Alfa Cellatlari - 7
Süzlärneñ gomumi sanı 3822
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2172
30.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
50.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
— Hayır, bir koruyucu burayı sizin düşüncelerinizin
ele geçirmesinden koruyor. Kuşkusuz burada olduğumuzu
biliyor. Siz üç Dünyalı, bizimlesiniz. Fakat Morko fazla
inanmış.
— Tanınıyor musunuz?
— Beni Dünya'ya kadar izlediğinde, casusuna öldürme
sini emretmişti; ancak bunu Mahkeme karşısında reddede
cekti. Akla uygun bir kazayla bunu örtbas edecekti.
- Söylediklerinden Mahkeme'nin Dünyamızı denetle
diği çıkıyor.
Thovv başını sallayarak, "Yüzyıllardan beri. Derin bir araştırma değil. Sadece toplumsal yaşantınız ve savaşlarınızla ilgili olağan bir araştırma Mahkeme'nin hidrojen bombasını yapmanız ve uzaya çıkmanızla ilgili kötü haberi almasından sonra başladı."
— Mahkeme yaşam tohumlarının serpildiğini biliyor
mu?
— Belirsiz. Sanatçı Isso'nun Sol sistemine tohum atma
sı yasa dışıydı. Bazılarının yaşamı üretmiş olma olasılığı
var. Ancak bunu geliştirmek için hiçbir şey yapılmadı. Bi
zim grup İsso'nun kayıtlarını rastlantı sonucu buldu. Bizi
unutlandıran ve harekete geçiren de bu oldu. İkinci Dünya
Mahkemesi'nde Yüksek Mahkeme kuruluna tüm kayıtları
sunduğumuzda, bir erteleme istedik.
Üçüncü Alfalı Sibel, "Morko tamamen karşı çıktı. Ancak Mahkeme reddetmedi. En önemli yanımız kendi türümüze karşı şiddet kullanmamaktır," dedi.
Ören, Psikozlular ne durumda? diye sordu.
- Çok az var. Hepsi yaş ve düşünce düzeylerine göre
gruplandırılırlar. Biri bunalım geçirdiğinde, tekrar gruplandırılamayacak
derecede kötüyse ilkel dünyalardan biri
ne gönderiliyor.
Ören çenesini tutarak, Morko'nun bu tutumu sizinkiler arasında psikoz belirtisi olarak sayılmaz mı? diye sordu.
— Bir neden var diyerek içini çekti Thovv. Morko ze
ki bir insan. Yaşamını hepimiz için, özellikle ilkeller ve
psikozlular için iyi şeyler yapmaya adamış. Sevdiği tek
insan, oğlu. Bu çocuk önemli bir inceleme için disk uçuşuyla
Dünya'ya gönderildi. Bu disk, uzay gemilerinizden
biri tarafından yok edildi. Konuşma bağlantısı kurmanın
da yolu yoktu. Bizim için gemiyi tam anlamıyla yok et
mekten başka çare kalmadı.
— Korkunç! dedi Kora.
Thovv, Başkaları da vardı diyerek sürdürdü konuşmasını. Daha önceki bağlantı kurma çabalarımız tam anlamıyla başarısızlıktı. Oğlunun ölümünden sonra Morko, Dün-ya'nın ve Dünyalılar'ın, kurtuluşun ötesinde olduğunu kabul etti.
Chaikk de: Halkımızın büyük bölümü de ondan yana dedi. Hem korkuyorlar, hem seviyorlar. Morko onları düşünmenin anlamsızlığına ve tek çözüm yolunun her şeyi silip atmak olduğuna inandırmış.
Ören birden: Sizi öldürmeye çalıştı! diye bağırdı.
- Evet, casusu bunun için koşullandırılmıştı. Ancak
onun açısından sonuç bir cinayet olacaktı. Her neyse, bunu
hiçbir zaman kanıtlayamadım. Morko aptal değil. Casus
döndükten sonra yeniden gruplandırıldı. Ölürken de Mor
ko'nun böyle bir planı olduğunu yalanlayacaktı.
Chaikk sözlerini sürdürdü. Morko sadece saygın biri değil. Bizim psikozlular hastanesindeki durumu onu, ilginç derecede iyi bir duruma sokuyordu. Söylediğiniz gibi aşırı düşkün; ancak halkın sevgisini, iyiliğini düşünerek davrandığını sanıyor. Dünyalılar'ın düşünce düzeyi üzerine ayrıntılı testler verdi. Yok etmenin tek çözüm yolu olduğu sonucuna vardı. Morko'yu ne yazık ki halkımız dinliyor. Dünyalılar'ın ahlak ölçüleri ilerleme göstermedi. Önderlerinizin ve kâr peşindeki finansman gruplarının yanında, insan gururunun aldırmazlığını suçlu buldu. Uzaya çıkan Dünyalılar'ı sağlıklı hücreleri yutan kanser mikrobuna benzetti. Halkımız sizden korktu. Bu korku da içlerindeki en güçlü duygudur. Büyük Adam'ınız Pallent, birkaç ay içinde gezegen sistemimize erişebilme yeteneğine sahip uzay gemisi yaptırır.
— Ama Dr. Corwin öldü dedi Kora.
— Notlarını ve teorilerini diğerleri uygulayabilir. Pallent'teki
diğer gemi çalışıyor. Morko bir anda gereken za
manı bildirecek ve...
Oren'in eli içkisini yudumlarken titredi:
- Bizi niye rahatsız edip durdurduğunuzu anlayamıyo
rum. Korunmaya değer miyiz?
Sibel, Biz inandık. Özellikle üçünüzü gördükten sonra dedi.
- Erkekliğinde bir şey gördüm dedi Thovv. Düşleri
nin süzülen dorukları. Bekle! Şimdi bize şarkı söylediğini
düşün. Bunu şarkılarında fazlasıyla açıklayabilecek yete
nektesin.
Kadınlardan biri gülümseyerek: Lütfen, göster dedi.
Kora başını sallayarak Oren'e yaklaştı. Oren'in içi halkının ve Dünyalılar'ın büyük korkusu ve karmakarışık endişeleriyle doldu. Ancak, Thovv gitarını verdiğinde reddetmedi. Yeryüzünde yaşayan iyi insanlar üzerine şarkı söyledi. Günlük yaşamlarını, aşklarını, gülüşlerini ve insancıl korkularını anlattı. Sol'un çocuklarının üzerindeki bulutun kara gölgesi üzerine bir şarkı söyledi. Geleceklerinin evrensel bir bağla nasıl aşılacağını...
Kadınlar Kora'yla birlikte makyaj tazelemek için ayrıldıklarında erkekler de birer içki daha aldılar. Daha sonra Thovv'un konukları birer birer gitmeye başladılar. Thovv kadınları çağırması için robot hizmetçiyi gönderdi. Robot hizmetçi kısa sürede siyah alarmla geri döndü.
- Gittiler efendim.
— Kim gitti? dedi Thovv.
— Yok oldular.
Ören şiddetin soğuk pençesini boğazında hissetti. Thovv'un yüzü duyduğu sözle bir anda karardı. Bundan korkuyordum. Fakat ne zaman ve nasıl olacağını bilemezdik. Kızlarımıza güvendik, ancak Morko onları da elde etmiş demek ki.
- Nasıl? Bunu düşüncelerinden anlayamaz miydin?
Thovv kafasını salladı. Düşünceleri genişti çok. Bununla kurtulmayı başardılar. Bu daha derinleşir; çünkü Morko yeniden gruplaşma kolaylıklarından sorumlu. Onları hastanelerden birine kaldırtmış ve bu sahte hastalık belir-
tilerinin oluşmasını sağlattırmıştı. Ancak bu, toplantımız bitinceye kadar gerçekleşmeyecekti. Üst düzeydeki iki kadınımızı kullanarak bizden kurtuldular!
Ören gözlüğünü masaya koydu. Odadan çılgın gibi fırladı dışarı. Ne yapacağız? Burada böyle bekleyemeyiz!
Thovv, düşüncesindeki sevginin artışıyla onun omuzu-na dokundu. Ören onu silkeleyerek pencereye doğru itti. İçinden pencereye bir yumruk atmak geldi.
— Canını acıtacaksın. Thovv'un yumuşak sesi oldukça
kararlı çıkmıştı. Kafanı kullanmalısın. Sana ihtiyacımız
var. Kora'yı da düşünmelisin. Oren'e doğru dönerek: Ba
na bak. Gözlerime bak. Ne hissettiğini biliyorum. O dışarı
da, çok karışık yerlerde. Oralara gidip onu bulmalısın.
Ama bulamazsın. Halkımız, şu anki duygu çerçevesinde
güvenilir değil. Seni öldürebilirler. Sana yardım edemem,
Ören. Kendi halkımdan birini öldüremem.
— Fakat bir Dünyalı'y1 öldüreceklerdi dedi Ören.
— Korkusuz, evet halkımız korkmaya alışık değildir.
Sizinkilerin yaptığı gibi onunla birlikte yaşamak zorunda
değiller. Nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar.
Oren'in ağzı ve boğazı kurumuştu. Çaresizlikten içi içini yiyordu. Morko ona ne yapacak?
— Kora emniyette, inan bana. Morko Dünya'ya karşı
kullanmak için bilgi istiyor. Kora'nın kafasındaki, halkı
nız hakkında kötü bilgileri süzecek! Thovv omuzunu tuta
rak: Kötü, bir açık yakalamak istiyordu, Kora'yı ele geçir
di. Elimizde sadece sen varsın, Ören.
— Ya Chauna?
— O yaşlı ve bıkkın. Onun düşüncesi dağların karları
kadar saf, fakat... omuz silkti.
Ören, bu yabancı parlak güneşten çıkan tatlı ışıkların vadiye aktığı, Alfa başkentinden dışarıya kızgın gözlerle baktı. Bu göz kamaştırıcı güzellik, kâbusu örten bir maskeydi. Tüm kişisel umutsuzluklar ve düşünceleriyle Morko; bu büyük yarışa, nefret etmeyi ve korkmayı, aynı za-
manda bu korku ve nefreti Dünya üzerinde odaklanan bir kasırgaya çevirmeyi öğrenmişti.
Böyle düşünsel ve duygusal bir gücün üstesinden kim gelebilirdi? O mu? Basit bir şarkıcı mı? Böyle bir olasılık var mıydı? Yüksek Mahkeme, Morko ve dışardaki milyarlarca insan? Halk Dünyalılar'in kötü olmaktan zevk alan canavarlar olduklarına inanmıştı...
Thovv, Oren'in kafasından geçenleri anlayarak ellerini kenetledi. Karışıklığı, şiddeti, acıyı ve umutsuzluğu okudu.
Ören, kâğıt gibi beyazlaşmış olan dudaklarını ısırdı.
— Ne zaman?
— Yarın. Dünya hakkındaki karar, sadece bir kez fa
kat tüm zamanlar için, yarın veriliyor.
İkinci Bölüm
KANATLI bir daire, çatısı geçici bir şekilde kaybolup tekrar yerine gelen bir binadan, usulca havalandı. Daha sonra, kentin merkezindeki büyük beyaz bulutu andıran X'in başkentine doğru yol aldı.
Kent merkezi konferans binasıydı. Üniformalı subaylar Yüksek Mahkeme binasının önünde dizilmiş, yerlerini almak için bekleyen kalabalığı geride tutmak amacıyla üç yanda sıralanmışlardı.
Ören: Dostça görünmüyorlar dedi Thovv ve Chauna'ya-Chauna titreyerek: Zekâ düzeyi ne kadar yüksek olursa olsun, bu tatsız itiş kakışa neden olan duygudur dedi.
- Korkuyorlar. Thovv, Dünyalılar'ın eline dokundu.
Küçük gemilerinin kenarları, onları konsül binasına ulaş
tıracak hareketli rampaya yanaşmak için aşağıya kıvrıldı.
Seni korkuttular.
Gemiden inerlerken Ören düşmanca bir dalgalanma olduğunu gözlemledi. Eksik olan tek şey "Dünyalılar defolun" pankartıydı.
- Düşünce iletişimimiz o tür bir şeyi gereğinden fazla
yapıyor. Gözlerini bir yere dikmelisin ve düşüncen ileriye
dönük olmalı. Seni sallamalarına izin verme, bütün o dü
şüncelerinde müthiş bir güç vardır. Hattâ burada olduğu
gibi saklıdır dedi Thovv.
Alanın üzerinde donuk bir halde titreyen ve çevredeki kuleleri altına dönüştüren güneş, bu gezegen için sıcak ve sevecen bir anneydi. Parlayan bir çok estetik düzlüğü sınırlayan, mavi ve sarı bitki yeşilliği, başka bir güzel sabahta mutluydu. Bulut dev bir inciydi sanki.
Ören düşüncelerini onun parlaklığına uydurmaya ve yanlış bağlanmış üç akımın çalışması gibi, üç taraftan gelen düşüncelerindeki kin darbelerini unutmaya çalıştı.
Chauna titredi. Oren'in ardından rampaya adımını atmaya çalışırken neredeyse düşüyordu.
İçini çekerek ağlarken "bizi bağışla" diye fısıldadı. Bizi bağışla, günahlarımızı...
- Sakin ol! Ören omuzlarından tuttu ve yürüyen mer
divenin üstüne çekti. Mırıldanan kalabalığın ve nefretleri
nin önüne öfkeyle fırladı. Utanın! Bu yaşlı adam bir aziz
dir! Uzun yaşamı boyunca bir tek yaratığa bile zarar ver
medi! O sadece teşekkür etmek ve huzur içinde ölmek is
tiyor!
Ufak bir şaşkınlık sesi duyuldu; sonra nefret duygulu ve sürüklenen bir güç olarak yeniden alevlendi. Bu çok kutsal bölgede bazı karşı koyan güçler tarafından sesi kı-sılmasaydı, nefret kesinlikle ikisini de öldürecekti.
Thovv da bundan payını aldı.
— Vatan haini!
— Dünya aşığı!
— İlkel!
Bir subay önlerine atıldı. Sizin için rampanın hızını artıracağım. Oradan çabuk inseniz iyi olur. Koruma kalkanını kırmaya karar verirlerse ölürsünüz.
Ana Meclis odası kat kat yükselen sıralardan oluşan bir daire biçimindeydi. İç bükey tavanı loş, yeşilimsi bir ışık üretiyordu. Bütün sıralar dolmuştu. Bunlar sekiz gezegenin ve uydularının önderleriydi. Bütün bilimlerin ve sanatların önderleri. Fakat alışılagelmiş konuşma gürültüsü yoktu. Erkekler ve kadınlar birbirleriyle düşünce düzeyinde konuşuyorlardı.
Yüksek Mahkeme'ııin yarım ay şeklindeki sıralarının yanındaki yerlerine doğru hareket ederlerken büyük bir gürültü yükseldi. Bunlar Dünyalılar'dı! Şu korkunç, huysuz ilkeller! Ören şiddetli bir düşmanlık hissetti. Uzatılmış, kolay değişebilen suratlardan hiçbiri gülümsemiyordu.
Ören dişlerini sıktı. Uzak ve akıllı bir dünyada yaşayan Dünyalıların ilk defa resmi olarak görünmelerinde hiç bir
selam sözü etmemeleri ne kadar alaycıydı. Var olan şey sadece sessiz bir güvensizlik, korku ve nefretti. Ses çok yükseldiği zaman, sanki mekanikmiş gibi birden kesildi.
- Zavallı, zavallı yaratıklar! Mahkeme kürsüsünün sol tarafına oturdukları zaman Thovv onlara doğru konuştu. İçlerinin derinliklerinde bir hayvan olduğunu da unuturlar. Burada yaptıkları davranışlarla onlar sadece bunu kanıtlıyorlar. Uygarlık rastlantısal bir süreçtir. Biz oluşum zamanında sizden daha şanslıydık. Bizim düşünce yapımız teknolojik ilerlemelerimize ayak uydurdu. Ve belki de biz daha iyi önderlere sahiptik. Onlar bilinçsiz hayvan tutkularını sizin üzerinize boşaltıyorlar. Belki de bizim için onun bittiğini düşündük.
Bir nöbetçi ince, gri bir değnekle Thovv'un omuzuna dokundu ve onun sözleri kesildi. Ören, dudaklarının oynadığını gördü; fakat hiçbir şey duyulmadı. Burada, Yüksek Mahkeme odasında bütün sesler ve iletişim kontrol edilirdi.
Bu iyiydi. Yoksa değil mi? Yanlış ellerde...
Oren'in gözleri Kora'yı bulmak için kalabalıkta geziniyordu. Ve buldu. Locada, tam sağ taraftaki kürsünün ters yönünde oturuyordu. Bu locadaki küçük Alfalılar grubunun diğer bütün Alfalılar gibi uzun, sevecen yüzleri vardı. Kora'nın elini nazik bir baba gibi tutan Morko olmalıydı.
Ona gülümsüyordu. Oren'in bakışını yakaladı ve resmi bir şekilde başıyla selamladı.
Evet Thovv'un fısıldamasına izin verildi:
- O, Morko. O çok hoş görünümlü mü? Kaba düşüncelerin üstünde mi? Evet. Morko halkımız için bir çok şey yapmış iyi ve nazik bir adamdır. Onu bir baba gibi severler.
Yine de Dünyahlar'ın canavar olduğuna halkını inandıran da bu adam. Ören acımasızca düşündü. Yaşlı adam için söylenecek bir şey daha vardı: Siyahlar giyen ve siyah ata binen kötü adam klişesi. Bu kötü adam sadece bir yönde kötü adamdı. Öyle görünüyordu. Eğer o hiç...
— Kora ona bağlanmış görünüyor. Ören hareketlerinde
ki acılığı saklayamıyordu.
— O çok ikna edici. Şimdi ne yapmaya yeltendiğini
hissediyorum. Korkuyorum. Çevreyi tekrar sessizlik kap
ladı.
Chauna gözlerini kapadı ve sırtını yaslayarak büzüldü. Kendi yüce dürtü ve idealleri tarafından ihanet edilmiş, yıkılmış ve yalnız bir yaşlı adam gibiydi.
- Hiç şans yok, diye kendi kendine mırıldandı. Hep
onlar haklı, biz haksızız. Hep, bunu bildim, bunu hisset
tim.
Ören patladı:
- Haklı değiller!
Thovv'un eli ona dokundu. Birlik duygusu çok güçlüydü. Bu duyguyla Oren'in kafası ağrıdı. Bir şey beynini ke-miriyordu. Bunun Thovv'un Oren'in Dünya için tek umut olduğu hakkındaki dün geceki konuşması olduğunu düşündü.
Chauna'nın yardım edemeyeceği artık belliydi. Chauna, Morko'nun haklı olduğu inancıyla dolmuştu. Dünya yok edilmeliydi. Dışardaki halkın kızgınlığı son aşamadaydı.
Oren'in kafası çatlayacakmış gibi. ağrıyordu.
Sonra Dünya'yi düşündü. Halı gibi döşenmiş yeşil tepeleri, tablo gibi çölleri, dalgalı mavi okyanusları, çocukların gülüşmeleri, bir çobanın flütünden çıkan nağmeleri anımsadı, iyiliği ve kötülüğü saklayan bulutların pamuksu köpükleriyle, yörüngesinde dönmekte olan Dünya'yı düşündü.
— Hayır, diye hıçkırdı, HAYIR!.. Bunu nasıl yapacak
lar? Sesi sanki rüzgâr ıslığıydı.
— Anlatmak zorunda mıyım?
— Söyle bana. Acı olacak mı?
— Hayır. Basit bir siliniş. Bir duruş. Yaşayan her şey
ana parçalarına ayrılacak. Enerji yok edilemez, onun için
o çıktığı yere geri dönecek, yıldızların arasına yayılacak,
belki de sonunda yeni bir yaşam olacak. Bu işi yapacak alete gelince; bu iş için bir makineleri var, bütün insanların zihin gücünü genişleten bir makine. Konuşanın sesini kesmek için bulutun içinde ve yanında kullanılan makinenin bir bakıma tersi olan bir alet. Sadece bu çok çok daha güçlü. Bu korkunç düzeyde genişletilmiş beyin gücü bütün uzayı geçerek Dünya'niza ulaşacak ve bütün uygarlığınızı ve sanat yapıtlarınızı silecek. Anlatılacak hiçbir şey kalmayacak. Çok kötü olduğu için Tanrılar tarafından sonsuzluğa dek yok edilmesine karar verilen bir kral hakkında kitaplarınızdan okuduğum eski bir öykü gibi olacak. Dünya sonsuzluğa dek yok edilecek. Her şeyin üstünde donuk bir ışık. Sonra hiçbir şey.
Ören kanının donduğunu hissetti. Daha bitmemişti.
— Yüksek Mahkeme'nin planının güzelliği ırkımızdan
herkesin bu işe katkıda bulunmasından kaynaklanıyor. He
pimiz kendi isteğimizle cellatlarınız olduk. Derin inancı
mızdan doğan bir istek. Bu işte hiç kimse hattâ Yüksek
Mahkeme bile kendini suçlu hissedemez.
— Fakat suçlu olacaklar diye mırıldandı Ören.
— Evet kendilerini suçlu hissetmeliler. Gelecek kuşaklakda
düşünürler bunun üzerinde düşünecek ve tartışacak
lar. Bu iğrençliğe katılan herkes tozların arasında yitip
gidecek. Alfalılar'ın her zaman anımsamaları için işledik
leri suç, sonsuzluğa kadar orada olacak.
Ören beyaz elbiselere sarınmış, yaşlı yüzleri taş gibi sert olan Yüksek Mahkeme'nin sıralarında oturanlara baktı. Ciddi suratlarında ve yavaş hareketlerinde bir soyluluk vardı. Bu elli kişi birçok kötülüğü görmüş geçirmiş ve şimdi duygulara karşı ilgisiz düzenbaz ve alaycı yargıçlara hiç benzemiyorlardı. Bunlar doğru karar vermeye eğilimli içten yaratıklardı.
İlk olarak savcı Morko konuştu. Dünya hakkındaki iftiralarını bitirdiği zaman savunulacak hiçbir şey kalmamıştı. Thovv ve arkadaşlarını daha işin başında ezeceklerdi.
Konuşmacılar için yapılmış olan döner kürsüde Morko kendisini yürekten alkışlayanları başıyla selamladı. Sonsuz güven ve sevgi gösterisiyle gülümseyerek ve çevreyi tarayan bakışlarla Mahkeme'yi etkilemeye çalıştı. Durumun ciddiyetine uygun olarak sözlü ve yazılı kurallara uyarak konuştu. Sözleri O konuşurken Oren'in beynine çevrilmişti.
- Yine birlikteyiz diye yavaşça başladı. Tekrar sizinle
konuşmak hakkına sahibim. Sadece sevgi hakkında konu
şacağım. Hiçbir ırka karşı nefretim yok, ilkelere de. Beni
ve ilkelerle olan ilişkilerimi biliyorsunuz. Yaşamımı yar
dıma ihtiyacı olan herkese adadığımı söylemeye gerek gör
müyorum. Dünya ve Dünyalılar'ın yok edilmesi gerektiği
ni iddia eden sizlere adadım kendimi. Sonunda onlar ken
di kendilerini yok edeceklerdir. Bunu beklerken hırsın,
hu sonsuz çöküşün, bizim örnek sistemimize de yayılması
na ve onlarla birlikte yok olmasına izin verebilir miyiz?
Bütün Alfa Dünyaları'nın keşfi ve bilimsel ilerlemedeki
başarımız yüzünden ırkımız daha iyi günler görecektir.
Eğer Dünyalılar fiziksel olarak ilkel olsalardı, onlara kuca
ğımızı açıp, yardım edebilirdik. Fakat onlar ilerlediler,
ama hâlâ kötüler. İlerlemiş teknolojilerini kendi ırklarının
iyiliği için kullanacakları yerde, kendilerinden daha zayıf
ırkları ve güneş sistemindeki gezegenlerde yaşayanları kö
le etmek için kullandılar. Şimdi emerek ve yutarak kendi
güneş sistemlerinin sınırlarına ulaştılar ve açgözleri üzeri
mize dikildi. Hatâ yapmayın. Sıra bize geldi.
Toplantıda dalgalı bir düşünce çığlığına izin verildi.
- Gebersin Dünya! Sonra ses kesildi.
Morko gülümsedi:
- Konuşmak gereksiz. Bırakalım Dünya kendi kendi
ni yok etsin. İnce elini salladı; büyük kâsenin kendine
yeten ışığı, gümüş beneklerle parlayarak zümrüt yeşiline
doğru karardı. Alfa gecesi gelmişti.
Meclisin üstünde üç boyutlu bir görüntü oluştuğunda
Ören dikleşti. Kaynağının Dünya tarihleri, Dünya görüntüleri ve Dünya düşünceleri olduğunu bilmesine rağmen o gerçeğin ta kendisiydi. Hepsi Morko'nun tutuculuğuyla renklenmişti.
Ancak acı ve yoksulluk, politikacı ve imparatorların gösterişli törenleriyle alay eder gibiydi.
İlk görüntüler ilkel dünyadan, cennettendi. Sonra insanoğlu geldi. Yumruk yumruğa vahşi savaşlardan sonra ilkel silahlar ortaya çıktı. Saniyeler içinde uygarlıklar yükseldi. Kan ve kötülük görüntüleri içinde yıkıldı. Dünya tarihinin en aşağılık sayfaları hepsi oradaydı. Neron ve Caiacalla Cengiz Han ve Hitler. Milyonların kötüleştirilmesi. Sadizm ve şehvet düşkünlüğü. Circus Maximus. Yahudi köle aşiretleriyle, Mısır firavunları. Edebiyat, fen ve toplumsal bilimlerin doğulu efendilerinin ince ve kibar işkenceleri. Çarmıha gerilmiş İsa... Her şey; önderlerin gururla kasılmaları, politikacıların anlamsız sloganlarının, kitle katliamlarını ve köleliği haklı çıkarması yüzünden ikiye bölündü. Karşı çıkanlar öldü. Dinin savaş ve zulümler için araç olması, yoksulluk ve açlığa parfüm süren mirasyediler ve tombul karılar tarafından önem verilmemesi!.. Adam kayırma, şiddet, ilgisizlik, hırs, şehvet, Hiroşima ve atom bombasının mantarları. Sonra uzay, Venüs ve Ganymede'deki ilkellerin sapıklıkları...
Ören kendini yeşil ve pas renkli ipekler içersinde gördü. Pallent'le birlikte içiyor ve ona gülümsüyordu. Büyük Adam Alfa takımyıldızlarının büyük bir astronomik haritasını gösteriyordu. Mühendisleri yeni bir yıldızlararası uzay gemisini bitirmek için koşuşturuyorlardı. Purosunun ucunu koparırken Pallent sırıtıyordu.
- Oraya gelinceye kadar bekle! Gerçek eğlencenin başladığı yer orası.
Tepelerdeki zümrüt yeşili parladığı zaman önündeki sahne kayboldu ve Ören ellerinin titrediğini farketti. Dü-şünemiyordu. Dünya tarihinin en çirkin sayfaları arasindan
dikkatle seçilmiş bu dehşeti bir anda gördüğü için aklı karmakarışık olmuştu. Üstelik dökülen bütün bu kanlar ve katliamlar gerçekti. Bunları görmeden önce tüm insanları suçlamanın güç olduğunu kötülüğe karşı çıkmış insanların da bulunduğunu ve protesto etmek için yaşamlarını verdikleri inancıyla kendisini avutmuştu. Bunlar her galakside, her uygarlığın payını aldığı bir ırkın gelişme sürecinin bir parçasıydı. Bağlı oldukları anlamlarından koparılmış olan bu montaj sahneler, gerçeklerinden binlerce kez daha güçlü birikimle çoğalmış bir etkiye sahiptiler.
Şu anda hiçbir şey yapılamazdı.
Chauna'ya döndü. Hintli sırasına çökmüştü, yüzü kül gibiydi. Göz kapakları kımıldanıp kapandığı zaman Ören, "Onu öldürdüler. O bir azizdi ama bu sahneleri görünce öldü" diye düşündü.
Thovv nazikçe onu sırasına çektiği zaman güçlü bir acıyla ayakta durduğunu farketti. Kafası ağrıdan çatlıyordu. Thovv'un sözsüz sevgisi ilaç gibiydi; ancak rahat soluk alabilmesi için dakikaların geçmesi gerekti.
Sonunda etrafına bakınarak Kora'ya doğru döndü. Kora bir heykel gibi oturuyordu. Yüzü anlamsızdı. Acı içinde düşündü. Aklını kaybetti. Bu çok fazlaydı. Savaşı yitirecek durumda olan birisinin tutkusuyla Kora, bütün bu kan ve acıyı bir anda görünce delirebilirdi. Ören umutsuzdu.
Örkenin hışırdayan rüzgârı sakinleştiği zaman Morko son darbesini de vurdu:
- Gördüğünüz gibi bu son değildir. Büyük Adam'ları
bizim sistemimizi ele geçirmeye hazırlanıyor. Bu ilkeller
doymak bilmez yaratıklardır, evrensel ahlakın temel duy
gularına bile sahip değiller. İlk adımları bizim güç alanı
mızdan haber almalarını sağladı, ikincisi...
Bir anda patlayan hakaret ve kızgınlık hepsine yayıldı. Gelişmeleri dev videolardan izleyen, dışardaki halk bunu daha da büyüttü. Morko ellerini uzattı.
- Bir şey daha. Bir tanığım var. Dünya'nın gerçekten
ne olduğunu dürüst olarak size söyleyecek bir tanık. Thovv, diğer iki tanığı gibi damarlarında Alfa kanı taşıdığını size söyleyecek. Bu kan yıllar önce yarı deli bir sanatçının yasa dışı birleşmesinden olmuştur, ancak bu önemli değil. Kendi ırkımızı öldürmeyiz. Bu öcü yaşamalı. Bu canavarlar arasında doğan şu genç kızın damarlarındaki bizim kanımız ona törel cesareti ve size gerçeği söyleme ihtiyacını veriyor. Bir hayalet gibi kürsüye doğru hareket eden Kora'yı eliyle çağırdı. "Konuş çocuğum!"
ilk önce Ören onun ilaç almış olduğunu düşündü. Çok cansız hareket ediyordu; sonra Kora yüzünü yukarıya kaldırdığı zaman yüreği üzüntüyle doldu. Gözlerinde kararlılığın ışıltılarını gördü.
- Sizin dünyanızda sadece bir gün bulundum. Sesi şiddetten titreyen hafif bir fısıltı gibiydi. Fakat bugün için size teşekkür etmek istiyorum. Benim en mutlu günüm oldu. Soyluluk ve büyüklüğün gerçekten evrende var olduğunu bana gösterdi. Bunları daha önce hiç görmemiştim. Bizim dünyamız değişik. İnsanlarımız maske takar, aldatmaya ve yalan söylemeye zorlanırız. Yaşam şeklimiz budur. Her başarı parayla değerlendirilir, gizli işler ve hileyle elde edilir. Şovenizmin her türlüsü vardır. Birbirimizden korkarız, birbirimizi ispiyonlarız. Kendi oluşturduğumuz yasalara uymayız ve bütün bunları yaptığımız zaman da sevgiyle karşılanırız. Bütün bunlar alışılmış işlerimizdir. Bu ahlaki çöküş, sizin soyluluğunuz gibi, insanlarımıza bir Tanrı vergisidir. Annem on üç yaşındayken fahişeliğe zorlanmış basit bir köylü kadınıydı. Ona göre yaşam; yoksulluk, acı ve umutsuzluktu. Bir gece Los Angeles'da bir sokağa atıldım ve ölüme bırakıldım. Beni sevmediği için değil, yaşamımın onunki gibi bir işkence olacağını bildiği için bırakmıştı beni. Bu acımasızlığı görmeden önce ölseydim keşke.
Yöneticilerimizin kendi güçlerini korumak için, milyonlarca insanı sömürdüğünü ve öldürdüğünü gördünüz.
Şimdi olanlar da değişik değil, sadece etiketler değişik. Basit bir köylü olarak yoksulluk adına, köleliğin örneği adına, yiyecek içecek bulamadıkları için açlıktan ölen çocuklar adına, pis kulübelere atılmış ve unutulmuş yaşlılar adına konuşuyorum. Burada ruhun güzelliğini ve temizliğini biliyorsunuz. Ama ırkımız sapık düşünceleriyle buraya gelirse, onların içlerindeki kötülük size de bulaşacak. Dünya, evrenin temiz yüzündeki bir çıbandır. O sizi yok etmeden önce siz onu yok edin.
Üçüncü Bölüm
KORA'nın suçlaması Oren'in boğazında yutamadığı bir acılık bıraktı. Kora; müzikte,, doğada, çocuksu neşesi çocuksu sıcaklığıyla bulduğu tatlı bir kızdı. Onlar akşam üzeri Aztek altını rengine dönüşen Pasifik'in üzerindeki gökyüzünü izlerlerken mutlulukla gülen, şiir okuyan ve bir şarkı daha söylemeleri için yalvaran Kora'ydı.
Thovv'un çelik gibi parmaklarının elini tuttuğunu hissetti.
- Bu olayın seni nasıl etkilediğini biliyorum. Alfalı-lar'ın sesi iğneleyiciydi: Morko'nun ne yaptığını gördün mü? Kora'nın bilinçsiz beynine ulaştı, bebekliğinden beri annesi ve kendi doğumundaki yüreksizlikten dolayı çektiği bütün acıları dışarıya çıkardı. Kora annesinin başına gelenlerden dolayı sizin toplumunuzu asla bağışlamadı, o içinden bütün dünyayı suçluyor. Diğer şanssız insanlara yardım etmek için yapılan eylemlere girmesinin nedeni de bu. Morko alçakça bir şey yaptı. Bütün bunları tam bir umutsuzluk yaratmak için kullandı. Kora'nın bilinçaltındaki canavarlarını dışarıya çıkarttı ve Kora'yı onların arasında yaşattı, böylece bütün güzel şeyleri hatta seni bile unuttu. O geçmişindeki kötülükten başka hiçbir şeyi göremiyor. Bu bir tuzaktı.
Ören yükselen hiddet ve kızgınlık dairelerine doğru gözünü çevirirken rahatlamaya çalıştı. Kora'nın basit sözleri her şeyi küçük, düzenli bir paket gibi toplamıştı. İçlerinde şimdi hiç kuşku yoktu. Dünya'ya, kendisinden bir parça tarafından ihanet edilmişti. Bu, her şeyi tamamen tersine döndürmüştü.
Gözleri Kora'nın gözleriyle buluştu. Kora'nın gülümsemesi acı doluydu. Gülümsemesinde Oren'e gerçekten başka hiçbir şey söylemediğini ve Oren'in de gerçeği söylemesi
gerektiğini söylüyordu. Dünya bu harika ırkın çizdiği kaderine lâyıktı.
Ören de Dünya'ya ihanet etmeliydi.
O bakışla birden bütün bunları anladı.
— Bu düşünceyi kabullenemedi!
— Hiç umut yok diye mırıldandı.
Mahkeme başkanı bir kafa işaretiyle Thovv'un savunmasına başlayabileceğini belirtti. Thovv kürsüye doğru hareket etmeden önce Oren'in elini sıktı. Kendisinden emin biçimde çenesini yukarıya doğru kaldırdı. Arkadaşlarına doğru baktı ve Oren'e gülümsedi.
- Bizim güneş sistemimizdeki her gezegenin bir aydın
lık, bir de karanlık tarafı vardı. Anlayışlı aklın algılayabi
leceği her düşünce ve kavram tartışmaya açıktır. Bu yüz
den şu anda buradayız. Morko Dünya'nın, evrenin daha
iyi ırkları arasında uyum içinde varolabilmesi için gerekli
olan ahlaki düzeye ulaşmadığı ve ulaşamıyacağma inanı
yor. Onun düşüncesi'ne saygı duyuyorum. Araştırmacıla
rımız Dünya'nın çalkantılı tarihini inceden inceye gözden
geçirdi. Şiddet ve akıl yoksunlukları yüzünden sık sık
şaşkınlığa uğradık. Ancak umutla ilerleme belirtilerini de
gördük. İlerlediler, doğru ama şiddetin çoğunluğu aynı
kaldı. Gerçek bu ve onu yalanlamaya çalışmıyorum. "Ato
mik patlamalar başladığı zaman endişelendik. Ay araştır
maları ve Dünya'nın kardeş gezegenlerine karşı yaptığı za
yıf hareketlerden, onun ahlaki ve düşüncesi olarak değilse
de teknolojik olarak erginliğe ulaştığını anladık. Politika
mız bütün ilkellerinkiyle aynıydı: Elini sürme, bırak!
Gözlemleriz ancak karışmayız, kendi sistemimizde ve di
ğer yerlerde sömürge kurarız, keşfederiz; ama ele geçir
meyiz, zorla değiştirmeyiz. Her ırkın kendi kaderini ken
disinin çizmesi gerektiğine inanırız. "Dünya'da aydınlan
ma belirtileri bir süre için umut verdi. Ancak sonra uzay
girişimleri yeni sorunlar yarattı. O zaman Yüksek Mahke
memiz uzaya engeller koydu. Kendilerini yok edinceye ve-
ya yetişkin insanlar gibi davranmayı öğreninceye kadar kendi güneş sistemlerinin sınırları içinde hapsedilmeliydi-ler. Dünya'yla özel haberleşme kesinlikle yasaklandı. Ancak."
Morko haklı bir kızgınlıkla parlayarak ayağa kalktı.
- Yüksek Mahkeme bize. haberleşmeyi ve bu iğrenç
gezegeni ziyaret etmeyi yasakladı! Thovv sizin emrinize
karşı geldi ve Dünya'ya gitti. Onun oradaki temasları hak
kında söyleyebileceği her şeyin yasal olmadığı gerekçesiy
le dinlenmemesini öneriyorum.
Kalabalık büyük bir gürültüyle onu destekledi.
Başkan konuşmak için elini kaldırdı. "Thovv bu konuda Mahkeme'den yeni kanıtlar sunmak için dinlenilmesini istedi. Başkan konunun aşırı önemi Mahkememizi özel izin vermeye zorluyor. Onun söyleyeceklerini dinleyeceğiz dedi.
Kalabalık. "Hayır" diye bağırdı.
- O bir haindir, sesleri yükseltti.
Ören, Thovv'un halkın baskısı altında sarardığını gördü. Ancak Thovv belirsiz de olsa kendisini gülümsemeye zorlayarak, kalabalığın anlaşılmayan gürültüsü yatışıncaya kadar yerinde bekledi. Ağızlarında nefret dolu kelimeler olan yüzler, havayı döven yumruklar vardı. Fakat gittikçe azaldı. Ören için bu, tumbrell arabalarıyla, vücudundan kopmuş yuvarlanan kafalarıyla, Fransız Devrimi'nin sessiz bir filmi gibiydi.
Başkan: "Düzenli olmalıyız" dedi.
- Yok etmek istediğiniz ırkın davrandığı gibi davranı
ele geçirmesinden koruyor. Kuşkusuz burada olduğumuzu
biliyor. Siz üç Dünyalı, bizimlesiniz. Fakat Morko fazla
inanmış.
— Tanınıyor musunuz?
— Beni Dünya'ya kadar izlediğinde, casusuna öldürme
sini emretmişti; ancak bunu Mahkeme karşısında reddede
cekti. Akla uygun bir kazayla bunu örtbas edecekti.
- Söylediklerinden Mahkeme'nin Dünyamızı denetle
diği çıkıyor.
Thovv başını sallayarak, "Yüzyıllardan beri. Derin bir araştırma değil. Sadece toplumsal yaşantınız ve savaşlarınızla ilgili olağan bir araştırma Mahkeme'nin hidrojen bombasını yapmanız ve uzaya çıkmanızla ilgili kötü haberi almasından sonra başladı."
— Mahkeme yaşam tohumlarının serpildiğini biliyor
mu?
— Belirsiz. Sanatçı Isso'nun Sol sistemine tohum atma
sı yasa dışıydı. Bazılarının yaşamı üretmiş olma olasılığı
var. Ancak bunu geliştirmek için hiçbir şey yapılmadı. Bi
zim grup İsso'nun kayıtlarını rastlantı sonucu buldu. Bizi
unutlandıran ve harekete geçiren de bu oldu. İkinci Dünya
Mahkemesi'nde Yüksek Mahkeme kuruluna tüm kayıtları
sunduğumuzda, bir erteleme istedik.
Üçüncü Alfalı Sibel, "Morko tamamen karşı çıktı. Ancak Mahkeme reddetmedi. En önemli yanımız kendi türümüze karşı şiddet kullanmamaktır," dedi.
Ören, Psikozlular ne durumda? diye sordu.
- Çok az var. Hepsi yaş ve düşünce düzeylerine göre
gruplandırılırlar. Biri bunalım geçirdiğinde, tekrar gruplandırılamayacak
derecede kötüyse ilkel dünyalardan biri
ne gönderiliyor.
Ören çenesini tutarak, Morko'nun bu tutumu sizinkiler arasında psikoz belirtisi olarak sayılmaz mı? diye sordu.
— Bir neden var diyerek içini çekti Thovv. Morko ze
ki bir insan. Yaşamını hepimiz için, özellikle ilkeller ve
psikozlular için iyi şeyler yapmaya adamış. Sevdiği tek
insan, oğlu. Bu çocuk önemli bir inceleme için disk uçuşuyla
Dünya'ya gönderildi. Bu disk, uzay gemilerinizden
biri tarafından yok edildi. Konuşma bağlantısı kurmanın
da yolu yoktu. Bizim için gemiyi tam anlamıyla yok et
mekten başka çare kalmadı.
— Korkunç! dedi Kora.
Thovv, Başkaları da vardı diyerek sürdürdü konuşmasını. Daha önceki bağlantı kurma çabalarımız tam anlamıyla başarısızlıktı. Oğlunun ölümünden sonra Morko, Dün-ya'nın ve Dünyalılar'ın, kurtuluşun ötesinde olduğunu kabul etti.
Chaikk de: Halkımızın büyük bölümü de ondan yana dedi. Hem korkuyorlar, hem seviyorlar. Morko onları düşünmenin anlamsızlığına ve tek çözüm yolunun her şeyi silip atmak olduğuna inandırmış.
Ören birden: Sizi öldürmeye çalıştı! diye bağırdı.
- Evet, casusu bunun için koşullandırılmıştı. Ancak
onun açısından sonuç bir cinayet olacaktı. Her neyse, bunu
hiçbir zaman kanıtlayamadım. Morko aptal değil. Casus
döndükten sonra yeniden gruplandırıldı. Ölürken de Mor
ko'nun böyle bir planı olduğunu yalanlayacaktı.
Chaikk sözlerini sürdürdü. Morko sadece saygın biri değil. Bizim psikozlular hastanesindeki durumu onu, ilginç derecede iyi bir duruma sokuyordu. Söylediğiniz gibi aşırı düşkün; ancak halkın sevgisini, iyiliğini düşünerek davrandığını sanıyor. Dünyalılar'ın düşünce düzeyi üzerine ayrıntılı testler verdi. Yok etmenin tek çözüm yolu olduğu sonucuna vardı. Morko'yu ne yazık ki halkımız dinliyor. Dünyalılar'ın ahlak ölçüleri ilerleme göstermedi. Önderlerinizin ve kâr peşindeki finansman gruplarının yanında, insan gururunun aldırmazlığını suçlu buldu. Uzaya çıkan Dünyalılar'ı sağlıklı hücreleri yutan kanser mikrobuna benzetti. Halkımız sizden korktu. Bu korku da içlerindeki en güçlü duygudur. Büyük Adam'ınız Pallent, birkaç ay içinde gezegen sistemimize erişebilme yeteneğine sahip uzay gemisi yaptırır.
— Ama Dr. Corwin öldü dedi Kora.
— Notlarını ve teorilerini diğerleri uygulayabilir. Pallent'teki
diğer gemi çalışıyor. Morko bir anda gereken za
manı bildirecek ve...
Oren'in eli içkisini yudumlarken titredi:
- Bizi niye rahatsız edip durdurduğunuzu anlayamıyo
rum. Korunmaya değer miyiz?
Sibel, Biz inandık. Özellikle üçünüzü gördükten sonra dedi.
- Erkekliğinde bir şey gördüm dedi Thovv. Düşleri
nin süzülen dorukları. Bekle! Şimdi bize şarkı söylediğini
düşün. Bunu şarkılarında fazlasıyla açıklayabilecek yete
nektesin.
Kadınlardan biri gülümseyerek: Lütfen, göster dedi.
Kora başını sallayarak Oren'e yaklaştı. Oren'in içi halkının ve Dünyalılar'ın büyük korkusu ve karmakarışık endişeleriyle doldu. Ancak, Thovv gitarını verdiğinde reddetmedi. Yeryüzünde yaşayan iyi insanlar üzerine şarkı söyledi. Günlük yaşamlarını, aşklarını, gülüşlerini ve insancıl korkularını anlattı. Sol'un çocuklarının üzerindeki bulutun kara gölgesi üzerine bir şarkı söyledi. Geleceklerinin evrensel bir bağla nasıl aşılacağını...
Kadınlar Kora'yla birlikte makyaj tazelemek için ayrıldıklarında erkekler de birer içki daha aldılar. Daha sonra Thovv'un konukları birer birer gitmeye başladılar. Thovv kadınları çağırması için robot hizmetçiyi gönderdi. Robot hizmetçi kısa sürede siyah alarmla geri döndü.
- Gittiler efendim.
— Kim gitti? dedi Thovv.
— Yok oldular.
Ören şiddetin soğuk pençesini boğazında hissetti. Thovv'un yüzü duyduğu sözle bir anda karardı. Bundan korkuyordum. Fakat ne zaman ve nasıl olacağını bilemezdik. Kızlarımıza güvendik, ancak Morko onları da elde etmiş demek ki.
- Nasıl? Bunu düşüncelerinden anlayamaz miydin?
Thovv kafasını salladı. Düşünceleri genişti çok. Bununla kurtulmayı başardılar. Bu daha derinleşir; çünkü Morko yeniden gruplaşma kolaylıklarından sorumlu. Onları hastanelerden birine kaldırtmış ve bu sahte hastalık belir-
tilerinin oluşmasını sağlattırmıştı. Ancak bu, toplantımız bitinceye kadar gerçekleşmeyecekti. Üst düzeydeki iki kadınımızı kullanarak bizden kurtuldular!
Ören gözlüğünü masaya koydu. Odadan çılgın gibi fırladı dışarı. Ne yapacağız? Burada böyle bekleyemeyiz!
Thovv, düşüncesindeki sevginin artışıyla onun omuzu-na dokundu. Ören onu silkeleyerek pencereye doğru itti. İçinden pencereye bir yumruk atmak geldi.
— Canını acıtacaksın. Thovv'un yumuşak sesi oldukça
kararlı çıkmıştı. Kafanı kullanmalısın. Sana ihtiyacımız
var. Kora'yı da düşünmelisin. Oren'e doğru dönerek: Ba
na bak. Gözlerime bak. Ne hissettiğini biliyorum. O dışarı
da, çok karışık yerlerde. Oralara gidip onu bulmalısın.
Ama bulamazsın. Halkımız, şu anki duygu çerçevesinde
güvenilir değil. Seni öldürebilirler. Sana yardım edemem,
Ören. Kendi halkımdan birini öldüremem.
— Fakat bir Dünyalı'y1 öldüreceklerdi dedi Ören.
— Korkusuz, evet halkımız korkmaya alışık değildir.
Sizinkilerin yaptığı gibi onunla birlikte yaşamak zorunda
değiller. Nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar.
Oren'in ağzı ve boğazı kurumuştu. Çaresizlikten içi içini yiyordu. Morko ona ne yapacak?
— Kora emniyette, inan bana. Morko Dünya'ya karşı
kullanmak için bilgi istiyor. Kora'nın kafasındaki, halkı
nız hakkında kötü bilgileri süzecek! Thovv omuzunu tuta
rak: Kötü, bir açık yakalamak istiyordu, Kora'yı ele geçir
di. Elimizde sadece sen varsın, Ören.
— Ya Chauna?
— O yaşlı ve bıkkın. Onun düşüncesi dağların karları
kadar saf, fakat... omuz silkti.
Ören, bu yabancı parlak güneşten çıkan tatlı ışıkların vadiye aktığı, Alfa başkentinden dışarıya kızgın gözlerle baktı. Bu göz kamaştırıcı güzellik, kâbusu örten bir maskeydi. Tüm kişisel umutsuzluklar ve düşünceleriyle Morko; bu büyük yarışa, nefret etmeyi ve korkmayı, aynı za-
manda bu korku ve nefreti Dünya üzerinde odaklanan bir kasırgaya çevirmeyi öğrenmişti.
Böyle düşünsel ve duygusal bir gücün üstesinden kim gelebilirdi? O mu? Basit bir şarkıcı mı? Böyle bir olasılık var mıydı? Yüksek Mahkeme, Morko ve dışardaki milyarlarca insan? Halk Dünyalılar'in kötü olmaktan zevk alan canavarlar olduklarına inanmıştı...
Thovv, Oren'in kafasından geçenleri anlayarak ellerini kenetledi. Karışıklığı, şiddeti, acıyı ve umutsuzluğu okudu.
Ören, kâğıt gibi beyazlaşmış olan dudaklarını ısırdı.
— Ne zaman?
— Yarın. Dünya hakkındaki karar, sadece bir kez fa
kat tüm zamanlar için, yarın veriliyor.
İkinci Bölüm
KANATLI bir daire, çatısı geçici bir şekilde kaybolup tekrar yerine gelen bir binadan, usulca havalandı. Daha sonra, kentin merkezindeki büyük beyaz bulutu andıran X'in başkentine doğru yol aldı.
Kent merkezi konferans binasıydı. Üniformalı subaylar Yüksek Mahkeme binasının önünde dizilmiş, yerlerini almak için bekleyen kalabalığı geride tutmak amacıyla üç yanda sıralanmışlardı.
Ören: Dostça görünmüyorlar dedi Thovv ve Chauna'ya-Chauna titreyerek: Zekâ düzeyi ne kadar yüksek olursa olsun, bu tatsız itiş kakışa neden olan duygudur dedi.
- Korkuyorlar. Thovv, Dünyalılar'ın eline dokundu.
Küçük gemilerinin kenarları, onları konsül binasına ulaş
tıracak hareketli rampaya yanaşmak için aşağıya kıvrıldı.
Seni korkuttular.
Gemiden inerlerken Ören düşmanca bir dalgalanma olduğunu gözlemledi. Eksik olan tek şey "Dünyalılar defolun" pankartıydı.
- Düşünce iletişimimiz o tür bir şeyi gereğinden fazla
yapıyor. Gözlerini bir yere dikmelisin ve düşüncen ileriye
dönük olmalı. Seni sallamalarına izin verme, bütün o dü
şüncelerinde müthiş bir güç vardır. Hattâ burada olduğu
gibi saklıdır dedi Thovv.
Alanın üzerinde donuk bir halde titreyen ve çevredeki kuleleri altına dönüştüren güneş, bu gezegen için sıcak ve sevecen bir anneydi. Parlayan bir çok estetik düzlüğü sınırlayan, mavi ve sarı bitki yeşilliği, başka bir güzel sabahta mutluydu. Bulut dev bir inciydi sanki.
Ören düşüncelerini onun parlaklığına uydurmaya ve yanlış bağlanmış üç akımın çalışması gibi, üç taraftan gelen düşüncelerindeki kin darbelerini unutmaya çalıştı.
Chauna titredi. Oren'in ardından rampaya adımını atmaya çalışırken neredeyse düşüyordu.
İçini çekerek ağlarken "bizi bağışla" diye fısıldadı. Bizi bağışla, günahlarımızı...
- Sakin ol! Ören omuzlarından tuttu ve yürüyen mer
divenin üstüne çekti. Mırıldanan kalabalığın ve nefretleri
nin önüne öfkeyle fırladı. Utanın! Bu yaşlı adam bir aziz
dir! Uzun yaşamı boyunca bir tek yaratığa bile zarar ver
medi! O sadece teşekkür etmek ve huzur içinde ölmek is
tiyor!
Ufak bir şaşkınlık sesi duyuldu; sonra nefret duygulu ve sürüklenen bir güç olarak yeniden alevlendi. Bu çok kutsal bölgede bazı karşı koyan güçler tarafından sesi kı-sılmasaydı, nefret kesinlikle ikisini de öldürecekti.
Thovv da bundan payını aldı.
— Vatan haini!
— Dünya aşığı!
— İlkel!
Bir subay önlerine atıldı. Sizin için rampanın hızını artıracağım. Oradan çabuk inseniz iyi olur. Koruma kalkanını kırmaya karar verirlerse ölürsünüz.
Ana Meclis odası kat kat yükselen sıralardan oluşan bir daire biçimindeydi. İç bükey tavanı loş, yeşilimsi bir ışık üretiyordu. Bütün sıralar dolmuştu. Bunlar sekiz gezegenin ve uydularının önderleriydi. Bütün bilimlerin ve sanatların önderleri. Fakat alışılagelmiş konuşma gürültüsü yoktu. Erkekler ve kadınlar birbirleriyle düşünce düzeyinde konuşuyorlardı.
Yüksek Mahkeme'ııin yarım ay şeklindeki sıralarının yanındaki yerlerine doğru hareket ederlerken büyük bir gürültü yükseldi. Bunlar Dünyalılar'dı! Şu korkunç, huysuz ilkeller! Ören şiddetli bir düşmanlık hissetti. Uzatılmış, kolay değişebilen suratlardan hiçbiri gülümsemiyordu.
Ören dişlerini sıktı. Uzak ve akıllı bir dünyada yaşayan Dünyalıların ilk defa resmi olarak görünmelerinde hiç bir
selam sözü etmemeleri ne kadar alaycıydı. Var olan şey sadece sessiz bir güvensizlik, korku ve nefretti. Ses çok yükseldiği zaman, sanki mekanikmiş gibi birden kesildi.
- Zavallı, zavallı yaratıklar! Mahkeme kürsüsünün sol tarafına oturdukları zaman Thovv onlara doğru konuştu. İçlerinin derinliklerinde bir hayvan olduğunu da unuturlar. Burada yaptıkları davranışlarla onlar sadece bunu kanıtlıyorlar. Uygarlık rastlantısal bir süreçtir. Biz oluşum zamanında sizden daha şanslıydık. Bizim düşünce yapımız teknolojik ilerlemelerimize ayak uydurdu. Ve belki de biz daha iyi önderlere sahiptik. Onlar bilinçsiz hayvan tutkularını sizin üzerinize boşaltıyorlar. Belki de bizim için onun bittiğini düşündük.
Bir nöbetçi ince, gri bir değnekle Thovv'un omuzuna dokundu ve onun sözleri kesildi. Ören, dudaklarının oynadığını gördü; fakat hiçbir şey duyulmadı. Burada, Yüksek Mahkeme odasında bütün sesler ve iletişim kontrol edilirdi.
Bu iyiydi. Yoksa değil mi? Yanlış ellerde...
Oren'in gözleri Kora'yı bulmak için kalabalıkta geziniyordu. Ve buldu. Locada, tam sağ taraftaki kürsünün ters yönünde oturuyordu. Bu locadaki küçük Alfalılar grubunun diğer bütün Alfalılar gibi uzun, sevecen yüzleri vardı. Kora'nın elini nazik bir baba gibi tutan Morko olmalıydı.
Ona gülümsüyordu. Oren'in bakışını yakaladı ve resmi bir şekilde başıyla selamladı.
Evet Thovv'un fısıldamasına izin verildi:
- O, Morko. O çok hoş görünümlü mü? Kaba düşüncelerin üstünde mi? Evet. Morko halkımız için bir çok şey yapmış iyi ve nazik bir adamdır. Onu bir baba gibi severler.
Yine de Dünyahlar'ın canavar olduğuna halkını inandıran da bu adam. Ören acımasızca düşündü. Yaşlı adam için söylenecek bir şey daha vardı: Siyahlar giyen ve siyah ata binen kötü adam klişesi. Bu kötü adam sadece bir yönde kötü adamdı. Öyle görünüyordu. Eğer o hiç...
— Kora ona bağlanmış görünüyor. Ören hareketlerinde
ki acılığı saklayamıyordu.
— O çok ikna edici. Şimdi ne yapmaya yeltendiğini
hissediyorum. Korkuyorum. Çevreyi tekrar sessizlik kap
ladı.
Chauna gözlerini kapadı ve sırtını yaslayarak büzüldü. Kendi yüce dürtü ve idealleri tarafından ihanet edilmiş, yıkılmış ve yalnız bir yaşlı adam gibiydi.
- Hiç şans yok, diye kendi kendine mırıldandı. Hep
onlar haklı, biz haksızız. Hep, bunu bildim, bunu hisset
tim.
Ören patladı:
- Haklı değiller!
Thovv'un eli ona dokundu. Birlik duygusu çok güçlüydü. Bu duyguyla Oren'in kafası ağrıdı. Bir şey beynini ke-miriyordu. Bunun Thovv'un Oren'in Dünya için tek umut olduğu hakkındaki dün geceki konuşması olduğunu düşündü.
Chauna'nın yardım edemeyeceği artık belliydi. Chauna, Morko'nun haklı olduğu inancıyla dolmuştu. Dünya yok edilmeliydi. Dışardaki halkın kızgınlığı son aşamadaydı.
Oren'in kafası çatlayacakmış gibi. ağrıyordu.
Sonra Dünya'yi düşündü. Halı gibi döşenmiş yeşil tepeleri, tablo gibi çölleri, dalgalı mavi okyanusları, çocukların gülüşmeleri, bir çobanın flütünden çıkan nağmeleri anımsadı, iyiliği ve kötülüğü saklayan bulutların pamuksu köpükleriyle, yörüngesinde dönmekte olan Dünya'yı düşündü.
— Hayır, diye hıçkırdı, HAYIR!.. Bunu nasıl yapacak
lar? Sesi sanki rüzgâr ıslığıydı.
— Anlatmak zorunda mıyım?
— Söyle bana. Acı olacak mı?
— Hayır. Basit bir siliniş. Bir duruş. Yaşayan her şey
ana parçalarına ayrılacak. Enerji yok edilemez, onun için
o çıktığı yere geri dönecek, yıldızların arasına yayılacak,
belki de sonunda yeni bir yaşam olacak. Bu işi yapacak alete gelince; bu iş için bir makineleri var, bütün insanların zihin gücünü genişleten bir makine. Konuşanın sesini kesmek için bulutun içinde ve yanında kullanılan makinenin bir bakıma tersi olan bir alet. Sadece bu çok çok daha güçlü. Bu korkunç düzeyde genişletilmiş beyin gücü bütün uzayı geçerek Dünya'niza ulaşacak ve bütün uygarlığınızı ve sanat yapıtlarınızı silecek. Anlatılacak hiçbir şey kalmayacak. Çok kötü olduğu için Tanrılar tarafından sonsuzluğa dek yok edilmesine karar verilen bir kral hakkında kitaplarınızdan okuduğum eski bir öykü gibi olacak. Dünya sonsuzluğa dek yok edilecek. Her şeyin üstünde donuk bir ışık. Sonra hiçbir şey.
Ören kanının donduğunu hissetti. Daha bitmemişti.
— Yüksek Mahkeme'nin planının güzelliği ırkımızdan
herkesin bu işe katkıda bulunmasından kaynaklanıyor. He
pimiz kendi isteğimizle cellatlarınız olduk. Derin inancı
mızdan doğan bir istek. Bu işte hiç kimse hattâ Yüksek
Mahkeme bile kendini suçlu hissedemez.
— Fakat suçlu olacaklar diye mırıldandı Ören.
— Evet kendilerini suçlu hissetmeliler. Gelecek kuşaklakda
düşünürler bunun üzerinde düşünecek ve tartışacak
lar. Bu iğrençliğe katılan herkes tozların arasında yitip
gidecek. Alfalılar'ın her zaman anımsamaları için işledik
leri suç, sonsuzluğa kadar orada olacak.
Ören beyaz elbiselere sarınmış, yaşlı yüzleri taş gibi sert olan Yüksek Mahkeme'nin sıralarında oturanlara baktı. Ciddi suratlarında ve yavaş hareketlerinde bir soyluluk vardı. Bu elli kişi birçok kötülüğü görmüş geçirmiş ve şimdi duygulara karşı ilgisiz düzenbaz ve alaycı yargıçlara hiç benzemiyorlardı. Bunlar doğru karar vermeye eğilimli içten yaratıklardı.
İlk olarak savcı Morko konuştu. Dünya hakkındaki iftiralarını bitirdiği zaman savunulacak hiçbir şey kalmamıştı. Thovv ve arkadaşlarını daha işin başında ezeceklerdi.
Konuşmacılar için yapılmış olan döner kürsüde Morko kendisini yürekten alkışlayanları başıyla selamladı. Sonsuz güven ve sevgi gösterisiyle gülümseyerek ve çevreyi tarayan bakışlarla Mahkeme'yi etkilemeye çalıştı. Durumun ciddiyetine uygun olarak sözlü ve yazılı kurallara uyarak konuştu. Sözleri O konuşurken Oren'in beynine çevrilmişti.
- Yine birlikteyiz diye yavaşça başladı. Tekrar sizinle
konuşmak hakkına sahibim. Sadece sevgi hakkında konu
şacağım. Hiçbir ırka karşı nefretim yok, ilkelere de. Beni
ve ilkelerle olan ilişkilerimi biliyorsunuz. Yaşamımı yar
dıma ihtiyacı olan herkese adadığımı söylemeye gerek gör
müyorum. Dünya ve Dünyalılar'ın yok edilmesi gerektiği
ni iddia eden sizlere adadım kendimi. Sonunda onlar ken
di kendilerini yok edeceklerdir. Bunu beklerken hırsın,
hu sonsuz çöküşün, bizim örnek sistemimize de yayılması
na ve onlarla birlikte yok olmasına izin verebilir miyiz?
Bütün Alfa Dünyaları'nın keşfi ve bilimsel ilerlemedeki
başarımız yüzünden ırkımız daha iyi günler görecektir.
Eğer Dünyalılar fiziksel olarak ilkel olsalardı, onlara kuca
ğımızı açıp, yardım edebilirdik. Fakat onlar ilerlediler,
ama hâlâ kötüler. İlerlemiş teknolojilerini kendi ırklarının
iyiliği için kullanacakları yerde, kendilerinden daha zayıf
ırkları ve güneş sistemindeki gezegenlerde yaşayanları kö
le etmek için kullandılar. Şimdi emerek ve yutarak kendi
güneş sistemlerinin sınırlarına ulaştılar ve açgözleri üzeri
mize dikildi. Hatâ yapmayın. Sıra bize geldi.
Toplantıda dalgalı bir düşünce çığlığına izin verildi.
- Gebersin Dünya! Sonra ses kesildi.
Morko gülümsedi:
- Konuşmak gereksiz. Bırakalım Dünya kendi kendi
ni yok etsin. İnce elini salladı; büyük kâsenin kendine
yeten ışığı, gümüş beneklerle parlayarak zümrüt yeşiline
doğru karardı. Alfa gecesi gelmişti.
Meclisin üstünde üç boyutlu bir görüntü oluştuğunda
Ören dikleşti. Kaynağının Dünya tarihleri, Dünya görüntüleri ve Dünya düşünceleri olduğunu bilmesine rağmen o gerçeğin ta kendisiydi. Hepsi Morko'nun tutuculuğuyla renklenmişti.
Ancak acı ve yoksulluk, politikacı ve imparatorların gösterişli törenleriyle alay eder gibiydi.
İlk görüntüler ilkel dünyadan, cennettendi. Sonra insanoğlu geldi. Yumruk yumruğa vahşi savaşlardan sonra ilkel silahlar ortaya çıktı. Saniyeler içinde uygarlıklar yükseldi. Kan ve kötülük görüntüleri içinde yıkıldı. Dünya tarihinin en aşağılık sayfaları hepsi oradaydı. Neron ve Caiacalla Cengiz Han ve Hitler. Milyonların kötüleştirilmesi. Sadizm ve şehvet düşkünlüğü. Circus Maximus. Yahudi köle aşiretleriyle, Mısır firavunları. Edebiyat, fen ve toplumsal bilimlerin doğulu efendilerinin ince ve kibar işkenceleri. Çarmıha gerilmiş İsa... Her şey; önderlerin gururla kasılmaları, politikacıların anlamsız sloganlarının, kitle katliamlarını ve köleliği haklı çıkarması yüzünden ikiye bölündü. Karşı çıkanlar öldü. Dinin savaş ve zulümler için araç olması, yoksulluk ve açlığa parfüm süren mirasyediler ve tombul karılar tarafından önem verilmemesi!.. Adam kayırma, şiddet, ilgisizlik, hırs, şehvet, Hiroşima ve atom bombasının mantarları. Sonra uzay, Venüs ve Ganymede'deki ilkellerin sapıklıkları...
Ören kendini yeşil ve pas renkli ipekler içersinde gördü. Pallent'le birlikte içiyor ve ona gülümsüyordu. Büyük Adam Alfa takımyıldızlarının büyük bir astronomik haritasını gösteriyordu. Mühendisleri yeni bir yıldızlararası uzay gemisini bitirmek için koşuşturuyorlardı. Purosunun ucunu koparırken Pallent sırıtıyordu.
- Oraya gelinceye kadar bekle! Gerçek eğlencenin başladığı yer orası.
Tepelerdeki zümrüt yeşili parladığı zaman önündeki sahne kayboldu ve Ören ellerinin titrediğini farketti. Dü-şünemiyordu. Dünya tarihinin en çirkin sayfaları arasindan
dikkatle seçilmiş bu dehşeti bir anda gördüğü için aklı karmakarışık olmuştu. Üstelik dökülen bütün bu kanlar ve katliamlar gerçekti. Bunları görmeden önce tüm insanları suçlamanın güç olduğunu kötülüğe karşı çıkmış insanların da bulunduğunu ve protesto etmek için yaşamlarını verdikleri inancıyla kendisini avutmuştu. Bunlar her galakside, her uygarlığın payını aldığı bir ırkın gelişme sürecinin bir parçasıydı. Bağlı oldukları anlamlarından koparılmış olan bu montaj sahneler, gerçeklerinden binlerce kez daha güçlü birikimle çoğalmış bir etkiye sahiptiler.
Şu anda hiçbir şey yapılamazdı.
Chauna'ya döndü. Hintli sırasına çökmüştü, yüzü kül gibiydi. Göz kapakları kımıldanıp kapandığı zaman Ören, "Onu öldürdüler. O bir azizdi ama bu sahneleri görünce öldü" diye düşündü.
Thovv nazikçe onu sırasına çektiği zaman güçlü bir acıyla ayakta durduğunu farketti. Kafası ağrıdan çatlıyordu. Thovv'un sözsüz sevgisi ilaç gibiydi; ancak rahat soluk alabilmesi için dakikaların geçmesi gerekti.
Sonunda etrafına bakınarak Kora'ya doğru döndü. Kora bir heykel gibi oturuyordu. Yüzü anlamsızdı. Acı içinde düşündü. Aklını kaybetti. Bu çok fazlaydı. Savaşı yitirecek durumda olan birisinin tutkusuyla Kora, bütün bu kan ve acıyı bir anda görünce delirebilirdi. Ören umutsuzdu.
Örkenin hışırdayan rüzgârı sakinleştiği zaman Morko son darbesini de vurdu:
- Gördüğünüz gibi bu son değildir. Büyük Adam'ları
bizim sistemimizi ele geçirmeye hazırlanıyor. Bu ilkeller
doymak bilmez yaratıklardır, evrensel ahlakın temel duy
gularına bile sahip değiller. İlk adımları bizim güç alanı
mızdan haber almalarını sağladı, ikincisi...
Bir anda patlayan hakaret ve kızgınlık hepsine yayıldı. Gelişmeleri dev videolardan izleyen, dışardaki halk bunu daha da büyüttü. Morko ellerini uzattı.
- Bir şey daha. Bir tanığım var. Dünya'nın gerçekten
ne olduğunu dürüst olarak size söyleyecek bir tanık. Thovv, diğer iki tanığı gibi damarlarında Alfa kanı taşıdığını size söyleyecek. Bu kan yıllar önce yarı deli bir sanatçının yasa dışı birleşmesinden olmuştur, ancak bu önemli değil. Kendi ırkımızı öldürmeyiz. Bu öcü yaşamalı. Bu canavarlar arasında doğan şu genç kızın damarlarındaki bizim kanımız ona törel cesareti ve size gerçeği söyleme ihtiyacını veriyor. Bir hayalet gibi kürsüye doğru hareket eden Kora'yı eliyle çağırdı. "Konuş çocuğum!"
ilk önce Ören onun ilaç almış olduğunu düşündü. Çok cansız hareket ediyordu; sonra Kora yüzünü yukarıya kaldırdığı zaman yüreği üzüntüyle doldu. Gözlerinde kararlılığın ışıltılarını gördü.
- Sizin dünyanızda sadece bir gün bulundum. Sesi şiddetten titreyen hafif bir fısıltı gibiydi. Fakat bugün için size teşekkür etmek istiyorum. Benim en mutlu günüm oldu. Soyluluk ve büyüklüğün gerçekten evrende var olduğunu bana gösterdi. Bunları daha önce hiç görmemiştim. Bizim dünyamız değişik. İnsanlarımız maske takar, aldatmaya ve yalan söylemeye zorlanırız. Yaşam şeklimiz budur. Her başarı parayla değerlendirilir, gizli işler ve hileyle elde edilir. Şovenizmin her türlüsü vardır. Birbirimizden korkarız, birbirimizi ispiyonlarız. Kendi oluşturduğumuz yasalara uymayız ve bütün bunları yaptığımız zaman da sevgiyle karşılanırız. Bütün bunlar alışılmış işlerimizdir. Bu ahlaki çöküş, sizin soyluluğunuz gibi, insanlarımıza bir Tanrı vergisidir. Annem on üç yaşındayken fahişeliğe zorlanmış basit bir köylü kadınıydı. Ona göre yaşam; yoksulluk, acı ve umutsuzluktu. Bir gece Los Angeles'da bir sokağa atıldım ve ölüme bırakıldım. Beni sevmediği için değil, yaşamımın onunki gibi bir işkence olacağını bildiği için bırakmıştı beni. Bu acımasızlığı görmeden önce ölseydim keşke.
Yöneticilerimizin kendi güçlerini korumak için, milyonlarca insanı sömürdüğünü ve öldürdüğünü gördünüz.
Şimdi olanlar da değişik değil, sadece etiketler değişik. Basit bir köylü olarak yoksulluk adına, köleliğin örneği adına, yiyecek içecek bulamadıkları için açlıktan ölen çocuklar adına, pis kulübelere atılmış ve unutulmuş yaşlılar adına konuşuyorum. Burada ruhun güzelliğini ve temizliğini biliyorsunuz. Ama ırkımız sapık düşünceleriyle buraya gelirse, onların içlerindeki kötülük size de bulaşacak. Dünya, evrenin temiz yüzündeki bir çıbandır. O sizi yok etmeden önce siz onu yok edin.
Üçüncü Bölüm
KORA'nın suçlaması Oren'in boğazında yutamadığı bir acılık bıraktı. Kora; müzikte,, doğada, çocuksu neşesi çocuksu sıcaklığıyla bulduğu tatlı bir kızdı. Onlar akşam üzeri Aztek altını rengine dönüşen Pasifik'in üzerindeki gökyüzünü izlerlerken mutlulukla gülen, şiir okuyan ve bir şarkı daha söylemeleri için yalvaran Kora'ydı.
Thovv'un çelik gibi parmaklarının elini tuttuğunu hissetti.
- Bu olayın seni nasıl etkilediğini biliyorum. Alfalı-lar'ın sesi iğneleyiciydi: Morko'nun ne yaptığını gördün mü? Kora'nın bilinçsiz beynine ulaştı, bebekliğinden beri annesi ve kendi doğumundaki yüreksizlikten dolayı çektiği bütün acıları dışarıya çıkardı. Kora annesinin başına gelenlerden dolayı sizin toplumunuzu asla bağışlamadı, o içinden bütün dünyayı suçluyor. Diğer şanssız insanlara yardım etmek için yapılan eylemlere girmesinin nedeni de bu. Morko alçakça bir şey yaptı. Bütün bunları tam bir umutsuzluk yaratmak için kullandı. Kora'nın bilinçaltındaki canavarlarını dışarıya çıkarttı ve Kora'yı onların arasında yaşattı, böylece bütün güzel şeyleri hatta seni bile unuttu. O geçmişindeki kötülükten başka hiçbir şeyi göremiyor. Bu bir tuzaktı.
Ören yükselen hiddet ve kızgınlık dairelerine doğru gözünü çevirirken rahatlamaya çalıştı. Kora'nın basit sözleri her şeyi küçük, düzenli bir paket gibi toplamıştı. İçlerinde şimdi hiç kuşku yoktu. Dünya'ya, kendisinden bir parça tarafından ihanet edilmişti. Bu, her şeyi tamamen tersine döndürmüştü.
Gözleri Kora'nın gözleriyle buluştu. Kora'nın gülümsemesi acı doluydu. Gülümsemesinde Oren'e gerçekten başka hiçbir şey söylemediğini ve Oren'in de gerçeği söylemesi
gerektiğini söylüyordu. Dünya bu harika ırkın çizdiği kaderine lâyıktı.
Ören de Dünya'ya ihanet etmeliydi.
O bakışla birden bütün bunları anladı.
— Bu düşünceyi kabullenemedi!
— Hiç umut yok diye mırıldandı.
Mahkeme başkanı bir kafa işaretiyle Thovv'un savunmasına başlayabileceğini belirtti. Thovv kürsüye doğru hareket etmeden önce Oren'in elini sıktı. Kendisinden emin biçimde çenesini yukarıya doğru kaldırdı. Arkadaşlarına doğru baktı ve Oren'e gülümsedi.
- Bizim güneş sistemimizdeki her gezegenin bir aydın
lık, bir de karanlık tarafı vardı. Anlayışlı aklın algılayabi
leceği her düşünce ve kavram tartışmaya açıktır. Bu yüz
den şu anda buradayız. Morko Dünya'nın, evrenin daha
iyi ırkları arasında uyum içinde varolabilmesi için gerekli
olan ahlaki düzeye ulaşmadığı ve ulaşamıyacağma inanı
yor. Onun düşüncesi'ne saygı duyuyorum. Araştırmacıla
rımız Dünya'nın çalkantılı tarihini inceden inceye gözden
geçirdi. Şiddet ve akıl yoksunlukları yüzünden sık sık
şaşkınlığa uğradık. Ancak umutla ilerleme belirtilerini de
gördük. İlerlediler, doğru ama şiddetin çoğunluğu aynı
kaldı. Gerçek bu ve onu yalanlamaya çalışmıyorum. "Ato
mik patlamalar başladığı zaman endişelendik. Ay araştır
maları ve Dünya'nın kardeş gezegenlerine karşı yaptığı za
yıf hareketlerden, onun ahlaki ve düşüncesi olarak değilse
de teknolojik olarak erginliğe ulaştığını anladık. Politika
mız bütün ilkellerinkiyle aynıydı: Elini sürme, bırak!
Gözlemleriz ancak karışmayız, kendi sistemimizde ve di
ğer yerlerde sömürge kurarız, keşfederiz; ama ele geçir
meyiz, zorla değiştirmeyiz. Her ırkın kendi kaderini ken
disinin çizmesi gerektiğine inanırız. "Dünya'da aydınlan
ma belirtileri bir süre için umut verdi. Ancak sonra uzay
girişimleri yeni sorunlar yarattı. O zaman Yüksek Mahke
memiz uzaya engeller koydu. Kendilerini yok edinceye ve-
ya yetişkin insanlar gibi davranmayı öğreninceye kadar kendi güneş sistemlerinin sınırları içinde hapsedilmeliydi-ler. Dünya'yla özel haberleşme kesinlikle yasaklandı. Ancak."
Morko haklı bir kızgınlıkla parlayarak ayağa kalktı.
- Yüksek Mahkeme bize. haberleşmeyi ve bu iğrenç
gezegeni ziyaret etmeyi yasakladı! Thovv sizin emrinize
karşı geldi ve Dünya'ya gitti. Onun oradaki temasları hak
kında söyleyebileceği her şeyin yasal olmadığı gerekçesiy
le dinlenmemesini öneriyorum.
Kalabalık büyük bir gürültüyle onu destekledi.
Başkan konuşmak için elini kaldırdı. "Thovv bu konuda Mahkeme'den yeni kanıtlar sunmak için dinlenilmesini istedi. Başkan konunun aşırı önemi Mahkememizi özel izin vermeye zorluyor. Onun söyleyeceklerini dinleyeceğiz dedi.
Kalabalık. "Hayır" diye bağırdı.
- O bir haindir, sesleri yükseltti.
Ören, Thovv'un halkın baskısı altında sarardığını gördü. Ancak Thovv belirsiz de olsa kendisini gülümsemeye zorlayarak, kalabalığın anlaşılmayan gürültüsü yatışıncaya kadar yerinde bekledi. Ağızlarında nefret dolu kelimeler olan yüzler, havayı döven yumruklar vardı. Fakat gittikçe azaldı. Ören için bu, tumbrell arabalarıyla, vücudundan kopmuş yuvarlanan kafalarıyla, Fransız Devrimi'nin sessiz bir filmi gibiydi.
Başkan: "Düzenli olmalıyız" dedi.
- Yok etmek istediğiniz ırkın davrandığı gibi davranı
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Alfa Cellatlari - 8
- Büleklär
- Alfa Cellatlari - 1Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3893Unikal süzlärneñ gomumi sanı 225130.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 2Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3796Unikal süzlärneñ gomumi sanı 220431.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 3Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3862Unikal süzlärneñ gomumi sanı 221930.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 4Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3842Unikal süzlärneñ gomumi sanı 210831.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 5Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3895Unikal süzlärneñ gomumi sanı 209531.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 6Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3859Unikal süzlärneñ gomumi sanı 205731.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 7Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3822Unikal süzlärneñ gomumi sanı 217230.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 8Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3854Unikal süzlärneñ gomumi sanı 202528.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 9Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2737Unikal süzlärneñ gomumi sanı 136127.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.37.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.