’dan daha mı uzaktı.
Düpedüz
soruverdi.
-Size bir şey soracağım Hoca efendi hazretleri.Bizi niçin ihbar ettiniz?
Hoca hal hatır sorulmuş gibi cevap verdi.
-Hem kendinize,hem ailenize hem de vatanınıza zararlı bir yoldasınız da ondan.
Doktor itiraz etti.Fakat Hoca sakin bir el işaretiyle:
-Bir dakika diyeönledi.İzah edeyim.Şurada doğup büyüdüğünüz,sizi yetiştiren bu güzel,fakat bu zaval ı
kasabada sizin gibi bir doktora muhtaç,yaşlı genç ne kadar hasta var? Siz bunları sıhhate,belki de hayata
kazandırabilirsiniz.Halbuki siz bunu yapmıyor dabir çeteci gibi,hiçbir işe yaramayan ve yaramayacakların,bir
takım maceracıların yolunda gidiyorsunuz.
Doktor başı önde eğik dinliyordu.Hoca büsbütün cesaret almış gibi sordu:
-Doğru değil mi?
-Değil.
Şimdi doktor Hoca ile gözgöze idi.Dimdik bakıyor ve o da gülümsüyordu.Bu irade düellosu beş saniye bile
sürmedi.Hoca’nın dudakları hafifçe titremişti.Doktor bunu yakaladı ve artan bir güvenle konuştu:
-Doğrusu değil.Çünkü ve hayatın hastalıktan hatta ölümden beter olduğu hal er vardır.Biz işte öyle günler
yaşıyoruz.Yunan ordusu ta kalbimize kadar dayandı.Girdiği yerde ümmti Muhammed ölümü son halas çaresi
sayoyor.Şimalde Pontus,Şarkta Ermeni hortlamak sevdasında.Ora halkı da inim inim inliyor.Ne yapayım böyle
hayatı ben Hoca Efendi?Söyleyin ne yapayım?Misalle konuşmaktan hoşlanıyorum buyurmuştunuz,öyledir
gene misal vereceğim.
Hoca sert bir şekilde mani oldu.
-Lüzum yok.Ne diyeceğinizi biliyorum.
İyi o halde, misali bırakayım.Fakat sonson sözümü dinleyin .Onu mutlaka söyleyeceğim.Bu size aittir.
Doktor meydan okur gibiydi.Hatta bir amir edasıyla konuşuyordu.
-Sizden kat-i ricamızdır.
Hoca boyun eğmedi ve aynı şekilde yukarıdan yukarıdan kesti:
-Afedersiniz.Biz diyorsunuz.Siz kimsiniz?
-Kuvvacılar…
-Haaaa…
-Evet,sizden kat’i olarak rica ediyoruz.Bu mil i ve mukaddes hareket alehindeki konuşma ve tahriklerinize son
veriniz.Düşününüz.Düşündükçe asıl yanlış yolun tuttuğunuz yol olduğunu anlayacak, bize yardım
edeceksiniz. Bunu da biz ilminizden ve vicdanınızdan bekliyoruz.
Sustular. Doktor doğrulurken ısrar etti:
— Fakat mühim ve kat'î olan ilk ricamızdır. Aleyhdeki faaliyetinize son veriniz.
— Aksi takdirde?..
Hoca da ayağa kalkmıştı. Darbe umduğu kadar tesirli olmadı, doktor duraklamadan cevap verdi •.
— Aksi takdirde biz bunu temin için kuvvet kullanmak zorunda kalacağız... Maalesef.
Hoca güldü:
— Kuvvet, yani bu, öyle mi?.. Doktorun elindeki filintayı gösteriyordu.
— Maalesef...
— Hayırlı olsun...
Hoca'nın gülüşü artık açıktan açığa küçümseyen, hatta hakir gören bir hal almıştı.
— Ölüm mukadder doktor bey. Zaman ve şekil onun mânasını değiştiremez. Hayat da can kaygusuyla
köpekleşmeye değmez. Kararınıza gelince tatbik için vakit harcamamanızı tavsiye ederim.
Doktor filintasını omuzuna astı:
— O benim selâhiyetim dahilinde değildir. Yalnız Hoca efendi, size tekrar söylüyorum. Yanlış ve zararlı
yoldasınız, düşünün.
Hoca başını sağa sola salladı .
— Doktor bey, ben Zât-ı Şahâne'nin, Halife efendimiz hazretlerinin izinden giderim. Zerre inhiraf bana
ölümden giran gelir.
Doktor fısıltıya benzeyen yumuşak bir sesle :
— Fakat Hoca efendi biz Zât-ı Şahâne'ye karşı değiliz ki... dedi ve kapıya doğru iki adım
attıktan sonra asıl kozunu oynadı. Ve mil et bizimle beraber Hoca efendi, bizimle beraber. Biz
zannettiğinizden çok kuvvetliyiz. Sizin en yakınlarınızın çoğu bizimle. Asla ihtimal veremeyecekleriniz var bize
yardım edenlerin arasında. Yoksa ben nasıl girebilirdim camiye ve buraya? Hoca ilk defa sesli olarak güldü:
— Hile ile... Doktor kapıyı açtı:
— Hile ile ne cemaat, ne de zaptiye kordonları aşılabilir... Allah hidayet ihsan eylesin Hoca efendi.
— Amin... cümleye...
Doktorun ilk niyeti bahçeden çıkmaktı. Fa kat yaptığı tesirin kaybolmasına veya zayıflama sına içi razı olmadı;
"Delilik bu" diye diye sokak kapısına yürüdü. Filintayı yine eline aimıştı.
Düşündüğü gibi iki zaptiye neferi orada, yine dibek taşının yanında idiler. Salih de onlar la beraberdi ve
tabancası elinde, yüksek ve şa kaçı bir sesle birşeyler anlatıyordu. Kapı açılınca birden durup baktılar.
Doktor:
— Gelin buraya! dedi.
Zaptiyeler emre uydular. Doktor bir saniye bile kaybetmeden, öndekine yine sert bir şekilde sordu:
— Adın ne senin?
— Mehmet, doktor bey.
— Nerelisin sen?
— Emetliyim.
— Yunan oraya yaklaştı. İyi misin?
— Değilim doktor bey.
— Anan, bacın, teyzen, yengen var mı?
— Var...
— Çocuklan?
— Var, doktor bey.
— İyi dinle şimdi. Onlar orada Yunan gelip çocuklarımızı boğazlayacak, evimizi, barkımızı yakacak,
ırzımıza, namusumuza geçmeye kalkacak diye tir tir titrerken, sen burada ne yapıyorsun? Elinde silahın da
var. Ama onu Yunan'ı defetmeye çalışanlara karşı kul anıyorsun. Öyle
mi?
— Amma doktor bey...
— Sus. Senin adın ne?
— Rıza.
— Sen nerelisin?
— Zileli.
— Sen burada oturdukça Yunan Zile'ye de varır. Amma doktor beymiş!.. Amması mamması var mı bunun
be! Salih?
— Buyur doktor bey.
— Bunlar yarma kadar düşünüp taşınacaklar, kararlarını verecekler, hazırlanacaklar, sonra da sana haber
verecekler, sen de onları Ali emminin diyeceği yere göndereceksin. Anlaşıldı mı? Ha? Size diyorum.
Müslümansınız değil mi siz?
ikisi de:
— Elhamdülil ah... dediler.
— İyi işte... Gelin de er oğlu erlerle birlikte cihada katılın. Salih, yürü bakayım sen biraz
benimle.
Doktor eyval ah demeden, arkasını dönüp gitti. Salih tabancası elinde, biraz bekledi, ötekilerin bir şey
yapmayacağına aklı kesince:
— Arkadaşlarınıza da deyin len bunları. Ben yarın sizi bulurum. Haydi eyval ah, diyerek doktora
yetişmek için koştu.
— Hoca ne diyor doktor bey?
— Nuh diyor, peygamber demiyor.
— Vay namussuz...
— Sövme... Büyük adam o. Nasıl olsa yola gelecek.
— Hoca mı yola gelecek?
— Ne sandın. Bir mim koy bu lafıma Salih. Hoca hepimizden çok iş görecek.
Salih inanmadığını belli eden bir şekilde:
— İnşallah, dedi. Köprüye gelmişlerdi.
— Hadi Salih, ben çayın kıyısından gideyim, ne olur, ne olmaz, dediğimi unutma. Ali emmiye gider, doktor
beyle Yüzbaşı Hamdi'nin selâmını getirdim dersin. O sana ne yapacağını söyler. Çok iyi ettin bana geldiğine.
Gel helâllaşalım.
Salih hâlâ elinde tuttuğu tekgözü cebine koydu ve tek koluyla doktoru kucakladı.
— İnşal ah yine buluşuruz.
— İnşal ah doktor bey. Yolun açık olsun.
Doktor çaya indi ve söğütlerin arasında kayboldu. Salih köprünün korkuluğuna dayanmış, üstünde yüzlerce
gümüş pırıltılar çakan suya bakıyordu. Neden sonra:
— Bak hele len şu bizim sünepe doktor beye!.. Amma da işler çeviriyor ha... Harpte bile ölü gibi dururdu,
diye mırıldanarak eve yol andı.
Yatağa girerken, "Bundan gayri iyi düşünmek gerek" diyor ve iyice düşünmek istiyordu, ama başını yastığa
koyar koymaz dalıp gitti.
Hoca'ya gelince, Hoca'nın o gece uykuya dalması hiç de kolay olmadı. Doktor gözünün önüne geldikçe
çene kemikleri oynuyor, sinirleri geriliyordu. Bu hatırlayış da ikide bir oluyordu, önce üzerinde durmak
istemedi. Fakat kısa bir zaman sonra bütün gayretlerini yenerek kafasının içine yerleşen cümleler şu idi:
«— Biz zannettiğinizden çok kuvvetliyiz. Sizin en yakınlarınızın çoğu bizimle. Bize yardım edenlerin arasında
asla ihtimal veremeyecekleriniz var. Yoksa ben nasıl gelebilirdim, camiye ve buraya?..»
Hoca mıncıklayıp duruyordu doktorun bu sözlerini:
— En yakınlarım kimmiş? En yakınlarım?..
Asla ihtimal veremeyeceklerim. Meselâ müftü efendi, öyle mi? Palavra'... Fakat doktor buraya nasıl geldi?
Elini kolunu sallaya sallaya da çıkıp gitti. Zaptiyeler niye yakalamadılar onu? Onlara yardım eden yakınlarım
varmış, doğrudur da...
Yoksa...»
Hoca'yi bilhassa bu çileden çıkarıyordu. Yanına büyük bir hürmetle gelen, bağlılık, takdir gösterileri yapan,
sırlarını açıp kendisinin de en gizli düşünce, kanaat ve temayül erini öğrenen, geç vakitlere kadar
dertleştikleri kimseler arasında demek casuslar vardı.
Hoca "Casus" kelimesini hatırlayınca büsbütün hırçmlaşıyordu. Fakat bunları bilememek hepsinden
beterdi:
«— Kim, kim, kim acaba, kimler bunlar?» Bütün isimleri hatırlıyor, her hatırladığının yüzünü gözünün önünde
canlandırıyor, hafızasını zorlaya zorlaya, şüphe verici bir tavır, bir bakış, bir cümle bulmaya çalışıyordu. Kuru
şüpheyi büyük günahlardan sayardı. Bu yüzden de, kendisine öteden beri sevimsiz gelenler dahil, hiç
kimsenin üzerinde duramadı.
«— Ne belâ...» diye söylendi.
Karısı dipteki yatak odasında, onaltı yaşın bütün körpeliği, sıcaklığı ve tadmak, öğrenmek, yeni bir şeyler
farketmek arzuları ile dopdolu onu bekliyordu. Bundan emindi. Yalnız kalmak veya çalışmak istedi mi:
«— Hadi sen yat, ben biraz gecikeceğim...»
derdi.
Emine de sessizce çekilir, fakat şafak atınca-ya kadar da olsa yatağın yanındaki sedirde, dSj: çöküp
otururdu. Bazen içi ğeçiverirdi. O zaman oynarken uyuyakalan çocuklara benzerdi, Hoca'yı mutluluktan deli
neşelere uçuran hali de bu idi. Onu yatağına taşırken körpecik kadın uyanır, meselâ:
«— Çamaşır yıkadım da...» derdi. Bu özür dileyişlerde, henüz tadına varamadığı fakat artık sınırlarının
genişliğini bütün tad-ları, faziletleri ve gurur verici mesuliyetleri ile seçtiği kadınlığın, analığın, eş olmanın
utangaçlığı, haz, hak, teslimiyet, şefkat bekleyen, anlayış arayan duyguları ve hali bulunurdu. Hoca böyle
anlarda hangi yorgunluktan, hangi buhrandan dönerse dönsün hayatı -bütün ömrünü- işte bu uykunun ve
utangaçlığın pembeleştirdiği tenden, bu hazzın ve teslimiyetin süzgünleştirdiği iri siyah gözlerden ibaret
görürdü. Ve o kıpkırmızı, o dolgun dudakları cennet bahçelerine çeviren gülümseyiş, o saf, o ürkek, o
uçuverecek sanı'an gülümseyiş, o dünyayı yıkayan gülümseyiş. Hu-
ca bu gûlümMylı, lylca kısılıruf lâmbanın ışığında dünyayı değiştiren, bambafka im dünyanın ufuklarını açan
gülümseyiş kaybolmasın diye titrer, telâşlanırdı.
Emine artık uykuya daha çabuk kayıverir olmuştu. Emine, bir bebek, bebek bekliyordu, ana olacaktı. Bunu
bir ay önce farketmiş, Hoca'ya nasıl haber vermek icap ettiğini günlerce düşünmüştü.
Hoca da bunu öğrendiği zaman ciddileşmiş, ciddileşmiş, Emine'ciğin içine neredeyse, "Acaba bir suç mu
işledim" kuşkusunu düşürmüştü. Ama Emine, daha sonra mutfağa geçtiği zaman Hoca'nm şarkı
mırıldandığını işitti. Hoca ilk defa şarkı söylüyordu.
Evet Hoca Akşehir'e geldi geleli ilk şarkıyı o gün ve o haberi işittikten sonra söylediğini hatırladı, hatlılar
hatırlamaz da içindeki tedirginlik paniğe donuverdi.
Emine., çocuk., babalık., mutluluk ve huzurun yağmur gibi gönlüne yağışı., sonra da en yakınlarının
arasından casuslar!.. Ah bir bilebilseydi bunları... Fakat nasıl bilebilirdi? Bu imkânsız olunca da başladı bütün
isimleri ve yüzleri şüphe ile hatırlamaya. Şimdi artık, haksızlığı günahı düşünmüyor, herkesten şüphe
ediyordu. Bu da insanı deli ederdi. Doğrusu da, doktor darbeyi ta canevine indirmişti. Sedire uzandı.
Konsolun üstündeki saat sonu gelmez tiktaklarıyla artık sadece bir cehennem azabı örüyor, mumun cızırtıları,
can, et, kemik ve sinir düşmanı böcek sürülerinin yaklaşmakta olduğunu zannettiriyordu.
Doktor:
«— Aksi takdirde biz bunu temin için kuvvet kullanmak zorunda kalacağız,» demiş ve ilâve etmişti:
«Maalesef.»
Bu maalesef bir üzüntü zerresi taşımıyor, fakat tam bir yılan ıslığını andırıyordu. Ve doktorun elinde filinta
vardı:
"Kuvvet, yani, bu, öyle mi?"
«— Maalesef...»
Gülerek, "Hayırlı olsun" diye cevap vermişti. Bunu da hatırladı. Samimiydi. Fakat işte şimdi düpedüz
korkuyor, çünkü ölmek istemiyordu.
Çocuk., ve Emine., ve babalık., gönlündeki o ebemkuşağı ile yaldızlanan mutluluk ve huzur yağmurları.
ölmek istemiyordu. Hele gafillerin, hele hak yolundan sapmışların kurşunu ile, ihanetin kurşunu ile asla!..
İçi isyan ve korku ile dalgalanıp duruyordu. Bu arada pek de farkına varmadan, bir dönüş yolu arar gibi,
doktoru ve onun cephesini haklı çıkaracak sebepler aradı:
Evet, memleket dört bir taraftan sarılmış, basılmıştı.
Evet, düşmanın kana susamış saldırışlarına karşı payitahtın bir şey yaptığı yoktu, yapabileceği de
umulamayacak gibiydi. Evet, Kuvâyı Milliye düşmana karşı hazırlanıyor, eşkiyaları tepelemeye çalışıyor,
tepeliyordu da...
Fakat bu dâva, bu kadar basit olamaz, bu basit plân da başlamış farzedilemez, bu basit plânla hal edilecek
sanılamazdı.
- Büleklär
- Küçük Ağa - 01Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2952Unikal süzlärneñ gomumi sanı 165833.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.54.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 02Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2829Unikal süzlärneñ gomumi sanı 155736.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 03Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2913Unikal süzlärneñ gomumi sanı 155934.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.54.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 04Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2868Unikal süzlärneñ gomumi sanı 166431.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 05Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2898Unikal süzlärneñ gomumi sanı 172731.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 06Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2841Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167234.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 07Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2859Unikal süzlärneñ gomumi sanı 170533.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 08Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2958Unikal süzlärneñ gomumi sanı 165331.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 09Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2887Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167434.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 10Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2855Unikal süzlärneñ gomumi sanı 159436.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.57.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 11Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3075Unikal süzlärneñ gomumi sanı 174633.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 12Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3047Unikal süzlärneñ gomumi sanı 156336.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.58.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 13Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2968Unikal süzlärneñ gomumi sanı 171532.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.57.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 14Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2927Unikal süzlärneñ gomumi sanı 162333.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 15Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2988Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167734.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 16Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2954Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167435.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 17Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3030Unikal süzlärneñ gomumi sanı 152435.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 18Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2877Unikal süzlärneñ gomumi sanı 162333.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 19Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2991Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167133.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 20Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2964Unikal süzlärneñ gomumi sanı 159136.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.59.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 21Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2833Unikal süzlärneñ gomumi sanı 162335.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.57.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 22Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2988Unikal süzlärneñ gomumi sanı 172533.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 23Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3004Unikal süzlärneñ gomumi sanı 171434.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 24Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2899Unikal süzlärneñ gomumi sanı 168433.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.53.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 25Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2965Unikal süzlärneñ gomumi sanı 162337.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.58.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 26Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3043Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167133.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 27Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3032Unikal süzlärneñ gomumi sanı 161336.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.58.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 28Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2956Unikal süzlärneñ gomumi sanı 168633.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.53.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 29Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2986Unikal süzlärneñ gomumi sanı 157434.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 30Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2970Unikal süzlärneñ gomumi sanı 163134.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 31Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2943Unikal süzlärneñ gomumi sanı 159733.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 32Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2986Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167831.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 33Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2970Unikal süzlärneñ gomumi sanı 161736.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 34Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2979Unikal süzlärneñ gomumi sanı 161234.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 35Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2935Unikal süzlärneñ gomumi sanı 161234.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.54.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 36Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2982Unikal süzlärneñ gomumi sanı 163534.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.55.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 37Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2852Unikal süzlärneñ gomumi sanı 152736.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 38Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2833Unikal süzlärneñ gomumi sanı 169431.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Küçük Ağa - 39Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 833Unikal süzlärneñ gomumi sanı 57142.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.54.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.61.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.