Kara Kitap - 26

Süzlärneñ gomumi sanı 2702
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1658
28.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
50.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
"Yemin ediyorum!" dedi ses telâş ve umutsuzlukla. "Bir görsem seni her şeyi anlatacağım."
Galip telefonu fişten çekti. Dün ilk gördüğünde aklına takılan bir yıllığı koridordaki dolaptan
alıp, akşamlan yorgun argın buraya döndüğü zaman CelâPin oturduğu koltuğa oturdu. 1947
yılının iyi ciltlenmiş Harb Okulu Yıllığı'ydı bu: Atatürk'ün, Cumhurbaşkanının, Genelkurmay
Başkanının, bütün ordu kumandanlarının, Harbiye kumandanı ve hocalarının resimleri ve
vecizeleri dışında cildin geri kalan bütünü öğrencilerin özenle çekilmiş fotoğraflarıyla doluydu.
Aralarına pelür kâğıdı konmuş safyaları çevirirken Galip telefon konuşmasından sonra neden
bu yıllığa bakmak istediğini tam bilmiyor, bütün yüzlerin, bütün bakışların, tıpkı kafalarındaki
şapkalar ve yakalarındaki demirler gibi birbirine şaşılacak kadar benzediğini düşünüyordu. Bir
an, sahafların, dükkân önlerinde döküntü ve ucuz kitapları sergiledikleri tozlu kutulardan
bulduğu ve sayfalarındaki gümüş mangır örneklerini ve üzerlerindeki figürleri ancak
uzmanların birbirinden ayırabileceği eski bir nümismatik dergisini karıştınyormuş gibi hissetti
kendini. Sokaklarda yürürken, vapur salonlarında otururken duyduğu bir müziğin içinde
yükseldiğini farketti: Yüzlere bakmaktan hoşlanıyordu.
Sayfalan çevirirken çıkmasını haftalarca beklediği bir resimli çocuk dergisinin matbaa
mürekkebi ve kâğıt kokaiı yeni sayısını karıştırırken duyduğu şeyi hatırlıyordu. Tabii, her şey
kitaplarda yazdığı gibi birbiriyle ilgiliydi. Fotoğraflarda sokaklarda yürürken gördüğü yüzlerin o
bir an parlayan ifadelerini görmeye başladı: Gözlerini yüzler kadar anlamla da doyuruyordu
sanki.
Altmışlı yılların başında tezgâhlanan ve başarısızlıkla sonuçlanan askeri darbeleri
tasarlayanların çoğu - kendilerini tehlikeye at-mayıp genç darbecilere uzaktan göz kırpan
paşaların dışında- bu yıllıkta resimleri yayımlanan genç subaylar arasından çıkmış olmalıydı.
Yıllığın sayfalarına, bazan da bu sayfaların üzerine kapanan pelür kâğıtların üzerine CelâPin
yazıp çiziştirdiklerinde askeri darbelerle ilgili bir şey yoktu ama. Bazı yüzlerin üzerine tıpkı bir
çocuğun yapacağı gibi bıyıklar ve sakallar çizilmişti, bazı yüzlerin elmacık kemikleri ya da
bıyıkları hafifçe karalanarak gölgelendiril-mişti. Bazılarının alın çizgileri, üzerinde anlamsız
Lâtin harflerin okunduğu alınyazılarına dönüştürülmüş, bazılarının gözaltı torbaları O ve C
harflerini tamamlayan düzgün yuvarlaklara çevrilmiş, bazılarına yıldızlar, boynuzlar, gözlükler
takılmıştı. Genç subayların çene kemikleri, alın kemikleri, burun kemikleri işaretlenmiş, kimi
yüzlerin üzerine genişlik ve uzunluk, burun ve dudak, alın ve çene oranlarını araştıran çizgiler
çizilmişti. Bazı fotoğrafların altında ise, başka sayfalardaki fotoğraflara göndermeler vardı.
Birçok subay adayının yüzüne sivilceler, et benleri, lekeler, Halep çıbanları, morluklar ve yanık
izleri eklenmişti. Üzerine hiçbir çizgi ve harf iliştirilemeyecek kadar parlak ve temiz olan bir
yüzün yanına şu cümle yazılmıştı: "Rötuşlanmış fotoğraflar ruhları öldürüyor!"
Galip dolabın aynı köşesinden çıkardığı başka bazı yıllıkları da karıştırırken aynı cümleyle
karşılaştı: Mühendislik Mektebi öğrencilerinin, Tıp Fakültesi profesörlerinin, elli yılında meclise
giren milletvekillerinin, Sivas-Kayseri tren hattında görev alan mühendis ve yöneticilerin,
Bursa'yı Güzelleştirme Derneğinin ve Kore Savaşına İzmir Alsancak'tan gönüllü yazılanların
fotoğraflarında da Celâl'in aynı çizgilerini ve karalamalarını gördü. Yüzlerin çoğu ortadan çizilen
dik bir çizgiyle ikiye bölünmüş, böylece iki yarım yüzdeki harfler daha belirgin kılınmak
istenmişti. Galip bazan sayfaları hızlı hızlı çeviriyor, bazan bir fotoğrafa uzun uzun bakı-
yordu: Sanki güçlükle hatırladığı bir anıyı unutuşun sonsuz uçurumuna düşmeden önce son
anda kurtarır gibi, sanki karanlıkta götürüldüğü karanlık bir evin adresini sonradan çıkarmaya
çalışır gibi. Bazı suratlar ilk anda gösterdikleri şeylerden fazlasını daha sonra vermiyorlardı;
bazılarıysa durgun ve sakin yüzeyleri içinden hiç beklenmedik bir anda bir hikâyeye
başlıyorlardı. Bazı renkleri hatırlıyordu Galip o zaman, yıllar önce seyrettiği bir yabancı filmde
şöyle bir gözüken garson kızın hüzünlü bakışını; dinlemek istediği, ama her seferinde kaçırdığı
bir müziğin radyodan son kere çalmışını hatırlıyordu.
Hava kararırken Galip koridordaki dolaptan bulabildiği bütün yıllıkları, bütün albümleri, gazete
ve dergilerden kesilmiş resimleri, şuradan buradan toplanmış fotoğraflarla dolu bütün kutuları
çalışma odasına getirmiş sarhoş gibi karıştırıyordu. Fotoğraflarının nerede, nasıl, ne zaman
çekildiği hiç belli olmayan yüzler görüyordu; genç kızlar, fötr şapkalı beyefendiler, başörtülü
kadınlar, temiz suratlı delikanlılar, yitip gitmiş umutsuzlar. Fotoğrafları nerede, nasıl çekildiği
anlaşılan mutsuz suratlar görüyordu: Bakanların ve koruma polislerinin hoşgörülü bakışları
arasında Başbakana dilekçe veren muhtarlarını endişeyle seyreden iki vatandaşımız;
Beşiktaş'ta Dereboyu'nda çıkan yangından dengini ve çocuğunu kurtarabilen anne; Mısırlı
Abdülvahap'ın Elhamra'da oynayan filmine bilet almak için kuyrukta bekleyen kadınlar;
üzerinde esrarla yakalanan ünlü göbek dansözü ve film yıldızı Beyoğlu Karakolunda polisler
arasında; zimmetine para geçirdiği anlaşıldıktan sonra yüzündeki ifade birdenbire boşalan
muhasebeci. Kutulardan gelişigüzel çektiği bu resimler kendi varoluş ve saklanış nedenlerini
kendileri açıklıyordular sanki: "Bir fotoğraftan, bir insanın yüz ifadesinin saklandığı bir
belgeden daha anlamlı, daha doyurucu, daha meraklı ne olabilir ki?" diye düşündü Galip.
Rötuşlarla, beylik fotoğraf hileleriyle anlamı ve ifadesinin derinliği sakatlanmış en 'boş' yüzlerin
bile arkasında anılar ve korkularla yüklü bir hikâye, gizlenmiş bir sır, kelimelerle
anlatılamayacağı için gözlere, kaşlara, bakışlara vurmuş bir keder olduğunu tuhaf bir hüzünle
hissediyordu. Milli Piyangodan en büyük ikramiyeyi kazanan bir yorgancı çırağının mutlu ve
şaşkın yüzüne bakarken, karısını bıçaklayan sigorta memurunun ve üçüncü seçilerek
bizi Avrupa'da 'en iyi şekilde temsil eden' güzellik kraliçemizin fotoğraflarına bakarken Galip'in
gözlerinden yaşlar akacaktı.
Bazı yüzlerde Celâl'in yazılarında okuduğu bir kederin izlerini görerek o yazıların bu
fotoğraflara bakılarak yazıldığına karar verdi: Fabrika ardiyelerine bakan yoksul evlerinin
bahçelerine asılı çamaşırların anlatıldığı bir yazı 57 kg. amatör boks şampiyonumuzun yüzüne
bakarak yazılmış olmalıydı; eğri büğrü Galata sokaklarının aslında yalnız yabancılar için eğri
büğrü olduğunu anlatan yazı, Atatürk'le yattığını gururla ima eden yüz on bir yaşındaki ses
sanatçımızın mor beyaz yüzünden yola çıkılarak kaleme alınmıştı; Mekke'den dönerken trafik
kazasına uğrayan hacı otobüsün-deki takkeli ve ölü hacı yüzleri, Galip'e eski İstanbul harita ve
gravürleri üzerine bir yazıyı hatırlattı. Bu yazıda Celâl bazı haritaların üzerinde hazinelerin, bazı
Frenk gravürlerinde ise padişahımıza suikast yapmak üzere İstanbul'a gelmiş bazı çılgın
düşmanlarımızın işaretlendiğini yazmıştı. Galip, CelâPin İstanbul'un bir köşesindeki gizli
apartman katında haftalarca kimseyi görmeden oturduğu günlerin birinde kaleme aldığı bu
yazıyla, üzerleri yeşil kalemin çizgileriyle işaretlenmiş haritalar arasında bir ilişki olduğunu
düşündü.
İstanbul haritası üzerindeki semtleri hecelemeye başladı. Her kelime günlük hayat içinde yıllar
boyunca binlerce defa kullanıldığı için o kadar anıyla yüklüydü ki tıpkı 'su' ya da 'şey'kelimeleri
gibi Galip'e artık hiçbir şey hatırlatmıyordu. Hayatında daha az yer tutan semt adlan ise,
yüksek sesle tekrarlandıklarında hemen bir şey çağrıştırıyordu. Galip, Celâl'in İstanbul'un bazı
semtlerini anlattığı bir dizi yazısını hatırladı. Dolaptan çıkardığı bu yazılar 'İstanbul'un Gizli
Kalmış Köşeleri' ortak başlığını taşıyordu, ama Galip onları okudukça İstanbul'un gizli
köşelerinden çok Celâl'in küçük hikâyecilikleriyle dolu olduğunu gördü. Başka zaman
gülümseyerek karşılaşacağı bu hayâl kırıklığı birden o kadar canını sıktı ki, öfkeyle Celâl'in
bütün yazı hayatı boyunca yalnız okuyucularını değil bilinçle kendisini de aldattığını düşündü.
Fatih-Harbi-ye tramvayındaki küçük kavganın, Feriköy'deki evinden bakkala yollanıp bir daha
hiç geri dönmeyen bir çocuğun ve Tophane'deki bir saatçi dükkanındaki tıkırtılı müziğin
anlatıldığı bu yazıları okurken Galip kendi kendine, "Artık aldanmayacağım," diye mırıldan-
di. Az sonra Celâl'in, Harbiye'de, Feriköy'de ya da Tophane'deki bir evde saklanabileceği aklına
ister istemez gelince, bir anda öfkesini, kendisini bir tuzağa çeken CelâPe değil, Celâl'in
yazılarında ipuçları gören aklına yöneltti. Böylece sürekli eğlence arayan bir çocuktan nefret
eder gibi hikâyesiz yaşayamayan aklından nefret etti. Bir anda, dünyada işaretlerin,
ipuçlarının, ikinci ve üçüncü anlamların, gizlerin, sırların yeri olmadığına karar verdi: Bütün
işaretler anlamak ve bulmak isteyen kendi aklının ve hayâllerinin kuruntularıydı. Her eşyanın
yalnızca o eşya olarak varolduğu bir dünyada huzurla yaşayabilme isteği yükseldi içinde; o
zaman ne yazılar, ne harfler, ne yüzler, ne sokak lambaları, ne Celâl'in masası, ne Melih
Amcadan kalma şu dolap, ne de Rüya'nın parmak izlerini, taşıyan bu makasla tükenmez kalem
kendi dışındaki bir sırrın şüpheli bir işareti olacaktı. Yeşil tükenmez kalemin yalnızca bir yeşil
tükenmez kalem olacağı ve kendisinin de başka birisi olmak istemeyeceği bu âleme nasıl
girebilirdi acaba? Seyrettiği filmdeki uzak ve yabancı ülkede yaşadığını hayâl eden çocuk gibi
Galip, bu âlemde yaşadığına kendini inandırmak isteyerek masanın üzerindeki haritalara baktı:
Bir an bir ihtiyar adamın alnı kırışıklıklarla dolu yüzünü görür gibi oldu, sonra hepsi birbirine
karışan padişah yüzleri gözünün önünde belirdi, bu görüntüyü tanıdık birinin yüzü, belki de bir
şehzadenin yüzü izledi, ama seçene kadar o da kayboldu.
Daha sonra Celâl'in otuz yılda biriktirdiği yüz fotoğraflarına, içinde yaşamak istediği o yeni
âlemin görüntüleriymiş gibi bakabileceğini düşünerek koltuğa oturdu. Kutulardan gelişigüzel
çektiği fotoğraflardaki yüzlere üzerlerinde bir sır ya da işaret görmemeye çalışarak bakmaya
çalıştı. Böylece her surat tıpkı nüfus ya da ikametgâh kağıtlarındaki fotoğraflar gibi, yalnızca
burun, gözler, ağız ile kaplı fiziksel bir nesnenin tarifi olarak gözükmeye başladı. Arada bir,
elindeki sigorta karnesinde gördüğü derin anlamlı ve güzel bir kadın yüzündeki acıya dalan biri
gibi, bir an kederlendiğinde kendini toplayarak hemen başka bir resme, kendinden başka hiçbir
acıyı ve hikâyeyi göstermeyen başka bir yüze bakıyordu. Yüzlerin hikâyelerine de kendini
kaptırmamak için fotoğrafların altındaki yazıları ve Celâl'in resimlerin kenarlarına ve üzerlerine
yazdığı harfleri okumuyordu hiç. Uzun bir süre, fotoğraflara baktıktan,
onları yalnızca insan yüzlerinin haritaları olarak görebilmek için kendini zorladıktan sonra,
Nişantaşı Meydanında akşam trafiği birikirken gözlerinden yeniden, yeniden yaşlar akmaya
başladığında Celâl'in otuz yılda biriktirdiği fotoğrafların yalnızca küçük bir kısmını elden
geçirebilmişti.
ALTINCI BÖLÜM CELLÂT VE AĞLAYAN YÜZ
"Ağlama, ağlama, ah lütfen ağ/ama." Halit Ziya
Gözyaşları içindeki bir erkek niye telâşlandırır bizi? Ağlayan, bir kadını, günlük hayatımızın sıra
dışı, ama duygulu ve acıklı bir parçası olarak görebilir, içtenlik ve sevgiyle benimseriz onu.
Ağlayan bir erkek ise bir çaresizlik duygusuyla doldurur içimizi. Tıpkı dünyanın sonuna gelir
gibi ya yapılabilecek şeylerin sonuna gelmiştir bu adam -bir sevdiğinin ölümünde olduğu gibi-
ya da dünyasında bizimkiyle uyuşmayan bir yan vardır; huzursuz edici, hatta dehşet verici bir
yan. Yüz dediğimiz ve tanıdığımızı sandığımız haritada hiç tanımadığımız bir ülkeye
rastgelmenin şaşkınlığını ve dehşetini hepimiz biliriz. Bu konuda, Naima'nın 'Tarih'inin VI.
cildinde ve Mehmet Halife'nin 'Tarihi Gılmani'sinde anlatılan bir hikâyeye, Edirneli Kadri'nin
'Cellâtlar Tarihi'nde de rastgeldim.
Çok değil, üç yüzyıl önce bir bahar gecesi, dönemin en namlı cellâtı Kara Ömer, atıyla Erzurum
Kalesine yaklaşıyordu. On iki gün önce padişah kararı ve Bostancıbaşı'nın görevlendirilmesiyle
eline tutuşturulan bir fermanla Erzurum Kalesine hükmeden Abdi Paşa'yı idam etmeye
yollanmıştı. O mevsimde sıradan bir yolcunun bir ayda alacağı İstanbul-Erzurum yolunu on iki
günde aldığı için memnundu; bahar gecesinin serinliği içinde yorgunluğunu unutmuştu, ama
gene de görev öncesi hissetmediği bir durgunluk vardı üzerinde: Sanki işini hakkıyla ve
yüzakıyla yapmasını engelleyecek bir lanetin gölgesini ya da bir kararsızlığın kuşkusunu
hissediyordu.
İşi zordu zor olmasına: Hiç tanımadığı ve görmediği bir Pa-şa'nın adamlarıyla dolu konağına
tek başına girecek, fermanı verecek, kendi sarsılmaz varlığı ve güveniyle Paşa'ya ve çevresine
padişahın kararına karşı çıkmanın boşluğunu hissettirecek, küçük bir ihtimal ama, Paşa bu
boşluğu hissetmekte gecikirse, hiç vakit geçirmeden ve çevresindekiler suça niyet etmeden
onu hemen öldü-
recekti. Bu işte öylesine deneyimliydi ki, hissettiği kararsızlık bu yüzden olamazdı hiç: Otuz
yıllık meslek hayatında yirmiye yakın şehzade, iki sadrazam, altı vezir, yirmi üç paşa, hırlı
hırsız, suçlu suçsuz, kadın, erkek, çocuk, ihtiyar, hıristiyan, müslüman altı yüzün üzerinde
kişiyi idam etmiş, çıraklığından başlayarak bugüne kadar binlerce kişiyi işkenceden geçirmişti.
Bahar sabahı, cellât şehre girmeden önce bir su kıyısında atından indi ve kuşların neşeli
cıvıltıları arasında abdest aldı, namaz kıldı. İşlerinin yolunda gitmesini Allahtan dilemek, dua
etmek pek seyrek yaptığı bir işti. Ama her seferinde olduğu gibi Tanrı bu çalışkan kulunun
duasını kabul etti.
Böylece her şey yolunda gitti. Kuşağında yağlı kemendiyle ve usturayla kazılı kafasında kızıl
keçeden külahıyla cellâtı görür görmez tanıyan Paşa, başına gelecekleri hemen anladı, ama
kuraldışı denebilecek hiçbir zorluk çıkarmadı. Belki de suçunu bildiği için kaderine kendini
çoktan hazırlamıştı.
Önce, fermanı, en azından on kere ve her seferinde aynı dikkatle okudu. (Kurallara bağlı
olanlarda görülen bir özellik.) Okuduğu fermanı gösterişli bir edayla öpüp başına koydu. (Hâlâ
çevresinde etki bırakmayı düşünebilenlerde görülen ve Kara Ömer'in budalaca bulduğu bir
tepki.) Kuran okumak, namaz kılmak istediğini söyledi. (Vakit kazanmak isteyenlerde ve
gerçekten inananlarda görülen bir istek.) Namazını kıldıktan sonra, üzerindeki kıymetli taşlan,
takıları, yüzükleri cellâtına kalmasın diye, "Beni hatırlarsınız," diyerek çevresindeki adamlarına
dağıttı. (Dünyaya sıkı sıkı bağlı olanlar ve cellâtına kin duyabilecek kadar yüzeysel olanlarda
görülen bir tepki.) Ve bu tepkilerin bir ya da birkaçını değil, ama hepsini gösterenlerin çoğu
gibi, boynuna kement geçirilmeden önce, küfürler ederek boğuşmaya da kalktı. Ama çenesinin
kenarına sıkı bir yumruk yedikten sonra çöktü ve ölümü beklemeye başladı. Ağlıyordu.
Ağlamak da böyle durumlarda kurbanların gösterdiği sıradan tepkilerden biriydi, ama Paşa'nın
ağlayan yüzünde öyle bir şey gördü ki cellât, otuz yıllık meslek hayatında ilk defa bir
kararsızlık geçirdi. Böylece, hiç yapmadığı bir şeyi yaptı: Boğmadan önce kurbanının yüzüne
bir kumaş örttü. Başka meslekdaşlarmda gördüğü zaman eleştirdiği bir davranıştı bu; çünkü
işini duraksamadan ve
kusursuz yapabilmek için bir cellâtın kurbanının gözlerine sonuna kadar bakabilmesi
gerektiğine inanırdı.
Öldüğüne emin olduktan sonra, hiç vakit kaybetmeden ölünün başını gövdesinden 'şifre'
denilen özel usturayla ayırdı ve yanında getirdiği içi balla dolu kıldan bir torbanın içine sıcağı
sıcağına daldırdı. Görevini başarıyla yaptığını kanıtlayabilmesi için, İstanbul'da onu teşhis
edeceklere kurbanının kellesini hiç bozulmadan götürmeliydi çünkü. İçi balla dolu kıldan
torbaya dikkatlice yerleştirirken, Paşa'nın yüzündeki o ağlayan bakışı, o anlaşılmaz ve dehşet
verici ifadeyi bir daha, hayretle gördü ve ömrünün pek de uzak olmayan sonuna kadar hiç
unutamadı.
Hemen atına binip şehirden çıktı. Kurbanının gövdesi gözyaşlarıyla ve iç bayıltacak kadar acıklı
bir cenaze töreniyle gömülürken, cellât atının terkisindeki kelleyle, olay yerinden en azından iki
günlük uzaklıkta olmayı isterdi hep. Böylece, birbuçuk gün süren sürekli bir yolculuktan sonra,
Kemah kalesine vardı. Kervansarayda karnını doyurdu, torbasıyla hücresine çekildi ve uzun bir
uykuya yattı.
Yarım gün süren deliksiz bir uykudan uyanırken, rüyasında çocukluğunun Edirne'sinde
görüyordu kendini: Annesinin, kaynata kaynata yalnız bütün evi ve bahçeyi değil, bütün
mahalleyi mayhoş bir incir kokusuyla kokutarak yaptığı incir reçeliyle dolu, koskoca bir
kavanoza yaklaştığı zaman, incir diye gördüğü o küçük yeşil yuvarlakların ağlayan bir kellenin
gözleri olduğunu anlıyordu önce; sonra yasak bir şey yapmaktan çok ağlayan yüzdeki o
anlaşılmaz dehşete tanık olmanın suçluluk duygusuyla kavanozun kapağını açıyor ve içinden
ağlayan yetişkin bir erkeğin hıçkırıkları gelmeye başlayınca, elini kolunu bağlayan bir
çaresizlikle donuyordu.
Ertesi gece, bir başka kervansarayda bir başka yataktaki uykusunun orta yerinde kendini ilk
gençliğinin akşamüstlerinden birinde buldu: Hava kararmadan az önce, Edirne'nin içinde, ara
sokakların birindeydi. Kim olduğunu çıkaramadığı için bir arkadaşının uyarısı üzerine, göğün bir
ucunda batan güneşi, öbür ucunda yükselen soluk dolunayın beyaz yüzünü görüyordu. Daha
sonra, güneş battıkça ve hava karardıkça ayın yusyuvarlak yüzü aydınlanarak belirginleşiyor
ve çok da geçmeden ışıl ışıl parlayan bu yüzün bir insan yüzü, ağlayan bir yüz olduğu
anhşılıyordu. Hayır, Edirne
sokaklarını başka bir kentin, huzursuzluk verici, anlaşılmaz sokaklarına dönüştüren şey, ayın
yüzünün ağlayan bir yüze dönüşmesin-deki acıklı yan değil, anlaşılmaz yandı.
Ertesi sabah, cellât uykusunun orta yerinde keşfettiği bu gerçeğin kendi anılarıyla uyuştuğunu
düşündü. Meslek hayatı boyunca, binlerce erkeğin ağlayan yüzünü görmüştü, ama o yüzlerin
hiçbiri bir acımasızlık, korku ya da suçluluk duygusuna sürükleme-mişti onu. Sanılanın tersine,
kurbanları için üzülür kederlenirdi, ama bu duygu bir adalet, bir zorunluluk, bir geri
dönülmezlik mantığıyla dengelenirdi hemen. Kafalarını kestiği, boğduğu, boyunlarını kırdığı
kurbanlarının kendilerini ölüme götüren nedenler zinciri konusunda cellâtlarından her zaman
daha bilgili olduklarını bilirdi çünkü. Gözyaşlarıyla çırpınarak, sümükler içinde yalvara-rak,
hıçkırarak, katılarak ölüme giden bir erkeğin görüntüsünde dayanılmayacak, katlanılamayacak
h,içbir şey yoktu..İdamlıklardan tarihe, efsanelere geçecek gösterişli tavırlar, cesur sözler
bekleyen bazı budalalar gibi, cellât ne küçümserdi ağlayan erkekleri, ne de hayatın rastlantısal
ve geri dönülmez acımasızlığını hiç mi hiç anlayamamış başka çeşit budalaların yaptıkları gibi,
elini kolunu bağlayan bir acıma duygusuna kapılırdı onlar karşısında.
Rüyalarında elini kolunu bağlayan şey neydi peki? Güneşli ve pırıl pırıl bir sabah, atının
terkisinde kıldan torba, kayalarla kaplı derin uçurumlar arasından geçerken, cellât, elini kolunu
bağlayan tutukluğun Erzurum'a girmeden önce duyduğu kararsızlıkla, ruhunda gölgesini
hissettiği belli belirsiz o lanet duygusuyla ilgili olduğunu düşündü: Boğmadan önce bir aba
parçasını kurbanının yüzüne örtmeye kendini zorlayan bir esrarı görmüştü kurbanının
unutulması gereken yüzünde. Uzun gün boyunca cellât, şaşırtıcı biçimleri olan sarp kayalıklar
(tencere gövdeli bir yelkenli, başı yerine bir incir yerleşmiş bir aslan) her zamankinden daha
yabancı ve daha şaşırtıcı çam ve kayın ağaçlan ve buz gibi derelerin kıyılarındaki tuhaf, ne
tuhaf, çakıltaşlan arasından atını sürerken, terkisinde taşıdığı yüzün ifadesini bir daha hiç
düşünmedi. Daha şaşırtıcı olan dünyaydı artık; yeniden keşfettiği, ilk defa farkettiği yeni bir
dünya.
Bütün ağaçların uykusuz gecelerde hatıralarının arasında kıpırdanan karanlık gölgelere
benzediğini yeni farkediyordu. Yeşe-
ren yamaçlarda koyun sürülerini otlatan günahsız çobanların omuzlarının üstünde başlarını, bir
başkasının eşyasını taşır gibi taşıdıklarını ilk defa seziyordu. Dağ eteklerinde kurulmuş on evlik
küçük köylerin, cami kapılarında sıra sıra dizilen boş ayakkabıları hatırlattığını ilk defa
anlıyordu. Yarım gün sonra aralarından geçeceği Batıdaki mor dağların ve onların tam
üstündeki, minyatürlerden çıkma bulutların, dünyamn çıplak, çırılçıplak bir yer olduğuna işaret
ettiğini yeni görüyordu. Bütün bitkilerin, nesnelerin, ürkek hayvanların hatıralar kadar eski,
çaresizlik kadar yalın ve kâbuslar kadar korkutucu bir âlemin işaretleri olduğunu şimdi
kavrıyordu. Batıya doğru ilerledikçe ve uzayan gölgeler anlam değiştirdikçe, cellât, çatlayan bir
çömlekten sızan kan gibi, çevresine esrarını çözemediği işaretlerin, belirtilerin sızdığını hissetti.
Karardık çökerken girdiği kervansarayda, karnını doyurdu, ama torbayla bir hücreye kapanıp
uyuyamayacağını anladı. Uykusunun orta yerinde, patlayan bir yaradan akacak irin gibi, ağır
ağır yayılacak korkulu rüyaya; bu rüyada her gece, bir başka anının kıyafetlerine bürünerek
ağlayacak o çaresiz yüze katlanamayacağını biliyordu. Kervansaray kalabalığı içindeki insan
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Kara Kitap - 27
  • Büleklär
  • Kara Kitap - 01
    Süzlärneñ gomumi sanı 2834
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1693
    27.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 02
    Süzlärneñ gomumi sanı 2755
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1806
    26.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 03
    Süzlärneñ gomumi sanı 2876
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1664
    30.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 04
    Süzlärneñ gomumi sanı 2806
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1761
    30.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 05
    Süzlärneñ gomumi sanı 2785
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1703
    28.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 06
    Süzlärneñ gomumi sanı 2727
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1747
    28.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 07
    Süzlärneñ gomumi sanı 2795
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1777
    28.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 08
    Süzlärneñ gomumi sanı 2851
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1802
    28.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 09
    Süzlärneñ gomumi sanı 2754
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1683
    29.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 10
    Süzlärneñ gomumi sanı 2839
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1740
    30.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 11
    Süzlärneñ gomumi sanı 2835
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1669
    32.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 12
    Süzlärneñ gomumi sanı 2814
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1743
    31.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 13
    Süzlärneñ gomumi sanı 2797
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1677
    31.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 14
    Süzlärneñ gomumi sanı 2783
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1685
    29.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 15
    Süzlärneñ gomumi sanı 2759
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1649
    28.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 16
    Süzlärneñ gomumi sanı 2814
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1565
    31.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 17
    Süzlärneñ gomumi sanı 2793
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1673
    30.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 18
    Süzlärneñ gomumi sanı 2766
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1643
    30.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 19
    Süzlärneñ gomumi sanı 2767
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1671
    29.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 20
    Süzlärneñ gomumi sanı 2748
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1552
    30.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 21
    Süzlärneñ gomumi sanı 2733
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1600
    31.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 22
    Süzlärneñ gomumi sanı 2772
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1715
    29.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 23
    Süzlärneñ gomumi sanı 2700
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1705
    28.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 24
    Süzlärneñ gomumi sanı 2727
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1654
    28.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 25
    Süzlärneñ gomumi sanı 2742
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1703
    29.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 26
    Süzlärneñ gomumi sanı 2702
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1658
    28.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 27
    Süzlärneñ gomumi sanı 2713
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1687
    26.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 28
    Süzlärneñ gomumi sanı 2772
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1760
    26.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 29
    Süzlärneñ gomumi sanı 2742
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1665
    29.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 30
    Süzlärneñ gomumi sanı 2777
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1660
    32.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 31
    Süzlärneñ gomumi sanı 2699
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1666
    29.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 32
    Süzlärneñ gomumi sanı 2862
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1692
    28.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 33
    Süzlärneñ gomumi sanı 2737
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1723
    26.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 34
    Süzlärneñ gomumi sanı 2884
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1648
    31.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 35
    Süzlärneñ gomumi sanı 2908
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1543
    30.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 36
    Süzlärneñ gomumi sanı 2772
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1765
    27.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 37
    Süzlärneñ gomumi sanı 2777
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1665
    31.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 38
    Süzlärneñ gomumi sanı 2768
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1556
    30.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 39
    Süzlärneñ gomumi sanı 2761
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1436
    30.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 40
    Süzlärneñ gomumi sanı 2748
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1630
    32.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 41
    Süzlärneñ gomumi sanı 2760
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1704
    29.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 42
    Süzlärneñ gomumi sanı 2175
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1365
    28.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.