Alfa Cellatlari - 6
Süzlärneñ gomumi sanı 3859
Unikal süzlärneñ gomumi sanı 2057
31.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
43.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
51.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
ğumuzu biliyoruz. Biz buzdaki adam gibiyiz.
Elini bir şey kutsar gibi kaldırdı. Rahipler sessizce baktı.
Dr. Corwin rahiplere: Biz sizi kutsamak için gökten yere indik dedi. Ardından belirsiz dini kaynaklardan elde edilmiş bir dua okumaya başladı. Ören gülmemek için kendini zor tuttu. Onun gözünde, Doktor o kadar küçük, ve onlar o kadar büyüktü ki.
Rahipler hep birlikte birkaç saniye mırıldandı ve uzaklaştılar.
- Çok iyi. Onları etkilediniz diye mırıldandı Kora.
Dr. Corwin başını salladı. "O kadar emin olmayın. Akıl
olarak avcılardan çok üstünler. Bu buz tanrısını, kabileleri etkilemek için onlar yaratmışlar. Onu ve bizi yok edebilirler."
- Geri gelirler mi?
- Mutlaka. Buzdaki adama doğru döndü. Onu uzay
gemisinde donmuş olarak buldular herhalde. Biz doğru za
man uzayımızda olmadığımızdan, inanılmaz görünüyor!
İnanmadığını belirtircesine başını salladı. Donmaz Tanrı
ları iyiydi; fakat yaşayan Tanrılar böyle yönetilmemeli.
Ören başını salladı. "Anladım. Canlı kalabilirsek rahiplerden bir şeyler elde edebiliriz. Hey! Yabancı, ne yapıyorsun?"
Köpek buz figürünün önündeydi ve buzu durmadan pençeliyordu. Bir avuç dolusu buz çıkartmıştı. Ören ona doğru eğildi. Kendini parçalıyorsun oğlum. Bak, Yabancı'-
nın ısı-giysisi buzu eritiyor. Doktor, bu bir belirti olabilir mi?
Doktor düşünceli bir biçimde çevreyi adımlıyordu. "Ne olursa olsun rahiplerle arkadaş olmalıyız. Başkalarının da buraya inmiş olması bizi umutlandırır."
Konuşmayı izleyen sessizliği, rüzgâr ve buz-tanrısına yürüyen Yabancı'nın ayak sesleri bozuyordu. Ören onu izledi.
Kora Tanrılar mucize yaratmalıdırlar diyerek karıştı
söze.
Yabancı'nın yanına çömelen Ören: Doktor. Siz hiç hyprothemia üzerine deney yaptınız mı? diye sordu.
— Evet yaptım. Geçmiş yıllarda insanları ölümden ön
ce dondurma ve hastalıklı organlarının yerine yenilerini
koyma düşüncesi vardı. Bunun, sonradan pek iyi bir dü
şünce olmadığı ortaya çıktı. Birçok yasal ve parasal sorun
lar vardı. Ve böyle bir iş için, çok sayıda insan. Ancak dü
şüncenin temeli sağlamdı.
— Sizin uzay yolculuğu ne durumda?
— Aynı biçimde başarılabilir. Sistemler arasında uzun
yolculuklar için yaşamı tehlikeye sokmak olmasa. Dr. Cor
win derin bir soluk aldı. Bu adamın canlı olduğunu düşü
nebiliyor musun?
Ören, Belki de, bu yüzden burada dedi. Yabancı'ya bak. O şöyle düşünüyor...
Dr. Corwin kuşku içindeydi.
- Portatif ısı delicilerini kullanacağız. Cebinden hemen
bir tane çıkardı. Dr. Corwin Diğer tarafa geçeceğim dedi.
Ani hareketinden sonra yerden buhar yükseldi ve küçük su damlacıkları kürsünün kenarlarından süzülmeye başladı.
- Herşey şansa bağlı. Belki rahiplere onun bir ölü ol
duğunu kanıtlayacağız. Ve bizi de...
Ören, Yaptığımız herşey şansa bağlı olacak diyerek dişlerini gıcırdattı. Bu ihtiyacımız olan mucize olabilir. Bir saat içinde donmuş adam saydam tabutunun dışına
çıkarılmıştı. Ören onu bir ısı battaniyesiyle kapladı. Bir sığır eti parçasına benziyor. Kora ona masaj yapmama yardım et.
- Tam anlamıyla insan. Söylediğin gibi yaşlı, Kora. Seksen veya o dolaylarda diyebilirim. Belki bir yerli. Giysisi sentetik ipekten, içinde dolaşan bir de metalik bir ısı-iğ-nesi var.
* * *
Kora, yarım saat sonra "Boşuna, Ören" dedi.
Yaşlı adamın kemikli vücudu üzerindeki gergin kas dizileri, şimdi sarkık ve yumuşaktı. Fakat kahverengi, yüksek çeneli yüzü ölümün sakin soylu izlerini taşıyordu hâlâ. Bir süre sonra vücudu battaniyenin sıcaklığıyla ısındı. Sol eli irkildiğinde Kora zorlukla sokulabildi.
Doktor, Galvanik spazm dedi.
Ören kulağını, tüm kaburga kemiklerinin gözüktüğü göğsüne yasladı. Yaşamalı! Çene ve yanaklarına hafif vurarak, ritmik bir biçimde akciğerin üstüne doğru yumuşak darbeler indirmeye başladı. Hiç durmadan çalışıyor, gümüşi gözleri daha çok parlıyordu.
- Uyan, yaşlı adam! diye fısıldadı.
Ören yorgun bir biçimde ayağa kalktı. Hafif bir çatırtı duyuldu. Adamın göz kapakları aralanmıştı. Bir çığlık atan Ören hemen eğilerek ağzını yaşlı adamın ağzına yapıştırdı. Tekrar tekrar soluk verdi. Adamın durumunu izlemek için ayağa kalktığında, dudaklarının kıpırdadığını gördü.
Göz kapaklan iyice daralmıştı. Ağzı zorlukla soludu, dudakları garip bir gülüşle kıvrıldı. Çene kemikleri yavaş yavaş açıldı.
Zorlukla soluyan Kora, Konuşmak istiyor dedi.
- Sana bakıyor Ören. Seni önceden tanıyormuş gibi
bakıyor.
Bir şeyler söylemeye çalışan dudaklarından anlaşılmaz sesler çıktı. Daha sonra Ören adamın titrek bir sesle ne di-yebildiğini duydu:
- Sonunda geldin, kardeşim.
Kora yaşlı adamı, besin paketinden çıkardığı çorbayla besledi. Dr. Corwin bir şeyler sormak istiyordu yaşlı adama. Yaşlı adam Oren'in elini tuttu ve ona gülümsedi. Gözlerinin içinde gördüğü şeyler, onu ölümcül bir derinliğe çeker gibi oldu.
Doğrulmadan önce, Öbürleri kim? Kız bizden. Diğer küçük adanı kim? diye sordu Oren'e.
Dr. Corwin telaşlı açıklamalardan sonra sordu. "Buraya nasıl geldiniz? Oren'le eski bir arkadaş gibi nasıl konuşabiliyorsunuz?"
Yaşlı adam iç çekerek başladı konuşmasına.
— Adım Chauna. Çok eskiden Kuzey Hindistan'da,
Pradish bölgesinde doğdum. Annem, bir adamın aşkını
hiçbir zaman anlayamayan basit bir çocuktu.
— Uydurma!
— Bir bakıma. Ben annemin yediği bir grup tohumdan
oluştum. Uzay dışına sürüklenmiş bir tohumdan. Bunun
için Oren'i kardeşim diye çağırıyorum. O da...
Oren'in gümüşi gözleri Chauna'nın gözlerine daha karanlık bir ifadeyle yöneldi. Büyükbabamın annesi hakkındaki öykü, annesinin koruda bulduğu bir çilekle ilgiliydi.
Gözleri Kora'ya kaydı. Onun eline dokunarak Senin gözlerin belirtmiyor ama, sen de...
- Bilmiyorum.
Kora, Chauna ve Oren'e sert sert baktı. Babam hakkında bir şey bilmiyorum. Annem bir fahişeydi. Korkunç bir yaşam sürdürdü. Fakat ben kolejdeyken kendimi tanımaya çalıştım. Yucatan'da bir şeyler vardı. Bazen bir vahşi hayvan gibi yanan gözlerle bir panter ve kutsal bir şey hakkında gülünç düşler görürdüm. Sanırım mango hakkında hayal edilebilecek her şeyi düşledim.
— Mango?
— Ağaçtaydı. Gümüş gibi parlıyordu ve onu elime alıp
yemek istedim...
Chauna kemikli elini yaklaştırdı ve yanağını okşadı. Farketmez. Biliyoruz. Varlığının derinlerinde... biz üçümüz. Her yerde gerçek bir kardeş aradım. Bulamadım. Umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde beni, içimde yanan şeyi bulabileceğim yıldızlara götürebilecek bilgiyi aradım. Dağlarda gemimi yaptım. Yıldız aramama yardımcı olabilecek eski dinsel sanatlardan ve modern bilimlerden yararlandım.
Ören, Sen de mi kaza geçirdin? dedi. - Bilmiyorum. Hedef aldığım gezegene vardığımda otomatik olarak uyanmak için kendimi kontrol mekanizmasına bağladım. En aza indirgenmiş canlılığım ve vücut ısımın az olması besin ve oksijen yetersizliğini önlemek içindi. Amacıma ulaşmak yedi yıl alacaktı. Ancak hiçbir zaman ulaşamadım, sizin gibi.
Dr. Corwin çenesini salladı. Siz, bizim sistemimiz dışındaki bir gezegene doğru sizi çeken bir şeyden söz ediyorsunuz. Ören de. Yabancı bile bu hokus pokusun içinde görünüyor. Üzgünüm, ancak sizinle aynı biçimde konuşmam olanaksız. Ben bilinmeyenden çağrı almadım. Sadece ölmeden önce her şeyi bilmek için arzu ve bilimsel bir merak duydum. Tüm amaçlarımız yok olduğuna göre, farketmez. Ören araya girdi: Geri geliyorlar.
Rahipler, Oren'in ayağa kaldırdığı çelimsiz kahverengi insanı ve buz-tanrılarının bulunduğu erimiş kütleyi görünce heyecanla bağrıştılar. İkisi, çığlık atarak dizleri üzerine çöktü; diğerleri inandıklarını belirtmek amacıyla oldukları gibi kaldılar. Bir süre sonra, bir bölümü daha diz çöktü.
Başında hiç saçı olmayan ve pelerini gümüş renginde boncuklarla dolu olan Başrahip sert bir biçimde ayağa kalktı. Diğerlerine kızgın bir sesle bağırdı.
Ören, Mutlu değil dedi. Tanrılarının yaşatılmasına sevinmemiş.
Chauna yumuşak bir sesle, Bizim eski tapınaklar gibi dedi. Tanrılar taşa kazındıkları ve vücutlarını kullanamadıkları zaman Tanrı oluyorlar. O zaman onlara Tanrıların uygun gördükleri güçleri ve özellikleri yakıştırıyorlar.
Kora Sadece eskiler değil, diyerek sözünü kesti.
Dr. Corwin yalvaran bir sesle "Onları, canlı Tanrılar'ın olabileceğine inandırmalıyız" dedi.
Chauna ciddi bir sesle, Bütün ırkların, Tanrıları'nm zayıflıkları olarak düşündükleri şeyler, aslında günlük bir temele dayanan isteklerdi. Ve bu istekler de bölüştükleri armağanlar ve iyiliklerden oluşmaktaydı. Armağanlar her zaman iyi karşılanır. Biz bu Tanrılar'a ne verebiliriz, avcılara karşı durumlarını iyileştirecek bir şey? diyerek öneride bulundu.
Ören çantasını aldı. Eğer şimdiye kadar bir şey olmadıysa, gemide çok şey vardır. Burada fazla bir şey yok. Ateş? Onların içinde var. Kıllı derileri onları bu keskin soğuğa karşı dayanıklı kılıyor, bu yüzden bizim ısı araçlarımız işe yaramaz. Herhalde bu rahipler sıcak mağaralarından hiç çıkmazlar.
— Fenerle bir deneyin. Doktor Corwin kemerindeki
ışığı çıkarıp attı ve daha önce yaptığı gibi Başrahibe doğru
gitti. Bu kez dimdik durdu.
— Sana bir armağan.
Başrahip ona baktı. Sonra düğümlü parmakları feneri aldı. Fener buz yığınına bir ışık dalgası yayana kadar, Doktordun yaptığı gibi düğmeyle oynadı. Diğerleri onu izlerken onaylayan homurtular çıkardılar.
Başrahip on dakika kadar yeni oyuncağıyla oynadı. Büyüsünü diğerlerine de gösterdi.
Sonra gözlerini kısarak Doktor Corwin'in kemerindeki-ne dikti bakışlarını.
Ve uzandı.
- Hayır!
Doktor Corwin buz zeminde geriledi. Başrahip bir adım attı ve Doktor'u iterek kemerinden bir çekişte aldı silahını. Çalıştırma düğmesiyle oynarken Doktor Corvvin ayağa kalkarak bağırdı.
- Dokunma ona! Kendini yaralayacaksın!
Başrahibin parmağıyla düğmeyi bastırmasını silahın
ölüm kusan sesi izledi. Doktor boş bir çuval gibi düştü yere. Bir yaşam süren bilimsel araştırmaları ve planlarını gerçekleştiremeyecekti artık.
Kora bağırdı. Ören silahını çekerek sinirden kıpkırmızı olmuş gözlerle ilerledi. Rahiplerin hepsi ayağa kalkmıştı. Başrahip bir şeyler anlatmak istercesine Oren'e doğrulttu silahını.
Ören biraz yatışarak geriledi. Ne yararı vardı ki?
Chauna'ya Çantamda bir silah daha var dedi.
Yaşlı adam içini çekerek, Bunu yapamam. İsteyerek hiçbir canlıyı öldürmedim bugüne kadar dedi.
- Ben şimdi öldürebilirim. Gözleri korkunun soğukluğundan parlayarak silahı aldı Kora. Başrahip diğerlerine homurdanarak Doktor'un vücudunu tekmeliyordu. Bu Tanrı değil. Bakın parmağımın bir hareketiyle bir Tanrı öldürdüm.
Tanrı korkusundan kurtulunca, hepsi birden saldırdılar.
Oren'in silahı ikisini birden biçti. Başrahip ölüm oyuncağını doğrulttu ve düğmeye bastı. Ancak hiçbir şey olmadı. Yeniden doldurmak için ne yapılacağını bilmiyordu. Ama silaha ihtiyaçları yoktu. Ören ve Kora biçimsiz öbeğe doğru gerileyerek ateş ettiler. Yabancı hırlayarak havladı.
Kötü kokulu bir et yığını çevrelerini sardı. Pençeli eller silahlarını ellerinden aldı. Ören boğazını sıkan parmakları hissettiğinde, artık başka türlü ölmeyeceklerini düşündü. Yaşamı boyunca ne aradığını bilememişti.
Başrahip kısa bir emir vererek homurdandı. Rahipler
tünel kapısını kapatıp üç Dünyalıyı buz üstünde bırakıp gittiler.
Kora: Bizi neden öldürmediler? diye sordu. Ören kollarıyla sarmıştı Kora'yi-
Chauna yumuşak sesiyle: Tanrıları olması gerekir dedi. Beni bulduklarında durum aydınlanmıştı. Birkaç saat sonra dört Tanrıları olacak.
Sekizinci Bölüm
- HEPSİ BİTTİ.
Kora Oren'in kollarında titriyordu. Artık ne düşlerin var, ne de şarkıların.
Chauna düşünceli bakışlarla yanlarına oturdu. Eşitlik evrende hem var, hem yok dedi. Bu insanın bir türlü öğ-renemediği bir kavram. Yıldızlar parlar, gezegenler hareket eder. Uygarlıklar yükselir ve düşer.
İçini çekti. Ama ben de insanım. Bir üzüntüm var. Çünkü daha önce kim olduğum bana söylenmedi. Uzayın içinde ne kadar uzağa gidersek gidelim, ölümün huzura giden bir yol olduğu konusunda kimse umutlu olamaz. Belki de yanıt bu.
Ören inançla, Uzakta, yıldızlarda bir yerde barışın olduğuna inanıyorum dedi. Veya yaşayan her canlı organizmanın kabul edebileceği bir yakınlıkta. Bizim aradığımız şey bunun içinde saklı. Bu, Dünya'daki savaşların, çirkinliğin ötesinde bir şey. Biz bunu denedik. Buz kalıplarına oyduk bunu.
Yabancı burnunu çekerek Oren'in bacaklarına süründü.
Güneş ortadan kayboldukça üstlerindeki gökkuşağı renkleri de soluyordu.
Kora: Yakında hava kararacak dedi. Burada, bu donmuş dünyada öleceğiz. Ölmeden önce bir kez daha şarkı söyle Ören, lütfen.
Yabancı Kora'yla Oren'in birleşen ellerinin üstüne yerleşti.
"Bir yerde bir yıldız bekliyor, Çocukları gibi gezegenleri olan bir yıldız. Bir kış sobasının çevresinde toplanmış gibi. Bekliyor ve karanlıkta hülyalarını saçıyor. Bir gün onu birisi bulacak.
Zaman, yaralarından kurtulduğu zaman. Hülyalar uzay çiçekleri gibi patlayacak. Dünyaya doğru yayılarak, O zaman Her insanın yüreğindeki Umutlar gerçek olacak..."
Kora'nın ellerinin gittikçe soğuduğunu farketti. Ayakları da artık hissizleşiyordu.
— Ayağa kalkmalıyız dedi. Kan dolaşımını sürdürme
liyiz.
— Yararı yok. Kora'nın sesi mutlu ve her şeyi kabul
lenmiş gibiydi. Giysilerimizdeki ısı kayboldu. Hepsini kul
landık. Son nefesimiz için kavga ederek, boğuşarak ölme
yelim. Yine şarkı söyle sen!
Üstlerindeki kemer, ışığını yitirmişti. Şimdi koyu yeşildi, sanki derin bir okyanusa dalıyor gibiydiler. Yakında koyu yeşil, sonra da siyah olacaktı. Fenerleri de bitmek üzereydi.
Ören: Kuğuyla ilgili şarkıyı anımsıyor musun? dedi.
— Hayır, bilmiyorum. Söyle!
Ören Kora'yı öptü.
— Peki!
"Gümüş kuğu, ki o
Ölüm yaklaşırken
Hiç farketmemişti
Sessiz boğazını kilitledi
Yüreğini yosunlu kıyıya bırakarak
İlk ve son şarkısını söyledi
Ve bir daha söylemedi,
Karanlık yavaş yavaş indi..."
Bu şarkı gerçek. Karşıdaki duvara bakan Ören, iyice karanlığa gömülmelerini düşünerek açıkladı. Sanki üzerlerinden büyük bir kanat geçiyordu. Bu kuzey kuğusu tüm yaşamı boyunca hiç ses çıkarmaz... Kora!
— Evet Ören? Fısıltısı sabırsız bir ifadeyle çıkmıştı.
— İstemiştim ki, Hey! Yabancı'ya ne oldu?
Kıllı sıcak et yumağını elleriyle aradı. Şarkı söylerken uzaklaşmıştı Yabancı. Kora'yı hareket ettirmeye çalıştı; ancak Kora yapışmış gibi direniyordu. Yabancı'nın karanlıkta tek başına ölmek için uzaklaştığını düşündü. Küçük köpek onları da beklemeliydi.
Yavaş yavaş ölüme yaklaştıklarını görebiliyordu artık.
— Yabancı diye bağırdı.
Hiç yanıt yoktu.
— Chauna...
Yaşlı adamdan yanıt gelmedi. Ancak onun yakınında olduğunu farketti. Son bir güçle kendini ve Kora'yı Kızılde-rilinin yanına doğru çekti. Yabancı dışında hepsi beraber öleceklerdi.
O iyi yürekli, küçük varlığın bu sert ve soğuk ortamda yalnız olduğunu düşünmek, gözlerinin birden yaşlarla dolmasına neden oldu. Yabancı'nın yeri çok farklıydı yüreğinde. O kadar farklıydı ki onun hakkında konuşamamıştı bile. Yabancı yalnız kendine benzerdi. Kora'yı daha yakma çekmek için kollarını kaldırdı. Ölü gibiydiler. Parmaklarında hiçbir şey hissetmedi. Şimdi ayaklarına da söz geçi-remiyordu.
— Yabancı gitti. Kora fısıltısına yanıt vermedi. Kora'yı
uyandıramıyordu. Bir kez ölmek daha kolaydı. Yaşamında
döktüğü gözyaşları yanaklarında buz tanecikleri oluştur
muştu.
— abanci! Yeri doldurulmaz arkadaşını son kez selam
ladı. Güle güle.
Karanlıktan bir yanıt geldi o an. Ören bu yanıtla birlikte öldüğünü düşündü.
- Evet Ören buradayım.
Bir bakıma da mantıksaldı bu.
— Yabancı?
— Evet sevgili arkadaşım.
— Konuşabiliyorsun!
— Evet şimdi.
Ören tarifsiz bir şaşkınlık içinde kekeledi:
— Sonunda delirdim. Öldüm mü yoksa?..
— Hiçbiri Ören, Benim sesimi tanıyorsun. Benim Ya
bancı olduğumu biliyorsun.
— Evet, içten biliyorum.
— İyi. Dinle! Diğerlerini araştırdım, bir süre sonra dü
zelecekler. Seninle konuşmak' istiyorum. Kendimi göster
meden önce hazırlan.
Ören derin bir soluk aldı:
— Biliyordum! Biliyordum! diye konuştu, Sen kimsin
Yabancı?
— Özetlemeye çalışacağım. Sen benimle daha önce de
karşılaştın Ören. Avukat Morris J. Phelps. O zaman sana
büyük bir davaya baktığımı söylemiştim, Tohumların ve
rimli toprağa düştüklerini öğrendiğim zaman umutlanma
ya başlamıştım. Bir yolunu bulup, üçünüzü bir araya getir
meliydim. Fakat bir düşmanım vardı. Dünya'nın yok
edilmesi gerektiğine ve buna kimsenin engel olmaması ge
rektiğine inanan güçlü bir düşman. Benim dünyamda ya
şam kutsaldır, fakat bu düşman, yapmak istediğim şeyi
durdurmak için beni öldürecekti.
Ören damarlarındaki kanın ısındığını hissetti. Birden kafasına gelen bu bilgi ışıkları neden olmuştu buna. Yabancının özel bir yaratık olduğunda yanılmamıştı.
- Ama bizler de farklıyız, diye bağırdı Ören. Ben, Kora ve Chauna.
- Evet. Tohumlar bir rastlantı sonucu Lapland, Yu
catan ve Hindistan'a düştüler. Chauna bunun tek çocuğu.
Kora ve senden başka, daha uzak kuzenleriniz de var. An
cak genel olarak ırk özelliği çok daha zayıf. Benim aradı
ğım kıvılcım, en zayıf parıltı. Seninki en güçlüsü; Çünkü
senin yanında Chauna çok yaşlı kalıyor. Kora'nınki daha
az. Sen, Ören dünyanızın umudusun.
Ören bunun önemini kavradı. Böyle bir şeye inanamıyordu henüz.
Zaman alacaktı bu. Alçakgönüllülükle inanmaya çalışacaktı.
— Yabancı?
— Benim ve Dünyanın düşmanından sakınmak için
Yabancı oldum. Bu küçük köpeği sizin burunda, nereye
saklandığınızı öğrenmek için geldiğimde buldum. Yarı
ölüydü. Ona o kadar benzedim ki; kendi benliğimi yitire
rek düşmanımdan kurtuldum. Kendi güçlerimi sürdür
düm. Ben sizin Yabancı dediğiniz köpektim. Doğal olarak
bu, size fazla yardım edemeyeceğim anlamına geliyordu.
Sizin yıldızlara doğru bu dehşetli yolculuğunuzu, Kora'nın
da sizinle birlikte olması gerektiğini ve hepimizin gitme
miz gereken yere gitmesine çalıştım. Köpekler kuşku du
yulmayan özelliklere sahiptir, Ören. Sahibiyle içten bir
tek vücut olma özellikleri vardır. Eğer sahibi hastalanırsa,
köpek de aynı hastalığa yakalanır. Eğer üzülürse, köpek
de üzülür. Yabancı'nın kafasındaki varlığım sadece onun
doğal gücünü arttırdı. Senin yıldızlara büyük özlemin
Yabancı'ya da yansımıştı. Sen onun yaptığı şeyleri basar
dın. Senin tutkuların ona yön verdi. Rick'i ve arkadaşları
nı bulduğun zaman, Büyük Adam'ı kurtardığın zaman hep
böyle oldu. Rick'i buluncaya kadar, kendini Core'un pis
koridorlarında gizlediğinde hep bu duyguyu duyuyordun.
Bu senden, yani bir bakıma Yabancı olan benden kaynak
lanıyordu.
Ören'in aklı karışmıştı. O zaman Rick'i gemiye sen istedin! Onun bizi buraya saptıracağını biliyordun! Chauna'-yı bulmamız gerekiyordu.
— Evet. Üçünüzü bir araya getirmem gerekiyordu.
— Yabancı öldü mü? dedi Ören yutkunarak.
— Hemen hemen evet. Üzgünüm ama bu olmalıydı.
Eğer onu o gün dağda bulmasaydım, daha o zaman ölmüş
olacaktı. Mutlu olarak ölüyor. Çünkü köpeklerin her şey
den çok istedikleri şeye sahip. Sahibine olan görevini yeri
ne getirdi. Seni buraya, amacın olan yere getirdi.
Ören, parmaklarını ve ayaklarını oynatabildiğini farket-ti. Kora yumuşak bir iç çekişle kollarının arasında kıpırdadı.
— Isındım. Bir şey mi yaptın?
— Evet. Yavaş yavaş konuşurken.
— Şimdi, şimdi seni görebilir miyim?
— Bilmeyi isteyeceğin çok- soru var. Şu anda küçük
arkadaşımız Yabancı son soluğunu veriyor. Şimdi kendi
mi gösterebilirim.
— Adın ne?
-Benim adım Thovv. Aramızda geçmişimi gösteren matematiksel denklem gibi bir adım daha var. Siz Thovv deyin.
Duvardan yansıyan anî bir ışık Ören'in gözlerini kamaştırdı. Thovv karşısındaydı. Vücuduna yapışmış giysisinden gelen parlaklık odaya bir güneş sıcaklığı getirdi.
Thovv uzun ve inceydi. Büyük yapılı kafatası, biraz uzun ve üçgen biçimindeydi. Gözleri Oren'inkiler gibi gümüşiydi. Thovv'un kafasında hiç saç yoktu. Kaş bile yoktu. Ören, elini tutunca kaslarında çelik gibi bir güç olduğunu farketti. Uzandı ve Kora'yı kolayca ayağa kaldırdı. O uyanırken Thovv'da ellerini ayaklarını serbest bıraktı.
- Ne rahatlık! Yabancı'ya doğru baktı. Güle güle
küçük arkadaşım. Senin anıtın dikilmeli. Belki bir gün
Ören senin için bir şarkı besteler ve bütün Dünyalı çocuk
lar söyler bu şarkıyı.
Thovv Kora'nın da ellerini avuçlarının arasına aldı. Bu fizik ötesi çelik güç, Kora'yı birdenbire düşünden uyandırdı; bu ani iyileşmeyle gülümsemeye başladı. Ona dokunmak ve gümüşi gözlerine bakmak bütün korkuların silinmesi demekti. Bu telepatinin ötesinde öyle bir yakınlık duygusuydu ki; bütün Dünyalı yaratıklar böyle bir duygunun peşinden koşturuyor ve sadece kısa ve geçici bir an için sahip olabiliyorlardı.
Soluk alıp vermesi düzelen Chauna, Bizi ısıttın dedi.
Thovv başını sallayarak, Beynimizdeki, hücrelerimizde-ki bir şey bu. Düşünceyle çevremize sıcaklık ve ışık yayabiliyoruz.
— Telepatiyle anlaşabiliyor musunuz?
— Evet. Ancak bu bizim için artık önemsiz bir şey olma
durumunda. Bir Diinyalı'nın vücuduna girdikten sonra
sizi zehirleyen şeyi ve gizli korkuyu anladım. Korkunç bir
yalnızlık duyuyorsunuz. Ancak bizim ırkımızdaki güçle
rin, sizin ırkınızda da gizli kalmış güçler olarak bulundu
ğuna inanıyorum. Fiziksel görünüşümüz çok benziyor. Si
zin düşüncelerinizi anında okuyabiliyorum. Beni bağışla
yın. Bizim aramızda izin almadan böyle bir şey yapmak
saygısızlıktır. Fakat tamamen bir Dünyalı'ya benzediğim
de güçlerimin büyük bir bölümünü yitirdim. Hem Oren'in
hem de Kora'nın beyinlerine bazı gizli düşünceler soktum.
Morko'nun casusu Öreni bulmasın diye, Kora'nın onu
oyalamasını sağladım. Kafasına Mars'a yolculuk yarışma
sına girme düşüncesini soktum.
— O zaman sen Mark'tın diye bağırdı Kora. Estonyalı
olduğunu söylemiştin. Ve Johnny, gazeteci çocuk!
— Bir süre sonra yalanlar kolay gelmeye başlamıştı.
Dünyalılar'dan yalan söyleme konusunda çok şey öğren
dim.
— Fakat böyle önemli bir neden için!
— Sizin gezegenleriniz korku ve güvensizlik duygula
rıyla yönetiliyor. Birisinin benim varlığımdan haberi ol
saydı, herhalde çoktan öldürmüş olurlardı. Sadece Morko'
nun casusu değil, herhangi birisi de yapardı aynı şeyi.
Chauna'ya doğru bakıyordu. Ellerine dokunduğunda diğerleri gibi onunkilerin de titrediğini farketti. Benim Tanrı olduğumu düşünmeyin. Ben bir Tanrı değilim. Bu küçük dünyanın ilkel insanları tarafından şu ana kadar tapılan kendinizi düşünün. Gülümsedi. Yüksek bir teknolojiye sahibiz, beyin denetimimiz daha da yüksek. Ancak hâlâ
araştırılacak ve keşfedilecek sonsuz zaman ve uzay alanları var.
Chauna'nın yüzü parladı. Sizin gezegeninizin adı ne?
— Ben X gezegeninde doğdum. Ancak Alfa-Senturyonu'nda
benimki gibi daha yedi gezegen var ve yaşanamaz
durumda. İlkel durumda daha.birçok gezegen de var.
— Bize şu tohumlardan söz et. Nasıl oldu? dedi Ören.
— Uzun zaman önce bazılarının deli de dediği bir sanat
çı sizin sisteminize geldi ve dağınık olarak bu yaşam to
humlarını serpti. îlkel uygarlıkları yükseltmek amacı iyi
bir düşünce; ama bu bizim Yüksek Mahkememiz tarafın
dan yasaklanmıştı. Bu ani bir tutku veya bir sanatçının
kendini beğenmişliği de olabilir. Ancak benim grubum
Isso'nun bu gümüş yaşam tohumlarını uzayın kaderinin
parçaları olarak saçtığını düşünüyor, kim bilir? Belki de
ırklarımız Isso'nun tohumlarından çok daha önceki bir ne
denden dolayı bağlantılıdır. Yola çıkış ve varoluş hakkın
daki yöntemlerimiz hemen hemen aynı; Isso'nun rüyaları
nın gerçek olması biçiminde yorumlanabilir. Vücutlarına
tohumları alan kızların bunları doğurmaları için bize ben
zemeleri gerekiyordu. Üçünüz farkınızın nereden kaynak
landığını anlıyorsunuz. Anlayamayacağınız şey büyük güç
lerin karışımı. Bu Einstein gibi bir dahinin, ilkel bir
Ganymede kabilesinin içinde yetişmesi gibidir. Zeka po
tansiyeline erişmeye çalışacaktı; ancak eğitim ve yönlendir
me olmadığı için bunu hiçbir zaman başaramayacaktı.
Chauna, Alfa'nın temiz çocuğu olarak çok yükseldi. Bir
uzay gemisi keşfetti. Kızılderili hayal gücüyle insan tek
nolojisini karıştırarak babasının toplumunu bulmaya ça
lıştı.
— Başaramadım!
— Hayır!
Kora araya girdi "Zavallı Doktor Corwin. İyi bir insandı. Birçok insanın ölmesi gerekti. Kaptan Anderson ve tayfalar.
Thovv: Gemilerinizin hiçbiri bu noktayı aşamazdı. Yıllar önce, Yüksek Mahkememiz sizin galaksilerarası gezi girişimlerinizi incelediğinde, bu soğuk uzay dışı gezegenden gemilerinizi uzak tutmak için bir engel koydu. Ölmeyecektiniz; ancak bir daha da geri dönemeyecektiniz. Denemeyi bırakacağınız umuluyordu.
- Bizim ırkımız inatçıdır diye atıldı Ören. Denemeyi
sürdürürler. Sizin engelinizin bile onları uzun bir süre
durduracağını sanmıyorum.
Thovv başıyla onayladı. Morko da durmaz. Morko bü-)ük bir dahi. Ancak diğer dahiler gibi çılgın. Dünya'yi bulaşıcı bir hastalık merkezi olarak görüyor ve bütün galaksiyi hasta etmeden önce durdurulması gerektiğine inanıyor.
- Sizin gibi bir ırk nasıl olur da toplu kıyımı düşüne
bilir? diye bağırdı Kora.
Thovv sempatik ve umut verici bir tavırla Kora'mn koluna dokundu.
— Bunlar daha sonra diğerleriyle birlikte tartışılacak.
Arkadaşlarım bekliyor. Mahkeme Dünya hakkındaki ka
rarını daha fazla ertelemeyecektir.
— Oraya nasıl gideceğiz? diye sordu Ören. Bizim gemi
miz kayboldu.
— Chauna'nın toplumu buna beyin yoluyla yer değiş
tirme der. Doktor Corwin beyin dalgalarıyla yer değiştir
me diyordu. Bizim gezegenimiz X'de dünyalarımız arasın
da serbestçe dolaşmamızı sağlayan büyük bir makine var.
Üçünüzün toplam gücü buna yeterli. Ancak hiçbiriniz bu
yolculuğu tek başına yapamazdınız. Bu yüzden hepinizi
bir araya toplamam gerekliydi. Ben olmadan siz bu engeli
aşamazdınız.
— Ne kadar sürecek?
— Gerçekte hiç.
— Ne yapacağız?
— Bana yaklaşın. Birbirimizle temasta bulunmalıyız.
Benim kafam geri kalanı çözümler. Örene bakarak gülümsedi. Tamam mı?
— Gitarım diye sızlandı Ören. Mağarada kaldı.
— Biraz önce okumuştum bu düşünceni dedi Thovv.
Gitarın hemen ayaklarının yanında.
— Nasıl?
— Sonra. Ona nasıl değer verdiğini biliyorum. Bunun
yanı sıra şarkılarında tüm basitliğine rağmen derin anlam
lar taşıyor. Müzik ve diğer sanatlar bizde olağanüstü bir
düzeye ulaşmıştır.
Mağaranın göz kamaştıran rengârenk ışıkları kapının ağzında biriken rahiplerin üzerinde parlıyordu. Saygıyla karışık bir korkuyla titriyorlardı.
Bunlar her şeyin dışında Tanrıydılar. Buzdan mezarlarından kalkmış ve yok olmuşlardı. Tıpkı Tanrılar gibi...
- III -
Birinci Bölüm
ÖREN, Thovv'un yüksek binasının penceresinden dışarı baktı ve gözleri olağanüstü bir manzaranın koyu gri güzelliğinde buğulandı. Kentleri biçim, renk ve düzen bakımından olağanüstüydü.
Kora: Uzun zamandır düşlediğim yere benziyor dedi.
Şafak parlaklığındaki ufuğa baktıklarında helezon biçimindeki kulelerin kavisli yollarla birleştiğini görüyorlardı. Başkent yeni bir güne girerken, beyaz uçak pırıl pırıl bir havada hareket etti.
Ören, Uyuduğunu sanıyordum diyerek döndü Kora'ya Üzerinde çocuksu bir giysi vardı. Değerli taşlarla süslenmiş giysisi, vücudunun tam kıvrımlarını belli ediyordu.
-- Elimden geleni yaptım, daha ne yapabilirim? Tüm olanlardan çok etkilendim. Robot hizmetçinin getirdiği tonikle, biraz kendime geldim. Sanki sekiz saat deliksiz uyumuş gibiyim.
— Ben de içtim biraz dedi Ören. Chauna nasıl?
— Uyumasını istediler. Ve ilaç türünde bir şeyler de
verdiler. Thovv onun durumundan oldukça endişeli.
— Ölüme karşı epey direnmiş görünüyor. Kora'ya bi
raz daha sarılarak "Morko'nun ne düşündüğünü anlamak
zor değil. Şuna bak! Ne sis var, ne trafik sıkışıklığı, ne de
pislik. Bizim eğitilmiş serserilerden çok daha ileriler. Para
düşkünü kâşiflerimiz böyle şeylerle karşılaştıklarında her
şeyi kirletirler."
— Peki bu insanlar böyle yapacaklarına, kendilerini
koruyamazlar mı?
— O kadar kolay değil. Biz ilkeliz. Düşünce düzeyleri
mermi kullanımından, beyni geliştirmeden çok ötede.
Thovv Morko'nun neden endişelendiğini bana anlattı. Al-falılar'ın inceliğinin, her şey yolunda gittiğinde oluşan rahatsızlıktan kaynaklandığını düşünüyor. Bir şeyler bunu bozmak istiyor. Bu insanların çoğu ilkel uyarılardan hoşlanıyor. Bu, onların ayrı ayrı gruplara dağılarak zarar görmelerine yol açabilir. Koyunlarında yılan beslediklerini anladıklarında çok geç olabilir. Bizim kâr dürtümüz yönetimi elde tutabilir.
Thovv onları çağırdı. "Dinlenmiş olmanıza sevindim. Çok az zamanımız var. Grubumuzun önderleri epey zamandır bizi bekliyorlar. Konuşurken yemek de yeriz."
Grupta, Thovv gibi ince ve uzun üç erkekle, daha küçük ve narin yapılı iki kadın vardı. Kaslarının gerilme direncinin çok yüksek olduğu görülüyordu. Robot hizmetçi içki ve yemek getirdi. Yüzeyi ayna olan bir masanın çevresindeki yerlere oturdular.
Alfalı Chaikk açık bir şekilde: Dünyanız için karanlık bir an. Ancak umudumuzu yitirmemeliyiz. Kendini olumsuz ve başarı olasılığı çok az bir tehlikeye atıyorsun, dedi.
Ören anlatmak istediği düşünceyi ve içtenliğini güçlendirmeye çalışarak, Teşekkür ederim. Az, ama tüm söyleyebileceğim şu: Biz Dünyalılar korku ve şaşkınlığı yaşıyoruz. Ancak her birimizin de kendine göre düşleri var. İnanıyorum ki, izin verilirse evrende sonsuza dek boy gösterebiliriz.
- Biz de. dedi Thovv. Biz de bu amaçla çalışıyoruz. Bu
yüzden buradayız.
Ören, Morko bizi soruşturamaz mı? diye sordu...
Elini bir şey kutsar gibi kaldırdı. Rahipler sessizce baktı.
Dr. Corwin rahiplere: Biz sizi kutsamak için gökten yere indik dedi. Ardından belirsiz dini kaynaklardan elde edilmiş bir dua okumaya başladı. Ören gülmemek için kendini zor tuttu. Onun gözünde, Doktor o kadar küçük, ve onlar o kadar büyüktü ki.
Rahipler hep birlikte birkaç saniye mırıldandı ve uzaklaştılar.
- Çok iyi. Onları etkilediniz diye mırıldandı Kora.
Dr. Corwin başını salladı. "O kadar emin olmayın. Akıl
olarak avcılardan çok üstünler. Bu buz tanrısını, kabileleri etkilemek için onlar yaratmışlar. Onu ve bizi yok edebilirler."
- Geri gelirler mi?
- Mutlaka. Buzdaki adama doğru döndü. Onu uzay
gemisinde donmuş olarak buldular herhalde. Biz doğru za
man uzayımızda olmadığımızdan, inanılmaz görünüyor!
İnanmadığını belirtircesine başını salladı. Donmaz Tanrı
ları iyiydi; fakat yaşayan Tanrılar böyle yönetilmemeli.
Ören başını salladı. "Anladım. Canlı kalabilirsek rahiplerden bir şeyler elde edebiliriz. Hey! Yabancı, ne yapıyorsun?"
Köpek buz figürünün önündeydi ve buzu durmadan pençeliyordu. Bir avuç dolusu buz çıkartmıştı. Ören ona doğru eğildi. Kendini parçalıyorsun oğlum. Bak, Yabancı'-
nın ısı-giysisi buzu eritiyor. Doktor, bu bir belirti olabilir mi?
Doktor düşünceli bir biçimde çevreyi adımlıyordu. "Ne olursa olsun rahiplerle arkadaş olmalıyız. Başkalarının da buraya inmiş olması bizi umutlandırır."
Konuşmayı izleyen sessizliği, rüzgâr ve buz-tanrısına yürüyen Yabancı'nın ayak sesleri bozuyordu. Ören onu izledi.
Kora Tanrılar mucize yaratmalıdırlar diyerek karıştı
söze.
Yabancı'nın yanına çömelen Ören: Doktor. Siz hiç hyprothemia üzerine deney yaptınız mı? diye sordu.
— Evet yaptım. Geçmiş yıllarda insanları ölümden ön
ce dondurma ve hastalıklı organlarının yerine yenilerini
koyma düşüncesi vardı. Bunun, sonradan pek iyi bir dü
şünce olmadığı ortaya çıktı. Birçok yasal ve parasal sorun
lar vardı. Ve böyle bir iş için, çok sayıda insan. Ancak dü
şüncenin temeli sağlamdı.
— Sizin uzay yolculuğu ne durumda?
— Aynı biçimde başarılabilir. Sistemler arasında uzun
yolculuklar için yaşamı tehlikeye sokmak olmasa. Dr. Cor
win derin bir soluk aldı. Bu adamın canlı olduğunu düşü
nebiliyor musun?
Ören, Belki de, bu yüzden burada dedi. Yabancı'ya bak. O şöyle düşünüyor...
Dr. Corwin kuşku içindeydi.
- Portatif ısı delicilerini kullanacağız. Cebinden hemen
bir tane çıkardı. Dr. Corwin Diğer tarafa geçeceğim dedi.
Ani hareketinden sonra yerden buhar yükseldi ve küçük su damlacıkları kürsünün kenarlarından süzülmeye başladı.
- Herşey şansa bağlı. Belki rahiplere onun bir ölü ol
duğunu kanıtlayacağız. Ve bizi de...
Ören, Yaptığımız herşey şansa bağlı olacak diyerek dişlerini gıcırdattı. Bu ihtiyacımız olan mucize olabilir. Bir saat içinde donmuş adam saydam tabutunun dışına
çıkarılmıştı. Ören onu bir ısı battaniyesiyle kapladı. Bir sığır eti parçasına benziyor. Kora ona masaj yapmama yardım et.
- Tam anlamıyla insan. Söylediğin gibi yaşlı, Kora. Seksen veya o dolaylarda diyebilirim. Belki bir yerli. Giysisi sentetik ipekten, içinde dolaşan bir de metalik bir ısı-iğ-nesi var.
* * *
Kora, yarım saat sonra "Boşuna, Ören" dedi.
Yaşlı adamın kemikli vücudu üzerindeki gergin kas dizileri, şimdi sarkık ve yumuşaktı. Fakat kahverengi, yüksek çeneli yüzü ölümün sakin soylu izlerini taşıyordu hâlâ. Bir süre sonra vücudu battaniyenin sıcaklığıyla ısındı. Sol eli irkildiğinde Kora zorlukla sokulabildi.
Doktor, Galvanik spazm dedi.
Ören kulağını, tüm kaburga kemiklerinin gözüktüğü göğsüne yasladı. Yaşamalı! Çene ve yanaklarına hafif vurarak, ritmik bir biçimde akciğerin üstüne doğru yumuşak darbeler indirmeye başladı. Hiç durmadan çalışıyor, gümüşi gözleri daha çok parlıyordu.
- Uyan, yaşlı adam! diye fısıldadı.
Ören yorgun bir biçimde ayağa kalktı. Hafif bir çatırtı duyuldu. Adamın göz kapakları aralanmıştı. Bir çığlık atan Ören hemen eğilerek ağzını yaşlı adamın ağzına yapıştırdı. Tekrar tekrar soluk verdi. Adamın durumunu izlemek için ayağa kalktığında, dudaklarının kıpırdadığını gördü.
Göz kapaklan iyice daralmıştı. Ağzı zorlukla soludu, dudakları garip bir gülüşle kıvrıldı. Çene kemikleri yavaş yavaş açıldı.
Zorlukla soluyan Kora, Konuşmak istiyor dedi.
- Sana bakıyor Ören. Seni önceden tanıyormuş gibi
bakıyor.
Bir şeyler söylemeye çalışan dudaklarından anlaşılmaz sesler çıktı. Daha sonra Ören adamın titrek bir sesle ne di-yebildiğini duydu:
- Sonunda geldin, kardeşim.
Kora yaşlı adamı, besin paketinden çıkardığı çorbayla besledi. Dr. Corwin bir şeyler sormak istiyordu yaşlı adama. Yaşlı adam Oren'in elini tuttu ve ona gülümsedi. Gözlerinin içinde gördüğü şeyler, onu ölümcül bir derinliğe çeker gibi oldu.
Doğrulmadan önce, Öbürleri kim? Kız bizden. Diğer küçük adanı kim? diye sordu Oren'e.
Dr. Corwin telaşlı açıklamalardan sonra sordu. "Buraya nasıl geldiniz? Oren'le eski bir arkadaş gibi nasıl konuşabiliyorsunuz?"
Yaşlı adam iç çekerek başladı konuşmasına.
— Adım Chauna. Çok eskiden Kuzey Hindistan'da,
Pradish bölgesinde doğdum. Annem, bir adamın aşkını
hiçbir zaman anlayamayan basit bir çocuktu.
— Uydurma!
— Bir bakıma. Ben annemin yediği bir grup tohumdan
oluştum. Uzay dışına sürüklenmiş bir tohumdan. Bunun
için Oren'i kardeşim diye çağırıyorum. O da...
Oren'in gümüşi gözleri Chauna'nın gözlerine daha karanlık bir ifadeyle yöneldi. Büyükbabamın annesi hakkındaki öykü, annesinin koruda bulduğu bir çilekle ilgiliydi.
Gözleri Kora'ya kaydı. Onun eline dokunarak Senin gözlerin belirtmiyor ama, sen de...
- Bilmiyorum.
Kora, Chauna ve Oren'e sert sert baktı. Babam hakkında bir şey bilmiyorum. Annem bir fahişeydi. Korkunç bir yaşam sürdürdü. Fakat ben kolejdeyken kendimi tanımaya çalıştım. Yucatan'da bir şeyler vardı. Bazen bir vahşi hayvan gibi yanan gözlerle bir panter ve kutsal bir şey hakkında gülünç düşler görürdüm. Sanırım mango hakkında hayal edilebilecek her şeyi düşledim.
— Mango?
— Ağaçtaydı. Gümüş gibi parlıyordu ve onu elime alıp
yemek istedim...
Chauna kemikli elini yaklaştırdı ve yanağını okşadı. Farketmez. Biliyoruz. Varlığının derinlerinde... biz üçümüz. Her yerde gerçek bir kardeş aradım. Bulamadım. Umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde beni, içimde yanan şeyi bulabileceğim yıldızlara götürebilecek bilgiyi aradım. Dağlarda gemimi yaptım. Yıldız aramama yardımcı olabilecek eski dinsel sanatlardan ve modern bilimlerden yararlandım.
Ören, Sen de mi kaza geçirdin? dedi. - Bilmiyorum. Hedef aldığım gezegene vardığımda otomatik olarak uyanmak için kendimi kontrol mekanizmasına bağladım. En aza indirgenmiş canlılığım ve vücut ısımın az olması besin ve oksijen yetersizliğini önlemek içindi. Amacıma ulaşmak yedi yıl alacaktı. Ancak hiçbir zaman ulaşamadım, sizin gibi.
Dr. Corwin çenesini salladı. Siz, bizim sistemimiz dışındaki bir gezegene doğru sizi çeken bir şeyden söz ediyorsunuz. Ören de. Yabancı bile bu hokus pokusun içinde görünüyor. Üzgünüm, ancak sizinle aynı biçimde konuşmam olanaksız. Ben bilinmeyenden çağrı almadım. Sadece ölmeden önce her şeyi bilmek için arzu ve bilimsel bir merak duydum. Tüm amaçlarımız yok olduğuna göre, farketmez. Ören araya girdi: Geri geliyorlar.
Rahipler, Oren'in ayağa kaldırdığı çelimsiz kahverengi insanı ve buz-tanrılarının bulunduğu erimiş kütleyi görünce heyecanla bağrıştılar. İkisi, çığlık atarak dizleri üzerine çöktü; diğerleri inandıklarını belirtmek amacıyla oldukları gibi kaldılar. Bir süre sonra, bir bölümü daha diz çöktü.
Başında hiç saçı olmayan ve pelerini gümüş renginde boncuklarla dolu olan Başrahip sert bir biçimde ayağa kalktı. Diğerlerine kızgın bir sesle bağırdı.
Ören, Mutlu değil dedi. Tanrılarının yaşatılmasına sevinmemiş.
Chauna yumuşak bir sesle, Bizim eski tapınaklar gibi dedi. Tanrılar taşa kazındıkları ve vücutlarını kullanamadıkları zaman Tanrı oluyorlar. O zaman onlara Tanrıların uygun gördükleri güçleri ve özellikleri yakıştırıyorlar.
Kora Sadece eskiler değil, diyerek sözünü kesti.
Dr. Corwin yalvaran bir sesle "Onları, canlı Tanrılar'ın olabileceğine inandırmalıyız" dedi.
Chauna ciddi bir sesle, Bütün ırkların, Tanrıları'nm zayıflıkları olarak düşündükleri şeyler, aslında günlük bir temele dayanan isteklerdi. Ve bu istekler de bölüştükleri armağanlar ve iyiliklerden oluşmaktaydı. Armağanlar her zaman iyi karşılanır. Biz bu Tanrılar'a ne verebiliriz, avcılara karşı durumlarını iyileştirecek bir şey? diyerek öneride bulundu.
Ören çantasını aldı. Eğer şimdiye kadar bir şey olmadıysa, gemide çok şey vardır. Burada fazla bir şey yok. Ateş? Onların içinde var. Kıllı derileri onları bu keskin soğuğa karşı dayanıklı kılıyor, bu yüzden bizim ısı araçlarımız işe yaramaz. Herhalde bu rahipler sıcak mağaralarından hiç çıkmazlar.
— Fenerle bir deneyin. Doktor Corwin kemerindeki
ışığı çıkarıp attı ve daha önce yaptığı gibi Başrahibe doğru
gitti. Bu kez dimdik durdu.
— Sana bir armağan.
Başrahip ona baktı. Sonra düğümlü parmakları feneri aldı. Fener buz yığınına bir ışık dalgası yayana kadar, Doktordun yaptığı gibi düğmeyle oynadı. Diğerleri onu izlerken onaylayan homurtular çıkardılar.
Başrahip on dakika kadar yeni oyuncağıyla oynadı. Büyüsünü diğerlerine de gösterdi.
Sonra gözlerini kısarak Doktor Corwin'in kemerindeki-ne dikti bakışlarını.
Ve uzandı.
- Hayır!
Doktor Corwin buz zeminde geriledi. Başrahip bir adım attı ve Doktor'u iterek kemerinden bir çekişte aldı silahını. Çalıştırma düğmesiyle oynarken Doktor Corvvin ayağa kalkarak bağırdı.
- Dokunma ona! Kendini yaralayacaksın!
Başrahibin parmağıyla düğmeyi bastırmasını silahın
ölüm kusan sesi izledi. Doktor boş bir çuval gibi düştü yere. Bir yaşam süren bilimsel araştırmaları ve planlarını gerçekleştiremeyecekti artık.
Kora bağırdı. Ören silahını çekerek sinirden kıpkırmızı olmuş gözlerle ilerledi. Rahiplerin hepsi ayağa kalkmıştı. Başrahip bir şeyler anlatmak istercesine Oren'e doğrulttu silahını.
Ören biraz yatışarak geriledi. Ne yararı vardı ki?
Chauna'ya Çantamda bir silah daha var dedi.
Yaşlı adam içini çekerek, Bunu yapamam. İsteyerek hiçbir canlıyı öldürmedim bugüne kadar dedi.
- Ben şimdi öldürebilirim. Gözleri korkunun soğukluğundan parlayarak silahı aldı Kora. Başrahip diğerlerine homurdanarak Doktor'un vücudunu tekmeliyordu. Bu Tanrı değil. Bakın parmağımın bir hareketiyle bir Tanrı öldürdüm.
Tanrı korkusundan kurtulunca, hepsi birden saldırdılar.
Oren'in silahı ikisini birden biçti. Başrahip ölüm oyuncağını doğrulttu ve düğmeye bastı. Ancak hiçbir şey olmadı. Yeniden doldurmak için ne yapılacağını bilmiyordu. Ama silaha ihtiyaçları yoktu. Ören ve Kora biçimsiz öbeğe doğru gerileyerek ateş ettiler. Yabancı hırlayarak havladı.
Kötü kokulu bir et yığını çevrelerini sardı. Pençeli eller silahlarını ellerinden aldı. Ören boğazını sıkan parmakları hissettiğinde, artık başka türlü ölmeyeceklerini düşündü. Yaşamı boyunca ne aradığını bilememişti.
Başrahip kısa bir emir vererek homurdandı. Rahipler
tünel kapısını kapatıp üç Dünyalıyı buz üstünde bırakıp gittiler.
Kora: Bizi neden öldürmediler? diye sordu. Ören kollarıyla sarmıştı Kora'yi-
Chauna yumuşak sesiyle: Tanrıları olması gerekir dedi. Beni bulduklarında durum aydınlanmıştı. Birkaç saat sonra dört Tanrıları olacak.
Sekizinci Bölüm
- HEPSİ BİTTİ.
Kora Oren'in kollarında titriyordu. Artık ne düşlerin var, ne de şarkıların.
Chauna düşünceli bakışlarla yanlarına oturdu. Eşitlik evrende hem var, hem yok dedi. Bu insanın bir türlü öğ-renemediği bir kavram. Yıldızlar parlar, gezegenler hareket eder. Uygarlıklar yükselir ve düşer.
İçini çekti. Ama ben de insanım. Bir üzüntüm var. Çünkü daha önce kim olduğum bana söylenmedi. Uzayın içinde ne kadar uzağa gidersek gidelim, ölümün huzura giden bir yol olduğu konusunda kimse umutlu olamaz. Belki de yanıt bu.
Ören inançla, Uzakta, yıldızlarda bir yerde barışın olduğuna inanıyorum dedi. Veya yaşayan her canlı organizmanın kabul edebileceği bir yakınlıkta. Bizim aradığımız şey bunun içinde saklı. Bu, Dünya'daki savaşların, çirkinliğin ötesinde bir şey. Biz bunu denedik. Buz kalıplarına oyduk bunu.
Yabancı burnunu çekerek Oren'in bacaklarına süründü.
Güneş ortadan kayboldukça üstlerindeki gökkuşağı renkleri de soluyordu.
Kora: Yakında hava kararacak dedi. Burada, bu donmuş dünyada öleceğiz. Ölmeden önce bir kez daha şarkı söyle Ören, lütfen.
Yabancı Kora'yla Oren'in birleşen ellerinin üstüne yerleşti.
"Bir yerde bir yıldız bekliyor, Çocukları gibi gezegenleri olan bir yıldız. Bir kış sobasının çevresinde toplanmış gibi. Bekliyor ve karanlıkta hülyalarını saçıyor. Bir gün onu birisi bulacak.
Zaman, yaralarından kurtulduğu zaman. Hülyalar uzay çiçekleri gibi patlayacak. Dünyaya doğru yayılarak, O zaman Her insanın yüreğindeki Umutlar gerçek olacak..."
Kora'nın ellerinin gittikçe soğuduğunu farketti. Ayakları da artık hissizleşiyordu.
— Ayağa kalkmalıyız dedi. Kan dolaşımını sürdürme
liyiz.
— Yararı yok. Kora'nın sesi mutlu ve her şeyi kabul
lenmiş gibiydi. Giysilerimizdeki ısı kayboldu. Hepsini kul
landık. Son nefesimiz için kavga ederek, boğuşarak ölme
yelim. Yine şarkı söyle sen!
Üstlerindeki kemer, ışığını yitirmişti. Şimdi koyu yeşildi, sanki derin bir okyanusa dalıyor gibiydiler. Yakında koyu yeşil, sonra da siyah olacaktı. Fenerleri de bitmek üzereydi.
Ören: Kuğuyla ilgili şarkıyı anımsıyor musun? dedi.
— Hayır, bilmiyorum. Söyle!
Ören Kora'yı öptü.
— Peki!
"Gümüş kuğu, ki o
Ölüm yaklaşırken
Hiç farketmemişti
Sessiz boğazını kilitledi
Yüreğini yosunlu kıyıya bırakarak
İlk ve son şarkısını söyledi
Ve bir daha söylemedi,
Karanlık yavaş yavaş indi..."
Bu şarkı gerçek. Karşıdaki duvara bakan Ören, iyice karanlığa gömülmelerini düşünerek açıkladı. Sanki üzerlerinden büyük bir kanat geçiyordu. Bu kuzey kuğusu tüm yaşamı boyunca hiç ses çıkarmaz... Kora!
— Evet Ören? Fısıltısı sabırsız bir ifadeyle çıkmıştı.
— İstemiştim ki, Hey! Yabancı'ya ne oldu?
Kıllı sıcak et yumağını elleriyle aradı. Şarkı söylerken uzaklaşmıştı Yabancı. Kora'yı hareket ettirmeye çalıştı; ancak Kora yapışmış gibi direniyordu. Yabancı'nın karanlıkta tek başına ölmek için uzaklaştığını düşündü. Küçük köpek onları da beklemeliydi.
Yavaş yavaş ölüme yaklaştıklarını görebiliyordu artık.
— Yabancı diye bağırdı.
Hiç yanıt yoktu.
— Chauna...
Yaşlı adamdan yanıt gelmedi. Ancak onun yakınında olduğunu farketti. Son bir güçle kendini ve Kora'yı Kızılde-rilinin yanına doğru çekti. Yabancı dışında hepsi beraber öleceklerdi.
O iyi yürekli, küçük varlığın bu sert ve soğuk ortamda yalnız olduğunu düşünmek, gözlerinin birden yaşlarla dolmasına neden oldu. Yabancı'nın yeri çok farklıydı yüreğinde. O kadar farklıydı ki onun hakkında konuşamamıştı bile. Yabancı yalnız kendine benzerdi. Kora'yı daha yakma çekmek için kollarını kaldırdı. Ölü gibiydiler. Parmaklarında hiçbir şey hissetmedi. Şimdi ayaklarına da söz geçi-remiyordu.
— Yabancı gitti. Kora fısıltısına yanıt vermedi. Kora'yı
uyandıramıyordu. Bir kez ölmek daha kolaydı. Yaşamında
döktüğü gözyaşları yanaklarında buz tanecikleri oluştur
muştu.
— abanci! Yeri doldurulmaz arkadaşını son kez selam
ladı. Güle güle.
Karanlıktan bir yanıt geldi o an. Ören bu yanıtla birlikte öldüğünü düşündü.
- Evet Ören buradayım.
Bir bakıma da mantıksaldı bu.
— Yabancı?
— Evet sevgili arkadaşım.
— Konuşabiliyorsun!
— Evet şimdi.
Ören tarifsiz bir şaşkınlık içinde kekeledi:
— Sonunda delirdim. Öldüm mü yoksa?..
— Hiçbiri Ören, Benim sesimi tanıyorsun. Benim Ya
bancı olduğumu biliyorsun.
— Evet, içten biliyorum.
— İyi. Dinle! Diğerlerini araştırdım, bir süre sonra dü
zelecekler. Seninle konuşmak' istiyorum. Kendimi göster
meden önce hazırlan.
Ören derin bir soluk aldı:
— Biliyordum! Biliyordum! diye konuştu, Sen kimsin
Yabancı?
— Özetlemeye çalışacağım. Sen benimle daha önce de
karşılaştın Ören. Avukat Morris J. Phelps. O zaman sana
büyük bir davaya baktığımı söylemiştim, Tohumların ve
rimli toprağa düştüklerini öğrendiğim zaman umutlanma
ya başlamıştım. Bir yolunu bulup, üçünüzü bir araya getir
meliydim. Fakat bir düşmanım vardı. Dünya'nın yok
edilmesi gerektiğine ve buna kimsenin engel olmaması ge
rektiğine inanan güçlü bir düşman. Benim dünyamda ya
şam kutsaldır, fakat bu düşman, yapmak istediğim şeyi
durdurmak için beni öldürecekti.
Ören damarlarındaki kanın ısındığını hissetti. Birden kafasına gelen bu bilgi ışıkları neden olmuştu buna. Yabancının özel bir yaratık olduğunda yanılmamıştı.
- Ama bizler de farklıyız, diye bağırdı Ören. Ben, Kora ve Chauna.
- Evet. Tohumlar bir rastlantı sonucu Lapland, Yu
catan ve Hindistan'a düştüler. Chauna bunun tek çocuğu.
Kora ve senden başka, daha uzak kuzenleriniz de var. An
cak genel olarak ırk özelliği çok daha zayıf. Benim aradı
ğım kıvılcım, en zayıf parıltı. Seninki en güçlüsü; Çünkü
senin yanında Chauna çok yaşlı kalıyor. Kora'nınki daha
az. Sen, Ören dünyanızın umudusun.
Ören bunun önemini kavradı. Böyle bir şeye inanamıyordu henüz.
Zaman alacaktı bu. Alçakgönüllülükle inanmaya çalışacaktı.
— Yabancı?
— Benim ve Dünyanın düşmanından sakınmak için
Yabancı oldum. Bu küçük köpeği sizin burunda, nereye
saklandığınızı öğrenmek için geldiğimde buldum. Yarı
ölüydü. Ona o kadar benzedim ki; kendi benliğimi yitire
rek düşmanımdan kurtuldum. Kendi güçlerimi sürdür
düm. Ben sizin Yabancı dediğiniz köpektim. Doğal olarak
bu, size fazla yardım edemeyeceğim anlamına geliyordu.
Sizin yıldızlara doğru bu dehşetli yolculuğunuzu, Kora'nın
da sizinle birlikte olması gerektiğini ve hepimizin gitme
miz gereken yere gitmesine çalıştım. Köpekler kuşku du
yulmayan özelliklere sahiptir, Ören. Sahibiyle içten bir
tek vücut olma özellikleri vardır. Eğer sahibi hastalanırsa,
köpek de aynı hastalığa yakalanır. Eğer üzülürse, köpek
de üzülür. Yabancı'nın kafasındaki varlığım sadece onun
doğal gücünü arttırdı. Senin yıldızlara büyük özlemin
Yabancı'ya da yansımıştı. Sen onun yaptığı şeyleri basar
dın. Senin tutkuların ona yön verdi. Rick'i ve arkadaşları
nı bulduğun zaman, Büyük Adam'ı kurtardığın zaman hep
böyle oldu. Rick'i buluncaya kadar, kendini Core'un pis
koridorlarında gizlediğinde hep bu duyguyu duyuyordun.
Bu senden, yani bir bakıma Yabancı olan benden kaynak
lanıyordu.
Ören'in aklı karışmıştı. O zaman Rick'i gemiye sen istedin! Onun bizi buraya saptıracağını biliyordun! Chauna'-yı bulmamız gerekiyordu.
— Evet. Üçünüzü bir araya getirmem gerekiyordu.
— Yabancı öldü mü? dedi Ören yutkunarak.
— Hemen hemen evet. Üzgünüm ama bu olmalıydı.
Eğer onu o gün dağda bulmasaydım, daha o zaman ölmüş
olacaktı. Mutlu olarak ölüyor. Çünkü köpeklerin her şey
den çok istedikleri şeye sahip. Sahibine olan görevini yeri
ne getirdi. Seni buraya, amacın olan yere getirdi.
Ören, parmaklarını ve ayaklarını oynatabildiğini farket-ti. Kora yumuşak bir iç çekişle kollarının arasında kıpırdadı.
— Isındım. Bir şey mi yaptın?
— Evet. Yavaş yavaş konuşurken.
— Şimdi, şimdi seni görebilir miyim?
— Bilmeyi isteyeceğin çok- soru var. Şu anda küçük
arkadaşımız Yabancı son soluğunu veriyor. Şimdi kendi
mi gösterebilirim.
— Adın ne?
-Benim adım Thovv. Aramızda geçmişimi gösteren matematiksel denklem gibi bir adım daha var. Siz Thovv deyin.
Duvardan yansıyan anî bir ışık Ören'in gözlerini kamaştırdı. Thovv karşısındaydı. Vücuduna yapışmış giysisinden gelen parlaklık odaya bir güneş sıcaklığı getirdi.
Thovv uzun ve inceydi. Büyük yapılı kafatası, biraz uzun ve üçgen biçimindeydi. Gözleri Oren'inkiler gibi gümüşiydi. Thovv'un kafasında hiç saç yoktu. Kaş bile yoktu. Ören, elini tutunca kaslarında çelik gibi bir güç olduğunu farketti. Uzandı ve Kora'yı kolayca ayağa kaldırdı. O uyanırken Thovv'da ellerini ayaklarını serbest bıraktı.
- Ne rahatlık! Yabancı'ya doğru baktı. Güle güle
küçük arkadaşım. Senin anıtın dikilmeli. Belki bir gün
Ören senin için bir şarkı besteler ve bütün Dünyalı çocuk
lar söyler bu şarkıyı.
Thovv Kora'nın da ellerini avuçlarının arasına aldı. Bu fizik ötesi çelik güç, Kora'yı birdenbire düşünden uyandırdı; bu ani iyileşmeyle gülümsemeye başladı. Ona dokunmak ve gümüşi gözlerine bakmak bütün korkuların silinmesi demekti. Bu telepatinin ötesinde öyle bir yakınlık duygusuydu ki; bütün Dünyalı yaratıklar böyle bir duygunun peşinden koşturuyor ve sadece kısa ve geçici bir an için sahip olabiliyorlardı.
Soluk alıp vermesi düzelen Chauna, Bizi ısıttın dedi.
Thovv başını sallayarak, Beynimizdeki, hücrelerimizde-ki bir şey bu. Düşünceyle çevremize sıcaklık ve ışık yayabiliyoruz.
— Telepatiyle anlaşabiliyor musunuz?
— Evet. Ancak bu bizim için artık önemsiz bir şey olma
durumunda. Bir Diinyalı'nın vücuduna girdikten sonra
sizi zehirleyen şeyi ve gizli korkuyu anladım. Korkunç bir
yalnızlık duyuyorsunuz. Ancak bizim ırkımızdaki güçle
rin, sizin ırkınızda da gizli kalmış güçler olarak bulundu
ğuna inanıyorum. Fiziksel görünüşümüz çok benziyor. Si
zin düşüncelerinizi anında okuyabiliyorum. Beni bağışla
yın. Bizim aramızda izin almadan böyle bir şey yapmak
saygısızlıktır. Fakat tamamen bir Dünyalı'ya benzediğim
de güçlerimin büyük bir bölümünü yitirdim. Hem Oren'in
hem de Kora'nın beyinlerine bazı gizli düşünceler soktum.
Morko'nun casusu Öreni bulmasın diye, Kora'nın onu
oyalamasını sağladım. Kafasına Mars'a yolculuk yarışma
sına girme düşüncesini soktum.
— O zaman sen Mark'tın diye bağırdı Kora. Estonyalı
olduğunu söylemiştin. Ve Johnny, gazeteci çocuk!
— Bir süre sonra yalanlar kolay gelmeye başlamıştı.
Dünyalılar'dan yalan söyleme konusunda çok şey öğren
dim.
— Fakat böyle önemli bir neden için!
— Sizin gezegenleriniz korku ve güvensizlik duygula
rıyla yönetiliyor. Birisinin benim varlığımdan haberi ol
saydı, herhalde çoktan öldürmüş olurlardı. Sadece Morko'
nun casusu değil, herhangi birisi de yapardı aynı şeyi.
Chauna'ya doğru bakıyordu. Ellerine dokunduğunda diğerleri gibi onunkilerin de titrediğini farketti. Benim Tanrı olduğumu düşünmeyin. Ben bir Tanrı değilim. Bu küçük dünyanın ilkel insanları tarafından şu ana kadar tapılan kendinizi düşünün. Gülümsedi. Yüksek bir teknolojiye sahibiz, beyin denetimimiz daha da yüksek. Ancak hâlâ
araştırılacak ve keşfedilecek sonsuz zaman ve uzay alanları var.
Chauna'nın yüzü parladı. Sizin gezegeninizin adı ne?
— Ben X gezegeninde doğdum. Ancak Alfa-Senturyonu'nda
benimki gibi daha yedi gezegen var ve yaşanamaz
durumda. İlkel durumda daha.birçok gezegen de var.
— Bize şu tohumlardan söz et. Nasıl oldu? dedi Ören.
— Uzun zaman önce bazılarının deli de dediği bir sanat
çı sizin sisteminize geldi ve dağınık olarak bu yaşam to
humlarını serpti. îlkel uygarlıkları yükseltmek amacı iyi
bir düşünce; ama bu bizim Yüksek Mahkememiz tarafın
dan yasaklanmıştı. Bu ani bir tutku veya bir sanatçının
kendini beğenmişliği de olabilir. Ancak benim grubum
Isso'nun bu gümüş yaşam tohumlarını uzayın kaderinin
parçaları olarak saçtığını düşünüyor, kim bilir? Belki de
ırklarımız Isso'nun tohumlarından çok daha önceki bir ne
denden dolayı bağlantılıdır. Yola çıkış ve varoluş hakkın
daki yöntemlerimiz hemen hemen aynı; Isso'nun rüyaları
nın gerçek olması biçiminde yorumlanabilir. Vücutlarına
tohumları alan kızların bunları doğurmaları için bize ben
zemeleri gerekiyordu. Üçünüz farkınızın nereden kaynak
landığını anlıyorsunuz. Anlayamayacağınız şey büyük güç
lerin karışımı. Bu Einstein gibi bir dahinin, ilkel bir
Ganymede kabilesinin içinde yetişmesi gibidir. Zeka po
tansiyeline erişmeye çalışacaktı; ancak eğitim ve yönlendir
me olmadığı için bunu hiçbir zaman başaramayacaktı.
Chauna, Alfa'nın temiz çocuğu olarak çok yükseldi. Bir
uzay gemisi keşfetti. Kızılderili hayal gücüyle insan tek
nolojisini karıştırarak babasının toplumunu bulmaya ça
lıştı.
— Başaramadım!
— Hayır!
Kora araya girdi "Zavallı Doktor Corwin. İyi bir insandı. Birçok insanın ölmesi gerekti. Kaptan Anderson ve tayfalar.
Thovv: Gemilerinizin hiçbiri bu noktayı aşamazdı. Yıllar önce, Yüksek Mahkememiz sizin galaksilerarası gezi girişimlerinizi incelediğinde, bu soğuk uzay dışı gezegenden gemilerinizi uzak tutmak için bir engel koydu. Ölmeyecektiniz; ancak bir daha da geri dönemeyecektiniz. Denemeyi bırakacağınız umuluyordu.
- Bizim ırkımız inatçıdır diye atıldı Ören. Denemeyi
sürdürürler. Sizin engelinizin bile onları uzun bir süre
durduracağını sanmıyorum.
Thovv başıyla onayladı. Morko da durmaz. Morko bü-)ük bir dahi. Ancak diğer dahiler gibi çılgın. Dünya'yi bulaşıcı bir hastalık merkezi olarak görüyor ve bütün galaksiyi hasta etmeden önce durdurulması gerektiğine inanıyor.
- Sizin gibi bir ırk nasıl olur da toplu kıyımı düşüne
bilir? diye bağırdı Kora.
Thovv sempatik ve umut verici bir tavırla Kora'mn koluna dokundu.
— Bunlar daha sonra diğerleriyle birlikte tartışılacak.
Arkadaşlarım bekliyor. Mahkeme Dünya hakkındaki ka
rarını daha fazla ertelemeyecektir.
— Oraya nasıl gideceğiz? diye sordu Ören. Bizim gemi
miz kayboldu.
— Chauna'nın toplumu buna beyin yoluyla yer değiş
tirme der. Doktor Corwin beyin dalgalarıyla yer değiştir
me diyordu. Bizim gezegenimiz X'de dünyalarımız arasın
da serbestçe dolaşmamızı sağlayan büyük bir makine var.
Üçünüzün toplam gücü buna yeterli. Ancak hiçbiriniz bu
yolculuğu tek başına yapamazdınız. Bu yüzden hepinizi
bir araya toplamam gerekliydi. Ben olmadan siz bu engeli
aşamazdınız.
— Ne kadar sürecek?
— Gerçekte hiç.
— Ne yapacağız?
— Bana yaklaşın. Birbirimizle temasta bulunmalıyız.
Benim kafam geri kalanı çözümler. Örene bakarak gülümsedi. Tamam mı?
— Gitarım diye sızlandı Ören. Mağarada kaldı.
— Biraz önce okumuştum bu düşünceni dedi Thovv.
Gitarın hemen ayaklarının yanında.
— Nasıl?
— Sonra. Ona nasıl değer verdiğini biliyorum. Bunun
yanı sıra şarkılarında tüm basitliğine rağmen derin anlam
lar taşıyor. Müzik ve diğer sanatlar bizde olağanüstü bir
düzeye ulaşmıştır.
Mağaranın göz kamaştıran rengârenk ışıkları kapının ağzında biriken rahiplerin üzerinde parlıyordu. Saygıyla karışık bir korkuyla titriyorlardı.
Bunlar her şeyin dışında Tanrıydılar. Buzdan mezarlarından kalkmış ve yok olmuşlardı. Tıpkı Tanrılar gibi...
- III -
Birinci Bölüm
ÖREN, Thovv'un yüksek binasının penceresinden dışarı baktı ve gözleri olağanüstü bir manzaranın koyu gri güzelliğinde buğulandı. Kentleri biçim, renk ve düzen bakımından olağanüstüydü.
Kora: Uzun zamandır düşlediğim yere benziyor dedi.
Şafak parlaklığındaki ufuğa baktıklarında helezon biçimindeki kulelerin kavisli yollarla birleştiğini görüyorlardı. Başkent yeni bir güne girerken, beyaz uçak pırıl pırıl bir havada hareket etti.
Ören, Uyuduğunu sanıyordum diyerek döndü Kora'ya Üzerinde çocuksu bir giysi vardı. Değerli taşlarla süslenmiş giysisi, vücudunun tam kıvrımlarını belli ediyordu.
-- Elimden geleni yaptım, daha ne yapabilirim? Tüm olanlardan çok etkilendim. Robot hizmetçinin getirdiği tonikle, biraz kendime geldim. Sanki sekiz saat deliksiz uyumuş gibiyim.
— Ben de içtim biraz dedi Ören. Chauna nasıl?
— Uyumasını istediler. Ve ilaç türünde bir şeyler de
verdiler. Thovv onun durumundan oldukça endişeli.
— Ölüme karşı epey direnmiş görünüyor. Kora'ya bi
raz daha sarılarak "Morko'nun ne düşündüğünü anlamak
zor değil. Şuna bak! Ne sis var, ne trafik sıkışıklığı, ne de
pislik. Bizim eğitilmiş serserilerden çok daha ileriler. Para
düşkünü kâşiflerimiz böyle şeylerle karşılaştıklarında her
şeyi kirletirler."
— Peki bu insanlar böyle yapacaklarına, kendilerini
koruyamazlar mı?
— O kadar kolay değil. Biz ilkeliz. Düşünce düzeyleri
mermi kullanımından, beyni geliştirmeden çok ötede.
Thovv Morko'nun neden endişelendiğini bana anlattı. Al-falılar'ın inceliğinin, her şey yolunda gittiğinde oluşan rahatsızlıktan kaynaklandığını düşünüyor. Bir şeyler bunu bozmak istiyor. Bu insanların çoğu ilkel uyarılardan hoşlanıyor. Bu, onların ayrı ayrı gruplara dağılarak zarar görmelerine yol açabilir. Koyunlarında yılan beslediklerini anladıklarında çok geç olabilir. Bizim kâr dürtümüz yönetimi elde tutabilir.
Thovv onları çağırdı. "Dinlenmiş olmanıza sevindim. Çok az zamanımız var. Grubumuzun önderleri epey zamandır bizi bekliyorlar. Konuşurken yemek de yeriz."
Grupta, Thovv gibi ince ve uzun üç erkekle, daha küçük ve narin yapılı iki kadın vardı. Kaslarının gerilme direncinin çok yüksek olduğu görülüyordu. Robot hizmetçi içki ve yemek getirdi. Yüzeyi ayna olan bir masanın çevresindeki yerlere oturdular.
Alfalı Chaikk açık bir şekilde: Dünyanız için karanlık bir an. Ancak umudumuzu yitirmemeliyiz. Kendini olumsuz ve başarı olasılığı çok az bir tehlikeye atıyorsun, dedi.
Ören anlatmak istediği düşünceyi ve içtenliğini güçlendirmeye çalışarak, Teşekkür ederim. Az, ama tüm söyleyebileceğim şu: Biz Dünyalılar korku ve şaşkınlığı yaşıyoruz. Ancak her birimizin de kendine göre düşleri var. İnanıyorum ki, izin verilirse evrende sonsuza dek boy gösterebiliriz.
- Biz de. dedi Thovv. Biz de bu amaçla çalışıyoruz. Bu
yüzden buradayız.
Ören, Morko bizi soruşturamaz mı? diye sordu...
Sez Törek ädäbiyättän 1 tekst ukıdıgız.
Çirattagı - Alfa Cellatlari - 7
- Büleklär
- Alfa Cellatlari - 1Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3893Unikal süzlärneñ gomumi sanı 225130.0 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.7 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.6 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 2Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3796Unikal süzlärneñ gomumi sanı 220431.7 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 3Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3862Unikal süzlärneñ gomumi sanı 221930.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.3 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 4Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3842Unikal süzlärneñ gomumi sanı 210831.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.44.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 5Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3895Unikal süzlärneñ gomumi sanı 209531.3 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.45.0 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.52.8 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 6Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3859Unikal süzlärneñ gomumi sanı 205731.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.8 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.51.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 7Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3822Unikal süzlärneñ gomumi sanı 217230.4 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.42.9 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.50.0 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 8Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 3854Unikal süzlärneñ gomumi sanı 202528.1 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.40.4 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.47.5 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.
- Alfa Cellatlari - 9Härber sızık iñ yış oçrıy torgan 1000 süzlärneñ protsentnı kürsätä.Süzlärneñ gomumi sanı 2737Unikal süzlärneñ gomumi sanı 136127.2 süzlär 2000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.37.6 süzlär 5000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.43.4 süzlär 8000 iñ yış oçrıy torgan süzlärgä kerä.