Küçük Ağa - 04

Süzlärneñ gomumi sanı 2868
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1664
31.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
52.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
Ru-yi zemin için, ata yurdu için, ölümü hiçe sayışları yüzünden değil, işte o büyüye dayanabilişleri için
kahraman sayılmak istiyordu. Bunlar aklın, geleneğin, vicdanın tabii saydırdığı şeylerdi. Dert, akıl, fikir uçup
gittikten sonra başlamaz mıydı?
Karşısındaki duvara dalıp gitmişti. Neden sonra baktığı çerçeveyi gördü. Bu pencerelerin aksine camı pırıl pırıl
bir Gazi Osman Paşa port-resiydi.
Dönüp Ali emminin tabakasından bir sigara daha sardı ve hırslı hırslı:
"Helâl etsin" diye güldü. Onlar şimdi camide idiler ve kendisi hakikaten kötüleşecek, arsızın, yüzsüzün,
geçimsiz, yılışık herifin biri mi olacaktı?..
Ayrılırken Niko'ya. yemek için :
"öğleyin gelirim" demişti. Gidemeyecekti.
Ah şöyle beş on gün, anasını bile görmeden tek başına kalabilseydi...
Birdenbire davrandı ve merdivenleri paldır küldür inerek kimsesiz çarşıdan koşar gibi geçti. Yalnız Ermeni ve
Rum dükkânları açıktı, ötekilerin kepenkleri öğle namazı için çekilmişti. Gıcık kuyusuna varınca bir an
durakladı, sonra mezarlığa giden yola saptı.
Gökyüzü masmavi, dağlar pırıl pın'dı, fakat yerler, dünkü yağmurdan vıcık vıcık çamurlaşmış, yer yer
gölleşmişti ve Salih bastığı yere dikkat etmeden aynı hızla yürüyordu. Çamur ayakkabılarını çoktan sarmış,
pantolonunun paçalarından iki karış yukarıya kadar sıçramıştı.
Köprüyü geçti. Harmun Yeri'ni kucaklayan yol kavşağında durdu.
Doğru yürüse Kerpiçliğe varacaktı. Kerpiç-lik bahçelerinin yanında idi. Fakat o burada hiç yıkanmamıştı.
"Kerpiçlik her sene bir adam yutar" derlerdi. Bu sözün acaip bir canavar canlılığı kazandırdığı bu gölcüğe dair
masal çeşnisinden vak'alar anlatılırdı. Kasabanın gözü pek çocukları buraya hem yıkanmak, hem de yılan
tutmak için gelirlerdi. Gölcük bir boğazla iki parçaya ayrılmıştı. Büyük Aynalık denilen ve yol tarafına düşen
kısım sazlar, yosunlar, nilüferler ve su altında boyuna kımıldanan kırbaç gibi ince uzun otlarla çocuklar için
tam bir efsane bölgesi idi. Burada yüzen kahramanlar da vardı. Ve kerpiçlik her yıl onlardan birini yutardı.
Salih, anasının dalgın tarafına getirip Büyük Aynalığa ilk yaklaştığı günü hatırladı. İçindeki ürperme... nefesini
zayıflatan, aklını donduran korkulu hayranlık!..
le Büyük Aynalığa bakar gibiydi.
"Koca Memalik-i Osmaniye senden beter oldu, bin beter oldu'."
Ali emmi böyle demişti. Ve Salih şimdi seziyordu ki, "sen"in, "ben"in değerini sıfıra kadar kaybettiği devirler
vardır, işte böyle bir devir yaşanmaktadır. Büyük Aynalık gibi bir devir. Büyük Aynalık yılda bir adam yutardı,
yıkananlardan bir adam. Buna karşılık bu devir binlerle adamla doymuyordu. Ve galiba doymayacaktıda...
"Şu namussuz Kerpiçliği kurutamadık gitti..."
Üstelik sıtma kaynağı olan gölcüğün her çanaksında bu söz bütün kasabada dalgalanır, fakat yine de
Kerpiçlik kalırdı. Zira kasabada bu işi becerecek işbirliği, harekete geçme gücü ve
para yoktu.
Bu devir önünde de âciz mi kalınacaktı? "Kıçı kırık İtalyan askeri ta Akşehir'e dayandı da.."
Harp bitti, yenildik demişlerdi. Yenilmek?.. Ne idi yenilmek?.. Topların dakikalarca, dakikalarca, her altmış
saniyesi bir yıl gibi, hangi yıl? Tam bir ömür gibi süren dakikalarca dövdüğü bölgelerdeki tam siper, kuma
yapışırcasına, kumlardan bir kum tanesi olurca sına ölümü bekleyişler... Süngü süngüye boğuşmalar... Her
adımı, ana baba kuzularının canı pahasına aşılan ilerlemeler... Arkadan, kahpecesine vurulmalar. Geri
çekilmeler... Karşı hücumlar...
Kafkas Cephesi... Galiçya... Çanakitaıe... roı-ver Paşa... Talât Paşa... İttihad ve Terakki Fırkası... Hürriyet ve
İtilâf Fırkası... Meşrutiyet... Meclis-i Mebusan... Düvel-i İtilâf iye... İttifak!..
Yenilmek galiba bunların hepsi birdendi. Fakat Salih bunların hiçbirini bilmiyordu. Bütün bildikleri Rüştiye'de
okuduğu ."Oku" isimli kitabından ve babasının söylediklerinden kafasında kalan parça bölük cümlelerden
ibaretti. Bunlardan birini şimdi bile mühimseyerek hatırlıyordu. Çünkü babası da, babasının arkadaşları da
bunu sık sık tekrarlarlardı.
Bu fırka kavgaları bizi batıracak!.." Yenilmek, batmak demekti belki de ve belki de bu, dedikleri gibi, fırkalar
yüzünden olmuştu... Belki de "Kıçı kırık İtalyan askerinin ta Akşehir'e dayanması" fırka kavgaları yüzündendi,
kimbilir?
Sağdaki, su birikintileri ile kaplı düzlüğün ardında Nasreddin Hoca mezarlığı bir bahçe gibi uzanıyor, daha
geride, kasabanın sırtında dağlar, baharın ilk güneşi ile buharlaşan yağmur kalıntıları yüzünden titreyip
ürperiyordu.
Eskiden, ama çok eskiden, belki de bir asır, beş asır önce de böyle günler olurdu. O zamanlar Salih ve
Salihler menevşe ve sümbül çalmak için bahçe aralarına dalarlardı. Şöyle kör gözle baktın mı, ağaçlar yine
kupkuru görünür, fakat can gözüyle gördün mü bir de dal ara su yürüdüğünü, pütür pütür olduğunu anlar,
sen de canlanır, cıvıldardın.
Acaba şimdi de öyle mi idi? Kıçı kırık İtalyan askeri ta Akşehir'e dayansın, Nıko. Nıko... O cennet çağında
dostu Niko bir haysiyet lekesi olsun... Sonra da mor menevşeler açsın, badem ağaçları pütür pütür olsun ha?
İmkânsızdı bu, daha doğrusu olmamalıydı böyle yüzsüzlük.
"Oku" adlı kitapta Devlet-i Osmaniye'yi ulu bir çınara benzeten bir yazı vardı. O ulu çınara su yürümeliydi ki
önce, menevşeler açsın, badem ağaçlarına da su yürüsün. Ama madem ki bu mucize artık imkânsızdı,
madem ki memleket batmıştı, yenilmişti, menevşelerden, bademlerden başka şeyler düşünmek gerekti artık.
Tek kol u, fakat sapasağlam mideli kalan bedeni, ihtiyar anayı düşünmeliydi artık. Düşünmeli ve hiç bir şey
hatırlamamalıydı.
Hem hatırlamak, hem de düşünmek mi? Fakat cehennem dedikleri işte bu değilse nedir?
Salih tek eli pantolonunun cebinde daha uzun zaman olduğu yerde durdu. Topyerine, Hıdırlığa, Kapkaleye ve
güneye doğru uzanıp giden, dumanlı tepelere görmeden baktı, baktı. Sonra da karar vermiş gibi mezarlığa
doğru yürüdü. Şimdi artık bastığı yere dikkat ediyor, çamurdan ve sudan korunuyordu.
Mezarların arasında uzun uzun dolaştı. Dedesi ile ninesinin ve küçük ablasının mezarlarını biliyordu. Onların
başında okumadan, bir şey düşünmeden durdu. Babasının nerede yattığını bilmiyordu. Epey aradı, ama
bulamadı. Demek taş dikilmemişti. Ümit kesince Hocanın türbesine gitti. Yandaki türbedarın kulübesi
bomboştu. Girip kerevete oturdu ve ortalık karanncaya kadar orada1 kaldı.
Bu acaip bir savaşın ilk günü idi. Savaşı Akşehir'e karşı kendisi açmıştı. Fakat kendisini namütenahi perişan,
halsiz ve kararsız hissediyordu. Bir kumandan değil, bir eşkiya idi sanki ve bir mağaraya sinmişti.
Karanlık çarşıdan, geldiği gibi hızlı hızlı geçti ve hükümet konağının elli adım ötesindeki meyhaneye, kapının
önünde bir an bile duralamadan girdi.
Aftii Nihtameni
— Bu ne hal vire Salih?..
Dipteki masadan fırlayıp gelen Niko pabuçlarına ve pantolonuna bakıyordu. Salih de baktı : Rezalet.
Niko çakırkeyifti. Gülerek elinden tuttu.
— Kiraz hırsızlığına gittin desem, daha kirazlar çıkmadı bile., gel.
Bir, birbuçuk arşın kalınlığında bir bulut gibi, sigara dumanı tavan boyunca hafif hafif dalgalanıp duruyordu.
Dipteki mutfağın karşısına asılı bir lüks lambası, insanı birkaç saniye içinde acaip bir melodinin sonsuz
tekrarlanışını andıran bir fısıltı ile meyhaneye ışığından çok hâkim oluyordu. Duvarlar romantik tablolarla
hemen hemen kaplanmış gibi idi. Pembesi uçmuş dolgun ve diri memeler, dantelli uzun etekler, güllü,
karanfilli şapkalar, renkli şemsiyeler tutan, uzun eldivenli mini mini eller, kozmetikli bıyıklar, baston, fötr
şapka., ütülü riye pantolon... ormanın sigara dumanlarıyla neftileşmiş yeşili ortasında naz, işve, kibarlık...
aşk!..
Koyun sürüleri... bir mektubun üzerine ağan lepiska saçlar... mahzun ve hülyah gözler... tablolar, tablolar,
tablolar!..
Duvarlar boyunca uzanan peykeler dolu idi. Dudaklarda ve gözlerde daha şimdiden çakırkeyfin pırıltıları
vardı. Salih yıllardan beri böyle memnuniyetin gururdan ayırd edilemeyeceği bir topluluk görmemişti.
Herkeste bir efe hali vardı. Pervasız, neşeli bakışlar... Geniş ve rahat, yumuşak jestler... kesilmeyeceğinden
emin sesler.
Salih bütün bunları çoktan unutup gitmişti ve bir an için böyle bir sahnenin olmaması gerektiğini düşünür gibi
oldu. Fakat bu bir esintiden ibaretti. Farkına ancak varabildi. Niko onu lüksün altındaki masaya götürdü.
— Otur. Oturdu.
— Baba Salih'i tanıdın mı?
Pos bıyıklarının akı nikotinden sararmış ihtiyar :
— Ohi, dedi.
Niko içeri seslendi:
— Yanaki bak Salih geldi.
Niko'nun ağası mutfaktan çıktı, önlüğüne kuruladığı elini uzattı:
— Hoş geldin Salih. Ne olmuşsun vire... İçeceksin bir şey?
Salih:
— içerim, dedi.
Miço bir kadeh, bir bardak ve çatal getirdi. Bülbül yuvasını Niko'nun babası doldurdu
— Hadi şerefe!
— Şerefe.
Bülbül yuvası boşalmıştı.
— Meze al.
— Alırım.
Yüzüne doğru bir alev dalgası'yükseldi. Niko ona kendi çatalıyla yağı donmuş bir et parçası uzatıyordu.
Dişleriyle tutup aldı. Kadehini bu sefer kendisi doldurmuştu:
— Hadi şerefe...
Bülbül yuvası yine boşaldı. Pilakiden arka arkaya üç çatal aldı. Artık gözkapaklan titremiyordu, etrafına
tanımak, anlamak ve hüküm vermek ister gibi baktı. Gözleri her çehrede üç - beş saniye oyalanıyordu. Sağ
ilerisinde tapucu Çerkeş Reşid'i gördü. Pembe beyaz bir yüz elma gibi parıldıyordu. San kaytan bıyıklar, bu
elma yüze yeşil gözler de eklenince insanda bir dikkatli olma, önünü, ardını kol ama ihtiyacı uyandırmaktaydı.
Salih'e:
— Hoş geldin delikanlı, dedi. Gülümseyişi genişlemiş alaycı bir gülüş olmuştu :
— Gazan mübarek olsun.
Salih Akşehir'e gelişinden beri ilk defa sırıtıyordu.
— Olsun bakalım, bey.
Niko onun bu sırıtışını hatırlayıverdi ve içinden :
"İyi ki kolunun biri yok artık" diye geçirdi.
Salih o zamanlar bir böyle sırıttı mı durma önünde... Beş altı kişilik grupların içine dalar, darmadağın ederdi.
Çerkeş Reşid'in yanında Hristaki ve Mavridis kardeşler oturuyordu. Hristaki -büyükleri- iyice çökmüştü. Alkol
karaciğerini daha harpten ön-
ce yemeye başlamıştı. Demek işin sonu geliyordu. Ellerinde gitarları, başlarını birbirine yaklaştırıp ne güzel
Rumca şarkılar, Türkçe türküler söylerlerdi.
Mavridis daha o zamanlar çekiştirmeye başlamıştı ağasını:
«— Biz sesimizle geçiniyoruz. Hiç bakmıyor kendine» diye.
Salih, dikkat etti, şimdi Mavridis de tıpkı Hristaki gibi içiyordu. İçmekten mes'uttu, içmek saadeti idi. Salih,
Çerkeş Reşid'e: "Olsun bakalım" deyince elinde kadehi, o eski günlerdeki gibi cana yakın gülümseyişi ile
masalarına geldi.
— Ah vire Salihumu, sen gelmişsin ha... Hristo baksana vire.
Eğilip öptü. Hristaki de gelmişti. Fakat o samimiyeti ve memnunluğu kardeşi kadar iyi tak-lid edemiyordu.
Salih ise Çerkeş Reşid'e söylediği sözle bütün duygularını ilân etmiş sanıyordu kendini. İçine bir emniyet
gelmişti. Duvarlara yaslanarak sordu:
— Mavri be... Benim şarkıyı hatırlıyor musun?..
Mavridis ellerini iki yana açarak :
— Hatırlamaz olur muyum vire?.. Hatırlamıyordu halbuki. Tereddüdünü gizlemeye çalıştığı ancak
sezilebilirdi.
— Şipra agapi mu... uyan sevgilim. Değil mi?
— Yok be Mavri...
— Ha... Bak nasıl da yanıldım... Şarabı bırakacağım... he?..
Salih anladı:
— Af ti...
Mavri neşeyle bağırdı:
— Tamam, tamam... Afti nihta meni!.. Nasıl da unutmuşum... ee... kaç sene geçti vire Salih? Dört değil mi?
— Üç yıl.
— Üç yıl ha?.. Vay be... Üç yıl... Söyleyeceğim senin için. Tamam. Hadi şerefe.
Meyhanedeki uğultu Salih girmeden önceki tonunu bulmuştu artık. Alçalan, ikili, üçlü fısıltılar ve mırıltılar
halini alan konuşmalar şimdi yine o cesur, perdesi yüksek konuşmalara dön-rcüştü. Kahkahalar bile yine
Rumca idi artık.
Niko'nun babası başka bir grubun yanına gitmişti. Masada ikisi kalmışlardı. Yanaki sık sık meze gönderiyor.
Niko boyuna çocukluk günlerinden bahsediyordu. Salih ise çoktan sarhoş olmuş, son üç yılı bir sis yığını
ardında kaybetmeye başlamıştı. Niko'nun cümlelerini, hatta kelimelerinin çoğunu anlamıyordu. Fakat hava
teşekkül etmiş, altın çağın geniş, yüksek ve fantastik oyunlarla, sedef kakmalarla süslü, şafak renkleriyle pırıl
pırıl kapısı aralanmıştı. Bahar bahçeleri, yaz tarlaları, güz bağlan, yemyeşil vadiler, dibinde çakıltaşları
yankılanan dereler ve bunların hepsinden aydınlık neşeler, büyük, ifadesi keşfedilemeyecek kadar büyük
çocukluk macera ve hülyaları belirmeye başlamıştı. Salih o çağın vadettiği adam gibi duyuyordu artık kendini.
Bülbül yuvası bilmem kaçıncı defa diplendi. Niko'nun sesi belli belirsizdi.
— Yavaş iç be Salih.
— Biz... Niko, eskisi gibiyiz... arkadaşız, değil mi?
— Elbette be Salih...
Ve bülbül yuvası bir defa daha boşalıyordu.
Sonra her şey silindi, yalnız sesler kaldı. Berrak ve virgül erine kadar idrak edilen cümleler.
Hristaki,
— Şimdi, diyordu: çok sevgili arkadaşımız Salih'in çok sevdiği şarkısını söyleyeceğiz size...
-ve teatral bir tonla bağırıyordu-: Afti nihta meni!..
"Son gecem!"
Ve şarkı söyleniyordu. Tempo tutuluyor, şarkıya iştirak ediliyordu. Salih dudaklarını kımıldatamıyor, fakat
şarkıyı, bir vakitler yarım yamalak Rumcasıyla nasıl mânalandırmışsa o şekilde tâ kalbinde duyuyordu.
Sonra başka şarkılara geçildi: "Ksıpma aga pi mu", "Uyan sevgilim... güneş doğuyor". Arkasından şen şakrak
bir başkası ve nihayet Kasap Havası. Artık kıyamet kopuyordu meyhanede. Niko'nun sesi de deminki ninni
sesi değildi artık. Neşe fırtınası onu da içine almıştı ve artık Salih de görüyordu.
İskemleler kenara itilmiş, sekiz on kişi ellerini birbirlerinin omuzlarına atmış, daralıp açılan, dönen bir hilâl
şeklinde oynuyorlardı. Aralarında Çerkeş Reşid ve Ermeni Minas da vardı. Hepsi birbirlerine kenetlenmiş gibi
idiler. Oyun bir başka mâna almıştı. Ve Salih sadece Minas ile Çerkeş Reşid'i görüyor, belki de görmüyor,
düşünüyordu.
Birdenbire ayağa kalktı. Daha doğrusu hızla kalkmak istedi, fakat dengesini bulamadığı için üç beş saniye
kaykılmış, duvara yaslanmış halde kaldı:
— Ben de oynayacağım!..
Kelimeler istediği gibi çıkmıyordu ağzından. Ezilip yayvanlaşıyordu. Sallana sal ana oyunculara yaklaştı. Bir el
derhal omuzuna dolandı. O da sol elini yanındakinin omuzuna attı. Sağ taraftaki Salih'i tutuyor, fakat Salih
onu tutamıyordu. Ama sağ omuzu bir kol gibi uzamak istiyordu. Baktı bu Minas'dı, onun yanında da Çerkeş
Reşid vardı.
Keskin nidalar, efece haykırışlar:
— Hop... hop... hop...
Ve daha da efece süzülüşler...
Minas, Ligor, Çerkeş Reşid... ve Çolak Salih!..
Salih birdenbire tel çerçeveli gözlükleri kendine doğru eğilir gibi gördü: Ali emmi!
Ali emmi şimdi uyuyordu. Dullar uyuyor, yetimler uyuyor, nişanları, sözleri paramparça olmuş körpecik kızlar
uyuyordu.
Salih çemberden çıktı. Midesi altüst oluyor, başı fırfır dönüyordu. Sağını solunu göremeden sal ana sallana
gitti, arka kapıdan bahçeye çıktı ve başını bir ağaca dayayarak kusmaya başladı. Kustu, kustu, kustu, öğüre
öğüre kustu. Midesi ağzına gelecek gibiydi. Vücudunu buz gibi bir ter kaplamıştı. Ama kafasının bir yanı artık
pırıl pırıldı. Tel çerçeveli gözlüğü, uzun ve beyaz sakalı ile bu köşede de sadece Ali emmi vardı.
Ali emmi, daralıp açılan, bir sağa, bir sola doğru dönen, hop... hop diye çömelip doğrulan hilâli seyrediyor,
fakat bunun asıl mânâsını an-lamıyordu:
"Koca Memâlik-i Osmaniye senden bin beter oldu da?.." demişti.
JLaıtı dunlar, lâftı artık. Minas, Iigor, Çerkeş Re-şid... Evet hepsi de birbirlerine kolları ile bağlıydılar, Salih de
kollarının arasında ve kol atmıştı... Ama Ali emminin var sandığı o şey yoktu artık. Hilâlin ortasında bir Salih
vardır; tek kol u, yüzü paçavraya dönmüş bir Salih, dünyası çökmüş bir Salih!..
Şimdi artık Salih'den beter veya Salih'den bir parça iyi bir şey yoktu, tıpkı Salih gibi bir şey vardı. Tıpkı Salih
gibi kolu kanadı kırılmış, dünyası yıkılmış bir şey. Adı ne idi bunun?
Adı bile yoktu, önce bunun adını koymalıydı da, yanılacaksa ondan sonra yanılmalı, bir şey yapılabilecekse
ondan sonra neler yapılabileceğini düşünmeliydi.
Ve Salih ne bu "Şey"in adını, ne de kendi adını bilebiliyordu. Bunları daha uzun zaman kasaba da
bilemeyecekti. En kolayı, yani Salih'in adı bile uzun zaman kararlaştırılamayacak, ona kimi "Pantol u Salih"
diyecek, kimi "Deli Fadiğin Salih", kimi "Niko'nun Salih", kimi de "Yüzsüz Salih" veya "Çolak Salih" diyecekti
ve Salih kendisine bir "Gazi" diyeni ömrünün sonuna kadar bulamayacaktı.
Niko'nun serin eli alnını bastırıyordu:
— Açıldın mı biraz?..
— Hı...
Ve Salih öğürüyor, fakat artık kusamıyordu. Bitmiş, perişan olmuştu.
— Ben gideyim.
— Böyle olmaz. Gel.
Tek eliyle buz gibi suyu yüzüne çarptı, çarptı. Sonra başını musluğun altına uzattı. Bu çok iyiydi. Üşüdüğünü,
kurumaya başlayan terlerin sırtında büsbütün buzlaştığını farketmiyor, ferahlık duyuyordu. Ciğerlerini
boşaltıverdi.
— Ooohh...
Yiğit bir sesti bu. Böyle bir ses çıkarabilme-yi bütün gün istemişti, sanki ciğerlerinde hava' kalmamıştı. Şimdi
ise bu sesin farkında bile değildi.
— Açıldın?..
Niko'ya döndü. Hâlâ sallanıyordu ama, artık içinde bir kuvvet, bir genişlik vardı.
— İyiyim, dedi.
— Gidelim, üşüyeceksin.
— Üşümem, gir sen. Biraz dolaşayım. Niko girdi. Salih lüksün ışık parçalarıyla
yer yer aydınlattığı bahçede, fakat dolaşmadan uzun zaman kaldı. Bir sancı başını yoklayıp yok-layıp
kayboluyordu. Zorlamaya gelmeyecekti ama, o mümkün olduğu kadar gayret harcıyor, uçsuz bucaksız
kâinatın ve asırlarca uzayıp, yayılıp giden zamanın hangi noktasında, ne halde olduğunu anlamak istiyordu.
İstek hırstan farksızdı ve... imkânsızdı. Üstelik, bu işlenmemiş kafa yüzünden her zaman olduğunun aksine,
dimdik sezişlerinin ve bu sezişlerden doğan duyguların peşine düşecek takati da yoktu.
içerde o daralıp açılan, fır fır dönen ve "Hop... hop"larla eğilip dikilen hilâl hâlâ devam ediyor, fesini atan
Çerkeş Reşid'in sarı perçemleri ve Ligor veya Minas yine öyle efelerin efesi gibi mi idi? Ya kendisi de bu hilâle
yeniden katılsa Ali emmi o tel çerçeveli gözlüğü ve ak sakalı ile yine karşısına dikilecek mi idi?
Sırtında ürpermeler başlamıştı. Fakat içeri girmek istemiyordu. Ayağını bağlayan duyguların arasında korkuya
benzer bir çekingenlikten utanca kadar herşey vardı. Sonunda umduğu oldu, Niko geldi.
— Haydi artık, yeter.
Girdiler.
Müşterilerin çoğu gitmişti. Mavro köşedeki grubun masasında pes bir sesle, alabildiğine romantik, hüzün
bulutlarım andıran bir şarkı söylüyordu :
"Ego tsakopse krosi - Şarabı bırakacağım!" Salih'in başı masaya düştü. Ağlıyordu, hem de sarsıla sarsıla,
fakat niçin ağladığını kafiyen bilemeden ağlıyordu. Uzun uzun ağladı.
Hayır, sebebi kafiyen söyleyemezdi ve ne kimsesiz evde artık konuşamadan, uyuyamadan, sedirin
Çobankaya'ya bakan köşesinde mıhlanmış anasını, ne çölde kolunu, ne önünde uçurum gibi açılan açlık
ihtimalini, ne de Ali emmiyi veya Çerkeş Reşid'i düşünüyor, hele "Kıçı kırık İtalyan askerlerini ve Memâlik-i
Osmâniye"yi hiç düşünmüyordu. Sadece ağlıyordu işte. Sessiz sessiz, fakat sarsıla sarsıla ve hatta simsiyah
gözleri, buğday renkli teni, o lepiska saçları aklına bile getirmeden ağlıyordu.
II
Büyük deniz kabarıyor, kabarıyordu.Haziran ayı, hem bereket, hem de kararsızlıklar, endişeler, ümitler ve
çekişmeler doğuran çalkantılarla girdi. Payitahttan şifre gibi haberler geliyordu. Geçen yılın büyük, tarihi
değiştiren bozgunu unutulup gitmiş, yerini hatta çoktan siyaset kavgalarına, dalaverelerine bırakmıştı.
Fakat Haziran gazetelerinde köşeye bucağa sıkışmış, mini mini, yorumu veya açıklaması olmayan öyle
haberler çıkıyordu ki, ihtiyarlar, yeni yeni söz hakkı edinmeye başlayan delikanlılar ve gaziler her birinin
üzerinde saatlerce çene ve kafa yoruyorlardı.
İzmir'in işgali ile belirir gibi olan bir esinti durulmuş fakat bu haberlerle yeniden yaprakları kımıldatmaya
başlamış.
Neresinde olursa olsun, Anadolu menşeli bu mini mini haberler uzun uzun lâboratuvar incelemelerine tâbi
tutuluyor, kafalarda henüz söylenemeyecek cümleler teşekküle başlıyordu. Zira bu cümlelerin sualleri aşması
da gerekti.
"— Acaba herşey bitmemiş miydi?"
— Hilâl için bir ümit var mıydı? -
Ve asıl önemlisi:
— Bu ümit nerede idi, hangi ocakta idi?»
Akşehir büyük yokluğu bir ölçüde olsun atlatmıştı. Artık bakkal arda gaz, pirinç, külah şekerleri, fırınlarda da
ekmek bulunuyor, asıl iyisi satışa çıkarılan her şey şöyle böyle de olsa müşteri buluyordu. Ocakların çoğu
tütmeye, evlerin çoğunda tencereler kaynamaya başlamıştı. Zât-ı Şahâne'ye dua için kımıldayan dudaklarda
bir canlılık vardı artık.
Ama Zât-ı Şahâne'ye de, Der Saadet'e de küskün, kırgın hatta karşı gönüllere de rastlanır olmuştu. Belki
sözde, tarizde ileri gitmiyor, hatta açıkça konuşmuyorlardı bile, ama böyle gönüller vardı ve bu biliniyordu.
Gazeteler bile, bunlardan bahsetmeye başlamıştı. Anadolu'ya sıçrayan bu kıvılcım henüz duman çıkarmıyor,
sadece şüphelere, ithamlara, isnatlara, o la gizliden gizliye sebep olabiliyordu.
Bu şüphelerin, bu itham, bu suçlandırma ve isnatların cümleleri de başlangıçta Payitaht gazetelerinden
gelirdi. Sonra sonra bütün köyler, kentler gibi, Akşehir'de sözcüsünü buldu.
İstanbul u Hoca
İstanbul u Hoca'nın Akşehir'e gelişi Mayıs'ın 29'unda idi. Gelişi sonradan yaptığı tesirle ölçülünce pek sönük
hatırlanır.
Bu gelişi hatırlamayanlar bile vardır. O kadar ki, sonra sonra İstanbullu Hoca doğma büyü-
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Küçük Ağa - 05
  • Büleklär
  • Küçük Ağa - 01
    Süzlärneñ gomumi sanı 2952
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1658
    33.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 02
    Süzlärneñ gomumi sanı 2829
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1557
    36.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 03
    Süzlärneñ gomumi sanı 2913
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1559
    34.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 04
    Süzlärneñ gomumi sanı 2868
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1664
    31.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 05
    Süzlärneñ gomumi sanı 2898
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1727
    31.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 06
    Süzlärneñ gomumi sanı 2841
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1672
    34.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 07
    Süzlärneñ gomumi sanı 2859
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1705
    33.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 08
    Süzlärneñ gomumi sanı 2958
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1653
    31.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 09
    Süzlärneñ gomumi sanı 2887
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1674
    34.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 10
    Süzlärneñ gomumi sanı 2855
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1594
    36.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    57.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 11
    Süzlärneñ gomumi sanı 3075
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1746
    33.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 12
    Süzlärneñ gomumi sanı 3047
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1563
    36.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    58.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 13
    Süzlärneñ gomumi sanı 2968
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1715
    32.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    57.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 14
    Süzlärneñ gomumi sanı 2927
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1623
    33.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 15
    Süzlärneñ gomumi sanı 2988
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1677
    34.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 16
    Süzlärneñ gomumi sanı 2954
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1674
    35.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 17
    Süzlärneñ gomumi sanı 3030
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1524
    35.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 18
    Süzlärneñ gomumi sanı 2877
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1623
    33.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 19
    Süzlärneñ gomumi sanı 2991
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1671
    33.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 20
    Süzlärneñ gomumi sanı 2964
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1591
    36.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    59.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 21
    Süzlärneñ gomumi sanı 2833
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1623
    35.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    57.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 22
    Süzlärneñ gomumi sanı 2988
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1725
    33.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 23
    Süzlärneñ gomumi sanı 3004
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1714
    34.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 24
    Süzlärneñ gomumi sanı 2899
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1684
    33.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 25
    Süzlärneñ gomumi sanı 2965
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1623
    37.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    58.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 26
    Süzlärneñ gomumi sanı 3043
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1671
    33.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 27
    Süzlärneñ gomumi sanı 3032
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1613
    36.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    58.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 28
    Süzlärneñ gomumi sanı 2956
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1686
    33.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 29
    Süzlärneñ gomumi sanı 2986
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1574
    34.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 30
    Süzlärneñ gomumi sanı 2970
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1631
    34.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 31
    Süzlärneñ gomumi sanı 2943
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1597
    33.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 32
    Süzlärneñ gomumi sanı 2986
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1678
    31.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 33
    Süzlärneñ gomumi sanı 2970
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1617
    36.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 34
    Süzlärneñ gomumi sanı 2979
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1612
    34.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 35
    Süzlärneñ gomumi sanı 2935
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1612
    34.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 36
    Süzlärneñ gomumi sanı 2982
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1635
    34.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    55.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 37
    Süzlärneñ gomumi sanı 2852
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1527
    36.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    56.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 38
    Süzlärneñ gomumi sanı 2833
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1694
    31.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Küçük Ağa - 39
    Süzlärneñ gomumi sanı 833
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 571
    42.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    61.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.