🕙 27-minuti di lettura

Varlığın Yapısı - 10

Il numero totale di parole è 3522
Il numero totale di parole univoche è 1923
23.1 delle parole sono tra le 2000 parole più comuni
35.8 delle parole sono tra le 5000 parole più comuni
42.7 delle parole sono tra le 8000 parole più comuni
Ogni riga rappresenta la percentuale di parole su 1000 parole più comuni.
  Ne elle tutulur. Son çıkar yol bunların kişinin
  Yüreğine, düşünsel yetinin tapınağına girdiğini
  Söylemektir, birkç söz etmişim onlardan yine.
  Kim bilir ya benim söylediğim, ya senin göreceğin
  Gibi, yerin sarsılmasıyla birdenbire yok olur
  Tüm varlık. Yönetici kadın, Fortuna vurur bizi
  Boyunduruğuna. Yalnızca usumuz öğretebilir bize
  Bir olay olarak bunları, çatırdayan bir çöküşle
  Evrenin de yıkılıp gideceğini, burada.
  Canlılar - Cansızlar
  Başlamadan bu konuya; bu güvenli, kutlu
  Sözlere temel koyan Pythia'nın, sunakta
  Apollo'nun "üçayaklı"sı, Daphnesi üzerine söylediği
  Bilicilikleri sayıp dökmeye; isterim bilgi vermek
  Sana, bilginin sözleriyle avutmak, umut için.
  Dinci düşüncelerden, kuruntulardan korkarak, sanmayasın
  Göğün, yerin, denizin, ayın, güneşin, yıldızların
  Tanrısal olduklarını, sonsuzlukta kalacaklarını.
  Sanma sakın, Gigantoslar soyunda olduğu gibi,
  Bilinmedik suçlar yüzünden, korkunç cezalar
  Göreceğini bunların. Evreni yıkan, güneşi
  Söndürmeye kalkışanların. Onlar ölümsüz olmak
  İstemişler ölümlü bir ağızla, tanrısal değil
  Nesneler, bunlar gibi. Yakışmaz tanrısal
  Yörelerde görünmeleri, tanrısal sayılmaları.
  Birer kavramdır bunlar, gerçek değil, dirimsel
  Devinimler onlarda, duyu gücünden yoksundur.
  İnanılmaz tin gücünün, ya da usun rasgele
  Bir nesneyle bağdaştığına, yoktur uzayda
  Bir Ağaç, tuzlu deniz suyunda bulut, balıklar
  Yaşayamaz tarlalarda, odundan kanın, taştan
  Özsuyun çıkmayışı gibi, bellidir yerleri
  Nesnelerin gelişmek, var olabilmek için.
  Tinle Gövdenin Bağlılığı
  Var olamaz, gelişemez tinin özü gövdesiz,
  Kandan, sinirlerden ayrı; karşıtı olsa bunun
  Önceden tinin gücü, ya başta, ya omuzlarda,
  Ya ayaklarda, ya da rasgele bir yerde bulunur,
  İçinde yerleşirdi kişinin süresiz. Konmuş
  Gibi belli bir kaba, biz de görürüz gövdemizde
  Böyle belli düzenin bulunduğunu, gelişmekle
  Var olmanın birbirinden ayrı olduğunu.
  Gereklidir bilmek tin gibi canın da, gövde dışında
  Bir bütünlük içinde yaşama gücü olmadığını.
  Ne yeryüzünün kucağında, ne güneşin ateşinde,
  Ne gök boşluğunda, ne suda yaşayabilir gövdesiz.
  Yoktur bunların tanrısal bir gücü, hepsinin
  Bir yaşamsal etkinlikle donatıldığı gerçek.
  Tanrıların Konak Yeri
  İnanılmaz tanrıların evrende özel bir yeri
  Bulunduğuna, orada oturduklarına, çok incedir
  Yapısı tanrıların, duyularımızdan uzak onlar,
  Görülmezler tinsel kavrayış gücüyle. Kayarlar,
  Ne elle tutulur, ne dokunulur, nesnel varlık
  Değil onlar dokunulan. Dokunmaması gerekir
  Dokunulmayanın da. Benzemez bizim yerlerimize
  Onların yerleri de. Uygundur yerleri incecik
  Gövdelerine, anlatırım sana onları ayrıntılı.
  Evreni Tanrılar Yaratmamış
  Kaynağıdır kişisel sevginin yaşanan evren,
  Bu yüzden tanrılar düzenlemiş onu sanırlar,
  Öyle savunurlar, övülür tanrıların yaratması
  Diye tadına doyulmaz evren, bundanmış sonsuz
  Yaşamı, bozulmadan, dağılmadan kalışı sonsuzca.
  Bu yüzden suçmuş, tanrıların, insanlar otursunlar
  Diye kurdukları evreni, günün birinde,
  Temelinden yıkmaya kalkışmak, onu yermek, sövmek,
  En yüce varlığa karşı direnmek, yalan söylemek,
  Delilik bütün bunlar Memmiusum, düzmece.
  Ne kazandırır bu mutlu ölümsüzlere bizim
  Sungularımız? İlgilenirler mi yaptıklarımızla?
  Hangi olay bozmuş sessiz yaşayan tanrıların
  Esenliğini, özletmiş onlara ilk yaşama dönmeyi.
  Bir değişiklik var sanırım, eskileri yanıltan
  Bu durumda, geçmiş günleri mutlu yaşayan;
  Acı, üzüntü bilmeyen çıkarır mı eski tadı
  Yeniden? Yaratılmadan ne getirdi bize, kötü
  Konusunda, karanlıklar, acılar içinde geçmişse
  Günleri evrende, yaratılış gününden, aydınlığa
  Çıkmadan önce? Sürdürmek ister dirimi, yaşamayı,
  Bir de doğunca kişi, çıkardıkça tadını doyunca.
  Kim var yaşamın tadına varamayan,
  Kötüyü gören, doğmadan, derin düşünmeden?
  Evren Doğanın Yapıtıdır
  Nereden gelir ilk örnek, nesnelerin doğmasında,
  Yaratılmasında kişi kavramının tanrı düşüncesinde?
  Nereden görüyor, nereden biliyor düşünsel yetide
  Tanrılar yaratmak istedikleri varlığı? Nereden
  Öğreniyor tanrılar ilkelerin güçlerini, onların
  Düzen değiştirme yetisini, doğa vermezse
  Yaratmanın ilk örneğini, kendi kendine?
  Bilinmeyen bir çağdan beri ilk öğeler dıştan
  Gelen değişik çarpmalarla devinirler, birbirine
  Geçerler, kaynaşır birleşirler, öz ağırlıklarının
  Etkisiyle, geçerler birleşmenin nedeni yollardan,
  Değişik düzenler içinde bütünleşirler, kurabilmek
  İçin aralarında bir bağlantı, sonradan.
  Şaşılası değil böyle bir yol açması,
  Ardarda gelerek dizilmesi, yerleşmesi, bu yöntemle
  Yeni bir evrenin süresiz, bugüne değin gelmesi.
  Evren Eksiktir
  Bilemesem ilkelerin özünü bile, yine de,
  Çekinmeden, göğün incelenmesine, başka nedenlere
  Dayanır, eksikliklerle dolu evreni bizim
  İçin yaratmadığını söylerdim tanrıların.
  İlkin, kuşatılmış göklerin dev örtüsüyle yer;
  Pek azı kalmış oturulur türde, dağlar, yabanlar,
  Ormanlar, bataklıklar, kayalıklar, engin çöller,
  Karaları birbirinden ayıran denizler kaplamış.
  Yoksun kılınmış ölümlüler için ikisinden.
  Burda yakan, kavuran sıcaklıklar, orda
  Durmadan yağan karlar, dondurur ölümlüleri.
  Arta kalan olur tarla, kaplanır devedikenleriyle,
  Emek tüketir, bakar kişiler, basar ağır belin
  Üstüne, inletir elverişli kılmak için yaşama
  Toprağı, açmazsak derin evlekler sapan
  Demiriyle, çıkarmazsak güneş ışığına tohum
  Ekmede, yükselemez ıslak havaya kendince,
  Gösteremez kendini toprak. Bunlar gibidir hepsi,
  Yorucu çalışmadan sonra ortaya çıkanın, toprakta
  Yeşeren, çiçeklenen, göz kamaştıran, sarartır
  Güneş ışığı, kavurur taşkın sıcaklık ekinleri,
  Ya birden bastıran yağmurlar bozar, çürütür,
  Ya ağır bir gece soğuğu dondurur, ya da
  Dağıtır, götürür esen yeller uzaklara.
  Neden besler, çoğaltır doğa korkunç yabanları,
  Karada, denizde insanlara korku salanları?
  Neden getirir güz bulaşıcı salgınları?
  Neden sırasız gelir ölüm, gününden önce?
  Neden ölür bir çocuk, azgın dalgaların kıyıya
  Fırlattığı bir gemici yaşam gücünden yoksun,
  Çıplak bir direk gibi durur,
  Kıvrandıran sancılar içinde bir ananın
  Karnından getirir ışıklar ülkesine onu
  Doğa, doldurur yakınmalı çığlıklarla ortalığı
  Budur doğanın düzeni. Bekler birçok acılar
  Onu yaşamda, öte yandan renk renk koyunlar,
  Sığırlar, yabanlar büyürler, ne şakırtılar
  Gerekir onlara, ne besleyen sütanne okşamaları,
  Peltek konuşmaları; ne yılın değişik evrelerine
  Uygun türlü giysiler, kargılar, varlığını korumak
  İçin yüksek duvarlar gerekir onlara. Varsıldır
  Yeryüzü, doğanın yaratıcı güdüsü, doğar
  Ne varsa, bu yöntemle, birbirinden.
  Bölümlerin Yaşamı Bütüne bağlı
  Bence, yeryüzü, yeğnik canlar, su, havanın
  Islaklığı, yakan sıcaklık, evrenin genel yapısı
  Gereğidir. Özdekten gelir doğuş, batış, evren de
  Özdekten oluşmuş, pek yerindedir Bütün'ün de,
  Bölümlerinin de, kurulmuş özdekten doğması,
  Ölümlü özdeşlerden oluşması böyledir kural,
  Ölmek de var doğmak gibi. Görürüm yok olduğunu
  Evren bölümlerinin, yenilerin doğduğunu, bilirim
  Günün de, yerin de başlangıç evresi olduğunu.
  Dört Öğe De Geçicidir
  İnanma sakın yok olduğunu, bittiğini söylersem
  Ateş gibi yeryüzünün de ölümlü öz taşıdığını,
  Suyun, yelin geçiciliği yüzünden kuşkulanma
  Sakın yeniden doğduğunu, büyüyüp geliştiğini söylersem.
  Yeryüzü Üzerine
  Önceleyin dağılır, tozar yerin önemli bölümü,
  Taşkın sıcağından güneşin, kişilerin ayaklarından,
  Sislerden, bulutlardan gelen çarpmalarla toz olur,
  Yayılır boşlukta azgın yellerle, dağılır.
  Çözülür bir bölümü iplik gibi, yağmur azınca,
  Dökülür, akar evlek evlek, oyar yeri ırmaklar,
  Didikler, beslenir, çoğalır toprak böylece,
  Bir elle verir, ötekiyle alır, önce besler
  Doğurduğunu, sonra yutar, bütün varlıkları,
  Çoğalmak içindir azalmak, dolar deniz yeniden.
  Su Üzerine
  Akar ırmaklar, çaylar, dereler, gelir kesilmeden
  Yeni sular. Ne dersin? Kanıtlıyor gerçeği tüm
  Akan sular oylumlardan; yükselir buğular sudan,
  Yüzeyden, yayılmaz Bütün'e bir ıslaklık. Süpürür
  Azgın yeller deniz yüzeyini, bir yandan.
  Götürürler gökte güneşin emdiğini, sızar su
  Toprağın içine, süzgeçten süzülür gibi, akar
  Sıvanın özü topraktan, çökelti kalır yatağında
  Böyle doğar topluca sudan türeyenler, dökülür
  Parlak renkli havadan yol bulunca kendine,
  Kayganlık verir ayaklarımıza, toprakta.
  Yel Üzerine
  Bir sözüm var yel üzerine, durmadan, yavaştan
  Kendi varlığı içinde değişmeler gösteren,
  Nesnelerden çıkan ne varsa, alır engin havanın
  Denizi kendi varlığı kapsamına. Giderilmezse
  Nesnelerin eksikliği, verilmezse onlardan çıkan
  Özdekler geri, dönüşür havaya varlık, çoktan,
  Durmadan doğar hava başka özdeklerden, sonra
  Döner geldiği öze yeniden, böyle sürer
  Tüm nesnelerde karşılıklı dönüşmeler, sürekli.
  Ateş Üzerine
  Gökçe güneş, tükenmez kaynağı ışıkların,
  Gökten aydınlık yağdırır süresiz, yeni, tümden
  Onarır azalan ışıkları, tükenir düştüğü yerde
  Bu parlaklık, eksilir ışımanın kaynağı. Şundan
  Anlayabilirsin bunu: Başlayınca bulutlar kaymaya
  Güneş altında bozulur ışığın parıltısı, azalır,
  Söner, birden, parlaklığın alt yüzeyi,
  Kararır ortalık, bulutların gittiği yerde
  Bundan anlarsın, süresiz beslenmesi gerekir
  Işık kaynağının hep, tükendiği için. Kaynaktan
  Çıkanın yeri doldurulmazsa, göremeyiz nesneleri
  Güneş aydınlığında, başka türlü. Vardır bizim de
  Işıldaklarımız, çıralarımız, sisli yalımlarla ışık
  Verirler. Böyle benzer yolda gönderir güneş
  Yanma yardımıyla, sürekli, ışınlar, titreşir
  Yalımlar boyuna, bozmaz ışık akımlarını
  Uğraşır ateş, ışığın yok olmasını, yeniden
  Doğan yalımlarla gidermeye kalan boşluğu.
  Düşünmek gerekir, bu nedenle, güneşin, ayın,
  Yıldızların ışıklarını, süresizce, yenilediğini.
  Tükenir, durmadan, onların yalım kaynağı. İnanma
  Sakın bunların bozulmaz, dağılmaz olacağına.
  Taşlar
  Görmez misin taşların da yenildiğini zamana?
  Yükselen kulelerin yıkıldığını, esintilerin
  Kayaları dağıttığını, tapınakların, tanrı
  Çizimlerinin gevşeyip çatladığını, yazgının süresini
  Tanrıların bile uzatamadığını, doğal yasalara
  Bir nesnenin karşı duramayacağını, anlamaz mısın?
  Görmez misin nasıl çöktüğünü büyüklere dikilen
  Anıtların, eski durumlarını? Yuvarlanmaz mı dağ
  Tepelerinden kocaman kayalar, zamanın ağır basan
  Gücüne karşı sonsuzca direnenler? Yuvarlanmazdı
  Onlar, çok eskiden beri yılların yıkıcı gücüne
  Karşı direnebilseler, aşınmasalar, tepelerden.
  Gök Üzerine
  Bir de yukarı çevirelim gözlerimizi, yeryüzünü
  Dört yanından çevreleyene, gerçekse söylenenler
  O doğurmuş yaşayan, ölen tüm yaratıkları.
  Ölümlü nesnelerden kurulmuş o da. Kendinden doğuran
  Başkasını, çoğalan tüm nesnelerin
  Gereklidir eksiğini gidermesi başkalarından.
  Evrenin Gençliği
  Bundan başka, belli bir doğum günü olmayaydı
  Yerle göğün, sonsuz, süresiz olurlardı onlar da
  Bugün: Neden ayrı türküler söylemez birbirinden
  Ozanlar Troya'nın gördüğü yıkım konusunda?
  Thebaililerin savaşları üzerine? Nereye göçmüş
  Bu sayısız yiğitler, neden çiçeklenmez ünleri
  Sonsuzluk içinde? Oysa evren gencecik, dipdiri
  Yeniden doğmuş gibi, aşıyor üstünden eski
  Çağların, böyle düşünüyorum ben. Bu yüzden doğar,
  Düzenlenir, ayrılır birbirinden yapıcılık işleri,
  Gelişir, katılır gemi yapımına yeniden, çok yeni
  Ürünler koymuş ortaya o ezgisel yapıcılık
  Çok yakın bir geçmişte kurulmuştur bu doğanın
  İncelenmesi, düzeni, yapısı, öğretisi. İlkiyim
  Ben öncülerin, bu konuda, ana dilde yeniden
  İşleyebilen. İnanırsan tüm bunların önceden
  Var olduğuna değişmeksizin, sonradan kişinin
  Yanıp tükendiğine, ya da yeryüzünde kentlerin
  Büyük depremlerle göçtüğüne, ardı kesilmez
  Yağmurlardan doğan sellerin ortalığı bastığına,
  Kapılmışsan elinde olmadan yerin de, göğün de,
  Gelecek bir günde batacağına da inanırsın.
  Böyle bir yıkımla göçeydi evren, sarsılır,
  Dağılır dört yanından, böyle bir batışın
  Doğmasından, kötü. Durum olmazdı başka türlü
  Biz ölümlüler için de, biz de uğrardık
  O yıkımlara, tutulurduk onlardan gelen kötü
  Salgınlara, çağırırdı bizi de ölüme doğa.
  Evrenin Yapısı Sürekli Değil
  Ne varsa sonsuzca kalması gereken, ya sağlam
  Bir yapısı,kuruluşu vardır tüm çarpmalara
  Dayanan, ya da güçlü bağı var bölümlerinde,
  Bırakmaz dıştan özüne girecek bir nesne,
  Sımsıkıdır yapısı. Ya yukarda söylediğim
  Özdeğin kurucu öğeleri türündedir, ya da sonsuz
  Dayanabilendir, sarsamaz, yıkmaz onu çarpmalar,
  Özdeksiz bir boşluğu vardır, dokunulur türden
  Değil, çarpma da yoktur onun için. Dağılmış,
  Çözülmüş bir nesne var uzayla çevrilmemiş
  Orda. Böyledir sonsuz, ilkesiz Bütün, ne yayılan,
  Açılan nesnelerin dışına taşan bir uzay
  Vardır, ne de güçlü bir vuruşla içten dağılan
  Özdeksel özler. Boşluksuz bir yığın değil
  Evrensel yapı, söylediğim gibi karışmış öğeler
  Nesnelerin içindeki boşluklarla, benzemez
  Evren nesnelerden yoksun bir boşluğa, sonsuz
  Uzaydan rasgele yayılabilen, bize gelen,
  Çarpan, tüm evreni çevrintiler içinde sarsan,
  Çöktüren, bambaşka bir yıkıma uğratan, yokluğa
  Sürükleyen nesnelerden. Yoktur yıkılış engin
  Uzayda, sınırsız enginlerde, bir çöküntünün evren
  Duvarlarını koruyan, yıkıcı güçlerden kurtaranlarda.
  Ne gökte kapanmış ölümün kapıları, ne güneşte,
  Ne yerde, ne denizlerin engin sularında, yine de,
  Açılmış korkunç ağzıyla bekler pusuda.
  Artık benimsemen gerekir senin de, yok olucu
  Değil tüm varlıklar, bir yandan yaratılırlar,
  Yoksa tüm ölümlü öz taşıyanlar oluşamazdı
  Sonsuzluktan, karşı duramazdı zaman azgın
  Gücüne kendi varlığını sürdürmek için.
  Ateşle Suyun Savaşı
  Sen, evreni kuran güçlü öğelerin birbiriyle
  Savaşından, bu kötü kardeş kavgasından anlarsın
  Sonsuz bir çekişmenin sürüp gittiğini. Tüketir
  Böyle suları güneş, sıcaklık, böyledir başarı
  Onlarda. Bir sonuca varmak için uğraşırlar.
  Ancak ulaşan olmamış başarıya şimdiye değin.
  Birçok yedek kol gönderir ırmaklar, çıkar
  Denizlerin dibinden, basar gibi korkutur
  Evreni, basamaz yine de, esen yeller süpürür
  Yüzünü denizlerin, böyle yitiyor gökte güneşin
  Emdikleri, sular ulaşmadan ereğe savaşırlar,
  Boğuşurlar birbirleriyle, terazinin dili gibi
  Aralarında, önemli, çekişmeli çizgiler oluşur.
  Phaeton'un Düşmesi
  Ateş, bir kez yakmakla, sağlamış başarıyı,
  Bir kez sular üstün gelmiş karalara, söylence
  Böyle diyor. Günün birinde baskın çıkmış
  Ateş, yakmış önüne geleni, geniş alanları,
  Azmış, şaşırmış yolunu kalkıp dört nala,
  Sürmüş ardından koşulu, güneş arabasını,
  Çekmiş karaları göklere, sürütmüş. Öteden
  Köpürmüş yücegüçlü baba, çok kızmış, ateş
  Kesilmiş, birden fırlatmış arabadan yalım
  Saçan yıldırımlarla saygısız Phaeton'u yere.
  Gelmiş düşerken oğluna, yardıma güneş, almış
  Ondan evrenin sonsuz ışıldağını, koşmuş
  Eşinen, titreşen, oynaşan atlarını yeniden
  Arabaya, almış eline dizginleri, yöneten
  Olarak, kurmuş evrende düzeni, budur öykü.
  Ayrılmış gerçekten, eski Grek ozanları. Yalnızca
  Ateştir buyruğu yürüten, sonsuz uzayda
  Sayısız ateş öğesi olduğundan. Yenilir
  Saldırınca başkaları, çöker evren, azalır
  Gücü, yanar kavuran buğular içinde.
  Nuh Tufanı
  Kabarmış sular, masallara göre, bir gün,
  Karışmış dalgalara sayısız ili kişilerin, gömülmüş
  Dibe, sonra çekilmiş taşkınlar, gömülmüş yerler,
  Yağmur dinmiş, durmuş ırmakların taşması.
  Evrenin Ortaya Çıkışı
  Açıklayayım bir diziye göre, sıkışan, birleşen
  Özdeğin yeryüzünü kuruşunu, göğü, ayı, güneşi,
  Denizin dibini düzene koyuşunu. Tüm nesneleri
  Kuran öğelerin kuşkusuz kesindir, sezgisi
  Olmadığı, devindiren, düzenleyen, biçimleyen.
  Tüm öğeler, eskiden beri, değişik dış çarpmalarla,
  Özgül ağırlıklarıyla kımıldar, birleşir, yayılır,
  Sürekli bir bağlantı kurar, kendi aralarında.
  Dağılır sonsuzlukta öğeler, çözülür birleşen
  Bölümler, ayrışır, sonra birleşir yeniden, oluşur
  Yer, gök, deniz, canlılar, böyledir evrensel
  Kuruluşları sağlayan kurucu öğelerin işlevi.
  Öğelerin Çevrintisi
  Eskiden, ne ışıyan güneş tekerleği görünürdü
  Yükseklerde uçarken, ne engin uzayda dönen
  Yıldızlar, ne deniz, ne gök, ne kara, ne hava,
  Ne bize uzaktan görünenler benzerdi bunlara.
  Daha yeni, güçlü bir akım yükselmiş,
  Değişik türde çıkmış öğeler evreninden bunlar.
  Onların değişik biçimli, türlü olmasından
  Doğar davranışlarına özgü sürtüşmeleri, böyle
  Karışır, kaynaşır, sağlanır birbiriyle birleşme,
  Onların ağırlığı, çarpışması, devinmesi, kaynaşıp
  Ayrılması bu yöntemle gerçekleşir, bundandı
  Tek tek kalamayışları, özel bağlantılarla,
  Yapamazlardı, aralarında, uygun devinmeyi.
  Bu yüzden başlamış onlarda bir bir, ayrı ayrı
  Bölünmeler. Böyle katılmış benzer benzere,
  Çözülmüş evren, ayrılmış öğeler birbirinden
  Düzenlenmiş ilkeler, kurulmuş onlardan büyük
  Nesneler; ayrılmış yerden yüksekte gök, yer
  Denizden, ıslaklık sudan çıkmış, bu yolla
  Ayrılmış salt ateş de havadan.
  Dört Öğenin Kuruluşu
  Açıktır, ilkin, toprak öğelerinin birleşmesi, ağır,
  Birbiriyle kaynaşır olmalarından, onlar evrenin
  En altında yer almak için ortaya doğru itinirler.
  Ne denli, sıkı, birbiriyle geymelenirse öğeler,
  O denli katı, yoğun olur özdek, ondan doğan
  Deniz, ay, güneş, bir de yıldızlar, evrenin kocaman
  Çevresini kuşatırlar. Öğelerdir tüm bunları kuran,
  Düz, yuvarlak öğeler, çok küçük toprak öğelerden
  Kurulur bu kocaman "Büyüklük". Toprağın gözeneklerinden
  Yükselir, ilkin, ateşi taşıyan hava, öteden, beriden.
  Pek yeğniktir ateş özleriyle birlikte yukarı
  Fışkıran buğu, bu olaylar başka değil yaşamda
  Gördüğümüzden. Günün altın kızıllığında, inci
  Çiğlerle süslenmiş çimenlerde, yansıdıkça kızıl
  Güneş ışığı, yükselir deniz kıyılarından sürekli,
  Akan ırmaklardan buğular, görürüz, tüter toprak.
  Toplanır birikirse yukarda bütün buğular,
  Sıkışır, yoğunlaşır, katılaşır, kaplar gökleri
  Onlardan doğan bulutlar. Böyle kucaklamış, sarmış
  Kollarıyla yürekten, yumuşak, akışkan hava
  Genişleyen, dökülen, yayılan özlerle, tüm varlıkları.
  Ayın, Güneşin Oluşu
  Gelir bu olayın ardından güneşin, ayın oluşumu,
  Döner gök alanında onların yuvarlağı, ne toprağa
  Dayanır, ne güçlü havaya. Ağır değil, batmaz
  Onlar, yeğnik de değil, çıkmaz çevrenin dışına.
  Yuvarlanırlar orta yerde, bağımsız varlık olarak,
  Evrenin, bütünün birer bölümü durumunda, bizim
  Gövdemizde devingen, durağan örgenler gibi,
  Devinirken öteki, kımıltısız, durur beriki.
  Denizlerin Oluşumu
  Batmış toprak, yayıldığı mavi enginde,
  Öğeleri birbirinden çözülünce, doldurmuş
  Kocaman oyukları tuzlu bir karışımla.
  Bir yandan çevresini kuşatan havanın sıcaklığı,
  Bir yandan güneşin ışınları, bastırmış, sıkıştırmış
  Yeri uçlarından, yoğunlaşan yeryüzü çekilmiş
  Orta alana, türlü terler dökülmüş gövdesinden,
  Bu ağır basınç yüzünden, artırmış, büyütmüş
  Denizi, yüzen ovaları, öylesine çoktu ateşten
  Çıkan öğeler, kaçıyorlar dışa doğru, işte bunlar
  Ulaştı yerden, yüksek gök tapınağının daha
  Yoğun olmasını sağladı. Ovalar batarken burada,
  Tepeler yükseliyordu orada, yuvarlanmazdı kayalar
  Derinlere, uygun yer yapamazdı kendilerine özgü.
  Dört Öğenin Düzenlenmesi
  Sıkı, yoğun özdekten olur toprağın ağırlığı,
  Böyle akmış toprağa evrenin çamuru, ağırlığı
  Nedeniyle, sızmış temeline bir maya gibi.
  Böyle oluşmuş deniz de, soluk da, ateşler
  Yükselten hava da, böyle kalabilmiş akıcı
  Salt özlerden ne kurulmuşsa. Daha yeğniktir
  Biri ötekinden, soluktan daha kaygandır yapısı
  Havanın, daha kolay akar havanın buğusu üstünde,
  Karışmaz özdeği, yelin çevrintisiyle, burada,
  Döner tüm nesneler çevrintiler içinde, havada,
  Bir kudurma, düzensiz boralarda, sürekli: Sürer
  Ateşten ordusunu hava sessiz, belli yolda.
  Belli, düzenli bir yolu vardır, ondandır bu
  Havanın devinmesi, bunu gösterir, kanıtlar
  Karadeniz'in belli sürelerde akıntısı, sürekli,
  Değişmeden akıyor sessizlik içinde, yönünde.
  Yıldızların Devinmesi
  Anlatacak şiirimiz, neden devindiğini yıldızların,
  Şimdi, ilkin dönerken kocaman gök yuvarlağı, basınç
  Yapar kuzey-güney uçlarına, söylentiye göre, hava,
  Dıştan tutmak, sınırlamak uğruna. Başlar sonradan
  Başka doğrultuda bir akım, yukarda, sonsuz gökte
  Dönmesiyle kıvılcımlanan yıldızların. Ya da çeker
  Götürür gök varlıklarını başka bir akım, dolabı
  Çeviren akıntılarda gördüğümüz gibi. Düşünmeli,
  Gök yuvarlağının süresiz olduğunu, durduğunu,
  Yıldızların döndüğünü, çevresi kuşatılmış havanın
  Yuvarlanan dalgalarının bir çıkış aradığından
  Döndüğünü, ya da dışta rasgele bir yerden
  Bir hava akımının yıldızlara basınç yaptığını,
  Devinmelerin bundan geldiğini. Kim bilir yıldızlar
  Besin buldukları bir yola koyulurlar, gök kırlarında
  Işıyan gövdelerine, bir yer yapmaya kapılırlar.
  Güçtür evreni açıklamada kesin, güvenilir
  Olanı bulmak, ancak evrenin bütününde, değişik
  Dünyaların oluşumunda, bilinebilen anlatılır.
  Açıklamak isterim, yine, birçok nedeni, evrende,
  Yıldız devinmelerinde, olabilir görülenleri, bence.
  Bir ana-neden gerekli bunda, devinimi başlatan,
  Birlikte düşünmeli bunu, ilerlemek isteyen.
  Yerin Devinmesi
  Evrenin ortasında, yeryüzünün kımıldamadan durması,
  Ağırlığının azalması sonucudur yavaşça, alttan
  Bir dayanak gerekir, yer için, özdeksel türden.
  Bu korur onun sağlığını, bağlantı kurar, birlik
  Sağlar evrenin yel öğeleriyle onun arasında,
  Sürdürür yaşamını, yük olmaz ona, basınç yapmaz
  Havaya, yük değil kimseye, el ayağa, baş boyuna
  Yük olmaz, sezmeyiz, gövde ağırlığının ayaklara
  Yük olduğunu, onlara dayanmasına karşın. Sonradan,
  Dıştan gelen ağırlık, az da olsa yüktür bize.
  Daha çok tekil durumlar içindir bu. Yabancı
  Bir nesneden doğmamış yeryüzü, birden; gelmiş
  Gibi başka ülkeden dikilmemiş uzayın karşısına,
  Evrenin oluşumuyla gündeştir, bölümüdür;
  Elimizin, ayağımızın, bizden bir bölüm olması
  Gibi; Titretir yeri, sonunda, bir fırtına, geçer
  Bu sarsıntı tüm yeryüzünde bulunanlara. Fırtına
  Göstermeseydi etkisini yeryüzünde, göğün, havanın,
  Yerin, olmazdı böyle sımsıkı bağlaşımı da.
  Oluşumun başlangıcında çok sıkı bir bağlaşım
  Sağlanmış, kökten geymelenmiş birbiriyle,
  Birlik kurulmuş bu varlıklar arasında.
  Görmez misin, ipincecik yapısına karşın içimizde
  Can, geri kalmaz, ağır gövdeyi taşımaktan,
  Nedendir bu? Canla gövdenin birbiriyle
  Sımsıkı bağdaşmasından. Yoksa nedir gövdeye
  Birden, can gücü değilse, atılma, devinme veren,
  Elimizi, ayağımızı yöneten? Görmez misin yine
  Böyle incecik bir yapının nasıl etkiler yapacağını,
  Toprakla yelin bağdaştığı gibi, can gücüyle
  Gövdenin, birbiriyle, içten kaynaştığını?
  Güneşin Büyüklüğü
  Ne daha büyük, ne daha küçük olabilir
  Güneşin tekerleği duygularımızla algılanandan.
  Ne denli büyürse büyüsün uzaklık, oradan ateş
  Gönderir ışığı, yayar ısıtan sıcaklığını
  Elimize kolumuza, yalımlanan gövdeden uzaklık
  Yüzünden, bir eksilme olmaz güneşten, görülmez
  En ufak bir azalma, onun ateşinde. Erişir
  Duyularımıza, aydınlatır kırları, ne denli yayılırsa
  Sıcaklığı, biçimi de, büyüklüğü de görünür olduğu
  Gibi, güneşin gerçekte, ne daha az,
  Ne daha çok olduğundan, karşıt
  Bir düşünce söylemenin anlamı yok, burda.
  Ayın Büyüklüğü
  Kımıldanır ay bile, ya kendi ışığıyla aydınlatır
  Kırları, ya da güneşten aldığı bir ışıkla,
  İster öyle, ister böyle, başka değil biçimi,
  Gözlerimize gelen görüntüsünden. Tüm gördüğümüz
  Uzak nesneler, hava katının kalınlığından,
  Bulanık bir görünüm verir, küçüldüğünden çok
  Gerçek ölçüsünden; seçik bir görünüm, kesin
  Çizgili biçim göstermesine karşın, neyse
  Çevre çizgileri ayın dıştan, öyle gösterir
  Kendini, olamaz başka, göründüğünden.
  Yıldızların Büyüklüğü
  Gökyüzünde, yerden gördüğümüz, ateşler daha
  Küçük, daha büyük olabilir, kendi gerçek
  Ölçüsü içinde. yeryüzünde dosdoğru görünen
  Birçok ateş yalımlanıp titreyince, değişir
  Boyutları daha büyük, daha küçük olur
  Bizden biraz uzaklaşınca, başkalaşır büyüklük.
  Işıkla Isının Kaynağı
  Şaşılası değil senin için, böyle küçük
  Olmasına karşın bol ışık göndermesi güneşin.
  Doldurur bütün karaları, denizleri, gökleri
  Işık akımlarıyla, işler evrene ısıtan sıcağıyla.
  Yalnızca evrenden toplanır ışığın özü, fışkırır
  Sonradan, dökülür verimli bir kaynaktan,
  Evrenden yayılır sıcaklık öğeleri çevreye,
  Bütün evrenden, böyle kurulur arada bağlantı,
  Dökülür bir özden, topluca, güneş ısıları.
  Görmez misin yavaş akan bir su kaynağının,
  Nasıl suladığını çimenleri, ara sıra kırları
  Suların bastığını? Böyledir çokluk, orta yollu
  Bir güneş ışımasında bile sıcaklığın havayı,
  Yakıcı yalımlarla uzayı sarması, havanın uygun
  Olmasındandır bu, daha önceden tutuşturan cılız
  Bir yalımın etkisiyle de olabilir bu durum.
  Görürüz başka tür örneğini de bunun, bir
  Kıvılcımdan yavaşça yayılan, bir ülkeyi,
  Biçilmiş tarlayı saran, azgın yangınlarda.
  Kim bilir, dev ışıldağıyla aydınlık saçan güneş,
  Yığmıştır gökte yığınla ateş, göremeyiz onu
  Buna karşın, gelmez ondan bize bir ışın, yalnızca,
  Yalımlar saçarak büyültür ışımanın etkisini.
  Güneşin Dönmesi, Ayın Yolu
  Doğru, güvenilir bir açıklama yoktur bu konuda,
  Ne yazık. Neden geçer güneş yaz yörüngesinden,
  Gider arkaya, döner oğlak burcuna, gelir geriye
  Durağına, döner yeniden yengeç burcuna, neden
  Bu yörüngeden bir ay içinde geçer ay, güneşin
  Bir yılda bitirdiği bu yolu? Bana kalırsa
  Bu konuda, yanıltır bizi kolay bir açıklama.
  Daha doğrudur, tüm ötekiler arasında, ilkin
  Yüce görüşlü Demokritos'un verdiği açıklama.
  Şöyle söylüyor, açıkça: Yeryüzüne yakın olduğu
  Oranda yavaştır yıldızların dönmesi, azalır
  Aşağı indikçe hızı, eksilir güçlü etkisi.
  Bu nedenle gelir geriye güneş, hayvan burcunun
  Son yıldızına karşı, yavaşça, iner yüksekteki
  Kızgın yıldızlardan, çok aşağı. Buna karşın
  Derindir ayın yolu, uzaklaşır gittikçe gökten,
  Yaklaşır yeryüzüne, yavaşça, erişir yarış
  Yolunda yıldızlara. Güçten kesilinceye değin,
  Onu devindiren, kendi yörüngesinde, gider ardınca
  Güneşin, bu nedenle çok hızla erişir ona,
  Geçer önünden ayın, hayvan burcunun yıldızları
  Kendi yörüngelerinde. Bu yüzden ulaşır ışığa,
  Devinir geri gider gibi bu yıldızlara, oysa
  Yıldızlar yeniden ulaşır ona. Şudur başka
  Bir açıklama: İki katlı, iki yönlü değişik
  Bir akım doğar karşıt yörüngelerden, gereken
  Sürede, çıkarır güneşi hayvanlar burcunun
  Yaz yörüngesinden, getirir kış dönümüne,
  Buz kesen soğuklara değin; sonra çıkarır
  Güneşi yeniden aşırı soğukların gölgesinden,
  İletir yaz dönümüne, sıcak yıldızlara değin;
  Buna benzer yolda düşünülebilir, uzun yıllar
  Boyunca uzun yollar aşan ayla gezegenler,
  Havanın değişik akımları içinde bu yörüngeyi
  Bitirebilenler. Görmez misin bulutlarda, yukarda
  Bulunanların aşağıdakilere oranla karşıt yönde
  Esen değişik yollarla devinmesini? Neden
  Büyük yollarında değişik akımlarla yıldızlar
  Sürüklenemesin havanın?
  Gece
  Sarar yeryüzünü koyu karanlıkla gece,
  Uzun bir yol aldıktan sonra gökte güneş,
  Erişince son sınırına, azalırsa ateşin gücü
  Yorulur gezmekten, eritir, tüketir hava yığını
  Onu, ya da yerin çevresindeki yörüngeyi çizen
  Gücü, bitirmek için güneşin yolunu, verir alta.
  Güneşin Doğuşu
  Buna benzer biçimde, belli sürede uzay
  Alanlarından saçar sabahın gül rengi ışığının
  İlk kızıllığını Aurora, yayar ışıldayan parıltıyı
  Yeryüzünün altına inen güneş, gönderir
  Oradan gökyüzünü tutuşturan ışınlarını.
  Ya da belli sürede toplanır yığınla ateş,
  Derlenir çok ateş öğeleri, birleşir, durmadan
  Bir güneş ışığı yaratmak için. Ayrılabilir İda
  Dağının doruğunda doğan ışıkta yumaklaşan
  Ateş öbekleri. Şaşılası bir durum yok burda,
  Toplanır ateş öğeleri belli sürede yenilemek
  İçin güneşi, böyle de olabilir birleşme.
  Görürüz, çok nesnede belli süreye bağlı
  Olduğunu olacak işlerin. Böyle çiçeklenir ağaçlar,
  Belli sürede, yaş gereği. Böyle dökülür süt dişleri,
  Çıkar erginlik çağının ayva tüyleri çocuklarda,
  Dalgalanır, doldurur erkeğin yanağını sakal,
  Kıl örtüsü. Sonra gelir kar, yıldırım, bulutlar
  Yağmurlar, yeller yılın belli evrelerinde.
  Böyle kurulmuşsa öncül ilkeleri nedenlerin,
  Biçimlenmişse nesneler başlangıçta, dönerler
  Yeniden en sağlam, en kesin düzene, gereğince.
  Günlerin Uzayıp Kısalması
  Günler, gecelerin geçmesiyle, uzayabilirler.
  Işık azalmaya başladığında, birden uzar geceler,
  Güneş yerin altına, üstüne döner, türlü
  Boylarda yaylar çizer, uzay alanlarını böler,
  Ayırır gökte yörüngesini ikiye, eşitlik gözetmez
  Bölümler arasında. Koyar ortaya güneş karşıt
  Durumda, geri dönünce, burda göstermediği ötede,
  Ulaşıncaya değin gecenin yıldızlarına, yılın
  Düğümünü gecenin gölgesiyle günün aydınlığını
  Eşitlediği yere. Yörüngenin ortasında, kuzey-güney
  Yellerinin estiği yerde, eşit uzaklıkta tutar
  Gök dönemlerini, ayrı ayrı, yapar bunu hayvan
  
Hai letto il testo 1 da Turco letteratura.