Yılanların Öcü - 02
Total number of words is 2802
Total number of unique words is 1635
32.5 of words are in the 2000 most common words
45.1 of words are in the 5000 most common words
51.4 of words are in the 8000 most common words
sonra alayım dedim!"
"Niçin?"
"Niçin'i var mı? Biraz daha büyümen için! Eğer büyümeden alırsam, birdenbire büyürsün,
ayakların çizmeye sığmaz! O zaman çizmeler hiç işe yaramaz. Bu nedenle, senin bir yıl
daha büyümene karar verdim!"
"Ben büyüdüm gayri!" dedi Ahmet. Omuzlarını dik tutmağa, gövdesini yükseltmeğe çalıştı.
"Tamam mı, başka büyümeyecek misin?"
Düşündü: Büyümez olur muyum? Sarı Ellez'in Hasan kadar olmayı isterim. Tuttuğum
zaman bütün bilekleri bükmek, dibek başında sokuyu en iyi sallamak, düğün oyunlarında
ödül almak, davulun önünde en iyi "Heey!" çekmek isterim...
Babası yeniden sordu:
"Tamam mı, bu kadarla kalacak mısın?"
Mırıldandı:
"Kalmayacağım ama, çizmelerim olursa biraz kalırım..."
Bayram, oğlunun başını yeniden okşadı:
"Sen büyümene bak ulan! Güz gelende bir çizme, bir şapka, bir de "delme yelek" alacağım
sana! Giyip köy içinde göründüğün zaman bütün kızların gözü kalacak! Hem de dosta
düşmana bir gösteriş olur, lazımdır!.."
Ahmet, övendereyi kaptı babasının elinden. İneğe keyifle dürttü. Kağnı hızlandı.
Kara Bayram'ın karısı Haçça:
"Ahmet bir de çakı ister o zaman!" dedi kocasına. "Kemik saplı, zincirli! Ben de bir çevre
işlerim. Oğlum onu da takındı mı, o zaman kızlar göt atar ardından!"
Ahmet, altı yaşın sevimliliğiyle güldü. Sağlam, süt beyaz dişleri parladı: "Alır mısın?" dedi
babasına.
"Alır mısın da söz mü? Elbet alırım.."
Çocuk, ellerini apışarasına soktu, kıkırdadı.
Bayram, oğlunu bir daha okşadı:
"Bir yandan da Ortaköy'ün okuluna yazdırırız seni. Ayağında çizmeler, belinde çakı, gözel
şapka, gözel kitaplar, gözel bir ceket..."
Haçça:
"Oğlunu bir gözel donattın hey'erif!" diye söylendi. Belli belirsiz bir titreme vardı sesinde.
"O zaman, görenler, "Bu oğlan kimin oğlu?" diye soracak..."
Bayram, ardına döndü:
"Sana da bir kuşak alacağım ulan, şalkuşak!.."
Haçça yutkundu:
"Şalkuşağa para mı kalır?"
"Kalır!" dedi Bayram. "Kuşakla birlikte bir de basma!.."
"Ben basma kesme istemem! Sen bana dört metre kaputla bir top "alaca" aldın mı,
yeter..."
Karataşlılar, Köysuyu'nun iki yanına söğütleri, kavakları sıralamıştı. Batak yerler kurumuş,
eski sazlıklar fanmıştı. Bayram, sorumsuz politikacılar gibi sesini kabartarak bol keseden
atmaya başladı:
"Bugünkü gününe kadar yamalı "alaca" giydiğin yeter! Bundan sonra dal güllü pazenler
alacağım, kutnu kumaşlara beleyeceğim ulan seni! İrezilliğe paydos gayrik!.."
Çakırın köprüyü geçtiler. Değirmensuyu durgun, aktığı belli olmadan akıyor. Kağnının
köprü ağaçlarında çıkardığı gürültüden yüzlerce kurbağa ürküp suya daldı. Öteden,
kofalıktan bir leylek havalandı. Bir böcek uzata uzata öttü. Belki yılandı. Kofalıktan bir
leylek daha havalandı.
Bayram atladı. Kağnıyı yedeğine alıp harımın çatma kapısına doğru döndürdü, sonra,
hemen ordaki söğüdün dibine çekti. Durdurdu. "İşte bizim hamım!" dedi kendi kendine.
Kucaklayıp Ahmet'i indirdi.
"Haydi bakalım avrat, sen de in!" dedi Haçça'ya.
Haçça, kucağında kalbur, dikkatle indi. Kalburu kapının kıyısına bıraktı. Heybeyi torbayı
indirmeğe başladı. Testiyi, tası taşıdı kapının oraya.
Bayram da öküzle ineği saldı. Kofalığa doğru sürdü: "Bunlar sana teslim Ahmet Çavuş!"
dedi. "Zarara ziyana sokmadan güt şuralarda! İyi tanı, kofalığın içine kadar gidip öze möze
düşmesin mallar!.."
Bu kofalık, köyün hergelesinin yayıldığı önemli yerlerden biriydi. Camızlara, danalara,
sıpalara iyiydi. Uçları iğne gibi uzun dikenli, diz boyu yükseklikte, gür, bir işe yaramaz,
yenmez içilmez, mala maşata yaramaz kofaların dibinde çayırlar gelişirdi. Çayırlar tel
yapraklı, ince ince olurdu. Hayvanlar buraları kemirir. Değirmensuyu'nun altında bir geniş
düzlüktü. Geniş, uzar gider. İşe yaramaz kofalar, yararsa bir dam topraklarken saçaklara,
pardıların arasına koymaya yarar. Ev yapanlar gelip kazarlar, kağnı kağnı götürür. Gene
farımazdı. Köyün kırında bayırında çalışan çırpınan insanlar, dağdan odun indiren eşekler,
çifte koşulan öküzler, evler, damlar farır, kofalıktaki kofalar sapasağlam durur. Yıl yıldan
yenilenir, tazelenirdi.
Geniş kofalığın ortaları özlüktü. Özlüğe bir mal düştü mü çıkamaz. Çabalar, çabaladıkça
çökerdi.
Bayram, oğlunu sıkı sıkı bir daha öğütledi:
"Aman babam, mallarımızı öze düşürme!.."
Ahmet, öküzle ineği sürdü. Kafasında; zincirli, kemik saplı bir çakı, bir çift lastik çizme, bir
şapka, boynunda allı çevre, okul, ceket; şimdikinden elli kez daha mutlu bir çocuk, başka
bir Ahmet... Öküzle ineği koşturdu gitti. Hem giyinecek, hem büyüyecekti. Düğünlerde
"heey!" çekecekti. Dibek başında keşkek dövecek, meydanlarda Sepet-çoğlu oynayacaktı.
Kızlar... Kızlar göt atacaktı ardından. Kızlar da büyüyecek. Saçı anasının saçı gibi kokan
ince bir kızı kovalayacak. Filik saçlı Irazca ninesi de görüp mutlanacak.
2 EVYERİ
"Öhho, öhho, öhho!.."
Karataş Köy Kurulu'nun ikinci üyesi Haceli, öksüre öksüre kalktı yataktan. Çok işi var
bugün. Kerpiç kestiriyor. İşçi, taşçı bakacak. Kardeşi Mevlüt'ün kaynatası, hem de köyün
yapı ustası Taşkelle Mehmet'le konuştu, sağlam söz aldı. Yakındaki Gökçekaya'ya varıp bir
usta daha bulacak. "Bir usta daha bulursan ikimiz yaparız!.." diyor Taşkelle. Yeni bir ev
yaptıracak. Yarın olmazsa öbür gün temeli atacak.
Bu yönü batıya bakan, hem de akmıyor gibi yayıla yayıla akıp geçen Köysuyu'nun dibindeki
eski evden kurtulacaktı. İyice bıktı artık. Dini imanı gevriyor, mahvoluyor bu evde.
Bıkmaktan öte, hiç dayancası kalmadı.
Öksüre öksüre uyanıp bakıyor, yastık ıpıslak! Yorgan ıpıslak! Ipıslak üstü başı! Yazın,
güzün, ıpıslak! Kışları da var anla sen. Su çıkıyor. Babasına Deli Mehmet derlerdi
Karataş'ta. Kara, posça bıyığının altından güldü Haceli: "(Deli olmasa buraya ev yapar mı?
Adı üstün-deymiş rahmetlinin! Bu evde yıllardır oturmağa razı olduğum için benim de adım
Deli Haceli!..)"
Giyinirken hafiften gülerek düşünmeyi seviyor.
"(Bu bizim takımda var bir sakatlık! Bak, kardeşim Mevlüt'ün de eksik bir tahtası. Burdaki
benim hissemi alıyor! "Çıkıp gideyim bir uygun yere, yapayım yeni bir ev!" demiyor! Buraya
yaparmış ilerde, yıkıp! Ulan gene su çıkar serseri! "Haney yaparım çıkmaz!"- diyor. Peki
mallar ne olacak altta? Malların samanı ne olacak? Şimdi de ıpıslak olmuyor mu?
Küflenmiyor mu, kokmuyor mu sası sası?)" Kardeşi Mevlüt'ün karısı, Taşkelle'nin kızı.
"(Belki kaynatasının ustalığına güveniyor bizim bilader! Belki fıs fıs konuşmuştur: "Verin üç
kuruş, Haceli ağanızı çıkarın, yıkıp bir haney yapalım yerine!" demiştir Taşkelle. Yarın
Muharrem'i de teziktirir bakarsın. Ömer'i de teziktirir. Mevlüt biladerim cinsoyludur biraz.
Ama isterse cinin kendi olsun, nasıl huzur dirlik bulur batağın üstünde? Bana bir piyango
vurdu.
Büyük piyango. Bir düşeş yani. Muhtar Hüsnü Ağanın bir iyiliğini gördüm sonunda. Evyeri
verdi köy içinden. Kardeşim Mevlüt'ten güzün alacağım paranın yedi yüzünü verdim mi
sandığa, tamam! Köy içinde mis gibi bir evyeri! Nemsiz! Çeşme burnumun dibinde. Cami
karşımda. Sığır hergele hemen kapımın önünde toplanır. Bir işim olsa Bakkal Hüseyin yakın.
Nuri'nin Kahve yakın. Bu evyeri gibisi kimseye düşmez. Benim için haggaten düşeş burası.
Oh! Öyle bir ev yaptırayım, iki katlı, haney olsun, bir! Yönü güneye olsun, iki! Önü turalı
olsun, üç! Tahta raflı, oyma dolaplı! Yazlık tahta sekili gözel bir ev olsun! Ardında bir hela.
İki odanın arasına küçük bir hamamlık. Ön duvarına bir öküz başı gömdürdüm mü yakışır.
İlerde üstüne kiremit de yaptırabilirim. Borçlar bitti. Satılan Necip Bey çiftliğinden sekiz
binlik toprak, oh oh oh! "Haceli ağam, saf, çok saf!" diyormuş bizim dangalak Mevlüt: "Bin
beş yüze bıraktı hissesini, çekip gidiyor enayi!" Haha haha! Sesini çıkarma Haceli. Ürkütme
serseriyi. Varsın enayi desin, avunsun...)"
Kuşağını bağladı, çağşırını çekti. Çekti çoraplarını. Posça bıyıklarını düzeltti, bastı üstlerine,
yatıştırdı. Şapkasını eğdi hafiften. Kapının dibine vardı. Araladı. Aynada bir daha elledi
burnunu bıyığını; düzeltti.
Çıkacaktı. Dönüp karısına baktı. Yatıyor soluna devrilmiş. Kolunun biri dışta. Yorgan
göğsünden aşağıda. Saçları boynuna, göğsüne dökülmüş. Dolgunca sarkmış göğsünün biri
iç gömleğinin altından. Karaca benizli, yuvarlak yüzlü, dolgunca dudaklıydı Fatma. Geceleri
yanında yatarken olduğundan çok, böyle karşıdan çekiciydi. Ama huysuz. Neden? Belki bu
batağın üstündeki gün görmez evi sevmiyor. Burda yatıp kalkmalardan hiç tat almıyor
belki. Tat almayınca bir karı niçin yatıp dursun kocasıyla? Sabah akşam yatıp kalkmak
isterdi Haceli. "(Nur içinde yatsın anam, "Sizde köpek cinsi var!" derdi. Demek babam
rahmetli de düşkündü!.. Neyse! Köy içine ev yaptırıyorum. Diyeyim bizim Mevlüt'ün
kaynatasına: "Pencere bırak günden yana!" Gün yatağın üstüne doğsun. Açınca da püfür
püfür essin. Peder Gediğinin yelleri içine dolsun anında. Şöyle mis gibi bir ev olsun. Altta
hasır, üstte çul, Gemiş çullarından hem de! Onun da üstünde bizim göklüzili habalarından.
Fatma, üzerlik assın duvarlara. Kalaylı tabakları, sahanları dizsin raflara. Dolu Kızılhisar
testisini koy-
kapının ardına. Yeni gelin gibi, dastarını sıkıp bağlasın başına. "Gel gıı!" diyeyim canım
çekince. Çocuklar köy içinde oynasın...)"
Yüksek gönlü söndü çocuklarını düşününce. Bumburuşuk oldu içi. "(Nedir bunların hali?)"
diye sordu kendi kendine. "(İki koca baş, iki ince boyun. Boyunlarının üstünde birer koca
tokmak. İki tavşan başı. Saz gibi de sarı yüzleri. ÖhhoL Güya evde inek var. Ağaransız,
görevensiz kalmıyorlar güya. Deriye peynir bile basıyorum bunlar için. Ama işte benizleri.
Bu evden beni kurtaran Allah, kardeşim Mu-harem'i, Boz Ömer'i de kurtarsın. Ama Mevlüt
kurtulmaz, hırslı dürzü! O kalır! Bunu yıkar yerine haney yapar. Haney biraz iyi olur belki.
Taşkelle usta bilir!..)" Birden aklı karıştı: "(Ev yaparsa benim 1500ü veremez! Yooo; ancak
güze kadar sabrederim! Güzün vermedi mi, varır tünerim başına; "Haydi bakalım bilader!
Allah kardeşi kardeş yaratmış, ama geçimlerini ayrı yaratmış! Benim de borcum var, haydi
bakalım!.. Köy sandığı sıkıştırıyor; haydi!.." Ümüğüne basar alırım, hiç tanımam!..)"
Çıktı avludan. "(Sağ olsun Muhtar Hüsnü! Hoca Dumlu gibi duruyor ardımda! Ulan şu
adamdaki insanlığa bak! Hem beni Kurul'a aldı, hem köy içinden evyeri verdi. O komşulara
fisıldamasa, kim beni seçerdi Kurul'a? Hem de tırak para demedi şükür! Uzaktan yakından
akraba da düşmez, ama elin iyisi iyi oluyor! Şunun yaptığı adamlığa bak: Köy içinden 700'e
mis gibi yer veriyor, 1700'e alamazsın! Parasını yaza ver, güze ver! E gayri, biz de
adamlığımızı esirgemeyiz yeri gelince. Öhho!.. Kurul'da Ekiz İsmail, Üye İbrahim çemkirip
duruyor ara sıra. Ben desteğimi esirgemem. Öhho!..)"
Yürüdü Kosa'nın evin önünden. "(Ev dediğin işte böyle olacak. Dürzü Koşa, babadan varsıl.
Birinci adamıydı babası Necip Bey'in! Kosa'ya kaldı varlığı. Ağali de varsılca. Ali İzzet de...)"
Köy içine çıktı. Ta Yukarı Mahalleye yürüdü. Halil İbişle oğlu İsmail'e gitti. Söyledi,
evyerine temel kazınanda çalışsınlar, işçi olarak. "Günlüğünüzü üçer liradan veririm!.."
İkişer buçuktu geçen yıl. "(Aaah; şu sıra her işin ağzını çula kuşu gibi açtığı sıra! Hiç de ev
yapacak zaman değil, ama bıktım Aşağı Mahalle'den! Kardeşlerim de söz verdi. Yardım
edecekler. Ben de onlara ederim... Kerpicin bin kalıbını 125'e kesiyorlar. İki bin kalıp, çok
çok iki bin beş yüz, yeter benim eve. Taşı da Çapar Kâzım'la oğullarına kırdırdım mı,
tamam.
Velakin çok para gidiyor! Dayan Deli Haceli! Sıkı dur haa! Olmazsa bir iki koyun satarım
canım! Muhtara da dersin: "Heey Hüsnü Ağa, biraz destekle bizi! Ağaç eşiklinin gümüş
eşikliye muhtaç olduğu gün gelirse biz de seni destekleriz. Hem de eşşek eşşeği ödünç
kaşır, haydi bakalım!.." Destekler mutlaka...)"
Muhtargile uğramadı. İlçedeydi Hüsnü Ağa. Kaymakam toplantıya çağırmış. Heykel işi için.
Çok para gerekiyormuş. "(Az gerekmez zaten! Benden alacağını oraya yatırmak isterse
kötü!..)" Birden neşesi söndü. "(Benden 700'ü hemen isterse yandım!)" dedi. Kovdu bu
düşünceyi kafasından. Biraz da bu yüzden uğramadı. Karısı Yılık Atiye'ye bir haber bırakmış
olabilirdi. Yılık Atiye, "Haceli şunu getir, bunu götür!.." diye yeni işler buyurabilir. "Parayı da
getir, aman abam!.." diyebilir. Hızla aşağıya kıvrıldı.
Taşkellegile uğradı biraz. Usta, sigara içiyor. Karısı Kâmile katmer ediyor. Hemen sokuldu.
Birinin yarısını böldü teklifsizce. Bıyıklarını batıra batıra yerken konuştu yapı ustasıyla:
"Kaç vereyim taşın bir kağnısına?"
"Deli misin sen yahu! Taşı Asar'ın, Eski Kale'nin ordan kendin çek hazırca! Nerden şimdi
dinamit bulup, küskü bulup, kırdırıp patlatıp şu bu diyeceksin?.."
Nerdeyse eline sarılacaktı Taşkelle'nin. "(Herif haggaten iş biliyor! Bilmese usta derler
mi?)"
"Asar'ın, Eski Kale'nin ordaki yıkıklarda çok taş var! Yüz ev yaptırır! Hazır düzülmüş taşlar!
Hökümet kızar ama, Muhtarın kolunda-sın. Hökümetin haberi olasıya biz temelleri çıkarız.
Biraz da çamur sıvarız, belli bile olmaz. Üstü de kerpiç olacak nasıl olsa..."
Gün ışığı köyü köşeyi sarıyor. Katmeri yiyip bitirdi:
"Sizin kağnı, bizim kağnı bu işi görür. Ben kendim çekerim doğrusu budur Ustam!.."
"Hee he!.. Ayrıca taşçı tutup boşuna para verme! Çapar'in oğlanlar aza uza kanmaz! Kaşık
kepçe sığmaz dürzülerin ağzına! Bırak dursun paran kuşağında. İşçiye ustaya verirsin
yarın..."
"Canııım! Şu diyecek bir para da yok belimde şimdi. Olsa sandığa vermem gerekir.
Kaymakam bugün toplantıda para derse, Muhtar da yarın bana para diyecek..."
"Yedi yüz mü alıyor evyerine?"
"Hee..."
"Âlâ, mis gibi!.."
Biraz daha böldü Kâmile yengesinin katmerinden. "Hee, mis gibi, valla billa!.." dedi.
"Elini çabuk tut çabuk! Köy içi onun orası! Başka bir dürzü çıkar, bin verir, Muhtar
dönüverir! İki bin bile eder orası. Hem de her zaman evyeri satılmaz köy içinden..."
Katmeri tepti ağzına, gidiyordu. "Beri bak Hacelii!.." dedi Taşkel-le. "Beytullah Hoca'ya da
bir uğra demiştim, uğradın mı?"
"Unutmuş değilim onu! Çok zor vakit buluyorum. Halil İbiş'le oğlu, yarın geliyor. Bizim
biladerler de öyle. Bugün kesin uğrarım Beytullah Hoca'ya..."
"Bugün ne zaman?"
"Akşamüstü!"
"Yooook! Hoca işini savsama! Hemen şimdi uğra! Camidedir. Çıkıp gitmeden yakala.
Akşamüstü evyerine gider temel kazıklarını çakarız. Huyumu bilirsin, Hoca'dan sağlam
cevap almadan çakmam kazıkları! Öyle öğüt aldım ustam Ethemce'den. Beytullah Hoca'ya
mutlak gideceksin Haceli!.."
"İyi ya! Şimdi gideyim madem. Nasıl olsa taşçı bakmayacağım. Dediğin gibi yapayım,
Mehmet Usta; hoşça kal..."
DUŞTAN AKAN ILIK SULAR
Bayram, kapı yerinde birbirine çatılmış üç ahlat dalını çekip yol açtı. Öte beriyi içeri
taşıdılar. Bir yanı ekilmiş, bir yanı ekime hazır edilmiş toprak, bir güzel renk içinde
yatıyordu sabah sabah. Tatlı uykusundan uyanmak istemeyen yiğit bir gelin gibiydi.
Bakımlı bir harımdı burası. Çevresi çitle çevrili. İçinde bir tek ayrık, bir tek arsız ot arama.
Toprak irmik gibi işlenmişti. Eğri böğrü sınırlarında yer yer karamuklar gelişmişti, tortop ve
yüksek! Beş on kök de saz görünüyor.
Bayram:
"Bu çite biraz daha çöyür getirmeli!" dedi.
"Sağlamca bir de kapı!" dedi Haçça. "Üstü örtülü, tokmaklı!.. Her yanını çöyürle iyice
germeli ki kimseler giremesin! Ondan sonra da fidan dikmeli. Köşelerine çiçek..." Durdu.
Kocasına baktı: Boylu boslu, ama zayıftı. "Bu yıl borç ödemek yok artık değil mi?"
Bayram döndü:
"Yok!" dedi. "Bitti! Necip Bey'i doyurup başettik!.."
"Öyleyse tosunu hemen alalım. Güzün. Tosunu hemen alalım ki, Aymelek'i sağabilelim.
Kursağımıza iki kaşıcık yağ girsin. Koyunların yanına dört koyun daha aldık mı, bize
yeter..."
"Yeter..." dedi Bayram.
"Çocuğun benzi sapsarı! Cansız! Ketum kalacak yavrum..."
"Yedirelim. İneği sağalım, koyunların yanma dört koyun daha alıp sağalım, yağ peynir
yapalım..."
"Bir diremini satmayalım."
"Satmayalım..."
"Yesin çocpklar..."
"Kendimiz de yiyelim..."
Haçça kalburu kucaklayıp söğüdün dibine koydu. Hıyar, acur tohumlarını ayırdı. İki gün
önce ıslayıp çıkılara sarmıştı ayrı ayrı.
Kan koca, çapaları ellerine alıp emmenlere doğru yürüdüler. Em-menleri dün
hazırlamışlardı. Kıyılarına yanık gübre dökmüşlerdi.
Bugün karıştırıp karıştırıp ekecekler. Çöktüler. "Sen şu sıraya dur, ben buna!" dedi Haçça.
"İki baştan alıp çıkıp
gidelim..."
Bayram, karısının gösterdiği sıraya geçti.
Başladılar.
Haçça, gübreyi çapa ile çekiyor, karıştırıyor, hıyar tohumunu eliyle bırakıyordu. Bayram ise
çapayı ilk başladığı emmende unuttu. Gübreyi eliyle çekiyor, eliyle karıştırıyor. Önüne
ufalanmamış kesek çıkarsa onları da ufalıyor, sonra bir oyuk yapıp üç acur tohumu
bırakıyor, elleriyle üstünü örtüyor. Elleri kuru, ama güzeldi. Çapadan daha uygundu bu işe
elleri. Oynadıkça yakışıklı bileklerinde mor damarlar beliriyor. Çalışıyor, kendini işe
kaptırıyor. Boyun damarları kasılıyor. Alnından, göğsünden yavaş yavaş ter yürüyor.
"Bayram!" dedi Haçça.
Bayram baktı.
"Sen bana güzün kuşak muşak alma! Basma da istemem. Başka
bir şey al..."
"Ne alayım gu?"
"Bir leğen al! Büyücek bir leğen! İçine bir insan girdi mi sığsın! Geniş geniş su
dökünebilsin..."
Bayram, karısına ilgiyle baktı. Dudakları titriyor Haçça'nın. Yüzüne ince bir kırmızılık
gelmiş. Gözleri parlıyor: "Kış gününde hep içerde yıkanırız, sıcacık! Giysiyi de içerde
yıkarım. Küllü suyu yukarı taşıdım mı, tamam... Evin içinde, tertemiz; mis gibi..."
Bayram:
"Askeriyede duşlar vardı!" dedi. "Zabitler yıkanırdı."
Haçça, hâlâ dalgın, Bayram'a bakıyordu.
Bayram:
"Parıl parıl... Temiiiz... Geniş..." dedi.
"Duş dediğin ne ki Bayram?" diye sordu Haçça.
"Duş; yıkanılır! Duş; yani hamam gibi! Sen hamam da bilmezsin; nasıl anlatsam? Ulan, iki
tane kurnası var. Yukarıya bir boru çıkıyor. Süzgeçli teneke gibi ağzı var. Dökülüyor.
Kurnayı çevirdin mi sıcak, çevirdin mi soğuk! Ayarlayıp giriyorsun altına. Hiç kesilmiyor.
Kendiliğinden akıyor. Allah tarafından gibi. Yani öyle bir şey... Çok hoş... Bize birinde
temizlik nöbeti geldi. Bak anlatayım sana! Acıpayamh Ali
oğlu Hasan Tuna ile sildik süpürdük. Sonra aklımıza geldi temizlerken. Dedik:
"Yıkanalım!"
Hasan Tuna kapıya durdu, ben soyunup girdim. Önce bir yaktı! Anladım tabi : Soğuk
kurnayı açmamışım! Hemen açtım. Su iyice ılıştı. Yeniden girdim altına. Aksilik bu ya, şimdi
de sabun yok! Hasan Tuna'ya bağırdım: I
"Ulan hemşerim, çabuk bana/sabun bul!"
Aradı taradı, dolabın birinden bir kalıp sabun getirdi, ama nasıl sabun? Sabun dediğin
dünyada bu kadar olur! Koku gibi kokuyor! Bir ovdum, bir ovdum başımı, göğsümü,
bağrımı! Bir ovdum, ooh!.. Hasan Tuna, diyor: "Haydi hemşerim, çık gayri!"
Ben diyorum: "Ulan dur biraz!.."
Hasan Tuna diyor:
"Ulan teğmen geliyor!"
Ben diyorum usuldan: "Ulan işte tamam!.."
Valla Haçça, hiç çıkası gelmiyor o duşun altından insanın! Ondan sonra bak sana
anlatayım. Ben çıktım. Kurulanmadan filan giydim gömleği. Neden? Neden olacak; havlu
yok da ondan. İşte bu iyi olmadı. Bir insan duşta yıkandı mı, gözelce silinip kurulanacak.
Sonra kirli giysilerini yeniden giymeyecek sırtına. Temiz giyecek. Hem de biraz uyuyacak
yıkanmanın ardından... Ha, ne diyordum? Hasan Tuna da girdi. Bu kez de kapıya ben
durdum. Beklerim ha şimdi çıkacak, ha şimdi çıkacak... Bekle Allahım bekle; bir türlü
çıkmaz bu eşşek sıpası!
Dedim: "Ulan Acıpayamh! Valla teğmen geliyor!"
Kulağı bile duymuyor dürzünün! Habire övünüyor!.."
Haçça sordu: "Sular hiç bitmiyor mu?"
"Biter mi gıı? Askeriyenin suyu!"
"Kim ısıtıyor peki?"
"Sular ısınık ulan!"
"İyi ya kim ısıtıyor?"
"Yukardan dökülüyor!"
"Kim döküyor?"
"Kendi dökülüyor!"
"Allah Allah!.. Damda kazan mı var da kendi dökülüyor?"
"Damda değil! Acıpayamh derdi ki: "Aşağıda, ta bodrumda kazan
var. Kocaman bir kazan. Tanker kazanı gibi. Gazyağ, benzin, mazot taşıyan tankerler
vardır. Sular bodrum katta bu kazanın içinde kaynıyor!" Acıpayamlı böyle derdi..."
"Aşağıda kaynıyor da dama nasıl çıkıyor?"
"Çıkar! Askeriyenin suyu dedin mi çıkar! Kuvvetli su! Basınçlı! Fışkırıyor! Bahçe suluyorlar.
Şimdi burası bahçe değil mi? Gök göver-tiyi, hem de çiçekleri sulamak için kürek lazım
değil. Eline lastik bir boru alıyorsun, ucunu suyun ağzına taktın da havaya tuttun mu, selvi
"Niçin?"
"Niçin'i var mı? Biraz daha büyümen için! Eğer büyümeden alırsam, birdenbire büyürsün,
ayakların çizmeye sığmaz! O zaman çizmeler hiç işe yaramaz. Bu nedenle, senin bir yıl
daha büyümene karar verdim!"
"Ben büyüdüm gayri!" dedi Ahmet. Omuzlarını dik tutmağa, gövdesini yükseltmeğe çalıştı.
"Tamam mı, başka büyümeyecek misin?"
Düşündü: Büyümez olur muyum? Sarı Ellez'in Hasan kadar olmayı isterim. Tuttuğum
zaman bütün bilekleri bükmek, dibek başında sokuyu en iyi sallamak, düğün oyunlarında
ödül almak, davulun önünde en iyi "Heey!" çekmek isterim...
Babası yeniden sordu:
"Tamam mı, bu kadarla kalacak mısın?"
Mırıldandı:
"Kalmayacağım ama, çizmelerim olursa biraz kalırım..."
Bayram, oğlunun başını yeniden okşadı:
"Sen büyümene bak ulan! Güz gelende bir çizme, bir şapka, bir de "delme yelek" alacağım
sana! Giyip köy içinde göründüğün zaman bütün kızların gözü kalacak! Hem de dosta
düşmana bir gösteriş olur, lazımdır!.."
Ahmet, övendereyi kaptı babasının elinden. İneğe keyifle dürttü. Kağnı hızlandı.
Kara Bayram'ın karısı Haçça:
"Ahmet bir de çakı ister o zaman!" dedi kocasına. "Kemik saplı, zincirli! Ben de bir çevre
işlerim. Oğlum onu da takındı mı, o zaman kızlar göt atar ardından!"
Ahmet, altı yaşın sevimliliğiyle güldü. Sağlam, süt beyaz dişleri parladı: "Alır mısın?" dedi
babasına.
"Alır mısın da söz mü? Elbet alırım.."
Çocuk, ellerini apışarasına soktu, kıkırdadı.
Bayram, oğlunu bir daha okşadı:
"Bir yandan da Ortaköy'ün okuluna yazdırırız seni. Ayağında çizmeler, belinde çakı, gözel
şapka, gözel kitaplar, gözel bir ceket..."
Haçça:
"Oğlunu bir gözel donattın hey'erif!" diye söylendi. Belli belirsiz bir titreme vardı sesinde.
"O zaman, görenler, "Bu oğlan kimin oğlu?" diye soracak..."
Bayram, ardına döndü:
"Sana da bir kuşak alacağım ulan, şalkuşak!.."
Haçça yutkundu:
"Şalkuşağa para mı kalır?"
"Kalır!" dedi Bayram. "Kuşakla birlikte bir de basma!.."
"Ben basma kesme istemem! Sen bana dört metre kaputla bir top "alaca" aldın mı,
yeter..."
Karataşlılar, Köysuyu'nun iki yanına söğütleri, kavakları sıralamıştı. Batak yerler kurumuş,
eski sazlıklar fanmıştı. Bayram, sorumsuz politikacılar gibi sesini kabartarak bol keseden
atmaya başladı:
"Bugünkü gününe kadar yamalı "alaca" giydiğin yeter! Bundan sonra dal güllü pazenler
alacağım, kutnu kumaşlara beleyeceğim ulan seni! İrezilliğe paydos gayrik!.."
Çakırın köprüyü geçtiler. Değirmensuyu durgun, aktığı belli olmadan akıyor. Kağnının
köprü ağaçlarında çıkardığı gürültüden yüzlerce kurbağa ürküp suya daldı. Öteden,
kofalıktan bir leylek havalandı. Bir böcek uzata uzata öttü. Belki yılandı. Kofalıktan bir
leylek daha havalandı.
Bayram atladı. Kağnıyı yedeğine alıp harımın çatma kapısına doğru döndürdü, sonra,
hemen ordaki söğüdün dibine çekti. Durdurdu. "İşte bizim hamım!" dedi kendi kendine.
Kucaklayıp Ahmet'i indirdi.
"Haydi bakalım avrat, sen de in!" dedi Haçça'ya.
Haçça, kucağında kalbur, dikkatle indi. Kalburu kapının kıyısına bıraktı. Heybeyi torbayı
indirmeğe başladı. Testiyi, tası taşıdı kapının oraya.
Bayram da öküzle ineği saldı. Kofalığa doğru sürdü: "Bunlar sana teslim Ahmet Çavuş!"
dedi. "Zarara ziyana sokmadan güt şuralarda! İyi tanı, kofalığın içine kadar gidip öze möze
düşmesin mallar!.."
Bu kofalık, köyün hergelesinin yayıldığı önemli yerlerden biriydi. Camızlara, danalara,
sıpalara iyiydi. Uçları iğne gibi uzun dikenli, diz boyu yükseklikte, gür, bir işe yaramaz,
yenmez içilmez, mala maşata yaramaz kofaların dibinde çayırlar gelişirdi. Çayırlar tel
yapraklı, ince ince olurdu. Hayvanlar buraları kemirir. Değirmensuyu'nun altında bir geniş
düzlüktü. Geniş, uzar gider. İşe yaramaz kofalar, yararsa bir dam topraklarken saçaklara,
pardıların arasına koymaya yarar. Ev yapanlar gelip kazarlar, kağnı kağnı götürür. Gene
farımazdı. Köyün kırında bayırında çalışan çırpınan insanlar, dağdan odun indiren eşekler,
çifte koşulan öküzler, evler, damlar farır, kofalıktaki kofalar sapasağlam durur. Yıl yıldan
yenilenir, tazelenirdi.
Geniş kofalığın ortaları özlüktü. Özlüğe bir mal düştü mü çıkamaz. Çabalar, çabaladıkça
çökerdi.
Bayram, oğlunu sıkı sıkı bir daha öğütledi:
"Aman babam, mallarımızı öze düşürme!.."
Ahmet, öküzle ineği sürdü. Kafasında; zincirli, kemik saplı bir çakı, bir çift lastik çizme, bir
şapka, boynunda allı çevre, okul, ceket; şimdikinden elli kez daha mutlu bir çocuk, başka
bir Ahmet... Öküzle ineği koşturdu gitti. Hem giyinecek, hem büyüyecekti. Düğünlerde
"heey!" çekecekti. Dibek başında keşkek dövecek, meydanlarda Sepet-çoğlu oynayacaktı.
Kızlar... Kızlar göt atacaktı ardından. Kızlar da büyüyecek. Saçı anasının saçı gibi kokan
ince bir kızı kovalayacak. Filik saçlı Irazca ninesi de görüp mutlanacak.
2 EVYERİ
"Öhho, öhho, öhho!.."
Karataş Köy Kurulu'nun ikinci üyesi Haceli, öksüre öksüre kalktı yataktan. Çok işi var
bugün. Kerpiç kestiriyor. İşçi, taşçı bakacak. Kardeşi Mevlüt'ün kaynatası, hem de köyün
yapı ustası Taşkelle Mehmet'le konuştu, sağlam söz aldı. Yakındaki Gökçekaya'ya varıp bir
usta daha bulacak. "Bir usta daha bulursan ikimiz yaparız!.." diyor Taşkelle. Yeni bir ev
yaptıracak. Yarın olmazsa öbür gün temeli atacak.
Bu yönü batıya bakan, hem de akmıyor gibi yayıla yayıla akıp geçen Köysuyu'nun dibindeki
eski evden kurtulacaktı. İyice bıktı artık. Dini imanı gevriyor, mahvoluyor bu evde.
Bıkmaktan öte, hiç dayancası kalmadı.
Öksüre öksüre uyanıp bakıyor, yastık ıpıslak! Yorgan ıpıslak! Ipıslak üstü başı! Yazın,
güzün, ıpıslak! Kışları da var anla sen. Su çıkıyor. Babasına Deli Mehmet derlerdi
Karataş'ta. Kara, posça bıyığının altından güldü Haceli: "(Deli olmasa buraya ev yapar mı?
Adı üstün-deymiş rahmetlinin! Bu evde yıllardır oturmağa razı olduğum için benim de adım
Deli Haceli!..)"
Giyinirken hafiften gülerek düşünmeyi seviyor.
"(Bu bizim takımda var bir sakatlık! Bak, kardeşim Mevlüt'ün de eksik bir tahtası. Burdaki
benim hissemi alıyor! "Çıkıp gideyim bir uygun yere, yapayım yeni bir ev!" demiyor! Buraya
yaparmış ilerde, yıkıp! Ulan gene su çıkar serseri! "Haney yaparım çıkmaz!"- diyor. Peki
mallar ne olacak altta? Malların samanı ne olacak? Şimdi de ıpıslak olmuyor mu?
Küflenmiyor mu, kokmuyor mu sası sası?)" Kardeşi Mevlüt'ün karısı, Taşkelle'nin kızı.
"(Belki kaynatasının ustalığına güveniyor bizim bilader! Belki fıs fıs konuşmuştur: "Verin üç
kuruş, Haceli ağanızı çıkarın, yıkıp bir haney yapalım yerine!" demiştir Taşkelle. Yarın
Muharrem'i de teziktirir bakarsın. Ömer'i de teziktirir. Mevlüt biladerim cinsoyludur biraz.
Ama isterse cinin kendi olsun, nasıl huzur dirlik bulur batağın üstünde? Bana bir piyango
vurdu.
Büyük piyango. Bir düşeş yani. Muhtar Hüsnü Ağanın bir iyiliğini gördüm sonunda. Evyeri
verdi köy içinden. Kardeşim Mevlüt'ten güzün alacağım paranın yedi yüzünü verdim mi
sandığa, tamam! Köy içinde mis gibi bir evyeri! Nemsiz! Çeşme burnumun dibinde. Cami
karşımda. Sığır hergele hemen kapımın önünde toplanır. Bir işim olsa Bakkal Hüseyin yakın.
Nuri'nin Kahve yakın. Bu evyeri gibisi kimseye düşmez. Benim için haggaten düşeş burası.
Oh! Öyle bir ev yaptırayım, iki katlı, haney olsun, bir! Yönü güneye olsun, iki! Önü turalı
olsun, üç! Tahta raflı, oyma dolaplı! Yazlık tahta sekili gözel bir ev olsun! Ardında bir hela.
İki odanın arasına küçük bir hamamlık. Ön duvarına bir öküz başı gömdürdüm mü yakışır.
İlerde üstüne kiremit de yaptırabilirim. Borçlar bitti. Satılan Necip Bey çiftliğinden sekiz
binlik toprak, oh oh oh! "Haceli ağam, saf, çok saf!" diyormuş bizim dangalak Mevlüt: "Bin
beş yüze bıraktı hissesini, çekip gidiyor enayi!" Haha haha! Sesini çıkarma Haceli. Ürkütme
serseriyi. Varsın enayi desin, avunsun...)"
Kuşağını bağladı, çağşırını çekti. Çekti çoraplarını. Posça bıyıklarını düzeltti, bastı üstlerine,
yatıştırdı. Şapkasını eğdi hafiften. Kapının dibine vardı. Araladı. Aynada bir daha elledi
burnunu bıyığını; düzeltti.
Çıkacaktı. Dönüp karısına baktı. Yatıyor soluna devrilmiş. Kolunun biri dışta. Yorgan
göğsünden aşağıda. Saçları boynuna, göğsüne dökülmüş. Dolgunca sarkmış göğsünün biri
iç gömleğinin altından. Karaca benizli, yuvarlak yüzlü, dolgunca dudaklıydı Fatma. Geceleri
yanında yatarken olduğundan çok, böyle karşıdan çekiciydi. Ama huysuz. Neden? Belki bu
batağın üstündeki gün görmez evi sevmiyor. Burda yatıp kalkmalardan hiç tat almıyor
belki. Tat almayınca bir karı niçin yatıp dursun kocasıyla? Sabah akşam yatıp kalkmak
isterdi Haceli. "(Nur içinde yatsın anam, "Sizde köpek cinsi var!" derdi. Demek babam
rahmetli de düşkündü!.. Neyse! Köy içine ev yaptırıyorum. Diyeyim bizim Mevlüt'ün
kaynatasına: "Pencere bırak günden yana!" Gün yatağın üstüne doğsun. Açınca da püfür
püfür essin. Peder Gediğinin yelleri içine dolsun anında. Şöyle mis gibi bir ev olsun. Altta
hasır, üstte çul, Gemiş çullarından hem de! Onun da üstünde bizim göklüzili habalarından.
Fatma, üzerlik assın duvarlara. Kalaylı tabakları, sahanları dizsin raflara. Dolu Kızılhisar
testisini koy-
kapının ardına. Yeni gelin gibi, dastarını sıkıp bağlasın başına. "Gel gıı!" diyeyim canım
çekince. Çocuklar köy içinde oynasın...)"
Yüksek gönlü söndü çocuklarını düşününce. Bumburuşuk oldu içi. "(Nedir bunların hali?)"
diye sordu kendi kendine. "(İki koca baş, iki ince boyun. Boyunlarının üstünde birer koca
tokmak. İki tavşan başı. Saz gibi de sarı yüzleri. ÖhhoL Güya evde inek var. Ağaransız,
görevensiz kalmıyorlar güya. Deriye peynir bile basıyorum bunlar için. Ama işte benizleri.
Bu evden beni kurtaran Allah, kardeşim Mu-harem'i, Boz Ömer'i de kurtarsın. Ama Mevlüt
kurtulmaz, hırslı dürzü! O kalır! Bunu yıkar yerine haney yapar. Haney biraz iyi olur belki.
Taşkelle usta bilir!..)" Birden aklı karıştı: "(Ev yaparsa benim 1500ü veremez! Yooo; ancak
güze kadar sabrederim! Güzün vermedi mi, varır tünerim başına; "Haydi bakalım bilader!
Allah kardeşi kardeş yaratmış, ama geçimlerini ayrı yaratmış! Benim de borcum var, haydi
bakalım!.. Köy sandığı sıkıştırıyor; haydi!.." Ümüğüne basar alırım, hiç tanımam!..)"
Çıktı avludan. "(Sağ olsun Muhtar Hüsnü! Hoca Dumlu gibi duruyor ardımda! Ulan şu
adamdaki insanlığa bak! Hem beni Kurul'a aldı, hem köy içinden evyeri verdi. O komşulara
fisıldamasa, kim beni seçerdi Kurul'a? Hem de tırak para demedi şükür! Uzaktan yakından
akraba da düşmez, ama elin iyisi iyi oluyor! Şunun yaptığı adamlığa bak: Köy içinden 700'e
mis gibi yer veriyor, 1700'e alamazsın! Parasını yaza ver, güze ver! E gayri, biz de
adamlığımızı esirgemeyiz yeri gelince. Öhho!.. Kurul'da Ekiz İsmail, Üye İbrahim çemkirip
duruyor ara sıra. Ben desteğimi esirgemem. Öhho!..)"
Yürüdü Kosa'nın evin önünden. "(Ev dediğin işte böyle olacak. Dürzü Koşa, babadan varsıl.
Birinci adamıydı babası Necip Bey'in! Kosa'ya kaldı varlığı. Ağali de varsılca. Ali İzzet de...)"
Köy içine çıktı. Ta Yukarı Mahalleye yürüdü. Halil İbişle oğlu İsmail'e gitti. Söyledi,
evyerine temel kazınanda çalışsınlar, işçi olarak. "Günlüğünüzü üçer liradan veririm!.."
İkişer buçuktu geçen yıl. "(Aaah; şu sıra her işin ağzını çula kuşu gibi açtığı sıra! Hiç de ev
yapacak zaman değil, ama bıktım Aşağı Mahalle'den! Kardeşlerim de söz verdi. Yardım
edecekler. Ben de onlara ederim... Kerpicin bin kalıbını 125'e kesiyorlar. İki bin kalıp, çok
çok iki bin beş yüz, yeter benim eve. Taşı da Çapar Kâzım'la oğullarına kırdırdım mı,
tamam.
Velakin çok para gidiyor! Dayan Deli Haceli! Sıkı dur haa! Olmazsa bir iki koyun satarım
canım! Muhtara da dersin: "Heey Hüsnü Ağa, biraz destekle bizi! Ağaç eşiklinin gümüş
eşikliye muhtaç olduğu gün gelirse biz de seni destekleriz. Hem de eşşek eşşeği ödünç
kaşır, haydi bakalım!.." Destekler mutlaka...)"
Muhtargile uğramadı. İlçedeydi Hüsnü Ağa. Kaymakam toplantıya çağırmış. Heykel işi için.
Çok para gerekiyormuş. "(Az gerekmez zaten! Benden alacağını oraya yatırmak isterse
kötü!..)" Birden neşesi söndü. "(Benden 700'ü hemen isterse yandım!)" dedi. Kovdu bu
düşünceyi kafasından. Biraz da bu yüzden uğramadı. Karısı Yılık Atiye'ye bir haber bırakmış
olabilirdi. Yılık Atiye, "Haceli şunu getir, bunu götür!.." diye yeni işler buyurabilir. "Parayı da
getir, aman abam!.." diyebilir. Hızla aşağıya kıvrıldı.
Taşkellegile uğradı biraz. Usta, sigara içiyor. Karısı Kâmile katmer ediyor. Hemen sokuldu.
Birinin yarısını böldü teklifsizce. Bıyıklarını batıra batıra yerken konuştu yapı ustasıyla:
"Kaç vereyim taşın bir kağnısına?"
"Deli misin sen yahu! Taşı Asar'ın, Eski Kale'nin ordan kendin çek hazırca! Nerden şimdi
dinamit bulup, küskü bulup, kırdırıp patlatıp şu bu diyeceksin?.."
Nerdeyse eline sarılacaktı Taşkelle'nin. "(Herif haggaten iş biliyor! Bilmese usta derler
mi?)"
"Asar'ın, Eski Kale'nin ordaki yıkıklarda çok taş var! Yüz ev yaptırır! Hazır düzülmüş taşlar!
Hökümet kızar ama, Muhtarın kolunda-sın. Hökümetin haberi olasıya biz temelleri çıkarız.
Biraz da çamur sıvarız, belli bile olmaz. Üstü de kerpiç olacak nasıl olsa..."
Gün ışığı köyü köşeyi sarıyor. Katmeri yiyip bitirdi:
"Sizin kağnı, bizim kağnı bu işi görür. Ben kendim çekerim doğrusu budur Ustam!.."
"Hee he!.. Ayrıca taşçı tutup boşuna para verme! Çapar'in oğlanlar aza uza kanmaz! Kaşık
kepçe sığmaz dürzülerin ağzına! Bırak dursun paran kuşağında. İşçiye ustaya verirsin
yarın..."
"Canııım! Şu diyecek bir para da yok belimde şimdi. Olsa sandığa vermem gerekir.
Kaymakam bugün toplantıda para derse, Muhtar da yarın bana para diyecek..."
"Yedi yüz mü alıyor evyerine?"
"Hee..."
"Âlâ, mis gibi!.."
Biraz daha böldü Kâmile yengesinin katmerinden. "Hee, mis gibi, valla billa!.." dedi.
"Elini çabuk tut çabuk! Köy içi onun orası! Başka bir dürzü çıkar, bin verir, Muhtar
dönüverir! İki bin bile eder orası. Hem de her zaman evyeri satılmaz köy içinden..."
Katmeri tepti ağzına, gidiyordu. "Beri bak Hacelii!.." dedi Taşkel-le. "Beytullah Hoca'ya da
bir uğra demiştim, uğradın mı?"
"Unutmuş değilim onu! Çok zor vakit buluyorum. Halil İbiş'le oğlu, yarın geliyor. Bizim
biladerler de öyle. Bugün kesin uğrarım Beytullah Hoca'ya..."
"Bugün ne zaman?"
"Akşamüstü!"
"Yooook! Hoca işini savsama! Hemen şimdi uğra! Camidedir. Çıkıp gitmeden yakala.
Akşamüstü evyerine gider temel kazıklarını çakarız. Huyumu bilirsin, Hoca'dan sağlam
cevap almadan çakmam kazıkları! Öyle öğüt aldım ustam Ethemce'den. Beytullah Hoca'ya
mutlak gideceksin Haceli!.."
"İyi ya! Şimdi gideyim madem. Nasıl olsa taşçı bakmayacağım. Dediğin gibi yapayım,
Mehmet Usta; hoşça kal..."
DUŞTAN AKAN ILIK SULAR
Bayram, kapı yerinde birbirine çatılmış üç ahlat dalını çekip yol açtı. Öte beriyi içeri
taşıdılar. Bir yanı ekilmiş, bir yanı ekime hazır edilmiş toprak, bir güzel renk içinde
yatıyordu sabah sabah. Tatlı uykusundan uyanmak istemeyen yiğit bir gelin gibiydi.
Bakımlı bir harımdı burası. Çevresi çitle çevrili. İçinde bir tek ayrık, bir tek arsız ot arama.
Toprak irmik gibi işlenmişti. Eğri böğrü sınırlarında yer yer karamuklar gelişmişti, tortop ve
yüksek! Beş on kök de saz görünüyor.
Bayram:
"Bu çite biraz daha çöyür getirmeli!" dedi.
"Sağlamca bir de kapı!" dedi Haçça. "Üstü örtülü, tokmaklı!.. Her yanını çöyürle iyice
germeli ki kimseler giremesin! Ondan sonra da fidan dikmeli. Köşelerine çiçek..." Durdu.
Kocasına baktı: Boylu boslu, ama zayıftı. "Bu yıl borç ödemek yok artık değil mi?"
Bayram döndü:
"Yok!" dedi. "Bitti! Necip Bey'i doyurup başettik!.."
"Öyleyse tosunu hemen alalım. Güzün. Tosunu hemen alalım ki, Aymelek'i sağabilelim.
Kursağımıza iki kaşıcık yağ girsin. Koyunların yanına dört koyun daha aldık mı, bize
yeter..."
"Yeter..." dedi Bayram.
"Çocuğun benzi sapsarı! Cansız! Ketum kalacak yavrum..."
"Yedirelim. İneği sağalım, koyunların yanma dört koyun daha alıp sağalım, yağ peynir
yapalım..."
"Bir diremini satmayalım."
"Satmayalım..."
"Yesin çocpklar..."
"Kendimiz de yiyelim..."
Haçça kalburu kucaklayıp söğüdün dibine koydu. Hıyar, acur tohumlarını ayırdı. İki gün
önce ıslayıp çıkılara sarmıştı ayrı ayrı.
Kan koca, çapaları ellerine alıp emmenlere doğru yürüdüler. Em-menleri dün
hazırlamışlardı. Kıyılarına yanık gübre dökmüşlerdi.
Bugün karıştırıp karıştırıp ekecekler. Çöktüler. "Sen şu sıraya dur, ben buna!" dedi Haçça.
"İki baştan alıp çıkıp
gidelim..."
Bayram, karısının gösterdiği sıraya geçti.
Başladılar.
Haçça, gübreyi çapa ile çekiyor, karıştırıyor, hıyar tohumunu eliyle bırakıyordu. Bayram ise
çapayı ilk başladığı emmende unuttu. Gübreyi eliyle çekiyor, eliyle karıştırıyor. Önüne
ufalanmamış kesek çıkarsa onları da ufalıyor, sonra bir oyuk yapıp üç acur tohumu
bırakıyor, elleriyle üstünü örtüyor. Elleri kuru, ama güzeldi. Çapadan daha uygundu bu işe
elleri. Oynadıkça yakışıklı bileklerinde mor damarlar beliriyor. Çalışıyor, kendini işe
kaptırıyor. Boyun damarları kasılıyor. Alnından, göğsünden yavaş yavaş ter yürüyor.
"Bayram!" dedi Haçça.
Bayram baktı.
"Sen bana güzün kuşak muşak alma! Basma da istemem. Başka
bir şey al..."
"Ne alayım gu?"
"Bir leğen al! Büyücek bir leğen! İçine bir insan girdi mi sığsın! Geniş geniş su
dökünebilsin..."
Bayram, karısına ilgiyle baktı. Dudakları titriyor Haçça'nın. Yüzüne ince bir kırmızılık
gelmiş. Gözleri parlıyor: "Kış gününde hep içerde yıkanırız, sıcacık! Giysiyi de içerde
yıkarım. Küllü suyu yukarı taşıdım mı, tamam... Evin içinde, tertemiz; mis gibi..."
Bayram:
"Askeriyede duşlar vardı!" dedi. "Zabitler yıkanırdı."
Haçça, hâlâ dalgın, Bayram'a bakıyordu.
Bayram:
"Parıl parıl... Temiiiz... Geniş..." dedi.
"Duş dediğin ne ki Bayram?" diye sordu Haçça.
"Duş; yıkanılır! Duş; yani hamam gibi! Sen hamam da bilmezsin; nasıl anlatsam? Ulan, iki
tane kurnası var. Yukarıya bir boru çıkıyor. Süzgeçli teneke gibi ağzı var. Dökülüyor.
Kurnayı çevirdin mi sıcak, çevirdin mi soğuk! Ayarlayıp giriyorsun altına. Hiç kesilmiyor.
Kendiliğinden akıyor. Allah tarafından gibi. Yani öyle bir şey... Çok hoş... Bize birinde
temizlik nöbeti geldi. Bak anlatayım sana! Acıpayamh Ali
oğlu Hasan Tuna ile sildik süpürdük. Sonra aklımıza geldi temizlerken. Dedik:
"Yıkanalım!"
Hasan Tuna kapıya durdu, ben soyunup girdim. Önce bir yaktı! Anladım tabi : Soğuk
kurnayı açmamışım! Hemen açtım. Su iyice ılıştı. Yeniden girdim altına. Aksilik bu ya, şimdi
de sabun yok! Hasan Tuna'ya bağırdım: I
"Ulan hemşerim, çabuk bana/sabun bul!"
Aradı taradı, dolabın birinden bir kalıp sabun getirdi, ama nasıl sabun? Sabun dediğin
dünyada bu kadar olur! Koku gibi kokuyor! Bir ovdum, bir ovdum başımı, göğsümü,
bağrımı! Bir ovdum, ooh!.. Hasan Tuna, diyor: "Haydi hemşerim, çık gayri!"
Ben diyorum: "Ulan dur biraz!.."
Hasan Tuna diyor:
"Ulan teğmen geliyor!"
Ben diyorum usuldan: "Ulan işte tamam!.."
Valla Haçça, hiç çıkası gelmiyor o duşun altından insanın! Ondan sonra bak sana
anlatayım. Ben çıktım. Kurulanmadan filan giydim gömleği. Neden? Neden olacak; havlu
yok da ondan. İşte bu iyi olmadı. Bir insan duşta yıkandı mı, gözelce silinip kurulanacak.
Sonra kirli giysilerini yeniden giymeyecek sırtına. Temiz giyecek. Hem de biraz uyuyacak
yıkanmanın ardından... Ha, ne diyordum? Hasan Tuna da girdi. Bu kez de kapıya ben
durdum. Beklerim ha şimdi çıkacak, ha şimdi çıkacak... Bekle Allahım bekle; bir türlü
çıkmaz bu eşşek sıpası!
Dedim: "Ulan Acıpayamh! Valla teğmen geliyor!"
Kulağı bile duymuyor dürzünün! Habire övünüyor!.."
Haçça sordu: "Sular hiç bitmiyor mu?"
"Biter mi gıı? Askeriyenin suyu!"
"Kim ısıtıyor peki?"
"Sular ısınık ulan!"
"İyi ya kim ısıtıyor?"
"Yukardan dökülüyor!"
"Kim döküyor?"
"Kendi dökülüyor!"
"Allah Allah!.. Damda kazan mı var da kendi dökülüyor?"
"Damda değil! Acıpayamh derdi ki: "Aşağıda, ta bodrumda kazan
var. Kocaman bir kazan. Tanker kazanı gibi. Gazyağ, benzin, mazot taşıyan tankerler
vardır. Sular bodrum katta bu kazanın içinde kaynıyor!" Acıpayamlı böyle derdi..."
"Aşağıda kaynıyor da dama nasıl çıkıyor?"
"Çıkar! Askeriyenin suyu dedin mi çıkar! Kuvvetli su! Basınçlı! Fışkırıyor! Bahçe suluyorlar.
Şimdi burası bahçe değil mi? Gök göver-tiyi, hem de çiçekleri sulamak için kürek lazım
değil. Eline lastik bir boru alıyorsun, ucunu suyun ağzına taktın da havaya tuttun mu, selvi
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Yılanların Öcü - 03
- Parts
- Yılanların Öcü - 01Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2772Total number of unique words is 169430.7 of words are in the 2000 most common words42.0 of words are in the 5000 most common words48.8 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 02Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2802Total number of unique words is 163532.5 of words are in the 2000 most common words45.1 of words are in the 5000 most common words51.4 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 03Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2793Total number of unique words is 167333.8 of words are in the 2000 most common words46.0 of words are in the 5000 most common words52.9 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 04Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2808Total number of unique words is 155133.8 of words are in the 2000 most common words46.7 of words are in the 5000 most common words54.2 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 05Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2836Total number of unique words is 159534.4 of words are in the 2000 most common words47.1 of words are in the 5000 most common words53.7 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 06Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2853Total number of unique words is 161132.8 of words are in the 2000 most common words44.9 of words are in the 5000 most common words52.7 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 07Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2771Total number of unique words is 153135.1 of words are in the 2000 most common words47.7 of words are in the 5000 most common words54.9 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 08Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2924Total number of unique words is 143833.7 of words are in the 2000 most common words47.6 of words are in the 5000 most common words54.1 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 09Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2770Total number of unique words is 143435.4 of words are in the 2000 most common words48.4 of words are in the 5000 most common words55.4 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 10Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2779Total number of unique words is 159432.0 of words are in the 2000 most common words43.6 of words are in the 5000 most common words51.0 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 11Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2647Total number of unique words is 132136.4 of words are in the 2000 most common words51.0 of words are in the 5000 most common words58.0 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 12Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2739Total number of unique words is 153133.8 of words are in the 2000 most common words47.5 of words are in the 5000 most common words54.2 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 13Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2879Total number of unique words is 158431.7 of words are in the 2000 most common words43.6 of words are in the 5000 most common words50.2 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 14Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2900Total number of unique words is 158334.1 of words are in the 2000 most common words46.6 of words are in the 5000 most common words53.8 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 15Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2745Total number of unique words is 152832.8 of words are in the 2000 most common words45.1 of words are in the 5000 most common words51.6 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 16Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2811Total number of unique words is 156133.1 of words are in the 2000 most common words46.9 of words are in the 5000 most common words53.9 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 17Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2846Total number of unique words is 153335.9 of words are in the 2000 most common words49.1 of words are in the 5000 most common words56.4 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 18Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2801Total number of unique words is 159932.3 of words are in the 2000 most common words45.5 of words are in the 5000 most common words52.6 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 19Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2838Total number of unique words is 166233.0 of words are in the 2000 most common words46.5 of words are in the 5000 most common words53.7 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 20Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2799Total number of unique words is 158333.9 of words are in the 2000 most common words46.6 of words are in the 5000 most common words53.9 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 21Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2775Total number of unique words is 162331.8 of words are in the 2000 most common words45.0 of words are in the 5000 most common words51.8 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 22Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2821Total number of unique words is 152436.0 of words are in the 2000 most common words48.6 of words are in the 5000 most common words54.7 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 23Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2970Total number of unique words is 160031.6 of words are in the 2000 most common words45.5 of words are in the 5000 most common words51.5 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 24Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2671Total number of unique words is 168330.1 of words are in the 2000 most common words43.5 of words are in the 5000 most common words50.9 of words are in the 8000 most common words
- Yılanların Öcü - 25Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 9Total number of unique words is 933.3 of words are in the 2000 most common words44.4 of words are in the 5000 most common words66.6 of words are in the 8000 most common words