Çankaya - 09

Süzlärneñ gomumi sanı 3294
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1859
29.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
50.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
- Sizi Suriye'ye kumandan tayin ettim. Oradaki durum ciddîleşmiş. Gitmeniz lâzımdır. Sizden istediğim şudur: O tarafları düşman eline geçirtmeyiniz. Hemen hareket etmelisiniz.
Sonra Alman generaline bakarak:
- Bu kumandan dediklerimi yapabilir, dedi.
Sadece izin alıp salona döndüm. Enver Paşa'nın güler yüzü karşıma çıktı:
- Azizim, hiç olmazsa biraz esaslı tedbirler üzerinde konuşalım. Benim bildiğime ve anladığıma göre artık Suriye'de ordu, kuvvet, durum, hepsi sözden ibarettir. Beni oraya göndermekle öç alıyorsunuz. Sonra usul dışında bana bizzat padişaha emir verdirdiniz.
Enver Paşa gülüyordu.
***
İkinci defa yedinci ordu komutanı olarak Nablüs'teki karargâhındadır. İlk işi çok yorucu dolaşmalarla cepheyi görmek ve durumu incelemek olmuştur. Şu kanıya varmıştır ki her şey bitmiştir. Yakın felâketi önlemek için esaslı tedbir bulmak güçtür. Yüzlerce kilometre uzunluğunda bir cephe üzerinde üç ordu vardır. Adları ordu... Zayıf, dağınık birtakım kuvvetler... Daha İstanbul'dan ayrılmazdan önce düşündüğü, şekiller içinden çıkmak, gerçekler içine girmekti. Yani bütün kuvvetlerle ufak da olsa değeri olan tek bir ordu kurulmalı idi. Gene daha önce bu tek kuvvetin kendi emrine verilmesi lâzım geldiğini bildirmişti. Teklifini ciddîye aldıramadı.
Karlsbad'dan tam iyileşmiş olarak dönmüş değildi. Çektiği üzüntüler ve cephe dolaşmaları yorgunluğu ile tekrar rahatsız olmuştu. İstanbul'dan çıkalı on beş gün olmamıştı. Yatağında idi. Bir gün kurmay başkanı o günün raporlarını okudu. Basit raporlar, her zamanki gibi... Şimdi kendisini dinliyelim: ''Yalnız raporlar içinde bir nokta dikkatimi çekti. Bu bir İngiliz esirinin söyledikleri idi. Sezdim ki bir veya iki gün sonra İngilizler bütün cephe üzerinde saldırıya geçeceklerdir. 'Biraz sonra Kurmay Heyetini toplu olarak görmek isterim,' dedim. Yataktan kalktım. Giyindim. Çalışma odasına giderek bir emir yazdım. Bu emire, düşman 19 Eylül günü umumî saldırı savaşına geçecektir, diye başlıyor ve buna karşı alınacak tedbirleri sıralıyordum. Emri bilgi edinmesi için grup kumandanı Liman von Sanders Paşa'ya da gönderdim. Çok saydığım bu zat benim raporlardan çıkardığım sonucu uzak görmüş ve gülmüş. Bununla beraber ihtiyatlı olmaktan zarar gelmez diye bana da fazla bir şey söylemiye lüzum görmemiş. Ben verdiğim emrin uğrayabileceği anlayışsızlığı tahmin etmiştim. Onun için düşmanı çok dikkatle takip ediyordum. 19-20 Eylül gecesi kolordu komutanlarını telefon başına çağırdım ve sordum:
- Verdiğim emri ve ona göre tedbirleri aldınız mı?
- Emriniz yapılmıştır, cevabını verdiler.
Ben daha telefon konuşmasını bitirmeden düşman topçusu hatlarımız üzerine ateş etmiye başladı. Gece savaşla geçti. Benim ordumun sağ kanadındaki ordu esir düştü ve boş kalan cepheden geçen düşman süvarileri Liman von Sanders'in karargâhını bastı. Gerçek meydana çıkmıştı. Fakat neye yarar?
Anlatılması uzun güçlükler içinde nehirlerden geçerek, çöllerden aşarak ordumu Şam'a kadar getirebildim. Şam'ın içinde bir anormallik sezindim. Bunun manasını anlamak güçtü. Fakat ben okuldan kurmay yüzbaşı olarak çıktıktan sonra ilk sürgün yerim olan Şam'ı tanımış olduğum için kolaylıkla bize karşı sinsi bir hazırlanma olduğunu anladım. Şam'da von Sanders'i bulacağımı sanıyordum. Bırakmış, gitmiş. Daha önce gönderdiğim kurmay başkanım Sedat Bey'e direktif vermiş. Buna göre ben ordumu Şam'ı savunması için dördüncü ordu komutanı Mersinli Cemal Paşa'nın emrine vereceğim ve kendim Rayak taraflarındaki komutansız kuvvetleri emrime almak üzere hemen hareket edeceğim. Victoria otelindeki karargâhından Cemal Paşa'yı buldum. Benim aldığım direktiften onun da bilgisi vardı. Yedinci ordu kuvvetlerini kolordu komutanlarından İsmet Bey'in kumandası altında ona teslim ettim. Ben de o gece hususî bir trenle Rayak'a gittim. Rayak'ta von Sanders'le görüştüm. Benim karargâhım Rayak'ta, von Sanders'inki Baalbek'te idi. Gördüğüme göre Rayak çevresinde dağınık, morali bozuk, birtakım insanlardan başka kuvvet denecek bir şey yoktu. Erleri güvendiğim subaylar ve komutanlar tarafından hemen toplatıp teftiş ettim. Rayak istasyonunun ateşe verilmesini de emretmiştim. Bana bazı ordu komutanlarının atla kuzeye geçtiklerini haber verdiler. Şam'ı savunacak komutanın ayrılıp gittiği anlaşılıyordu. Düşmana teslim olan bir kolordunun komutanının da Rayak'a geldiğini duydum. Yanıma çağırttım, dedim ki:
- Kolorduyu bırakıp Beyrut'a gittiniz. Oradan da benim yolladığım trenle buraya geliyorsunuz. Kolordu denen şey, kuvvet bakımından en büyük birliktir. Bunun komutanı bir tek erini dahi kurtarmaksızın, bilâkis topunu birden düşman elinde bırakarak şahsını kurtardığı vakit, bütün sebepler ve şartlar onun aleyhindedir. Şimdi size bir iyilik yapmak istiyorum. Fakat bir şartla: Kumanda etmek için maneviyatınız henüz yerinde midir?
Biraz düşündükten sonra:
- Evet, dedi.
- O hâlde Baalbek'te bekliyen Fuad Paşa'nın (Cebesoy) yanına gidiniz, yarın size bir kuvvetin kumandasını vereceğim.
Bu zat benim yanımdan ayrılmış ve Baalbek'e değil, trene binip İstanbul'a gitmiştir.
O gece bende şöyle bir uyanma oldu: Bütün cephelerde ve bütün kuvvetler üzerinde emir ve kumanda kalmamıştı. Âdeta delice bir emir verdim. Bu emrin esaslı noktası şudur: 'Şam'da ve Rayak'ta bulunan bütün kuvvetler kuzeye hareket edeceklerdir.' Emrin bir kopyasını bilgi edinmesi için von Sanders'e gönderdim. Bana karşı bir köpürme olmuş: ''Kimdir bu adam ve ne yapıyor?'' Ben zaten bunu bekliyordum. Yapacağım işin ne olduğunu anlatacağımdan şüphem olmıyarak, Rayak istasyonunu yaktıktan sonra, yerli halkın ateşleri içinden geçerek Baalbek'e geldim. Oradaki kuvvetlere emrimi yerine getirmelerini söyliyerek von Sanders'in bulunduğu Humus'a geçtim. Gece idi. Çok samimî olarak alınacak kararın bundan ibaret olduğunu von Sanders'e söyledim. Von Sanders çok asilce:
- Karar budur, dedi. Fakat ben nihayet bir yabancıyım, bu kararı veremem. Bunu ancak memleketin sahipleri verebilir.
- O hâlde karar uygulanacaktır, dedim.
- Yalnız rica ederim, benim kurmay başkanımla da anlaşır mısınız?
Kurmay başkanı Diyarbakırlı Kâzım Paşa idi. Hastaydı. Von Sanders'le beraber yattığı odaya gittik. O da benim fikrime katıldı. Pratik kararım şu idi: Ortada kalan yedinci ordu adı ve birçok yıkıntı... Bunları Halep'te, Suriye'nin kuzey sonunda toplamak, ondan sonra yapılacak şeyi düşünmek... Bunu ben kendim yapacaktım. Von Sanders teklifimi kabul etti.''
Bu kuvvetler Halep'te toplanmıştır. Devamlı yorgunluklar yüzünden birkaç gün rahatsızlık çekti. Yataktan kalkıp da Baron otelindeki karargâhına geldiği günün ertesinde Halep hava hücumuna uğradı. Şehir ayaklanmaya yüz tuttu. Damlardan bombalar atılıyordu. Daha önce tertipli davrandığından Mustafa Kemal Halep'te bir sokak savaşı yapmak zorunda kaldı. Bir hayli adam öldü. Zati Halep'te kalacak değildi. Otomobili ile şehirden çıkmak üzere iken Halep'teki komutana şu emri verdi: ''Bu akşam Halep ilerisindeki kuvvetleri geriye çekeceğim. Yarın Halep'in kuzeybatısında İngiliz ve Araplarla savaşacağım. Hareketlerinizi buna göre tertipleyiniz.''
Ertesi gün sabahleyin Türk kuvvetlerinin çekildiği zaman İngiliz ve Araplar saldırıya geçtiler. Mustafa Kemal onları yendi ve bozdu. Bu savaş sonucu tuttuğu hattı savunmaları için birliklerine emir verdi. Çok zaman sonra Erzurum ve Sivas kongrelerinde millî sınırı çizmek için Türk süngülerinin çizdiği bu hat esas alınmıştır.
1915'te Arıburnu ve Anafartalar zaferi ile İstanbul'u kurtaran ve 1916'da doğuda Ruslara karşı tek zaferi kazanan Mustafa Kemal, devlet düşmana teslim olacağı günlerde kuvvetlerini kurtaran tek kumandan olmuş ve son çarpışan Türk birlikleri ile İngilizlerin ileri hareketini durdurmuştu.
***
Halep'te bulunduğu son günlerde düşündüğü hep şu idi: Şimdi ne yapacaktık? Müttefiklerimiz ve biz partiyi kaybetmiştik. Fakat Türkiye için durum bütün varlığından olacak kadar tehlikeli idi. Kaybettiğimizi artık geri alamazdık. Ancak varlığımızı korumak için çabuk ve kesin tedbirlere başvurmalı idik. Harbi bu sonuca getiren o günkü hükûmetten böyle bir hareket beklemek boşuna idi. Hemen bu kabine düşürülmedi, onun yerine Mustafa Kemal'in de içinde bulunduğu yeni bir hükûmet kurulmalı ve bütün komuta Mustafa Kemal'e verilmeli idi. Fikrini telgrafla Padişah Vahidüddin'e yazdı. Telgraf şudur: ''Seryaver-i Hey'et-i Şehriyarî Naci Beyefendiye: Talât Paşa kabinesinin mefluç bir hâlde bulunduğunu, Tevfik Paşa hazretlerinin de bir kabine teşkilinde müşkülâta uğradığını haber alıyorum. Ordular muharebe kudretinden mahrum ve zaten mevcut kuvvetler müdafaadan âciz bir hâle getirilmiştir. Düşman her gün daha müsait ve ezici şartlar elde etmektedir. Birlikte olmadığı takdirde münferit olarak ve behemehal sulhü takarrür ettirmek lâzımdır. Aksi takdirde memleketin kâmilen elden çıkması ve devletimizin tamir götürmez felâketlere maruz kalması ihtimalden uzak değildir. Muhterem padişahınıza olan sadakatim ve vatanın selâmetini temin için arz ederim ki Sadaretin Tevfik Paşa hazretlerine verilmesi ve Fethi, Tahsin, Rauf, Canbulat, Azmi, Şeyhülislâm Hayri ve âcizlerinden mürekkep bir kabine teşkil edilmesi zarurîdir. Bu kabine vaziyete hâkim olacağı kanaatindeyim. Münasip ise bu zatların şevketmeap efendimize arzını rica ederim. -15 Birinci Teşrin (Ekim) 1918- Fahrî Yaver'i Hazret-i Şehriyarî Mustafa Kemal."
Gerçi Talât Paşa çekildikten sonra Tevfik Paşa yerine İzzet Paşa yeni hükûmeti kurmuşsa da Mustafa Kemal Paşa bu hükûmete alınmamıştır. Yalnız İzzet Paşa kendisine bir tel- graf çekmiştir ki son cümlesi şu idi: ''Badessulh refakatiniz eltaf-ı Sübhaniyeden memuldür.'' Mustafa Kemal barışın çabuk gelmiyeceğini, o zamana kadar çok krizli ve önemli durumlar karşısında kalınabileceğini, bu günler içinde vatana ciddî hizmetlerde bulunmak imkânı olabileceğini, bu sebeple Harbiye Nazırlığını ve kuvvetler kumandanlığını istemiş olduğunu söylemişti.
Atatürk bana son harp günlerinin hatıralarını anlatırken Gaziantep Milletvekili Ali Cenani Bey, ki Ticaret Bakanlığı da etmiştir, yanımızda idi. Dediğine göre İstanbul'dan Gaziantep'e giderken Katma istasyonunda Mustafa Kemal Paşa'ya raslamış. İstasyondaki karargâhında, çapulcuların şehir yakınlarına kadar geldiğini, ordu çekildikten sonra akrabalarının düşman ayağı altında kalacaklarından korktuğunu, onun için memleketine gitmekte olduğunu anlatmış. Mustafa Kemal demiş ki:
- Memlekette adam kalmadı mı? Kendinizi savunma çarelerini düşününüz.
Ali Cenani hayretle sormuş:
- Ne ile? Nasıl?
- Teşkilât yapmalı... Millî bir kuvvet meydana koymalı... Ben istediğiniz silâhı veririm.
''Gerçekten de o zaman Mustafa Kemal tarafından verilen silâhlarla millî teşkilâtın çekirdeği kurulmuştu.''
1918 yılının son aylarında yıldırım orduları grup kumandanlığı Mustafa Kemal'e verilmişti. Adana'ya geldi. Grup karargâhı şehir yakınında küçük bir otelde idi. Mareşal Liman von Sanders ile Kurmay Heyetini bu otelde buldu. Liman von Sanders ile Mustafa Kemal yalnız başlarına karşı karşıya. Von Sanders büyük terbiye ve nezaketle, fakat acıklı bir dille aşağıdaki sözleri söyliyerek kumandayı teslim etti:
- Siz savaş cephelerinde Arıburnu ve Anafartalar'da çok yakından tanımış olduğum bir kumandansınız. Aramızda gerçi bazı hâdiseler de geçti. Ama bunlar bize birbirimizi daha iyi tanıtmaya yardım etmiştir. Bugün Türkiye'yi bırakmıya zorlanırken emrim altındaki orduları Türkiye'ye ilk geldiğim günden beri o takdir ettiğim kumandana teslim ediyorum. Bu umumî felâket içinde bedbahtlık duymamak imkânsızdır. Ben yalnız bir şeyle kendimi teselli ediyorum: Kumandayı size bırakmak! Bu dakikadan itibaren emir sizindir, ben misafirinizim.''
***
Bu bölümü Enver Paşa üzerine bir fıkra ile bitirelim: Harbin sonlarına doğru İttihat - ve - Terakki ileri gelenleri de umut keserek tek bir barış denemesinde bulunmak istemişlerdi. Fakat Enver Paşa ile bu bahis üzerinde konuşmak ihtimali yoktu. Atatürk'ün eski umum kâtibi Hasan Rıza Soyak'ın babası Üsküp'te 1908 ihtilâlinden önce Enver'i de tanımıştı. Enver kendisinin elini öper, herkesten kaçırdığı sultan eşini de yalnız ona çıkarırdı. Bir gün kendisini Merkezi Umumî'ye çağırıp:
- Senden bir ricamız var. Enver Paşa'ya yalnız sen söz anlatabilirsin, dediler.
Meselenin ne olduğunu da söylediler. Enver Paşa'ya gitti, başkumandan kendisini yemeğe alıkoydu. Soyak'ın babası uzun uzun anlattı. Enver Paşa cevap olarak:
- Vah vah, dedi, seni de zehirlemişler. Ben Cenab-ı Hak tarafından Türk milletini kurtarmak ve yükseltmek için ''müekkel''im (1) Onun için hiç üzülme. Rahat uyu.
Akşam eve döndükten sonra babası oğluna der ki:
- Hani Harbiye Nazırı, başkumandan, damat olmasa Enver'in yeri tımarhanedir.

*** *** ***


ÇANKAYA
II. Cilt

ÇÖKME

Yıkılış

Osmanlı Âyan Meclisi üyelerinden Şamlı Abdürrahman Paşa, devrinin sayılı şişmanlarından biriydi. 1918 kür mevsimini Karlsbad kaplıcalarında geçirmişti. Dönüşte Sadrazam Talât Paşa'yı Berlin'den İstanbul'a getiren trene bindi. Soyfa istasyonunda Bulgar hükûmet adamları Talât Paşa'yı karşılamaya geldiler. Sadrazam bir müddet onlarla görüştükten sonra, vagonda kendini seyredenlere işittiği haberin tatsızlığını hissettirmemek için Abdürrahman Paşa'ya alaycı bir sesle:
- Kaplıcalara gidiyorsun ama, bir türlü bu şişmanlıktan kurtulamıyorsun, dedi.
Abdürrahman Paşa:
- Evet efendim, bu semen (1) beni öldürecek. Cevabını verdi.
Talât Paşa trene girmişti. Arkasını kompartımana dayayıp, sessizce bir ah ederek:
- Keşke ben ölseydim... diye içini çekti.
İstasyonda Bulgar ordusunun çözüldüğünü ve Sofya hükûmetinin tekli barış yapmak üzere İtilâf devletlerine başvurduğunu öğrenmişti.
Berlin'den İstanbul'a getirdiği müjdelerin artık hiçbir değeri kalmamıştı.
Talât Paşa'yı o hâli ile gözümün önüne getiriyorum. Bir yıl kadar özel kaleminde bulunmuştum. Bu sözünde samimî olduğuna hiç şüphe etmem. Gönülden bir vatan ve halk adamı idi.
Şamlı Abdürrahman Paşa yerine bir başkası olup da:
- Paşam, böyle olacağını bilseydiniz, Almanlarla beraber harbe girer mi idiniz? diye sorsaydı, acaba hiç olmazsa içinden ''Evet" cevabını verir mi idi? Sanmıyorum. Fakat kendi eli ile yazdığı hatıralarında niçin bu itirafta bulunmamıştır, doğrusu bunu da pek anlamıyorum. Artık bütün belgeler elimizdedir. Bu belgelerden anlaşılıyor ki bizim için Birinci Dünya Harbine girmemek, İkinci Dünya Harbine katılmamak kadar kolaydı. Şüphesiz daha da yerinde idi.
Geriye dönüp olup bitenleri kısaca gözden geçirelim. Balkan Harbini henüz kaybetmiştik. Tükenmiştik, silâhsızdık. Almanlar Marn'da durdukları için iki devlet grubu, Doğu'da ve Batı'da olanca kuvvetleri ile mıhlanmak üzere idiler.
Niçin girmiştik? Talât Paşa'nın hatıralarını okuyuncaya kadar ben de duraksamalı idim. Mustafa Kemal ve İsmet (İnönü) gibi askerlerin, birçok diplomatımızın ve Cavit gibi hükûmet adamlarının harbe girmekliğimiz aleyhinde olduklarını biliyordum. Bir kıt'a devletinin İngiltere ile müttefiklerine karşı zafer kazanamayacağı fikri, Türkiye'de hemen hemen umumî idi. Uzun sürecek bir harpte yenilecek devlet grubunun yanında bile bile nasıl ateşe atılırdık? Daha bir iki ay beklemiş olsaydık, iki taraf da bizi el üstünde tutacaktı. Düyun-u Umumiye'yi, demir yollarını idaremize soksak büyük gelir sağlayacaktık. Acaba niçin böyle yapmadık? Almanya ve müttefiklerinin mutlak zafer kazanacağını hesap edenler sorumlu hükûmeti inandırmışlar mı idi?
Talât Paşa'nın hatıralarına göre İttihat - ve - Terakki hükûmeti öteden beri memleket varlığını korumak için büyük devlet gruplarından biri ile ittifak etmek lâzım olduğu kanısında idi. 1914'te Almanya Büyükelçisi bir gün Sadrazam Sait Halim Paşa'ya gelir ve Almanya'nın Türkiye ile eşit şartlar içinde ittifak etmek istediğini söyler. Bu sır dört kişi arasındadır: Sait Halim Paşa, Talât Paşa (o zaman bey), Enver Paşa ve Halil Bey (Hariciye Nazırı). Dört nazır bir sonuca varıncaya kadar meseleyi arkadaşlarından gizlemeğe karar vermişlerdir. Dört arkadaş biliyorlarmış ki Almanya'nın böyle bir teklifte bulunuşu, bir harbi yakın gördüğünden ve bizi kendi saflarında çarpıştırmak isteyişinden idi. Fakat onlar harp çıkmıyacağı fikrinde imişler. Beklemedikleri harp patlayınca sözleşmeyi yerine getirmek meselesi ortaya çıkar. Sait Halim Paşa karar vermek sırası gelince ter döküp durur. Nihayet biraz geciktirme bahanesi bulunmuştur. Bulgaristan'dan emin olmalıyız. Onlar da Romanya'dan emin olmak kaygısındadırlar. Hükûmet Almanya Büyükelçisine bu işler çözülünceye kadar sabredilmesini söyler.
İşte tam o sırada Göben zırhlısı Brevlas kruvazörü ile Çanakkale Boğazı'ndan içeri girmiştir. Enver Paşa bu havadisi Sait Halim Paşa yalısında toplananlara gülerek:
- Bir çocuğumuz dünyaya geldi, diye haber verir.
Yapılacak şey basittir. İki gemi ya 48 saatte geri gitmelidirler, yahut silâhsızlandırılmalıdırlar. Sait Halim Paşa'nın bu tekliflerine karşı Alman Büyükelçisi öfkeden köpürür. Bir müddet sonra Halim Bey'in aklına gemileri satın almak gelir. Biri ''Yavuz'', biri ''Midilli'' adı ile donanmamıza katılacaksa da, gene de Alman amirallerinin elindedirler.
Talât Bey Sofya'ya giderek Bulgar hükûmeti ile görüşür. Bulgaristan karar veremez. Romanya büsbütün menfi cevap verir. Talât Bey İstanbul'a döner ve bir karara varılmak için sabırsızlık gösterir. Sait Halim Paşa ve onun tarafını tutanlar vakit kazanmak isterler.
Fakat bir arife günü bizim misafir teknelerin Karadeniz'de Rus kıyılarını bombardıman ettikleri haberi gelir. Talât Paşa'nın anlattığına göre, Enver Paşa bile bu olaydan hiçbir haberi olmadığına yemin etmiştir.
Nazırların çoğu hâlâ harbe girmek fikrinde değildirler. Bir yandan da İtilâf devletlerinin baskısı vardır. Nihayet toplanıp:
- Artık bir karar verelim, derler.
Böylece harbe gireriz. Cavit ve harbi istemiyen öteki nazırlar istifalarını verirler.
Harbe böyle girmiştik. Fakat şimdi nasıl çıkacaktık? ''Keşke ben ölseydim...'' Talât Paşa'nın bu sözü samimî idi. Şüphe yok, fakat keşke devlet ölmeseydi... Çünkü çöküyorduk.
İkinci Dünya Harbi sonlarına doğru İsmet İnönü, 1914'te Umumî Karargâhta Harekât Şubesi Müdürü İsmet Bey, bir gün bana demişti ki:
- Düşün ne kadar da cahilmişiz. Gerçi ben ve arkadaşlarım bizim ordunun böyle bir harbe karışacak hâlde olmadığını biliyorduk. Fakat öyle sanılıyordu ki eğer Almanlar Fransa'yı yıkarlarsa harp bitecektir. Japonlar ve İtalyanlar o zaman Almanya'ya karşı idiler. Bu harpte Almanlarla beraberdiler. Fransa yıkılmıştır. Harp tabiî yine de Almanya aleyhinde!
İttihatçılar vatansever adamlardı. Harbe girişlerini bozgundan sonra da haklı göstermeğe çalıştıklarını hatırlıyorum. Dayandıkları bir mantık da Osmanlı İmparatorluğunun artık pek yaşıyamıyacağı idi. Mademki şimdi Türk topraklarında son bir Türk devleti kurmuştuk, sanki iyi olmuş da Birinci Dünya Harbine katılmışız gibi bir şey...
Gerçi biz Avrupa Türkiyesini kaybettikten sonra parçalanma sırası Osmanlı Küçük Asyasına geldi idi. Araplık meselesi ile karşı karşıya idik. Ruslar Doğu Anadolu'da bir Ermenistan kurma peşinde idiler. Ermeni halkın çektiği zulmü bahane ederek, Balkan Harbinden sonra Bab-ı âli'ye Ermenilerin oturduğu vilâyetler için bir yabancı müfettiş getirmek fikrini kabul ettirmişlerdi. Bunun ne demek olduğunu anlıyorduk. Kürdistan meselesi de ateşlenmek üzere idi.
İttihatçıların milliyetçiliği ne Ermenistan, ne Kürdistan bağımsızlık veya otonomisini akla bile getirmeğe elverişli değildi. Fakat Arap memleketlerine tavizlerde bulunmağa başlamışlardı: Arapça konuşan nüfuzlu ilçe ve bucaklara Arap kaymakam ve müdür tayin etmek gibi... Öyle görünüyordu ki Türkçülük hareketi Osmanlı-İslâmcılık fikir akımını gevşettikçe Hicaz, Suriye ve Irak Araplığı ile Anadolu ve Trakya Türklüğü arasında bir federasyon yapmak imkânsız bir şey olmıyacaktı. Türkçülerden ileri görüşlüler bu fikirde idiler. Ben Şam'da iken oraya gelen Mustafa Kemal'in konuşmaları üzerine işittiklerimden onun da bu kanaate iyice meyilli olduğunu anlamıştım. Yirminci asrın ilk dekatlarına kadar Türkleşmeye ve Türkçe diline yatmayan som Araplığın, bu milliyet çağında temsil edilmesine ihtimal yoktu. Hatta oralara giden Türkler pek çabuk Araplaşmakta idiler. Azimzadeler, ki Suriye eşrafının başındadırlar, Konya'dan göçme ''Kemik Hüseyin''in torunları idiler. Halep ailelerinden pek çoğu Türk aslındandı. Hepsini kaybetmiştik.
Bunları hatırlatmaktan maksadım, eğer harbe girilmeseydi Küçük Asya'da imparatorluğun bir yaşama şekli bulabileceğini göstermek içindir. Böylece şimdi dünya petrol kaynaklarının pek önemli kısmını bağrında tutan bu zengin bölgeler devletimizin sınırları içinde bulunacaktı.
Harp sürdükçe büyük devletler zayıflayacakları için kapitülâsyonlardan ve her türlü yabancı baskı ve kontrol şartlarından kurtulacaktık. Birinci Dünya Harbi sırasında iki milyon kurban verdikten sonra dahi Kuvay-ı Milliye ile başa çıkamıyan Batılı devletler, bütün ordusu ayakta duran imparatorluğa karşı elbette herhangi bir harekette bulunamıyacaklardı.
Biz Birinci Dünya Harbine hırs değil, cahillik yüzünden girmişizdir. Almanlara satılmamışızdır. İttihatçılar vatan satıcısı değil idiler. Liderlerinin hepsi parasız ve yardımsız, düşman kurşunları altında can vermişlerdir. Fakat bir umumî dünya görüşünden, realiteleri elde tutarak ve karşılaştırarak uzun vadeli hesaplar yapmak ve hükümler çıkarmak gücünden, yetkisinden yoksun idiler. Hiç olmazsa kendi partileri içinde serbest bir denetleme olsaydı gene de kendimizi koruyabilirdik.
Ya Almanlar harbi kazansaydı, o bitik hâlimizle ne olacaktık? Bir gün Harekât Şubesi Müdürü İsmet Bey, kendisi ile çalışan bir Alman yüksek subayına der ki:
- Canım, siz kalabalıksınız. Sanayicisiniz. Belçika da öyle. Onu kendinize mi katacaksınız? Yahut aynı hâldeki Avrupa memleketlerini mi? Zaferden sonraki kazancınız ne olacak?
Subay, kendi aralarında sık sık bu konu üzerine konuşmağı âdet etmiş olacaklar ki ağzından kaçıverir:
- Die Turkei!
1918 Eylül ayındayız. Büyükada'daki Yat Kulübünde son Türk mevsimini tamamlamak üzereyiz.
1914'e kadar, bankalar, şirketler ve piyasalar gibi, kulüpler de Türklere hemen hemen kapalıydı. Şimdi ''Büyük Kulüp'' dediğimiz Cercle d'Orient'in resmî dili Fransızcadır. Bugünkü İstanbul Kulübünün bir adı da İngiliz Kulübüdür. Padişahlıktan en küçük idare hizmetine kadar siyasî iktidar biz Türklerde iken, Beyoğlu ve Galata tam bir sömürgeciler yatağı, Osmanlı-Müslüman sınıfı ise bir proletarya ezginliği içinde idi. 1908 Meşrutiyeti saltanat devrinin 33 yıllık mabeyn ve Bab-ı âli oligarşisini de yıktığı için, büsbütün yaldızsız, gösterişsiz bir kalabalığa dönmüştük. İttihat - ve - Terakki Fırkasının Rumeli'den İstanbul'a taşınan merkez-i umumîsi, uzun müddet, eski Alemdar Mustafa Paşa takımına benzer, şivesi tuhaf, âdetleri iptidaî, mizacı dağlı bir komiteciler ve fedayiler ocağı gibi yadırganmıştı. Gece vakti bir paşa, birkaç gazeteci öldürülmüş, bazılarının katilleri hiç aranmamış, bulunanlar da merkez-i umumî nüfuzu ile korunmuştu. İlk Bab-ı âli hükûmetleri bu esaslı cemiyeti idare edenlerin kuklaları sanılırdı. Fakat merkez-i umumînin de hükmü Türklere idi. Hristiyanlar tekin değildi. Ecnebiler ise büsbütün imtiyazlı idiler. Mahkemeleri dahi ayrı idi.
1914 Harbi başlayınca Beyoğlu çevreleri sindiler. Tekâlif-i harbiye denen rekizisyondan ve polisten korktukları için Hristiyanların Türklere yanaşmak ve onlara hoş görünmek yolunu tutmaları tabiî idi. Kapitülâsyonları kaldıran İttihatçılar, ekonomi ve ticaret gibi, kulüpleri, hatta otelleri de Türkleştirmek lâzım geldiğini düşünmüş olacaklardı. Merkez-i umumînin başlıca üyeleri harp yazlarında Büyükada'ya göç ederler ve Yat Kulübüne yahut kiralık köşklere yerleşirlerdi.
Harp zenginleri ve karaborsacılar zayıf mizaçlılara sokulmak yolunu kolayca bulmuşlardı. Bir kılı kırk yaran ahlâkçıların nasıl olup da halk sefaletiyle bir hızda artan, küstah ve sırıtıcı sefihliğin iç yüzüne doğru bakmak merakını duymadıklarına şaşardık.
Yat Kulüpte iki parola vardı: Harbe devam ve zafer.
Zaferden en küçük şüphe imansızlıkla damgalanmak için yeterdi. Bir merkez-i umumî üyesi vardı ki kardeşi az zamanda harp zenginleri arasına geçmişti. Kendisi ise Yat Kulübün bahçesinde fikir adamlarına bir iman korkuluğu gibi görünürdü. Çok dürüst kalmıştı da! Mutfak ihtiyaçlarını merkez-i umumî devletinin vermekte olduğu bu devirde fikri uğruna yiyecek kuponlarını tehlikeye koyabilecek pek az kahraman çıkmış olması tabiî değil midir?
- Zenginler bir gün işe yarar, düşüncesi de vardı. Sanki bütün bu zenginler paralarını İttihat - ve - Terakki hesabına biriktirmekte idiler. Sonraları bana aynı kulübün bahçesinde, sağ elinin parmaklariyle sol elinin avcunu göstererek:
- İki milyon lirayı elimde gördüm, diyen Selânikli Karasu, İngiliz donanması İstanbul'a girdikten hemen sonra İtalyan uyrukluğuna geçmişti. İttihatçı nazırlardan birinin korurluğu ile yüz binler kazanan bir iş adamı, mütareke zamanı çocuklarının İsviçre'ye gidebilmesi için bilet parası vermenizi rica etmektedir, dediğimde:
- Nerede bende para? Kendim nasıl geçineceğimi düşünüyorum, diye yazıhanesinin kapısını yüzüme kapamıştı.
You have read 1 text from Törek literature.
Çirattagı - Çankaya - 10
  • Büleklär
  • Çankaya - 01
    Süzlärneñ gomumi sanı 3388
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1957
    31.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 02
    Süzlärneñ gomumi sanı 3280
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1965
    28.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 03
    Süzlärneñ gomumi sanı 3386
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1926
    29.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 04
    Süzlärneñ gomumi sanı 3039
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1698
    29.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 05
    Süzlärneñ gomumi sanı 3324
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1865
    30.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 06
    Süzlärneñ gomumi sanı 3382
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1861
    30.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 07
    Süzlärneñ gomumi sanı 3295
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1842
    29.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 08
    Süzlärneñ gomumi sanı 3391
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1796
    31.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 09
    Süzlärneñ gomumi sanı 3294
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1859
    29.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 10
    Süzlärneñ gomumi sanı 3336
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2023
    26.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 11
    Süzlärneñ gomumi sanı 3287
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2030
    26.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 12
    Süzlärneñ gomumi sanı 3364
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1874
    28.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 13
    Süzlärneñ gomumi sanı 3375
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1954
    30.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    43.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 14
    Süzlärneñ gomumi sanı 3406
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1950
    28.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 15
    Süzlärneñ gomumi sanı 3315
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1874
    27.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 16
    Süzlärneñ gomumi sanı 3299
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1799
    28.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 17
    Süzlärneñ gomumi sanı 3245
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1965
    29.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 18
    Süzlärneñ gomumi sanı 3341
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1942
    30.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 19
    Süzlärneñ gomumi sanı 3347
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1919
    27.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 20
    Süzlärneñ gomumi sanı 3253
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1936
    26.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 21
    Süzlärneñ gomumi sanı 3263
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1948
    27.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    46.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 22
    Süzlärneñ gomumi sanı 3384
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1845
    29.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    51.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 23
    Süzlärneñ gomumi sanı 3353
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1869
    29.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.3 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 24
    Süzlärneñ gomumi sanı 3361
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1853
    29.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 25
    Süzlärneñ gomumi sanı 3265
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1987
    27.5 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 26
    Süzlärneñ gomumi sanı 3383
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2014
    29.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 27
    Süzlärneñ gomumi sanı 3349
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1867
    29.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.1 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 28
    Süzlärneñ gomumi sanı 3253
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1981
    26.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    38.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    45.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 29
    Süzlärneñ gomumi sanı 3267
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1902
    29.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 30
    Süzlärneñ gomumi sanı 3278
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1879
    28.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    40.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    48.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 31
    Süzlärneñ gomumi sanı 3410
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1912
    28.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 32
    Süzlärneñ gomumi sanı 3343
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1917
    27.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    39.5 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    47.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 33
    Süzlärneñ gomumi sanı 3294
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1925
    26.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    37.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 34
    Süzlärneñ gomumi sanı 3372
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1975
    29.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.9 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 35
    Süzlärneñ gomumi sanı 3097
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1740
    29.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 36
    Süzlärneñ gomumi sanı 3333
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1902
    29.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 37
    Süzlärneñ gomumi sanı 3271
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1947
    30.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    41.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.1 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 38
    Süzlärneñ gomumi sanı 3361
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2029
    29.8 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.2 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 39
    Süzlärneñ gomumi sanı 3408
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1976
    29.6 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    42.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    49.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.
  • Çankaya - 40
    Süzlärneñ gomumi sanı 2900
    Unikal süzlärneñ gomumi sanı 1698
    32.9 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    44.2 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    50.7 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
    Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.