Kara Kitap - 28
kelimesinin aynı elifleri ve lam'ları gözüküyor, daha da tuhafı, Arap harfleriyle cayır cayır
yanan gövdelerin gözlerinden Latin alfabesinin O'lar U-lar ve C'lerle bezenmiş gözyaşları
fışkırıyordu. Galip, 1928'deki 'Alfabe Devrimi', Arap harflerinden Latin harflerine geçiş üzerine
ilk Hurufi yorumuna bu resimde rastladı, ama aklı daha o sıralarda çözülmesi gereken sırrın
formülünde olduğu için gördüğünü anlamlandıramadan kutudan bulduklarını okumaya devam
etti.
Allah'ın asıl niteliğinin bir 'gizli ha/ine', bir 'kanz-i mahfi', bir esrar olduğuna ilişkin sayfalarca
yazı okudu. Bütün sorun bu esrara ulaşabilmenin yolunu bulmaktı. Bütün sorun bu esrarın
dünyada yansıdığını anlamaktı. Bütün sorun esrarın,her yerde, her şeyde, her nesnede, her
insanda görüldüğünü kavramaktı. Dünya bir ipuçları deniziydi; her damlasında arkasındaki
esrara varacak bir tuz tadı vardı. Galip yorgun ve kızarmış gözlerle okudukça bu denizin
sırlarına gireceğini biliyordu.
Belirtileri her yerde ve her şeyde olduğu için, esrar da her yerde ve her şeydeydi. Tıpkı
şiirlerdeki sevgilinin yüzü, inciler, güller, şarap kadehleri, bülbüller, sırma saçlar, geceler ve
alevler gibi, Galip okudukça, çevresindeki nesnelerin de hem kendilerinin, hem de yavaş yavaş
yaklaştığı bu esrarın birer işareti olduklarını çok iyi görüyordu. Üzerine lambanın soluk ışığı
vuran perdenin, Rüya'nın anılarıyla kaynaşan eski koltukların, duvarlardaki gölgelerin,
korkutucu telefon ahizesinin bu kadar anlam ve hikâyeyle yüklü olması Galip'e çocukluğunda
bazan hissettiği gibi, farkına varmadan bir oyuna girdiği duygusunu verdi: Herkesin bir başka
kişiyi, her şeyin bir başka şeyi taklit ettiği bu korkutucu oyundan,, tıpkı çocukluğundaki gibi bir
başkası olabilirse çıkabileceğine inandığı için belli belirsiz bir güvensizlik duyarak ilerlemeye
devam etti. "Korkuyorsan, lambayı yakayım," derdi Galip birlikte karanlıkta oynadıkları
zamanlar Rüya'nın da aynı korkuya kapıldığını anladığında. "Yakma," derdi oyunu ve korkuyu
seven cesur Rüya. Galip okudu.
17. yüzyılın başında bazı Hurufiler, Anadolu'yu allak bullak eden Celâli isyanları sırasında
paşalardan, kadılardan, haydutlardan, imamlardan kaçan köylülerin boşalttıkları ücra köylere
yerleşmişlerdi. Galip bu Hurufi köylerindeki mutlu ve anlamlı hayatı anlatan uzunca bir şiirin
dizelerini sökmeye çalışırken, Rüya'yla geçirdiği kendi çocukluk günlerinin mutluluk anılarını
yeniden hatırladı.
O eski ve uzak ve mutlu zamanlarda anlamla hareket birdi. O cennet çağlarda evlerimize
doldurduğumuz eşyalarla o eşyalara ilişkin hayâllerimiz hep birdi. O mutluluk yıllarında elimize
aldığımız aletlerin ve eşyaların, hançerlerin ve kalemlerin yalnızca gövdelerimizin değil,
ruhlarımızın da bir uzantısı olduğunu herkes bilirdi. O zamanlar şairler ağaç deyince herkes
tastamam bir ağacı hayâlinde canlandırabilir, şiirin içindeki kelimenin ve ağacın, hayatın ve
bahçenin içindeki şeyi ve ağacı işaret edebilmesi için uzun uzun hüner gösterip yaprakları ve
dalları saymaya gerek olmadığını herkes bilirdi. Kelimelerle anlattıkları şeylerin birbirine çok
yakın olduğunu o zamanlar herkes o kadar bilirdi ki, dağlar arasındaki o hayalet köye sis indiği
sabahlarda, kelimelerle aplattıkları şeyler birbirine karışırdı. O sisli sabahlarda uykularından
uyananlar rüyalarla gerçekliği, şiirlerle hayatı ve adlarla insanları da birbirlerinden
ayıramazlardı. O zamanlar hikâyelerle hayatlar O kadar gerçekti ki, kimsenin aklına, hangisi
hayatın aslı, hangisi hikâyenin aslı diye sormak gelmezdi. Rüyalar yaşanır, hayatlar
yorumlanırdı. O zamanlar, her şey gibi insanların yüzleri de o kadar anlamlıydı ki, okuma
yazma bilmeyenler ve alfayı meyve, a'yı şapka ve elifi mertek sananlar bile, yüzlerimizin
üzerlerindeki apaçık anlamın harflerini kendiliğinden okumaya başlarlardı.
Galip, o uzak ve mutlu zamanlardaki insanların daha zamanı bile tanımadıkları günleri
anlatmak için, şairin tasvir ettiği akşa-
müstlerinde ufuktaki portakal renkli güneşin nasıl hiç kıpırdamadığını ve cam ve kül rengindeki
hareketsiz denizin üzerinde esmeyen bir rüzgarla yelkenlerini şişiren kalyonların, yol
almalarına rağmen, nasıl hiç yer değiştirmediklerini okurken, bu denizin kıyısında hiçbir zaman
kaybolmayacak birer serap gibi yükselen bembeyaz camilerle onlardan da beyaz minarelerle
karşılaştığında, 17. yüzyıldan da günümüze kadar gizli kalmış Hurufi hayâl ve hayatının
İstanbul'u da kucakladığını anladı. Üç şerefeli beyaz minare-. ler arasında ufka doğru kanat
çırpan leyleklerin, ankalann, albatrosların ve simurgların gökte asılı kalmış gibi yüzyıllarca
İstanbul'un kubbeleri üstünde nasıl salındıklarını ve hiçbiri birbirini dik kesmeyen ve nasıl
keseceği de hiç belli olmayan İstanbul so-kaklarındaki her gezintinin sonsuzluğa yapılmış bir
bayram yolculuğu gibi eğlenceli ve başdöndürücü olduğunu ve bu gezintilerden sonra,
yolcunun sokaklarda çizdiği eğrileri haritanın üzerinde parmağı ile izlediğinde gördüğü
resimlerden kendi yüzünün üzerindeki harflerin ve hayatının esrarını nasıl hemen
kavrayıverdiğini ve sıcak ve mehtaplı yaz gecelerinde kuyulara sarkıtılan kovalar, buz gibi su
kadar esrarın ve yıldızların işaretleriyle de geri döndüğünde, herkesin nasıl sabahlara kadar
işaretlerin anlamından ve anlamın işaretlerinden dem vuran şiirler söylediğini Galip okurken,
hem su katılmamış Hurufiliğin altın çağının bir zamanlar İstanbul'da da yaşandığını, hem de
Rüya'yla kendi mutluluk yıllarının çoktan geride kaldığını anlamıştı. Ama kısa sürmüş olmalıydı
bu mutlu ve altın çağ. Çünkü esrarın apaçık olduğu altın çağdan hemen sonra, sırların daha da
karıştığını, tıpkı hayalet köylerdeki Hurufiler gibi, bazılarının anlamı iyice gizlemek için kandan,
yumurtadan, boktan ve kıldan yaptıkları iksirlerden medet umduklarını, bazılarının ise
İstanbul'un gizli köşelerindeki evlerinden gizlerini gömmek için dehlizler kazdığını okudu Galip.
Dehlizcilcr kadar talihli olamayan bazılarının, Yeniçeri isyanına katıldıkları için yakalanıp
asıldıkları ağaçlarda, boyunlarındaki yağlı ilmiğin kravat gibi sıkıştırmasıyla büzülen yüzlerinde
harflerin biçimsizleştiğini ve geceyarıları kenar mahallelcrdeki tekkelere ellerinde sazları Hurufi
sırlarını fısıldamaya giden âşıkların tam bir anlayışsızlık duvarı ile karşılaştıklarını da okudu.
Bütün bu belirtiler ücra ve hayalet köyler kadar, İstanbul'un da gizli köşelerinde, esrarlı
sokakla-
nnda yaşanan o altın çağın büyük bir mutsuzlukla kesintiye uğradı- -ğını doğruluyordu.
Kenarlarını farelerin kemirdiği ve bazı köşelerinde camgöbeği ve göztaşı rengindeki
küfçiçeklerinin hoş bir kâğıt ve nem kokusuyla açtığı eski şiir kitabının son sayfasına gelince,
Galip, bu konudaki daha geniş bilginin başka bir risalede ele alındığını belirten bir nota rastladı.
Risalenin son sayfalarına eklenmiş yayımevi ve basımevi adresleri ve dizgi ve baskı tarihleri ile
yekahenk şiirin son mısraları arasına Horasanlı dizgicinin küçük puntolarla sığıştırdığı uzunca
ve düşük bir cümleye göre, gene Erzurum yakınlarındaki Horasan'da aynı dizinin yedinci kitabı
olarak yayımlanan 'Esrar-ı Huruf ve Esrarın Kaybı' adlı bu eser, F.M.Üçüncü tarafından kaleme
alınmış ve İstanbullu gazeteci Selim Kaçmaz; in övgülerine de mazhar olmuştu.
Galip, kelime ve harf hayâlleri ve Rüya'nın düşleriyle dumanlanan bir uykusuzluk ve
yorgunlukla Celâl'in gazeteciliğe ilk başladığı yılları hatırladı. O günlerde, CelâPin harf ve
kelime oyunlarıy-. la ilişkisi 'Bugünkü Falınız: ve 'İster İnan, İster İnanma' köşelerinde eş-
dost-akrabaya ve sevgililerine özel selâmlar yollamaktan ileri gitmiyordu. Kâğıt, dergi ve
gazete tomarları içerisinde risaleyi hırsla aradı. Ortalığı iyice altüst ettikten sonra, biraz da
umutsuzlukla baktığı kutulardan birinde, altmışlı yılların başında Celâl'in kesip sakladığı çeşitli
gazete kesikleri, yayımlanmamış polemik yazıları ve bazı tuhaf fotoğraflar arasında kitabı
bulduğunda, saat ge-ceyarısını çoktan geçmiş, şehrin sokaklarında, sıkıyönetim dönemlerinde
gece sokağa çıkma yasağı ilan edildiği zaman duyulan o umut kırıcı ve ürpertici sessizlik
başlamıştı.
'Esrar-ı Huruf ve Esrarın Kaybı', yayımlandığı ya da yayımlanmak üzere olduğu ilan edilen bu
çeşit birçok 'eser' gibi, yıllar sonra ve başka bir şehirde yayımlanabilmişti ancak: 1962'de, Ga-
lip'in o zamanlar bir matbaası olduğuna şaştığı Gördes'de, iki yüz yirmi sayfalık bir kitap
olarak. Sararmış kapakta kötü klişe ve mürekkeple basılmış karanlık bir resim vardı: İki yanına
kestane ağaçları dizili bir yol, sonsuzluğun kaybolan perspektifine gidiyordu. Kestane
ağaçlarının her birinin arkasında ise harfler vardı, tüyler ürpertici korkunç harfler.
İlk bakışta kitap, o yıllarda 'idealist' subaylarca sık sık yazı-
lan "İki Yüz Yıldır Batıya Neden Yetişemiyoruz?", "Acaba Nasıl Kalkınırız" türünden kitaplardan
birine benziyordu. Yazarın kendi parasıyla ücra bir Anadolu kasabasında bastırılan o
kitaplardaki ithaflardan biri de vardı başında: "Harb Okulu öğrencisi! Bu ülkeyi kurtaracak olan
sensin!" Ama, sayfalan çevirmeye başlayınca Galip, bambaşka bir 'eser' karşısında olduğunu
anladı. Koltuktan kalktı, CelâTin masasına geçti ve dirseklerini kitabın iki yanına koyup dikkatle
okumaya başladı.
'Esrar-ı Huruf ve Esrarın Kaybı' ilk ikisinin başlığı kitabın adında buluşan üç ana kısımdan
oluşuyordu. Birinci bölüm, 'Esrar-ı Huruf, Hurufiliğin kurucusu Fazlallah'ın hayat hikayesiyle
açılıyordu. Hikâyeye F.M.Üçüncü laik bir boyut eklemiş, Fazlal-lah'ın mutasavvıf ya da mistik
yönünden çok, akılcı, felsefeci, matematikçi ve dilbilimci kişiliğini öne çıkarmıştı. Fazlallah bir
peygamber, bir mehdi, bir şehit, bir aziz, bir evliya olduğu kadar ve belki de bunlardan daha
çok, ince düşünen bir filozof, bir dehaydı; ama 'bize özgü' bir kişiydi. Bu yüzden Batılı
Oryantalistlerin yaptığı gibi, Fazlallah'ın düşüncelerini Pantheism, Plotinusculuk, Pitagoras ya
da Kabala etkisiyle açıklamaya kalkmak, bütün ömrü boyunca karşı olduğu Batı düşüncesiyle
Fazlallah'ı vurmaktan başka bir şey değildi. Fazlallah su katılmamış bir Doğuluydu.
F.M.Üçüncü'ye göre, Doğu ve Batı, dünyanın iki yarısını paylaşıyorlardı: İyi ile kötü, ak ile
kara, şeytan ile melek gibi bütünüyle birbirinin tersi, reddi, karşıtıydılar. Bu iki âlemin,
hayalperestlerin sandığı gibi, birbirleriyle uzlaşıp barış içinde yaşamalarına imkan yoktu hiç. İki
âlemden biri, her zaman üstün gelmiş, her zaman iki dünyadan biri efendi, öteki köle olmak
zorunda kalmıştı. Bu bitip tükenmeyen ikizler savaşına örnek olsun diye, İskender'in bir kılıç
darbesiyle düğümü ("yani şifreyi" diyordu yazar) çözdüğü Gordium'dan (Kördüğüm'den) Haçlı
Seferlerine, Harun Reşit'in Charlmagne'a yolladığı sihirli saatin üzerindeki çift anlamlı harf ve
rakamlardan AnnibaPin Alpleri geçişine, Endülüs'teki islâm zaferinden, (Kurtuba Camiinin sütun
sayısı üzerine bütün bir sayfa ayrılmıştı), kendisi de bir Hurufi olan Fatih Mehmet'in Bizans'ı ve
İstanbul'u ele geçirişine, Hazer Devleti'nin çöküşünden Osmanlılar'm önce Doppio (Beyaz
Kale), sonra Venedik önünde yenilgiye uğramasına' kadar özel bir anlamla yüklü bir dizi
tarihsel
olay gözden geçirilmişti.
F.M.Üçüncü'ye göre bütün bu tarihsel gerçekler, daha önceden Fazlallah'ın eserlerinde üstü
örtülü olarak ifade ettiği önemli bir noktaya işaret ediyordu. Doğu'nun ve Batı'nın birbirlerine
üstün geldikleri dönemler rastlantısal değil, mantıksaldı. Bu âlemlerden hangisi "o tarihsel
dönemde" dünyayı içinde sırlar kaynaşan, çift anlamlı, esrarlı bir yer olarak görmeyi başarırsa
o âlem ötekini yenip eziyordu. Dünyayı, basit, tek anlamlı, esrarı olmayan bir yer olarak
görenler ise yenilgiye, bunun kaçınılmaz sonucu olan köleliğe mahkûmdular.
İkinci bölümü, F.M.Üçüncü, esrarın kaybının ayrıntılı bir tartışmasına ayırmıştı. İster antik
Yunan felsefesindeki 'idea'yı, ister Neo Platoncu hıristiyanlığın Tanrısını, ister Hint Nirvanasını,
ister Attar'ın Simurg kuşunu, ister Mevlâna'nın 'sevgilisi'sini, ister Hu-rufilerin 'Gizli Hazine'sini,
ister Kant'in 'noumena'smı, ister bir dedektif romanındaki suçlu kişiyi anlatsın, esrar her
seferinde dünyanın içine gizlenmiş bir 'merkez' anlamına geliyordu. Demek ki, diyordu
F.M.Üçüncü, bir uygarlığın 'esrar' düşüncesini kaybetmesinden, düşüncesinin 'merkez'den
yoksunlaşarak düzenini kaybetmesini anlamak gerekiyor.
Galip, sonraki sayfalarda Mevlâna'nın, 'sevgilisi' Şemsi Tebri-zi'yi neden öldürmek zorunda
kaldığına, bu ölümle 'tesis ettiği' esrarı korumak için neden Şam'a gittiğine, bu şehirdeki
gezintilerinin ve araştırmalarının 'esrar' düşüncesini ayakta tutmaya neden yetmediğine ve
Mevlâna'nın Şam'daki yürüyüşleri sırasında düşüncesinin kaybolmakta olan 'merkezini' bulmak
için uğradığı köşelere ilişkin anlamını çözemediği satırlar okudu. Suçlusu bulunama-yarak bir
cinayet işlemenin ya da ortalıktan sırra kadem basar gibi kaybolmanın kayıp esrarı yeniden
kurmak için iyi bir yöntem olduğunu söylüyordu yazar.
Daha sonra F.M.Üçüncü, Hurufilerin en önemli konusu olan 'harflerle yüzler' ilişkisine girmişti.
Fazlallah'ın 'Cavidanname'sin-de yaptığı gibi, gizlenen Tanrının insan suratında görüldüğünü
belirtmiş, uzun uzun insan yüzündeki hatları incelemiş, bu hatların Arap harfleriyle ilişkisini
kurmuştu. Nesimi, Rafii, Misali, Bağdatlı Ruhi ve Gül Baba gibi Hurufı şairlerinin dizelerinin
uzun uzun tartışıldığı çocuksu sayfalardan sonra, bir mantık kuruluyordu:
Mutluluk ve zafer çağlarında, tıpkı içinde yaşanılan dünya gibi, hepimizin yüzü de anlamlıydı.
Bu anlamı dünyanın içinde esrar ve yüzlerimizde harfler gören Hurufilere borçluyduk.
Hurufiliğin kay-boluşuyla, demek ki, dünyamızdaki esrar kadar, yüzlerimizdeki harfler de
kaybolmuştu. Boştu artık yüzlerimiz, üzerlerinden eskisi gibi bir şey okumaya olanak yoktu
onların; kaşlarımız, gözlerimiz, burunlarımız, bakışlarımız ifadelerimiz, boş yüzlerimiz
anlamsızdı. Masadan kalkıp aynada kendi yüzüne bakmak geliyordu Galip'in içinden, ama
dikkatle okudu.
Türk, Arap ve Hint film yıldızlarının yüzlerinde görülen ve Ay'ın görünmeyen yüzünü
düşündürten tuhaf topografya kadar, fotoğraf sanatının insanlara yöneldikçe korkutucu ve
karanlık sonuçlar vermesi de yüzlerimizdeki bu boşlukla ilgiliydi. İstanbul'un, Şam'ın ya da
Kahire'nin sokaklarını dolduran insanların, geceyarıları mutsuzluktan inleyen hayaletler gibi
birbirlerine benzemesi ve çatık kaşlı erkeklerin hep aynı bıyıkları bırakması ve hep aynı
başörtüsünü takan kadınların çamurlu kaldırımlarda yürürlerken hep aynı şekilde önlerine
bakmaları bu boşluk yüzündendi. Demek ki, yapılması gereken şey yüzlerimizin üzerindeki bu
boşluğu yeniden anlamlandıracak, yüzlerimizin üzerinde Latin harflerini görecek yeni bir dizge
kurmaktı. Kitabın ikinci bölümü, bu işin 'Keşf-ü Esrar' adlı üçüncü bölümde yapılacağını
müjdeleyerek bitiyordu.
Galip kelimeleri iki anlamda kullanan ve onlarla çocuksu bir saflıkla oynayan F.M.Üçüncü'yü
sevmişti. Celâl'i hatırlatan bir yan vardı onda.
SEKİZİNCİ BÖLÜM
UZUN SÜREN BİR SATRANÇ OYUNU
"Hanın Reşit, zaman zaman tebdil ederek Bağdat'ı gezer ve halkının kendisi ve idaresi
hakkında ne düşündüğünü öğrenmek istermiş. İşte bu akşam da yine..."
Binbir Gece Masalları
Yakın tarihimizde, 'Demokrasiye Geçiş' diye bilinen dönemlerden birinin karanlık' noktalarına
ışık tutan bir mektup, adının açıklanmasını istemeyen bir okurumun, haklı olarak açıklanmasını
istemediği rastlantılar, zorunluluklar ve ihanetlerle döşeli bir yoldan eline geçmiş. O zamanki
diktatörümüzün yurt dışındaki oğullarından ya da kızlarından birine yazdığı anlaşılan mektubu,
üslubuna -Paşa üslubuna- hiç dokunmadan köşemde yayımlıyorum:
Cumhuriyetimizin kurucusunun öldüğü oda bile o kadar sıcak ve boğucuydu ki, altı hafta önce
o ağustos gecesinde, yalnız Atatürk'ün öldüğü dokuzu beş geceyi gösteren ve rahmetli annemi
şaşırttığı için sizleri hep güldüren ayaklı altın saatin değil, Dol-mabahçe Sarayındaki bütün
saatlerin, İstanbul'daki bütün saatlerin durduğunu, korkunç sıcaktan hareketin, düşüncenin,
zamanın kaskatı kesildiğini sanıyordu insan. Boğaz'a bakan ve her zaman perdeleri dalgalanan
pencerelerde tek bir kıpırtı yoktu; yarı karanlıkta rıhtım boyunca dizilen nöbetçiler, sanki
benim emrim yüzünden değil, zaman durduğu için mankenler gibi hareketsiz kesilmişlerdi.
Yıllardır yapmak isteyip de kararını veremediğim şeye girişmenin zamanı olduğunu hissederek
dolabımdaki köylü elbiselerini giydim. Sarayın artık hiç kullanılmayan Harem Kapısından dışarı
süzülürken kendimi cesaretlendirmek için, benden önce, son beş-yüz yılda, bu yan kapıdan,
İstanbul'un öteki saraylarının Topka-pı'nın, Beylerbeyi'nin, Yıldız'in arka kapılarından çıkarak
özledikleri şehir hayatının karanlıkları içinde kaybolan nice padişahın sağ-salim geri
döndüklerini hatırlattım kendime.
İstanbul ne kadar değişmiş! Zırhlı Chevrolet'in pencereleri yalnız kurşun değil, şehrimin, sevgili
şehrimin gerçek hayatını da
geçirmezlermiş meğer. Saray duvarından ayrıldıktan sonra, Kara-köy'e doğru yürürken bir
satıcıdan helva aldım kendime, şekeri fazlaca yakılmıştı. Açık kahvelerde tavla, kâğıt oynayan,
radyo dinleyen erkeklerle konuştum. Muhallebici dükkânlarında müşteri bekleyen orospuları,
lokanta vitrinlerindeki kebapları işaret ederek dilenen çocukları gördüm. Yatsı namazından
çıkan kalabalıklara karışmak için cami avlularına girdim, arka mahallelerdeki bahçeli aile
çayhanelerinde oturup herkesle birlikle çay içtim, çekirdek yedim. İri parke taşlarıyla kaplı ara
sokakların birinde, komşu misafirliğinden dönen bir genç anayla baba gördüm: Başörtülü
kadın, uyuklayan oğlunu omuzunda taşıyan kocasının koluna • nasıl bir bağlılıkla yaslanmıştı
bir bilsen. Gözlerim yaşlandı.
Hayır, vatandaşlarımın mutluluğu ya da mutsuzluğu için kederlenmiyordum: Bu özgürlük ve
hayâl gecemde bile, vatandaşlarımın kırık dökük, ama gerçek hayatlarına tanık olmak, bende
gerçeğin dışına düştüğüm duygusunu, rüyalardan çıkma kederi ve korkuyu yeniden
alevlendirmişti. İstanbul'a bakarak bu hayâl ve korkudan kurtulnıaya çalıştım. Pastahane
vitrinlerine bakarken, gece-son seferlerinden dönen güzel bacalı Şehir Hatları vapurlarından
inen kalabalıkları seyrederken gözlerim gene, gene sulanıyordu.
Sokağa çıkma yasağımın başlayacağı saat yaklaşıyordu. Dönüş yolumda suyun serinliğini
hissederim diyeT Eminönü'nde bir kayıkçıya yanaştım, elli kuruş verip beni gezdire gezdire,
karşı kıyıya bir yere, Karaköy'e ya da Kabataş'a bırakmasını söyledim. "Sen aklını ekmek
peynirle mi yedin be adam!" dedi bana. "Başkan Paşamızın her gece bu saatlerde motoruyla
gezdiğini, denizde kimi görürse yakalayıp zindana attırdığını bilmiyor musun?" Üzerine benim
resimlerimi bastıkları için düşmanlarımın ne dedikodular çıkardıklarını çok iyi bildiğim o pembe
banknotlardan bir deste çıkarıp karanlıkta uzattım. "Sandalınla açılırsak bana bu Başkan
Paşa'nın motorunu gösterir misin?". "Şu çaputun altına gir ve sakın kıpırdama!" dedi parayı
kaptığı eliyle sandalının başaltında-ki bir köşeyi işaret ederken. "Allah bizi korusun!"
Küreklerini çekti.
Ne yöne gittik karanlık denizde, Boğaz'a mı, Halic'e mi; yoksa Marmara'ya mı, bilemiyordum.
Durgun deniz, karanlık şehir kadar sessizdi. Yattığım yerden suyun üzerindeki belli belirsiz,
ipince bir sisin kokusunu duyuyordum. Uzaktan yaklaşan Vnoto-run gürültüsünü işitince,
"Geliyor işte!" diye fısıldadı kayıkçı. "Her gece gelir!" Sandalımız midyeyle kaplı liman
dubalarının arkasına saklandığında, bir projektörün çevresini sorgular gibi, sağa sola dönen,
şehrin, sahilin, denizin, camilerin üzerinde acımasızca gezinen ışık huzmesinden gözlerimi
alamadım. Ağır ağır yaklaşan iri beyaz teknenin kendisini gördüm sonra; küpeştesinde,
sırtlarında cankurtaran yelekleri ve silâhları bir dizi nöbetçi vardı; daha yukarda kaptan köşkü
ve bir kalabalık ve onların üzerindeki bir yükseltide sahte Başkan Paşa tek başına! Yarı
karanlıkta, gölgenin içinde olduğu için ilerleyen teknede onu zar zor seçiyordum, ama
karanlığın ve incecik sisin içinden, benim gibi giyindiğini görebilmiştim. Sandalcıdan onu takip
etmesini istedim, ama boşuna: Sokağa çıkma yasağının başlamak üzere olduğunu, canını
sokakta bulmadığını söyleyip beni Kabataş'a bıraktı. Tenha sokaklardan sessizce sarayımıza
döndüm.
Gece onu düşündüm, benzerimi, sahte paşayı, ama kim olduğunu ya da denizin ortasında ne
yaptığını değil; onun aracılığıyla kendimi düşünebildiğim için onu düşündüm. Onu daha iyi
izleyebilmek için, sabah, sıkıyönetim komutanlarından, gece sokağa çıkma yasağının bir saat
ileriye atılmasını istedim: Radyolardan benim bir konuşmamla birlikte hemen duyurdular. İşe
bir yumuşama havası vermek »için tutukluların bir kısmının salıverilmesini de emrettim,
bıraktılar.
İstanbul ertesi gece daha neşeli miydi? Hayır! Bu, halkımın bitip tükenmez hüznünün yüzeysel
muhaliflerimin iddia ettikleri gibi, siyasi baskıdan değil, daha derin, daha vazgeçilmez
kaynaktan beslendiğini kanıtlar. Ertesi gece, sigara içiyorlar, çekirdek ve dondurma yiyorlar ve
kahve gene aynı dalgınlık ve hüzünle kahve radyolarından benim yasak saatlerini azaltan
konuşmamı dinliyorlardı; ama ne kadar da gerçektiler! Onlar arasındayken bir türlü
uyanamadığı için gerçek insanlar araşma dönemeyen bir uykuda-gezerin acılarını
hissediyordum. Eminönü'nde kayıkçıyı, nedense, beni bekler buldum. Hemen denize açıldık.
Rüzgarlı dalgalı bir geceydi bu sefer: Sanki Başkan Paşa, bir işaretten tedirgin olmuş gibi
gecikerek bizi bekletti. Kabataş açıklarında, bu sefer başka bir dubanın ardından önce gemisini
ve son-
ra Başkan Paşa'nın kendisini seyrederken, onun güzel olduğunu düşündüm; -eğer bu iki kelime
yan yana gelirse- güzel ve gerçek: Mümkün müdür bu? Kaptan kulesinde toplanmış kalabalığın
üzerinden İstanbul'a, insanlara ve sanki tarihe çevirmişti gözlerinin projektörlerini. Ne
görüyordu?
- Büleklär
- Kara Kitap - 01Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2834Unikal süzlärneñ gomumi sanı 169327.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 02Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2755Unikal süzlärneñ gomumi sanı 180626.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.38.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 03Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2876Unikal süzlärneñ gomumi sanı 166430.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 04Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2806Unikal süzlärneñ gomumi sanı 176130.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 05Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2785Unikal süzlärneñ gomumi sanı 170328.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 06Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2727Unikal süzlärneñ gomumi sanı 174728.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 07Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2795Unikal süzlärneñ gomumi sanı 177728.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 08Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2851Unikal süzlärneñ gomumi sanı 180228.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 09Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2754Unikal süzlärneñ gomumi sanı 168329.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 10Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2839Unikal süzlärneñ gomumi sanı 174030.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 11Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2835Unikal süzlärneñ gomumi sanı 166932.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.53.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 12Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2814Unikal süzlärneñ gomumi sanı 174331.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 13Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2797Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167731.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.53.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 14Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2783Unikal süzlärneñ gomumi sanı 168529.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 15Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2759Unikal süzlärneñ gomumi sanı 164928.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 16Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2814Unikal süzlärneñ gomumi sanı 156531.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 17Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2793Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167330.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 18Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2766Unikal süzlärneñ gomumi sanı 164330.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 19Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2767Unikal süzlärneñ gomumi sanı 167129.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 20Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2748Unikal süzlärneñ gomumi sanı 155230.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 21Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2733Unikal süzlärneñ gomumi sanı 160031.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.53.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 22Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2772Unikal süzlärneñ gomumi sanı 171529.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 23Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2700Unikal süzlärneñ gomumi sanı 170528.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.38.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 24Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2727Unikal süzlärneñ gomumi sanı 165428.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 25Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2742Unikal süzlärneñ gomumi sanı 170329.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 26Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2702Unikal süzlärneñ gomumi sanı 165828.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 27Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2713Unikal süzlärneñ gomumi sanı 168726.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 28Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2772Unikal süzlärneñ gomumi sanı 176026.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 29Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2742Unikal süzlärneñ gomumi sanı 166529.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 30Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2777Unikal süzlärneñ gomumi sanı 166032.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 31Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2699Unikal süzlärneñ gomumi sanı 166629.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 32Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2862Unikal süzlärneñ gomumi sanı 169228.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 33Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2737Unikal süzlärneñ gomumi sanı 172326.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.38.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 34Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2884Unikal süzlärneñ gomumi sanı 164831.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 35Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2908Unikal süzlärneñ gomumi sanı 154330.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 36Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2772Unikal süzlärneñ gomumi sanı 176527.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.38.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 37Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2777Unikal süzlärneñ gomumi sanı 166531.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.53.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 38Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2768Unikal süzlärneñ gomumi sanı 155630.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 39Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2761Unikal süzlärneñ gomumi sanı 143630.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 40Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2748Unikal süzlärneñ gomumi sanı 163032.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.54.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 41Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2760Unikal süzlärneñ gomumi sanı 170429.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Kara Kitap - 42Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2175Unikal süzlärneñ gomumi sanı 136528.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.