🕥 30 分の読み取り時間
Alfa Cellatlari - 4
合計単語数は 3842 です
一意の単語の合計数は 2108 です
31.2 の単語が最も一般的な 2000 単語に含まれています
44.4 の単語が最も一般的な 5000 語に含まれています
52.0 の単語が最も一般的な 8000 単語に含まれています
Pallent iki gün sonra patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Dünya'da yapacağı binlerce iş vardı. Yaratılacak imparatorluklar, alt edilecek düşmanlar. Elinden geldiği kadar ilgilenmeye çalışmıştı ancak Dünya içi ilişkiler kolay değildi. J.K.R. kafeste bir devdi.
Dünya saatiyle, geldiğinin üçüncü gecesi ortadan kayboldu. Büyük Adam'ın gece işlerini görmek ve isteklerini sormak için üst kata çıkan hizmetçi kadın onu bulamamıştı. Lattimer "e haber vermek için hemen aşağıya koştu. Lattimer haberi duyunca dondu. Büyük Adam'ı oda oda aradılarsa da bulamadılar. Büyük bir panik başladı.
- Anlamıyorum. Yerin dibine girmedi ya bu herif!
Mayor "Kim bilir?" dedi. "Saatlerdir hiç kimse görmemiş. Kimse bir şey bilmiyor. Hiç kimse ziyarete gelmedi. Otelin içinde ve dışında kim varsa ekrandan izleniyordu. Buraya geldiğinden beri otelden her çıkışı gizli tutulmuştu."
— Yatak odasının servis kapısında bir şey var mıydı?
— Kapalıydı.
— Emin misin?
Kapıdaki koruyucuyu çağırdılar.
-; Sadece beş dakika ayrılmıştım, dedi. Puro getirmemi istedi. Servis masasındaki adama telefon ettim; ama kimse görünmedi. J.K.R.'ı biliyorsunuz, purolarını hemen ister.
Lattimer inleyerek "Beş dakika. Rahatlıkla yetti onlara."
- Onlar da kim?
- Elinde olsa onun boğazını kesmek isteyen kim bilir
kaç kişi vardır? Sovyetler olabilir. Belki de fidyecilerdir.
Arka kapının asansörünü çalıştıran kızıl saçlı genç sorguya çekildi. "Belki de sadece yürüyüşe çıkmıştır" dedi genç.
Genel alarm vermek pek doğru değildi. Bu Büyük Adam'ın Bubble'da olduğunu duyurmaktan başka bir işe yaramazdı. Büyük bir kinle onu öldürmek isteyen binlerce kişi vardı.
Başkoruyucu "Kesin olan bir şey var" dedi. "Bu gece Bubble'dan dışarı çıkamaz. Havaalanı yarın sabah yediye kadar kapatıldı."
Lattimer ürperdi:
— O zaman burada bir yerdedir.
— Onu bulacağız!
— Evet. Ölü veya diri.
Bubble'da yaşayanların büyük çoğunluğu dış gezegenlerden gelen işçilerden oluşuyordu. Port Mars'ın çok uza-ğındaki kıraç topraklardan, çalışıp, rahata ermek için gelmişlerdi buraya. Bu rahatlığa kavuşup, normal yaşam koşullarını elde edenler de vardı. Bu koşullar da genellikle uyuşturuculardı. Umursamazlıkları yüzünden uyuşturucu alışkanlığı, madenciler arasında oldukça yaygındı.
İnsanların yeni yaşam hakkındaki bilgisi çok yüzeyseldi. Venüs'ün acımasız ve hayvanlara benzeyen insanları, kol işlerinde çalıştırılmak için getirilmişlerdi. Ganymede'-nin eğlence yerlerinde dövüştürülmek amacıyla getirilen hayvan-insanları da ölene kadar dövüşürlerdi. İnsanlık dışı davranışlara karşı bazı kısık sesli protestolar vardı. Ancak burada güçlü bir polis örgütü yoktu. Sömürgeciler arasında, Ganymedeliler'i silah deneylerinde kullanmak da alışkanlık olmuştu. -
Bubble'da değişik parlak giysiler ve maskeler oldukça yaygındı. Yoldan mor paltolu ve kırmızı çizgilerle süslenmiş maskeli şapkası giysilerine hiç uymayan şişman bir
adam geçti. Yerçekimi daha az olduğu için, Dünyalılar zayıflamak amacıyla koşarlardı. Yine de bunun için pek fazla alan yoktu.
Madenlerde Dünya'dan gelen kanun kaçakları çalışıyordu. Geri zekâlıların çoğunlukta olduğu Port Mars'a gelen madenci ve sömürgecilerin insan olduklarına inanmak zordu. Buraya gezmek veya kaçamak yapmak amacıyla gelen zengin Dünyalılar da vardı. Maskeler takıp çeşitli kostümler giyerek Bubble'ın sınırlı havasına canlılık katıyorlardı.
Bunların arasından Büyük Adanı göründü. Kırmızı şeritli bisiklet yolları Core denilen yere doğru kıvrılıyordu. Bubble bir kâse gibi şekillendirilmişti. Üçte biri kuma gömülü, dev bir hava kabarcığından başka bir-şey değildi aslında. Core; kapalı çarşılar, dükkânlar, lokantalar, barlar, kumarhaneler gibi çeşitli eğlence merkezlerinden oluşan bir siteydi. Burası üç sınıftan oluşuyordu. Birinci sınıfta kafeteryalar, lüks barlar, kumarhaneler ve genelevler vardı. İkinci sınıfta daha çok barlar ve basit eğlence merkezleri bulunuyordu. Üçüncü sınıfsa, çöplükten farksızdı. Genellikle uyuşturucu alışkanlığı olan madenciler gelirdi buralara. Çoğu da ölene kadar varlıkları yokmuş gibi yaşardı. Uzay adamları arasında çok yaygın bir söz vardı: "Üçüncü sınıf yerlere gitme. Bir daha çıkamazsın." Pallent havayı kokladı, dudaklarını yaladı. İçki içmek istiyordu. Suya bile razıydı. Dükkanların arasında yürürken Lattimer ve koruyucuları gördü.
Asansörcü çocuğu parayla kandırmak ve çeki bozdurmak kolaydı. Ancak sonrası bir satranç karşılaşması gibiydi. Caddenin dışına çıkıncaya kadar adım başı rastladığı koruyucuları atlatmak oldukça zor olmuştu. Sadece değişiklik olsun diye değil, çalışmaktan bunaldığı için kaçmıştı.
Bu kez gizli ve önemsiz bir işi vardı. J.K.R. zevklerinden uzak kalamazdı. Birçok zevki vardı ve yaşamın temeli olarak zevk almayı görürdü. Ancak işi her zaman ilk planda tutardı.
Her zaman daha çoğunu isterdi. Bir insanın düşünebileceğinden daha çoğunu...
Kendini ikinci sınıf bir yerde buldu.
Önce kafeteryaya girdi ve bir deliğe değişik bir para attı. Makinenin pembe bir sıvı yapışını izledi. Bu makineler onundu. Dünya'daki milyonlarca makine onundu. Ancak şimdiye kadar hiçbirini kullanmamıştı.
Akan sıvıyı içti. Çok susamıştı. Bir bardak daha içtikten sonra bir sandviç için para attı. Nazik midesine göre iğrenç bir şeydi bu. Sandviçi çöp kutusuna attıktan sonra koridordan dışarıya çıktı. Biraz aradıktan sonra Mor Fare gece kulübünü buldu. Paltosunun yakalarını kaldırıp • içeri girdi. Tavandaki bir araçtan çıkıp, duvarlarda oynak gölgeler oluşturan mor ışıktan kamaşan gözlerini kırpıştırdı. Havayı temizlemek için kullanılan menekşe parfümünden de rahatsız oldu.
Bardaki palabıyıklı iri yarı Yunanlı'ya doğru ilerledi.
— Senin adın Korkalis dedi, Bu barı yönetiyorsun.
Yunanlı öfkeyle baktı:
— Ee?.. Ne olacak?..
— Aynı zamanda Core'un uyuşturucu işlerini de sen
yürütüyorsun.
— Ben mi? Korkalis yutkundu. Bunu çok az kişi bili
yordu. Şişman adamın konuştukça titreyen maskesine dik
katle baktı.
Pallent sol elini kaldırdı, küçük parmağında iri bir zümrüt yüzük vardı. Korkalis yutkundu, bardan çıkıp Pal-lent'in önüne gelirken bıyıkları bile titriyordu.
- Masanızı hazırlayayım efendim.
Pallent başıyla onayladı: Arkada olsun. Birini bekliyorum.
— Gelir gelmez gönderirim efendim. Korkalis parmağı
nı şaklatarak bikinisinin üzerinde kocaman fare kulakları
olan garson kızı çağırdı.
— Bu baya arkalarda bir masa bul.
- Fakat hiç...
- Arkada, dedim. Korkalis omuzlarını salladı. Ben size bulurum. Lütfen beni izleyin.
Pallent viski istedi ve hemen gelince de şaşırdı.
Kızıl saçlı, fare kulaklı bir kız gülümseyerek yanma geldi.
- Burada mısın, yakışıklı. Kız Büyük Adam'ı Tarzan
ve Kazanova karışımı biri olarak görüyordu. Ancak kızın
sululuğu canını sıktı. Okşayarak başından savdı.
İçkisini yudumlarken yerdeki gösteriyi izledi. Önce iki Venüslü sahnede tropik bitkiler, plastik ağaçlar ve eğrelti-otlarıyla bir dekor hazırladılar. Ardından trampet eşliğinde bir misyoner ilahisinin çağdaş uyarlaması duyuldu. Sonra, çok genç bir kız; çıktı sahneye. Ve dekorlara takılıp düşünceye kadar dans etti. Dans bitince yarı çıplak bir Ganymede'li hayvan-insan kızın çevresinde dönmeye başladı. Davulların kulakları sağır eden gürültüsüyle birlikte kıza saldırdı. Kız, çığlık çığlığa bu hayvan-insanın kollarından kurtulmaya çalışıyordu. Sarhoş madencilerle turistler bağırıp çağırarak gösterdiler beğenilerini.
İçkisini bitiren Pallent, parmaklarıyla masaya vurmaya başladı. 'Şu kahrolası herif nerede kaldı?'
- Selam Jason Amca.
Masasına gelen genç adam uzun boylu ve zayıftı. Alaycı bir gülümseme vardı dudaklarında. Sakalları uzun, kahverengi gözleri ışıl ısıldı.
Pallent "otur" dedi.
Genç adam yandaki masadan bir iskemle çekti ve otur-du.
- Bana bir içki ısmarlasana Jason Amca.
Pallent garson kızı çağırdı. Sonra delikanlıya: Bana bu şekilde seslenme! diye fısıldadı.
- Özür dilerim patron.
Büyük Adam gözlerini yeğeninin üzerinde gezdirmeye başladı. Değişik bir biçimde taranmış saçlarını, eski giysilerini,
kirli tırnaklarını inceledi. Tipik bir uzay serserisine veya tam bir kanun kaçağına benziyordu.
— İyi kılık değiştirmişsin. Hafifçe gülümseyerek: Na
sılsın Rick? dedi.
— Oldukça iyi patron. Palto, bıçak gibi şeyleri nereden
bulabilirim?
Pallent başını salladı. Maskesinin ardındaki gözleri buz gibi oldu.
— Söylediklerimi uyguladın mı? Kimse senin kim
olduğunu bilmiyor değil mi?
— Hiç kimse bilmiyor. Bana söylediğin gibi gemilerin
den birinde iş buldum. Hatta anlaşılmaması için yanımda
bir uzay serserisi de getirdim.
— O kadar da değil. Bu işte yabancı istemiyoruz. Kesin
likle olmaz. Kim bu serseri?
— Bak. Orada, sahneye giden gitarlı herif. Korkalis'den
boğaz tokluğuna şarkı söylemek için izin istedi.
Pallent sahneye doğru baktı. Sahne yine değişmiş, yeşillikler iyice ortaya çıkmıştı. Yumuşak mavi bir ışıkla iyice aydınlatılmıştı. Açık sarı saçlı, beyaz pantolonlu bir genç ışığa doğru yürüyordu. Pallent, adamın kısa beyaz giysisinin altındaki kasları görebiliyordu. Teni güneşten kararmıştı. Oldukça da sağlıklıydı.
-- Kim bu?
- Ören Starr. Eski türküleri söyleyenlerden biri; ama
bu beste de yapıyor. Uzay hakkında yeni şarkılar. İyi bir
adam. Yumruklarını da çok iyi kullanabiliyor.
Pallent yine somurttu. Ören Starr dikkatle oturdu taburesine. Kimsenin onunla ilgilendiği yoktu şu anda. Gitarının tellerine dokundu, köpeğine bir şeyler çalmaya başladı.
— Ben sana böyle bir şey emretmedim. Nereden buldun
bu serseriyi?
— Sisli bir gecede, beni anî bir karar almaktan kurtardı.
— Anlat bakalım.
Rick omuz silkti. Bakışları karşı masaya takıldı:
— Sorunlarım vardı Jason Amca. Kızdırmak için kul
lanmıştı bu hitabı. Çocukluğumdan beri hep hizmet ettim
sana. Beni hep ayak işlerinde koşturdun. Kendimi öldüre
cektim. Viskisinden bir yudum aldı. Starr beni durdurdu.
O ve küçük köpeği. Sonra nasıl yaptıysa, yaşamak için bir
neden olduğuna inandırdı. Belki yeni Projen bana bir şey
ler anımsattı. Hırsın da ötesinde bir şeyler.
— Sen de onu yanına aldın.
— Biri birini yanına aldı. Ama kim kimi yanına aldı
onu bilemiyorum.
— Hoşlanmadım. Defet bu herifi başından. Bir emirdi
bu.
— Çoktan kurtuldum. Bir iş buldu burada. Ya benim
işim?..
Büyük Adam başını salladı. Git o zaman. Yarın Pro-je'de bekleniyorsun! Normal bir işçi gibi işe alınacaksın. Hastalanan bir işçinin yerine geçeceksin.
Rick'in iskemlesinden kalkıp koridora doğru yürümesini izledi. Kalabalığa karışırken soğuk bakışları kinle doluydu. Rick, Büyük Adam'ın en iyi elemanlarındandı. İyi yetişmişti, disiplinliydi de. Ama hep huysuzluk ederdi. Yine de Pallent'in güvenebileceği tek insandı...
İkinci Bölüm
ÖLEN kız kardeşinin torunlarını düşünürken bir içki daha yuvarladı. Kalkmaya hazırlanırken Mor Fare'deki müşterilerin iyice azalmış olduğunu gördü. Kulübün canlılığı, yerini içmeyi sürdürenlerin yüzlerinden okunan umutsuzluğa bırakmıştı. Sadece sessizlik vardı.
Sessizliğin içinden gelen berrak sesi duyan Pallent, sesin geldiği yana döndü. Mavi ışıkla aydınlatılan havuzdaki şarkıcı, ekmeğini kazanmanın tam zamanı olduğuna karar vermişti. 'Neydi bu serserinin adı? Ha, evet. Ören... Ören Starr.' Yeğenini kurtardığı için teşekkür etmeliydi ona. Köpeği iskemlenin altında Oren'in uzun bacaklarının yanına uzanmıştı. Gitarının sesi ve şarkısı denizden gelen ılık bir meltem gibiydi.
Pallent müzikle ilgilenmezdi pek. Ancak Rick'le ilgili düşünceleri bir yana bırakmış, çevreyi izliyordu. Ören Stavr, Mor Fare'nin patronlarını satıyor, herkes de bunu alıyordu. İçtenlikle söylediği şarkıları herkesi hüzünlen-dirmişti. Birkaç dizeyle Dünya'nın denizlerini ve dağlarını anlatıyordu. Bu dağlardaki tavuklar bir dağ köyü kulübesinin çevresinde yem arıyorlardı.
Soğuk bakışlı kız garsonla Korkalis bile, barın arkasında durmuş dinliyorlardı. Ören'm şarkıları Dünya'nın kanla sulanmış toprağından, taşından söz etmeye başladı.
Pallent bıyık altından güldü. 'Ne enayiler!'
Ören'in sesinde büyük bir güç vardı. Bu uzay için çarpan yürekleri yumuşatabilecek bir güç. Büyük Adam gücü koklayarak, duyarak, görerek tanırdı. Bu pis herifte de güç vardı. Öyle bir güç ki, yıkılması pek kolay değildi. Böyle bir güç çok para ederdi.
Eline geçen fırsatı ne olursa olsun hiç kaçırmazdı. Pal-
lent kendi kendine söylendi: "Bu genç serseri işime yarayabilir." Kaçırmayacaktı onu...
Ören, Dünya'nın yeşil tepelerini, kıyıları döven dalgalarını, karanlık bir göldeki ay ışığının parıltılarını, rüzgârda duyulan peri seslerini, yemyeşil ormanlarını ve aşkı anlatan bir şarkı söylüyordu. Pallent bir an için gözlerini kapatarak Dünya'nın şarap, tadındaki havasını kokladı. Sonra bu büyü kayboldu, ter ve leş kokusunu gidermek için kullanılan parfüm kokusu geldi burun deliklerine.
Ören şarkısını bitirince hepsi coşkuyla alkışladılar.
İri yarı Yunanlı ışık havuzuna bir kredi fırlattı.
- Al şunu!
Önce yaşlı bir sarhoş Ören.'e doğru yürüdü ve bir avuç krediyi uzattı. Ardından Oren'in üstüne yağmur gibi kredi yağmaya başladı.
Gülerken gümüşî gözleri parlıyordu. Köpeğine bir şey söyledikten sonra gitarına dokundu. Önce neşeli bir şarkı, ardından da kulübesinin önünde oturup kucağındaki ölü bebeğine ninni söyleyen bir kadının öyküsünü anlatan bir şarkı söyledi.
Arka masalardan birinde sarhoşun biri hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Pallent kaşlarını çattı. Hiç hoşlanmamıştı bu durumdan. Hiçbir zaman düşünmek istemediği konuları düşündürüyordu bu şarkılar. Vücudunun derinliklerindeki dağ gibi yığılmış ölü bir sevgiyi uyandırıyordu. Bir viski getirmesini işaret etti barmene.
Korkalis masaya koştu.
- Ne düşünüyorsunuz? Bu herifi sokaktan yeni topla
dım. Burada böylesini bulmak zordur. Sesi fena değil; ama
herkesi hüzünlendiriyor, içki içmiyor hiç kimse.
Pallent "Sonra içerler" dedi. Masaya bir kredi banknotu attı. "Şarkısını bitirmesin."
Ören her şeyin farkındaydı. Tuhaf gümüşi gözleri bir an Büyük Adam'a takıldı. O gözlerde bir şey saklıydı. Pallent'i
tanımamıştı; ancak bu bakışlar Büyük Adam'ı rahatsız etmişti. Gerçekten boynuzu ve kuyruğu var mıydı acaba? Ören şarkıya başladı yine:
"Bir insan neden soymak ve öldürmek zorunda olsun? Bir rüya neden bitmek zorunda olsun? Niye insanlar açlıktan ölmek zorunda? Kim öğretti dünyamıza ağlamayı? Yanıt, arkadaşım, yıldızların orasında esiyor, Yanıt yıldızların arasında esiyor."
Korkalis'e söylediği gibi daha sonra içeceklerdi. Ve bunlardan biri de Pallent'ti.
Bir saat sonra, dışardaki uzun ve esintisiz koridorda yürüyen Pallent'in adımları yumuşak yankılar yapıyordu. Ne polis vardı, ne Bubble'ın koruma birlikleri. Hiç kimse yoktu. Sadece virajlı ve pis kokulu koridorla uzaktan gelen sesler.
Uyuşturucunun ölümcül kollarına doğru yürüyenlerin sınıfına, üçüncü sınıfa doğru giden merdivenlerin yanından geçti. Ürpererek telaşlandı.
Fakat hızı yetersizdi. Yakalanmıştı. Üç kişiydiler. Yüzlerini görünce sırtından aşağıya terler boşandı. Hayvandılar bunlar, yağmacı hayvan. Uyuşturucu delisi gözleri ve pençeleri vardı.
Kaçmaya çalıştıysa da beceremedi. Kolaylıkla yakaladılar. Sırtlana benzeyen biri gülerek yolunu kesti. Gelen yumrukları kollarıyla savuşturmaya çalıştıysa da başaramadı. Sendeledi. Dizlerinin üstüne çökerken ağlıyordu. Bir şey yapacaklarından emindi. En rezil yerlerden bir umut bulmak için gelmişlerdi ve arzuları bu gece gerçekleşiyordu.
- İmdat! Feryadı bastı. İmdat! Adam öldürüyorlar! Çığlığı boş koridorun duvarlarında yankılanıyordu. Birden, bir bıçaktan yansıyan ışık parladı karanlıkta. Kurtulmak için debeleniyor, yalvararak inliyordu. Birden bıçakla arasına öfkeli bir et kemik yığını girdi.
Bıçaklı gölge, köpeğe doğru acımasız bir hamle yaptıysa da ıskaladı. Ağır bir küfür savurarak bu kez Pallent'e saldırdı. Pallent yana çekilince bıçak duvara saplandı. Sonra korkudan açılan gözlerini kırpıştırarak ne olup bittiğine baktı. Bir adam vardı köpeğin yanında. Çevresine yumruk yağdırıyordu. Yağmacılardan biri iki büklüm olmuş, köpeğin dişlerinden bacağını kurtarmaya çalışıyordu. Bıçaklı adam uzun bacaklıya doğru hızla salladı elindekini. Uzun bacaklı eğilince, bıçak arkadaki üçüncü yağmacının boynuna girdi. Adam kan kusarak olduğu yere yığıldı. Köpek de bıçağı çıkaranın bileğini yakaladı ve dişlerini geçirdi.
Bıçak yere düştü. Pallent atıldı bıçağı aldı. Köpeğin ısırdığı yağmacı uzun boylu adama bakarken, Pallent adamın göğsüne soktu bıçağı. Adam ses çıkarmadan yığıldı yere. Pallent duvara baktı. Bileği ışınlan yağmacı oradaydı. Yüzüne kan fışkırırken hâlâ bıçağı adamın sırtına saplıyordu.
- Sen şarkıcısın. Ören...
Uzun boylu genç başıyla onayladı:
— Beni dinliyordun. Kulüpte gördüm seni.
— İyi ki buradan geçiyordun.
— Yabancıyla birlikte uyuyacak bir yer arıyorduk. Tam
yürüyen merdivene geliyorduk ki Yabancı bir şey duydu.
Bakmaya gitti ve geri geldi. Onu izleyince her zamanki
gibi yanılmadığını anladım.
Köpek gururla şarkıcının bacağına burnunu sürtüyordu.
Pallent yavaş yavaş kendine gelmeye başlıyordu. Kanlı cesede bir tekme attı, sonra küfürler savurarak kaçan üçüncü yağmacıya baktı.
- İstersen ev bulayım sana! Haydi âşık, sana iş de ve
receğim. Büyük Adam, kanlı paltosunu fırlatarak, yukarı
ya çıkmaya başladı.
Ören, "Sizin emrinizde çalışmak istediğimden emin değilim." dediyse de Yabancı, Pallent'i izlemeye başlamıştı bile. Şarkıcı, köpeğe geri dönmesi için fısıldadı; fakat köpek bir an durdu, öfkeyle baktı ve Büyük Adam'ın ardından koştu.
Ören omuzunu silkti ve o da Büyük Adamı izledi...
Üçüncü Bölüm
PROJE'de çalışanların katılacağı toplantı Lattimer'in odasında başlamak üzereydi. Büyük Adam, asansörün kapısına doğru ilerlerken hepsini başıyla selamladı. Bunu gören Belediye Başkanı çığlığı bastı. Sonra da Pallent, Ören ve küçük köpeğin arkasından salona doğru koşturmaya başladı.
Pallent asansörde, "Bu özel koruyucum, yeni işe aldım dedi. Oren'e içeri girmesini işaret ederken sözünü tamamladı.. Yanımdaki odada kalacak.
Lattimer'in dili dolaştı. "Ama orası benim..."
— Benim odamın yanında dedim.
— Hemen mi?
— Hemen.
Ertesi gün öğleden sonra Pallent kahvaltı ederken Ören Starr'ı çağırttırdı.
Ören tozlu ayakkabılarını duvardan duvara uzanan beyaz halıya gömmüş, ıslık çalıyordu. Büyük Adam'ın yeşil duvarlı, beyaz mobilyalı dairesi; her yanı kırmızı isle kaplı Core'dan sonra inanılmaz geliyordu. Hiç lüks bir yaşamı olmadığı gibi lükse önem de vermezdi. Fakat geçen gece Belediye Başkanı'nın karısıyla birlikteyken, ipek pijama-larıyla iyi bir uyku çekmiş, güzel yemekler yemişti. O gece Bayan Lattimer, Oren'in ilgisizliğini anlamamazlıktan gelmişti. Makyajıyla uğraşan Bayan Lattimer'e bunların hiçbirini istemediğini, Yabancı'ya ve kendine bir yer yatağının yeteceğini söyleyince kadının öfkeden yüzü kızarmış ve kızgınlıkla dışarı çıkmıştı.
Yabancı'yla birlikte Büyük Adam'ı ölümden kurtardığını biliyordu.
Pallent koltuğuna yayılıp iri elleriyle gümüş tabakların içine daldı.
- Kahvaltı?
- Hayır, teşekkürler. Bir saat önce ettim.
Pallent ağzını şapırdatarak yedi önündekileri. Ören bekliyordu. Bacaklarının arasındaki Yabancı siyah gözlerini Pallent'e dikmişti. Güzel yemeklerin görüntüsüne dayanamayarak, salyalarını akıta akı ta havladı.
— Bu melez köpek her zaman yanında mı? Büyük
Adam köpeğe bir parça et atıp, suratını ekşiterek yutmasını
izledi.
— Evet efendim.
— Neden?
— O benim en iyi arkadaşımdır.
— Çok kötü ısırıyor.
— Yaşamınızı kurtardı.
— Hımm. Niye yabancı diyorsun ona?
— Bilmem. Bir gece, kulübemin kapısını tırmalarken
buldum onu. Yarı aç ve kan içindeydi her yanı. Ölmek
üzereydi. Ören eğildi ve uzun parmaklarıyla köpeğin kı
vırcık tüylü sırtını ve boynunu okşadı. Öyle değil mi oğ
lum?
Yabancı sevinçle havladı.
- İyice delirmek üzereydim. Yabancı'nın çok yardımı
oldu. Sorunlarım hiç etkilemiyordu beni. Bu küçük canlıy
la konuşarak unutmaya çalıştım.
Pallent geğirerek "Saçma" dedi. "Bana şimdi acıklı öyküler anlatma. Biz yapmak istediğimizi, yaparız. Hepsi burada kalır. Kiminin sorunu vardır, kiminin yoktur." Elini alnına götürdü. "Şu köpeği de defet başından!"
Ören'in gülümsemesi kayboldu. "Hayır efendim."
— Yanımda çalışmak istemiyor musun?
— O kadar önemli değil, ya o, ya öbürü.
Pallent kıpkırmızı oldu. Oren'in gözlerine baktı. Gümüşi gözler kırpılmadı bile. Çalışmayacak mısın yani?
— Evet efendim.
— Kesinlikle mi?
- Kesinlikle.
Büyük Adam ellerini ipek bir peçeteye sildi:
- Galiba serserinin tekini benimle çalışmaya uğraşıyo
rum. Bu köpeğe Mars uçuşlarında giyilen çeşitli aksesuarlı
uzay giysileri gibi yapışmak. Ancak yaşlı kadınlar ya
par senin yaptığını.
Ören güldü. "Siz isterseniz fil bile getirirsiniz."
- Ben Büyük Adam'ın. istediğim her şeyi yapacak
güçteyim.
Ören Yabancı'yı kaldırdı. "Biliyorum, Büyük Adam. Gücüm ve param yok. Ama istediğim gibi yaşıyorum. Neyse, havyarlar için teşekkürler."
Kapıya doğru yürümeye başladı.
- Geri dön, âşık!
Oren döndü. "Ya Yabancı?"
Pallent düşündü. "Peki, olduğu yerde kalsın. Konuşacağız."
Yabancı anlamış gibiydi. Oren'in iskemlesinin altındaki beyaz halıya gömüldü. Hizmetçi yemek artıklarını toplarken, Pallent Oren'e baktı. Yırtık botlarına, kirli pantolonuna, soluk gömleğine ve boynuna kadar inen saçlarına göz gezdirdi.
Sekreterini çağırdı.
- Bayan Pink. Yeni özel koruyucuma iyice bak baka
lım. Nasıl?
- Yeni giysilere ihtiyacı var.
Ören "Bunlar bana yetiyor" dedi.
Pallent homurdandı. "Temizliği severim. Ben köpeğinin kalmasına izin verdim, sen de temiz giyin. Tamam mı Bayan Pink?"
- Onu âşık diye çağırdığınızı duydum. Gitar ve öteki
ler. Yelek ve kısa pantolona ne dersin? Belki de eski giysi
lerden hoşlanırsın. Tabii fularlı olacak. Koyu yeşil olabilir.
Yılan derisi çizmeler. Sarının bir tonu.
— Giydirin, Bayan Pink. Pallent beğendiğini belirte
rek sırıttı.
— Peki efendim diyen Bayan Pink giysileri almaya
gitti.
Ören, Pallent'in ipek donlu maymunu olmak düşüncesine karşıydı. Ancak benliğinin derinliklerinde yankılanan bir ses yaptıklarının doğru olduğunu söylüyordu. Doğru yönde ilerliyordu. Port-Mars ilk duraktı.
Pallent'in emreden sesi yükseldi. "Bana Rick'ten söz etmeni istiyorum. Onunla nasıl karşılaştığını ne olduğunu, her şeyi anlat. Ama saçma sözler duymak istemiyorum."
Ören kabul etti.
- Marin burnundaki kulübemde Yabancı'yla birlikte
kalıyordum. Bir akşam uçurumun kenarında dolaşırken,
önümde koşan Yabancı'yı gözden yitirdim. O gün de, bu
günkü gibi oldukça sisli bir hava vardı. Yabancı'nın gök
gürlemesi gibi havladığını duyunca ne olduğuna bakmaya
gittim. Yabancı'nın, pantolonuna yapışıp uçurumdan uzak
laştırmaya çalıştığı adam Rick'ti. Geniş bir mağaranın çev
resinden dolaşarak yanlarına gittim. Yabancı dişlerini
Rick'in pantolonuna geçirmiş, bırakacağa da pek benzemi
yordu. Rick tekrar atlamaya çalışsaydı, Yabancı da onun
la birlikte uçuruma düşerdi. Bekle diye bağırdım ve köpe
ğimi uzaklaştırdım. Sonra, eğer kendini öldürmek istiyor
sa, hiç zaman yitirmemesini söyledim. Caymıştı. Yabancı'
yı eve yolladım. Bir kayanın tepesine oturup hiçbir şey ko
nuşmadan çevreyi izledik.
Ören hafifçe gülümsedi. "Rick zaten izleyen birinin önünde allayamazdı. Tabii ben öyle düşünüyordum. Yoksa intihara karar vereni caydıramazsınız. Eninde sonunda bir yolunu bulur, yine isteğine kavuşur. Rick'le birlikte kulübeme gittik. Kendisinden konuşurken ucuz şaraplarımdan içtik. Hiç zorlamadım. İçini dökmesi için rahat bıraktım
onu."
Pallent odanın sonundaki bara gitti ve kendine bir viski
doldurdu. Viskisini bitirdikten sonra Oren'e konuşması için işaret etti.
Ören, "Herhalde niye ölmek istediğini biliyorsunuz" dedi.
— Benim yüzümden mi? Pallent'in sesi alışılmadık
derecede yumuşaktı.
— Tamamen sizin yüzünüzden değil. Onu, geçmişi in
tihara sürükledi. Çocukluğundan beri, sizin tarafınızdan
itilip, kakılmış, Bütün yaşamını aslında tiksindiği Pallent
İmparatorluğu'nu kurmakla geçirmiş. Sizi, yaptığınız kö
tülüklerden; kendini de sizden kurtulmaya cesaret edeme
mekle suçluyor. Paranıza ve gücünüze değer vermemiş.
Ona hiç fırsat vermeden bütün amaçlarını ve iyilik duy
gularını elinden almışsınız. Bir adama sindiremeyeceği bir
şeyi zorla yedirmek iyi bir şey değildir.
Pallent'in gözleriyle karşılaştı. Büyük Adam'ın gözleri buz gibi olmuştu.
- Yine intihar etmeyi mi düşünüyor?
Ören içini çekti. "Belki de size bağlı olan bir şey bu. Tutunacak bir dalı olması gerekir. Kendine saygı duyması örneğin."
Pallent gözlüğünü çıkardı, küfretti. Ören sessizlik içinde izledi. Pallent'in karmaşık ve tek yönlü kafasının içinde neler döndüğünü biliyordu. Onu bu Yıldızlar İmparator-luğu'na taşıyan Rick'in, kendisini bir dost olarak kabul etmemesine inanamıyordu. İntihar etmeyi denediğine pişman mıydı acaba? Hayır. Yeğenine gereken dersi vermedikçe olmayacaktı da.
Şişman vücudunun içindeki inatçı güç, Ören'in kararlılığını karşılayan bir dürtüydü. Harekete geçen ve durdurulması olanaksız bir şey gibiydi. Ölümünden sonra bile sürecek bir şey.
Oren'e bir göz attı. "Sen de bu işe elinden geldiğince katılacaksın"
Büyük Adam yeni bir güneş sistemine açılan Proje'yi
anlatmaya başlayınca Ören neşelendi ve heyecanla dinlemeye koyuldu. Oren'in dağınık hayalleri belirlendi, şimdi hepsi birbirine girmeye başlamıştı...
Pallent, "Beni tek bir şey durdurabilir" dedi.
— Ne?
— Sabotaj. Çevremde, havada, kokusunu alabiliyorum.
O yüzden Richard'ı çağırdım işçilerden birinin hastalan
masını sağladım. Evet, ben planladım bunu. Şimdi bu işçi
Dünya'ya geri gönderiliyor ve Richard da onun yerini
alacak.
Ören yumuşak bir korkutma sezer gibi oldu. "Evet, biliyorum."
- Güzel. Artık sürekli gözetim altındasın, gününün
her dakikasının hesabı sorulacak. Kaçamak yaptığın anda
ölürsün. Sanki yarı saydam duvarın arkasında bir şeyler
görüyordu. Burada kırmızı toprak ve mezar odası çok var.
Ören baklayı ağzından çıkardı.
- O gemiye binmek istiyorum.
Pallent yüzünü ekşitti. "Ne gibi?"
— Aradığım her şey orada. O gemiye binmek zorunda
yım.
— Sabotajın yanı sıra ilk uçuşa da saldırabilirler. Neden
gitmek istiyorsun?
Ören geniş omuzlarını silkti. "Gitmek zorundayım." Yakına geldi ve gümüşi gözleriyle Pallent'in gözlerini buldu. "Gitmek!"
- Başına geleceklere karışmam, şimdiden söylüyorum.
Hem seni, niye o gemiye bindireyim ki? Her şey çok dik
katli programlandı.
Ören "Rick'e yardım ederim" dedi. "Onu yanlış hareketler yapmaktan korurum."
Pallent düşünceli düşünceli baktı. "Belki, belki kararımı sonra veririm."
Dördüncü Bölüm
UYKU tutmayınca, Ören gözlerini karanlığa dikti düşlediği güneşlerle gezegenleri gördü. Sonra Kora'yı düşündü. Kalp atışları hızlandı. Yatağının dibindeki yabancı uludu. Biliyordu. Bildiğini de her zaman belli ediyordu. Ören'i Kora'dan gittikçe uzaklaştıran kötü kaderiyle olan savaşını ve Oren'in Kora'yı tekrar göremeyeceğinden korktuğunu o da anlamıştı.
Onu nasıl bırakabilirdi böyle? Hiç bir anlamı yoktu. O kurak toprakta yağmur, gökgürültüsü ve şimşek gibiydi. Fakat zorunluluk Oren'i yıldızlara itmiş, ondan ayırmıştı.
Sonunda uykunun ağırlığı göz kapaklarına çöktü.
Ören hafif bir havlama duyunca uyandı.
- Yabancı!
Zayıf bir ses duydu. Ören bir iki dakika olduğu yerde kaldı. Başka ses duymak için kulaklarını kabarttı. Hiç ses yoktu. Kendine geldi ve Yabancı'yı aramaya başladı. Ellerini ipek örtülü yatağın bütün köşelerinde gezdirdi. Ancak hiçbir tüylü sıcaklık bulamadı.
Işığı yaktı. Holün kapısı biraz aralıktı, ama kapıyı böyle bırakmadığını biliyordu. Öfkelenmeye başladı. Pallent'e karşıydı bu öfke. Büyük Adam Yabancı'dan hoşlanmamıştı ve isteğine karşı gelenleri eylemle yola getiren bir manyaktı.
Ören ayağa kalktı, çabucak giyindi. Holde durdu, çevreyi dinledi. Koridor bomboştu.
Kullanılmayan merdivenlerden ön lobiye indi. Ön kapıda koruyucu yoktu. Yukarıya çıktı koruyucuyu buldu. Arkadaki parmaklıklara dayanmış duruyordu. Parçalanmış kafasından kan akıyordu. Çoktan ölmüştü.
Bu durumda ilk düşüncesinde haksız olduğunu düşündü. Beklememeye karar verdi. Olay henüz olmuştu. Caddeye çıktı.
Donuk ışık demetleri karanlığı biraz olsun azaltıyordu. Her taraf sakindi. Ay batmıştı. Ören Core'e doğru kıvrılan kanyonları geçti. Kanyonlar biraz bakımlı kenar mahallelere benziyordu. Dünyadaki kentlerden farklı değildi.
Bir duygu Yabancı'nın ve onu kaçıranların çok yakın olduğunu söylüyordu. Bir an, havlama sesi duydu. Aşağıya inerken ikinci sınıfın barlarıyla kumarhaneleri hâlâ açıktı. Mavi Fare'yi geçti; ama bir şey onu çekti, geri döndü ve içeriye girdi. Bir şey vardı burada. İçinden bir ses burada kalmasını söylüyordu. Bir tabureye oturdu, barmene bir içki söyledi. Korkalis yoktu, herhalde bir yere gitmişti.
- Bir köpek gördün mü burada?
İri kıyım barmen boş gözlerle baktı, ama bu boşluğun arkasında kıpırdayan bir şey vardı. Mars'ta ne köpek, ne de başka evcil hayvanlar vardı. Bütün su ve hava insanlar için ayrılmıştı.
- Köpek mi? Ne köpeği? Arka odalardaki boş masala
ra kurulmuş olan iki palabıyıklı adama doğru gitti. Ören
içkisini yudumlarken gözlerini yandaki kapıya doğru kay
dırdı. Kumar odası olabilirdi.
Kendine yönelen maskeli gözlerin ve hakkında konuştuklarının farkına vardı.
Dünya saatiyle, geldiğinin üçüncü gecesi ortadan kayboldu. Büyük Adam'ın gece işlerini görmek ve isteklerini sormak için üst kata çıkan hizmetçi kadın onu bulamamıştı. Lattimer "e haber vermek için hemen aşağıya koştu. Lattimer haberi duyunca dondu. Büyük Adam'ı oda oda aradılarsa da bulamadılar. Büyük bir panik başladı.
- Anlamıyorum. Yerin dibine girmedi ya bu herif!
Mayor "Kim bilir?" dedi. "Saatlerdir hiç kimse görmemiş. Kimse bir şey bilmiyor. Hiç kimse ziyarete gelmedi. Otelin içinde ve dışında kim varsa ekrandan izleniyordu. Buraya geldiğinden beri otelden her çıkışı gizli tutulmuştu."
— Yatak odasının servis kapısında bir şey var mıydı?
— Kapalıydı.
— Emin misin?
Kapıdaki koruyucuyu çağırdılar.
-; Sadece beş dakika ayrılmıştım, dedi. Puro getirmemi istedi. Servis masasındaki adama telefon ettim; ama kimse görünmedi. J.K.R.'ı biliyorsunuz, purolarını hemen ister.
Lattimer inleyerek "Beş dakika. Rahatlıkla yetti onlara."
- Onlar da kim?
- Elinde olsa onun boğazını kesmek isteyen kim bilir
kaç kişi vardır? Sovyetler olabilir. Belki de fidyecilerdir.
Arka kapının asansörünü çalıştıran kızıl saçlı genç sorguya çekildi. "Belki de sadece yürüyüşe çıkmıştır" dedi genç.
Genel alarm vermek pek doğru değildi. Bu Büyük Adam'ın Bubble'da olduğunu duyurmaktan başka bir işe yaramazdı. Büyük bir kinle onu öldürmek isteyen binlerce kişi vardı.
Başkoruyucu "Kesin olan bir şey var" dedi. "Bu gece Bubble'dan dışarı çıkamaz. Havaalanı yarın sabah yediye kadar kapatıldı."
Lattimer ürperdi:
— O zaman burada bir yerdedir.
— Onu bulacağız!
— Evet. Ölü veya diri.
Bubble'da yaşayanların büyük çoğunluğu dış gezegenlerden gelen işçilerden oluşuyordu. Port Mars'ın çok uza-ğındaki kıraç topraklardan, çalışıp, rahata ermek için gelmişlerdi buraya. Bu rahatlığa kavuşup, normal yaşam koşullarını elde edenler de vardı. Bu koşullar da genellikle uyuşturuculardı. Umursamazlıkları yüzünden uyuşturucu alışkanlığı, madenciler arasında oldukça yaygındı.
İnsanların yeni yaşam hakkındaki bilgisi çok yüzeyseldi. Venüs'ün acımasız ve hayvanlara benzeyen insanları, kol işlerinde çalıştırılmak için getirilmişlerdi. Ganymede'-nin eğlence yerlerinde dövüştürülmek amacıyla getirilen hayvan-insanları da ölene kadar dövüşürlerdi. İnsanlık dışı davranışlara karşı bazı kısık sesli protestolar vardı. Ancak burada güçlü bir polis örgütü yoktu. Sömürgeciler arasında, Ganymedeliler'i silah deneylerinde kullanmak da alışkanlık olmuştu. -
Bubble'da değişik parlak giysiler ve maskeler oldukça yaygındı. Yoldan mor paltolu ve kırmızı çizgilerle süslenmiş maskeli şapkası giysilerine hiç uymayan şişman bir
adam geçti. Yerçekimi daha az olduğu için, Dünyalılar zayıflamak amacıyla koşarlardı. Yine de bunun için pek fazla alan yoktu.
Madenlerde Dünya'dan gelen kanun kaçakları çalışıyordu. Geri zekâlıların çoğunlukta olduğu Port Mars'a gelen madenci ve sömürgecilerin insan olduklarına inanmak zordu. Buraya gezmek veya kaçamak yapmak amacıyla gelen zengin Dünyalılar da vardı. Maskeler takıp çeşitli kostümler giyerek Bubble'ın sınırlı havasına canlılık katıyorlardı.
Bunların arasından Büyük Adanı göründü. Kırmızı şeritli bisiklet yolları Core denilen yere doğru kıvrılıyordu. Bubble bir kâse gibi şekillendirilmişti. Üçte biri kuma gömülü, dev bir hava kabarcığından başka bir-şey değildi aslında. Core; kapalı çarşılar, dükkânlar, lokantalar, barlar, kumarhaneler gibi çeşitli eğlence merkezlerinden oluşan bir siteydi. Burası üç sınıftan oluşuyordu. Birinci sınıfta kafeteryalar, lüks barlar, kumarhaneler ve genelevler vardı. İkinci sınıfta daha çok barlar ve basit eğlence merkezleri bulunuyordu. Üçüncü sınıfsa, çöplükten farksızdı. Genellikle uyuşturucu alışkanlığı olan madenciler gelirdi buralara. Çoğu da ölene kadar varlıkları yokmuş gibi yaşardı. Uzay adamları arasında çok yaygın bir söz vardı: "Üçüncü sınıf yerlere gitme. Bir daha çıkamazsın." Pallent havayı kokladı, dudaklarını yaladı. İçki içmek istiyordu. Suya bile razıydı. Dükkanların arasında yürürken Lattimer ve koruyucuları gördü.
Asansörcü çocuğu parayla kandırmak ve çeki bozdurmak kolaydı. Ancak sonrası bir satranç karşılaşması gibiydi. Caddenin dışına çıkıncaya kadar adım başı rastladığı koruyucuları atlatmak oldukça zor olmuştu. Sadece değişiklik olsun diye değil, çalışmaktan bunaldığı için kaçmıştı.
Bu kez gizli ve önemsiz bir işi vardı. J.K.R. zevklerinden uzak kalamazdı. Birçok zevki vardı ve yaşamın temeli olarak zevk almayı görürdü. Ancak işi her zaman ilk planda tutardı.
Her zaman daha çoğunu isterdi. Bir insanın düşünebileceğinden daha çoğunu...
Kendini ikinci sınıf bir yerde buldu.
Önce kafeteryaya girdi ve bir deliğe değişik bir para attı. Makinenin pembe bir sıvı yapışını izledi. Bu makineler onundu. Dünya'daki milyonlarca makine onundu. Ancak şimdiye kadar hiçbirini kullanmamıştı.
Akan sıvıyı içti. Çok susamıştı. Bir bardak daha içtikten sonra bir sandviç için para attı. Nazik midesine göre iğrenç bir şeydi bu. Sandviçi çöp kutusuna attıktan sonra koridordan dışarıya çıktı. Biraz aradıktan sonra Mor Fare gece kulübünü buldu. Paltosunun yakalarını kaldırıp • içeri girdi. Tavandaki bir araçtan çıkıp, duvarlarda oynak gölgeler oluşturan mor ışıktan kamaşan gözlerini kırpıştırdı. Havayı temizlemek için kullanılan menekşe parfümünden de rahatsız oldu.
Bardaki palabıyıklı iri yarı Yunanlı'ya doğru ilerledi.
— Senin adın Korkalis dedi, Bu barı yönetiyorsun.
Yunanlı öfkeyle baktı:
— Ee?.. Ne olacak?..
— Aynı zamanda Core'un uyuşturucu işlerini de sen
yürütüyorsun.
— Ben mi? Korkalis yutkundu. Bunu çok az kişi bili
yordu. Şişman adamın konuştukça titreyen maskesine dik
katle baktı.
Pallent sol elini kaldırdı, küçük parmağında iri bir zümrüt yüzük vardı. Korkalis yutkundu, bardan çıkıp Pal-lent'in önüne gelirken bıyıkları bile titriyordu.
- Masanızı hazırlayayım efendim.
Pallent başıyla onayladı: Arkada olsun. Birini bekliyorum.
— Gelir gelmez gönderirim efendim. Korkalis parmağı
nı şaklatarak bikinisinin üzerinde kocaman fare kulakları
olan garson kızı çağırdı.
— Bu baya arkalarda bir masa bul.
- Fakat hiç...
- Arkada, dedim. Korkalis omuzlarını salladı. Ben size bulurum. Lütfen beni izleyin.
Pallent viski istedi ve hemen gelince de şaşırdı.
Kızıl saçlı, fare kulaklı bir kız gülümseyerek yanma geldi.
- Burada mısın, yakışıklı. Kız Büyük Adam'ı Tarzan
ve Kazanova karışımı biri olarak görüyordu. Ancak kızın
sululuğu canını sıktı. Okşayarak başından savdı.
İçkisini yudumlarken yerdeki gösteriyi izledi. Önce iki Venüslü sahnede tropik bitkiler, plastik ağaçlar ve eğrelti-otlarıyla bir dekor hazırladılar. Ardından trampet eşliğinde bir misyoner ilahisinin çağdaş uyarlaması duyuldu. Sonra, çok genç bir kız; çıktı sahneye. Ve dekorlara takılıp düşünceye kadar dans etti. Dans bitince yarı çıplak bir Ganymede'li hayvan-insan kızın çevresinde dönmeye başladı. Davulların kulakları sağır eden gürültüsüyle birlikte kıza saldırdı. Kız, çığlık çığlığa bu hayvan-insanın kollarından kurtulmaya çalışıyordu. Sarhoş madencilerle turistler bağırıp çağırarak gösterdiler beğenilerini.
İçkisini bitiren Pallent, parmaklarıyla masaya vurmaya başladı. 'Şu kahrolası herif nerede kaldı?'
- Selam Jason Amca.
Masasına gelen genç adam uzun boylu ve zayıftı. Alaycı bir gülümseme vardı dudaklarında. Sakalları uzun, kahverengi gözleri ışıl ısıldı.
Pallent "otur" dedi.
Genç adam yandaki masadan bir iskemle çekti ve otur-du.
- Bana bir içki ısmarlasana Jason Amca.
Pallent garson kızı çağırdı. Sonra delikanlıya: Bana bu şekilde seslenme! diye fısıldadı.
- Özür dilerim patron.
Büyük Adam gözlerini yeğeninin üzerinde gezdirmeye başladı. Değişik bir biçimde taranmış saçlarını, eski giysilerini,
kirli tırnaklarını inceledi. Tipik bir uzay serserisine veya tam bir kanun kaçağına benziyordu.
— İyi kılık değiştirmişsin. Hafifçe gülümseyerek: Na
sılsın Rick? dedi.
— Oldukça iyi patron. Palto, bıçak gibi şeyleri nereden
bulabilirim?
Pallent başını salladı. Maskesinin ardındaki gözleri buz gibi oldu.
— Söylediklerimi uyguladın mı? Kimse senin kim
olduğunu bilmiyor değil mi?
— Hiç kimse bilmiyor. Bana söylediğin gibi gemilerin
den birinde iş buldum. Hatta anlaşılmaması için yanımda
bir uzay serserisi de getirdim.
— O kadar da değil. Bu işte yabancı istemiyoruz. Kesin
likle olmaz. Kim bu serseri?
— Bak. Orada, sahneye giden gitarlı herif. Korkalis'den
boğaz tokluğuna şarkı söylemek için izin istedi.
Pallent sahneye doğru baktı. Sahne yine değişmiş, yeşillikler iyice ortaya çıkmıştı. Yumuşak mavi bir ışıkla iyice aydınlatılmıştı. Açık sarı saçlı, beyaz pantolonlu bir genç ışığa doğru yürüyordu. Pallent, adamın kısa beyaz giysisinin altındaki kasları görebiliyordu. Teni güneşten kararmıştı. Oldukça da sağlıklıydı.
-- Kim bu?
- Ören Starr. Eski türküleri söyleyenlerden biri; ama
bu beste de yapıyor. Uzay hakkında yeni şarkılar. İyi bir
adam. Yumruklarını da çok iyi kullanabiliyor.
Pallent yine somurttu. Ören Starr dikkatle oturdu taburesine. Kimsenin onunla ilgilendiği yoktu şu anda. Gitarının tellerine dokundu, köpeğine bir şeyler çalmaya başladı.
— Ben sana böyle bir şey emretmedim. Nereden buldun
bu serseriyi?
— Sisli bir gecede, beni anî bir karar almaktan kurtardı.
— Anlat bakalım.
Rick omuz silkti. Bakışları karşı masaya takıldı:
— Sorunlarım vardı Jason Amca. Kızdırmak için kul
lanmıştı bu hitabı. Çocukluğumdan beri hep hizmet ettim
sana. Beni hep ayak işlerinde koşturdun. Kendimi öldüre
cektim. Viskisinden bir yudum aldı. Starr beni durdurdu.
O ve küçük köpeği. Sonra nasıl yaptıysa, yaşamak için bir
neden olduğuna inandırdı. Belki yeni Projen bana bir şey
ler anımsattı. Hırsın da ötesinde bir şeyler.
— Sen de onu yanına aldın.
— Biri birini yanına aldı. Ama kim kimi yanına aldı
onu bilemiyorum.
— Hoşlanmadım. Defet bu herifi başından. Bir emirdi
bu.
— Çoktan kurtuldum. Bir iş buldu burada. Ya benim
işim?..
Büyük Adam başını salladı. Git o zaman. Yarın Pro-je'de bekleniyorsun! Normal bir işçi gibi işe alınacaksın. Hastalanan bir işçinin yerine geçeceksin.
Rick'in iskemlesinden kalkıp koridora doğru yürümesini izledi. Kalabalığa karışırken soğuk bakışları kinle doluydu. Rick, Büyük Adam'ın en iyi elemanlarındandı. İyi yetişmişti, disiplinliydi de. Ama hep huysuzluk ederdi. Yine de Pallent'in güvenebileceği tek insandı...
İkinci Bölüm
ÖLEN kız kardeşinin torunlarını düşünürken bir içki daha yuvarladı. Kalkmaya hazırlanırken Mor Fare'deki müşterilerin iyice azalmış olduğunu gördü. Kulübün canlılığı, yerini içmeyi sürdürenlerin yüzlerinden okunan umutsuzluğa bırakmıştı. Sadece sessizlik vardı.
Sessizliğin içinden gelen berrak sesi duyan Pallent, sesin geldiği yana döndü. Mavi ışıkla aydınlatılan havuzdaki şarkıcı, ekmeğini kazanmanın tam zamanı olduğuna karar vermişti. 'Neydi bu serserinin adı? Ha, evet. Ören... Ören Starr.' Yeğenini kurtardığı için teşekkür etmeliydi ona. Köpeği iskemlenin altında Oren'in uzun bacaklarının yanına uzanmıştı. Gitarının sesi ve şarkısı denizden gelen ılık bir meltem gibiydi.
Pallent müzikle ilgilenmezdi pek. Ancak Rick'le ilgili düşünceleri bir yana bırakmış, çevreyi izliyordu. Ören Stavr, Mor Fare'nin patronlarını satıyor, herkes de bunu alıyordu. İçtenlikle söylediği şarkıları herkesi hüzünlen-dirmişti. Birkaç dizeyle Dünya'nın denizlerini ve dağlarını anlatıyordu. Bu dağlardaki tavuklar bir dağ köyü kulübesinin çevresinde yem arıyorlardı.
Soğuk bakışlı kız garsonla Korkalis bile, barın arkasında durmuş dinliyorlardı. Ören'm şarkıları Dünya'nın kanla sulanmış toprağından, taşından söz etmeye başladı.
Pallent bıyık altından güldü. 'Ne enayiler!'
Ören'in sesinde büyük bir güç vardı. Bu uzay için çarpan yürekleri yumuşatabilecek bir güç. Büyük Adam gücü koklayarak, duyarak, görerek tanırdı. Bu pis herifte de güç vardı. Öyle bir güç ki, yıkılması pek kolay değildi. Böyle bir güç çok para ederdi.
Eline geçen fırsatı ne olursa olsun hiç kaçırmazdı. Pal-
lent kendi kendine söylendi: "Bu genç serseri işime yarayabilir." Kaçırmayacaktı onu...
Ören, Dünya'nın yeşil tepelerini, kıyıları döven dalgalarını, karanlık bir göldeki ay ışığının parıltılarını, rüzgârda duyulan peri seslerini, yemyeşil ormanlarını ve aşkı anlatan bir şarkı söylüyordu. Pallent bir an için gözlerini kapatarak Dünya'nın şarap, tadındaki havasını kokladı. Sonra bu büyü kayboldu, ter ve leş kokusunu gidermek için kullanılan parfüm kokusu geldi burun deliklerine.
Ören şarkısını bitirince hepsi coşkuyla alkışladılar.
İri yarı Yunanlı ışık havuzuna bir kredi fırlattı.
- Al şunu!
Önce yaşlı bir sarhoş Ören.'e doğru yürüdü ve bir avuç krediyi uzattı. Ardından Oren'in üstüne yağmur gibi kredi yağmaya başladı.
Gülerken gümüşî gözleri parlıyordu. Köpeğine bir şey söyledikten sonra gitarına dokundu. Önce neşeli bir şarkı, ardından da kulübesinin önünde oturup kucağındaki ölü bebeğine ninni söyleyen bir kadının öyküsünü anlatan bir şarkı söyledi.
Arka masalardan birinde sarhoşun biri hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Pallent kaşlarını çattı. Hiç hoşlanmamıştı bu durumdan. Hiçbir zaman düşünmek istemediği konuları düşündürüyordu bu şarkılar. Vücudunun derinliklerindeki dağ gibi yığılmış ölü bir sevgiyi uyandırıyordu. Bir viski getirmesini işaret etti barmene.
Korkalis masaya koştu.
- Ne düşünüyorsunuz? Bu herifi sokaktan yeni topla
dım. Burada böylesini bulmak zordur. Sesi fena değil; ama
herkesi hüzünlendiriyor, içki içmiyor hiç kimse.
Pallent "Sonra içerler" dedi. Masaya bir kredi banknotu attı. "Şarkısını bitirmesin."
Ören her şeyin farkındaydı. Tuhaf gümüşi gözleri bir an Büyük Adam'a takıldı. O gözlerde bir şey saklıydı. Pallent'i
tanımamıştı; ancak bu bakışlar Büyük Adam'ı rahatsız etmişti. Gerçekten boynuzu ve kuyruğu var mıydı acaba? Ören şarkıya başladı yine:
"Bir insan neden soymak ve öldürmek zorunda olsun? Bir rüya neden bitmek zorunda olsun? Niye insanlar açlıktan ölmek zorunda? Kim öğretti dünyamıza ağlamayı? Yanıt, arkadaşım, yıldızların orasında esiyor, Yanıt yıldızların arasında esiyor."
Korkalis'e söylediği gibi daha sonra içeceklerdi. Ve bunlardan biri de Pallent'ti.
Bir saat sonra, dışardaki uzun ve esintisiz koridorda yürüyen Pallent'in adımları yumuşak yankılar yapıyordu. Ne polis vardı, ne Bubble'ın koruma birlikleri. Hiç kimse yoktu. Sadece virajlı ve pis kokulu koridorla uzaktan gelen sesler.
Uyuşturucunun ölümcül kollarına doğru yürüyenlerin sınıfına, üçüncü sınıfa doğru giden merdivenlerin yanından geçti. Ürpererek telaşlandı.
Fakat hızı yetersizdi. Yakalanmıştı. Üç kişiydiler. Yüzlerini görünce sırtından aşağıya terler boşandı. Hayvandılar bunlar, yağmacı hayvan. Uyuşturucu delisi gözleri ve pençeleri vardı.
Kaçmaya çalıştıysa da beceremedi. Kolaylıkla yakaladılar. Sırtlana benzeyen biri gülerek yolunu kesti. Gelen yumrukları kollarıyla savuşturmaya çalıştıysa da başaramadı. Sendeledi. Dizlerinin üstüne çökerken ağlıyordu. Bir şey yapacaklarından emindi. En rezil yerlerden bir umut bulmak için gelmişlerdi ve arzuları bu gece gerçekleşiyordu.
- İmdat! Feryadı bastı. İmdat! Adam öldürüyorlar! Çığlığı boş koridorun duvarlarında yankılanıyordu. Birden, bir bıçaktan yansıyan ışık parladı karanlıkta. Kurtulmak için debeleniyor, yalvararak inliyordu. Birden bıçakla arasına öfkeli bir et kemik yığını girdi.
Bıçaklı gölge, köpeğe doğru acımasız bir hamle yaptıysa da ıskaladı. Ağır bir küfür savurarak bu kez Pallent'e saldırdı. Pallent yana çekilince bıçak duvara saplandı. Sonra korkudan açılan gözlerini kırpıştırarak ne olup bittiğine baktı. Bir adam vardı köpeğin yanında. Çevresine yumruk yağdırıyordu. Yağmacılardan biri iki büklüm olmuş, köpeğin dişlerinden bacağını kurtarmaya çalışıyordu. Bıçaklı adam uzun bacaklıya doğru hızla salladı elindekini. Uzun bacaklı eğilince, bıçak arkadaki üçüncü yağmacının boynuna girdi. Adam kan kusarak olduğu yere yığıldı. Köpek de bıçağı çıkaranın bileğini yakaladı ve dişlerini geçirdi.
Bıçak yere düştü. Pallent atıldı bıçağı aldı. Köpeğin ısırdığı yağmacı uzun boylu adama bakarken, Pallent adamın göğsüne soktu bıçağı. Adam ses çıkarmadan yığıldı yere. Pallent duvara baktı. Bileği ışınlan yağmacı oradaydı. Yüzüne kan fışkırırken hâlâ bıçağı adamın sırtına saplıyordu.
- Sen şarkıcısın. Ören...
Uzun boylu genç başıyla onayladı:
— Beni dinliyordun. Kulüpte gördüm seni.
— İyi ki buradan geçiyordun.
— Yabancıyla birlikte uyuyacak bir yer arıyorduk. Tam
yürüyen merdivene geliyorduk ki Yabancı bir şey duydu.
Bakmaya gitti ve geri geldi. Onu izleyince her zamanki
gibi yanılmadığını anladım.
Köpek gururla şarkıcının bacağına burnunu sürtüyordu.
Pallent yavaş yavaş kendine gelmeye başlıyordu. Kanlı cesede bir tekme attı, sonra küfürler savurarak kaçan üçüncü yağmacıya baktı.
- İstersen ev bulayım sana! Haydi âşık, sana iş de ve
receğim. Büyük Adam, kanlı paltosunu fırlatarak, yukarı
ya çıkmaya başladı.
Ören, "Sizin emrinizde çalışmak istediğimden emin değilim." dediyse de Yabancı, Pallent'i izlemeye başlamıştı bile. Şarkıcı, köpeğe geri dönmesi için fısıldadı; fakat köpek bir an durdu, öfkeyle baktı ve Büyük Adam'ın ardından koştu.
Ören omuzunu silkti ve o da Büyük Adamı izledi...
Üçüncü Bölüm
PROJE'de çalışanların katılacağı toplantı Lattimer'in odasında başlamak üzereydi. Büyük Adam, asansörün kapısına doğru ilerlerken hepsini başıyla selamladı. Bunu gören Belediye Başkanı çığlığı bastı. Sonra da Pallent, Ören ve küçük köpeğin arkasından salona doğru koşturmaya başladı.
Pallent asansörde, "Bu özel koruyucum, yeni işe aldım dedi. Oren'e içeri girmesini işaret ederken sözünü tamamladı.. Yanımdaki odada kalacak.
Lattimer'in dili dolaştı. "Ama orası benim..."
— Benim odamın yanında dedim.
— Hemen mi?
— Hemen.
Ertesi gün öğleden sonra Pallent kahvaltı ederken Ören Starr'ı çağırttırdı.
Ören tozlu ayakkabılarını duvardan duvara uzanan beyaz halıya gömmüş, ıslık çalıyordu. Büyük Adam'ın yeşil duvarlı, beyaz mobilyalı dairesi; her yanı kırmızı isle kaplı Core'dan sonra inanılmaz geliyordu. Hiç lüks bir yaşamı olmadığı gibi lükse önem de vermezdi. Fakat geçen gece Belediye Başkanı'nın karısıyla birlikteyken, ipek pijama-larıyla iyi bir uyku çekmiş, güzel yemekler yemişti. O gece Bayan Lattimer, Oren'in ilgisizliğini anlamamazlıktan gelmişti. Makyajıyla uğraşan Bayan Lattimer'e bunların hiçbirini istemediğini, Yabancı'ya ve kendine bir yer yatağının yeteceğini söyleyince kadının öfkeden yüzü kızarmış ve kızgınlıkla dışarı çıkmıştı.
Yabancı'yla birlikte Büyük Adam'ı ölümden kurtardığını biliyordu.
Pallent koltuğuna yayılıp iri elleriyle gümüş tabakların içine daldı.
- Kahvaltı?
- Hayır, teşekkürler. Bir saat önce ettim.
Pallent ağzını şapırdatarak yedi önündekileri. Ören bekliyordu. Bacaklarının arasındaki Yabancı siyah gözlerini Pallent'e dikmişti. Güzel yemeklerin görüntüsüne dayanamayarak, salyalarını akıta akı ta havladı.
— Bu melez köpek her zaman yanında mı? Büyük
Adam köpeğe bir parça et atıp, suratını ekşiterek yutmasını
izledi.
— Evet efendim.
— Neden?
— O benim en iyi arkadaşımdır.
— Çok kötü ısırıyor.
— Yaşamınızı kurtardı.
— Hımm. Niye yabancı diyorsun ona?
— Bilmem. Bir gece, kulübemin kapısını tırmalarken
buldum onu. Yarı aç ve kan içindeydi her yanı. Ölmek
üzereydi. Ören eğildi ve uzun parmaklarıyla köpeğin kı
vırcık tüylü sırtını ve boynunu okşadı. Öyle değil mi oğ
lum?
Yabancı sevinçle havladı.
- İyice delirmek üzereydim. Yabancı'nın çok yardımı
oldu. Sorunlarım hiç etkilemiyordu beni. Bu küçük canlıy
la konuşarak unutmaya çalıştım.
Pallent geğirerek "Saçma" dedi. "Bana şimdi acıklı öyküler anlatma. Biz yapmak istediğimizi, yaparız. Hepsi burada kalır. Kiminin sorunu vardır, kiminin yoktur." Elini alnına götürdü. "Şu köpeği de defet başından!"
Ören'in gülümsemesi kayboldu. "Hayır efendim."
— Yanımda çalışmak istemiyor musun?
— O kadar önemli değil, ya o, ya öbürü.
Pallent kıpkırmızı oldu. Oren'in gözlerine baktı. Gümüşi gözler kırpılmadı bile. Çalışmayacak mısın yani?
— Evet efendim.
— Kesinlikle mi?
- Kesinlikle.
Büyük Adam ellerini ipek bir peçeteye sildi:
- Galiba serserinin tekini benimle çalışmaya uğraşıyo
rum. Bu köpeğe Mars uçuşlarında giyilen çeşitli aksesuarlı
uzay giysileri gibi yapışmak. Ancak yaşlı kadınlar ya
par senin yaptığını.
Ören güldü. "Siz isterseniz fil bile getirirsiniz."
- Ben Büyük Adam'ın. istediğim her şeyi yapacak
güçteyim.
Ören Yabancı'yı kaldırdı. "Biliyorum, Büyük Adam. Gücüm ve param yok. Ama istediğim gibi yaşıyorum. Neyse, havyarlar için teşekkürler."
Kapıya doğru yürümeye başladı.
- Geri dön, âşık!
Oren döndü. "Ya Yabancı?"
Pallent düşündü. "Peki, olduğu yerde kalsın. Konuşacağız."
Yabancı anlamış gibiydi. Oren'in iskemlesinin altındaki beyaz halıya gömüldü. Hizmetçi yemek artıklarını toplarken, Pallent Oren'e baktı. Yırtık botlarına, kirli pantolonuna, soluk gömleğine ve boynuna kadar inen saçlarına göz gezdirdi.
Sekreterini çağırdı.
- Bayan Pink. Yeni özel koruyucuma iyice bak baka
lım. Nasıl?
- Yeni giysilere ihtiyacı var.
Ören "Bunlar bana yetiyor" dedi.
Pallent homurdandı. "Temizliği severim. Ben köpeğinin kalmasına izin verdim, sen de temiz giyin. Tamam mı Bayan Pink?"
- Onu âşık diye çağırdığınızı duydum. Gitar ve öteki
ler. Yelek ve kısa pantolona ne dersin? Belki de eski giysi
lerden hoşlanırsın. Tabii fularlı olacak. Koyu yeşil olabilir.
Yılan derisi çizmeler. Sarının bir tonu.
— Giydirin, Bayan Pink. Pallent beğendiğini belirte
rek sırıttı.
— Peki efendim diyen Bayan Pink giysileri almaya
gitti.
Ören, Pallent'in ipek donlu maymunu olmak düşüncesine karşıydı. Ancak benliğinin derinliklerinde yankılanan bir ses yaptıklarının doğru olduğunu söylüyordu. Doğru yönde ilerliyordu. Port-Mars ilk duraktı.
Pallent'in emreden sesi yükseldi. "Bana Rick'ten söz etmeni istiyorum. Onunla nasıl karşılaştığını ne olduğunu, her şeyi anlat. Ama saçma sözler duymak istemiyorum."
Ören kabul etti.
- Marin burnundaki kulübemde Yabancı'yla birlikte
kalıyordum. Bir akşam uçurumun kenarında dolaşırken,
önümde koşan Yabancı'yı gözden yitirdim. O gün de, bu
günkü gibi oldukça sisli bir hava vardı. Yabancı'nın gök
gürlemesi gibi havladığını duyunca ne olduğuna bakmaya
gittim. Yabancı'nın, pantolonuna yapışıp uçurumdan uzak
laştırmaya çalıştığı adam Rick'ti. Geniş bir mağaranın çev
resinden dolaşarak yanlarına gittim. Yabancı dişlerini
Rick'in pantolonuna geçirmiş, bırakacağa da pek benzemi
yordu. Rick tekrar atlamaya çalışsaydı, Yabancı da onun
la birlikte uçuruma düşerdi. Bekle diye bağırdım ve köpe
ğimi uzaklaştırdım. Sonra, eğer kendini öldürmek istiyor
sa, hiç zaman yitirmemesini söyledim. Caymıştı. Yabancı'
yı eve yolladım. Bir kayanın tepesine oturup hiçbir şey ko
nuşmadan çevreyi izledik.
Ören hafifçe gülümsedi. "Rick zaten izleyen birinin önünde allayamazdı. Tabii ben öyle düşünüyordum. Yoksa intihara karar vereni caydıramazsınız. Eninde sonunda bir yolunu bulur, yine isteğine kavuşur. Rick'le birlikte kulübeme gittik. Kendisinden konuşurken ucuz şaraplarımdan içtik. Hiç zorlamadım. İçini dökmesi için rahat bıraktım
onu."
Pallent odanın sonundaki bara gitti ve kendine bir viski
doldurdu. Viskisini bitirdikten sonra Oren'e konuşması için işaret etti.
Ören, "Herhalde niye ölmek istediğini biliyorsunuz" dedi.
— Benim yüzümden mi? Pallent'in sesi alışılmadık
derecede yumuşaktı.
— Tamamen sizin yüzünüzden değil. Onu, geçmişi in
tihara sürükledi. Çocukluğundan beri, sizin tarafınızdan
itilip, kakılmış, Bütün yaşamını aslında tiksindiği Pallent
İmparatorluğu'nu kurmakla geçirmiş. Sizi, yaptığınız kö
tülüklerden; kendini de sizden kurtulmaya cesaret edeme
mekle suçluyor. Paranıza ve gücünüze değer vermemiş.
Ona hiç fırsat vermeden bütün amaçlarını ve iyilik duy
gularını elinden almışsınız. Bir adama sindiremeyeceği bir
şeyi zorla yedirmek iyi bir şey değildir.
Pallent'in gözleriyle karşılaştı. Büyük Adam'ın gözleri buz gibi olmuştu.
- Yine intihar etmeyi mi düşünüyor?
Ören içini çekti. "Belki de size bağlı olan bir şey bu. Tutunacak bir dalı olması gerekir. Kendine saygı duyması örneğin."
Pallent gözlüğünü çıkardı, küfretti. Ören sessizlik içinde izledi. Pallent'in karmaşık ve tek yönlü kafasının içinde neler döndüğünü biliyordu. Onu bu Yıldızlar İmparator-luğu'na taşıyan Rick'in, kendisini bir dost olarak kabul etmemesine inanamıyordu. İntihar etmeyi denediğine pişman mıydı acaba? Hayır. Yeğenine gereken dersi vermedikçe olmayacaktı da.
Şişman vücudunun içindeki inatçı güç, Ören'in kararlılığını karşılayan bir dürtüydü. Harekete geçen ve durdurulması olanaksız bir şey gibiydi. Ölümünden sonra bile sürecek bir şey.
Oren'e bir göz attı. "Sen de bu işe elinden geldiğince katılacaksın"
Büyük Adam yeni bir güneş sistemine açılan Proje'yi
anlatmaya başlayınca Ören neşelendi ve heyecanla dinlemeye koyuldu. Oren'in dağınık hayalleri belirlendi, şimdi hepsi birbirine girmeye başlamıştı...
Pallent, "Beni tek bir şey durdurabilir" dedi.
— Ne?
— Sabotaj. Çevremde, havada, kokusunu alabiliyorum.
O yüzden Richard'ı çağırdım işçilerden birinin hastalan
masını sağladım. Evet, ben planladım bunu. Şimdi bu işçi
Dünya'ya geri gönderiliyor ve Richard da onun yerini
alacak.
Ören yumuşak bir korkutma sezer gibi oldu. "Evet, biliyorum."
- Güzel. Artık sürekli gözetim altındasın, gününün
her dakikasının hesabı sorulacak. Kaçamak yaptığın anda
ölürsün. Sanki yarı saydam duvarın arkasında bir şeyler
görüyordu. Burada kırmızı toprak ve mezar odası çok var.
Ören baklayı ağzından çıkardı.
- O gemiye binmek istiyorum.
Pallent yüzünü ekşitti. "Ne gibi?"
— Aradığım her şey orada. O gemiye binmek zorunda
yım.
— Sabotajın yanı sıra ilk uçuşa da saldırabilirler. Neden
gitmek istiyorsun?
Ören geniş omuzlarını silkti. "Gitmek zorundayım." Yakına geldi ve gümüşi gözleriyle Pallent'in gözlerini buldu. "Gitmek!"
- Başına geleceklere karışmam, şimdiden söylüyorum.
Hem seni, niye o gemiye bindireyim ki? Her şey çok dik
katli programlandı.
Ören "Rick'e yardım ederim" dedi. "Onu yanlış hareketler yapmaktan korurum."
Pallent düşünceli düşünceli baktı. "Belki, belki kararımı sonra veririm."
Dördüncü Bölüm
UYKU tutmayınca, Ören gözlerini karanlığa dikti düşlediği güneşlerle gezegenleri gördü. Sonra Kora'yı düşündü. Kalp atışları hızlandı. Yatağının dibindeki yabancı uludu. Biliyordu. Bildiğini de her zaman belli ediyordu. Ören'i Kora'dan gittikçe uzaklaştıran kötü kaderiyle olan savaşını ve Oren'in Kora'yı tekrar göremeyeceğinden korktuğunu o da anlamıştı.
Onu nasıl bırakabilirdi böyle? Hiç bir anlamı yoktu. O kurak toprakta yağmur, gökgürültüsü ve şimşek gibiydi. Fakat zorunluluk Oren'i yıldızlara itmiş, ondan ayırmıştı.
Sonunda uykunun ağırlığı göz kapaklarına çöktü.
Ören hafif bir havlama duyunca uyandı.
- Yabancı!
Zayıf bir ses duydu. Ören bir iki dakika olduğu yerde kaldı. Başka ses duymak için kulaklarını kabarttı. Hiç ses yoktu. Kendine geldi ve Yabancı'yı aramaya başladı. Ellerini ipek örtülü yatağın bütün köşelerinde gezdirdi. Ancak hiçbir tüylü sıcaklık bulamadı.
Işığı yaktı. Holün kapısı biraz aralıktı, ama kapıyı böyle bırakmadığını biliyordu. Öfkelenmeye başladı. Pallent'e karşıydı bu öfke. Büyük Adam Yabancı'dan hoşlanmamıştı ve isteğine karşı gelenleri eylemle yola getiren bir manyaktı.
Ören ayağa kalktı, çabucak giyindi. Holde durdu, çevreyi dinledi. Koridor bomboştu.
Kullanılmayan merdivenlerden ön lobiye indi. Ön kapıda koruyucu yoktu. Yukarıya çıktı koruyucuyu buldu. Arkadaki parmaklıklara dayanmış duruyordu. Parçalanmış kafasından kan akıyordu. Çoktan ölmüştü.
Bu durumda ilk düşüncesinde haksız olduğunu düşündü. Beklememeye karar verdi. Olay henüz olmuştu. Caddeye çıktı.
Donuk ışık demetleri karanlığı biraz olsun azaltıyordu. Her taraf sakindi. Ay batmıştı. Ören Core'e doğru kıvrılan kanyonları geçti. Kanyonlar biraz bakımlı kenar mahallelere benziyordu. Dünyadaki kentlerden farklı değildi.
Bir duygu Yabancı'nın ve onu kaçıranların çok yakın olduğunu söylüyordu. Bir an, havlama sesi duydu. Aşağıya inerken ikinci sınıfın barlarıyla kumarhaneleri hâlâ açıktı. Mavi Fare'yi geçti; ama bir şey onu çekti, geri döndü ve içeriye girdi. Bir şey vardı burada. İçinden bir ses burada kalmasını söylüyordu. Bir tabureye oturdu, barmene bir içki söyledi. Korkalis yoktu, herhalde bir yere gitmişti.
- Bir köpek gördün mü burada?
İri kıyım barmen boş gözlerle baktı, ama bu boşluğun arkasında kıpırdayan bir şey vardı. Mars'ta ne köpek, ne de başka evcil hayvanlar vardı. Bütün su ve hava insanlar için ayrılmıştı.
- Köpek mi? Ne köpeği? Arka odalardaki boş masala
ra kurulmuş olan iki palabıyıklı adama doğru gitti. Ören
içkisini yudumlarken gözlerini yandaki kapıya doğru kay
dırdı. Kumar odası olabilirdi.
Kendine yönelen maskeli gözlerin ve hakkında konuştuklarının farkına vardı.
トルコ語文献の1テキストを読みました。