Çankaya - 22
Süzlärneñ gomumi sanı 3384
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1845
29.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
42.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Bu cevap beni büyük hayrete düşürdü. Düşünceye daldığımı gören ve henüz ayakta duran yüzbaşının şu sözleri ile uyandım:
- Efendim, Kuvay-ı Seyyaremizin ordudaki 'irtibat zabiti' ile dün konuşmuştum. Onun söylediğine göre İsmet Bey bugünlerde hastaneden çıkmış Kuvay-ı Seyyare subaylarına rasladığı zaman onlara hakaret etmek için bahane arıyormuş. Ben de karargâh subayından nezaketsizce bir muamele gördüm.
Bu sözler, acısı altında inlediğim hastalığın gerdiği sinirlerim üzerinde öyle bir kırbaç tesiri yaptı ki, hiçbir taraftan ciddîlik ve samimîlik eseri görmediğim bu ortaklık hayatına bir son vermeliyim, bu artık kaçırılmıyacak bir fırsattır, yeter ki İsmet Bey'le buluşayım, hele beni hafife aldığını göreyim, diye düşündüm ve içimden böyle bir hâl karşısında ne yapacağıma da karar vermiştim. Oturduğum yatağımdan fırladım. Arkadaşlarıma:
- Arkamdan gelin! dedim.
Hep birlikte sokağa fırladık. Karargâh oturduğum eve uzak değildi. Yürürken en güvendiğim arkadaşlardan ikisine bazı direktifler verdim. Karargâh kapısına yaklaştık. Çifte nöbet bekliyen askerler emir almış olacaklar ki:
- Yasaktır efendim, nöbetçi subayına haber verelim, dediler.
Birisi zili çalmak istedi ise de önlendi. Nöbetçilerin yanına arkadaşlarımdan dördünü bırakarak ötekilerle Nizamiye kapısından içeri daldım. Bu atakla İsmet Bey karargâhının kapısı bizim elimize geçmiş demekti. Hızla İsmet Bey'in bulunduğu ikinci kata çıktık. Yaver ve kurmaylar odasının kapısına bakan merdivenin başına iki nöbetçi diktikten sonra kendimi koridorun sonundaki komutanlık odasının kapısında buldum. Onların kapısını vurmakla açıp içeri girmekliğim bir oldu. Arkadaşlarımı koridorda bıraktım.
İsmet Bey koltukta idi. Karşısında ayakta levazım subayı duruyor, yüksek sesle kendisine bir şeyler söylüyordu. En son işittiğim kelimeler 'Kuvay-ı Seyyare' idi. İsmet Bey beni görünce şaşırmış hâlde ayağa kalkarak kısa bir duraklama geçirdi. Sonra gergin adımlarla bana doğru geldi. Yüzündeki şaşkınlık gülümsemeye çevrilmişti. Ellerimi tutarak, nabzımı yoklıyarak, kollarımı okşayarak:
- Ne vakit teşrif ettiniz? Sizi ateşli ve sıkıntılı buldum. Rahatsızlığınız nasıl? diye beni masaya doğru çekti. Karşı karşıya oturduk. İsmet Bey'e:
- Beyefendi izin veriniz de levazım reisiniz bizi yalnız bıraksınlar, dedim.
İsmet Bey'in işareti üzerine reis elindeki kâğıtları masanın üzerine bırakarak çıktı. Ben hemen şunları söyledim:
- Samimîlikten eser kalmıyan aramızdaki münasebetlere son vermiye geldim. Şu günlerde aleyhimdeki maskeli ve maskesiz hareketlerden maksat nedir? Eğer bana ve Kuvay-ı Seyyare'ye ihtiyaç kalmamışsa açıkça söyleyin, hemen dağıtayım. Görüyorsunuz ki hastayım. Kafaca vücutça dinlenmiye ihtiyacım var. Ben sizinle açık görüşüyorum ve böyle cevap vermenizi istiyorum.
İsmet Bey:
- Allah şu fesatçıların cezasını versin, dedi. Samimî söylüyorum ki ben sizi Fuad Paşa'dan daha çok seviyorum. Emin olunuz, memleket müdafaasında size ve kuvvetlerinize lüzum kalmadığı inancında değilim. Fakat görüyorum ki bire bin katan nifakçılar sizi hakkımda şüpheye düşürmüşler. Bütün bu anlaşmazlıkların eskisi gibi ortadan kalkmasını istiyorum. Ben sizin gibi arkadaşların fedakârlığına güvenerek ordu komutanlığını alıp geldim. Önce şunu söyleyim ki sizi hizmetlerinize uygun düşecek bir askerî üniforma içinde görmek istiyorum. Rütbenin derecesini siz tayin ediniz. Karar vermek ve emrini almak benim vazifemdir. Refet Bey meselesine gelince İstiklâl Mahkemesi'ne verdiğiniz dosyayı geri aldırınız. Bu yargılamanın bırakılmasını rica ederim. Refet Bey sizi daima takdir etmiştir. Size istediğiniz yerde tarziye verecektir.
İsmet Bey kulaklarını avcunun içine almış, gözlerini gözlerime dikerek vereceğim cevabı bekliyordu. İltifatına teşekkür ettim. Rütbe meraklısı olmadığımı söyledim. 'Sırası düşünce zararlı gördüğün bazı vatandaşların, hatta bazı akrabamın idam kararlarını imza ettim. Rütbe alırsam küçülürüm. Ben bu lütfa kuvvetlerinle çalışan subayları lâyık görürüm,' dedim. Refet Bey'e gelince o mahkemede beraat etmesine imkân olmıyan bir sanık olduğu için Dahiliye Vekili olması bile doğru değilken nasıl olurmuş da Güney Cephesi Komutanlığına gönderilirmiş? Yarın Ankara'ya gideceğim. Dönüşte tekrar bu meseleyi görüşmek isterim. Karargâh komutanımızı da uyarmanızı rica ederim. Bu akşam size karşı biraz nezaketsizce hareket etmekliğime o sebep olmuştur."
Ethem: "İsmet Bey'in konuşması tasarladığımı yapmaktan beni vazgeçirdi" diyor. Bu tasarladığının ne olduğunu derinleştirmeye hacet yok. Bir müddet sonra Ethem'in nasıl bir ruh hâli içinde olduğunu Mustafa Kemal Paşa ile Ankara'dan Eskişehir'e geldiği zaman daha iyi anlıyacağız.
Ethem, ertesi gün Ankara'ya gitti. Ankara'da bütün nifakçılar etrafını sarmışlar, Ethem'i alabildiğine kışkırtmışlardı. "Nasıl, sen Mustafa Kemal'e güvenme, dediğimiz vakit bize inanmamıştın. Senin için ne düşündüklerini görüyorsun!" diyorlardı. Mustafa Kemal'i ise üzgün bulmuştu. Mustafa Kemal: "Siz Kütahya'dan ayrıldıktan sonra kardeşiniz Tevfik Bey'le cephe komutanı arasında anlaşmazlık artmıştır. Acele Kütahya'ya dönmelisiniz," diyordu. Tevfik Bey Kuvay-ı Seyyare bölgesine gönderilen kaymakam İbrahim Bey'i komutası altındaki süvari kuvveti ile birlikte geri göndermişti. Sözde İbrahim Bey Kuvay-ı Seyyare aleyhine bildiriler dağıtmıştı. Tevfik Bey: "Bize şerefsizlik isnat eden sizin gibi bir komutanı bundan sonra tanıyamam, sizinle münasebetlerimi kesiyorum," diyordu.
Tevfik, Ankara'dan Ethem'e de bir telgraf çekerek, gel işi düzelt, yoksa ben bu şartlarla bu görevde kalmam, bundan böyle de fesatlık yapanların karargâhıma yollanmasını emrettim, hepsini muhakemesiz ve kayıtsız şartsız idam edeceğim, diyordu.
Cephe komutanının Kuvay-ı Seyyare'ye karşı tutumu meydanda idi. Ethem bu telgrafı aldığı gece Nazilli'den Demirci Efe kendisini telgraf başına çağırdı. Efe diyordu ki: "Bundan iki buçuk ay önce Konya isyanı üzerine oraya gönderilmiştim. Miralay Refet Bey'le çalıştıktan sonra Nazilli'ye döndüm. Dinlenmeye ihtiyacım olduğundan kendim köyümde kaldım. Kuvvetlerimi cepheye göndermiştim. Konya'dan döndüğümde apaçık görüyorum ki şahsıma karşı entrikalar çevrilmektedir. Yanımdakiler bile bile aleyhime kışkırtılmaktadır. Refet Bey'den dün bir telgraf aldım. Askerî birliklerden birine komuta etmek üzere Konya'ya gel, diyor. Benim bulunduğum yer cepheye Konya'dan daha yakın. Sonra ordu birliğine benim komutan olmaklığım ne demek? Ben bunda bir samimîlik görmüyorum. Bilmem siz ne dersiniz?" Ethem şu cevabı verdi: "Refet Bey'in istediğini yapıp yapmamak senin bileceğin şey. Onu benden daha iyi tanıman lâzım. Yakın vakte kadar sizinle beraber bulunmuştur. İhtiyatlı bulun. Ben de bu meseleyi Meclis yolu ile halletmek için Ankara'ya gelmiştim. Fakat Mecliste bir şaşkınlık var. Bu uygunsuzluklara tam bir son vermeden Kütahya'ya dönmek zorundayım. Sür'atle dönüşüm Kuvay-ı Seyyare ile cephe arasında bir fenalığa meydan vermemek içindir. Refet Bey'i geri aldırmak yolu ile meseleyi halletmek isteyen mebuslar var. Refet Bey İstiklâl Mahkemesi'nde sanıktır. Yörük Ali ile aranız nasıldır? Birkaç gün önce bir mektubunu almıştım. Cevap veremedim. Cevabımda bize sadık kalmasını tavsiye edeceğim."
Her şey yoluna konacağı söylendiği için Kütahya'ya gitti. İsmet Bey Eskişehir'de olmadığından onunla görüşemedi.
***
İngilizler Anadolu'ya asker yollamak ve Yunanlılara yardım niyetinde değil idiler. Venizelos Yunanistan'ın kendi ordusu ile İzmir ve hinterlandını ele geçirmeyi başaracağını söylemişti. Ülke dışındaki Yunan zenginlerinden de büyük yardım görmüştü.
Yunan taarruzu yalnız işgal bölgesini genişletmekten ve kuvvetleri yayıp dağıtmaktan başka sonuç vermeyince İngilizler bir barış taarruzuna geçtiler. Padişah ekim başlarında Damat Ferit'i çekerek yerine ihtiyar vezir Tevfik Paşa'yı getirdi. İzzet ve Salih paşalar da kabinede idiler. Yeni hükûmet Serves Antlaşmasını hafifletme ve İngilizlerle anlaşma umudu belirdiğini bildirerek Ankara'yı yumuşatmaya kalkıştı. Uzaktan haberleşme ile sonuç almayınca İzzet ve Salih paşalar bazı önemli şahsiyetlerle birlikte Mustafa Kemal Paşa ile buluşmak istediler. Mustafa Kemal kendilerini Bilecik'te bulacağını yazdı.
Ethem tehlikesi de o aralık durmalı ve Kuvay-ı Seyyare'nin başı boş bırakılmamalı idi. Mustafa Kemal Kütahya'da Ethem'e şu telgrafı çekti: "İstanbul'dan Ankara'ya gelmek üzere yola çıktıklarını bildiren İzzet Paşa heyetinin karşılanması için Meclis tarafından bir heyet gönderilmesini ve bu heyet arasında sizinle benim de bulunmaklığımızı arkadaşlar uygun bulduklarından rahatsızlığınıza rağmen hususî trenle Ankara'ya dönmenizi bekliyorum."
Atatürk'e göre Ethem ve Tevfik kardeşler isyan etmeğe karar vermişlerdi. Cephede Tevfik Bey fırsat aramakta idi. Ankara'da kardeşi milletvekili Reşid Bey ve Ethem takımı hareketlerini buna göre ayarlıyorlardı. Önce cephe komutanını itibardan ve makamından düşürmek, orduya hâkim olmak, ondan sonra Meclis havasını lehlerine çevirerek başarıyı tamamlamak lâzımdı. Mustafa Kemal cephede ve Ankara'da her türlü tedbirleri aldırdıktan sonra Ethem'i davet etmişti. Sonuna kadar kendilerini yola getirmeye çalışacak, olmazsa son kararını verecekti. Ankara'ya gelen Ethem'i ve kardeşi ile bazı şahsiyetleri yanına alarak önce Eskişehir'e gitmek ve orada İsmet Bey'le buluşarak görüşme açmak istiyordu. Ethem hastalığını ileri sürerek beraber gidemiyeceğini bildirmesi üzerine Dr. Adnan'ı (Adıvar) yoklamıya gönderdi. O da rahatsızlığının doğru olduğunu söyledi ise de Mustafa Kemal ısrar etti. Beraber trene bindiler. Gidenler arasında Kâzım Paşa (Özalp) ve Celâl Bayar'dan başka Ethem'in güvendiği Hacı Şükrü de vardı. Mustafa Kemal diyor ki: "Henüz ben uykuda iken tren Eskişehir'e vardı. Daha önce İsmet Bey'in Bilecik'te bulunduğunu öğrenmiştik. Eskişehir'de uyandığım zaman trenin niçin durduğunu sordum. Yaverlerim arkadaşların kahvaltı yapmak üzere istasyon karşısındaki lokantaya gittiklerini ve gelmek üzere olduklarını söylediler. Çabuk gelmeleri için haber yollattım. Birkaç dakika sonra, hazırız, dediler. Bütün arkadaşların gelip gelmediklerini sordum. Herkes hazırdı ama, Ethem ve bir arkadaşı yoktu. Ethem Bey olmaksızın Bilecik'e gitmemizde bir fayda yoktu. Daha önce ve hususî görüşmemiz lüzumlu olduğundan ben de bir iki istasyon ileri giderek buluştuk."
Hikâyeyi burada bırakarak Ethem'in anlattığını dinliyelim: "Ankara'da trenden inince Meclis yakınındaki otelde Hacı Şükrü Bey'in yatağına uzandım. Biraz sonra kabine ve Meclis üyelerinden bazıları yoklamıya geldiler. Biraz sonra Mustafa Kemal Paşa ile Dr. Adnan Bey de geldi. Adnan Bey beni muayene etti. Ateşimin yüksek olduğunu ve dinlenmem lâzım geldiğini söyledi. Mustafa Kemal Paşa ayakta söylenenleri dinliyordu. Bir ara Adnan Bey'e şöyle dediğini işittim: 'Üç dört saat sonra, karşılama heyeti ile biz de hareket etmek zorundayız. O zamana kadar ateşi düşürecek çareler bulunuz. Trende yataklı ve hususî bir yerin Ethem Bey için hazırlanmasını temin ediniz. Gelen heyet her hâlde Ethem Bey'i de aramızda görmelidir.' Mustafa Kemal Paşa bunları söyledikten sonra ayrılıp gitti. Bu defa paşanın yüzünde bir anormallik gözüme çarpar gibi oldu. Acaba gelen heyete çok mu önem vermekte idi? Yoksa bana karşı içinde kurduklarının bir belirtisi mi idi? Bunları düşünecek hâlde değildim. Adnan Bey'in verdiği ilaç da ateşimi biraz sonra düşürmüştü. Mustafa Kemal Paşa gittikten sonra gelen mebuslar beni uyarıyorlardı. Şahsıma karşı bir şey tasarlandığında şüphe etmek istemiyor gibi idiler. Vakti gelince istasyona giderek Mustafa Kemal Paşa ile buluştuk ve Eskişehir'e doğru hareket ettik. (Ethem burada beraber giden heyettekilerin adlarını saymaktadır. Yalnız Kâzım Paşa'nın adı eksik.) Mustafa Kemal Paşa'nın elli kişilik sivil bir müfrezesi, benim ise on beş kişi kadar adamım ve yaverim vardı. Bunlar ayrı ayrı kompartımanlarda idiler. Mustafa ayakta durarak sağlığımı soruyor, sonra ayrılıp gidiyordu. Yüzünde bana karşı güler yüzlülüğün samimî olmadığını gösterir bazı belirtiler görüyorsam da derinliğine varamıyordum. Dik bakışlı gözlerinde sözlerinin zayıflığını okuyordum. Tren güneş doğarken Eskişehir istasyonuna geldi. Trenin burada su gibi ihtiyaçları için bir müddet duracağını tahmin ediyordum. Bilecik'e yetişmek için aceleye lüzum yoktu. Bu sırada trenden inmiş olan yaverim dönüp geldi. Ordudan iki subayın benimle hususî görüşmek istediklerini söyledi. 'Tren burada iki üç saat kadar kalacak, daha iyi dinlenebilmek için şehirdeki makamınıza gitmeniz uygun olmaz mı? Aynı zamanda sizi görmek istiyen subayların ne söylemek istediklerini de öğrenirsiniz!' dedi. Trenden yanımda gelenlerle birlikte indim. Şehirdeki yerime geldim. Kendi subayım beni görmeye gelenlerin birliklerini ve adlarını haber verdi. Beni neden görmek istediklerini sordum. Şu cevabı verdi: 'Efendim Ankara'ya gittiğiniz günden beri ordu birlikleri arasında tertipli değişiklikler var. Dün gece hususî trenle İnönü'nden hücum taburunu Eskişehir'e getirdiler. Aynı zamanda başka bir piyade alayı da Kütahya yolu üzerindeki Porsuk Nehri köprüsüne yakın bir yerde yerleştirilmiştir. Çok gizli tutulmak istenen bir faaliyet var. İsmet Bey iki günden beri Bilecik tarafında. Ne olduğu bilinmiyen bu hâller karşısında Eskişehir halkı da telâşlı ve heyecanlı. Bazı vefalı ordu subaylarından sızan haberlere göre bu tertiplerin hepsi sizin içindir. Bu iki subay da bu maksatla sizi görmeye ve uyarmıya gelmişler. Bana biraz açıldılar. Söyledikleri benim anlattıklarıma uygun. Kendilerini getireyim, siz de görüşün.' İki subayla konuştum. Aldığım bilgilere göre şu kanaati edindim: Ustaca tertiplenen bu tren yolculuğunda herhangi bir noktada çalımına getirebilirlerse, ben ve lüzum olursa az olan adamlarım ortadan kaldırılacaktık. Yolda buna imkân bulunmazsa Bilecik istasyonuna vardığımızda seçme bir müfreze ben ve yanımdakileri çevirecek, diri olarak teslim olmazsam ölü olarak ele geçirileceğim. Eskişehir'e getirilen taburun vazifesi halkta ayaklanma olursa onu bastırmak, Porsuk köprüsü yakınlarında dikilen piyade alayının vazifesi de Kuvay-ı Seyyare Eskişehir üstüne yürürse onu önlemektir. Ben bu bilgileri edindikten sonra işi talihe bırakmayı uygun bulmadım. Hemen güvendiğim arkadaşlarımdan birini odama çağırdım. Şu direktifi verdim: Dikkati çekmiyerek açık göz bir arkadaşı silâhsız olarak istasyona gönder. Vazifesi bizi getiren treni gözaltında bulundurmak. Mustafa Kemal Paşa ile dışardan gelip buluşanları sıkı bir kontrol altında tutmak. Dikkati çekecek küçük bir hâl oldu mu, hemen bana haber yetiştirmek. İkinci bir arkadaşa da şu emri verdim: Kuvay-ı Seyyare'den olup da izinli olarak burada bulunan veya tedavi için gelip de iyileşen güvenilir adamlardan beş altı kişiyi silâhlandırıp buraya getirecek. Bunlar size katılacaklar ve hemen harekete hazır bulunacaksınız. İki arkadaşı salona çıkıp yolladıktan sonra odama döndüm. Kararım şu idi: İstasyona sür'atle dönmek, Mustafa Kemal'le lâzım geldiği gibi görüşmek ve kendisini kapana sıkıştırmak."
O sırada heyetten birkaç kişi geliyor. Merak etmişler. Hatır sormuşlar ama, kaygılı ve düşünceli imişler. Neden Ethem trenden indi ve şehre niçin geldi, diye! Aralarından biri salona giren iki silâhlıyı görür. "Gözleri velfecri okuyor," der. Ethem bu adamdan emindi, teklif etsem hemen bana katılacaktı, diyor. Hacı Şükrü olmalı idi.
Heyetten başka biri Mustafa Kemal'den selâm getirdiğini ve kendisini beklediğini söyler. Ethem istemeksizin bu gelene soğuk davranmıştı. Etrafta gördüklerinden şüphelenen bu kimse heyetten olanlara:
- Paşanın bir siparişi var. Ben hemen gideyim, siz de gelirsiniz, dedi ve gitti.
Ethem de ziyaretçilere:
- Siz de buyrun, ben arkanızdan geliyorum, dedi.
Ve hemen salona çıktı. Bekliyen adamlarına:
- Kaç kişisiniz? diye sordu.
- Silâhlı olarak 17 kişiyiz, cevabını verdiler.
"Haydi düşelim yola, diyerek evden çıktık. İstasyona doğru biraz yürümüştük ki karşıdan birinin koşarak geldiğini gördük. Yaklaşınca tanıdım. Gözcülük vazifesi verdiğim arkadaşımızdı. Nefes nefese idi. Sormaya vakit bırakmadan söyledi:
- Tren hareket etti.
- Heyet yetişti mi?
- Hayır efendim, istasyona geldilerse de binemediler.
Kontrole gelen ve bir ısmarlama bahane eden tam vaktinde haber ulaştırmış olmalı idi.''
Belli ki Ethem büyük bir şaşkınlık içinde idi. İstasyonda treni ve Mustafa Kemal'i bulsaydı ne yapacaktı? Mustafa Kemal'in de hazırlıklı olduğuna şüphe yoktu.
Ethem'in kendi ağzı ile de anlattığı ikinci hesaplaşma atılışıdır bu. Birincisini Mustafa Kemal'den dinlemiştim. O da bir istasyonda, fakat ayrı şartlar altında geçmiştir. Mustafa Kemal henüz Ankara istasyonundaki evde idi. Rahatsız olduğu için odasında yattığı sırada Ethem ve kardeşinin gelmek üzere olduğunu haber vermişler. Ethem'in Mustafa Kemal'i başlarından atmak istiyenlerce iyiden iyiye doldurulduğu günlerde idi. Mustafa Kemal: ''Ethem'le kardeşi odama geldikleri vakit penceremden görülecek gibi evin etrafını askerle sarınız,'' emrini verir ve tabancası yastığının altında, soğukkanlılıkla bekler. Ethem kapıya ve merdiven basamaklarına adamlarını koyarak odaya girer: ''Yatağımdan yarı doğruldum. Tüfekleri ile gelip karşımda oturdular. Mecliste çok dedikodu varmış. Dış ve iç politika iyi gitmiyormuş. Bunun sonu ne olacakmış. Ağır ağır, tavrımı bozmadan kendilerine iç ve dış durum üzerine düşündüklerimi söylemeye koyuldum. O sırada dışardan sarıldıklarını da görmüşlerdi. Kardeşi Ethem'e Çerkezçe bir şeyler söyledi. Benimle konuştuklarından hoşnut kalmış gibi görünerek gittiler.''
Kardeşinin adını söyledi mi idi, hatırlamıyorum. Fakat Tevfik idi.
Mustafa Kemal istasyon olayı akşamı Eskişehir'e döndü. Kalan arkadaşları ile bir lokantada yemek yediler. Ethem yoktu. Rahatsız olduğunu söylediler. Hâlbuki İsmet Bey'in karargâhında hep birlikte konuşulacaktı. Kardeşi Reşid Bey, Ethem'in rahatsız olduğunu söylerken karargâhtaki toplantıya gelebileceğini de söylemişti. Yemekten sonra karargâha gidilince Mustafa Kemal, Ethem'in ne zaman geleceğini Reşid'e sordu. Reşid kısaca:
- Ethem Bey bu dakikada kuvvetlerinin başındadır, dedi.
İsmet Bey, Tevfik'in serkeşliğini anlatıyor, Reşid Bey kendisi ve kardeşleri adına cevap veriyordu. Konuşması sert ve saldırışçı idi. Kardeşleri birer kahramandı. Hiç kimsenin emrine giremezlerdi. Herkes bunu böyle kabul etmek zorunda idi. Mustafa Kemal'i dinliyelim: ''Dedim ki bu dakikaya kadar sizinle eski bir arkadaşınız olarak ve lehinize bir sonuç almak için görüşüyordum. Artık arkadaşlık sıfatım son bulmuştur. Şimdi karşınızda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ve hükûmetinin reisi bulunmaktadır. Devlet reisi sıfatı ile garp cephesi komutanına ne yapmak gerekse yetkisini kullanmasını emrediyorum."
İsmet Bey de: ''Ben onu yola getirmeyi bilirim,'' deyince avazı çıktığı kadar bağırarak konuşan Reşid Bey durumun ciddîliğini görerek sığınırca bir davranış aldı. İleri gidilmemesini, kardeşlerinin yanına giderse bir çare bulacağını ileri sürdü. Maksadı kardeşlerini aydınlatmak, zaman kazanmaktı. Buna rağmen teklifini kabul ettiler. Kâzım Paşa da, Reşid'le birlikte gidecekti. Hareket ettiler.
Mustafa Kemal sonra Bilecik'te İzzet ve Salih paşalarla buluşmaya gitti. Kendisini:
- Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükûmeti reisi... diye tanıttıktan sonra:
- Kimlerle konuşuyorum? diye sordu.
Salih Paşa kendisinin Bahriye ve İzzet Paşa'nın Dahiliye Nazırı olduğunu söyleyince, Mustafa Kemal, İstanbul'da bir hükûmet tanımadığını, eğer öyle bir hükûmetin temsilcileri olarak görüşeceklerse kendisinin buna katılmıyacağını bildirdi. Sıfat ve yetki söz konusu edilmeksizin konuşma açıldı. Mustafa Kemal, bir müddet sonra, kendilerinin İstanbul'a dönmelerine izin vermiyeceğini, birlikte Ankara'ya gideceklerini haber verdi. Gelenlerin şahsiyetlerinden faydalanmayı düşünüyordu. Ajans yolu ile de paşaların ve heyetin Ankara rejimine katıldıklarını ilân etti.
Bu sırada Ethem ve kardeşleri kuvvetlerini arttırmak, Ankara çevresinde hazırlıklar yapmak, Mustafa Kemal'i oyalıyarak cepheyi ele geçirici tertiplere girişmek yolunu tutmuşlardı. Meclisteki adamlarını da olanca güçlerini seferber etmişlerdi. Mustafa Kemal eğer bazı şartları kabul ederse, Kuvay-ı Seyyare'nin olduğu gibi kalmasına izin verileceği vaadine kadar uysalca davrandı. Son defa Kütahya'ya bir heyet de yolladı. Ethem ve kardeşleri bu heyeti diledikleri gibi kullanmışlar, telgraf çektirmişler, heyet üyeleri Ankara'da kendilerine daha faydalı olacaklarını söyliyerek güçlükle ellerinden kurtulmuşlardır. Bu arada İsmet Bey'i ve Refet Bey'i cepheden çektirmek için Mecliste kıyametler kopmuştur. Ethem partizanları ile Mustafa Kemal'e karşı olanlara göre bütün sorumluluk Ethem'le pek iyi anlaşan Ali Fuad Paşa'nın cephe komutanlığından alınmasında idi.
Sonunda Mustafa Kemal vekiller heyetinden bir türlü yola gelmiyen Kuvay-ı Seyyare'nin asker kuvveti ile serkeşliğini önlemek kararını almış, çetin bir çarpışmadan sonra Ethem kuvvetleri bozguna uğratılmış ve kendisi de Yunanlılara sığınmıştır. Ethem'den orduyu gocunduran son vesika kendisi tarafından İstanbul'a çekilen bir telgraftır. Ethem ''Kongre'' adını verdiği Büyük Millet Meclisini dağıtacağını bildiriyordu. Bursa taraflarında bir sınır istasyonundan çekilmek istenen telgraf memur tarafından İstanbul'a değil, İsmet Bey'e gönderilmiştir. Daha önce Refet Bey Demirci Efe'nin köyünü basmış, kaçan efe bir müddet sonra sığınmıştır. Ethem'in Yunanlılara teslim olduğu zamanki çırpıntıları arasında bir ahbabının şu sözü hatırlamıya değer:
- Canım Napolyon bile fitne fesat içinde kaldı. Başka çare bulamadı. Karşısındaki düşmanlara teslim olup esirlik ve sürgün hayatı içinde öldü.
Yağmalar, darağaçları ve baskınlar kahramanı Yunanlılara sığınınca daha bir iki gün önce Mustafa Kemal Mecliste kürsüye çıktığı vakit onu Ethem gibi bir kahramanı feda etmekle suçlıyanlar, şimdi, Mustafa Kemal ''Ethem'' ve ''Reşit'' isimlerine ''Bey'' sıfatını ekleyince:
- Hayır, hayır onlara bey diyemezsiniz, hain deyiniz diye bağırıyorlardı.
Mustafa Kemal:
- Ethem için pekiyi... Fakat Reşid Bey henüz Meclisimiz üyesidir, dedi.
Bir nefeste Reşid'in milletvekilliğini üstünden alıverdiler.
Yozgat isyanını bastırır gibi Ankara devletini ortadan kaldırmaya kalkan ve ara sıra: "Bolşeviklik nasıl olsa bizde de olacaktır. Önce biz kuralım", hayallerine kapılan sergüzeştler kahramanı Yunanlı elinde postsuz koyuna dönmüştür: ''1920 Şubatının sonları idi. Susurluk'a gelen kardeşim Tevfik Bey, Kaymakam Aleksandır, Teğmen Yorgiyadis, Şevket Bey, ben ve birkaç arkadaşım trene binerek İzmir'e hareket ettik. İstasyonlarda durdukça yerli Müslüman ve Rum halk, kimi nefret ve hakaretle, kimi sevinçle bize bakıyordu. Kırkağaç istasyonunda kolu başçavuş işaretli biri içeriye girerek bana Rumca ve Türkçe küfürler etti. Aleksandır ile Yorgiyadis seslerini çıkarmıyorlardı. Çavuşun etrafında Yunan askerleri gittikçe artıyor, küfürler çoğalıyordu. Gelen inzibatlar çavuşu alıp götürdüler.''
Türk ordusunda Mustafa Kemal komutanlarının emri altına, hatta imtiyazlı bir birlik başında kalmak kibrine dokunan bir çetebaşının şerefli sonu bu idi.
***
Pek güç şartlar içinde nihayet Büyük Millet Meclisi'nin nizam ordusu kurulmuştur. Gerilla devri sona ermiştir.
İşte Birinci İnönü Savaşı bu güç askerî ve siyasî şartlar içinde olmuştur. Kuvvetlerimizin bir kısmı artık Yunan safları arasında idi. Ordu 5 Ocağa kadar Ethem'i kovaladı. Yunanlılar 6 Ocakta bütün kuvvetleriyle kıt'alarımıza karşı taarruza geçtiler. Birinci İnönü Harbi kazanılmalıydı. Rahmetli İzzettin Paşa, Atatürk'ün pek sevdiği ve güvendiği komutanlarımız arasındadır. İyi ve gözü pek bir asker, pek dürüst bir vatansever, Mustafa Kemal'in de âşıkı idi. İsmet İnönü'nün şöhretini ve hizmetini küçültmek için, Birinci İnönü zaferini söndürmeye uğraşan zamane politikacılarını ölünceye kadar affetmemiştir. Son yazısında diyordu ki: ''Bu muharebe tam bir zaferimizdir. Birtakım kalemler bu zaferi Yunanlılar gibi, hiçe saymak istemişlerdir. Yunanlılar bu muharebeden kendilerini Aksu-Dimboz müstahkem hattına atarak kurtulabildiler.''
Asıl sevinç Mustafa Kemal'de idi. Birinci İnönü zaferi olunca: ''Bu muharebe ile pek çok şey kurtarılmıştır!'' demiş, sonra bu sözünü şöyle tamamlamıştı: ''Hayır, her şey kurtarılmıştır!''
Mustafa Kemal gibi askerlik sanatını âdeta mukaddes sayan, tam askerliğini takındığı vakit yakın dostlarını tenkit etmekten ve nefret ettiği düşmanlarının hakkını vermekten çekinmeyen bir adam, Birinci İnönü'nde ilk ordu zaferiyle ne kazanılmış olduğunu bilmekte idi.
Bu savaşın yıldönümünde Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya ''Akşam'' gazetesi adına bir tebrik telgrafı yollamıştık. İsmet Paşa'nın cevabı bugün de okunmaya değer: ''Birinci İnönü'nde şehit olanlar, memlekette nizamı ve cephede ordu ile müdafaayı temin için feday-i hayat etmişlerdir. Hiçbir muharebenin şehitleri bu kadar fevkalâde şartlar içinde ve o derece dünyevî, hatta uhrevî menfaatlerden azade olarak feday-i hayat etmemişlerdir.''
Çünkü halifenin fetvalarına göre Anadolu türedilerinin emirlerine uyarak Yunanlılarla dövüşenler şehit sayılmak şerefinden ve hakkından mahrum idiler.
Teşbihte hata olmaz derler. Mareşal Petain İkinci Dünya Harbinde Almanlarla işbirliği ettiği için Fransız vatanseverleri tarafından idama mahkûm edilerek bir zindan köşesinde ölmüştür. Fakat Mareşal Petain'in Birinci Dünya Harbinde Fransız ordusuna kazandırdığı şeref, bir millî şeref olarak kalmıştır. Hatta o şeref Petain'in adından ayrılmamıştır. Hiçbir Fransız politikacısı, Petain'in ne kadar kötü bir Fransız olduğuna kendi milletini inandırmak için, Fransız tarihinin bir şerefine hakaret ve iftira etmeyi düşünmemiştir.
İsmet İnönü'nün 1938'den sonraki politikasını haklı veya haksız olarak sevmiyenler yahut, onunla haklı veya haksız bir geçmişi olanlar, vatana yaptığı son fenalık Türk milletini İkinci Dünya Harbine katılarak bugün bir demir perde peyki olmak faciasından kurtaran bu devlet ve politika adamını kötülemek için, İnönü savaşlarını Türk tarihinden silmeye kadar gitmişlerdir.
- Efendim, Kuvay-ı Seyyaremizin ordudaki 'irtibat zabiti' ile dün konuşmuştum. Onun söylediğine göre İsmet Bey bugünlerde hastaneden çıkmış Kuvay-ı Seyyare subaylarına rasladığı zaman onlara hakaret etmek için bahane arıyormuş. Ben de karargâh subayından nezaketsizce bir muamele gördüm.
Bu sözler, acısı altında inlediğim hastalığın gerdiği sinirlerim üzerinde öyle bir kırbaç tesiri yaptı ki, hiçbir taraftan ciddîlik ve samimîlik eseri görmediğim bu ortaklık hayatına bir son vermeliyim, bu artık kaçırılmıyacak bir fırsattır, yeter ki İsmet Bey'le buluşayım, hele beni hafife aldığını göreyim, diye düşündüm ve içimden böyle bir hâl karşısında ne yapacağıma da karar vermiştim. Oturduğum yatağımdan fırladım. Arkadaşlarıma:
- Arkamdan gelin! dedim.
Hep birlikte sokağa fırladık. Karargâh oturduğum eve uzak değildi. Yürürken en güvendiğim arkadaşlardan ikisine bazı direktifler verdim. Karargâh kapısına yaklaştık. Çifte nöbet bekliyen askerler emir almış olacaklar ki:
- Yasaktır efendim, nöbetçi subayına haber verelim, dediler.
Birisi zili çalmak istedi ise de önlendi. Nöbetçilerin yanına arkadaşlarımdan dördünü bırakarak ötekilerle Nizamiye kapısından içeri daldım. Bu atakla İsmet Bey karargâhının kapısı bizim elimize geçmiş demekti. Hızla İsmet Bey'in bulunduğu ikinci kata çıktık. Yaver ve kurmaylar odasının kapısına bakan merdivenin başına iki nöbetçi diktikten sonra kendimi koridorun sonundaki komutanlık odasının kapısında buldum. Onların kapısını vurmakla açıp içeri girmekliğim bir oldu. Arkadaşlarımı koridorda bıraktım.
İsmet Bey koltukta idi. Karşısında ayakta levazım subayı duruyor, yüksek sesle kendisine bir şeyler söylüyordu. En son işittiğim kelimeler 'Kuvay-ı Seyyare' idi. İsmet Bey beni görünce şaşırmış hâlde ayağa kalkarak kısa bir duraklama geçirdi. Sonra gergin adımlarla bana doğru geldi. Yüzündeki şaşkınlık gülümsemeye çevrilmişti. Ellerimi tutarak, nabzımı yoklıyarak, kollarımı okşayarak:
- Ne vakit teşrif ettiniz? Sizi ateşli ve sıkıntılı buldum. Rahatsızlığınız nasıl? diye beni masaya doğru çekti. Karşı karşıya oturduk. İsmet Bey'e:
- Beyefendi izin veriniz de levazım reisiniz bizi yalnız bıraksınlar, dedim.
İsmet Bey'in işareti üzerine reis elindeki kâğıtları masanın üzerine bırakarak çıktı. Ben hemen şunları söyledim:
- Samimîlikten eser kalmıyan aramızdaki münasebetlere son vermiye geldim. Şu günlerde aleyhimdeki maskeli ve maskesiz hareketlerden maksat nedir? Eğer bana ve Kuvay-ı Seyyare'ye ihtiyaç kalmamışsa açıkça söyleyin, hemen dağıtayım. Görüyorsunuz ki hastayım. Kafaca vücutça dinlenmiye ihtiyacım var. Ben sizinle açık görüşüyorum ve böyle cevap vermenizi istiyorum.
İsmet Bey:
- Allah şu fesatçıların cezasını versin, dedi. Samimî söylüyorum ki ben sizi Fuad Paşa'dan daha çok seviyorum. Emin olunuz, memleket müdafaasında size ve kuvvetlerinize lüzum kalmadığı inancında değilim. Fakat görüyorum ki bire bin katan nifakçılar sizi hakkımda şüpheye düşürmüşler. Bütün bu anlaşmazlıkların eskisi gibi ortadan kalkmasını istiyorum. Ben sizin gibi arkadaşların fedakârlığına güvenerek ordu komutanlığını alıp geldim. Önce şunu söyleyim ki sizi hizmetlerinize uygun düşecek bir askerî üniforma içinde görmek istiyorum. Rütbenin derecesini siz tayin ediniz. Karar vermek ve emrini almak benim vazifemdir. Refet Bey meselesine gelince İstiklâl Mahkemesi'ne verdiğiniz dosyayı geri aldırınız. Bu yargılamanın bırakılmasını rica ederim. Refet Bey sizi daima takdir etmiştir. Size istediğiniz yerde tarziye verecektir.
İsmet Bey kulaklarını avcunun içine almış, gözlerini gözlerime dikerek vereceğim cevabı bekliyordu. İltifatına teşekkür ettim. Rütbe meraklısı olmadığımı söyledim. 'Sırası düşünce zararlı gördüğün bazı vatandaşların, hatta bazı akrabamın idam kararlarını imza ettim. Rütbe alırsam küçülürüm. Ben bu lütfa kuvvetlerinle çalışan subayları lâyık görürüm,' dedim. Refet Bey'e gelince o mahkemede beraat etmesine imkân olmıyan bir sanık olduğu için Dahiliye Vekili olması bile doğru değilken nasıl olurmuş da Güney Cephesi Komutanlığına gönderilirmiş? Yarın Ankara'ya gideceğim. Dönüşte tekrar bu meseleyi görüşmek isterim. Karargâh komutanımızı da uyarmanızı rica ederim. Bu akşam size karşı biraz nezaketsizce hareket etmekliğime o sebep olmuştur."
Ethem: "İsmet Bey'in konuşması tasarladığımı yapmaktan beni vazgeçirdi" diyor. Bu tasarladığının ne olduğunu derinleştirmeye hacet yok. Bir müddet sonra Ethem'in nasıl bir ruh hâli içinde olduğunu Mustafa Kemal Paşa ile Ankara'dan Eskişehir'e geldiği zaman daha iyi anlıyacağız.
Ethem, ertesi gün Ankara'ya gitti. Ankara'da bütün nifakçılar etrafını sarmışlar, Ethem'i alabildiğine kışkırtmışlardı. "Nasıl, sen Mustafa Kemal'e güvenme, dediğimiz vakit bize inanmamıştın. Senin için ne düşündüklerini görüyorsun!" diyorlardı. Mustafa Kemal'i ise üzgün bulmuştu. Mustafa Kemal: "Siz Kütahya'dan ayrıldıktan sonra kardeşiniz Tevfik Bey'le cephe komutanı arasında anlaşmazlık artmıştır. Acele Kütahya'ya dönmelisiniz," diyordu. Tevfik Bey Kuvay-ı Seyyare bölgesine gönderilen kaymakam İbrahim Bey'i komutası altındaki süvari kuvveti ile birlikte geri göndermişti. Sözde İbrahim Bey Kuvay-ı Seyyare aleyhine bildiriler dağıtmıştı. Tevfik Bey: "Bize şerefsizlik isnat eden sizin gibi bir komutanı bundan sonra tanıyamam, sizinle münasebetlerimi kesiyorum," diyordu.
Tevfik, Ankara'dan Ethem'e de bir telgraf çekerek, gel işi düzelt, yoksa ben bu şartlarla bu görevde kalmam, bundan böyle de fesatlık yapanların karargâhıma yollanmasını emrettim, hepsini muhakemesiz ve kayıtsız şartsız idam edeceğim, diyordu.
Cephe komutanının Kuvay-ı Seyyare'ye karşı tutumu meydanda idi. Ethem bu telgrafı aldığı gece Nazilli'den Demirci Efe kendisini telgraf başına çağırdı. Efe diyordu ki: "Bundan iki buçuk ay önce Konya isyanı üzerine oraya gönderilmiştim. Miralay Refet Bey'le çalıştıktan sonra Nazilli'ye döndüm. Dinlenmeye ihtiyacım olduğundan kendim köyümde kaldım. Kuvvetlerimi cepheye göndermiştim. Konya'dan döndüğümde apaçık görüyorum ki şahsıma karşı entrikalar çevrilmektedir. Yanımdakiler bile bile aleyhime kışkırtılmaktadır. Refet Bey'den dün bir telgraf aldım. Askerî birliklerden birine komuta etmek üzere Konya'ya gel, diyor. Benim bulunduğum yer cepheye Konya'dan daha yakın. Sonra ordu birliğine benim komutan olmaklığım ne demek? Ben bunda bir samimîlik görmüyorum. Bilmem siz ne dersiniz?" Ethem şu cevabı verdi: "Refet Bey'in istediğini yapıp yapmamak senin bileceğin şey. Onu benden daha iyi tanıman lâzım. Yakın vakte kadar sizinle beraber bulunmuştur. İhtiyatlı bulun. Ben de bu meseleyi Meclis yolu ile halletmek için Ankara'ya gelmiştim. Fakat Mecliste bir şaşkınlık var. Bu uygunsuzluklara tam bir son vermeden Kütahya'ya dönmek zorundayım. Sür'atle dönüşüm Kuvay-ı Seyyare ile cephe arasında bir fenalığa meydan vermemek içindir. Refet Bey'i geri aldırmak yolu ile meseleyi halletmek isteyen mebuslar var. Refet Bey İstiklâl Mahkemesi'nde sanıktır. Yörük Ali ile aranız nasıldır? Birkaç gün önce bir mektubunu almıştım. Cevap veremedim. Cevabımda bize sadık kalmasını tavsiye edeceğim."
Her şey yoluna konacağı söylendiği için Kütahya'ya gitti. İsmet Bey Eskişehir'de olmadığından onunla görüşemedi.
***
İngilizler Anadolu'ya asker yollamak ve Yunanlılara yardım niyetinde değil idiler. Venizelos Yunanistan'ın kendi ordusu ile İzmir ve hinterlandını ele geçirmeyi başaracağını söylemişti. Ülke dışındaki Yunan zenginlerinden de büyük yardım görmüştü.
Yunan taarruzu yalnız işgal bölgesini genişletmekten ve kuvvetleri yayıp dağıtmaktan başka sonuç vermeyince İngilizler bir barış taarruzuna geçtiler. Padişah ekim başlarında Damat Ferit'i çekerek yerine ihtiyar vezir Tevfik Paşa'yı getirdi. İzzet ve Salih paşalar da kabinede idiler. Yeni hükûmet Serves Antlaşmasını hafifletme ve İngilizlerle anlaşma umudu belirdiğini bildirerek Ankara'yı yumuşatmaya kalkıştı. Uzaktan haberleşme ile sonuç almayınca İzzet ve Salih paşalar bazı önemli şahsiyetlerle birlikte Mustafa Kemal Paşa ile buluşmak istediler. Mustafa Kemal kendilerini Bilecik'te bulacağını yazdı.
Ethem tehlikesi de o aralık durmalı ve Kuvay-ı Seyyare'nin başı boş bırakılmamalı idi. Mustafa Kemal Kütahya'da Ethem'e şu telgrafı çekti: "İstanbul'dan Ankara'ya gelmek üzere yola çıktıklarını bildiren İzzet Paşa heyetinin karşılanması için Meclis tarafından bir heyet gönderilmesini ve bu heyet arasında sizinle benim de bulunmaklığımızı arkadaşlar uygun bulduklarından rahatsızlığınıza rağmen hususî trenle Ankara'ya dönmenizi bekliyorum."
Atatürk'e göre Ethem ve Tevfik kardeşler isyan etmeğe karar vermişlerdi. Cephede Tevfik Bey fırsat aramakta idi. Ankara'da kardeşi milletvekili Reşid Bey ve Ethem takımı hareketlerini buna göre ayarlıyorlardı. Önce cephe komutanını itibardan ve makamından düşürmek, orduya hâkim olmak, ondan sonra Meclis havasını lehlerine çevirerek başarıyı tamamlamak lâzımdı. Mustafa Kemal cephede ve Ankara'da her türlü tedbirleri aldırdıktan sonra Ethem'i davet etmişti. Sonuna kadar kendilerini yola getirmeye çalışacak, olmazsa son kararını verecekti. Ankara'ya gelen Ethem'i ve kardeşi ile bazı şahsiyetleri yanına alarak önce Eskişehir'e gitmek ve orada İsmet Bey'le buluşarak görüşme açmak istiyordu. Ethem hastalığını ileri sürerek beraber gidemiyeceğini bildirmesi üzerine Dr. Adnan'ı (Adıvar) yoklamıya gönderdi. O da rahatsızlığının doğru olduğunu söyledi ise de Mustafa Kemal ısrar etti. Beraber trene bindiler. Gidenler arasında Kâzım Paşa (Özalp) ve Celâl Bayar'dan başka Ethem'in güvendiği Hacı Şükrü de vardı. Mustafa Kemal diyor ki: "Henüz ben uykuda iken tren Eskişehir'e vardı. Daha önce İsmet Bey'in Bilecik'te bulunduğunu öğrenmiştik. Eskişehir'de uyandığım zaman trenin niçin durduğunu sordum. Yaverlerim arkadaşların kahvaltı yapmak üzere istasyon karşısındaki lokantaya gittiklerini ve gelmek üzere olduklarını söylediler. Çabuk gelmeleri için haber yollattım. Birkaç dakika sonra, hazırız, dediler. Bütün arkadaşların gelip gelmediklerini sordum. Herkes hazırdı ama, Ethem ve bir arkadaşı yoktu. Ethem Bey olmaksızın Bilecik'e gitmemizde bir fayda yoktu. Daha önce ve hususî görüşmemiz lüzumlu olduğundan ben de bir iki istasyon ileri giderek buluştuk."
Hikâyeyi burada bırakarak Ethem'in anlattığını dinliyelim: "Ankara'da trenden inince Meclis yakınındaki otelde Hacı Şükrü Bey'in yatağına uzandım. Biraz sonra kabine ve Meclis üyelerinden bazıları yoklamıya geldiler. Biraz sonra Mustafa Kemal Paşa ile Dr. Adnan Bey de geldi. Adnan Bey beni muayene etti. Ateşimin yüksek olduğunu ve dinlenmem lâzım geldiğini söyledi. Mustafa Kemal Paşa ayakta söylenenleri dinliyordu. Bir ara Adnan Bey'e şöyle dediğini işittim: 'Üç dört saat sonra, karşılama heyeti ile biz de hareket etmek zorundayız. O zamana kadar ateşi düşürecek çareler bulunuz. Trende yataklı ve hususî bir yerin Ethem Bey için hazırlanmasını temin ediniz. Gelen heyet her hâlde Ethem Bey'i de aramızda görmelidir.' Mustafa Kemal Paşa bunları söyledikten sonra ayrılıp gitti. Bu defa paşanın yüzünde bir anormallik gözüme çarpar gibi oldu. Acaba gelen heyete çok mu önem vermekte idi? Yoksa bana karşı içinde kurduklarının bir belirtisi mi idi? Bunları düşünecek hâlde değildim. Adnan Bey'in verdiği ilaç da ateşimi biraz sonra düşürmüştü. Mustafa Kemal Paşa gittikten sonra gelen mebuslar beni uyarıyorlardı. Şahsıma karşı bir şey tasarlandığında şüphe etmek istemiyor gibi idiler. Vakti gelince istasyona giderek Mustafa Kemal Paşa ile buluştuk ve Eskişehir'e doğru hareket ettik. (Ethem burada beraber giden heyettekilerin adlarını saymaktadır. Yalnız Kâzım Paşa'nın adı eksik.) Mustafa Kemal Paşa'nın elli kişilik sivil bir müfrezesi, benim ise on beş kişi kadar adamım ve yaverim vardı. Bunlar ayrı ayrı kompartımanlarda idiler. Mustafa ayakta durarak sağlığımı soruyor, sonra ayrılıp gidiyordu. Yüzünde bana karşı güler yüzlülüğün samimî olmadığını gösterir bazı belirtiler görüyorsam da derinliğine varamıyordum. Dik bakışlı gözlerinde sözlerinin zayıflığını okuyordum. Tren güneş doğarken Eskişehir istasyonuna geldi. Trenin burada su gibi ihtiyaçları için bir müddet duracağını tahmin ediyordum. Bilecik'e yetişmek için aceleye lüzum yoktu. Bu sırada trenden inmiş olan yaverim dönüp geldi. Ordudan iki subayın benimle hususî görüşmek istediklerini söyledi. 'Tren burada iki üç saat kadar kalacak, daha iyi dinlenebilmek için şehirdeki makamınıza gitmeniz uygun olmaz mı? Aynı zamanda sizi görmek istiyen subayların ne söylemek istediklerini de öğrenirsiniz!' dedi. Trenden yanımda gelenlerle birlikte indim. Şehirdeki yerime geldim. Kendi subayım beni görmeye gelenlerin birliklerini ve adlarını haber verdi. Beni neden görmek istediklerini sordum. Şu cevabı verdi: 'Efendim Ankara'ya gittiğiniz günden beri ordu birlikleri arasında tertipli değişiklikler var. Dün gece hususî trenle İnönü'nden hücum taburunu Eskişehir'e getirdiler. Aynı zamanda başka bir piyade alayı da Kütahya yolu üzerindeki Porsuk Nehri köprüsüne yakın bir yerde yerleştirilmiştir. Çok gizli tutulmak istenen bir faaliyet var. İsmet Bey iki günden beri Bilecik tarafında. Ne olduğu bilinmiyen bu hâller karşısında Eskişehir halkı da telâşlı ve heyecanlı. Bazı vefalı ordu subaylarından sızan haberlere göre bu tertiplerin hepsi sizin içindir. Bu iki subay da bu maksatla sizi görmeye ve uyarmıya gelmişler. Bana biraz açıldılar. Söyledikleri benim anlattıklarıma uygun. Kendilerini getireyim, siz de görüşün.' İki subayla konuştum. Aldığım bilgilere göre şu kanaati edindim: Ustaca tertiplenen bu tren yolculuğunda herhangi bir noktada çalımına getirebilirlerse, ben ve lüzum olursa az olan adamlarım ortadan kaldırılacaktık. Yolda buna imkân bulunmazsa Bilecik istasyonuna vardığımızda seçme bir müfreze ben ve yanımdakileri çevirecek, diri olarak teslim olmazsam ölü olarak ele geçirileceğim. Eskişehir'e getirilen taburun vazifesi halkta ayaklanma olursa onu bastırmak, Porsuk köprüsü yakınlarında dikilen piyade alayının vazifesi de Kuvay-ı Seyyare Eskişehir üstüne yürürse onu önlemektir. Ben bu bilgileri edindikten sonra işi talihe bırakmayı uygun bulmadım. Hemen güvendiğim arkadaşlarımdan birini odama çağırdım. Şu direktifi verdim: Dikkati çekmiyerek açık göz bir arkadaşı silâhsız olarak istasyona gönder. Vazifesi bizi getiren treni gözaltında bulundurmak. Mustafa Kemal Paşa ile dışardan gelip buluşanları sıkı bir kontrol altında tutmak. Dikkati çekecek küçük bir hâl oldu mu, hemen bana haber yetiştirmek. İkinci bir arkadaşa da şu emri verdim: Kuvay-ı Seyyare'den olup da izinli olarak burada bulunan veya tedavi için gelip de iyileşen güvenilir adamlardan beş altı kişiyi silâhlandırıp buraya getirecek. Bunlar size katılacaklar ve hemen harekete hazır bulunacaksınız. İki arkadaşı salona çıkıp yolladıktan sonra odama döndüm. Kararım şu idi: İstasyona sür'atle dönmek, Mustafa Kemal'le lâzım geldiği gibi görüşmek ve kendisini kapana sıkıştırmak."
O sırada heyetten birkaç kişi geliyor. Merak etmişler. Hatır sormuşlar ama, kaygılı ve düşünceli imişler. Neden Ethem trenden indi ve şehre niçin geldi, diye! Aralarından biri salona giren iki silâhlıyı görür. "Gözleri velfecri okuyor," der. Ethem bu adamdan emindi, teklif etsem hemen bana katılacaktı, diyor. Hacı Şükrü olmalı idi.
Heyetten başka biri Mustafa Kemal'den selâm getirdiğini ve kendisini beklediğini söyler. Ethem istemeksizin bu gelene soğuk davranmıştı. Etrafta gördüklerinden şüphelenen bu kimse heyetten olanlara:
- Paşanın bir siparişi var. Ben hemen gideyim, siz de gelirsiniz, dedi ve gitti.
Ethem de ziyaretçilere:
- Siz de buyrun, ben arkanızdan geliyorum, dedi.
Ve hemen salona çıktı. Bekliyen adamlarına:
- Kaç kişisiniz? diye sordu.
- Silâhlı olarak 17 kişiyiz, cevabını verdiler.
"Haydi düşelim yola, diyerek evden çıktık. İstasyona doğru biraz yürümüştük ki karşıdan birinin koşarak geldiğini gördük. Yaklaşınca tanıdım. Gözcülük vazifesi verdiğim arkadaşımızdı. Nefes nefese idi. Sormaya vakit bırakmadan söyledi:
- Tren hareket etti.
- Heyet yetişti mi?
- Hayır efendim, istasyona geldilerse de binemediler.
Kontrole gelen ve bir ısmarlama bahane eden tam vaktinde haber ulaştırmış olmalı idi.''
Belli ki Ethem büyük bir şaşkınlık içinde idi. İstasyonda treni ve Mustafa Kemal'i bulsaydı ne yapacaktı? Mustafa Kemal'in de hazırlıklı olduğuna şüphe yoktu.
Ethem'in kendi ağzı ile de anlattığı ikinci hesaplaşma atılışıdır bu. Birincisini Mustafa Kemal'den dinlemiştim. O da bir istasyonda, fakat ayrı şartlar altında geçmiştir. Mustafa Kemal henüz Ankara istasyonundaki evde idi. Rahatsız olduğu için odasında yattığı sırada Ethem ve kardeşinin gelmek üzere olduğunu haber vermişler. Ethem'in Mustafa Kemal'i başlarından atmak istiyenlerce iyiden iyiye doldurulduğu günlerde idi. Mustafa Kemal: ''Ethem'le kardeşi odama geldikleri vakit penceremden görülecek gibi evin etrafını askerle sarınız,'' emrini verir ve tabancası yastığının altında, soğukkanlılıkla bekler. Ethem kapıya ve merdiven basamaklarına adamlarını koyarak odaya girer: ''Yatağımdan yarı doğruldum. Tüfekleri ile gelip karşımda oturdular. Mecliste çok dedikodu varmış. Dış ve iç politika iyi gitmiyormuş. Bunun sonu ne olacakmış. Ağır ağır, tavrımı bozmadan kendilerine iç ve dış durum üzerine düşündüklerimi söylemeye koyuldum. O sırada dışardan sarıldıklarını da görmüşlerdi. Kardeşi Ethem'e Çerkezçe bir şeyler söyledi. Benimle konuştuklarından hoşnut kalmış gibi görünerek gittiler.''
Kardeşinin adını söyledi mi idi, hatırlamıyorum. Fakat Tevfik idi.
Mustafa Kemal istasyon olayı akşamı Eskişehir'e döndü. Kalan arkadaşları ile bir lokantada yemek yediler. Ethem yoktu. Rahatsız olduğunu söylediler. Hâlbuki İsmet Bey'in karargâhında hep birlikte konuşulacaktı. Kardeşi Reşid Bey, Ethem'in rahatsız olduğunu söylerken karargâhtaki toplantıya gelebileceğini de söylemişti. Yemekten sonra karargâha gidilince Mustafa Kemal, Ethem'in ne zaman geleceğini Reşid'e sordu. Reşid kısaca:
- Ethem Bey bu dakikada kuvvetlerinin başındadır, dedi.
İsmet Bey, Tevfik'in serkeşliğini anlatıyor, Reşid Bey kendisi ve kardeşleri adına cevap veriyordu. Konuşması sert ve saldırışçı idi. Kardeşleri birer kahramandı. Hiç kimsenin emrine giremezlerdi. Herkes bunu böyle kabul etmek zorunda idi. Mustafa Kemal'i dinliyelim: ''Dedim ki bu dakikaya kadar sizinle eski bir arkadaşınız olarak ve lehinize bir sonuç almak için görüşüyordum. Artık arkadaşlık sıfatım son bulmuştur. Şimdi karşınızda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ve hükûmetinin reisi bulunmaktadır. Devlet reisi sıfatı ile garp cephesi komutanına ne yapmak gerekse yetkisini kullanmasını emrediyorum."
İsmet Bey de: ''Ben onu yola getirmeyi bilirim,'' deyince avazı çıktığı kadar bağırarak konuşan Reşid Bey durumun ciddîliğini görerek sığınırca bir davranış aldı. İleri gidilmemesini, kardeşlerinin yanına giderse bir çare bulacağını ileri sürdü. Maksadı kardeşlerini aydınlatmak, zaman kazanmaktı. Buna rağmen teklifini kabul ettiler. Kâzım Paşa da, Reşid'le birlikte gidecekti. Hareket ettiler.
Mustafa Kemal sonra Bilecik'te İzzet ve Salih paşalarla buluşmaya gitti. Kendisini:
- Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükûmeti reisi... diye tanıttıktan sonra:
- Kimlerle konuşuyorum? diye sordu.
Salih Paşa kendisinin Bahriye ve İzzet Paşa'nın Dahiliye Nazırı olduğunu söyleyince, Mustafa Kemal, İstanbul'da bir hükûmet tanımadığını, eğer öyle bir hükûmetin temsilcileri olarak görüşeceklerse kendisinin buna katılmıyacağını bildirdi. Sıfat ve yetki söz konusu edilmeksizin konuşma açıldı. Mustafa Kemal, bir müddet sonra, kendilerinin İstanbul'a dönmelerine izin vermiyeceğini, birlikte Ankara'ya gideceklerini haber verdi. Gelenlerin şahsiyetlerinden faydalanmayı düşünüyordu. Ajans yolu ile de paşaların ve heyetin Ankara rejimine katıldıklarını ilân etti.
Bu sırada Ethem ve kardeşleri kuvvetlerini arttırmak, Ankara çevresinde hazırlıklar yapmak, Mustafa Kemal'i oyalıyarak cepheyi ele geçirici tertiplere girişmek yolunu tutmuşlardı. Meclisteki adamlarını da olanca güçlerini seferber etmişlerdi. Mustafa Kemal eğer bazı şartları kabul ederse, Kuvay-ı Seyyare'nin olduğu gibi kalmasına izin verileceği vaadine kadar uysalca davrandı. Son defa Kütahya'ya bir heyet de yolladı. Ethem ve kardeşleri bu heyeti diledikleri gibi kullanmışlar, telgraf çektirmişler, heyet üyeleri Ankara'da kendilerine daha faydalı olacaklarını söyliyerek güçlükle ellerinden kurtulmuşlardır. Bu arada İsmet Bey'i ve Refet Bey'i cepheden çektirmek için Mecliste kıyametler kopmuştur. Ethem partizanları ile Mustafa Kemal'e karşı olanlara göre bütün sorumluluk Ethem'le pek iyi anlaşan Ali Fuad Paşa'nın cephe komutanlığından alınmasında idi.
Sonunda Mustafa Kemal vekiller heyetinden bir türlü yola gelmiyen Kuvay-ı Seyyare'nin asker kuvveti ile serkeşliğini önlemek kararını almış, çetin bir çarpışmadan sonra Ethem kuvvetleri bozguna uğratılmış ve kendisi de Yunanlılara sığınmıştır. Ethem'den orduyu gocunduran son vesika kendisi tarafından İstanbul'a çekilen bir telgraftır. Ethem ''Kongre'' adını verdiği Büyük Millet Meclisini dağıtacağını bildiriyordu. Bursa taraflarında bir sınır istasyonundan çekilmek istenen telgraf memur tarafından İstanbul'a değil, İsmet Bey'e gönderilmiştir. Daha önce Refet Bey Demirci Efe'nin köyünü basmış, kaçan efe bir müddet sonra sığınmıştır. Ethem'in Yunanlılara teslim olduğu zamanki çırpıntıları arasında bir ahbabının şu sözü hatırlamıya değer:
- Canım Napolyon bile fitne fesat içinde kaldı. Başka çare bulamadı. Karşısındaki düşmanlara teslim olup esirlik ve sürgün hayatı içinde öldü.
Yağmalar, darağaçları ve baskınlar kahramanı Yunanlılara sığınınca daha bir iki gün önce Mustafa Kemal Mecliste kürsüye çıktığı vakit onu Ethem gibi bir kahramanı feda etmekle suçlıyanlar, şimdi, Mustafa Kemal ''Ethem'' ve ''Reşit'' isimlerine ''Bey'' sıfatını ekleyince:
- Hayır, hayır onlara bey diyemezsiniz, hain deyiniz diye bağırıyorlardı.
Mustafa Kemal:
- Ethem için pekiyi... Fakat Reşid Bey henüz Meclisimiz üyesidir, dedi.
Bir nefeste Reşid'in milletvekilliğini üstünden alıverdiler.
Yozgat isyanını bastırır gibi Ankara devletini ortadan kaldırmaya kalkan ve ara sıra: "Bolşeviklik nasıl olsa bizde de olacaktır. Önce biz kuralım", hayallerine kapılan sergüzeştler kahramanı Yunanlı elinde postsuz koyuna dönmüştür: ''1920 Şubatının sonları idi. Susurluk'a gelen kardeşim Tevfik Bey, Kaymakam Aleksandır, Teğmen Yorgiyadis, Şevket Bey, ben ve birkaç arkadaşım trene binerek İzmir'e hareket ettik. İstasyonlarda durdukça yerli Müslüman ve Rum halk, kimi nefret ve hakaretle, kimi sevinçle bize bakıyordu. Kırkağaç istasyonunda kolu başçavuş işaretli biri içeriye girerek bana Rumca ve Türkçe küfürler etti. Aleksandır ile Yorgiyadis seslerini çıkarmıyorlardı. Çavuşun etrafında Yunan askerleri gittikçe artıyor, küfürler çoğalıyordu. Gelen inzibatlar çavuşu alıp götürdüler.''
Türk ordusunda Mustafa Kemal komutanlarının emri altına, hatta imtiyazlı bir birlik başında kalmak kibrine dokunan bir çetebaşının şerefli sonu bu idi.
***
Pek güç şartlar içinde nihayet Büyük Millet Meclisi'nin nizam ordusu kurulmuştur. Gerilla devri sona ermiştir.
İşte Birinci İnönü Savaşı bu güç askerî ve siyasî şartlar içinde olmuştur. Kuvvetlerimizin bir kısmı artık Yunan safları arasında idi. Ordu 5 Ocağa kadar Ethem'i kovaladı. Yunanlılar 6 Ocakta bütün kuvvetleriyle kıt'alarımıza karşı taarruza geçtiler. Birinci İnönü Harbi kazanılmalıydı. Rahmetli İzzettin Paşa, Atatürk'ün pek sevdiği ve güvendiği komutanlarımız arasındadır. İyi ve gözü pek bir asker, pek dürüst bir vatansever, Mustafa Kemal'in de âşıkı idi. İsmet İnönü'nün şöhretini ve hizmetini küçültmek için, Birinci İnönü zaferini söndürmeye uğraşan zamane politikacılarını ölünceye kadar affetmemiştir. Son yazısında diyordu ki: ''Bu muharebe tam bir zaferimizdir. Birtakım kalemler bu zaferi Yunanlılar gibi, hiçe saymak istemişlerdir. Yunanlılar bu muharebeden kendilerini Aksu-Dimboz müstahkem hattına atarak kurtulabildiler.''
Asıl sevinç Mustafa Kemal'de idi. Birinci İnönü zaferi olunca: ''Bu muharebe ile pek çok şey kurtarılmıştır!'' demiş, sonra bu sözünü şöyle tamamlamıştı: ''Hayır, her şey kurtarılmıştır!''
Mustafa Kemal gibi askerlik sanatını âdeta mukaddes sayan, tam askerliğini takındığı vakit yakın dostlarını tenkit etmekten ve nefret ettiği düşmanlarının hakkını vermekten çekinmeyen bir adam, Birinci İnönü'nde ilk ordu zaferiyle ne kazanılmış olduğunu bilmekte idi.
Bu savaşın yıldönümünde Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya ''Akşam'' gazetesi adına bir tebrik telgrafı yollamıştık. İsmet Paşa'nın cevabı bugün de okunmaya değer: ''Birinci İnönü'nde şehit olanlar, memlekette nizamı ve cephede ordu ile müdafaayı temin için feday-i hayat etmişlerdir. Hiçbir muharebenin şehitleri bu kadar fevkalâde şartlar içinde ve o derece dünyevî, hatta uhrevî menfaatlerden azade olarak feday-i hayat etmemişlerdir.''
Çünkü halifenin fetvalarına göre Anadolu türedilerinin emirlerine uyarak Yunanlılarla dövüşenler şehit sayılmak şerefinden ve hakkından mahrum idiler.
Teşbihte hata olmaz derler. Mareşal Petain İkinci Dünya Harbinde Almanlarla işbirliği ettiği için Fransız vatanseverleri tarafından idama mahkûm edilerek bir zindan köşesinde ölmüştür. Fakat Mareşal Petain'in Birinci Dünya Harbinde Fransız ordusuna kazandırdığı şeref, bir millî şeref olarak kalmıştır. Hatta o şeref Petain'in adından ayrılmamıştır. Hiçbir Fransız politikacısı, Petain'in ne kadar kötü bir Fransız olduğuna kendi milletini inandırmak için, Fransız tarihinin bir şerefine hakaret ve iftira etmeyi düşünmemiştir.
İsmet İnönü'nün 1938'den sonraki politikasını haklı veya haksız olarak sevmiyenler yahut, onunla haklı veya haksız bir geçmişi olanlar, vatana yaptığı son fenalık Türk milletini İkinci Dünya Harbine katılarak bugün bir demir perde peyki olmak faciasından kurtaran bu devlet ve politika adamını kötülemek için, İnönü savaşlarını Türk tarihinden silmeye kadar gitmişlerdir.
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Çankaya - 23
- Büleklär
- Çankaya - 01Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3388Unikal süzlärneñ gomumi sanı 195731.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 02Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3280Unikal süzlärneñ gomumi sanı 196528.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 03Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3386Unikal süzlärneñ gomumi sanı 192629.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 04Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3039Unikal süzlärneñ gomumi sanı 169829.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 05Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3324Unikal süzlärneñ gomumi sanı 186530.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 06Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3382Unikal süzlärneñ gomumi sanı 186130.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 07Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3295Unikal süzlärneñ gomumi sanı 184229.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 08Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3391Unikal süzlärneñ gomumi sanı 179631.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 09Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3294Unikal süzlärneñ gomumi sanı 185929.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 10Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3336Unikal süzlärneñ gomumi sanı 202326.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 11Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3287Unikal süzlärneñ gomumi sanı 203026.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.38.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 12Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3364Unikal süzlärneñ gomumi sanı 187428.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 13Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3375Unikal süzlärneñ gomumi sanı 195430.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 14Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3406Unikal süzlärneñ gomumi sanı 195028.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 15Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3315Unikal süzlärneñ gomumi sanı 187427.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 16Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3299Unikal süzlärneñ gomumi sanı 179928.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 17Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3245Unikal süzlärneñ gomumi sanı 196529.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 18Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3341Unikal süzlärneñ gomumi sanı 194230.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 19Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3347Unikal süzlärneñ gomumi sanı 191927.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 20Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3253Unikal süzlärneñ gomumi sanı 193626.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.38.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 21Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3263Unikal süzlärneñ gomumi sanı 194827.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 22Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3384Unikal süzlärneñ gomumi sanı 184529.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 23Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3353Unikal süzlärneñ gomumi sanı 186929.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 24Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3361Unikal süzlärneñ gomumi sanı 185329.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 25Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3265Unikal süzlärneñ gomumi sanı 198727.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 26Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3383Unikal süzlärneñ gomumi sanı 201429.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 27Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3349Unikal süzlärneñ gomumi sanı 186729.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 28Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3253Unikal süzlärneñ gomumi sanı 198126.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.38.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 29Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3267Unikal süzlärneñ gomumi sanı 190229.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 30Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3278Unikal süzlärneñ gomumi sanı 187928.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 31Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3410Unikal süzlärneñ gomumi sanı 191228.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 32Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3343Unikal süzlärneñ gomumi sanı 191727.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 33Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3294Unikal süzlärneñ gomumi sanı 192526.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.37.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 34Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3372Unikal süzlärneñ gomumi sanı 197529.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 35Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3097Unikal süzlärneñ gomumi sanı 174029.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 36Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3333Unikal süzlärneñ gomumi sanı 190229.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 37Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3271Unikal süzlärneñ gomumi sanı 194730.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 38Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3361Unikal süzlärneñ gomumi sanı 202929.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 39Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3408Unikal süzlärneñ gomumi sanı 197629.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 40Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2900Unikal süzlärneñ gomumi sanı 169832.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.