🕥 31 dakikalık okuma

Adamlık Dini - 2

Toplam kelime sayısı 3999
Benzersiz kelimelerin toplam sayısı 2031
25.7 kelime en yaygın 2000 kelimede yer alıyor
38.9 kelime en yaygın 5000 kelimede yer alıyor
46.4 kelime en yaygın 8000 kelimede yer alıyor
Her çubuk, en yaygın 1000 kelime başına düşen kelime yüzdesini temsil eder.
   "Bağlanacak" adamın kişi için çıkar sağlayabilecek herhangi bir imkana sahip olması onu bağlamak için yeterli sebeptir. Bu, devlet dairesindeki bir memurdan evlenmek için göze kestirilmiş bir koca adayına kadar her çeşit insan olabilir. Her türlü sosyal alanda -iş, okul, ticaret, siyaset, sosyal yaşam, evlilik...- bağlandığı takdirde işini görmesine, çıkar elde etmesine, sosyal veya ekonomik konumunu güçlendirip geliştirmesine yardımcı olabilecek insanlar mevcuttur. Yeter ki kişiye, konuma ve şartlara göre gereken doğru bağlama yapılsın!
   Bağlamanın dereceleri, bağlayanın ustalığı, tecrübesi, kabiliyeti, çabası ve kararlılığıyla doğru orantılıdır. Aynı şekilde bağlanacak adamın zekası, uyanıklığı, kompleksleri, beklentileri ve zaafları da onun bağlanabilmesini ve bağlanma derecesini etkileyen unsurlardır.
  
   DELİKANLI RUHU
  
  
   Adamlık dininin erkekleri arasında yaygın olan ortak bir kişilik yapısı vardır: "Delikanlılık".
   Erkeklerde ergenlik çağıyla başlayan ve genellikle orta yaş sınırlarına kadar devam eden delikanlılık ruhu kişinin tavır ve davranışlarını büyük ölçüde etkiler. Temel vasfını "delikanlılık" olarak tanımlayan bu kitlenin ortak tavır ve davranış biçimleri vardır.
   Kendine göre çeşitli prensipleri olan bu kişilik yapısının ileri safhalarında olayın bir felsefe ve ahlak sistemi haline geldiği görülür. Kendine göre doğruları yanlışları ve erdemleri olan bir delikanlı ahlakı vardır. Bu sisteme göre arkadaşının, komşunun, mahallenin karısına kızına göz dikmek büyük ahlaksızlıktır. Fakat tanımadığı birinin karısını, kızını iğfal etmek çapkınlık, delikanlılıktır. Yakınlarının, mahallenin kadınlarına ve kızlarına karşı da göstermelik bir koruma ve kollama mantığı vardır. Lafa gelince, doğruluk, dürüstlük ya da kendi tanımlarıyla "harbilik" delikanlılığın değişmez düsturudur, ama yolunu bulur, kalıbına uydurursan her türlü sahtekarlığı yapmak uyanıklık olarak takdir görür.
   Genelde kendini kanıtlama üzerine kurulu bu kültürde gergin, asabi ve saldırgan bir ruh hakimdir. "Bunalımlı ve psikopat takılmak", ani çıkışlar, dengesiz hareketler yapmak, her an kavga ya da gerilim çıkarmaya hazır olmak ne kadar delikanlı olunduğunun bir göstergesidir. Dışarıya karşı daha caydırıcı bir görünüm verebilmek, çekinilen birisi olabilmek için kendine aşırı dengesiz bir görünüm vermek de sık başvurulan bir yöntemdir. Tespih, zincir gibi aksesuarlar da delikanlılığın vazgeçilmez parçalarıdır.
   Sohbetleri genellikle maç, kavga ya da cinsellik üzerine yoğunlaşır. Kulaktan dolma bilgilerden, gazete haberlerinden edinilen kırık dökük malzemeyle, siyasi, ekonomik ya da sosyal konularda konuşmak, kendi deyimleriyle "geyik muhabbeti" yapmak makbuldür.
   Kimseyi "takmama", "kafasına göre takılma", asilik gibi ferdi özellikler taşıyan "delikanlı" sosyal ve ideolojik dürtülerini ise "taraftarlık" zihniyetiyle tamamlar. Fanatik bir taraftar psikolojisi vardır. Taraftarlık, futbol takımı, arkadaş grubu, aynı mahallenin, aynı caddenin çocuğu olma, aynı işi yapma (örneğin minibüsçü, taksici, vs.) gibi çeşitli yapıların herhangi birinde ya da hepsinde kendini gösterir. Taraftarlar arasında birbirini koruma ve kollama da delikanlılık ahlakının bir parçasıdır.
   Yaş ilerledikçe, kişinin sosyal, ekonomik ve kültürel düzeyinde ulaştığı aşama ile orantılı olarak delikanlı karakterinden bir uzaklaşma ve yeni şartların gerektirdiği farklı adamlık dini kişiliklerine doğru bir kayma görülür. Sosyal seviye olarak fazla ilerleme kaydedememiş, alt kültür düzeyine mensup kişilerde, vasıfsızlığın verdiği kompleks ve kimliksizliğin bir sonucu olarak delikanlı karakterini tam bir kimlik olarak benimseme hali oluşur. İşiyle, mesleğiyle, zenginliğiyle, kültürü ve zekasıyla toplum içinde sivrilemeyeceğini, ön plana çıkamayacağını, hava atamayacağını anlayan kişi delikanlılığa dört elle sarılma ihtiyacı hisseder. Hayatının sonuna kadar da bu ruhu taşır. Toplumun büyük kesimi de bu durumda olduğu için delikanlı karakteri çoğunluğun ortak ve geçerli karakter yapısını oluşturur, yadırganmaz, aksine kabul ve destek görür.
  
   SAYGI ANLAYIŞI
  
  
   Adamlık dinine göre "saygı" göstermek, yerine göre nazik davranmak ve çeşitli ortamlara göre kurallaştırılmış söz ve hareket kalıplarını suni bir tarzda uygulamaktır. Saygı, kişinin toplumda bir yer edinmesine yardımcı olan, ortamına ve kişisine göre şekli, süresi değişen ve katlanılması gerektiğine inanılan bir tavır farklılığı olarak kabul edilir.
   Adamlık dininin yaşam felsefesi ikiyüzlülüğe ve sahtekarlığa dayalı olduğu için, saygı da zorla ve istenmeden gösterilir. Kişi, saygı göstermek zorunda olduğu anlara tahammül eder. Saygı, karakterin bir parçası değildir. Bu yüzden adamlık dininde kişinin en rahat ettiği ortamlar hiç kimseye saygı göstermek zorunda olmadığı ve gerçek karakterini rahatlıkla gösterebildiği ortamlardır. Bu tür ortamlarda kişinin üslubunun bozukluğu, ahlak anlayışının çarpıklığı, kişiler hakkındaki gerçek düşünceleri ve gerçek tavrı ortaya çıkar.
   Saygı anlayışı mekanlara ve ortama göre değişim gösterdiği gibi yaşa göre de değişir. Adamlık dininde kişinin kendine güvendiğini, hiç kimseyi önemsemediğini, dolayısıyla kimseye karşı bir korkusu olmadığını yani şahsiyetinin tam gelişmiş olduğunu ispat etmesi, "rahatlık" adı altında son derece basit ve saygısız davranmasıyla olur. "Rahat" olarak algılanan ortamların kendine has davranış ve konuşma tarzları vardır. Yüksek sesle kahkahalar atma, bacaklarını mümkün olduğunca açarak oturma, hiç tanımadığı birinin evinde buzdolabını açma, arkadaşına gittiğinde odasını karıştırma, dolabını açıp kıyafetlerini giyme, ayaklarını mümkün olduğunca yükseğe uzatarak, yatar vaziyette oturma, samimiyet adı altında sürekli densizlik yapma, yakın mesafeden bağırarak yüksek sesle konuşma, küfürlü konuşma, bütün esprilerine cinselliği katma bunların en belirginleridir.
   Bu toplum içinde doğan insan ise, söz konusu kültürü uzun bir eğitim süreci içinde benimseyecektir. Bilinç kazanmaya başladığı andan itibaren, önce ailesi, sonra da yakın çevresi tarafından adamlık dininin kültürü ile yoğrulur. Gittikçe kendi şahsi menfaatleri için diğer insanları kullanmayı, "gemisini kurtaran kaptan" olmayı, mal, makam ve mevki hırsını öğrenir. Cahiliye toplumu insanları, ona "adam" olmak için neler yapması gerektiğini birer birer aşılar.
  
   DİĞER BAZI KİŞİLİK BOZUKLUKLARI ÖVÜNMEK VE HAVA ATMAK
  
  
   Fiziksel özellikleriyle övünmek (kendini dünyanın en çekici erkeği ya da kızı zannetmek), kıyafetiyle hava atmak, arabasıyla hava atmak, mesleğinin havasına girmek (doktor, avukat, profesör, esnaf karakteri...), önemli ve ciddi adam havasına girmek, bilgi ve kültürüyle, zekasıyla havaya girmek, okuluyla övünmek, dayısıyla, amcasıyla, sülalesiyle övünmek, eskiden ne kadar zengin olduklarını anlatmak, konuşmayı ve ortamı kendini övecek duruma getirmek; ima yollu kendine dikkat çekmek; kendini her konuda haklı göstermek, vs...
  
  
   Bilmişlik ve Ukalalık
  
   Adamlık dini insanı herkese her konuda fikir verecek bir akla sahip olduğu kanaatindedir. Sağdan soldan duyduğu yarım yamalak, kulaktan dolma bilgileri, başına gelen olaylardan kendince çıkardığı ilkel sonuçlarla sentezleyip büyük bir hayat tecrübesi edindiğini sanır. Herkese her fırsatta bu tecrübeyi ispatlamaya çalışır. Burada akıl, zeka, ahlak ve kültür gibi özellikler ikinci derecede kalır. En büyük prim yapan unsur, yaş faktörüdür. Bu üstünlük (!) "sen gelirken biz gidiyorduk", "ben senin küçüklüğünü bilirim" gibi ifadelerle vurgulanır.
   Fikir öne sürdüğü, bilmişlik yaptığı herhangi bir konuda haksız olduğu anlaşılsa bile, haksızlığını kabullendiği çok nadir rastlanan bir durumdur. Yanılmak, hata yapmak, haksızlığının ortaya çıkması adamlık dini insanının hiç işine gelmez. Çünkü zaten asıl önemli olan bir sonuca varılması, doğruların, gerçeklerin ortaya çıkması değil, kendi komplekslerinin tatmin bulmasıdır.
   Bu tür bir ortamda yetişen çocuklarda da, daha küçük yaşlardan benzer özellikler yerleşmeye başlar. Örneğin kültürlü, entellektüel, varlıklı bir ailenin çocuğu çoğunlukla bilmiş, ukala, insanları küçük gören, kendini her konuda haklı ve yeterli sanan bir kişilik edinir. Bunlar dışında kalan diğer bazı kişilik bozuklukları da şunlardır:
  
   Özenti Kişilik: Araba kullanırken rallici, araba yarışçısı gibi bir havaya girmek; beraber olduğu insanların psikolojisinden etkilenip o psikolojiye girmek, yabancı hayranı olmak (Amerikalı, İtalyan, Fransız... özentisi olmak), meşhur kişilere, film veya roman kahramanlarına özenmek, saçını, kıyafetini ona göre seçmek, ayarlamak, "cool takılmak", vs..), değişik kültürleri benimseme (rock kültürü, pop kültürü), hobi adı altında garip zevklere sahip olmak, olmadık prensiplere sahip olmak...
  
   Herkesten Farklı ve Orjinal Olma Çabası: Kendine özgü çeşitli konuşma ve davranış kalıpları geliştirmek, bir konuya çok üstten bakar, o konuyu çoktan aşmış takılmak, başkalarının zevk aldığı, beğendiği şeyleri küçümsemek, ortamla ilgilenmeyip başka şeylerle ilgilenmek, herkesten farklı kitaplar okumak, herkesten farklı müzikler dinlemek, herkesten farklı kıyafetler giymek...
  
  ADAMLIK DİNİNDE "LİSELİ" PSİKOLOJİSİ
  
  
   Adamlık dini insanın yalnızca gündelik davranışlarını değil, tüm hayatını düzenleyen felsefeyi ve bakış açısını da belirler: Kimler arkadaş olarak seçilir, insan ayırımı nasıl yapılır, insanın doğruları ve yanlışları neler olmalıdır gibi... Lise dönemi, insan yaşamında, adamlık dininin temellerinin atıldığı en kritik dönemlerden birisidir. Genç kitlelerde, adamlık dininin öngördüğü kavramlar, psikolojiler, davranış biçimleri, tepkiler ve ahlak anlayışı bu dönemde şekillenir.
   Bu dönemde öğrenciler arasında bir rekabet ortamı oluşur. Derste ve not almada rekabeti öğrenen kişi bunu ileriki hayatında karşısına çıkacak konularda da uygulamaya başlayacaktır. Rakip olunan konularda birbirini ezmek son derece normal karşılanır; ancak aynı kişilerle ortak menfaatler söz konusu olduğunda birbirini kollamak da aynı şekilde doğaldır. Örneğin, okul dışındaki ortama karşı ortak bir birlik ruhu oluşur, fakat sınıflar arasında veya sınıftaki gruplar arasında amansız bir rekabet yaşanır.
   Adamlık dininin, insanları menfaatlere göre sınıflandırma alışkanlığı da lise döneminde belirir. Liselerde en çok göze çarpan manzara, ortak menfaat gruplarıdır. Bunlar genelde aynı gelir seviyesine mensup aile çocuklarının veya aynı sosyo-kültürel çevrelerden gelen öğrencilerin, veya çalışkan olanların ya da avami deyimle "fırlama" olanların biraraya gelmesiyle oluşan gruplardır. Sınıfın tamamıyla ancak diğer sınıflara veya hocalara karşı birleşmek gerektiği zaman biraraya gelinir. Bu çarpık mantık da ilk olarak lise döneminde gelişir. Liselerde, genelde popüler olan, takdir gören kişi, zenginliği, güzelliği ya da "fırlamalığı"yla popüler olur. Bu kişilerin yürüyüşleri, giyiniş tarzları, konuşma üslupları, el hareketleri bütün okulda moda olur ve taklit edilir. Her dönemde liselerin kendine has yürüyüş, gülüş, kıyafet stilleri vardır. Umursamaz bir hava, küstah ve etrafı önemsemeyen bir yüz ifadesi, tek omuzda çanta, sallanarak ağır ve umursuz bir yürüyüş klasik stildir. Yüksek sesle kahkaha atma ve küfürlü konuşma da bir karakter göstergesi sanılır ve kabul görür. Arkadaş gruplarında konuşulan konular da genelde bellidir. Kızlar beğendikleri çocuklardan, giyimden ve makyajdan bahsederken, erkekler de aralarındaki deyimle "kız muhabbeti" yaparlar. Bunun haricinde ise kıyafet, maç, hocalar ve dersler konuşulan diğer konuları oluşturur.
   İnsanları karakter ve ahlaklarına göre değil, maddi zenginlikleri ile değerlendirme saplantısı, ilk örnekleri lise döneminde ortaya çıkan bir adamlık dini hastalığıdır. Liselerde zengin görünmek son derece önemlidir. Bunun için özel olarak çaba harcanır. Genelde herkesin ünlü markalardan giyindiği bir gruba, vasat giyimli biri pek yanaşamaz. Ya da genelde yakışıklılıkları veya güzellikleriyle ünlü bir grubun içine çirkin biri katılamaz. Gruba katılabilmek için güzel ya da zengin olmak şarttır. Güzel ve zengin olanların genelde nazı çekilir, şımarık tavırlarına göz yumulur. Çünkü onlar grubun, dolayısıyla kendisinin prestij ve övünç kaynaklarıdır. Okula servisle gitmek bile bir yaşa kadar zenginlik belirtisi olarak kabul edilir. Zengin gözükebilmek için standart okul kıyafetine elden geldiğince eklemeler yapılır. Kızlar kaliteli, pahalı tokalar takarak zenginliklerini vurgulamaya çalışırlar. Kız-erkek hemen herkeste marka merakı vardır. Formanın üstüne giyilen marka kazaklar, çoraplar, kravatlara yapılan eklemeler zengin olduğunu ispat etme çabasından kaynaklanır. Bu nedenle o dönemde ailenin lisedeki çocuğunu en çok sevindireceği olay ona marka bir kıyafet satın almasıdır. Maddi durumu iyi olmayanlar da, zar zor para biriktirip satın aldıkları birkaç marka giysiyle kendilerini kabul ettirme yarışına girerler. Çünkü en önemli değer yargısı, para ve onun göstergeleridir. Etraftan takdir görmenin, "popüler" olmanın yolu, paradan geçmektedir.
   Kötü ahlak özellikleri güzel görülmeye başlanırken, iyi özellikler de kötülenmeye başlanır. Tevazu, kalenderlik, dürüstlük gibi tavırlar itici gelmeye başlar. Çalışkanlığa da sadece okul içi ilişkide önem verilir. Okulda not alma, kopya çekme, ders çalıştırma gibi sebepler bazı çalışkan ama asosyal tiplerle arkadaş olma zarureti getirir.
   Arkadaş seçiminde kendisini en çok eğlendirecek tipi bulmak önemlidir. Birinci planda ahlaki yapısına bakılmaz. Öncelikle kendini eğlendirmesi, "sulu espriler" yapması önemlidir. Şaklabanlık nitelikleri göz önüne alınarak, kiralama mantığıyla arkadaş seçimi yapılır. Bu yüzden arkadaşlıklar hep geçici olur, sağlam temellere dayanmaz. Gerçek karakterler oturmaya başladığı zaman herkes birbirinden kopmaya başlar. Çünkü yaş büyüdükçe güldürmeden, eğlendirmeden ziyade daha güçlü menfaatler gerekli olmaya başlar.
   Herkesin bir "en iyi arkadaşı" mutlaka vardır. Ona erkek veya kız arkadaşıyla arasında geçenleri anlatır, arkadaşının bu konu hakkında bildiği bilgilerin miktarı onunla samimiyet derecesini gösterir, onunla sırlarını paylaşır. Herkes hakkındaki düşüncelerini bir tek ona anlatır ve ondan da kendisine anlatmasını bekler. Bu bir sır dostluğudur. Hiç kimsenin bilmediği yönlerini birbirlerinin bilmesi her iki tarafta da tatmin yarattığı için herkesin mutlaka bir sır dostu olur. Etrafı kıskandırıp bir şeyler biliyormuş havası yaratmak için samimi arkadaşlar birbirleriyle fısıldaşırlar, kalabalık ortamlarda göz göze gelip gülüşürler.
   Arkadaşın güzel ahlaklı olması, mümin olması, imanı, dürüstlüğü akla bile gelmez. Çünkü bu tip konuların önemi, lise döneminde genel olarak kavranmaz. Dindar olanla alay edilir, asosyal olarak kabul edilir. Bu yüzden kimse kolay kolay inançları hakkında konuşmaz. Buna karşın, müslümanlık harici dinler saygı ve ilgi görür.
   Karşıt cinsler arasındaki ilişkiler, birbirinden istifade etmeye dayanır. Erkekler, samimi olma bahanesiyle sürekli, kızlara el şakaları yapar, üstü kapalı "sarkıntılık" ederler. Kızlar için de sınıfın en zengini, en yakışıklısı ile "çıkmak", arkadaşları içinde ayrı bir övünç kaynağı olacaktır. Kızlarla erkeklerin oluşturduğu grubun içinde eş değiştirmeler de olur. Birbirlerinden sıkıldıkları zaman ayrılıp diğerinin eski arkadaşıyla "çıkmaya" başlar. Ayrıldığının arkasından da muhakkak konuşur.
   Herkes pazartesi sabahları okula gittiğinde anlatacak bir şeyleri olabilmesi için hafta sonunda gezmek zorundadır. Eğer o hafta sonu bir yere gitmemişse hafta başı onun ezikliğini hissetmemek için kafasında senaryolar üretir ve bunu gerçekmiş gibi anlatır.
   Kızlar da, erkekler de genel üslup olarak "laf dokundurma" ve sivri dilli olmayı benimserler. Bu, etrafın vicdansız ve kaba olmasına karşı bir nevi savunma tarzında kişiye yerleşir ve normal üslup halini alır. Okullarda genelde grup psikolojisi hakim olduğu için aslında çok sakin ve rahat bir ruh haline sahip olan kişi, okula gidince birdenbire içinde olduğu grubun ruh haline bürünür. Hiç yapmayacağı şeyleri yapmaya, hiç söylemeyeceği şeyleri söylemeye başlar. Bir kişinin yaptığı hatalı ve çirkin bir tavır grup içinde hoş karşılanır. Tek başına yapmaya cesaret edemeyeceği şeyleri yapar. Arabasıyla sürat yapar, gerekirse grubunda takdir toplamak için hayatını bile tehlikeye atar. Hocalara kafa tutar, kızlara laf atar; böylece grup içinde ayakta kalmaya çalışır.
   Adamlık dininin en önemli vasıflarından biri olan insanların rızasını arama da, yine lise yıllarında görülür. Öğrencilerde kendini ispat etme çabası yaygındır. Öğrenciler, sürekli olarak, hocalarına, arkadaşlarına, ailelerine, kendilerini beğendirmeye çalışırlar. Bunların hepsini ayrı ayrı razı etmeleri gerektiği için çok çeşitli karakterlere bürünürler. Bu nedenle oldukça çarpık bir şahsiyet gelişir; adamlık dininin kişiye ve ortama göre karakter değiştirme özelliği bu dönemde kazanılır. Kişinin karakterini belirlemede kendi iradesi değil çevresinin ondan beklediği yapı geçerlidir. Herkes ve heryerden ayrı bir talep geldiği için; itidalsiz, istikrarsız, nabza göre şerbet veren, kaypak bir ahlak geliştirir. Bu
   Öğrencilerin kendi aralarındaki farklı tiplemelere adamlık dininin çeşitli versiyonlarında rastlanılır. Bunları, yine öğrencilerin kendi aralarında taktıkları şu isimler altında genelleyebiliriz:
   "Fırlama" Tip: Bunların en büyük özellikleri herşeye karşı umursuz ve cesur "takılmaları"dır. Her konuşma, olay ve ortamda aykırı olmalarıyla tanınırlar. Hocalara kafa tutar, sürekli herkesle alay eder, kendilerine aşırı güvenir, sürekli espri yaparlar. Bu tipler, aslında genelde duygusal ve ezik olurlar, bu ezikliklerini sivri ve uç hareketlerle kapatmaya çalışırlar. Dışarıya duygusallıklarını asla belli etmezler, kaba konuşmalar yapar ve duygusuz gibi görünmeye çalışırlar. Sınıfın kendilerinden beklediği tavrı göstermeleri gerektiği için asla korktuklarını ve üzüldüklerini belli etmezler. Genelde partilere, davetlere bu tipler mutlaka davet edilirler, çünkü bunlar herkesin gülmesini, eğlenmesini sağlayan "soytarı" karakterli tiplerdir.
   "Bunalım" Tip: Sürekli sıkıntılı, hiçbir ortama uyum sağlayamayan, karamsar tiplerdir. Sürekli olarak herşeyden şikayet eden bir yapıları vardır. Hiçbir şeyi beğenmez ve herkese bir kusur bulurlar. İçlerine kapalı ve düşüncelerini açığa vurmayan bu tiplerin genelde arkadaş çevreleri pek yoktur. Eğlendirici bir yönleri de olmadığı için bu tiplere rağbet olmaz.
   "Ukala" Tip: Bunlar genelde aileleri zengin olan tiplerdir. Her yerde ve her durumda zenginlikleriyle ön plana çıkmak isterler. Kavgalarda, sınıf geçme durumlarında, konuşmalarda ailelerini öne sürerek işin içinden sıyrılma yolunu benimserler. Şahsiyetlerini ailelerinin servetinde arayan tiplerdir.
   "İnek" Tip: Kendilerini çeşitli fiziksel eksikliklerinden ötürü arkadaşlarından aşağı görürler. Bu açıklarını kapatmak için özellikle bilgilerini göstererek ve derslerine ağırlık vererek sivrilmeye çalışırlar. Bazen özel konular üzerinde uzmanlaşarak dikkat çekmeye çalışırlar: Motosikletler, sinema, elektronik, bilgisayar, koleksiyonculuk, vs. gibi. Her ortamda bu konular hakkında konu açmak ve bilgilerini gösterebilmek için fırsat kollarlar.
   Lise dönemi, saydığımız insan tiplemelerinden oluşan, ve adamlık dininin değer yargılarının zihinlere işlendiği bir dönemdir. Güldüren, zengin, beraberken gösteriş yapılabilen kişi olmak gibi etkenler bu dönemin ana değer yargılarıdır. Genç insan, diğer insanları ahlaki özellikleri (örneğin dürüstlüğü, samimiyeti, fedakarlığı, içtenliği, ve en önemlisi imanı) ile değil, kendisine sağlayabileceği çıkarlara göre değerlendirmeyi burada öğrenir. Yaş büyüdükçe de lisedeki güldürme eğlendirme, beraber gösteriş yapma gibi çıkarlardan daha da güçlü çıkarlar devreye girmeye başlar.
   Lise döneminin bir başka olumsuz katkısı ise, insanlara amacını bilmediği kurallara körü körüne itaat etme alışkanlığını kazandırmasıdır. Sadece kuralların geçerli olduğu böyle bir ortamda akıl ve vicdan mekanizmaları ister istemez geri plana itilir ve bu özelliklerin gelişebileceği en verimli dönemde bunlar körelmeye terkedilirler. Bu yüzden liselerde akla göre karar verme, vicdana göre hareket etme, güzel ahlak gösterme gibi kavramlar öğrencilere tamamen yabancıdır. Gelişme çağının büyük bir bölümünü okullarda geçiren, aklını ve vicdanını bu zamanın hiçbir anında kullanamayan öğrenci, elbette bundan sonraki hayatında da bu meziyetlerden habersiz bir yaşam sürdürür.
  
   ADAMLIK DİNİNDE "FLÖRT" PSİKOLOJİSİ
  
  
   Lise döneminde başlayan ya da bu dönemden bir süre sonra devreye giren bir diğer adamlık dini kültürü ise, flört psikolojisidir. Flört dönemi, tamamen çıkarcı ve bencil bir biçimde yetiştirilen genç kadın ve erkeklerin çarpık bir kadın-erkek ilişkisi kurmaya başladıkları ve bir sonraki aşama olan çarpık evlilik anlayışına hazırlandıkları dönemdir.
   Bir kıza kendisiyle flört etmesini, ya da yaygın deyimle "çıkmasını" teklif eden bir erkek hareket tarzı, konuşma üslubu, sıkıntıları, kaprisleri, gezilen yerleri ve yakınlaşma tarzıyla, tümüyle belirlenmiş bir paket programı karşı tarafa teklif ediyor demektir. Bu programın, karşılıklı güvensizliğe dayalı, uygulandığında her iki tarafı da küçük düşürecek, şahsiyetlerini kaybettirecek bir yapısı vardır. Bu ilişki modeli, yıllardır insanlar arasında temel kaidelerini koruyarak, sadece zamanın şartlarına göre gidilen yer ve kıyafetler, üslup ve tavırlar farklılaştırılarak uygulanır.
   Flört dönemi yaşanırken iki tarafın da içinde bulunduğu ruh hali, kafa yapısı, olaylara bakış açısı aynıdır. Zaten böyle bir dönemin yaşanabilmesi için ilk şart bu dönemin gerektirdiği ruh hali içinde olmaktır. Normal bir ruh hali içinde bu sistemin gerektirdiği tavırları takınmak imkansızdır. Bu özel psikoloji, iki tarafın da sadece duygularının hakim olduğu, aklın ve ahlaki değer yargılarının geçerli olmadığı bir ortamda yaşanabilir.
   Beraberliğin başlayıp başlamamasına karar verilirken en büyük pay, etrafa bu beraberlikle ne kadar gösteriş yapılabileceğidir. Beraber olunan kişi sevilmese bile, etrafa rahat rahat gösterilecek birinin bulunması, gidilen bir yere yalnız gidilmemesi önemlidir. Çıktığı birinin olmaması ise, o kişi için utanç vericidir. Her iki taraf da karşı tarafı kendisine bağlamak için kendi şahsiyetlerini kullanmaz, /dürüst olmazlar. İkinci bir kişiliğe bürünüp onunla hareket ederler.
   Birbirleriyle beraber olmak isteyen iki kişinin tanışma, karşılaşma, konuşmaya ve buluşmaya başlama şekilleri hep aynı tarzda gerçekleşir:
   Kız (veya erkek) beğendiği kişiyle tanışmak için belirli ortamlarda bulunmaya başlar. Önce bir davette, okulda ya da yazlık yerde bir kişiyi gözüne kestirir. Ona gözükecek şekilde etrafında dolaşmaya, dikkat çekici kahkahalar atmaya başlar, grubuna girmeye ve arkadaşlarıyla tanışmaya çalışır. Bunları yaparken özellikle beğendiği kıza (veya erkeğe) karşı ilgisini hissettirmemesi şarttır ama, gerçekte bütün dikkati onun üzerindedir.
   Tanışma gerçekleştikten sonra ilk bakılan özellikleri fiziksel görünüm ve zenginliktir. Arabasının markası, oturduğu muhit, gittiği yazlık yer, okuduğu okul, babasının işi, kıyafetlerinin markası, taktığı takılar, aşağı yukarı ilk tanışmada onun hakkında ilgilenip ilgilenmeme açısından bir fikir verir. Bütün bunlar kafada bir değerlendirmeye tabi tutulur ve kar-zarar hesabı yapılarak karşı tarafla çıkıp çıkmama kararı verilir.
   Tanışma faslından sonra sıra telefon numaralarının alınması ve bir yere davet etmeye gelir. Davet edenin önce erkek olması önemlidir. Gidilen yerlerde parayı erkek ödemek zorundadır. Bu, kıza sahip olduğunu göstermenin bir yöntemidir. Ertesi gün kız, gün boyunca telefonun gelmesini bekler ve evden çıkmaz. Erkek ise özellikle çok ilgili görünmemek için hemen aramaz, geç vakitlerde arar. Telefonla konuşurken çoğu filmlerden görülmüş olan ilginç hareketler yapılır (örneğin ahizenin kordonu ele dolanır) ve etraftaki her türlü şeyle alaka kesilir. Kızın, istemese de, biraz ağır davranması gerekir. Birbirlerinden belirli süre ayrı düştüklerinde her iki tarafta da romantik tavırlar ortaya konur. Duygulu buldukları şarkılarda ağlar, kendilerini yapay bir bunalım içine sokarlar.
   Görüşmeye başlandıktan sonra bütün zevklerin yeni bir ayarlaması yapılır. Karşı tarafın zevkine göre giyinme, müzik dinleme, anlamadığı şeylerden anlıyormuş gibi görünme, karşılıklı yaranma, kısaca bir sahtekarlık süreci başlar. Adamlık dinindeki temel psikoloji olan "birbirinin rızasını gözetme" durumu en üst düzeylerde yaşanır. Olayın ciddiyeti arttıkça karşılıklı hediyeler alınmaya başlanır ve zamanla alınan hediyelerin değerleri artar. Bu arada alınan hediyeler ailelere, arkadaşlara gösterilerek hava atılır. Kendisinin bu hediyelere layık olacak kadar beğenildiği belirtilir. İki taraf da birbirlerinin aileleri ve çevreleri hakkında bilgi edinmeye çalışır. Ailesi eğer zenginse bir an önce karşı tarafa evini göstermek ister. Ailesi zengin değilse, evinden uzak tutmaya çalışarak bir yalan çarkının içine girer. Sahip olmadığı şeyleri sahipmiş gibi, gitmediği yerleri gitmiş gibi anlatmaya başlar. Karşı tarafın kendisine buna göre değer vereceğini bildiği için bunu büyük bir ustalıkla yapmaya çalışır. Çevresini kalabalık gösterme de bir zenginlik alametidir. Tanımadığı insanları tanıyormuş gibi anlatır. Konuşulan konular hep bellidir. Kültüre dayalı, kafasını kullanması gereken ya da inançlarını belli edecek konulardan hiç söz etmezler.
   "Çıkma" olayı, arkadaş çevresine hava atabilmek açısından da oldukça önemlidir. Bir erkek ne kadar fazla kişiyle beraber olmuşsa o kadar "havalı" olur. Ayrıca, erkeğin güzel vücutlu bir kızla çıkması ve ona vücudunu sergileyecek kıyafetler giydirmesi, arkadaşlarının gıpta ve hayranlığını kazanmak amacı taşır. Kızlar da genellikle gösterişli bir arabaya sahip olan erkeklerle çıkmayı tercih ederler. Çünkü okul çıkışında arkadaşlarının arabayı görmeleri, kendileri için bir itibar kaynağı olacaktır. Beraber olduğu kişinin evinin güzel olması da arkadaşlarının bunu görüp takdir etmesi açısından önemlidir.
   Beraberlikler sevgi ve saygıya dayalı değildir. İlişki, sürekli boş vakit geçirme, gezme, yemek yeme, çevreye hava atma ve karşılıklı faydalanmaya dayalı olduğu için zamanla ilerleyen ilişkide artık kavgalar ve bıkkınlık alametleri görülmeye başlar. Kızlar genelde her kavgada ağlar, erkekler de önemsemez ve duygusuz görünmeye çalışırlar. Birbirlerini sahiplenmeleri, birbirlerine sürekli baskı yapmaları ve aralarındaki güvensizlik ortamı bir süre sonra sıkıntıya dönüşmeye başlar.
   Arada vefa ve sadakat gibi kavramlar bulunmaz. İki taraf da, karşısındakinin kendisinden daha güzel ya da yakışıklı, daha zengin ve popüler birini bulduğunda, ilk fırsatta kendisini terkedeceğini bilir ve sürekli bunun tedirginliğini yaşar. Zaten her fırsatta bu konu dile getirilip bir tehdit unsuru olarak kullanılır. Karşılıklı saygı da bir süre sonra kaybolmaya başlar. Birbirlerini gözlerinde büyüttükleri, birbirlerinin sonuçta aciz birer insan olduklarını zamanla farkettikleri için, karşı tarafın en ufak bir acizliğinde bile ondan soğur ve ona olan sevgilerini yitirirler. Karşı tarafın uykudan yeni kalkmış hali, terlemesi, yüzünde sivilce çıkması, hastalanması, ona karşı sevgisinin azalmasına sebep olur.
   Toplu ortamlarda sık sık birbirlerini aşağılarlar. Özellikle "aptal aşık" konumuna düşmemek için arkadaşlarının yanındayken onu beğenmediğini ifade eden, kusurlarını ortaya çıkaran konuşmalar ve gülüşmeler sık sık yapılır.
   Tüm bunlara rağmen daha iyi birini bulamama korkusu ilişkiyi devam ettirir. Aradaki kavga ve ayrılmalara rağmen yeni birini bulamayınca birbirlerine dönerler. İyi-kötü çıktığı birisinin bulunması, etrafta tek başına bilinmekten daha iyidir.
   Ayrılma durumlarında ilk kimin bırakacağı da çok önemlidir. Sırf ilk bırakanın kendisi olması için bile ayrılanlar çok olur. Arada kavga çıkarmak ve kapris yapmak ise "kolay biri olmama" açısından çok önemlidir. Ayrılmanın ardından eğer barışma söz konusuysa alacağı hediye önemli olur. Çünkü alacağı hediyenin maddi değeri kendisini ne kadar sevdiğini gösterecektir. Flört dönemi kızın da erkeğin de şahsiyetlerinin, ahlak değerlerinin, kendilerine saygılarının yavaş yavaş kaybolmaya başladığı bir dönemdir. Sadece gösteriş, maddiyat, cinsellik, karamsarlık ve samimiyetsizlik üzerine kurulu böyle bir dönemin herşeyi yeni öğrenip yetişmeye başlayan bir insanın üzerinde ilerki hayatını da etkileyen yıkıcı ve kalıcı etkileri olur.
   Tüm bu saydıklarımız, adamlık dininde "flört" ya da "çıkma" olarak bilinen ilişki modelinin gerçekte ne denli boş, ne denli sıkıntı verici olduğunu göstermektedir. Oysa, dışarıdan bakan pek çok insan için, flört dünyanın en zevkli, en güzel şeyi gibi gözükür. Bu imaj, özellikle konuyla ilgili filmler sayesinde oluşmuştur. Binlercesi çevrilmiş olan bu filmlerde flört, iki insanı da son derece mutlu eden, hayatı toz pembeye dönüştüren, insana hayatının en güzel anlarını yaşatan bir ilişki olarak gösterilir. Fakat bu süslü tablo, gerçeklerle hiçbir zaman uyuşmaz. Çünkü adamlık dininde, diğer tüm ilişkiler gibi, kadın erkek ilişkisi de samimiyetsiz ve çıkarcı bir mantıkla yürütülmektedir. Her iki taraf da, kibirleri, "hava atma" merakları, samimiyetsizlikleri, güvensizlikleri nedeniyle sıkıntı verici, bunaltıcı bir ruh haline girer.
  
   ADAMLIK DİNİNDE "EVLİLİK" PSİKOLOJİSİ
  
  
   Adamlık dininde evlilik dönemi, genç kız ve erkeğin belirli bir yaşa gelmesiyle başlar. Artık anne ve baba çocuklarının "mürüvvetini" görmek ve yıllardır verdikleri emeklerin karşılığını yavaş yavaş almak istemektedirler. Genelde adamlık dininin evlilikleri, flörtten farklı olarak, doğal tanışmalarla olmaz. Bunun için suni karşılaştırmalar ve tanışmalar ayarlanır. Bu karşılaştırmaların da her yerde bilinen ve tanınan ustaları vardır. Çevrede gençleri biraraya getirmesiyle ünlü genelde yaşları ilerlemiş bu kişiler vakitlerini uygun kültürde, uygun zenginlikte, uygun güzellikte ve uygun muhitte oturan gençleri aramakla geçirirler. Hemen her ailenin böyle bir büyüğü ya da tanıdığı olur.
   Böylece evlilik döneminin tanışma faslı başlamış olur. Tanışma ayarlandıktan sonra iki taraf da birbirlerini ailelerinin onlara öğrettiği süzgeçlerden geçirmeye başlar. Nihayet ailesinin küçüklükten beri onun için harcadığı zaman ve imkanın karşılığını onlara verme zamanı gelmiştir. İyi bir evlilik hem çevresi hem kendisi hem de ailesi için gerekli ve şarttır.
   Tanışmadan sonra eğer her iki taraf da birbirlerinin takısını, kıyafetinin markasını, ya da arabasını birbirlerine uygun görmüşse, tanışmadan sonra bir yemek ve buluşma ayarlanır. Bu buluşma için kıyafet beğenme süresi en az bir haftadır. İki taraf da sürekli bu buluşmada ne giyeceğini düşünür. Hatta bu düşünme olayına aileler ve arkadaşlar da katılırlar ve giyilecek kıyafet el birliği ile ayarlanır.
   İki tarafın evliliğe ikna olması için o kadar uzun bir zamana gerek olmaz. Kadın, erkeğin kendisini geçindireceğine kanaati gelirse evlenir. Erkeğin de kadının kendisini iş veya sosyal çevresinde iyi temsil edeceğine, yanında iyi görüntü vereceğine ikna olması gerekir. Nişan kararlaştırılır. Nişan, "birlikte çıkma"nın toplum tarafından onaylanmış halidir.
  
Türkçe edebiyatından 1 metin okudunuz.