Çankaya - 19
Süzlärneñ gomumi sanı 3347
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1919
27.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
40.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
48.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Bir örnek vermek istiyoruz. Çanakkale'de düşman boğazı zorlarken arkalarda Laz Mehmet, Arnavut İzzet ve asker kaçağı çeteleri yolları tutmakta, köyleri basmaktadır. Biga'nın Kayapınar köyünden Kara Hasan'ın da otuz kişilik bir çetesi vardır. Parası olduğu söylenen kasabalı veya köy ağasına haber gönderir veya çocuğunu dağa kaldırır. Haraç başlıca gelir kaynağı. 1916 Kasım ayında hükûmet kaçakları affetmekten başka çare bulamaz. Kara Hasan da altmış kişilik çetesi ile Biga'ya gelip silâhları kendilerinde kalmak şartiyle teslim olmuştur. Çeteden kimse köyüne dönemez. Arada kan vardır. Hak ve öç vardır. Kara Hasan yirmi odalı Piti hanını kira ile tutarak çetesini yerleştirir. İçlerinden kimse okuyup yazma bilmediği için belinde fişekliği omzunda tüfeği ile okur yazar bir celep de aralarına girer. Geçinmek lâzım. Kara Hasan alacak verecek, evlenme boşanma gibi işlere bakmakla kendi kendini görevlendirir. Han bir karargâhtır. Kimin kimden alacağı varsa ona gelir. Borçlu ya öder veya kefil gösterir, yahut hanın mahzenine hapsolup dayandığı kadar jop yer. Ölenler de olmuştur. Alınan paranın yarısı Kara Hasan'ın. Bir kızı gözüne kestiren Kara Hasan'a başvurur. Kocası ile geçinemiyen kadın, damadını istemiyen kaynata hanın kapısındadır. Mahkeme dosyaları çete karargâhına aktarılmıştır. Mal mülk anlaşmazlıkları önce handa, sonra tapuda çözülür. Resmî makamlar ileri gitmemesini diledikleri vakit de:
- Ben bu kadar adamı ne ile besliyeceğim öyleyse? Masraflarımı siz mi vereceksiniz? der.
Bir defa çete adamları borcunu ödetmek istedikleri okumuş bir genç:
- Siz kim oluyorsunuz? Alacaklı varsa mahkemeye gider, demesi üzerine dövmüşler, o da karşı koyunca öldürmüşler, kurtarmak için araya giren kıza bir kurşun sıkmışlardır.
Suçüstüdür. Öldürenler yakalanıp hapse atılmıştır. Kara Hasan savcıya gider:
- Bir yanlışlık olmalı. Onlara bir ceza veririz, der ve savcının biraz direnmesi üzerine de:
- Akşama bana uğra. Yoksa yeniden dağa çıkarız, tehdidini savurur. Hapistekileri kurtarır.
Burası Biga'dır. Başkomutan korkunç Enver Paşa İstanbul'dadır. Artık Anadolu'nun öbür taraflarını düşününüz. Harp bitip de İngilizler ve müttefikleri İttihatçı ve hele Ermeni öldürüşçülüğü hesaplarını sormak yoluna gidince ne kadar gocunan varsa silâhlanıp bir çeteye katılmıştır.
Yunanlılar İzmir'e çıkınca gâvura karşı ilk dayatma cephesinde çeteler vardır. Sonra bu cephe Mustafa Kemalci damgasını yiyince onlara karşı giden halifeci kuvvet de gene bu çetelerdir.
Mustafa Kemal Sivas'tan Müdafaa-i Hukuk teşkilâtı yapılması için Biga'ya da yazmıştır. Kaymakam ve müftü halkı uyarmıya gidince Karabiga'da iken gelenler:
- Padişah var. Şeyhülislâm Sabri Efendi gibi ulema var. Mustafa Kemal Paşa'nın emri ile teşkilât olmaz. Bu isyan demektir, derler. Üç yüz kişi ile Balıkesir cephesine gönderilen Kara Hasan'dan yardım istemek lâzım. Müftüye: "Korkma, memleketi gâvurdan kurtarmak için çarpışa çarpışa Mustafa Kemal'e kadar gideceğiz," diye haber gönderir.
Dayatışmacılar arasında yalnız haydut çeteleri yoktur. Asker ve sivil kahramanlar vardır. Fransızlar elindeki Akbaş cephaneliğini basıp Anadolu'ya kaçıran Hamdi Bey, Edremit kaymakamı idi. Teşkilât yapmak, silâh toplamak, vermiyeni cezalandırmak, evleri aramak gibi ciddî hareketlere girişince Kara Hasan:
- Bir kümeste iki horoz ötmez, der. Sapıtmıştır da!
Bir punduna getirip Kara Hasan'ı öldürmek lâzım gelir. Halifeci çete reisi Anzavur da Kuvay-ı Milliyeci Hamdi Bey'i işkenceler içinde öldürtmüştür.
Batıda Kuvay-ı Milliye'nin ilk kahramanları arasında çeteciler başta gelir. Çerkez Ethem'i bir zamanlar Mustafa Kemal'in üstünde görenler olmuştur. Ethem gençken askerliği sever. Babası istemezse de 19 yaşında Osmanlı Harbiye Nazırlığı muhafız süvari alayına girer. Staj görür. Başçavuş, daha sonra Balkan Savaşına katılarak süvari yedek subayı olmuştur. Birinci Dünya Savaşında İttihatçılar ordu dışında hareketler yapmak üzere Teşkilât-ı Mahsusa denen çeteler kurmuşlardı. Ben hem asker yaşında hem gazeteci olduğum için bu teşkilâta girmek üzere Merkez-i Umumî'ye giderek Dr. Nazım'ı gördümdü: "Onları hapishanelerdeki katillerden topluyoruz. Ne işin var aralarında?" demişti. Ethem bu teşkilâta girmiştir. Rauf Orbay'ın yanında İran'a gitmiştir. Mütareke sırasında Bandırma'dadır. Yunanlılar İzmir'e gelmeden önce çetesini Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine besletmekte idi. Bu sırada İzmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu dağa kaldırarak 30.000 lira haraç almıştır. Adapazarı'nda tüccar Arapzade'den de 50.000 ve Karacabeyli birinden 5.000 lira almış olduğunu Atina'da yazdırdığı hatıralarında söylemiştir. Gezer Divan-ı Harp'i vardır. Konduğu yerde darağaçları kurar. Devlet gelirine el koyar. Bir kasabada tütün stoku mu buldu, hemen paraya çevirir. Bir defa Ankara Maliye Bakanı Ferit Bey ondan önce davrandığı için:
- Sen orada bülbül gibi ötüyorsun. Biz burada canımızı ortaya koymuşuz. Ankara'ya gelince sana hesabını sorarım, demekten çekinmez. Nitekim Ankara'ya gelince çete adamları Ferit Bey'i bulmuşlar, "Ethem Bey istasyonda seni ister," diye götürmek istemişler, iki polis ve birkaç kişi bakanı ellerinden güç kurtarmışlardır. Bir gün Nazilli'ye, Yunan geliyor, diye haber gelmesi üzerine kasaba boşalmıştır. Sonra düşman hareketinin durduğu haber alınması üzerine kasabaya dönenler ne görseler beğenirsiniz, Ethem çetesinin develeri tüccar malını yükleyip götürmektedir.
Ethem'in iki büyük kardeşi vardır. Biri Millet Meclisindedir. İkincisi Divan-ı Harp'in ve gerektiği vakit kuvvetlerin başındadır. Adı Tevfik. En sonu Ethem kuvvetlerinin ordu emri altına girmesi istendiği vakit Tevfik Bey komutanlığa verdiği cevapta, "Bizim kuvvetimiz ne tümen, ne de herhangi bir ordu kuvveti hâline sokulamaz, bu serserilerin başına ne bir subay, ne de hesap memuru konamaz, subay gördüler mi, Azrail görmüş gibi isyan ederler, bizim birliklerimiz, Pehlivan Ağa, Ahmet Onbaşı, Sarı Mehmet, Halil Efe, Topal İsmail gibi adamlar tarafından idare edilmektedir. Bölük emirleri de yazdığını okuyamaz, okuduğunu yazamaz kimselerdir," der.
Ethem 1919 Haziranında harekete katılmıştır. Temmuzda Demirci Efe denen eşkıya gâvura karşı cepheye gelmiştir. Bu efe generalleri bile hapsetmiştir. Öldürülen efendisinin öcünü almak için Denizli'ye yaptığı akın Kuvay-ı Milliye tarihinin en acı hatıraları arasındadır. Denizli'ye bir efe ile birkaç kızanı gitmişti. Düşman gelmek ihtimaline göre Kuvay-ı Milliyeci görünmek için halktan bazı kimseler efe ile kızanları vurmuşlardır. Demirci büyük kuvvetle geldi. Elini eskiden beri saygı ile öptüğü eşraftan biri ile iki yüz kişi karşılamıya gittiler. Demirci tam ağasının elini öpmek için eğildiği sırada, yaralı ve donlu bir kızan sürünerek geldi, bunlar bizi bu hâle koydular, dedi ve Demirci, Tevfik Bey'i tabancasını çekerek vurmuş, iki yüz kişiyi öldürtmüştür. Sonra:
- Hepsinin kanları helâldir, dedi.
Bulduklarını kestiler.
Soyguncu idi. Sonraları demiştir ki: "Yedi vilâyete kumanda etmek bana düştü, idare ya ilim ile olur ya zulüm ile, bende ilim olmadığından zulüm ile idare ettim."
Demirci Efe'yi kullanmak üzere yollanan Refet Bey (Bele), onun emrine girmişti. Gâvura karşı yararlığı görünen Demirci Efe de nizamlı ordu kurulduğu vakit Ethem ayaklanmasına katılmak istedi ise de gözü tutmamış, Refet Paşa İğdecik'te basarak efeyi kaçırmıştır. Refet Paşa, bir top savurdum, kaçtı, tam yüz bin lirası elime geçti, ama bu parayı sonraları gene onlara harcadım, demiştir. Bu baskın yüz bin lirası hayli dedikodu konusu olmuştu.
Bir Yörük Ali Efe de vardır. Vurguncu değildir. Gözü pektir. Aydın baskınında iki yüz kişi ile bir alay Yunanlı kaçırmıştır.
Çeteler Kuvay-ı Milliyesi Yunan tehlikesi ile batıda, Ermeni tehlikesi ile güneyde, Pontus tehlikesi ile Karadeniz bölgesinde kendini göstermiştir. Bir ara Pontus Rum çeteleri altı - yedi binden yirmi beş bine yükselmiştir. Bunlara karşı koymak için de Kel Oğlan ve Topal Osman gibi halk kahramanları çıkmıştır. Topal Osman beş on kişi ile harekete geçti. Bir Türk evine karşı üç Rum evi yakmak, mezarını kendine kazdırıp diri diri adam gömmek, vapur kazanına kömür yerine canlı adam atmak gibi zulüm ve işkenceleri ile tanınmıştır. Sonunda Pontus Rumluğunu iyice yıldırdı idi. Yanındakiler azıtarak dağa eşraf kaldırmak gibi haydutluklara başlamaları üzerine Samsun'daki tümen komutanı Topal Osman'ı Ankara'ya aldırmak istemiş, Mustafa Kemal imzası ile bir telgraf uydurmuştur. Cumaları mızıka ile selâmlık yapmak kadar kendini gözünde büyülten ve varlıklıyı haraca kesen Osman Ağa:
- Değil Mustafa Kemal, Allah emretse yerimden kımıldamam, gidecek zamanı ben bilirim, demişti.
Komutan sabırlı davrandı. Kan gütme davasından çekindiği bir adamı kullanarak gitmesini sağlıyabildiler. Sakarya Savaşı arifesi idi. Mustafa Kemal, Osman Ağa ile çetesini muhafız kuvvet olarak yanına almakla onu hareketsiz kıldı. Fakat zaferden sonra bir milletvekilini kovdurarak Mustafa Kemal'in başına büyük dert açmıştır.
Adana, Maraş, Antakya, Urfa, Kilis ve Antep'te Ermeni lejyonları ile güçlendirmeli iki Fransız tümenine karşı, Ermenistan olmamak için ayaklananlar haydut çeteleri değildirler. Yerli vatanseverler ve askerlerdir.
İngiliz ve Fransızlar güneye Ermeni milisleri ile birlikte girmişler, Adana Ermenileri onları yollara halılar sererek karşılamışlardı. İlk dayatış cephesini kuranlar Mustafa Kemal'den yardım istedikleri vakit, silâhımız çok az, eğer Diyarbakır'a adam yollarsanız bir şeyler alabilirsiniz, ama bunu gizli tutunuz ve eşkıyadan sakınınız, cevabını almışlardı. Sivas Kongresi ve Mustafa Kemal adı dayatışmacılara manevî dayanak olmuştu. Bir aralık Suriye Fransız Yüksek Komiseri George Picot Sivas'a giderek (Kasım 1919) Mustafa Kemal'le görüştü idi. Onlar Ermenileri çekecekler, halka zulmetmiyecekler, biz de Fransızları rahat bırakacaktık. İngilizler bu sözde yaklaşmayı bile içlerine sindirememişlerdir. 16 Marttan önce bir rapor veren Dış Bakanı Lord Curzon şöyle diyordu: "Fransa Doğu İslâm dünyasına Arabistan, Irak, İran, Afganistan ve Hindistan'la bir Batı İslåm dünyası katarak hepsini himayesi altına almak istemektedir. Picot, Sivas'a gitti. Harbe girişi ile onu en az iki yıl uzaktan yenilmiş düşman Avrupa'dan çekilmelidir. Beş yüz yıldan beri süren bu meseleyi kökünden çözmek için elimizdeki fırsatı kaçırmamalıyız."
Picot sözünde de durmamış, 1919 sonlarında ve 1920 başlarında Urfa, Maraş, Antep ve bütün Adana çevresinde çarpışmalar olmuştur.
Batı cephesinde yalnız haydut çeteleri değil, fedayi vatanseverler ve büyük küçük rütbeli askerler de savaşa atılmışlardır. Bursa'da Gökbayrak taburunu kuran Dağıstanlı Cemal Bey'in İnönü Harbine kadar büyük hizmetleri olmuştur. Bu tabur ilk aldığı emirle ordu saflarına girmiştir. Osmanlı Genelkurmayı cephe kuruluşlarına el altından yardımcı idi. Albay Bekir Sami ile Akhisar'a teşkilât yapmıya giden Albay Kâzım İstanbul'a dönerek 61 inci tümen komutanlığını istediği vakit Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa'ya:
- Bandırma'daki tümenin komutanlığına gitmeliyim. Sizden emir aldım demem, Yunanlılarla çarpışırım, demişti.
Cevat Paşa da:
- Yahu yapabilir misin bunu? diye gözlerinden öpmüştü.
Hükûmetin Harbiye Nazırı ise:
- Zorda kalmadan Yunanlılarla çarpışmamaya dikkat edin, diyordu.
Demirci Efe'ye kadar ilk dayatma hareketlerini üç albay yönetmişti. Balıkesir bir askerî cephe idi.
Halk ve Ordu
Ortam havasını iyice anlatabilmek için halkın ve ordunun durumunu yorumlamalıyız. Çünkü bu çeteler iç ayaklanmaları bastırmışlar, dünyaya Türklüğün: "Hayır!" sesini duyurmuşlar, fakat Yunan saldırışı önünde dağılmışlar ve pek az dayandıktan sonra çekilmişlerdir.
Halk bıkkın ve bitkin hâlde idi. Yurdu Erzurum'a dönen Cevat Dursunoğlu'nun geçtiği köyler bomboş, ot yok ocak yok. Geçen dört yılın kışında insan eti yemeye alışan kurt sürüleri akın etmekte. Birçok günler yavan ekmek bile bulamaz. Kaldığı her köy ışıksız ve ateşsiz. 80.000 nüfuslu eski Erzurum yıkık, harap, kalanlar üç - dört bin kılıç artığı. Köylü göçmenler. Doğu savaş bölgeleri hep böyle.
Trakya ve Anadolu halkının Balkan Savaşından beri kıtlıktan, seferlerden, eşkıyadan çekmediği kalmamıştır. Mustafa Kemal halk yığınları hareketsizliğinin millet için iyi yorumlanmıyacağını anlatmak ister. İster sivil her yöneticiye halkı uyarma görevini verir. Kırklareli'nden gelen rapora göre Balkan Savaşı bölgeyi çok sarsmıştır. Eşraf çekingendir. Fedakârlık beklenemez. Raporda "Âlî hissiyat namına bir şey yok," demektedir. Keşan'daki 60 ıncı tümenin raporuna göre yerli halk "teşkilâtsız, duygusuz, kaygısız, silâhsız"dır. Teşkilât isteyen yok. Ellerindeki silâhları Rumlara satanlar bile var. Rumeli göçmenleri ile Pomaklardan belki faydalanılabilir.
Zorlu çetelere karşı kimse baş kaldıramaz. Fakat Fransızlar elindeki Akbaş iskele ve deposunu basarak Akhisar ve İzmir cephesine cephane kaçıran Hamdi Bey, halkı çetelere haraç yerine cepheye para ve gönüllü vermek için baskı yaptığı için, bir kışkırtma ile, esvapları soyulup, don gömlek, işkence edilerek, yalınayak dolaştırılarak, sopa atılarak, sırtına binilerek öldürülür.
Albay Bekir Sami Akhisar'a geldiği vakit hemen askerlik dairesine gider. Yapayalnızdır. Bir odada bir kişi. Dışarda sekiz on kişi. Sert, disiplinci albay şaşalamıştır. Pencereden bakınca eğerli atını görür. Koca kolordu bir kişiye inmiştir. Kimsenin asker olmıya hevesi yok. Herkes subaya ve üstlere karşı. Jandarma bölüğünden kaçan kaçana. Birçokları da Uşak'a doğru göç yolunda. "Bandırma'dan Balıkesir'e geldik. Bütün istasyonlara Yunan bayrağı çekilmişti. Herkes Yunanlıyı bekliyordu. Eğer Yunanlı gelirse malını canını emniyete alacağı kanısında idi. Terzi dükkânları Yunan bayrakları dikiyordu."
- Biz bir şey yapamayız. Devlet asker gönderirse gönderir. Yunanlıya boyun eğeriz, derler.
O sıralarda o çevrede bulunan Rauf Orbay:
- İntibam iyi değil. Bu şartlar altında bir şeyler yapılamaz, der.
Bu devir Çerkez Ethem'ler, Demirci Efe'ler, Yörük Ali'ler, Topal Osman'lar devridir. Uzun, ta 1912'den beri devamlı bir işkence gibi sürüp giden savaş sıkıntısı halkın devletten de ordudan da sıtkını sıyırmıştır.
Birinci Dünya Savaşı'na 22.000.000 nüfus ve 1.700.000 km2 toprakla girmiştik. Toprağımızın hemen hemen 1.000.000 km2'sini ve 12.000.000 nüfus kaybetmiştik. Türklüğü seferlerde, sonra açlıktan ve kıtlıktan tüketirce harcamıştık. Dört cephede devlerle dövüşen ordulardan, meselâ, Yıldırım Orduları grubunda son savaşlarda 75.000 esir de verdikten sonra 2.500 kadar piyade kalmıştı. Kuvay-ı Milliye'nin ilk devirlerinde seferberlik yapmak imkânı yoktu. Eldeki kuvvetleri kullanmak da, hele padişah ve halife halk yığınlarına Anadolu'ya "asi" tanıttıktan sonra tehlikeli idi. Halk ayaklanma bölgelerinde göreve giden kuvvetleri tekbirler getirerek karşılıyor, kolayca kandırıp dağıtıyordu. Ankara çevresi güvenliği için yola çıkan Arif Bey kuvveti Baypazarı ve Ayaş'ta başarı kazandıktan sonra komutan kendi erleri tarafından öldürülmüş ve kuvvet dağılıvermiştir. Kütahya'da uzun müddet iyi giden bin beş yüz mevcutlu millî tabur bir gün ansızın dağılmış, komutanı güçlükle canını kurtarmıştır. Propaganda o kadar kötü idi ki subaylar bile çetelerde görev almak peşinde idiler. Çerkez Ethem çetesi ayaklanmaları bastırdığı sırada subay ve milletvekilleri arasında bile klâsik teşkilâtlanmanın lüzumsuz olduğunu ileri sürenler az değildi. Sonradan ordu komutanı İzzettin Çalışlar batıda Ali Fuad Paşa'nın başkanlığındaki bir toplantıda yalnız kendisinin yakası kapalı olduğunu söyler. Hâlbuki toplantıda tek sivil Çerkez Ethem'di.
Çetelere bu aşırı güvenlik sırasında Keskinli Rıza denen haydut, ki milletvekili idi, sonraları asılmıştır, bir süvari alayı ile kendi bildiği bir geçitten Bursa'ya girip düşmandan alacağını söylemiş, Meclis Mustafa Kemal'e rağmen kendisine bu alayı kurdurmak kararını vermiştir. Tabiî bu alay ilk ateşte dağılmıştır. Fakat hepsi Türk köylerini yağmaya koyulmuşlar, bu defa da bin güçlükle silâhları geri alınabilmiştir.
Çetelerin itibarı Yunan ileri hareketleri karşısında hiçbir işe yaramadıkları günlere kadar devam etti. İlk zamanlarda Meclis'te ordunun görev yapamadığı tartışma konusu olduğu vakit, 12 Temmuz 1920'de, Mustafa Kemal:
- Uzun müddet çarpışabilmek ve halkın savaş şevkini ayakta tutmak için harb-ı sağir (1) yapacağız. Buna başladık. Hedefimiz düşman maneviyatını kırmak, kendi maneviyatımızı ayakta tutmaktır, demişti.
Kuşatılma
19 Mayıs 1919'dan hayli gerilerdeyiz. Henüz İzmir'e Yunanlılar gelmemiştir. Ama İstanbul'da düşman baskısı vardır. Türkiye için ne kadar kötü şeyler düşünüldüğünü de biliyoruz.
Yurtsever Osmanlı aydınları aranış içindedirler. Ne yapsak da millî bir uyanış hareketi yaratabilsek, yarın katlanılmaz barış şartları diktası altında kalırsak, hayır diye haykırabilsek! Toplantı yerlerinden biri de göz hekimi Esat Paşa'nın evi. Dertleşenler arasında Profesör Akçoraoğlu Yusuf ve Ferit (Tek) beyler de var. Hepsinin birleştiği nokta İstanbul düşman baskısı altındadır. Burada bir şey yapılamaz. Çıkar yol Anadolu'yu hazırlamaktır. Fakat kim yapabilir bu işi? Kimi göndermeli Anadolu'ya? Refet Bey (Bele) Jandarma Komutanı, Gazze savaşlarından tanınmıştır. Bir defa da ona danışalım, demişler ve kendisini toplantıya çağırıp fikrini almak istemişler. Refet Bey:
- Siz düşünün, ben de aradığınız adamın kim olabileceğini araştırayım, gelecek defa görüşürüz, der.
Ertesi toplanışta sormuş:
- Kimi tasarladınız?
- Rauf Bey'e (Orbay) ne dersiniz?
- Yüzde elli bulmuşsunuz. Bende bir yüzde yüz var, bizi kurtarır ama, sonra biz ondan nasıl kurtulabiliriz, bilmem.
- Canım gâvura kalmaktansa ona kalırız.
- Mustafa Kemal!
İttihatçıların daha Selânik'te iken vurdukları damga üstündedir: "Haris"dir, hiçbir rütbe ve makamla doymaz. İnsanca yaşamayı, eğlenmeyi ve içmeyi sevdiği için o devir anlayışına göre "sefih"tir. Ve durmadan tenkit ettiği ve İttihatçıların tutumunu beğenmediği için "uzlaşılmaz" bir adamdır.
Mustafa Kemal, Osmanlı düzenini altüst eder devrimler yapılmadıkça bizim bir Batı medeniyeti toplumu olamıyacağımız ve bunu da, her çeşit yoklamalardan sonra, gerçekleştirebileceği inacında idi.
Erzurum ve Sivas kongrelerinde Kâzım Karabekir ve Rauf Orbay gibi kendisine, başımızdasın, diyen arkadaşlarının bile başkan olmaması için nasıl çalıştıklarını biliyoruz. Onsuz olmazdı, o olmalı idi, ama başta olmamalı idi, hareket kollektif, Mustafa Kemal bu kollektifin gölgesinde kalmalı idi.
Nitekim 16 Mart İstanbul işgalinden sonra Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye'yi geçici bir hükûmet olarak tanıtmak ve o vakit ''Meclis-i Müessesan'' denen bir ''Kurucu Meclis'' toplamak ister. Bütün asker ve sivil otoritelere, artık yetkili otorite biziz, İstanbul'la bütün ilgilerinizi keseceksiniz diye bildirir. Komutanların fikirlerini sorar. ''Kurucu Meclis'' sözü başta Kâzım Karabekir'i kuşkulandırır. Komutanlara ve sivil makamlara bildirdikleri arasında şunlar da vardı: 1- İstanbul işgali her tarafta protesto edilecektir. 2- İstanbul'da hiçbir resmî makamla temas edilmiyecektir. 3- Hristiyanlara kötü davranılmıyacaktır. 4- İngiliz subayları rehin olarak tutulacaktır. Bu rehin ilerde Malta sürgünlerinin kurtarılmasına yarayacaktı.
Bazı irkilmeler üzerine ikinci bir bildiri ile Kurucu Meclis yerine olağanüstü bir meclis toplanmaya karar verildiğini söyler. Seçim 19 Martta yapılacaktır. İstanbul'da kaçanlar Meclise katılacak, gelmiyenler yerine yenileri seçilecek, belediye ve vilâyet meclisleri ile Müdafaa-i Hukuk heyetleri de temsilci yollıyacaklardı. 441 yerine 381 milletvekili ile yeni Meclis kurulmuştur. 115 memur ve emekli, 61 sarıklı, 51 asker, 26 çiftçi, 37 tüccar, 49 avukat, 21 hekim, 8 şeyh, 6 gazeteci, 5 ağa, 5 aşiret reisi.
İngilizler ve İstanbul hükûmeti 16 Marttan sonra Ankara'yı yıkmak için türlü tedbirler almışlardı. İlk deneme, İngiltere şiddet gösteriyorsa sebebi başta Mustafa Kemal olduğundandır, eğer onu bırakırsanız barış şartları da hafifler, fitnesi idi.
Mustafa Kemal'in son İstanbul Meclisine güveni yoktu. Kâzım Karabekir'e yazdığı bir telgrafta ''mebusların ikbal düşkünlüğü yüzünden grupta dayanışma sağlanamadığını, daha fazla hükûmetin aldatıcı politikasına kapıldıklarını'' söylemişti. Bazı vali ve komutanlar da Ankara'nın İstanbul ile ilgi kesilmek emrine karşı, hükûmet İstanbul'da onunla ilgiyi kesmek nasıl olur, yollu tenkitlerde bulunmuşlardı. Bir 23 Nisan akşamı Çankaya'da Atatürk o günün hikâyesini şöyle anlattı idi: ''İç isyan Ankara kapılarındadır. Başta ben olmazsam tehlikenin hafifliyeceği fikrinde olanlar böyle bir denemenin faydalı olacağını bana kadar işittirdiler. Ben nereye gidebilirim, diye sormaklığım üzerine de, şarka doğru, tavsiyesinde bulunmuşlardı. (Sofrada bulunan Recep Peker'e dönerek) Hatırlar mısın Recep, yeni gelmiştin, sana da fikrini sordum, memleketin menfaati bunda ise fedakârlık etmelisiniz, demiştin. Fakat ben, tarihî bir görevimiz var; Meclisi açmak! Bu görevi yerine getirelim de sonra düşünürüz, cevabını verdim ve Meclisin hemen toplanması için tedbir aldım.''
Hiçbir zaman söz altında kalmıyan Recep bu hatırlatma üzerine başını önüne eğdi idi.
23 Nisan 1920 Cuma günü Cuma namazından sonra dinî törenle Meclis açılmış ve her idare merkezinde hatim duaları, Buhari-i Şerifler, minarelerde sala ve ''sevgili padişahımıza sadakat'' yeminleri ile aynı tören yapılmıştır. Meclis toplanır toplanmaz ''ilk ve son sözü padişah ve halifeye bağlılık'' olduğuna yemin edilmiştir! ''Cenab-ı Hak ve Resul-i Ekrem'i namına yemin ederiz ki padişaha ve halifeye isyan sözü yalandan ibarettir.''
Mustafa Kemal ilk amacına ermiştir. Bir Millet Meclisi vardır. Onun başbakanı ve hükûmeti vardır. Yeni devlet kurulmuştur. İstanbul için tek umut bunu yıkmakta, hatta düşmana yıktırmakta, yeni devletin de tek dayanağı vatanı düşmandan kurtarmaktadır. Ya hep ya hiç!
Mustafa Kemal Ankara'ya geldiği vakit 1200 lirası kalmıştı. Bu da müfettişliğe verilen 20.000 liranın artığı idi. Sonradan Diyanet İşleri Başkanı olan Rıfat Hoca tüccarlardan 6.000 lira toplıyarak kendisine vermişti. Para bulmak, bu küçücük sermaye ile kurulan devleti beslemek daima çetin bir mesele olacaktı.
19 Martta Fevzi Paşa (Çakmak) İstanbul'da Harbiye Nazırı idi. Ankara İstanbul hükûmeti ile haberleşmeyi kestiği için Bursa'daki Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa Harbiye Nazırı ile görüşmek için kendisine yol verilmeyince görevinden çekildi idi. 19 Martta bir İngiliz torpidosu Harbiye Nazırı Fevzi Paşa'nın emrini getirip kendisine yolladı. Emir şu: ''Amiral Galtrop Anadolu İstanbul hükûmetini tanımamak yoluna girdiği için daha şiddetli tedbirler alınacağını bildirmiştir. İstanbul'un işgal edilmesi mütareke şartlarına aykırı değildir. Anadolu'da bazı sergerdelerin hareketleri menafi-i hakikiyye-i Osmaniyye'ye muhaliftir. Anadolu'da taraf-ı şahaneden mansup (tayin edilmiş) en kıdemli kumandan sizsiniz. Harbiye Nezaretinin emrini bütün kıt'alara tebliğ ederek ordunun İstanbul hükûmetini tanımakta devam etmesini temin ediniz.'' Yusuf İzzet Paşa emri komutanlara bildirir. İçlerinden Bekir Sami Ankara'da Heyet-i Temsiliye ile görüşeceği cevabını verir. Konya'da Fahrettin Altay hemen itaat eder. Bu pek tehlikeli bir şeydi. Hemen hal çaresi bulunmalı idi. Mustafa Kemal, Refet Bey'i (Bele) hemen Konya'ya gönderir. Refet bir istasyon önce treni durdurur. Fahrettin Altay'a görüşmek için haber gönderir. Gelince hemen treni hareket ettirerek komutanı Ankara'ya götürür. Onun yerine o sıralarda ikinci defa Ankara'ya gelen İsmet Bey gönderilecekti. Fakat Fahrettin Altay, Mustafa Kemal'in emrine girdiğine ve emrinde kalacağına söz vererek görevi başına döner.
Damat Ferit Paşa yeni hükûmetini 5 Nisanda kurdu idi. Eski kabine ile Harbiye Nazırlığından çekilen Fevzi Paşa bu hükûmete de girmek için Boğaziçi komşusu Cemil Molla'nın aracılığını ister. Gerekçesi, Anadolu ile ancak kendisinin başa çıkacağı, eski paşalardan hükûmetin faydalanamıyacağı idi. Cemil Molla gider, Damat Ferit'e bunu söyler. O da doğru bulur. Fakat padişah İngilizlerin Fevzi Paşa'ya güvenmediklerini söylemesi üzerine Damat vazgeçer. Fevzi Paşa da Beykoz'daki evine çekilir. İstanbul'dan Anadolu'ya adam kaçıran o çevre komitesinin başı kendisine gelir. Malta'ya sürüleceğini, en yakın kafile ile Anadolu'ya kaçmasını tavsiye eder. Fevzi Paşa'nın Ankara'ya gitmesi böyle olmuştur. Adapazarı ayaklanma bölgesi olduğundan Fevzi Paşa kendini götüren subayla, Geyve'de Ali Fuad Paşa'nın (Cebesoy) karargâhına gider. Ali Fuad Ankara'ya haber verir. Mustafa Kemal, Fevzi Paşa'yı affetmez. Ali Fuad, İstanbul hükûmeti Harbiye Nazırının bile Ankara'ya gelip millî idareye katılmış olmasının çok iyi bir hava yaratacağını anlatarak Mustafa Kemal'i caydırır. İşte ikinci Mareşal ve ikinci kurtuluş kahramanımızın, yakalanıp İstanbul'a getirerek, padişaha teslim etmek istediği, sonra da bütün komutanlara kendisini tanımamak emrini verdiği Mustafa Kemal'le birleşme hikâyesi budur. Ankara'ya gider gitmez, gericilerin de hoşuna gider tipte olduğundan Fevzi Paşa'yı Meclis kürsüsüne çıkarmış, İstanbul'a yerdirmiş, daha birinci günü hizmetine almıştır.
İnönü'nün tarihçilerine göre, İsmet Bey Anadolu'ya ilk önce 1920 başında gelmiş ve Atatürk'e karargâhında misafir olmuştu ve karargâhta savunma hareketlerini bir kurmay subay gibi takip etmekle görevlendirilmişti. Bu, Anadolu'da savunmanın tam bir gerilla niteliği taşıdığı devirdir. Şubat ortasında Harbiye Nazırı Fevzi Paşa İnönü'yü İstanbul'a istemiştir. Onun üzerine Atatürk'le aralarında durum şöyle ele alınmıştır: Gelecek ordu savaşını hazırlamak için para ve subaya ihtiyaç vardır. İstanbul'un yardımı lâzımdır. İhtiyaçları anlatmak ve hazırlıkları yapmak üzere İsmet Bey İstanbul'a gitmelidir. Atatürk nutkunda meseleyi böyle anlattı idi.
- Ben bu kadar adamı ne ile besliyeceğim öyleyse? Masraflarımı siz mi vereceksiniz? der.
Bir defa çete adamları borcunu ödetmek istedikleri okumuş bir genç:
- Siz kim oluyorsunuz? Alacaklı varsa mahkemeye gider, demesi üzerine dövmüşler, o da karşı koyunca öldürmüşler, kurtarmak için araya giren kıza bir kurşun sıkmışlardır.
Suçüstüdür. Öldürenler yakalanıp hapse atılmıştır. Kara Hasan savcıya gider:
- Bir yanlışlık olmalı. Onlara bir ceza veririz, der ve savcının biraz direnmesi üzerine de:
- Akşama bana uğra. Yoksa yeniden dağa çıkarız, tehdidini savurur. Hapistekileri kurtarır.
Burası Biga'dır. Başkomutan korkunç Enver Paşa İstanbul'dadır. Artık Anadolu'nun öbür taraflarını düşününüz. Harp bitip de İngilizler ve müttefikleri İttihatçı ve hele Ermeni öldürüşçülüğü hesaplarını sormak yoluna gidince ne kadar gocunan varsa silâhlanıp bir çeteye katılmıştır.
Yunanlılar İzmir'e çıkınca gâvura karşı ilk dayatma cephesinde çeteler vardır. Sonra bu cephe Mustafa Kemalci damgasını yiyince onlara karşı giden halifeci kuvvet de gene bu çetelerdir.
Mustafa Kemal Sivas'tan Müdafaa-i Hukuk teşkilâtı yapılması için Biga'ya da yazmıştır. Kaymakam ve müftü halkı uyarmıya gidince Karabiga'da iken gelenler:
- Padişah var. Şeyhülislâm Sabri Efendi gibi ulema var. Mustafa Kemal Paşa'nın emri ile teşkilât olmaz. Bu isyan demektir, derler. Üç yüz kişi ile Balıkesir cephesine gönderilen Kara Hasan'dan yardım istemek lâzım. Müftüye: "Korkma, memleketi gâvurdan kurtarmak için çarpışa çarpışa Mustafa Kemal'e kadar gideceğiz," diye haber gönderir.
Dayatışmacılar arasında yalnız haydut çeteleri yoktur. Asker ve sivil kahramanlar vardır. Fransızlar elindeki Akbaş cephaneliğini basıp Anadolu'ya kaçıran Hamdi Bey, Edremit kaymakamı idi. Teşkilât yapmak, silâh toplamak, vermiyeni cezalandırmak, evleri aramak gibi ciddî hareketlere girişince Kara Hasan:
- Bir kümeste iki horoz ötmez, der. Sapıtmıştır da!
Bir punduna getirip Kara Hasan'ı öldürmek lâzım gelir. Halifeci çete reisi Anzavur da Kuvay-ı Milliyeci Hamdi Bey'i işkenceler içinde öldürtmüştür.
Batıda Kuvay-ı Milliye'nin ilk kahramanları arasında çeteciler başta gelir. Çerkez Ethem'i bir zamanlar Mustafa Kemal'in üstünde görenler olmuştur. Ethem gençken askerliği sever. Babası istemezse de 19 yaşında Osmanlı Harbiye Nazırlığı muhafız süvari alayına girer. Staj görür. Başçavuş, daha sonra Balkan Savaşına katılarak süvari yedek subayı olmuştur. Birinci Dünya Savaşında İttihatçılar ordu dışında hareketler yapmak üzere Teşkilât-ı Mahsusa denen çeteler kurmuşlardı. Ben hem asker yaşında hem gazeteci olduğum için bu teşkilâta girmek üzere Merkez-i Umumî'ye giderek Dr. Nazım'ı gördümdü: "Onları hapishanelerdeki katillerden topluyoruz. Ne işin var aralarında?" demişti. Ethem bu teşkilâta girmiştir. Rauf Orbay'ın yanında İran'a gitmiştir. Mütareke sırasında Bandırma'dadır. Yunanlılar İzmir'e gelmeden önce çetesini Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine besletmekte idi. Bu sırada İzmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu dağa kaldırarak 30.000 lira haraç almıştır. Adapazarı'nda tüccar Arapzade'den de 50.000 ve Karacabeyli birinden 5.000 lira almış olduğunu Atina'da yazdırdığı hatıralarında söylemiştir. Gezer Divan-ı Harp'i vardır. Konduğu yerde darağaçları kurar. Devlet gelirine el koyar. Bir kasabada tütün stoku mu buldu, hemen paraya çevirir. Bir defa Ankara Maliye Bakanı Ferit Bey ondan önce davrandığı için:
- Sen orada bülbül gibi ötüyorsun. Biz burada canımızı ortaya koymuşuz. Ankara'ya gelince sana hesabını sorarım, demekten çekinmez. Nitekim Ankara'ya gelince çete adamları Ferit Bey'i bulmuşlar, "Ethem Bey istasyonda seni ister," diye götürmek istemişler, iki polis ve birkaç kişi bakanı ellerinden güç kurtarmışlardır. Bir gün Nazilli'ye, Yunan geliyor, diye haber gelmesi üzerine kasaba boşalmıştır. Sonra düşman hareketinin durduğu haber alınması üzerine kasabaya dönenler ne görseler beğenirsiniz, Ethem çetesinin develeri tüccar malını yükleyip götürmektedir.
Ethem'in iki büyük kardeşi vardır. Biri Millet Meclisindedir. İkincisi Divan-ı Harp'in ve gerektiği vakit kuvvetlerin başındadır. Adı Tevfik. En sonu Ethem kuvvetlerinin ordu emri altına girmesi istendiği vakit Tevfik Bey komutanlığa verdiği cevapta, "Bizim kuvvetimiz ne tümen, ne de herhangi bir ordu kuvveti hâline sokulamaz, bu serserilerin başına ne bir subay, ne de hesap memuru konamaz, subay gördüler mi, Azrail görmüş gibi isyan ederler, bizim birliklerimiz, Pehlivan Ağa, Ahmet Onbaşı, Sarı Mehmet, Halil Efe, Topal İsmail gibi adamlar tarafından idare edilmektedir. Bölük emirleri de yazdığını okuyamaz, okuduğunu yazamaz kimselerdir," der.
Ethem 1919 Haziranında harekete katılmıştır. Temmuzda Demirci Efe denen eşkıya gâvura karşı cepheye gelmiştir. Bu efe generalleri bile hapsetmiştir. Öldürülen efendisinin öcünü almak için Denizli'ye yaptığı akın Kuvay-ı Milliye tarihinin en acı hatıraları arasındadır. Denizli'ye bir efe ile birkaç kızanı gitmişti. Düşman gelmek ihtimaline göre Kuvay-ı Milliyeci görünmek için halktan bazı kimseler efe ile kızanları vurmuşlardır. Demirci büyük kuvvetle geldi. Elini eskiden beri saygı ile öptüğü eşraftan biri ile iki yüz kişi karşılamıya gittiler. Demirci tam ağasının elini öpmek için eğildiği sırada, yaralı ve donlu bir kızan sürünerek geldi, bunlar bizi bu hâle koydular, dedi ve Demirci, Tevfik Bey'i tabancasını çekerek vurmuş, iki yüz kişiyi öldürtmüştür. Sonra:
- Hepsinin kanları helâldir, dedi.
Bulduklarını kestiler.
Soyguncu idi. Sonraları demiştir ki: "Yedi vilâyete kumanda etmek bana düştü, idare ya ilim ile olur ya zulüm ile, bende ilim olmadığından zulüm ile idare ettim."
Demirci Efe'yi kullanmak üzere yollanan Refet Bey (Bele), onun emrine girmişti. Gâvura karşı yararlığı görünen Demirci Efe de nizamlı ordu kurulduğu vakit Ethem ayaklanmasına katılmak istedi ise de gözü tutmamış, Refet Paşa İğdecik'te basarak efeyi kaçırmıştır. Refet Paşa, bir top savurdum, kaçtı, tam yüz bin lirası elime geçti, ama bu parayı sonraları gene onlara harcadım, demiştir. Bu baskın yüz bin lirası hayli dedikodu konusu olmuştu.
Bir Yörük Ali Efe de vardır. Vurguncu değildir. Gözü pektir. Aydın baskınında iki yüz kişi ile bir alay Yunanlı kaçırmıştır.
Çeteler Kuvay-ı Milliyesi Yunan tehlikesi ile batıda, Ermeni tehlikesi ile güneyde, Pontus tehlikesi ile Karadeniz bölgesinde kendini göstermiştir. Bir ara Pontus Rum çeteleri altı - yedi binden yirmi beş bine yükselmiştir. Bunlara karşı koymak için de Kel Oğlan ve Topal Osman gibi halk kahramanları çıkmıştır. Topal Osman beş on kişi ile harekete geçti. Bir Türk evine karşı üç Rum evi yakmak, mezarını kendine kazdırıp diri diri adam gömmek, vapur kazanına kömür yerine canlı adam atmak gibi zulüm ve işkenceleri ile tanınmıştır. Sonunda Pontus Rumluğunu iyice yıldırdı idi. Yanındakiler azıtarak dağa eşraf kaldırmak gibi haydutluklara başlamaları üzerine Samsun'daki tümen komutanı Topal Osman'ı Ankara'ya aldırmak istemiş, Mustafa Kemal imzası ile bir telgraf uydurmuştur. Cumaları mızıka ile selâmlık yapmak kadar kendini gözünde büyülten ve varlıklıyı haraca kesen Osman Ağa:
- Değil Mustafa Kemal, Allah emretse yerimden kımıldamam, gidecek zamanı ben bilirim, demişti.
Komutan sabırlı davrandı. Kan gütme davasından çekindiği bir adamı kullanarak gitmesini sağlıyabildiler. Sakarya Savaşı arifesi idi. Mustafa Kemal, Osman Ağa ile çetesini muhafız kuvvet olarak yanına almakla onu hareketsiz kıldı. Fakat zaferden sonra bir milletvekilini kovdurarak Mustafa Kemal'in başına büyük dert açmıştır.
Adana, Maraş, Antakya, Urfa, Kilis ve Antep'te Ermeni lejyonları ile güçlendirmeli iki Fransız tümenine karşı, Ermenistan olmamak için ayaklananlar haydut çeteleri değildirler. Yerli vatanseverler ve askerlerdir.
İngiliz ve Fransızlar güneye Ermeni milisleri ile birlikte girmişler, Adana Ermenileri onları yollara halılar sererek karşılamışlardı. İlk dayatış cephesini kuranlar Mustafa Kemal'den yardım istedikleri vakit, silâhımız çok az, eğer Diyarbakır'a adam yollarsanız bir şeyler alabilirsiniz, ama bunu gizli tutunuz ve eşkıyadan sakınınız, cevabını almışlardı. Sivas Kongresi ve Mustafa Kemal adı dayatışmacılara manevî dayanak olmuştu. Bir aralık Suriye Fransız Yüksek Komiseri George Picot Sivas'a giderek (Kasım 1919) Mustafa Kemal'le görüştü idi. Onlar Ermenileri çekecekler, halka zulmetmiyecekler, biz de Fransızları rahat bırakacaktık. İngilizler bu sözde yaklaşmayı bile içlerine sindirememişlerdir. 16 Marttan önce bir rapor veren Dış Bakanı Lord Curzon şöyle diyordu: "Fransa Doğu İslâm dünyasına Arabistan, Irak, İran, Afganistan ve Hindistan'la bir Batı İslåm dünyası katarak hepsini himayesi altına almak istemektedir. Picot, Sivas'a gitti. Harbe girişi ile onu en az iki yıl uzaktan yenilmiş düşman Avrupa'dan çekilmelidir. Beş yüz yıldan beri süren bu meseleyi kökünden çözmek için elimizdeki fırsatı kaçırmamalıyız."
Picot sözünde de durmamış, 1919 sonlarında ve 1920 başlarında Urfa, Maraş, Antep ve bütün Adana çevresinde çarpışmalar olmuştur.
Batı cephesinde yalnız haydut çeteleri değil, fedayi vatanseverler ve büyük küçük rütbeli askerler de savaşa atılmışlardır. Bursa'da Gökbayrak taburunu kuran Dağıstanlı Cemal Bey'in İnönü Harbine kadar büyük hizmetleri olmuştur. Bu tabur ilk aldığı emirle ordu saflarına girmiştir. Osmanlı Genelkurmayı cephe kuruluşlarına el altından yardımcı idi. Albay Bekir Sami ile Akhisar'a teşkilât yapmıya giden Albay Kâzım İstanbul'a dönerek 61 inci tümen komutanlığını istediği vakit Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa'ya:
- Bandırma'daki tümenin komutanlığına gitmeliyim. Sizden emir aldım demem, Yunanlılarla çarpışırım, demişti.
Cevat Paşa da:
- Yahu yapabilir misin bunu? diye gözlerinden öpmüştü.
Hükûmetin Harbiye Nazırı ise:
- Zorda kalmadan Yunanlılarla çarpışmamaya dikkat edin, diyordu.
Demirci Efe'ye kadar ilk dayatma hareketlerini üç albay yönetmişti. Balıkesir bir askerî cephe idi.
Halk ve Ordu
Ortam havasını iyice anlatabilmek için halkın ve ordunun durumunu yorumlamalıyız. Çünkü bu çeteler iç ayaklanmaları bastırmışlar, dünyaya Türklüğün: "Hayır!" sesini duyurmuşlar, fakat Yunan saldırışı önünde dağılmışlar ve pek az dayandıktan sonra çekilmişlerdir.
Halk bıkkın ve bitkin hâlde idi. Yurdu Erzurum'a dönen Cevat Dursunoğlu'nun geçtiği köyler bomboş, ot yok ocak yok. Geçen dört yılın kışında insan eti yemeye alışan kurt sürüleri akın etmekte. Birçok günler yavan ekmek bile bulamaz. Kaldığı her köy ışıksız ve ateşsiz. 80.000 nüfuslu eski Erzurum yıkık, harap, kalanlar üç - dört bin kılıç artığı. Köylü göçmenler. Doğu savaş bölgeleri hep böyle.
Trakya ve Anadolu halkının Balkan Savaşından beri kıtlıktan, seferlerden, eşkıyadan çekmediği kalmamıştır. Mustafa Kemal halk yığınları hareketsizliğinin millet için iyi yorumlanmıyacağını anlatmak ister. İster sivil her yöneticiye halkı uyarma görevini verir. Kırklareli'nden gelen rapora göre Balkan Savaşı bölgeyi çok sarsmıştır. Eşraf çekingendir. Fedakârlık beklenemez. Raporda "Âlî hissiyat namına bir şey yok," demektedir. Keşan'daki 60 ıncı tümenin raporuna göre yerli halk "teşkilâtsız, duygusuz, kaygısız, silâhsız"dır. Teşkilât isteyen yok. Ellerindeki silâhları Rumlara satanlar bile var. Rumeli göçmenleri ile Pomaklardan belki faydalanılabilir.
Zorlu çetelere karşı kimse baş kaldıramaz. Fakat Fransızlar elindeki Akbaş iskele ve deposunu basarak Akhisar ve İzmir cephesine cephane kaçıran Hamdi Bey, halkı çetelere haraç yerine cepheye para ve gönüllü vermek için baskı yaptığı için, bir kışkırtma ile, esvapları soyulup, don gömlek, işkence edilerek, yalınayak dolaştırılarak, sopa atılarak, sırtına binilerek öldürülür.
Albay Bekir Sami Akhisar'a geldiği vakit hemen askerlik dairesine gider. Yapayalnızdır. Bir odada bir kişi. Dışarda sekiz on kişi. Sert, disiplinci albay şaşalamıştır. Pencereden bakınca eğerli atını görür. Koca kolordu bir kişiye inmiştir. Kimsenin asker olmıya hevesi yok. Herkes subaya ve üstlere karşı. Jandarma bölüğünden kaçan kaçana. Birçokları da Uşak'a doğru göç yolunda. "Bandırma'dan Balıkesir'e geldik. Bütün istasyonlara Yunan bayrağı çekilmişti. Herkes Yunanlıyı bekliyordu. Eğer Yunanlı gelirse malını canını emniyete alacağı kanısında idi. Terzi dükkânları Yunan bayrakları dikiyordu."
- Biz bir şey yapamayız. Devlet asker gönderirse gönderir. Yunanlıya boyun eğeriz, derler.
O sıralarda o çevrede bulunan Rauf Orbay:
- İntibam iyi değil. Bu şartlar altında bir şeyler yapılamaz, der.
Bu devir Çerkez Ethem'ler, Demirci Efe'ler, Yörük Ali'ler, Topal Osman'lar devridir. Uzun, ta 1912'den beri devamlı bir işkence gibi sürüp giden savaş sıkıntısı halkın devletten de ordudan da sıtkını sıyırmıştır.
Birinci Dünya Savaşı'na 22.000.000 nüfus ve 1.700.000 km2 toprakla girmiştik. Toprağımızın hemen hemen 1.000.000 km2'sini ve 12.000.000 nüfus kaybetmiştik. Türklüğü seferlerde, sonra açlıktan ve kıtlıktan tüketirce harcamıştık. Dört cephede devlerle dövüşen ordulardan, meselâ, Yıldırım Orduları grubunda son savaşlarda 75.000 esir de verdikten sonra 2.500 kadar piyade kalmıştı. Kuvay-ı Milliye'nin ilk devirlerinde seferberlik yapmak imkânı yoktu. Eldeki kuvvetleri kullanmak da, hele padişah ve halife halk yığınlarına Anadolu'ya "asi" tanıttıktan sonra tehlikeli idi. Halk ayaklanma bölgelerinde göreve giden kuvvetleri tekbirler getirerek karşılıyor, kolayca kandırıp dağıtıyordu. Ankara çevresi güvenliği için yola çıkan Arif Bey kuvveti Baypazarı ve Ayaş'ta başarı kazandıktan sonra komutan kendi erleri tarafından öldürülmüş ve kuvvet dağılıvermiştir. Kütahya'da uzun müddet iyi giden bin beş yüz mevcutlu millî tabur bir gün ansızın dağılmış, komutanı güçlükle canını kurtarmıştır. Propaganda o kadar kötü idi ki subaylar bile çetelerde görev almak peşinde idiler. Çerkez Ethem çetesi ayaklanmaları bastırdığı sırada subay ve milletvekilleri arasında bile klâsik teşkilâtlanmanın lüzumsuz olduğunu ileri sürenler az değildi. Sonradan ordu komutanı İzzettin Çalışlar batıda Ali Fuad Paşa'nın başkanlığındaki bir toplantıda yalnız kendisinin yakası kapalı olduğunu söyler. Hâlbuki toplantıda tek sivil Çerkez Ethem'di.
Çetelere bu aşırı güvenlik sırasında Keskinli Rıza denen haydut, ki milletvekili idi, sonraları asılmıştır, bir süvari alayı ile kendi bildiği bir geçitten Bursa'ya girip düşmandan alacağını söylemiş, Meclis Mustafa Kemal'e rağmen kendisine bu alayı kurdurmak kararını vermiştir. Tabiî bu alay ilk ateşte dağılmıştır. Fakat hepsi Türk köylerini yağmaya koyulmuşlar, bu defa da bin güçlükle silâhları geri alınabilmiştir.
Çetelerin itibarı Yunan ileri hareketleri karşısında hiçbir işe yaramadıkları günlere kadar devam etti. İlk zamanlarda Meclis'te ordunun görev yapamadığı tartışma konusu olduğu vakit, 12 Temmuz 1920'de, Mustafa Kemal:
- Uzun müddet çarpışabilmek ve halkın savaş şevkini ayakta tutmak için harb-ı sağir (1) yapacağız. Buna başladık. Hedefimiz düşman maneviyatını kırmak, kendi maneviyatımızı ayakta tutmaktır, demişti.
Kuşatılma
19 Mayıs 1919'dan hayli gerilerdeyiz. Henüz İzmir'e Yunanlılar gelmemiştir. Ama İstanbul'da düşman baskısı vardır. Türkiye için ne kadar kötü şeyler düşünüldüğünü de biliyoruz.
Yurtsever Osmanlı aydınları aranış içindedirler. Ne yapsak da millî bir uyanış hareketi yaratabilsek, yarın katlanılmaz barış şartları diktası altında kalırsak, hayır diye haykırabilsek! Toplantı yerlerinden biri de göz hekimi Esat Paşa'nın evi. Dertleşenler arasında Profesör Akçoraoğlu Yusuf ve Ferit (Tek) beyler de var. Hepsinin birleştiği nokta İstanbul düşman baskısı altındadır. Burada bir şey yapılamaz. Çıkar yol Anadolu'yu hazırlamaktır. Fakat kim yapabilir bu işi? Kimi göndermeli Anadolu'ya? Refet Bey (Bele) Jandarma Komutanı, Gazze savaşlarından tanınmıştır. Bir defa da ona danışalım, demişler ve kendisini toplantıya çağırıp fikrini almak istemişler. Refet Bey:
- Siz düşünün, ben de aradığınız adamın kim olabileceğini araştırayım, gelecek defa görüşürüz, der.
Ertesi toplanışta sormuş:
- Kimi tasarladınız?
- Rauf Bey'e (Orbay) ne dersiniz?
- Yüzde elli bulmuşsunuz. Bende bir yüzde yüz var, bizi kurtarır ama, sonra biz ondan nasıl kurtulabiliriz, bilmem.
- Canım gâvura kalmaktansa ona kalırız.
- Mustafa Kemal!
İttihatçıların daha Selânik'te iken vurdukları damga üstündedir: "Haris"dir, hiçbir rütbe ve makamla doymaz. İnsanca yaşamayı, eğlenmeyi ve içmeyi sevdiği için o devir anlayışına göre "sefih"tir. Ve durmadan tenkit ettiği ve İttihatçıların tutumunu beğenmediği için "uzlaşılmaz" bir adamdır.
Mustafa Kemal, Osmanlı düzenini altüst eder devrimler yapılmadıkça bizim bir Batı medeniyeti toplumu olamıyacağımız ve bunu da, her çeşit yoklamalardan sonra, gerçekleştirebileceği inacında idi.
Erzurum ve Sivas kongrelerinde Kâzım Karabekir ve Rauf Orbay gibi kendisine, başımızdasın, diyen arkadaşlarının bile başkan olmaması için nasıl çalıştıklarını biliyoruz. Onsuz olmazdı, o olmalı idi, ama başta olmamalı idi, hareket kollektif, Mustafa Kemal bu kollektifin gölgesinde kalmalı idi.
Nitekim 16 Mart İstanbul işgalinden sonra Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye'yi geçici bir hükûmet olarak tanıtmak ve o vakit ''Meclis-i Müessesan'' denen bir ''Kurucu Meclis'' toplamak ister. Bütün asker ve sivil otoritelere, artık yetkili otorite biziz, İstanbul'la bütün ilgilerinizi keseceksiniz diye bildirir. Komutanların fikirlerini sorar. ''Kurucu Meclis'' sözü başta Kâzım Karabekir'i kuşkulandırır. Komutanlara ve sivil makamlara bildirdikleri arasında şunlar da vardı: 1- İstanbul işgali her tarafta protesto edilecektir. 2- İstanbul'da hiçbir resmî makamla temas edilmiyecektir. 3- Hristiyanlara kötü davranılmıyacaktır. 4- İngiliz subayları rehin olarak tutulacaktır. Bu rehin ilerde Malta sürgünlerinin kurtarılmasına yarayacaktı.
Bazı irkilmeler üzerine ikinci bir bildiri ile Kurucu Meclis yerine olağanüstü bir meclis toplanmaya karar verildiğini söyler. Seçim 19 Martta yapılacaktır. İstanbul'da kaçanlar Meclise katılacak, gelmiyenler yerine yenileri seçilecek, belediye ve vilâyet meclisleri ile Müdafaa-i Hukuk heyetleri de temsilci yollıyacaklardı. 441 yerine 381 milletvekili ile yeni Meclis kurulmuştur. 115 memur ve emekli, 61 sarıklı, 51 asker, 26 çiftçi, 37 tüccar, 49 avukat, 21 hekim, 8 şeyh, 6 gazeteci, 5 ağa, 5 aşiret reisi.
İngilizler ve İstanbul hükûmeti 16 Marttan sonra Ankara'yı yıkmak için türlü tedbirler almışlardı. İlk deneme, İngiltere şiddet gösteriyorsa sebebi başta Mustafa Kemal olduğundandır, eğer onu bırakırsanız barış şartları da hafifler, fitnesi idi.
Mustafa Kemal'in son İstanbul Meclisine güveni yoktu. Kâzım Karabekir'e yazdığı bir telgrafta ''mebusların ikbal düşkünlüğü yüzünden grupta dayanışma sağlanamadığını, daha fazla hükûmetin aldatıcı politikasına kapıldıklarını'' söylemişti. Bazı vali ve komutanlar da Ankara'nın İstanbul ile ilgi kesilmek emrine karşı, hükûmet İstanbul'da onunla ilgiyi kesmek nasıl olur, yollu tenkitlerde bulunmuşlardı. Bir 23 Nisan akşamı Çankaya'da Atatürk o günün hikâyesini şöyle anlattı idi: ''İç isyan Ankara kapılarındadır. Başta ben olmazsam tehlikenin hafifliyeceği fikrinde olanlar böyle bir denemenin faydalı olacağını bana kadar işittirdiler. Ben nereye gidebilirim, diye sormaklığım üzerine de, şarka doğru, tavsiyesinde bulunmuşlardı. (Sofrada bulunan Recep Peker'e dönerek) Hatırlar mısın Recep, yeni gelmiştin, sana da fikrini sordum, memleketin menfaati bunda ise fedakârlık etmelisiniz, demiştin. Fakat ben, tarihî bir görevimiz var; Meclisi açmak! Bu görevi yerine getirelim de sonra düşünürüz, cevabını verdim ve Meclisin hemen toplanması için tedbir aldım.''
Hiçbir zaman söz altında kalmıyan Recep bu hatırlatma üzerine başını önüne eğdi idi.
23 Nisan 1920 Cuma günü Cuma namazından sonra dinî törenle Meclis açılmış ve her idare merkezinde hatim duaları, Buhari-i Şerifler, minarelerde sala ve ''sevgili padişahımıza sadakat'' yeminleri ile aynı tören yapılmıştır. Meclis toplanır toplanmaz ''ilk ve son sözü padişah ve halifeye bağlılık'' olduğuna yemin edilmiştir! ''Cenab-ı Hak ve Resul-i Ekrem'i namına yemin ederiz ki padişaha ve halifeye isyan sözü yalandan ibarettir.''
Mustafa Kemal ilk amacına ermiştir. Bir Millet Meclisi vardır. Onun başbakanı ve hükûmeti vardır. Yeni devlet kurulmuştur. İstanbul için tek umut bunu yıkmakta, hatta düşmana yıktırmakta, yeni devletin de tek dayanağı vatanı düşmandan kurtarmaktadır. Ya hep ya hiç!
Mustafa Kemal Ankara'ya geldiği vakit 1200 lirası kalmıştı. Bu da müfettişliğe verilen 20.000 liranın artığı idi. Sonradan Diyanet İşleri Başkanı olan Rıfat Hoca tüccarlardan 6.000 lira toplıyarak kendisine vermişti. Para bulmak, bu küçücük sermaye ile kurulan devleti beslemek daima çetin bir mesele olacaktı.
19 Martta Fevzi Paşa (Çakmak) İstanbul'da Harbiye Nazırı idi. Ankara İstanbul hükûmeti ile haberleşmeyi kestiği için Bursa'daki Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa Harbiye Nazırı ile görüşmek için kendisine yol verilmeyince görevinden çekildi idi. 19 Martta bir İngiliz torpidosu Harbiye Nazırı Fevzi Paşa'nın emrini getirip kendisine yolladı. Emir şu: ''Amiral Galtrop Anadolu İstanbul hükûmetini tanımamak yoluna girdiği için daha şiddetli tedbirler alınacağını bildirmiştir. İstanbul'un işgal edilmesi mütareke şartlarına aykırı değildir. Anadolu'da bazı sergerdelerin hareketleri menafi-i hakikiyye-i Osmaniyye'ye muhaliftir. Anadolu'da taraf-ı şahaneden mansup (tayin edilmiş) en kıdemli kumandan sizsiniz. Harbiye Nezaretinin emrini bütün kıt'alara tebliğ ederek ordunun İstanbul hükûmetini tanımakta devam etmesini temin ediniz.'' Yusuf İzzet Paşa emri komutanlara bildirir. İçlerinden Bekir Sami Ankara'da Heyet-i Temsiliye ile görüşeceği cevabını verir. Konya'da Fahrettin Altay hemen itaat eder. Bu pek tehlikeli bir şeydi. Hemen hal çaresi bulunmalı idi. Mustafa Kemal, Refet Bey'i (Bele) hemen Konya'ya gönderir. Refet bir istasyon önce treni durdurur. Fahrettin Altay'a görüşmek için haber gönderir. Gelince hemen treni hareket ettirerek komutanı Ankara'ya götürür. Onun yerine o sıralarda ikinci defa Ankara'ya gelen İsmet Bey gönderilecekti. Fakat Fahrettin Altay, Mustafa Kemal'in emrine girdiğine ve emrinde kalacağına söz vererek görevi başına döner.
Damat Ferit Paşa yeni hükûmetini 5 Nisanda kurdu idi. Eski kabine ile Harbiye Nazırlığından çekilen Fevzi Paşa bu hükûmete de girmek için Boğaziçi komşusu Cemil Molla'nın aracılığını ister. Gerekçesi, Anadolu ile ancak kendisinin başa çıkacağı, eski paşalardan hükûmetin faydalanamıyacağı idi. Cemil Molla gider, Damat Ferit'e bunu söyler. O da doğru bulur. Fakat padişah İngilizlerin Fevzi Paşa'ya güvenmediklerini söylemesi üzerine Damat vazgeçer. Fevzi Paşa da Beykoz'daki evine çekilir. İstanbul'dan Anadolu'ya adam kaçıran o çevre komitesinin başı kendisine gelir. Malta'ya sürüleceğini, en yakın kafile ile Anadolu'ya kaçmasını tavsiye eder. Fevzi Paşa'nın Ankara'ya gitmesi böyle olmuştur. Adapazarı ayaklanma bölgesi olduğundan Fevzi Paşa kendini götüren subayla, Geyve'de Ali Fuad Paşa'nın (Cebesoy) karargâhına gider. Ali Fuad Ankara'ya haber verir. Mustafa Kemal, Fevzi Paşa'yı affetmez. Ali Fuad, İstanbul hükûmeti Harbiye Nazırının bile Ankara'ya gelip millî idareye katılmış olmasının çok iyi bir hava yaratacağını anlatarak Mustafa Kemal'i caydırır. İşte ikinci Mareşal ve ikinci kurtuluş kahramanımızın, yakalanıp İstanbul'a getirerek, padişaha teslim etmek istediği, sonra da bütün komutanlara kendisini tanımamak emrini verdiği Mustafa Kemal'le birleşme hikâyesi budur. Ankara'ya gider gitmez, gericilerin de hoşuna gider tipte olduğundan Fevzi Paşa'yı Meclis kürsüsüne çıkarmış, İstanbul'a yerdirmiş, daha birinci günü hizmetine almıştır.
İnönü'nün tarihçilerine göre, İsmet Bey Anadolu'ya ilk önce 1920 başında gelmiş ve Atatürk'e karargâhında misafir olmuştu ve karargâhta savunma hareketlerini bir kurmay subay gibi takip etmekle görevlendirilmişti. Bu, Anadolu'da savunmanın tam bir gerilla niteliği taşıdığı devirdir. Şubat ortasında Harbiye Nazırı Fevzi Paşa İnönü'yü İstanbul'a istemiştir. Onun üzerine Atatürk'le aralarında durum şöyle ele alınmıştır: Gelecek ordu savaşını hazırlamak için para ve subaya ihtiyaç vardır. İstanbul'un yardımı lâzımdır. İhtiyaçları anlatmak ve hazırlıkları yapmak üzere İsmet Bey İstanbul'a gitmelidir. Atatürk nutkunda meseleyi böyle anlattı idi.
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Çankaya - 20
- Büleklär
- Çankaya - 01Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3388Unikal süzlärneñ gomumi sanı 195731.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 02Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3280Unikal süzlärneñ gomumi sanı 196528.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 03Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3386Unikal süzlärneñ gomumi sanı 192629.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 04Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3039Unikal süzlärneñ gomumi sanı 169829.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 05Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3324Unikal süzlärneñ gomumi sanı 186530.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 06Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3382Unikal süzlärneñ gomumi sanı 186130.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 07Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3295Unikal süzlärneñ gomumi sanı 184229.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 08Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3391Unikal süzlärneñ gomumi sanı 179631.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 09Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3294Unikal süzlärneñ gomumi sanı 185929.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 10Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3336Unikal süzlärneñ gomumi sanı 202326.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 11Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3287Unikal süzlärneñ gomumi sanı 203026.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.38.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 12Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3364Unikal süzlärneñ gomumi sanı 187428.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 13Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3375Unikal süzlärneñ gomumi sanı 195430.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 14Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3406Unikal süzlärneñ gomumi sanı 195028.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 15Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3315Unikal süzlärneñ gomumi sanı 187427.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 16Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3299Unikal süzlärneñ gomumi sanı 179928.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 17Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3245Unikal süzlärneñ gomumi sanı 196529.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 18Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3341Unikal süzlärneñ gomumi sanı 194230.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 19Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3347Unikal süzlärneñ gomumi sanı 191927.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 20Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3253Unikal süzlärneñ gomumi sanı 193626.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.38.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 21Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3263Unikal süzlärneñ gomumi sanı 194827.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.46.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 22Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3384Unikal süzlärneñ gomumi sanı 184529.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 23Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3353Unikal süzlärneñ gomumi sanı 186929.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 24Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3361Unikal süzlärneñ gomumi sanı 185329.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 25Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3265Unikal süzlärneñ gomumi sanı 198727.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 26Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3383Unikal süzlärneñ gomumi sanı 201429.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 27Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3349Unikal süzlärneñ gomumi sanı 186729.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 28Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3253Unikal süzlärneñ gomumi sanı 198126.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.38.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 29Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3267Unikal süzlärneñ gomumi sanı 190229.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 30Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3278Unikal süzlärneñ gomumi sanı 187928.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.48.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 31Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3410Unikal süzlärneñ gomumi sanı 191228.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 32Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3343Unikal süzlärneñ gomumi sanı 191727.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.39.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 33Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3294Unikal süzlärneñ gomumi sanı 192526.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.37.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 34Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3372Unikal süzlärneñ gomumi sanı 197529.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 35Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3097Unikal süzlärneñ gomumi sanı 174029.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 36Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3333Unikal süzlärneñ gomumi sanı 190229.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 37Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3271Unikal süzlärneñ gomumi sanı 194730.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 38Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3361Unikal süzlärneñ gomumi sanı 202929.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 39Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3408Unikal süzlärneñ gomumi sanı 197629.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.49.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Çankaya - 40Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2900Unikal süzlärneñ gomumi sanı 169832.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.