Kara Kitap - 21
El número total de palabras es 2733
El número total de palabras únicas es 1600
31.2 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes
44.5 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes
53.4 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
bakarken, Galip, adamın bir trafik kazasında öldüğünü hatırladı. Böylece, on yedi yıl önceki bu
trafik kazasıyla güreşçinin yüzündeki alçakgönüllü anlatım, daha önceleri sık sık olduğu gibi
aklında üst üste oturup birleşti ve Galip ister istemez bu trafik kazasının bir işaret olduğunu
düşündü.
Olguları ve hayalleri birbirleriyle birleştirip bambaşka hikâyelerin işaretleri yapacak bu türden
rastlantı anlarına gerek vardı demek ki. Kahveden çıkıp arka sokakların birinden Taksim'e
doğru yürürken "sözgelimi," diye düşündü Galip, "Hasmın Galip Sokağının dar kaldırımına
yanaşmış şu arabanın ihtiyar ve yorgun atına bakarken, babaannemin bana okuma yazma
öğrettiği günlerde Alfabe'de gördüğüm o iri atın anısına başvurmak gereğini duyuyorum.
Altında 'At' olduğu yazılı o iri alfabe atı ise, bana o yıllarda Teşvikiye Caddesindeki apartmanın
en üst katında tek başına oturan Celâl ve Celâl'in kendine anılarına uygun olarak döşediği o
apartman katını hatırlatıyor. Daha sonra ise, bu katm Celâl'in benim hayatımda tuttuğu yerin
bir işareti olabileceğini de düşünüyorum."
Ama Celâl o katı boşaltalı yıllar olmuştu. Galip işaretleri yanlış da yorumlayabileceğini
düşünerek durakladı. Sezgilerinin kendisini yanıltabileceğine inanmaya başlarsa şehirde
kaybolacağından kuşkusu yoktu hiç: Hikâyelerdi kendisini ayakta tutan, bir körün elyordamıyla
bulup tanıdığı nesneler gibi sezgileriyle bulup çıkadı-ğı hikâyeler. Üç gündür şehirde yüzeylere
burnunu sürte sürte dolaşırken işaretlerden bir hikâye kurabildiği için ayakta kalabilmişti.
Çevresindeki dünyanın ve insanların da hikâyeler yüzünden ayakta durabildiğinden hiç kuşkusu
yoktu.
Yeni bir kahveye girip oturduğunda Galip aynı iyimserlikle 'kendi durumunu' gözden geçirebildi.
İpuçlarını sıralayan kelimeler, kâğıdın arkasındaki ev ödevinin kelimeleri gibi basit ve anlaşılır
gözüktü. Kahvenin uzak bir köşesindeki siyah beyaz televizyon, karlı bir sahada futbol
oynayanları gösteriyordu. Oyun sahasının kömürle çizilmiş çizgileriyle, çamura bulanmış futbol
topu siyahtı. Çıplak masaların üzerinde kâğıt oynayanlar dışında herkes bu kara futbol topuna
bakıyordu.
Galip kahveden çıktığında aradığı sırrın bu siyah beyaz futbol maçı gibi yalın olduğunu
düşündü. Yapılması gereken şey görüntülere ve yüzlere baka baka adımlarının kendisini
götüreceği yere yürümekti. İstanbul kahveyle doluydu; her iki yüz metrede bir kahveye
girerek insan bütün şehri baştan aşağı yürüyebilirdi.
Taksim yakınlarında birdenbire kendini boşalan bir sinemanın kalabalığı içinde buldu. Dalgın
dalgın önlerine bakarak, elleri ceplerinde ya da kolkola yürüyerek merdivenlerden sokağa
çıkan insanların yüzleri öyle bir anlamla yüklüydü ki, Galip içinde yaşadığı kendi kâbusümsu
hikâyesinin bile önemli olmadığını düşündü. Sinemadan çıkan^ kalabalığın yüzünde bir
hikâyeye gırtlaklarına kadar gömülebildikleri için kendi mutsuzluklarını unutan insanların
huzuru vardı. Hem burada, bu sefil sokaktaydılar, hem de orada, içinde olmayı hemen
isteyiverdikleri o hikâyenin içinde. Çok daha önceden yenilgi ve acılarla boşaltılmış bellekleri,
şimdi, bütün hüznü ve hatırayı yatıştıran derin bir hikâyeyle doldurulmuştu: "Başka biri
olduklarına inanabiliyorlar!" diye düşündü Galip
özlemle. Kalabalığın az önce seyrettiği o filmi görüp, o hikâyenin içinde kaybolup bir başkası
olabilmek istedi bir an. Sokaklara dağılan insanların sıradan dükkân vitrinlerine baka baka
bildik tamdık eşyaların o bezdirici dünyasına geri döndüklerini görüyordu. "Kendilerini
koyuveriyorlar!" diye düşündü Galip.
Oysa, bir başkası olabilmek için, insan bütün gücünü kullanmalıydı. Taksim Meydanına
çıktığında Galip, içinde bu amaçla bütün iradesini harekete geçirebilecek bir kararlılık hissetti.
"Ben bir başkasıyım!" dedi kendi kendine. Hoş bir duyguydu bu, yalnız ayaklarının altındaki
buzlu kaldırımların, Coca-Cola ve konserve ilanlarıyla çevrili bütün meydanın değil, kendi
kişiliğinin de tepeden tırnağa değiştiğini hissettiriyordu. Kararlılıkla bu cümleyi tek-rarlaya
tekrarlaya bütün dünyanın değiştiğine de inanabilirdi insan, ama o kadar ileri gitmeye gerek de
yoktu: "Ben bir başkasıyım," dedi Galip kendi kendine. Adlandırmak istemediği bu başka
kişinin anıları ve kederiyle yüklü bir müziğin, içinde yeni bir hayat gibi yükseldiğini keyifle
hissetti. Bütün hayatının coğrafyasını belirleyen temel merkezlerden biri, Taksim Meydanı, iri
hindiler gibi dolanan otobüsleri ve dalgın ıstakozlar gibi ağır ağır hareket eden troleybüsleri ve
her zaman karanlıkta kalmaya kararlı belirsiz kö-şeleriyle bu müziğin içinde ağır ağır değişti ve
Galip'in ilk defa adım attığı fakir düşmüş umutsuz bir ülkenin allanıp pullanmış 'modern' bir
meydanına dönüştü. Karlarla kaplı Cumhuriyet Heykeli de, hiçbir yere çıkmayan o geniş Yunan
merdivenleri ve Galip'in on yıl önce cayır cayır yanışını zevkle seyrettiği 'Opera' binası da,
böylece, işareti olmak istedikleri hayâli ülkenin gerçek parçaları haline dönüştüler. Galip,
otobüs duraklarının önündeki telaşlı kalabalığın içinde, itişerek taşıtlara binen insanların
arasında ne esrarlı bir yüz görebildi, ne de örtüler arkasındaki ikinci dünyanın işareti olabilecek
plastik bir torba.
Böylece, insanların yüzlerini okumak için kahvelere girme gereği de duymadan, doğrudan
Harbiye üzerinden Nişantaşı'na yürüdü. Çok sonra, aradığı yeri bulduğuna inandığında, o yol
boyunca büründüğü kişiliği hatırlamaya çalıştığında kararsız kalacaktı. "Daha o sırada kendimi
Celâl olduğuma bütünüyle inandıramamıştım!" diye düşünecekti o zaman, Celâl'in bütün
geçmişini aydınlatan eski yazılar, defterler ve gazete kesikleri arasındayken. "Daha
o sırada, kendimi büsbütün arkada bırakamamıştım." Uçağı geciktiği için, görmeyi hayâlinden
bile geçirmediği bir şehirde yarım bir gün geçiren bir yolcu gibi bakmıştı gördüklerine: Atatürk
heykeli ülkenin geçmişinde önemli bir asker olduğuna, çamurlu ve ışıltılı sinema önlerindeki
kalabalıklar pazar öğleden sonraları canı sıkılan insanların başka ülkelerin düşleriyle
oyalandığına, ellerinde bıçaklar dükkân vitrinlerinden kaldırımlara bakan sandviççi ve börekçi
tezgâhtarları acıklı hayal ve hatıraların küllenmekte olduğuna, bulvarın ortasındaki çıplak ve
karanlık ağaçlar da akşamüstü daha da koyulaşarak çöken milli bir hüzne işaret ediyordu. "Ne
yapılır bu şehirde, bu caddede, bu saatte Allahım?" diye mırıldan-mıştı Galip, ama bu seslenişi,
Celâl'in kesip sakladığı eski bir yazısından aldığım da biliyordu.
Nişantaşı'na geldiğinde hava kararmıştı. Kış akşamlan trafik tıkandığında araçların egzoslarıyla,
apartman bacalarından çıkan dumanların biriktirdiği koku dar kaldırımlara sinmişti. Galip tuhaf
bir şekilde bu mahalleye özgü bulduğu bu geniz yakan kokuyu huzurla içine çekti. Nişantaşı'nın
köşesindeyken, bir başka kişi olma isteği öyle bir kuvvetle içinde yükseldi ki, on binlerce defa
gördüğü apartman cephelerini, dükkân vitrinlerini, banka panolarını ve neondan harfleri
bambaşka ve yepyeni şeyler olarak görebildiğini sandı. Yıllardır yaşadığı mahalleyi bambaşka
bir yer yapan hafiflik ve serüven duygusu, sanki bir daha hiç terketmeyecekmiş gibi Galip'in
içine işledi.
Karşıya geçip evine doğru yürüyeceğine, sağa Teşvikiye Caddesine saptı. Bütün gövdesini
kaplayan bu duygudan o kadar hoşnuttu ve büründüğü kişiliğin kendine sunduğu imkânlar o
kadar çekiciydi ki, Galip uzun yıllar aynı dört duvar arasında yaşadıktan sonra hastaneden
taburcu edilen bir hasta gibi gözlerini yeni görüntülerle doyuruyordu. "Yıllarca önünden
geçtiğim muhallebicinin vitrini iyi aydınlatılmış bir kuyumcu vitrinine benziyormuş meğer!"
demek geliyordu içinden. "Cadde daracık, kaldırımlar da eğri büğrüymüş meğer!"
Çocukluğunda kendi gövdesini ve ruhunu arkada bırakarak yepyeni birisi olan bu ikinci kişiyi
dışarıdan gözlerdi de, "şimdi Osmanlı Bankasının önünden geçiyor," diye düşündü Galip
çocukluğunda büründüğü yeni bir kişiliği izler gibi, "şimdi yıllarca annesi,
babası, dedesiyle oturduğu, Şehrikalp apartmanının önünden başını bile çevirmeden geçiyor.
Şimdi iğneci kadının oğlunun kasada oturduğu eczanenin önünde duraklayıp vitrinine bakıyor.
Şimdi, Karakol'un önünden hiç korkmadan geçiyor, şimdi Singer dikiş makinelerinin arasındaki
mankenlere eski dostlara bakar gibi sevgiyle bakıyor. Şimdi, kesin amaçlı, kararlı kişiler gibi bir
esrarın, yıllarca inceden inceye uğraşılarak hazırlanmış bir kumpasın kalbine doğru yürüyor..."
Karşı kaldırıma geçip aynı yolu bir kere daha gerisin geri yürüdükten sonra, gene karşıya geçip
tek tük ıhlamur ağaçlarının ve reklâm panolarıyla balkonların altından camiye kadar yürüdü.
Sonra, aynı kaldırımlarda bir de öteki yöne doğru yürüdü. Her seferinde caddenin biraz daha
aşağısından ve yukarısından dönerek, 'araştırma alanını' genişletiyor, her seferinde, eski
mutsuz kişiliği yüzünden farkedemediği bazı ayrıntıları dikkatle gözleyip belleğinin bir köşesine
yazıyordu: Alâaddin'in dükkânının vitrinine yığıl-, mış eski gazeteler, oyuncak tabancalar, ve
naylon çorap paketleri arasında sustalı bir çakı vardı, Teşvikiye Caddesini göstermesi gereken
'mecburi istikamet!' işareti Şehrikalp Apartmanını gösteriyordu, alçak cami duvarının üstüne
bırakılmış kuru ekmekler soğuğa rağmen küflenmişti, kız lisesinin kapısının kenarına yazılmış
siyasal sloganların bazı kelimeleri çift anlamlıydı, ışığı açık kalmış bir dersanesinin duvarındaki
fotoğraftan Atatürk, tozlu pencere camlarının arasından gene aynı yere, Şehrikalp Apartmanına
bakıyordu, tuhaf bir el çiçekçinin vitrinindeki güllerin goncalarına çengelli iğneler geçirmişti.
Yeni açılmış bir deri elbisecisinin vitrinindeki gösterişli mankenler de Şehrikalp Apartmanına,
bir zamanlar Celâl'in, daha sonraki zamanlar annesi ve babasıyla Rüya'nın yaşadığı o en üst
kata doğru bakıyorlardı.
Galip de mankenlerle birlikte apartmanın en üst katına uzun uzun baktı. Kendini, tıpkı o
mankenler gibi, başka ülkelerde düş-lenmiş hayâllerin ve hiç okumadığı ama Rüya'dan
dinlediği çeviri polisiye romanların külyutmaz kahramanlarının bir taklidi gibi hissettiği zaman
Celâl ile Rüya'nın orada, mankenlerin bakışlarıyla işaret ettikleri en üst katta olabilecekleri
düşüncesi Galip'e mantıklı gözüktü. Apartmanın önünden kaçar gibi çekilip Camiye doğru
yürüdü.
Ama bunu yapmak için bütün gücünü kullanması gerekmişti. Bacakları sanki Şehrikalp
Apartmanından uzaklaşmak istemiyor, bir an önce binadan içeri-girip, bildik tanıdık
merdivenlerden koşa koşa en üst kata çıkıp içerideki o yere, o karanlık ve korkulu noktaya
yetiştirip ona bir şey göstermek istiyorlardı. Bu görüntüyü düşünmek istemedi Galip. Bütün
gücünü kullanarak evden uzaklaştıkça kaldırımların, dükkânların, reklâm panolarındaki
harflerin, trafik levhalarının yıllardır işaret ettikleri o eski anlamlarına geri döndüklerini hissetti.
Orada olduklarını anlar anlamaz felâket duygusuna ve korkuya sonuna kadar gömülmüştü.
Alâad-din'in dükkânının köşesine geldiğinde karakola yaklaştığı için mi, yoksa köşedeki
'mecburi istikamet' işaretinin artık Şehrikalp Apartmanını göstermediğini farkettiği için mi
içindeki korkunun daha da yükseldiğini çıkartamadı. Öyle bir yorgunluk ve akıl karışıklığı
hissediyordu ki, birazcık olsun düşünebilmek için bir yere oturması gerekiyordu.
Teşvikiye-Eminönü dolmuş durağının köşesindeki eski büfeye oturdu, börek ve çay istedi.
Kendi geçmişine, kaybetmekte olduğu hafızasına bu kadar bağ'ı olan Celâl'in çocukluk ve
gençlik yıllarında oturduğu apartman dairesini yeniden kiralamasından ya da satın almasından
doğal ne olabilirdi? Böylece bir zamanlar kendisini oradan uzaklaştıranlar, şimdi parasızlık
yüzünden arka sokakların birindeki tozlu bir apartmanda çürürken, kendisi kovulduğu yere
zaferle geri dönmüş oluyordu. Bu zaferi, Rüya dışında bütün aileden saklamasını ve
anacaddede yaşamasına rağmen izini kimseye belli etmemesini de Galip tam CelâPe göre
buldu.
Ondan sonraki dakikalarda Galip, dikkatini büfeye yeni giren bir aileye verdi: Pazar akşamüstü
sinemadan çıktıktan sonra akşam yemeğini bir büfede geçiştiren anne, baba, kız ve erkek
çocuk. Anneyle baba Galip'in yaşındaydılar. Baba paltosunun cebinden çıkardığı gazetesine
dalıyordu arada bir; anne çocukların alevlenen kavgalarını kaşgöz işaretleriyle denetliyor,
sonra küçük çantasıyla masa arasında sürekli gidip gelen eli, şapkasından tuhaf nesneler
çıkaran bir sihirbazın hızı ve becerikliliğiyle öbür üçüne çeşitli eşyalar yetiştiriyordu: Oğlanın
akan burnuna bir mendil, babanın açık avucuna kırmızı bir hap, kızın saçlarına toka, Celâl'in
yazısını okuyan babanın sigarasına çakmak, oğlanın burnuna gene
aynı mendil vs.
Galip böreğini yiyip çayını bitirdiğinde babanın da ortaokul ve liseden sınıf arkadaşı olduğunu
hatırlamıştı. Kapıdan çıkarken içinden gelen bir dürtüye uyarak bunu babaya söylerken adamın
boynunda ve sağ yanağında korkutucu bir yanık izi gördü ve annenin de Rüya'yla hep birlikte
gittikleri Şişli Terakki Lisesinin aynı sınıfının çaçaron ve becerikli öğrencisi olduğunu hatırladı.
Büyükler konuşurken çocukların fırsat bilip kozlarını paylaştıkları hatırlama ve hatır sorma
süreci boyunca tabii ki, benzer öteki evliliğin simetrisini tamamlayan Rüya da sevgiyle anıldı.
Galip çocukları olmadığını, Rüya'nın şimdi evde polisiye roman okuyarak kendisini beklediğini,
akşam birlikte Konak Sinemasına gideceklerini, kendisinin bilet almaktan döndüğünü ve bugün
yolda bir başka sınıf ar-' kadaşıyla, Belkıs'la da karşılaştığını söyledi: Belkıs, hani şu kumral,
orta boylu Belkıs.
Yavan karı koca, hiç kuşkuya yer bırakmayan yavan bir kesinlikle belirttiler: "Bizim sınıfta
Belkıs diye biri yoktu!" Arada bir eski okul yıllıklarının ciltli kapaklarını açıyorlar, özel hatıra ve
hikayeleriyle birlikte herkesi tek tek anıyorlarmış; bu yüzden çok emin-lermiş.
Galip büfeden soğuğa çıkar çıkmaz hızlı hızlı Nişantaşı Meydanına doğru yürüdü. Rüya ile
CelâPin pazar akşamı 7.15'te Konak Sinemasına gideceklerine karar verdiği için koşa koşa
sinemaya gitti; ama kaldırımlarda da sinemanın girişinde de yoktular. Onları beklerken dün
öğleden sonra sinemada seyrettiği kadının fotoğrafını gördü ve içinde yeniden o kadının
yerinde olma isteği yükseldi.
Dükkânlara baka baka, kaldırımlardan geçen insanların yüzlerini okuya okuya dönüp dolaşıp
tekrar Şehrikalp Apartmanının karşısına geldiğinde çok vakit geçmişti. Her akşam saat sekizde,
bütün pencerelere vuran o mavimsi televizyon ışığı Şehrikalp Apartmanı dışında caddenin
bütün yapılarında pırıldıyordu, tîalip apartmanın karanlık dairelerine dikkâtle bakarken, en üst
katın balkon demirlerine bağlanmış koyu lacivert bir bez parçasını gördü. Otuz yıl önce, burada
bütün aile hep birlikte otururlarken, aynı balkona asılan aynı renkteki lacivert bir bez, sakaya
verilmiş bir işaret anlamına gelirdi. At arabasına yüklediği çinko tenekelerde
su dağıtan adam, bu mavi bezden hangi katlarda içme suyunun bittiğini anlar, ona göre yukarı
su çıkarırdı.
Galip de bezin bir işaret olduğuna karar verdi, nasıl okunacağı konusunda aklında değişik
düşünceler belirdi: Kendisine Celâl ile Rüya'nın burada olduğunu gösteren bir işaret olabilirdi.
Ce-lâl'in kendi geçmişinin bazı ayrıntılarına özlemle geri döndüğünün bir başka belirtisi de.
Sekiz buçuğa doğru kaldırımda dikildiği yerden kendi evine döndü.
Bir zamanlar, hem de çok eski zamanlarda da değildi o zamanlar, Rüya ile birlikte ellerinde
gazete ve kitaplarla oturup sigara içtikleri o eski salonun lambaları ve ışıkları, kaybolmuş bir
cennetin gazetelere düşmüş fotoğrafları gibi dayanılmayacak kadar anılarla dolu ve
dayanılmayacak kadar acıklıydı. Rüya'nın eve döndüğüne ya da uğradığına ilişkin hiçbir iz ve
belirti yoktu ortalıkta: Yuvaya dönen yorgun kocayı hüzünle selâmlayan aynı kokular ve
gölgeler. Galip, sessiz eşyaları lambaların hüzünlü ışıkları altında bırakıp karanlık koridordan
karanlık yatak odasına gitti. Paltosunu çıkarıp elyordamıyla bulduğu yatağına kendini sırtüstü
attı. Salon lambalarının, koridordan süzülen sokak lambalarının ışıkları odanın tavanında ince
yüzlü şeytani gölgelere dönüşmüştü.
Galip yataktan kalktıktan çok sonra ne yapacağını kesinlikle biliyordu. Gazeteden televizyon
programını okudu, çevredeki sinemaların hiç değişmeyen saatlerini ve filmlerin adlarını
öğrendi; Celâl'in yazısına son bir kere daha göz attı; buzdolabını açıp çürümenin ilk belirtileri
arasından birkaç zeytinle beyaz peynir çıkarıp kuru ekmekle karnını doyurdu. Rüya'nın
dolabından bulduğu irice bir zarfa gelişigüzel gazete parçalan sıkıştırdı, üzerine CelâPin adını
yazıp yanına aldı. On'u çeyrek geçe evden çıkmış, Şehrikalp Apartmanının karşısında, bu sefer
biraz daha ötede, beklemeye başlamıştı.
Çok geçmeden apartmanın merdiven ışıkları yandı ve binanın kırk yıllık kapıcısı İsmail, ağzının
kenarında sigara, içerden çıkardığı çöp tenekelerini iri kestane ağacının yanındaki büyük
bidona boşaltmaya başladı. Galip karşıya geçti.
"İsmail efendi, merhaba. Bu zarfı Celâl'e bırakmaya geldim."
"Aa, Galip!" dedi adam eski öğrencisini yıllar sonra tanıyan lise müdürü gibi, sevinçle ve
kuşkuyla. "Ama Celâl burada yok."
"Biliyorum, biliyorum burada ama, ben de kimseye söylemiyorum," dedi Galip kararlı adımlarla
apartmandan içeri girerken. "Sakın başka kimseye de söyleme. Bu zarfı, aşağıya İsmail
Efendiye bırak, dedi bana!"
Galip, kırk yıldır aym havagazı ve kızarmış yağ kokusuyla kokan merdivenlerden inip kapıcı
dairesine girdi. İsmail'in karısı Kamer, gene aynı koltukta oturmuş, üzerinde bir zamanlar
radyo duran sehpanın üzerindeki televizyona bakıyordu.
"Kamer, bak kim geldi," dedi Galip.
"Aa," dedi kadın. Ayağa kalktı, öpüştüler. "Bizi unuttunuz."
"Unutur muyuz?"
"Hepiniz kapının önünden geçiyorsunuz, ama bir uğramıyor-sunuz!"
"Bunu Celâl'e getirdim!" dedi Galip zarfı gösterek.
"İsmail mi söyledi?"
"Hayır, Celâl kendi söyledi," dedi Galip. "Ben biliyorum burada olduğunu, ama sakın kimseye
söylemeyin."
"Biz ne yapalım, söylemiyoruz." dedi kadın. "Bizi öyle bir ten-bihledi ki."
"Biliyorum," dedi Galip. "Yukardalar mı şimdi?"
"Hiç bilmiyoruz. Geceyarılan biz uyurken giriyor, uyurken çıkıyor. Kendini değil sesini
duyuyoruz. Çöpünü alıyoruz, gazetesini bırakıyoruz. Bazan o gazeteler orada, kapının altında
günlerce birikiyor."
"Ben yukarı çıkmayacağım," dedi Galip. Zarfı bırakacak bir yer arar gibi kapıcı dairesini
inceledi: Üzeri aynı damalı mavi muşamba kaplı yemek masası, kaldırımdan geçenlerin
bacaklarını ve çamurlu araba tekerleklerini örten aynı soluk perdeler; dikiş kutusu, ütü,
şekerlik, havagazı ocağı, isli kalorifer... Kaloriferin üzerindeki rafın kenarına çakılı çivide, her
zamanki yerinde, Galip anahtarı gördü. Kadın, kolluğuna oturmuştu.
"Sana çay yapayım," dedi. "Otur şu yatağın kenarına." Bir gözü televizyondaydı. "Rüya hanım
ne yapıyor? Çocuğunuz niye yok hâlâ?"
Kadının artık büsbütün baktığı-televizyon ekranında, uzaktan da olsa Rüya'yı andıran genç bir
kız beliriverdi: Rengi anlaşılamayan saçları dağınıktı, teni beyaz; bakışları takınılmış bir
çocuksu-
hıkla durgunlaşmıştı. Dudaklarım mutlulukla boyuyordu.
"Güzel kadın," dedi Galip, sessizce.
"Rüya hanım daha güzeldir," dedi Kamer hanım, aynı sessizlikle.
Saygıyla, bir çeşit korkulu hayranlıkla birlikte baktılar. Galip anahtarı çividen becerikli bir
hareketli çıkardı, cebine, ipuçlarryla dolu ev ödevinin yanına bıraktı. Kadın görmemişti.
"Zarfı nereye koyayım?"
"Ver bana!" dedi kadın.
Galip, İsmail Efendinin boş çöp tenekelerini bırakmak için apartmana girdiğini, sokak kapısına
bakan küçük pencereden gördü. Asansör lambaları soluklaştırarak, televizyondaki görüntüyü
bir an bozarak çalışınca kadınla vedalaştı. Merdivenleri çıkıp sokak kapısına sesli sesli yürüdü.
Kapıyı açtı ve içerde kalıp gürültüyle kapadı. Sessizce, geriye merdivene doğru yürüyüp,
denetleme-yediği bir heyecanla parmaklarının ucuna basa basa iki katı çıktı. İkinci kat ile
üçüncü katın arasında basamaklara oturup, boş tenekeleri üst katlara bırakan İsmail Efendinin
aşağı inmesini bekledi. Merdivenleri aydınlatan lambalar bir anda söndü. "Otomatik!" diye
mırıldandı Galip çocukluğunun bu sihirli ve uzak ülkeleri çağrıştıran kelimesini düşünerek.
Lambalar yeniden yandı. Kapıcının bindiği asansör aşağıya inerken Galip merdivenleri ağır ağır
çıkmaya başladı. Bir zamanlar babası ve annesiyle oturduğu katın kapısında bir avukatın pirinç
levhası vardı. Babaanneyle Dedenin katının kapısında bir jinekologun levhasıyla boş bir çöp
tenekesi gördü.
Celâl'in kapısının üzerinde ne bir işaret, ne de ad vardı. Galip havagazı makbuzunu getiren
çalışkan bir tahsildarın el alışkanlığıyla kapının zilini çaldı. Zili ikinci kere çalarken
merdivenlerin ışığı söndü. Kapının altından ışık sızmıyordu hiç. Zili üçüncü ve dördüncü kere
çalarken eli cebinin dipsiz kuyusunda anahtarı arıyor, anahtarı bulduğu zaman da eli zili sürekli
çalıyordu: "İçeride bir odaya gizleniyorlar!" diye düşündü, "Salonda karşılıklı iki koltuğa
oturmuş sessizce bekliyorlar!" Anahtarı önce kilidin deliğine uyduramadı, yanlış anahtar,
diyecekti, ama tıpkı her şeyi birbirine karıştıran bir belleğin, bir parlaklık anmda, kendi
budalalığını ve dünyanın karmakarışık düzenini keşfedivermesi gibi, anahtar kili-
din içine insanı şaşırtan tuhaf bir simetri ve mutluluk duygusuyla oturdu. Önce, kapının
karanhk bir daireye açıldığını farketti Galip, hemen sonra da, karanlık dairenin içinde bir
trafik kazasıyla güreşçinin yüzündeki alçakgönüllü anlatım, daha önceleri sık sık olduğu gibi
aklında üst üste oturup birleşti ve Galip ister istemez bu trafik kazasının bir işaret olduğunu
düşündü.
Olguları ve hayalleri birbirleriyle birleştirip bambaşka hikâyelerin işaretleri yapacak bu türden
rastlantı anlarına gerek vardı demek ki. Kahveden çıkıp arka sokakların birinden Taksim'e
doğru yürürken "sözgelimi," diye düşündü Galip, "Hasmın Galip Sokağının dar kaldırımına
yanaşmış şu arabanın ihtiyar ve yorgun atına bakarken, babaannemin bana okuma yazma
öğrettiği günlerde Alfabe'de gördüğüm o iri atın anısına başvurmak gereğini duyuyorum.
Altında 'At' olduğu yazılı o iri alfabe atı ise, bana o yıllarda Teşvikiye Caddesindeki apartmanın
en üst katında tek başına oturan Celâl ve Celâl'in kendine anılarına uygun olarak döşediği o
apartman katını hatırlatıyor. Daha sonra ise, bu katm Celâl'in benim hayatımda tuttuğu yerin
bir işareti olabileceğini de düşünüyorum."
Ama Celâl o katı boşaltalı yıllar olmuştu. Galip işaretleri yanlış da yorumlayabileceğini
düşünerek durakladı. Sezgilerinin kendisini yanıltabileceğine inanmaya başlarsa şehirde
kaybolacağından kuşkusu yoktu hiç: Hikâyelerdi kendisini ayakta tutan, bir körün elyordamıyla
bulup tanıdığı nesneler gibi sezgileriyle bulup çıkadı-ğı hikâyeler. Üç gündür şehirde yüzeylere
burnunu sürte sürte dolaşırken işaretlerden bir hikâye kurabildiği için ayakta kalabilmişti.
Çevresindeki dünyanın ve insanların da hikâyeler yüzünden ayakta durabildiğinden hiç kuşkusu
yoktu.
Yeni bir kahveye girip oturduğunda Galip aynı iyimserlikle 'kendi durumunu' gözden geçirebildi.
İpuçlarını sıralayan kelimeler, kâğıdın arkasındaki ev ödevinin kelimeleri gibi basit ve anlaşılır
gözüktü. Kahvenin uzak bir köşesindeki siyah beyaz televizyon, karlı bir sahada futbol
oynayanları gösteriyordu. Oyun sahasının kömürle çizilmiş çizgileriyle, çamura bulanmış futbol
topu siyahtı. Çıplak masaların üzerinde kâğıt oynayanlar dışında herkes bu kara futbol topuna
bakıyordu.
Galip kahveden çıktığında aradığı sırrın bu siyah beyaz futbol maçı gibi yalın olduğunu
düşündü. Yapılması gereken şey görüntülere ve yüzlere baka baka adımlarının kendisini
götüreceği yere yürümekti. İstanbul kahveyle doluydu; her iki yüz metrede bir kahveye
girerek insan bütün şehri baştan aşağı yürüyebilirdi.
Taksim yakınlarında birdenbire kendini boşalan bir sinemanın kalabalığı içinde buldu. Dalgın
dalgın önlerine bakarak, elleri ceplerinde ya da kolkola yürüyerek merdivenlerden sokağa
çıkan insanların yüzleri öyle bir anlamla yüklüydü ki, Galip içinde yaşadığı kendi kâbusümsu
hikâyesinin bile önemli olmadığını düşündü. Sinemadan çıkan^ kalabalığın yüzünde bir
hikâyeye gırtlaklarına kadar gömülebildikleri için kendi mutsuzluklarını unutan insanların
huzuru vardı. Hem burada, bu sefil sokaktaydılar, hem de orada, içinde olmayı hemen
isteyiverdikleri o hikâyenin içinde. Çok daha önceden yenilgi ve acılarla boşaltılmış bellekleri,
şimdi, bütün hüznü ve hatırayı yatıştıran derin bir hikâyeyle doldurulmuştu: "Başka biri
olduklarına inanabiliyorlar!" diye düşündü Galip
özlemle. Kalabalığın az önce seyrettiği o filmi görüp, o hikâyenin içinde kaybolup bir başkası
olabilmek istedi bir an. Sokaklara dağılan insanların sıradan dükkân vitrinlerine baka baka
bildik tamdık eşyaların o bezdirici dünyasına geri döndüklerini görüyordu. "Kendilerini
koyuveriyorlar!" diye düşündü Galip.
Oysa, bir başkası olabilmek için, insan bütün gücünü kullanmalıydı. Taksim Meydanına
çıktığında Galip, içinde bu amaçla bütün iradesini harekete geçirebilecek bir kararlılık hissetti.
"Ben bir başkasıyım!" dedi kendi kendine. Hoş bir duyguydu bu, yalnız ayaklarının altındaki
buzlu kaldırımların, Coca-Cola ve konserve ilanlarıyla çevrili bütün meydanın değil, kendi
kişiliğinin de tepeden tırnağa değiştiğini hissettiriyordu. Kararlılıkla bu cümleyi tek-rarlaya
tekrarlaya bütün dünyanın değiştiğine de inanabilirdi insan, ama o kadar ileri gitmeye gerek de
yoktu: "Ben bir başkasıyım," dedi Galip kendi kendine. Adlandırmak istemediği bu başka
kişinin anıları ve kederiyle yüklü bir müziğin, içinde yeni bir hayat gibi yükseldiğini keyifle
hissetti. Bütün hayatının coğrafyasını belirleyen temel merkezlerden biri, Taksim Meydanı, iri
hindiler gibi dolanan otobüsleri ve dalgın ıstakozlar gibi ağır ağır hareket eden troleybüsleri ve
her zaman karanlıkta kalmaya kararlı belirsiz kö-şeleriyle bu müziğin içinde ağır ağır değişti ve
Galip'in ilk defa adım attığı fakir düşmüş umutsuz bir ülkenin allanıp pullanmış 'modern' bir
meydanına dönüştü. Karlarla kaplı Cumhuriyet Heykeli de, hiçbir yere çıkmayan o geniş Yunan
merdivenleri ve Galip'in on yıl önce cayır cayır yanışını zevkle seyrettiği 'Opera' binası da,
böylece, işareti olmak istedikleri hayâli ülkenin gerçek parçaları haline dönüştüler. Galip,
otobüs duraklarının önündeki telaşlı kalabalığın içinde, itişerek taşıtlara binen insanların
arasında ne esrarlı bir yüz görebildi, ne de örtüler arkasındaki ikinci dünyanın işareti olabilecek
plastik bir torba.
Böylece, insanların yüzlerini okumak için kahvelere girme gereği de duymadan, doğrudan
Harbiye üzerinden Nişantaşı'na yürüdü. Çok sonra, aradığı yeri bulduğuna inandığında, o yol
boyunca büründüğü kişiliği hatırlamaya çalıştığında kararsız kalacaktı. "Daha o sırada kendimi
Celâl olduğuma bütünüyle inandıramamıştım!" diye düşünecekti o zaman, Celâl'in bütün
geçmişini aydınlatan eski yazılar, defterler ve gazete kesikleri arasındayken. "Daha
o sırada, kendimi büsbütün arkada bırakamamıştım." Uçağı geciktiği için, görmeyi hayâlinden
bile geçirmediği bir şehirde yarım bir gün geçiren bir yolcu gibi bakmıştı gördüklerine: Atatürk
heykeli ülkenin geçmişinde önemli bir asker olduğuna, çamurlu ve ışıltılı sinema önlerindeki
kalabalıklar pazar öğleden sonraları canı sıkılan insanların başka ülkelerin düşleriyle
oyalandığına, ellerinde bıçaklar dükkân vitrinlerinden kaldırımlara bakan sandviççi ve börekçi
tezgâhtarları acıklı hayal ve hatıraların küllenmekte olduğuna, bulvarın ortasındaki çıplak ve
karanlık ağaçlar da akşamüstü daha da koyulaşarak çöken milli bir hüzne işaret ediyordu. "Ne
yapılır bu şehirde, bu caddede, bu saatte Allahım?" diye mırıldan-mıştı Galip, ama bu seslenişi,
Celâl'in kesip sakladığı eski bir yazısından aldığım da biliyordu.
Nişantaşı'na geldiğinde hava kararmıştı. Kış akşamlan trafik tıkandığında araçların egzoslarıyla,
apartman bacalarından çıkan dumanların biriktirdiği koku dar kaldırımlara sinmişti. Galip tuhaf
bir şekilde bu mahalleye özgü bulduğu bu geniz yakan kokuyu huzurla içine çekti. Nişantaşı'nın
köşesindeyken, bir başka kişi olma isteği öyle bir kuvvetle içinde yükseldi ki, on binlerce defa
gördüğü apartman cephelerini, dükkân vitrinlerini, banka panolarını ve neondan harfleri
bambaşka ve yepyeni şeyler olarak görebildiğini sandı. Yıllardır yaşadığı mahalleyi bambaşka
bir yer yapan hafiflik ve serüven duygusu, sanki bir daha hiç terketmeyecekmiş gibi Galip'in
içine işledi.
Karşıya geçip evine doğru yürüyeceğine, sağa Teşvikiye Caddesine saptı. Bütün gövdesini
kaplayan bu duygudan o kadar hoşnuttu ve büründüğü kişiliğin kendine sunduğu imkânlar o
kadar çekiciydi ki, Galip uzun yıllar aynı dört duvar arasında yaşadıktan sonra hastaneden
taburcu edilen bir hasta gibi gözlerini yeni görüntülerle doyuruyordu. "Yıllarca önünden
geçtiğim muhallebicinin vitrini iyi aydınlatılmış bir kuyumcu vitrinine benziyormuş meğer!"
demek geliyordu içinden. "Cadde daracık, kaldırımlar da eğri büğrüymüş meğer!"
Çocukluğunda kendi gövdesini ve ruhunu arkada bırakarak yepyeni birisi olan bu ikinci kişiyi
dışarıdan gözlerdi de, "şimdi Osmanlı Bankasının önünden geçiyor," diye düşündü Galip
çocukluğunda büründüğü yeni bir kişiliği izler gibi, "şimdi yıllarca annesi,
babası, dedesiyle oturduğu, Şehrikalp apartmanının önünden başını bile çevirmeden geçiyor.
Şimdi iğneci kadının oğlunun kasada oturduğu eczanenin önünde duraklayıp vitrinine bakıyor.
Şimdi, Karakol'un önünden hiç korkmadan geçiyor, şimdi Singer dikiş makinelerinin arasındaki
mankenlere eski dostlara bakar gibi sevgiyle bakıyor. Şimdi, kesin amaçlı, kararlı kişiler gibi bir
esrarın, yıllarca inceden inceye uğraşılarak hazırlanmış bir kumpasın kalbine doğru yürüyor..."
Karşı kaldırıma geçip aynı yolu bir kere daha gerisin geri yürüdükten sonra, gene karşıya geçip
tek tük ıhlamur ağaçlarının ve reklâm panolarıyla balkonların altından camiye kadar yürüdü.
Sonra, aynı kaldırımlarda bir de öteki yöne doğru yürüdü. Her seferinde caddenin biraz daha
aşağısından ve yukarısından dönerek, 'araştırma alanını' genişletiyor, her seferinde, eski
mutsuz kişiliği yüzünden farkedemediği bazı ayrıntıları dikkatle gözleyip belleğinin bir köşesine
yazıyordu: Alâaddin'in dükkânının vitrinine yığıl-, mış eski gazeteler, oyuncak tabancalar, ve
naylon çorap paketleri arasında sustalı bir çakı vardı, Teşvikiye Caddesini göstermesi gereken
'mecburi istikamet!' işareti Şehrikalp Apartmanını gösteriyordu, alçak cami duvarının üstüne
bırakılmış kuru ekmekler soğuğa rağmen küflenmişti, kız lisesinin kapısının kenarına yazılmış
siyasal sloganların bazı kelimeleri çift anlamlıydı, ışığı açık kalmış bir dersanesinin duvarındaki
fotoğraftan Atatürk, tozlu pencere camlarının arasından gene aynı yere, Şehrikalp Apartmanına
bakıyordu, tuhaf bir el çiçekçinin vitrinindeki güllerin goncalarına çengelli iğneler geçirmişti.
Yeni açılmış bir deri elbisecisinin vitrinindeki gösterişli mankenler de Şehrikalp Apartmanına,
bir zamanlar Celâl'in, daha sonraki zamanlar annesi ve babasıyla Rüya'nın yaşadığı o en üst
kata doğru bakıyorlardı.
Galip de mankenlerle birlikte apartmanın en üst katına uzun uzun baktı. Kendini, tıpkı o
mankenler gibi, başka ülkelerde düş-lenmiş hayâllerin ve hiç okumadığı ama Rüya'dan
dinlediği çeviri polisiye romanların külyutmaz kahramanlarının bir taklidi gibi hissettiği zaman
Celâl ile Rüya'nın orada, mankenlerin bakışlarıyla işaret ettikleri en üst katta olabilecekleri
düşüncesi Galip'e mantıklı gözüktü. Apartmanın önünden kaçar gibi çekilip Camiye doğru
yürüdü.
Ama bunu yapmak için bütün gücünü kullanması gerekmişti. Bacakları sanki Şehrikalp
Apartmanından uzaklaşmak istemiyor, bir an önce binadan içeri-girip, bildik tanıdık
merdivenlerden koşa koşa en üst kata çıkıp içerideki o yere, o karanlık ve korkulu noktaya
yetiştirip ona bir şey göstermek istiyorlardı. Bu görüntüyü düşünmek istemedi Galip. Bütün
gücünü kullanarak evden uzaklaştıkça kaldırımların, dükkânların, reklâm panolarındaki
harflerin, trafik levhalarının yıllardır işaret ettikleri o eski anlamlarına geri döndüklerini hissetti.
Orada olduklarını anlar anlamaz felâket duygusuna ve korkuya sonuna kadar gömülmüştü.
Alâad-din'in dükkânının köşesine geldiğinde karakola yaklaştığı için mi, yoksa köşedeki
'mecburi istikamet' işaretinin artık Şehrikalp Apartmanını göstermediğini farkettiği için mi
içindeki korkunun daha da yükseldiğini çıkartamadı. Öyle bir yorgunluk ve akıl karışıklığı
hissediyordu ki, birazcık olsun düşünebilmek için bir yere oturması gerekiyordu.
Teşvikiye-Eminönü dolmuş durağının köşesindeki eski büfeye oturdu, börek ve çay istedi.
Kendi geçmişine, kaybetmekte olduğu hafızasına bu kadar bağ'ı olan Celâl'in çocukluk ve
gençlik yıllarında oturduğu apartman dairesini yeniden kiralamasından ya da satın almasından
doğal ne olabilirdi? Böylece bir zamanlar kendisini oradan uzaklaştıranlar, şimdi parasızlık
yüzünden arka sokakların birindeki tozlu bir apartmanda çürürken, kendisi kovulduğu yere
zaferle geri dönmüş oluyordu. Bu zaferi, Rüya dışında bütün aileden saklamasını ve
anacaddede yaşamasına rağmen izini kimseye belli etmemesini de Galip tam CelâPe göre
buldu.
Ondan sonraki dakikalarda Galip, dikkatini büfeye yeni giren bir aileye verdi: Pazar akşamüstü
sinemadan çıktıktan sonra akşam yemeğini bir büfede geçiştiren anne, baba, kız ve erkek
çocuk. Anneyle baba Galip'in yaşındaydılar. Baba paltosunun cebinden çıkardığı gazetesine
dalıyordu arada bir; anne çocukların alevlenen kavgalarını kaşgöz işaretleriyle denetliyor,
sonra küçük çantasıyla masa arasında sürekli gidip gelen eli, şapkasından tuhaf nesneler
çıkaran bir sihirbazın hızı ve becerikliliğiyle öbür üçüne çeşitli eşyalar yetiştiriyordu: Oğlanın
akan burnuna bir mendil, babanın açık avucuna kırmızı bir hap, kızın saçlarına toka, Celâl'in
yazısını okuyan babanın sigarasına çakmak, oğlanın burnuna gene
aynı mendil vs.
Galip böreğini yiyip çayını bitirdiğinde babanın da ortaokul ve liseden sınıf arkadaşı olduğunu
hatırlamıştı. Kapıdan çıkarken içinden gelen bir dürtüye uyarak bunu babaya söylerken adamın
boynunda ve sağ yanağında korkutucu bir yanık izi gördü ve annenin de Rüya'yla hep birlikte
gittikleri Şişli Terakki Lisesinin aynı sınıfının çaçaron ve becerikli öğrencisi olduğunu hatırladı.
Büyükler konuşurken çocukların fırsat bilip kozlarını paylaştıkları hatırlama ve hatır sorma
süreci boyunca tabii ki, benzer öteki evliliğin simetrisini tamamlayan Rüya da sevgiyle anıldı.
Galip çocukları olmadığını, Rüya'nın şimdi evde polisiye roman okuyarak kendisini beklediğini,
akşam birlikte Konak Sinemasına gideceklerini, kendisinin bilet almaktan döndüğünü ve bugün
yolda bir başka sınıf ar-' kadaşıyla, Belkıs'la da karşılaştığını söyledi: Belkıs, hani şu kumral,
orta boylu Belkıs.
Yavan karı koca, hiç kuşkuya yer bırakmayan yavan bir kesinlikle belirttiler: "Bizim sınıfta
Belkıs diye biri yoktu!" Arada bir eski okul yıllıklarının ciltli kapaklarını açıyorlar, özel hatıra ve
hikayeleriyle birlikte herkesi tek tek anıyorlarmış; bu yüzden çok emin-lermiş.
Galip büfeden soğuğa çıkar çıkmaz hızlı hızlı Nişantaşı Meydanına doğru yürüdü. Rüya ile
CelâPin pazar akşamı 7.15'te Konak Sinemasına gideceklerine karar verdiği için koşa koşa
sinemaya gitti; ama kaldırımlarda da sinemanın girişinde de yoktular. Onları beklerken dün
öğleden sonra sinemada seyrettiği kadının fotoğrafını gördü ve içinde yeniden o kadının
yerinde olma isteği yükseldi.
Dükkânlara baka baka, kaldırımlardan geçen insanların yüzlerini okuya okuya dönüp dolaşıp
tekrar Şehrikalp Apartmanının karşısına geldiğinde çok vakit geçmişti. Her akşam saat sekizde,
bütün pencerelere vuran o mavimsi televizyon ışığı Şehrikalp Apartmanı dışında caddenin
bütün yapılarında pırıldıyordu, tîalip apartmanın karanlık dairelerine dikkâtle bakarken, en üst
katın balkon demirlerine bağlanmış koyu lacivert bir bez parçasını gördü. Otuz yıl önce, burada
bütün aile hep birlikte otururlarken, aynı balkona asılan aynı renkteki lacivert bir bez, sakaya
verilmiş bir işaret anlamına gelirdi. At arabasına yüklediği çinko tenekelerde
su dağıtan adam, bu mavi bezden hangi katlarda içme suyunun bittiğini anlar, ona göre yukarı
su çıkarırdı.
Galip de bezin bir işaret olduğuna karar verdi, nasıl okunacağı konusunda aklında değişik
düşünceler belirdi: Kendisine Celâl ile Rüya'nın burada olduğunu gösteren bir işaret olabilirdi.
Ce-lâl'in kendi geçmişinin bazı ayrıntılarına özlemle geri döndüğünün bir başka belirtisi de.
Sekiz buçuğa doğru kaldırımda dikildiği yerden kendi evine döndü.
Bir zamanlar, hem de çok eski zamanlarda da değildi o zamanlar, Rüya ile birlikte ellerinde
gazete ve kitaplarla oturup sigara içtikleri o eski salonun lambaları ve ışıkları, kaybolmuş bir
cennetin gazetelere düşmüş fotoğrafları gibi dayanılmayacak kadar anılarla dolu ve
dayanılmayacak kadar acıklıydı. Rüya'nın eve döndüğüne ya da uğradığına ilişkin hiçbir iz ve
belirti yoktu ortalıkta: Yuvaya dönen yorgun kocayı hüzünle selâmlayan aynı kokular ve
gölgeler. Galip, sessiz eşyaları lambaların hüzünlü ışıkları altında bırakıp karanlık koridordan
karanlık yatak odasına gitti. Paltosunu çıkarıp elyordamıyla bulduğu yatağına kendini sırtüstü
attı. Salon lambalarının, koridordan süzülen sokak lambalarının ışıkları odanın tavanında ince
yüzlü şeytani gölgelere dönüşmüştü.
Galip yataktan kalktıktan çok sonra ne yapacağını kesinlikle biliyordu. Gazeteden televizyon
programını okudu, çevredeki sinemaların hiç değişmeyen saatlerini ve filmlerin adlarını
öğrendi; Celâl'in yazısına son bir kere daha göz attı; buzdolabını açıp çürümenin ilk belirtileri
arasından birkaç zeytinle beyaz peynir çıkarıp kuru ekmekle karnını doyurdu. Rüya'nın
dolabından bulduğu irice bir zarfa gelişigüzel gazete parçalan sıkıştırdı, üzerine CelâPin adını
yazıp yanına aldı. On'u çeyrek geçe evden çıkmış, Şehrikalp Apartmanının karşısında, bu sefer
biraz daha ötede, beklemeye başlamıştı.
Çok geçmeden apartmanın merdiven ışıkları yandı ve binanın kırk yıllık kapıcısı İsmail, ağzının
kenarında sigara, içerden çıkardığı çöp tenekelerini iri kestane ağacının yanındaki büyük
bidona boşaltmaya başladı. Galip karşıya geçti.
"İsmail efendi, merhaba. Bu zarfı Celâl'e bırakmaya geldim."
"Aa, Galip!" dedi adam eski öğrencisini yıllar sonra tanıyan lise müdürü gibi, sevinçle ve
kuşkuyla. "Ama Celâl burada yok."
"Biliyorum, biliyorum burada ama, ben de kimseye söylemiyorum," dedi Galip kararlı adımlarla
apartmandan içeri girerken. "Sakın başka kimseye de söyleme. Bu zarfı, aşağıya İsmail
Efendiye bırak, dedi bana!"
Galip, kırk yıldır aym havagazı ve kızarmış yağ kokusuyla kokan merdivenlerden inip kapıcı
dairesine girdi. İsmail'in karısı Kamer, gene aynı koltukta oturmuş, üzerinde bir zamanlar
radyo duran sehpanın üzerindeki televizyona bakıyordu.
"Kamer, bak kim geldi," dedi Galip.
"Aa," dedi kadın. Ayağa kalktı, öpüştüler. "Bizi unuttunuz."
"Unutur muyuz?"
"Hepiniz kapının önünden geçiyorsunuz, ama bir uğramıyor-sunuz!"
"Bunu Celâl'e getirdim!" dedi Galip zarfı gösterek.
"İsmail mi söyledi?"
"Hayır, Celâl kendi söyledi," dedi Galip. "Ben biliyorum burada olduğunu, ama sakın kimseye
söylemeyin."
"Biz ne yapalım, söylemiyoruz." dedi kadın. "Bizi öyle bir ten-bihledi ki."
"Biliyorum," dedi Galip. "Yukardalar mı şimdi?"
"Hiç bilmiyoruz. Geceyarılan biz uyurken giriyor, uyurken çıkıyor. Kendini değil sesini
duyuyoruz. Çöpünü alıyoruz, gazetesini bırakıyoruz. Bazan o gazeteler orada, kapının altında
günlerce birikiyor."
"Ben yukarı çıkmayacağım," dedi Galip. Zarfı bırakacak bir yer arar gibi kapıcı dairesini
inceledi: Üzeri aynı damalı mavi muşamba kaplı yemek masası, kaldırımdan geçenlerin
bacaklarını ve çamurlu araba tekerleklerini örten aynı soluk perdeler; dikiş kutusu, ütü,
şekerlik, havagazı ocağı, isli kalorifer... Kaloriferin üzerindeki rafın kenarına çakılı çivide, her
zamanki yerinde, Galip anahtarı gördü. Kadın, kolluğuna oturmuştu.
"Sana çay yapayım," dedi. "Otur şu yatağın kenarına." Bir gözü televizyondaydı. "Rüya hanım
ne yapıyor? Çocuğunuz niye yok hâlâ?"
Kadının artık büsbütün baktığı-televizyon ekranında, uzaktan da olsa Rüya'yı andıran genç bir
kız beliriverdi: Rengi anlaşılamayan saçları dağınıktı, teni beyaz; bakışları takınılmış bir
çocuksu-
hıkla durgunlaşmıştı. Dudaklarım mutlulukla boyuyordu.
"Güzel kadın," dedi Galip, sessizce.
"Rüya hanım daha güzeldir," dedi Kamer hanım, aynı sessizlikle.
Saygıyla, bir çeşit korkulu hayranlıkla birlikte baktılar. Galip anahtarı çividen becerikli bir
hareketli çıkardı, cebine, ipuçlarryla dolu ev ödevinin yanına bıraktı. Kadın görmemişti.
"Zarfı nereye koyayım?"
"Ver bana!" dedi kadın.
Galip, İsmail Efendinin boş çöp tenekelerini bırakmak için apartmana girdiğini, sokak kapısına
bakan küçük pencereden gördü. Asansör lambaları soluklaştırarak, televizyondaki görüntüyü
bir an bozarak çalışınca kadınla vedalaştı. Merdivenleri çıkıp sokak kapısına sesli sesli yürüdü.
Kapıyı açtı ve içerde kalıp gürültüyle kapadı. Sessizce, geriye merdivene doğru yürüyüp,
denetleme-yediği bir heyecanla parmaklarının ucuna basa basa iki katı çıktı. İkinci kat ile
üçüncü katın arasında basamaklara oturup, boş tenekeleri üst katlara bırakan İsmail Efendinin
aşağı inmesini bekledi. Merdivenleri aydınlatan lambalar bir anda söndü. "Otomatik!" diye
mırıldandı Galip çocukluğunun bu sihirli ve uzak ülkeleri çağrıştıran kelimesini düşünerek.
Lambalar yeniden yandı. Kapıcının bindiği asansör aşağıya inerken Galip merdivenleri ağır ağır
çıkmaya başladı. Bir zamanlar babası ve annesiyle oturduğu katın kapısında bir avukatın pirinç
levhası vardı. Babaanneyle Dedenin katının kapısında bir jinekologun levhasıyla boş bir çöp
tenekesi gördü.
Celâl'in kapısının üzerinde ne bir işaret, ne de ad vardı. Galip havagazı makbuzunu getiren
çalışkan bir tahsildarın el alışkanlığıyla kapının zilini çaldı. Zili ikinci kere çalarken
merdivenlerin ışığı söndü. Kapının altından ışık sızmıyordu hiç. Zili üçüncü ve dördüncü kere
çalarken eli cebinin dipsiz kuyusunda anahtarı arıyor, anahtarı bulduğu zaman da eli zili sürekli
çalıyordu: "İçeride bir odaya gizleniyorlar!" diye düşündü, "Salonda karşılıklı iki koltuğa
oturmuş sessizce bekliyorlar!" Anahtarı önce kilidin deliğine uyduramadı, yanlış anahtar,
diyecekti, ama tıpkı her şeyi birbirine karıştıran bir belleğin, bir parlaklık anmda, kendi
budalalığını ve dünyanın karmakarışık düzenini keşfedivermesi gibi, anahtar kili-
din içine insanı şaşırtan tuhaf bir simetri ve mutluluk duygusuyla oturdu. Önce, kapının
karanhk bir daireye açıldığını farketti Galip, hemen sonra da, karanlık dairenin içinde bir
Has leído el texto 1 de Turco literatura.
Siguiente - Kara Kitap - 22
- Piezas
- Kara Kitap - 01Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2834El número total de palabras únicas es 169327.7 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes39.8 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes47.8 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 02Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2755El número total de palabras únicas es 180626.4 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes38.4 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes46.5 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 03Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2876El número total de palabras únicas es 166430.2 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes42.8 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes51.0 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 04Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2806El número total de palabras únicas es 176130.7 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes43.4 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes51.1 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 05Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2785El número total de palabras únicas es 170328.7 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes41.3 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes48.4 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 06Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2727El número total de palabras únicas es 174728.9 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes41.3 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes49.3 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 07Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2795El número total de palabras únicas es 177728.1 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes39.9 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes47.8 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 08Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2851El número total de palabras únicas es 180228.7 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes39.4 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes46.1 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 09Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2754El número total de palabras únicas es 168329.3 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes43.2 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes51.5 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 10Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2839El número total de palabras únicas es 174030.8 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes43.4 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes51.9 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 11Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2835El número total de palabras únicas es 166932.9 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes45.4 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes53.9 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 12Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2814El número total de palabras únicas es 174331.8 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes44.1 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes51.4 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 13Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2797El número total de palabras únicas es 167731.5 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes45.6 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes53.4 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 14Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2783El número total de palabras únicas es 168529.3 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes40.9 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes47.0 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 15Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2759El número total de palabras únicas es 164928.9 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes42.8 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes50.1 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 16Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2814El número total de palabras únicas es 156531.1 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes45.1 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes52.4 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 17Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2793El número total de palabras únicas es 167330.3 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes43.5 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes51.3 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 18Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2766El número total de palabras únicas es 164330.1 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes42.1 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes49.8 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 19Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2767El número total de palabras únicas es 167129.2 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes42.0 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes51.6 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 20Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2748El número total de palabras únicas es 155230.7 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes42.2 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes50.6 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 21Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2733El número total de palabras únicas es 160031.2 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes44.5 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes53.4 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 22Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2772El número total de palabras únicas es 171529.3 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes41.6 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes50.2 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 23Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2700El número total de palabras únicas es 170528.0 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes38.9 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes47.6 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 24Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2727El número total de palabras únicas es 165428.4 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes41.5 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes49.0 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 25Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2742El número total de palabras únicas es 170329.7 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes41.9 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes49.8 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 26Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2702El número total de palabras únicas es 165828.0 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes42.8 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes50.5 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 27Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2713El número total de palabras únicas es 168726.5 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes40.2 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes48.0 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 28Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2772El número total de palabras únicas es 176026.5 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes39.9 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes47.9 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 29Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2742El número total de palabras únicas es 166529.9 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes41.0 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes49.1 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 30Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2777El número total de palabras únicas es 166032.3 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes44.6 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes52.6 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 31Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2699El número total de palabras únicas es 166629.1 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes42.8 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes51.6 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 32Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2862El número total de palabras únicas es 169228.8 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes41.0 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes49.9 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 33Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2737El número total de palabras únicas es 172326.3 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes38.7 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes46.1 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 34Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2884El número total de palabras únicas es 164831.4 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes44.0 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes51.6 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 35Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2908El número total de palabras únicas es 154330.2 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes43.1 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes50.4 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 36Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2772El número total de palabras únicas es 176527.8 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes38.9 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes46.7 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 37Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2777El número total de palabras únicas es 166531.9 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes44.9 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes53.1 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 38Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2768El número total de palabras únicas es 155630.7 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes43.6 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes51.7 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 39Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2761El número total de palabras únicas es 143630.5 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes43.8 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes49.9 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 40Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2748El número total de palabras únicas es 163032.8 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes46.4 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes54.5 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 41Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2760El número total de palabras únicas es 170429.7 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes41.8 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes49.8 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes
- Kara Kitap - 42Cada línea representa el porcentaje de palabras por cada 1000 palabras más comunes.El número total de palabras es 2175El número total de palabras únicas es 136528.1 de palabras están entre las 2000 palabras más comunes40.7 de palabras están entre las 5000 palabras más comunes49.0 de palabras están entre las 8000 palabras más comunes