Kara Kitap - 18

Süzlärneñ gomumi sanı 2766
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1643
30.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
42.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
49.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
romanlarının kahramanlarına benzettiği için Celâl'in çok sevdiğini, ceket ceplerinin
kenarlarındaki söküklerin ellerini bastırarak sık sık ceplerin içine soktuğu için açıldığını, alt
dudağın ve adem elmasının üzerindeki jilet kesiklerini son yıllarda göremediğini, ceketinin
cebindeki dolma kalemi Celâl'in bugün hâlâ kullandığım hatırladı. Onu seviyordu ve ondan
korkuyordu: Celâl'in yerinde olmak istiyordu ve Celâl'den kaçıyordu: Onu arıyordu ve unutmak
istiyordu. Sanki hayatının deşifre edemediği anlamını, Celâl'in bildiği, ama kendisinde gizlediği
bir sırrı, dünyanın içindeki ikinci âlemin esrarını, şakayla başlayarak bir kâbusa dönüşmüş bir
oyunun çıkış kapısını ondan öğrenebilmek için, Celâl'in ceketini, yakasına yapışır gibi tuttu.
Uzaktan, rehberin artık alşıkanlık kadar heyecan da taşıyan sesi duyuluyordu.
"Babam, harfler aracılığıyla yüzlerine, artık sokaklarımızda, evlerimizde, toplumumuzun hiçbir
yerinde görülemeyecek anlamlar yerleştirdiği mankenlerini öyle bir hızla yaratıyordu ki, onlar
için yeraltında açtığımız odalarda yeterince yer bulamıyorduk. Bu yüzden, bizi tarihin yeraltına
bağlayan dehlizleri tam aynı sıralarda bulmamız bir rastlantıyla açıklanamaz. Artık tarihimizin
yeraltında hüküm süreceğini, yeraltındaki hayatın yer üstündeki çöküntünün sonuna bir işaret
olduğunu, uçları birer birer evimize açılan dehlizlerin, iskeletlerle kaynaşan yeraltı yollarının,
ancak bizim yarattığımız gerçek vatandaş yüzleriyle hayat ve anlam bulacak tarihi fırsatlar
olduğunu babam çok iyi görüyordu."
Galip yakasını bırakınca, Celâl'in mankeni, kurşun bir asker gibi ayaklarının üstünde sağa sola
ağır ağır sallandı. Galip bu tuhaf, dehşet verici ve gülünç görüntüyü bir daha hiç unutmayacağını
düşünerek bir iki adım geriledi, bir sigara yaktı. Öteki ziyaretçilerle birlikte "birgün iskeletler
kadar mankenlerle de kıpır kıpır kaynaşacak" yeraltı şehrinin ağzına inmek gelmiyordu hiç
içinden. Böylece, rehber, 'misafirlerine', Halic'in öte yakasında, bundan bin üç yüz altı yıl önce,
Attilâ'nın saldırısından korkan Bizans-lılarca açılıp, bir ucu ta bu yakaya ulaşmış dehlizin ağzını
gösterirken ve bu ağızdan elde bir lamba içeri girerseniz, göreceğiniz iskeletlerin ve bu
iskeletlerin bekçilik ettiği ve bundan altı yüz yetmiş beş yıl önce, Latin istilacılarından
saklanmış hazinelerin ve örümcek ağlarından gözükmeyen masalarla sandalyelerin hikâyesini
öfkeyle anlatırken rehber, Galip bu görüntülerin ve hikâyelerin işaret ettiği bir bilmeceyi çok
eskiden Celâl'in yazılarının birinde okuduğunu düşünüyordu. Rehber, babasının, yeraltı
dünyasına inişi, mutlak bir çöküşün zorunlu bir alameti olarak gördüğünü anlatırken, Bizantion
da, Buzos da, Nova Roma da, Romani de, Tsarg-rad da, Miklagard da, Kostantinopolis de,
Cospoli de, İstin-Polin de yeraltına doğru kaçınılmaz bir zorunluluk sonucu kazılan her
dehlizden, her derin tünelden sonra yer üstünde inanılmaz alt üst oluşların gerçekleştiğini,
yeraltı uygarlığının kendisini oraya iten yeryüzünden intikamını her seferinde aldığını öfkeyle
anlatırken rehber, Galip, bir yazısında Celâl'in, apartman katlarından yeraltı uygarlıklarının bir
uzantısı gibi sözettiğini hatırlıyordu. Rehber, hikâyesinin öfkesiyle, yeraltınm alameti olduğu o
muazzam yıkıma, karşı konulamayacak o kıyamete katılmak için, babasının bütün dehlizleri,
sıçanlar, iskeletler ve örümceklerle kaplı hazinelerle kaynaşan bütün yeraltı yollarını
mankenleriyle doldurmak istediğini anlatırken, bu muazzam yıkım şöleninin hayalleriyle
babasının hayatına yeni bir anlam verdiğini anlatırken ve kendisinin de, yüzlerini harflerin
esrarıyla doldurduğu eserleriyle bu yolda ilerlediğini heyecanla anlatırken rehber, Galip
rehberin her sabah herkesten önce bir Milliyet alıp, Celâl'in yazısını hırsla, kıskançlıkla, nefretle
ve aynı öfkeyle okuduğuna inanmak üzereydi. Rehber, Abbasi kuşatmasından korkuya kapılıp
yeraltına inen Bizanslılarla, Haçlı istilasından kaçan Yahudilerin birbirlerine sarılarak ölümsüzle-
Şen iskeletlerini seyretmeye tahammülü olanların, tavanlarından altın gerdanlıklarla bileziklerin
sarktığı bu inananılmaz dehlize girebileceklerini söylerken, Galip, rehberin Celâl'in en son
yazıları-
L
nı dikkâtle okuduğunu anlamıştı. Rehber, Bizanslılar, bundan yedi yüz yıl önce şehirdeki altı
bini aşkın İtalyanı katlederken kaçan Cenevizlilerin, Amalfililerin, Pisalıların iskeletleriyle, bir
Azak gemisiyle şehre giren vebadan kurtulanların altı yüz yıllık iskeletlerinin, ta Avarların
muhasarası sırasında yeraltına indirilmiş masalarda, birbirlerine yaslanarak, oturup kıyamet
saatini sabırla beklediklerini anlatırken, Galip, Celâl'deki sabrın kendisinde de olduğunu
düşünüyordu. Rehber, Bizans'ı yağmalayan Osmanlılardan kaçmak için, Ayasofya'dan Aya
İrini'ye uzanan, oradan Pantokra-tor'a açılan ve daha sonra içine sığışılamadığı için, bir ucu ta
bu yakaya varan dehlizlere, iki yüz yıl sonra IV. Murat'ın kahve ve tütün ve afyon yasağından
kaçmak için kendilerini atanların, üzerlerine kar gibi inmiş ipeksi bir toz tabakası içinde,
ellerinde kahve değirmenleri, cezveleri, nargileleri, çubukları, tütün ve afyon keseleri ve
fincanlarıyla, bir gün kendilerine kurtuluş yolunu gösterecek mankenleri beklediklerini
anlatırken, Galip, aynı ipeksi toz tabakasının bir gün Celâl'in iskeletini de örteceğini
düşünüyordu. Rehber, Bizans'dan kovulan Yahudilerin sığındığı dehlizlere, yedi yüz yıl sonra,
saray kumpasında başarısızlığa uğradıktan sonra, yeraltına inmek zorunda kalan III. Ahmet'in
şehzadesinin ve ondan yüz yıl sonra, sevgilisiyle haremden kaçan Gürcü kızının iskeletlerinden
başka, bugün sahte para basan matbaacıları ellerinde ıslak banknotlar, renk kontrolü yaparken
ya da bodrum katındaki küçük tiyatroda soyunma odası olmadığı için, bir kat aşağı inen
Müslüman Lady Macbeth'i aynalı masasında, kaçak kasaplardan aldığı bir fıçı dolusu manda
kanıyla ellerini, dünyada hiçbir sahnede görülmemiş özgün bir kırmızıya boyarken ya da
ihracat heyecanına kapılmış genç kimyagerlerimizi paslı Bulgar gemileriyle Amerika'ya sevk
edecekleri nefis eroini damıttıkları camdan fanusların başında görebileceğimizi söylerken
rehber, Galip bütün bunları Celâl'in yazıları kadar yüzünden de okuyabileceğini düşünüyordu.
Çok sonra, rehber 'misafirlerine' bütün dehlizleri ve bütün mankenleri gösterdikten ve
babasının ve kendisinin en büyük düşü olduğunu söylediği şeyi, sıcak bir yaz günü, yukarıda
bütün İstanbul ağır bir öğle sıcağının içinde sinekler, çöpler ve toz bulutları içersinde
uyuklarken, aşağıda, yeraltınm soğuk, nemli ve karanlık dehlizlerinde sabırlı iskeletlerle, bizim
insanlarımızın hayatiye-
tiyle kıpır kıpır yaşayan mankenlerin, hepbirlikte bir şölen, büyük bir eğlence, yaşamı ve ölümü
kutsayan ve zamanın ve tarihin ve yasaların ve yasakların ötesine geçen bir şenlik
düzenleyeceklerini anlattıktan ve bu şenlikte mutlulukla dans eden iskeletlerle mankenlerin
kırılan şarap kaseleriyle fincanların, müziğin ve sessizliğin ve çiftleşme takırtılarının dehşetini
ve coşkusunu, misafirler korkuyla düşledikten ve rehberin hikâyelerini bile anlatma gereğini
duymadığı yüzlerce 'vatandaş' mankeninin yüzündeki acıyı gördükten sonra, dönüş yolunda,
Galip dinlediği bütün hikâyelerin, gördüğü bütün yüzlerin ağırlığını üzerinde hissediyordu.
Bacakla-rındaki halsizlik, ne çıktıkları yokuşun dikliğindendi, ne de uzun günün
yorgunluğundan. Önünden hiç durmadan geçtikleri nemli odalarda çıplak ampullerin
aydınlattığı kaygan basamaklarda karşısına çıkan kardeşlerinin yüzlerindeki yorgunluğu kendi
gövdesinde hissediyordu. Bükük boyunlar, eğrilmiş beller, kamburlaşmış sırtlar, çarpılmış
bacaklar bütün o vatandaş dertleri ve hikâyeleri kendi gövdesinin uzantılarıydı. Bütün yüzlerin
kendi yüzü, bütün umutsuzlukların kendi umutsuzluğu olduğunu hissettiği için, kendisine kıpır
kıpır yaklaşan o mankenlere hiç bakmamak, onlarla göz göze gelmemek istiyordu, ama kendi
ikizinden uzaklaşamayan biri gibi, gözlerini alamıyordu da onlardan. Bir ara Galip, tıpkı ilk
gençliğinde Celâl'in yazılarını okurken yaptığı gibi, gördüğü dünyanın arkasında, çözerse
etkisinden sıyrılabileceği basit bir sır olduğuna kendini inandırmak istedi; reçetesi bulunursa
inşam özgür-leştirecek bir esrar; ama tıpkı Celâl'in yazılarını okurken hissettiği gibi, bu
dünyanın içine o kadar fazla gömülmüş buldu ki kendini, esrarı çözmek için kendini her
zorlayışında, hafızasını kaybetmiş biri gibi, çaresizleşip çocuklaştığını hissetti: Mankenlerin
işaret ettiği dünyanın ne anlama geldiğini bilmiyordu, burada bu yabancı insanlarla ne işi
olduğunu bilmiyordu, harflerin ve suratların anlamını ve kendi varoluşunun sırrını da
bilmiyordu. Üstelik, yeryüzüne yaklaştıkça, yukarılara çıktıkça, derindeki sırlardan daha da
uzaklaştığı için, burada görüp öğrendiklerini de unutmaya başladığını seziyordu. Yukarı
odalarm birinde, rehberin üzerinde durmadığı bir dizi 'sıradan vatandaş' mankeni görünce,
onlarla aynı yazgıyı paylaştığım, aynı şeyleri düşündüğünü hissetti: Bir zamanlar, hepbirlikte,
anlamlı bir hayat yaşamışlardı, ama bilinmeyen bir ne-
denden, bu anlamı, tipti hafızaları gibi kaybetmişlerdi şimdi. Bu anlamı yeniden bulmaya her
kalkışlarında, hafızaların örümcekli dehlizlerine her girişlerinde kayboldukları için, akıllarının
kör karanlık sokaklarında dönüş yolunu bulamadıkları için, hafızalarının dipsiz kuyusuna
düşmüş yeni hayatın anahtarını hiçbir zaman bulamadıkları için evlerini, yurtlarını,
geçmişlerini, tarihlerini kaybedenlerin o çaresiz acılarına kapılıyorlardı. Bu evden uzakta kalma,
yolunu kaybetme acısı öyle şiddetli, öyle dayanılmazdı ki, artık kayıp anlamı, ya da esrarı,
hatırlamaya bile kalkmadan yalnızca sabretmek, sessizce, sonsuzluk zamanının dolmasını
tevekkülle beklemek en iyisiydi. Ama Galip, yeryüzüne yaklaştıkça, bu boğucu bekleyişe
katlanamayacağını, aradığını bulamadan huzur bulamayacağını da seziyordu. Geçmişini,
belleğini hayâllerini kaybetmiş biri olmaktansa, bir başkasının kötü bir taklidi olmak daha iyi
değil miydi? Demir merdivenlerin eşiğine geldiğinde, kendini Celâl'in yerine koyarak bütün
mankenleri, onları yaratan düşünceyi küçümsemek istedi: Saçma bir düşüncenin saplantıyla
tekrarından ibaretti her şey; kötü bir karikatürdü; soğuk bir şakaydı; hiçbir bütünlüğü olmayan
sefil bir budalalıktı! İşte, kendi kendisinin karikatürü olan rehber sanki bu düşünceyi
kanıtlamak için, babasının 'İs-lâmda resim yasağı' denen şeye inanmadığını, 'düşünce' denen
şeyin kendisinin zaten suretten başka bir şey olmadığını, burada da bir suretler dizisi
gördüklerini anlatıyordu. İşte, ilk girdikleri odaya vardıklarında, rehber bu 'muazzam
tasavvurun'ayakta kalabilmesi için manken piyasasına da iş yapmaları gerektiğini açıklıyor,
misafirlerinden yeşil yardım sandığına gönüllerinden kopan bir şeyi atmalarını rica ediyordu.
Galip, yeşil sandığa bin lira attıktan sonra, antikacı kadınla göz göze geldi.
"Beni tanıdınız mı?" dedi kadın. Yüzünde rüyalardan çıkma bakış ve çocuksu ve oyuncu bir
ifade vardı. "Anneannemin hikâyelerinin hepsi doğruymuş." Gözleri yarı karanlıkta kedi gözü
gibi parlıyordu.
"Efendim?" dedi Galip utançla.
"Hatırlayamadın," dedi kadın. "Orta okuldayken aynı sınıftaydık. Belkıs."
"Belkıs," dedi Galip, bir an bütün sınıfta Rüya'dan başka hiç-
bir kızı gözünün önüne getiremediğini farkederek.
"Arabam var," dedi kadın. "Ben de Nişantaşı'nda oturuyorum. Seni bırakabilirim."
Temiz havaya çıkan kalabalık ağır ağır dağıldı. İngiliz gazeteciler Pera Palas'a gittiler, fötr
şapkalı adam kartvizitini Galip'e verdi, CelâPe selam söyledi ve Cihangir'in arka sokaklarına
daldı. İskender bir taksiye bindi, fırça bıyıklı mimar da Belkıs ve Ga-lip'le yürüyordu. Atlas
Sinemasını geçtiklerinde, bir ara, sokağın girişindeki satıcıdan tabakta pilav alıp yediler.
Taksim'e doğru bir saatçinin buz tutmuş vitrininde gözüken saatlere, sihirli oyuncaklara bakar
gibi baktılar. Galip gecenin bulanık laciverdiyle aynı renkteki yırtık bir film afişine ve çoktan
öldürülmüş eski bir başbakanın bir fotoğrafçı dükkânının vitrinindeki resmine bakarken, mimar
onları Süleymaniye Camiine götürmeyi önerdi: "Manken Cehennemi" dediği yerdekinden daha
da ilginç bir şey gösterecekti onlara; dört yüz yıllık cami ağır ağır yerinden oynuyormuş!
Belkıs'in, Talimhane'de bir arka sokakta bıraktığı arabasına binip, sessizce yola koyuldular. İki
katlı, karanlık korkunç evlerin arasından geçerlerken "korkunç, korkunç!" demek geldi Galip'in
içinden. Hafif hafif kar yağıyor, bütün şehir uyuyordu.
Uzun bir yolculuktan sonra, camiye geldiklerinde mimar hikâyesini anlatmıştı: Restorasyon ve
tamiratında çalıştığı için caminin yeraltı dehlizlerini biliyor, birkaç kuruş karşılığında bütün
kapıları açmaya hazır imamı tanıyordu. Arabanın motoru susunca Galip dışarı çıkmayacağını,
onları bekleyeceğini söyledi.
"Arabada donarsın!" dedi Belkıs.
Galip, kadının kendisiyle sizli bizli konuşmadığına dikkât etti önce, sonra güzelliğine rağmen
üzerindeki ağır paltosu ve o anda başına sardığı başörtüsüyle, uzak bir teyzeye benzediğine.
Bayram ziyaretlerine gittikleri o uzak teyzenin çıkardığı badem ezmeleri o kadar şekerli olurdu
ki, ısrarla tutulan bir ikincisini yemeden önce su içmesi gerekirdi Galip'in. Rüya niye gelmezdi
bu bayram ziyaretlerine?
"Gelmek istemiyorum!" dedi Galip kararlı bir sesle.
"Niye ama?" dedi kadın. "Sonra minareye de çıkarız." Mimara döndü. "Minareye çıkabilir
miyiz?"
Bir an bir sessizlik oldu. Çok da uzak olmayan bir yerde bir
köpek havladı, Galip kar altındaki şehrin uğultusunu duydu. "Benim kalbim merdivenlere
dayanmaz," dedi mimar, "Siz çıkarsınız"
Minareye çıkma düşüncesi hoşuna gittiği için Galip arabadan indi. Çıplak ampullerin karla kaplı
ağaçlan aydınlattığı birinci avluyu geçip caminin iç avlusuna girdiler. Taş kütlesi burada birden,
olduğundan küçük gözükünce, cami, sırlarını gizleyemeyen tanıdık bir yapıya dönüştü. Mermeri
kaplayan buzlaşmış kar tabakası, yabancı saat reklâmlanndaki ay yüzeyi gibi karanlık ve çukur
çukurdu.
Revakın bir köşe yaptığı yerde mimar, madeni bir kapıya takılı asma kilidi işgüzarlıkla
kurcalamaya başladı. Bir yandan da, üzerinde kurulduğu tepe ve kendi ağırlığıyla birlikte
caminin yüzyıllardır, her yıl beş on santim Halic'e kaydığını, aslında, şimdiye kadar çok daha
hızla su kıyısına inmesi gerektiğini, ama temeller arasında dolaşan ve sırrı hâlâ anlaşılamayan
"bu taş duvarların", bugün hâlâ tekniğini aşamadığımız "bu lağım tertibatının", bu kadar ince
düşünülüp dengelenmiş "su terazisinin" bundan dört yüz yıl önce hesaplanmış "dehlizler
manzumesinin" caminin hareketini yavaşlattığını anlatıyordu. Kilitle birlikte kapı karanlık bir
dehlize açıldığında Galip kadının parlayan gözlerinde hayata bağlı bir merak gördü. Öyle
olağanüstü bir güzelliği yoktu belki Belkıs'm, ama insan onun ne yapacağını merak ediyordu.
"Batılılar bu sırrı çözemediler!" dedi mimar bir sarhoş gibi ve bir sarhoş gibi dehlize girdi. Galip
dışarıda kaldı.
Kenarları buz tutmuş sütunların gölgeleri içinden imam çıka-geldiğinde Qalip dehlizden gelen
sesleri dinliyordu. İmam sabahın bu saatinde uyandırılmaktan şikâyetçi görünmüyordu hiç.
Dehlizden gelen seslere o da kulak verdikten sonra, sordu: "Kadın turist midir?" "Hayır," dedi
Galip, sakalın imamı olduğundan yaşlı gös-¦ terdiğini farkederek. "Sen de hoca mısın?" dedi
imam. "Hocayım." "Fikret Bey gibi profesörsün!" "Evet." "Caminin yerinden oynadığı doğru
mu?" "Doğru, Onun için geldik." "Allah sizden razı olsun!" dedi imam. Kuşkulu bir hali vardı.
"Kadının yanında çocuğu var mıydı?" "Yok," dedi Galip. "İçerde, derinde saklanan bir çocuk
var." "Yüzyıllardır kayıyormuş cami," dedi Galip güvensizlikle. "Onu biliyorum," dedi imam,
"oraya girmek de yasaktır, ama bir turist karı çocuğuyla girdi içeri, gördüm. Sonra tek başına
çıktı. Çocuk içeride kaldı." "Polise söyleseydin," dedi Galip. "Gerek yok," dedi imam, "çünkü
sonra çocuğun da, karının da resmi gazetelerde çıktı: Habeş kralının torunuymuş çocuk. Onu
oradan çıkarsınlar artık." "Çocuğun suratında ne vardı?" dedi Galip. "Bak, görüyor musun,"
dedi imam kuşkuyla, "sen de biliyorsun.« Çocuğun gözünün içine bakamıyordun." "Ne
yazıyordu suratında?" diye sordu Galip ısrarla. "Suratında çok şey yazıyordu," dedi imam
kendine olan güvenini yitirerek. "Sen surat okumayı bilir misin?" dedi Galip. İmam sustu.
"Kaybettiği bir yüzü yeniden bulabilmek için insanın yüzün anlamı peşinden koşması yeterli
midir?" dedi Galip. "Artık orasını sen daha iyi bilirsin," dedi imam kaygıyla. "Cami açık mı?"
dedi Galip. "Kapısını yeni açtım," dedi imam. "Birazdan sabah namazı için gelirler. Git."
Caminin içi boştu. Neon lambaları, bir denizin yüzeyi gibi uzanan mor halılardan çok, çıplak
duvarları aydınlatıyordu. Ga-lip'in çoraplı ayaklan buz kesti. Kubbeye, sütunlara, başının
üstündeki muazzam taş kütlesine etkilenmek isteyerek baktı; ama içinde kendi etkilenme
isteğinden başka bir şey uyanmadı: Bir bekleyiş duygusu, belli belirsiz bir ne olacak merakı...
Tıpkı örüldüğü taşlar gibi, caminin kendi varlığı kendine yeten, kapalı, koskocaman bir nesne
olduğunu hissetti. Mekân ne bir yere çağırıyordu insanı, ne de başka bir yere gönderiyordu.
Hiçbir şey, hiçbir şeyin işareti olmadığı gibi, her şey her şeyin işareti de olabilirdi. Bir an mavi
bir ışık görür gibi oldu, sonra güvercin kanadına benzeyen bir şeyin acele vuruşlarını duydu,
ama hemen sonra her şey yeni bir anlam bekleyen o eski sessiz durgunluğuna döndü. O
zaman eşyanın, taşların olması gerekenden 'çıplak' olduğunu düşündü: Eşyalar kendisini "bize
bir anlam ver!" diyerek çağırıyorlardı sanki. Az sonra, fısıldaşarak yürüyen iki ihtiyar ağır ağır
yaklaşıp mihrabın hemen önüne çökünce Galip nesnelerin çağrısını da duymaz oldu.
Belki de bu yüzden, minareye çıkarken Galip'in içinde, başına yeni bir şey geleceğine ilişkin bir
beklenti yoktu hiç. Mimar, Belkıs Hanım'ın beklemeden yukarı çıktığını söyleyince, Galip hızla
merdivenleri çıkmaya başlamıştı, ama çok geçmeden, yüreğinin vuruşlarını şakaklarında
hissedince durakladı. Bacakları ve kalçalarında bir ağrı başlayınca oturdu. Basamakları
aydınlatan çıplak
ampullerden her birini geçince oturuyor, sonra gene çıkıyordu. Yukarlarda bir yerde, kadının
ayak seslerini duyunca hızlandı, ama çok sonra, ancak şerefeye çıktığı vakit yetişebildi ona.
Kadınla birlikte, sessizce, hiçbir şey konuşmadan uzun uzun karanlık içindeki İstanbul'u, şehrin
belli belirsiz ışıklarını, atıştıran karı seyrettiler.
Galip karanlığın yavaş yavaş aralandığını farkettiğinde, şehrin kendisi, uzak bir yıldızın ışık
almayan yüzü gibi daha uzun bir süre gecenin içinde kalacakmış gibi görünüyordu. Daha
sonra, soğuktan titrerken, baca dumanlarına, cami duvarlarına, beton yığınlarına vuran ışığın
şehrin dışından değil, içinden sızdığını düşündü. Tıpkı, daha oluşumunu tamamlamakta olan bir
gezegenin yü-. zeyi gibi, üzeri beton, taş, kiremit, ahşap ve pleksiglas ve kubbeyle kaplı inişli
çıkışlı şehir parçacıkları, sanki ağır ağır aralanacaklar ve karanlığın içinden esrarlı yeraltının
alev rengi aydınlığı sıza-caktı, ama bu belirsizlik saati de çok sürmedi. Tek tek duvarlar,
bacalar, damlar arasından sigara ve banka reklâmlarının iri harfleri gözükmeye başlayınca
hemen yanı başlarındaki hoparlörden sabah ezanını okuyan imamın madeni sesini duydular.
Merdivenleri inerken Belkıs, Rüya'yı sordu. Galip karısının evde kendisini beklediğini söyledi;
ona bugün üç tane polisiye roman almıştı; Rüya geceleri polisiye roman okumayı severdi.
Belkıs yeniden Rüya'yı sorduğunda kadının kişiliksiz Murat'ı-, na binmişler, fırça bıyıklı mimarı
her zaman geniş, her zaman tenha Cihangir Caddesine bırakmışlar, Taksim'e çıkıyorlardı. Galip
Rüya'mn bir işte çalışmadığını, polisiye romanlar okuduğunu, arada bir okuduğu romanlardan
birini de ağır ağır çevirdiğini söyledi. Taksim Meydanında dönerken kadın, Galip'e Rüya'mn bu
çevirileri nasıl yaptığını sordu. Galip "yavaş yavaş" yaptığını söyledi: Galip sabahlan
yazıhanesine gidiyor, Rüya da kahvaltı ettikleri masayı toplayıp oraya yerleşiyordu, ama
Rüya'yı o masada çalışırken bir kere görmediği gibi hayâl de edemiyordu. Başka bir soru
üzerine Galip, bir uykudagezerin dalgınlığıyla, bazı sabahlar, Rüya yatağından kalkmadan önce
evden çıktığını söyledi. Haftada bir kere ortak teyzelerine, halalarına akşam yemeğine
gittiklerini söyledi, bazan, akşamları Konak Sinemasına gittiklerini söyledi.
"Biliyorum," dedi Belkıs. "Sizi sinemada görürdüm. Sen haya-
tından memnun, lobideki resimlere bakarken, kolundan şefkatle tuttuğun karını balkona çıkan
kapıya kalabalıkla birlikte götürürken o, duvarlardaki afişlerde ve kalabalığın içinde kendisine
başka bir dünyanın kapılarını açacak bir yüzü arardı. Senden çok uzakta bir yerde, yüzlerin
gizli anlamını okuduğunu anlardım."
Galip sustu.
"Beş dakikalık arada, sen hayatından memnun iyi uslu bir koca gibi karını sevindirecek
hindistan cevizli çikolatayı ya da buzlu pengueni almak için tahta kutusunun altına parayla
vuran satıcıya el ederken ve ceplerinde bozuk para ararken, ben, sinemanın soluk ışıkları
altında perdedeki halı süpürgesi ya da portakal sıkacağı reklâmına mutsuzlukla bakan karının o
reklâmlarda bile kendisini başka bir ülkeye götürecek sihirli bir bildirinin izlerini aradığını
sezerdim."
Galip susuyordu.
"Geceyarısına doğru insanlar, birbirlerinden çok, birbirlerinin pardesü ve paltolarına yaslanarak
Konak Sinemasından çıkarlarken, ben, sizin de kolkola girip önünüze baka baka evinize
yürüdüğünüzü görürdüm."
"En sonunda," dedi Galip, belli belirsiz bir öfkeyle, "bir kere sinemada görmüşsün bizi."
"Bir değil, on iki kere sinemada, altmış kereden fazla sokakta, üç kere lokantada, altı kere
dükkânlarda gördüm sizi. Eve döndüğümde, tıpkı çocukluğumda yaptığım gibi, yanındaki kızın
You have read 1 text from Törek literature.
Çirattagı - Kara Kitap - 19
  • Büleklär
  • Kara Kitap - 01
    Süzlärneñ gomumi sanı 2834
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1693
    27.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 02
    Süzlärneñ gomumi sanı 2755
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1806
    26.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 03
    Süzlärneñ gomumi sanı 2876
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1664
    30.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 04
    Süzlärneñ gomumi sanı 2806
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1761
    30.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 05
    Süzlärneñ gomumi sanı 2785
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1703
    28.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 06
    Süzlärneñ gomumi sanı 2727
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1747
    28.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 07
    Süzlärneñ gomumi sanı 2795
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1777
    28.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 08
    Süzlärneñ gomumi sanı 2851
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1802
    28.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 09
    Süzlärneñ gomumi sanı 2754
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1683
    29.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 10
    Süzlärneñ gomumi sanı 2839
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1740
    30.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 11
    Süzlärneñ gomumi sanı 2835
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1669
    32.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 12
    Süzlärneñ gomumi sanı 2814
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1743
    31.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 13
    Süzlärneñ gomumi sanı 2797
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1677
    31.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 14
    Süzlärneñ gomumi sanı 2783
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1685
    29.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 15
    Süzlärneñ gomumi sanı 2759
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1649
    28.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 16
    Süzlärneñ gomumi sanı 2814
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1565
    31.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 17
    Süzlärneñ gomumi sanı 2793
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1673
    30.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 18
    Süzlärneñ gomumi sanı 2766
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1643
    30.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 19
    Süzlärneñ gomumi sanı 2767
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1671
    29.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 20
    Süzlärneñ gomumi sanı 2748
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1552
    30.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 21
    Süzlärneñ gomumi sanı 2733
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1600
    31.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 22
    Süzlärneñ gomumi sanı 2772
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1715
    29.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 23
    Süzlärneñ gomumi sanı 2700
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1705
    28.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 24
    Süzlärneñ gomumi sanı 2727
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1654
    28.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 25
    Süzlärneñ gomumi sanı 2742
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1703
    29.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 26
    Süzlärneñ gomumi sanı 2702
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1658
    28.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 27
    Süzlärneñ gomumi sanı 2713
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1687
    26.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 28
    Süzlärneñ gomumi sanı 2772
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1760
    26.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 29
    Süzlärneñ gomumi sanı 2742
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1665
    29.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 30
    Süzlärneñ gomumi sanı 2777
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1660
    32.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    52.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 31
    Süzlärneñ gomumi sanı 2699
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1666
    29.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 32
    Süzlärneñ gomumi sanı 2862
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1692
    28.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 33
    Süzlärneñ gomumi sanı 2737
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1723
    26.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 34
    Süzlärneñ gomumi sanı 2884
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1648
    31.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 35
    Süzlärneñ gomumi sanı 2908
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1543
    30.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 36
    Süzlärneñ gomumi sanı 2772
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1765
    27.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 37
    Süzlärneñ gomumi sanı 2777
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1665
    31.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    53.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 38
    Süzlärneñ gomumi sanı 2768
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1556
    30.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 39
    Süzlärneñ gomumi sanı 2761
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1436
    30.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 40
    Süzlärneñ gomumi sanı 2748
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1630
    32.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    54.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 41
    Süzlärneñ gomumi sanı 2760
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1704
    29.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Kara Kitap - 42
    Süzlärneñ gomumi sanı 2175
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1365
    28.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.