Kuran'da Ibadet Psikolojisi - 1

Total number of words is 3994
Total number of unique words is 1913
25.7 of words are in the 2000 most common words
36.2 of words are in the 5000 most common words
44.4 of words are in the 8000 most common words
Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
ÖNSÖZ


Geleneksel din kültüründe "İslâm'ın şartı beştir" şeklinde yerleşik, yaygın bir kanaat mevcuttur. Bu kanaate göre bir müslüman, Allah'a inanır, namaz, oruç, zekât ve hac ibadetiyle kulluğunu ortaya koymaya çalışır. İbâdetler, Rab-kul ilişkisi ile sınırlı bir faaliyetmiş gibi algılanmaya başlar. Ve bireyin, kalbinde yaşadığı dinî tecrübe olmaktan öteye geçmez. Oysa ibadetler bir ışık tayfı gibi faaliyet gösterirler. Allah'tan gelen ilâhî mesajı, insanın bütün ilgi alanlarına yayarlar. Kur'ân verileri ışığında bir değerlendirme yapacak olursak, ibadetlerin, insanın ilgi ve eğilimleriyle ayrılmaz bir birliktelik içerisinde olduğunu görürüz. Namaz insanı kötülükten alıkor, ilgi ve eğilimlerin başıboş, kontrolsüz doyum arayışını engeller. Oruç, özellikle insanın fizyolojik güdülerini hedef alır. Sahib olma ve çıkar güdüsüne zekât ibadeti müdahale ederken, toplumsal ilgi, güven arayışı ve saldırganlık eğilimine hac ibadetiyle yön verilir.

Kur'ân kendisine iman eden müslümana yalnızca beş tane şart ileri sürmez. Fakat bu beş şart, müslümanın

kişilik bütünlüğü içerisinde öyle hassas bir konuma sahiptir ki, Kur'ân'ın insana önerdiği hayatla ilgili diğer bütün şartlara uymayı, itaat etmeyi kolaylaştırır. Bundan dolayıdır ki, İslâm dini beş temel şart üzere kurulmuş bir şartlar, kurallar, değerler sistemidir. Yoksa İslâm yalnız bu beş şarttan ibaret değildir.

Biz bu çalışmamızda, ibâdetlerin bir müslümanın kişilik yapısında, hangi konuma sahip olduğunu, ne tür fonksiyonlar icra ettiğini öğrenmeye çalıştık. Ayetler ışığında yapmış olduğumuz böyle bir denemenin tutarlı olması için gerekli dikkati ve samimiyeti göstermeye çalıştık. Başarıyı ve tesirini Allah'tan bekliyoruz.

23.07.1997 Darende .

BİRİNCİ BÖLÜM

NAMAZ

YARATAN YARATILAN İLİŞKİSİ AÇISINDAN NAMAZ

Metafizik âlemin varlığı olan Rab ile fizik âlemin varlığı olan kul arasındaki bağlantıyı sağlamada başvurulan en önemli vasıtalardan birisi namazdır. Namaz, yaratıcı ile kurulan tabiatüstü ilişkinin belli söz ve davranış kalıpları çerçevesinde ortaya konulmasıdır. Gerek sözlü rükünler, gerekse bedensel vaziyet alış açısından namaz bireyin isteği dışında bir içeriğe sahiptir. Namaz esnasında gerçekleştirilen edimlerden hiçbirisini ferdin kendisi icad etmiş değildir. Namaz kılarken yapılan bütün hareketlerin ve söylenen sözlerin, namazın gereği olan bir yanı vardır.

Namaz vasıtasıyla kul. Allah'a olan bağlılığını, sevgi ve saygısını, şükran ve minnettarlığını, yakınlığını.

samimiyetini, teslimiyetini; aklını, kalbini, dilini, bedenini kullanmak suretiyle ifade etmeye çalışır. Böylece Allah'ın alâmet, işaret ve delillerini doğrudan doğruya kavrama, algılama, ilâhî kudretle sezgisel ve duygusal ilişki kurma imkânı bulur. Kısacası kul, namazda bir tür dinî tecrübe

yaşar.

Namaz kılan kimsenin en yoğun şekilde yaşadığı

dinî tecrübenin Kur'ân dilindeki adı "Huşû"dur.

"Sabırla, namazla Allah'tan yardım dileyin, şüphesiz bu, Allah'a saygı gösterenlerden başkasına ağır gelir." (1) Gönülden içtenlikle Allah'a itaat eden kimse için namaz zevkli bir yükümlülüktür. (2) Gerçek mü'minin namazda yaşamış olduğu bu dini tecrübe bazen korku duygusuyla izah edilmeye çalışılmış, (3) bazen de alçak gönüllülük olarak yorumlanmıştır. (4)

Namazın rükûnlarından secdeye işaret edilen bir âyette huşu olgusundan şöyle söz edilir: "Ağlayarak çeneleri üstüne kapanırlar ve Kur'ân onların derin saygısını artırır." (5) Secde halindeyken onlarda Kur'ân'in tesiriyle kalb yumuşaklığı ve göz yaşı kendisini gösterir.(6)

"Huşu" kavramı korku, üıperti gibi içsel bir duyguyu ifade ettiği gibi, sakin olma, başka bir şeye ilgi göstermeme gibi bedensel bir duruma da işaret eder.(7) Müminler de namaz kılarken Yüce Allah'tan korkar kendilerini alçaltır, gözlerini, secde yerinden ayırmaz bir tutum

içerisine girerler. (8)

"Felaha ulaştı o müminler, ki onlar namazlarında saygıdadırlar." (9) Eğer kalpte huşu varsa bu mutlaka bedene yansır. Bu durumda huşu, namazın kurallarına uymak, elbiseyle, vücûdun bir yeriyle oynamaktan, başka şeylere yönelmekten, gerinmekten, esnemekten, gözleri kapamaktan, elbiseyi sarkıtmaktan, parmak kıtlatmaktan, parmakları birbirine geçirmekten ve benzer edimlerden sakınmaktır.(10)

Allah'ın ululuğu ve yüceliği tecrübesini yaşayan insan, O'nun karşısında eksik, zayıf ve yetersiz olduğunu farkeder. Allah sevgisi ve korkusunun beraberce bulunduğu bir çekinme ve sakınma havası içerisine girer. Allah'a karşı derin bir saygı ve alçak gönüllülük hissi besler. O'na duyduğu edep ve saygının dışında hiçbir duyguya iltifat etmez. Benliğini bir ürperti sarar, baş eğme duygusu kaplar. Yüce Allah'ın celâlini, azametini hissetmek, O'nu ta'zîm etmek, yüceltmek ister. Kendini en büyük arzu ile en büyük korku arasında bulur. Yaşadığı bu kuvvetli his ve heyecan tutum ve davranışlara da yansır. Namaz kılarken yapılan hareketler sunî, yapmacık şeyler değildir. Kökleri, kalpte, belirtileri bedende olan eylemlerdir.

Namaz aynı zamanda Allah'a olan bağlılığımızın bir ifadesidir.

Erich Fromm, insanın varoluşundan kaynaklanan

ihtiyaçlar arasında "köklülük ihtiyacı ve bir yönelim dayanağına duyulan ihtiyac’a (11) dikkat çeker. İnsan doğal kökenini arar. Dünyanın tamamlayıcı bir parçası olmak, birine ya da bir yere ait olduğunu hissetmek ister. Bağlanma ihtiyacını sağlıklı bir biçimde doyuma ulaştıran vasıtalardan birisi namazdır. Namaz, kişinin sonsuz yüce bir kuvvete yönelmesi, güvenmesi, sığınması, teslim olması demektir. Namaz, mü'minin en büyük sığınağı, huzur kaynağıdır. Rab ile kul arasına gerilmiş sağlam bir iptir. Mü'min bu ipe tutunarak kendini güvence altına alır. Bu olgu Kur'ân'da "Kunût" kavramıyla ifade edilir.

"Namazları ve orta namazı koruyun, gönülden bağlılık ve saygı ile Allah’ın huzuruna durun." (12) Âyette Allah'a tam bağlılıkla eda edilen namazdan söz edilmektedir. (13)

Kul, ibadetleri yerli yerince yapmakla, Allah'ı gerçekten sevdiğini ispat etmiş olur. Böylece Allah ile beraber olur, O'nun sevgisini hisseder. İnsanın temel gereksinimlerinden olan sevgi duygusu en üstün şekliyle ilâhî sevgide gerçekleşir. İlâhî sevgiye ulaşmanın en sağlıklı yollarından birisi de namazdır. Namaz, Allah sevgisini doğurur, Allah sevgisi namaza yöneltir.

Kulun Allah'ı sevmesi, onun Allah'a yaklaşma çabasının bir yansımasıdır. "Kul nafile ibadetlerle Allah'a yaklaşmaya devam ederse Allah da onu sever."(14) İbadet, Allah'a yakınlığın sebeplerinden biri olurken, sevgi köprüsünün kurulmasını da sağlar. Farzların edasından

sonra, nafile ibadetlerle de meşgul olanlar Allah'ın sevgisine lâyık olurlar.

Hakkıyla eda edilen namaz Allah'a yakınlık sebebidir. Namaz kılmamak da uzaklaşma sebebi. Bundan dolayı Allah: "Rabbine secde et ve yaklaş!" (15) buyurur. Namazın rükûnlarından biri olan secde Allah'a yaklaşmanın yollarından birisi olmaktadır.

İnsan, kendi beşerî tabiatını aşma eğilimi gösterir. Transandans ihtiyacı (16) diye isimlendirilen bu eğilimin karşılık bulmasında namazın rolü yadsınamaz. Namaz aşkın bir varlık olan Allah'ı hatırlatır, insanı, Allah'ın müteâl olduğu bilincine ulaştırır. (17) Namazda Allah'ı teşbih eden kul, böylece O'nun aşkınlığı şuurunu her zaman canlı tutmuş olur.

".... Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabb'ini överek teşbih et; gece saatlerinden bir kısmında ve gündüzün etrafında da teşbih et ki memnun olasın!"(18) Allah'ı överek teşbih etmek, beş vakit namazı edâ etmektir.(19) Güneş doğmadan önce sabah namazı, güneş batmadan önce ikindi namazı, gece boyunca yatsı namazı kılınmalıdır. Öğle ve akşam namazları ise, gündüzün iki ucundadır.(20)

Beş vakit namazı konu edinen (21) âyetlerden birisi de şudur: "Öyle ise, akşama girdiğiniz zaman da, sabaha erdiğiniz zaman da teşbih Allah'ındır. Göklerde ve yerde, günün sonunda da, öğleye erdiğiniz zaman da lıamd O'na

mahsustur." (22) Teşbih zahirî manada Allah'ı her türlü olumsuzluktan tenzih etmek ve bütün müsbet şeylerle onu övmektir. (23) Namazda Allah'ı teşbih eden kul O'nu her türlü kemal ile muttasıf ve her çeşit eksiklikten uzak, aşkın bir varlık olarak tasavvur eder.

Namazın kulun benliğine yerleştirdiği ve devam ettirdiği duygulardan biri de şükürdür. Kul güzel bir usul ve uygun sözlerle Rabb'ine duyduğu şükran ve minnettarlığı namaz aracılığıyla ortaya koyar. Şükür, nimeti verene karşı memnuniyet ve minnet duyguları beslemek ve bunu saygılı bir şekilde ifade etmektir. Şükreden, nimet sahibini unutmamaya, onu devamlı hamd ve teşekkürle anmaya çalışır. Namazda kul, verdiği nimetlere karşılık Allah'a şükretme imkânı bulur.

"Ey Muhammed! Biz sana Kevser'i verdik. Öyleyse Rabb'in için namaz kıl ve nahret." (24) Yani ey peygamber, Rabb'in sana o kadar büyük iyilik yaptı, o kadar büyük nimet verdi ki, şimdi onun için namaz kıl, kurban kes. (25) Allah namaz kılması suretiyle Peygamber'in şükretmesini istiyor. Namaz, şükür ediminin bütün unsurlarını ihtiva eden bir ibadettir. (26) Nitekim Hz. Peygamber yorgunluktan ayakları şişene kadar gece namazı kılardı. Niçin böyle yapıyorsun ey Allah'ın Resulü, geçmiş ve gelecek bütün günahların affolundu, denildiği zaman şöyle cevap vermişti: "Ben şükredici bir kul olmayayım mı?"(27) Her beşer gibi şükran hissi taşıyan Hz. Peygamber, bu duyguyu namazda Allah'a karşı fazlasıyla yaşıyordu.

Namazın en önemli gayesi insanı Allah'ın huzuruna götürmesidir. Namaz sayesinde insan Allah'ı kendisinde şuurlaştırır. Allah'ı şuuruna yerleştirebilen kimse, devamlı O'nunla beraber, O'nun huzurunda, O'nun gözetiminde olduğu bilinciyle yaşar. Allah'ı şuura yerleştirmek, ancak O'nu hatırlamak, anmak, zikretmek suretiyle gerçekleşir. Namaz Allah'ı anma ve zikretme vasıtalarının en başında gelir. Namaz sayesinde Allah'ı şuura yerleştirme faaliyeti yerine getirilmiş olur.

"Muhakkak ben, (evet) ben Allah'ım. Benden başka tanrı yoktur. Yalnız bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl." (28) Namaz, Allah'ı hatırlatır. Kalb ve dil O'nu anmakla meşgul olur. (29) İnsanlar Allah'tan gafil olmasınlar, Allah'ın kulu olduklarını akıllarından çıkarmasınlar diye namaz farz kılınmıştır.(30)

"Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an, gafillerden olma!" (31) âyetinde geçen "Rabb'ini an" ifadesi "namaz kıl, anlamına geldiği gibi, "Allah'ı hatırda tut" anlamına da gelir. (32) Zikir olgusu, Kur'ân okumak, dua etmek, Allah'ı teşbih etmek ve benzer edimleri içine alır. (33)

Huşu, bağlılık, sevgi ve yakınlık, aşkınlık şuuru, şükür, devamlı Allah'ı hatırda tutma bilinci gibi yaratan yaratılan ilişkisinde yaşanan tecrübelere aynı zamanda beden de eşlik eder. Namazda şekil ve mana birlikteliği söz konusudur. Kişi namazda yaşadığı dinî tecrübeyi içsel dinamikleriyle, diliyle ve bedeniyle birlikte gerçekleştirir.

İnsan Allah'a karşı hissetmiş olduğu bütün duygu ve yönelişleri bunun için uygun düşen kalıplaşmış hareket ve davranış sistemleri aracılığı ile ortaya koyar. Ardında derin ve gizli manalar taşıyan bu şekil ve kalıplar sembolik bir tarzda düzenlenmiştir. İbadetin şekil yönü onun muhtevasının ve manasının yaşanmasında doğrudan bir etkinliğe sahiptir.

Namaz kılan kişinin niyeti, içinde bulunduğu ruh hali, algılayış tarzı namazın şekil ve kalıp yönünün gerektirdiği mana ve içeriğe uygun düşmediği takdirde şekil ve mana bütünlüğünden söz edilemez.

"Şu namaz kılanların vay haline, ki, onlar namazlarından gaflet ederler. Onlar gösteriş yaparlar." (34) âyetinde şekil mana bütünlüğüne dikkat çekilir. Burada sözü edilen kimselerin namazlarından gafil olmaları, onların, namazı formalite gereği, isteksiz kıldıklarını gösterir. Allah'ı anmak gibi bir niyetleri yoktur. Namazda okuduklarının bilincinde değillerdir. Kalpleri başka şeylerle meşguldür. Namazı sadece şekil olarak kılarlar. Hiç bir şekilde gönülden Allah'a yönelmezler. (35)

Namazda biçimsel olarak ilk vaziyet alış "Kıbleye yönelmek" (36) tir. Kıbleye dönmede gerekli titizliği göstermek, Allah'a yönelişin açık bir temsilidir. Namaz kılan kişi zihinsel olarak ve bütün içsel dinamikleriyle Allah'a yönelip, kendisini Allah'ın huzurunda duran ve O'na her şeyiyle teslim olan birisi gibi hisseder.

Namazın önemli biçimsel, rükûnlarından birisi de ayaklar üzerinde durup dikilmektir. Kıyam adı verilen bu vaziyet alış esnasında kul Allah'ın ululuğu ve yüceliği tecrübesini yaşar, alçak gönüllülük, huşu ve huzur içinde saygı ve minnettarlığını sunar.

"Namazları ve orta namazı koruyun, gönülden bağlılık ve saygı ile Allah'ın huzuruna durun." (37) "Geceleyin kalk; yalnız gecenin birazında uyu." (38) Bu âyetlerdeki "kalk", "Allah'ın huzurunda durun" emri genel olarak namaza kalkılması için yapılan bir emir olmanın yanında, özel olarak, namazda ayakta durulacağına işaret eder.

Kul Allah'ın huzurundan içten bir teslimiyet, derin bir alçak gönüllülük duyarak ayakta namaza durur. Allah'ın yüceliği karşısında başını saygıyla öne eğer, sakin ve dengeli bir tavırla O'nun huzuruna çıkar.

Allah'a duyulan saygının biraz daha ileri seviyesi olarak niteleyebileceğimiz "rükû", Allah'ın yüceliği karşısında aczini ve zayıflığını itiraf eden, Rabbine karşı son derece saygı beslediğini ortaya koyan bir kulun vaziyet alışını sembolize eder. Kul, Rabbinin huzurunda eğilmek suretiyle O'na duyduğu sonsuz sevgi ve bağlılığı ispat etmeye çalışır.

"Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle beraber eğilin." (39) Burada rükû alçak gönüllüllük gösterme ve boyun eğme manasına gelir. (40) Kul içinde taşıdığı bu

duygulan, biçimsel olarak rükû vaziyeti almak suretiyle dışarıya yansıtır.

"O mü'minler namazlarını kılarlar, zekâtlarını verirler ve onlar rükû edenlerdir." (41) Ayette sözü edilen rükû namaz rüküşüdür. Müminler bu vaziyette büyüklenmeden, huşu içerisinde bağlılıklarını arzederler. (42)

Allah'a yakın olma gibi içsel dinamiklerin biçimsel ifadesi olan "secde"den daha önce bahsetmiştik.

"Böylece namazdaki beden vaziyet ve hareketleri, zihinde oluşmaya başlayan dinî duygu, düşünce ve tasavvurların yönünü belirlemek suretiyle, bedenin ruh üzerine etkisini sağlayıcı ve artırıcı bir sistem olarak rol oynarlar." (43)

NAMAZ VE KİŞİLİK

Kişilik bütünlüğü çerçevesinde ibâdetlerin biri dikey diğeri yatay olmak üzere çift boyutlu fonksiyonları vardır. İbadetin dikey boyutu yaratan yaratılan ilişkisinden teşekkül eder. Yatay boyut ise, beşerî hayata dönük ve diğer insanlarla olan ilişkilerin düzenlenmesine yönelik olandır. Bu boyut açısından ibadetleri değerlendirecek olursak, ibadetler, ilâhî âlem ile beşerî yaşayış arasında köprü vazifesi görürler. İbadetler adeta ilâhî alan ile beşerî yaşayışı birbirine yaklaştıran bir geçiş sürecidir. Tıpkı bir ara transfer aracı gibidir. Bir yüzü ilâhî, diğer yüzü beşerî alana dönüktür. Bir yandan insanı ilâhî âlem ile doğrudan buluştururken, öte yandan ilâhî neşveyi beşerî hayata taşır. Her ibadet gibi namazın konusu ve unsurları da insan kişiliğini geliştirici, şekillendirici ve yönlendirici özelliğe sahiptir. Olgun bir kişiliğin gelişip ortaya çıkmasında namazın oynadığı rol yadsınamaz. Namaz tıpkı kişiliğin belli yönlerinin gelişip olgunlaşmasını hedef alan bir eğitim programı gibidir.

Namazın gündelik işler dediğimiz beşerî yaşantıya tesir etmemesi mümkün değildir. Kılınan namaz, gün boyunca insanın yaptığı işleri sarar, onlara da ibadet ruhu nüfuz eder. Namaz esnasında Allah'ın emirlerine itaat eden kul, namazın dışındaki yaşantısında da O'na itaat etmek

durumundadır. Namazı emreden üst ben ile, diğer davranışlara şekil veren üst ben aynı olduğu için kişilik bütünlüğü sağlanmış olur. Namazın böyle bir kişilik bütünlüğü meydana getirebilmesi için devamlılık ve tam bir yoğunlaşma içerisinde kılınması lâzımdır. Kıldığı namazın bilincinde olan kul, kendisini her zaman Allah'ın karşısında kabul eder, her zaman O'nun gözetiminde olduğunu düşünür. Güdü ve yönsemelerini daima Allah'ın emir ve yasakları çerçevesinde kontrol altına almaya' çalışır. Kişi namaz kılıyor, fakat kıldığı namaz onun günlük yaşantısına yön vermiyor, güdü ve eğilimlerini biçim-lendirmiyorsa, namaz şekilde kalmış, manası terkedilmiş demektir. Namaz, sadece kas, kemik ve organ hareketlerinden ibaret değildir. Namaz, bir gönül yatkınlığı, inanılan otoritenin ve onun buyurduğu değerlerin belirli zaman aralıklarıyla hatırlanmasıdır.

Kişi Allah'a inandıktan sonra, bu inancın gereği olan değerler sistemini de benimseyip kabul eder. Namaz kılarken nasıl Allah'ın bir emrini yerine getiriyorsa, hayatın diğer bütün alanlarında da Allah'ın buyurduğu değerler sistemine uygun tutum ve davranışlar geliştirir. Allah'ın buyurduğu değerler sisteminde iyi, Allah'ın iyi dediği, kötü de Allah'ın kötü dediğidir. Mü'min Allah'ın iyiler sınıfına dahil ettiği ilke ve esasları yerine getirirken, kötü, çirkin, yanlış, batıl olarak nitelediği davranışlardan sakınır. Mü'mini bu konuda başarılı kılan ve en fazla destek olan faktörlerin başında namaz gelir.

"O Kitap'tan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl, çünkü namaz, kötü ve iğrenç şeylerden meneder." (44) Âyette geçen "fahşâ", çirkin davranış anlamına gelir. "Münker" ise, aklın ve şeriatın kabul etmediği şeylerdir. (46) Namaz, insana Allah'ı hatırlatıyor ve onun benliğine Allah korkusu yerleştiriyor olması açısından onun isyana düşmesine mani olur. (46) Allah'ın koymuş olduğu değer yargılarına göre kötü olan davranışlarda bulunmak, isyan anlamına gelir. Şuurlu olarak kılınan namaz ise, böyle bir isyanın önündeki en büyük engeldir.

Vaktinde kılınan her namaz, kişinin Allah'ın emirlerine gizli de olsa isyan etmemesini sağlayan bir eğitimdir. Çünkü namaz, günde beş defa insanı Allah'ı anmaya çağırır, ona kulluk görevini hatırlatır, gizli açık yapmış olduğu her şeyden, gönlünden geçirdiği niyetlerden Allah'ın haberdar olduğunu unutturmaz. Böyle bir kontrol mekanizması insanı kötülükten alıkoyabilmek için yeter de artar bile... (47)

İnsanın güdü ve yönsemelerinin Allah'ın buyurduğu değerler doğrultusunda şekillenmesinde namazın hissedilir derecede tesiri göze çarpar. Kur'ân, insanın değişik eğilimlerini ele almak suretiyle bu tesiri açık bir şekilde ortaya koyar. Özellikle insanın çıkar eğiliminin kontrol altına allamasında, Allah'ın koyduğu değerlere göre biçimlemesinde namazın rolüne dikkat çeker.

İnsan, kendisine çıkar sağladığı için çalışma, hizmet ya da mal üretme yönünde güdülenir. Ekonomik üretime

katılarak üretim sonucundan en yüksek payı almak için gayret sarfeder. Ekonomik açıdan bu eğilime "çıkar dürtüsü" adı verilir. (48) Kur'ân her eğilim gibi çıkar dürtüsünün de Allah'ın koymuş olduğu değer ölçüleri çerçevesinde doyurulmasını, başıboş ve sınırsız bırakılmamasını öngörür. Çıkar eğiliminin değerlere göre şekil almasında namaz devreye girer ve etkin bir rol alır.

"Ey inananlar, Cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman, Allah'ı anmağa koşun, alışverişi bırakın. Eğer , bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kıldıktan-sonra yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çok anın ki başarıya eresiniz. Bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: "Allah'ın yanında bulunan-eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır. Allah rızk verenlerin en hayırhsıdır." (49)

İnsanlar cuma namazı saatinde geçici de olsa belli bir süre içerisinde tatlı kazançtan, çıkar arzusundan fedâkârlıkta bulunmaya davet ediliyorlar. Namaza yönelmek suretiyle Allah emrettiği için çıkar dürtüsünü bir an için bile olsa kontrol altına almayı başaran insan, çıkar dürtüsüne ilişkin Allah'ın emrettiği diğer bütün değer ölçülerine uyma konusunda ciddî anlamda bir pratik yapmış olmaktadır. Cuma namazını emreden otorite, çıkar eğilimine ilişkin ilke ve esaslara uymayı da öngörmektedir. Bütün eğilimler gibi çıkar dürtüsü de belli değer ölçülerine göre kontrol altına alınmazsa sınırsız ve sorum-

suz bir açgözlülüğün ve duyumsuzluğun kurbanı olur. Her ne şekil ve yolla olursa olsun haz ve doyum arar. Ama namaz kılan bir kimse vakti geldiğinde bu beşerî eğilimini bir yana bırakarak Allah'ı anmaya, namazı kılmaya yönelir. Çıkar dürtüsü onu namazdan alıkoyamaz. Yani namaz onun çıkar dürtüsünün önüne geçer.

"Kendilerini ne ticâretin, ne de alışverişin Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymadığı erkekler. Onlar, yüreklerin ve gözlerin dehşetten ters döneceği günden korkarlar." (50)

Çıkar güdüsüne şekil vermeye yönelik olarak Allah'ın koymuş olduğu değer ölçülerini kabul etmek istemeyen Şuayb kavminin karakteristik tavırlarının Kur'ân'da yer aldığını görürüz.

"Ey Şuayb, dediler, senin namazın mı, sana, babalarımızın taptığı şeylerden yahut mallarımız üzerinde |dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor." (51) Namazı şuurlu olarak kılan kimse her yönüyle Allah'm otoritesine teslim olmuş, buyurduğu bütün değer ölçülerini kayıtsız şartsız kabul etmiş demektir. Namaz, bireyin üst ben'inde ilâhî değerlerin hakim olduğunun bir göstergesi olduğu için, Şuayb kavmi namazı dillerine dolayarak düşmanlıklarını belli etmişlerdir. Onlar, namazı emreden otoriteye itaat eden kimsenin, o otoritenin emrettiği diğer bütün değer ölçülerine de uyacaklarını biliyorlardı. Çıkar güdülerini sınırsız ve sorumsuzca doyurmak eğiliminde olan Şuayb kavmi, kendilerini kontrol altına almak isteyen

otoriteye karşı tepkilerini bu şekilde gösteriyorlardı.

İnsanların güdü ve yönsemeleri serbest ve kontrolsüz bırakılırsa kişilik açısından olumsuz karakterlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Fakat namaz kılan kimselerde kişiliğin böyle olumsuz yönde gelişme göstermesi söz konusu değildir.

"Doğrusu insan hırslı ve huysuz yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokunduğunda sızlanır, hayır dokunduğunda yardım etmez (sıkı sıkı tutar.) Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır." (52) Her insanda doğuştan var olan, hırslılık, huysuzluk, cimrilik gibi karakterler, değiştirilemez, yönlendirilemez değildir. İnsan, Allah'ın buyurduğu değer Ölçülerini kabul eder, eğilimlerini bu değerlere uydurmak için gayret gösterirse, o zaman olum.-lu kişilik geliştirebilir. Eğer eğilimlerini serbest bırakırsa olumsuz karakterler onun benliğinde yer eder. Bir kimsenin namaz kılıyor olması, o kimsenin, Allah'ın buyurduğu değer ölçülerini kabul ettiği, bu değerlere uygun davranma çabası içerisinde olduğu anlamına gelir. (53) Namaz kılanlar, aşırı hırs, sabırsızlık, cimrilik gibi olumsuz karakter sahibi olan kimselerden istisna edilmişlerdir. Onlar Allah'ın buyruklarına itaat ederler, âhirete inananlar, âhireti dünyaya tercih ederler, böylece şehvet ve arzularım (güdü ve yönsemelerini) kırarlar, kontrol altına alırlar. (54) Namaz, insanın temel gereksinimlerinden biri olan toplumsal ilgi eğiliminin sağlıklı doyurulması ve eğiliminin ideal değer ölçülerine göre şekillenmesi yolunda

önemli bir işleve sahiptir. Öncelikle namazda kıbleye yönelmek bütün kıble ehlini birleştirmesi ve onları tek bir topluluk halinde birbirine bağlaması açısından önem arzeder. Yeryüzünün bütün müslümanları bulundukları yerlerden bedenleri ve benlikleriyle tek bir merkeze yönelirler. Bu ortak yön, inananlar arasında kuvvetli bir bağlılık meydana getirirken, güdü ve eğilimlerden ya da dış motivlerden kaynaklanabilecek her türlü ayrılığın önüne geçer. Yalnızlıktan kurtulma ve toplumsal ilgi insanın temel eğilimlerinin başında gelir. Namaz, insanın içine düşebileceği yalnızlık duygusu için gerçek bir çözüm vasıtasıdır. Özellikle cemaatle kılınan namaz, insanları yüce ve üstün amaçlar uğruna bir araya getirmek suretiyle yalnızlık hissine pratik çözüm getirir.

Genel manada ibadetler, bencilliğe engel olup sosyal farklılıkları ortadan kaldırırlar. İbadetler, aynı merkezî tecrübe etrafında harekete geçirdiği insanları birbirlerine bağlar. "İbadet bizim için tamamiyle aklileştirilmesi mümkün olmayan birbirine bağlayıcı esrarengiz bir değeri haizdir." (55)

Cemaat olmadan kılınamayan Cuma namazının dayanışma ve birlik konusunda müslümanlar üzerinde önemli tesir bıraktığı açıkça bilinmektedir. Namaz sayesinde birbirleriyle buluşan görüşen müslümanlar, tanışma ve birbirlerine ısınma imkânı bulurlar. Birlikte namaz kılmaları, aralarındaki sevgi ve dayanışmayı pekiştirir.

Pek çok ortak davranış, müminleri tek bir topluluk haline getirmiş, dostluk bağlarıyla onları birbirine kenetle-rniştir. Bu ortak davranışlar arasında namaz da vardır.

"İnanan erkekler ve inanan kadınlar, birbirlerinin velisidirler, iyiliği emrederler, kötülükten menederler, namazı kılarlar..." (56) Burada sayılanlar inanan bir toplumun bireylerini aynı ortak gaye için bir araya getiren müşterek davranışlardır. Aralarındaki davranış birliği, dostluğun ve yakınlığın temel unsurudur.

Cuma namazının karakteristik özelliğine baktığımızda, insana sosyal birlik zorunluluğunu hatırlatıcı bir nitelik arzeder.

Toplumsal eğilimin bir türevi ya da ona paralel işlerlik arzeden eğilimlerden birisi kimlik arayışıdır. Namaz insanın doğal kimlik ihtiyacına bir ölçüde karşılık sağlayabilecek bir ibadet görünümündedir.

Her insan, bir kimliğe sahip olmak ve diğer insanlardan farklı bir varlık olduğunu hissetme eğilimi taşır. Bireysel çabasıyla bu amaca ulaşamayınca, diğer bir kişi veya grupla özdeşleşerek sınırlı bir özgünlük elde eder. Vatandaşın ülkesiyle, memurun çalıştığı kurumla kendini özdeş sayması gibi... (57) Namaz kılan kimse için bu ibadet, onun diğer insanlar arasındaki müslüman kimliğinin bir göstergesidir. (58) Namaz, müslümanı diğer insanlardan ayıran bir tavır olduğu için, onu İslâm toplumuyla özdeşleştirir yani dinî bir kimlik kazandırır.

"Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kafirlere karşı şiddetli kendi aralarında merhametlidirler. Onların, rükû ve secde ederek Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır." (59) Müminler, namaza vakit ayırma konusunda titizlik gösterirler. Çokça secde etmelerinden dolayı alınlarında bunun izi görülür. (60) Bazılarına göre ise, burada kastedilen mana, Allah'a baş eğme neticesinde doğal olarak insandan meydana gelen, ruh yüceliği ve ahlâk güzelliği gibi hasletlerin insan yüzüne yansımasıdır. Peygamberimiz ve müminler öyle kimselerdi ki, çehrelerinde takva nurunun parlamasını gören herkes, onların üstün kişiliklerini derhal sezer ve kabul ederdi. (61) İster maddî olsun, isterse manevî olsun, secdenin mümine kazandırdığı özellik, alâmet, nişan onun tanınmasına ve diğer insanlardan farklı bir kimliğe sahip olduğuna işaret eder. Hem müminler arasında hem de mümin olmayan diğer insanlar arasında böyle bir kimlikle tanınmak, doğal kimlik ihtiyacı içerisinde olan müminin bu ihtiyacını doyuma ulaştırmış olur.

Özvarlıktan memnuniyetsizlik duygusu insanda sürekli gerilim meydana getirir. İnsanlar genellikle bulundukları durumdan memnun olmazlar. Daha iyi şartlara kavuşmak için acelecilik ve sabırsızlık gösterirler. Bilhassa içinde bulundukları durum elem verici, hazza ulaşmaya

(engel olan bir durumsa memnuniyetsizlik, sabırsızlık son safhaya ulaşır. Böylece, insan davranışları ölçüsünü kaybedip

kontrolden çıkabilir. Namaz, özvarlıktan memnuniyetsizlik duygusunun uyandırdığı her türlü gerilime sabırla, kontrollü bir şekilde yaklaşma imkânı sağlar. İnsanı acelecilikten, bağırıp çağırıp isyan etmekten alıkor, amaç ve idealleri uğruna sebat etmesi, mücadelisini sonuna kadar sürdürebilmesi için destek olur.

Hayatta karşılaşılan sıkıntıların meşakkat ve zorlukların sebep olduğu memnuniyetsizlik duygusu ile başa çıkmanın yolunu Kur'ân şöyle göstermektedir.

"Ey inananlar, sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin, muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir." (62) Sabır, karşılaşılan sıkıntı ve keder anlarında insana cesaret verir, tehlikeli zamanlarda moral desteği sağlar. (63) Peygamberimiz davet sırasında memnuniyetsizlik duygusu uyandıracak sıkıntı ve zorluklarla karşılaştığında kendisine sabır ve namaz tavsiye edilmiştir.

"Onların dediklerine sabret, güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabb'ini överek teşbih et; gece saatlerinden bir kısmında ve gündüzün taraflarında da teşbih et ki memnun olasın!" (64) İnsan ancak bu şekilde memnun olabilir. Aksi takdirde özvarlıktan memnuniyetsizlik duygusunun meydana getirdiği gerilim ve sebep olduğu elem, insanı için için yer bitirir. .

Peygamberimizin hayattayken yapmış olduğu uygulamalara baktığımızda, onun. hayatın problem ve sıkıntıları karşısında zaman zaman namaza yöneldiği

kaydedilmiştir. Bir defasında Hz. Bilâl'e "Namazla bizi rahatlat, ey Bilâl."(65) buyurduğu söylenir. Yine Peygamberimizin sıkıldığı zamanlarda namaza iltica ettiği, namazla rahatlayıp moralini düzeltmek istediği anlatılır. Çünkü namaz, zor şartlara dayanma, sıkıntıları sabırla karşılama, istenmedik hallerde sebat gösterme gücü sağlıyordu.

Normal şartlarda insan kişiliği, alt ben'den gelen dürtü ve güdülenmelerin, üst ben'in kabul ettiği değer ölçülerine göre şekil alması suretiyle işler. Müslüman bir kişilikte üst ben'in değer ölçülerinin nihâî belirleyicisi Allah'tır. Müslüman, alt ben'inden gelen arzu ve istekleri Allah'ın koymuş olduğu değer ölçüleri uyarınca doyurmak, kontrol altına almak durumundadır. Fakat insan az veya çok üst ben'in buyruk!arıyla, alt ben'in istekleri arasında bir çatışma yaşar. Ama normal işleyiş çerçevesinde alt ben'in üst ben'den gelen emirlere itaat etmesi beklenir. Ancak, insan alt ben'in isteklerini her zaman kontrol altına alamaz, üst ben devre dışı kalır ve kişi değer ölçülerini çiğnemiş, üst ben'e hakim olan ilâhî otoriteye karşı suç işlemiş olur. Bilinçli ve istemli olarak işlenen bu suça günah adı verilir. Şu kadar var ki, günah her şeyin bittiği anlamına gelmez ve insanı günahsız olarak düşünebilmek neredeyse imkânsız gibidir. Yapılması gereken, günaha düşüldüğünde tekrarlamamaya çalışmak, olabildiğince az günah işlemek, işlenen günahtan pişman olup ilâhî otoriteden özür dilemek, tevbe etmektir. İşte bu

amaca ulaşmada insana gerekli olan desteği ve yolu sağlayıp hazırlayacak olan en önemli müessese namazdır. "Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerinde namaz kıl; çünkü iyilikler, kötülükleri giderir." (66) Bu âyet, Amr İbn Guzeyye hakkında nazil olmuştur. Kadının birisi kendisini Amr'a arzetmiş, sarılıp öpüşmüşler, fakat iş daha fazla ileri gitmeden Amr, Allah korkusuyla kadını terkedip pişman olmuştur. Amr, Peygamberimize gelerek durumu haber vermiş, o esnada ikindi namazı kılınmış, derken bu âyet nazil olmuştur. Peygamberimiz de Amr'a kıldığı namazın keffâret olduğunu ve artık gidebileceğini söylemiştir. (67) Genel olarak bütün iyi davranışlar ve özellikle de namaz, bütün günahları giderir, adeta hiç işlenmemiş gibi örter. (68)

Namaz, bir yönüyle aynı zamanda işlenen günahlar- " dan dolayı Allah'tan özür dilemeyi, bağışlanma isteğini ifade eder.

"Sabredenleri, doğru olanları, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranları, Allah için mal harcayanları ve seherlerde bağışlanmalarını dileyenleri Allah görmektedir." (69) "Günahına da istiğfar et ve akşam sabah Rabbini överek teşbih eyle." (70) Âyetlerde, namaz ile bağışlanma isteğinin iç içeliğine şahit oluyoruz.

Kişilik yapısı içerisinde üst ben, benimsenen değerlerden ve bu değerler konusunda bireyi yükümlü tutan güçten, otoriteden teşekkül eder. Üst ben, hangi

güdü ve yönsemenin hangi değer ölçülerine göre şekillenmesi gerektiğini buyurur, emreder, yasaklar, yükümlü kılar.

You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Kuran'da Ibadet Psikolojisi - 2
  • Parts
  • Kuran'da Ibadet Psikolojisi - 1
    Total number of words is 3994
    Total number of unique words is 1913
    25.7 of words are in the 2000 most common words
    36.2 of words are in the 5000 most common words
    44.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Kuran'da Ibadet Psikolojisi - 2
    Total number of words is 3883
    Total number of unique words is 1908
    25.0 of words are in the 2000 most common words
    35.4 of words are in the 5000 most common words
    42.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.