Türkmenler ve Irak
İÇİNDEKİLER
Birinci Bölüm: Türkmenler Kimdir?
_ Türkmenlerin aslı
_ Türkmen isminin aslı ve anlamı
İkinci Bölüm: Vatandaşlık
_ Irak devletinin vatandaşlık olgusu
_ Irak,ın Cemiyeti- Akvam,a girişi
_ Cumhuriyet rejiminin Etnik Gruplara bakışı
_ Türkmenlerin Devlete bakışı
Üçüncü Bölüm: Uluslararası Sözleşmeler
_ Uluslararası Sözleşmelerin Genel Hak ve hürriyetlere bakışı
_ Azınlıkların Korunması
_ İNSAN HAKLARI VE AZINLIKLARIN KORUNMASI
KONUSUNDA IRAK,IN UYGULAMALARI
Dördüncü Bölüm: Türkmenlerin Siyasi Mücadelesi
_ Irak Türkmenlerinin Siyasi Mücadele Tarihi
_ 1959 Kerkük Katliamı
_ Birinci Türkmen Öğretmenler Kongresi
_ Türkmen Kardaşlık Ocağı,nın Kuruluşu
_ 1963 Darbesinden Sonra cereyan eden Olaylar
_ Arif Hükmü
_ Irak Türkmenlerinin Kültürel Haklarının Kabulü
_ Türkmen Liderlerin İdam edilişi
_ İkinci Körfez Savaşı
Beşinci Bölüm: Türkmenlerin Adedi
Altıncı Bölüm: Türkmen Bölgelerinin Etnik Konumu
Yedinci Bölüm: Irak Türkmenlerinin Dünya Görüşü
_ Irak Türkmnlerinin Siyasi Çizgisi
_ Siyasi Hareketin Kaynağı
_ Türk Devleti Ve Türk Siyasi eğilimlerle İlişkiler
_ Irak,ın Geleceğine Bakış
_ Irak İçinde Örgütlenme
_ Irak Dışında Sosyo_Politik Örgütler
Ekler:
1- 1948 Yılı İnsan Hakları Bildirgesi
2- Milli Azınlıklara mensup Bireylere Dönük 1992 Beyannamesi
3- İlk Türkmen Öğretmenler Kongresi Sonuç Bildirisi, 1960
Kaynaklar:
SUNUŞ
Irak Türkleri
BİRİNCİ CİHAN HARBİ'nden sonra, Misak-ı Mili'ye dahil olmasına rağmen,
Türkiye hudutları dışında kalması önlenememiş Musul bölgesinde yaşamakta olan
Türklerin karşılaştıkları zorluklarla çok fazla ilgilenmediğimiz bir vakıadır. Bidayette
İngilizlerin, daha sonra da Irak hükümetlerinin, bu bölge Türklerinin, Türkiye
Türkleri ile bir ilgisi bulunmadığı iddialarını kuvvetlendirmek maksadıyla, onlara
ısrarla ' Türk' yerine 'Türkmen' deyişleri karşısında, Türkiye'de genç nesilerin bu
konuda doğru bilgilere sahip olmadıkları dahi söylenebilir.
Uzun senelerdir yakından tanıdığım kıymetli dost Erşat Hürmüzlü, bu soydaşlarımızın
yıllardır neler çektiklerini, her türlü zorluğa göğüs gererek geçmişlerini ve
kimliklerini nasıl muhafaza ettiklerini, olayların içinde yaşamış bir kişi olarak canlı
bir üslupla bizlere aktarmaktadır.
Irak'ta yeni bir düzen kurulması konusunun gündeme geldiği bu günlerde bu kitap,
Irak Türklerinin haklarının korunmasında şimdiye dek gereğince yerine
getiremediğimiz bir görevi bize hatırlatmaktadır.
Bütün Türklerin okumalarını ümit ve temenni ettğim böyle bir eseri bizlere
kazandırdığı için Sayın Hürmüzlü'ye kendi hesabıma teşekkür ederim.
Kamuran GÜRÜN
ÖNSÖZ
Irak hükümetleri Türkmen konusunu her zaman gündem
dışında tutmak için özel bir özen göstermiştir.Türkmenlerin en
doğal haklardan yoksun olarak yaşamlarını sürdürmelerine ve
geçici anayasalarda onlara hiç değinilmemeye dikkat edilmiştir.
Bu anayasalar ve resmi açıklamalar Araplara ve Kürtlere değnir
belirgin çelişki ortaya çıkınca da ,öteki azınlıklar, olarak
geçiştirilme yoluna gidilmiştir.
Aslında bu tutum uluslararası suskunluğun bir uzantısı olarak
alışagelmiştir. Irak,ın yapılanmasında büyük rol oynayan
ingilizler özel olarak Türkmenleri gündem dışı tutmaya onları
her zaman politik çerçevenin dışında ve azınlık haklarından bile
mahrum olarak yaşatma yolunu çizmiştir.
Arap ülkelerinin tutumu da bundan pek farklı olmamıştır. Arap
ülkelerinin toplu olarak ilan ettikleri Azınlık haklarına dönük
teahhütleri ve kararları Türkmenler konusunda işlerlik
kazanmamış ve Arap ülkelerindeki sivil toplum örgütleri dahil
hiç bir cihetin Türkmenleri dinleme veya onlarla bir diyaloğa
girme girişimi hiç bir zaman kaydedilmemiştir.
Türkmenlerin de bu konuda aksaklıkları ve sorumlulukları
inkar edilemez. Irak Türkmenleri Arap dünyasına ve
uluslararası camiaya kendilerini tanıtma çabaları çok yüzeysel
olmuş doyurucu olmaktan uzak kalmıştır. Irak Türkmenleri
konusunda Türkçe olarak çok kıymetli araştırmalar ve yayınlar
Irak Türkmenlerinin tarihi yerleşim bölgeleri kültür akımları
edebiyat ve folklorları konularını konu edinmiş ancak bu
çalışmalar ne Arapçaya ne İngilizceye ne de öteki dünya
dilerine çevrilmiş ve bu eserler hakkında uluslararası bilim
kurumlarına veya politika merkezlerine ulaştırılmamıştır.
Aslında İngilizce ve Arapça olan bu çalışmayı bugün Türk
kamuoyuna sunarken Irak Türkmenlerinin geleceğini kaygı ile
izleyen bilim çevrelerine ufak bir uğraşla da olsa ışık tutmaya
çalışmak istedik.Bu çalışmaların ileride Türkiyede bilim
çevreleri tarafından daha da genişletilerek yapılması ümidini
korumaktayız.
Erşat Hürmüzlü
2003
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKMENLER KİMDİR
Türkmenler Orta Asyadan göç eden Oğuzlardır. Çoğu
tarihçilere göre islamiyeti kabul ettikten sonra Türkmen ismini
alan bu Türk kavmi islam ülkelerine yayılmış kurduğu devlet
ve beyliklerle bu ülkelerin kaderini çizmiş ve tarihinde çok
belirgin bir rol oynamıştır.
Türkmenler Orta Asyad,an göç eden Oğuzlar olup bir kısmı
kırsal alanda diğer kısmı ise şehirlerde yaşamakta idi.
Bunlardan konar-göçer olanlar Maveraünnehir ve Hürasan
bölgelerine yakın yerlerde bulunurlardı.
Oğuz boylarının ana vatanlarından yaptıkları göç bir hamlede
medana gelmemiş birbirini takibeden göçler uzun yıllar
sürmüştür.Tarihçilerin görüşüne göre doğudan Maveraünnehir
bölgesine göç eden Selçukluların yanında Osmanlı hanedanının
mensup olduğu Kayı-Han aşireti de yer almış ve bir müddet
orada kalmıştır. Daha sonra Sultan Gazneli Mahmut,un emri ile
Horasan ve Merv,e göç ederek Mohan,da oturmaya karar
kılmışlardır.
Oğuzların tarihi çok eskilere dayanır. Orhun Abidelerinin
kitabelerine göre o dönemde Oğuzların Türk kavimleri arasında
önemli yeri olduğu anlaşılmaktadır.Bu kitapbeler Göktürk
yurdunun kuzeyinde yaşayan Oğuzlara temas etmektedir.Oğuz
boyları diğer bir Türk boyu olan Kırgızların baskısına maruz
kalana kadar Anayurtları olan Orta Asya,da
yaşadılar.Kırgızların tehdidi üzerine Oğuzlar Uygurlarla
beraber anayurtlarını terketmek zorunda kaldılar.
Tarihi kaynakların çoğu 24 Oğuz boyunun efsanevi kimliği ile
ile Türkler tarafından çok sevilen Oğuz Hana,a intisap ettiğine
işaret etmektedir. Bilindiği üzere Oğuz Han milattan önce ilk
Türk impratorluğunu kuran Mete Han,ın resmi lakabıdır. Oğuz
boyları da Oğuz han,ın 24 torununa mensuptur.Selçuklu ailesi
de Kınık boyuna mensuptur.
İslam enseklopedisi,ne göre Türkmenler Orta Asyada oturan bir
Türk kavmidir.El- Biruni Kaşgarlı ve diğer eski müellifler
uygarlıkta ileri giden yerleşik Oğuzlarla Karluklar ve tarımla
uğraşan Halaçlara Türkmen adını vermişlerdir.
Abul-Fevz Muhammed Emin Bağdadi Türklerin Yafes oğlu
Kumer oğlu Türk,e intisap ettiklerini yazar. Partold ise Hazar
denizinden Çin hududuna yayılan Türk boylarının Türkmen
Oğuz Karluk ve Dokuz-Oğuz olduğunu söyler. Partold Tarihte
en büyük iki Türk impratorluğu olan Selçuklu ve Osmanlı
impratorluklarının bu Türkmenlerin eseri olduğunu yazar.
TürkmenlerinIrak,a girişleri birbirini izleyen çeşitli dönemlerde
gerçekleşmiş böylece sayıları çoğalarak önemleri artmıştır.
Emevilerin ve Abbasilerin ordularında görev verdikleri
Türkmenlerden çok faydalandıkları bilinmektedir.
Türkmenler Orta Doğuda büyük ve etkin rol
oynamışlardır.Mütakip Haçlı seferlerin yenilgiye uğramasında
büyük roleri olmuş Abbasi ordusunun bel kemiğini teşkil etmiş
ve Halife Mutasim zamanında Ankara civarındaki
Ammurya,nın fethinde etkin rolleri olmuştur.
Birçok tarihçinin Türk göçleri konusunda değişik görüşlere
sahip olmalarına rağmen Irak,a ardarda yapılan Türk göçlerine
işaret etiklerini görüyoruz.Irak,lı tarihçi Abdurazzak el-Hasani
de Türkmen boylarının birbirini takip eden devrelerde Irak,a
yaptıkları göçlere temas etmiş ve bugün Kürt bölgesini Arap
bölgesinden ayıran yerlerde yaşayanlara Türk ve Türkmen adı
verildiğini yazmıştır.Bunlar Kuzeybatıdan uzanan bölge
üzerinde yayılmaktadırlar.Bu bölge Musul,da Telafer,den
başlamak üzere Kerkük vilayetinde bulunan Altunköprü ve
Tuzhurmatu Kızlarbat ve Diyale vilayetine bağlı Mendeli,ye
kadar olan sahayı kapsamaktadır.
Türkmenlerin Irak,a yerleşmelerinin birinci dönemi Irak, ayak
bastıkları Hicri 54 yılına kadar uzanır. Bu dönem Ubeydullah
bin Ziyad,ın ikibin Türkmeni getirip Basra,ya yerleştirmesiyle
başlar.Abbasiler de savaş ve çarpışmalardaki kudret ve
maharetlerinden dolayı Türkmenlerden yararlanmışlardır.İleri
sürüldüğüne göre Halife el-Mansur ilk hilafet döneminde
Türkmenleri istihdam etmiştir.Özelikle Halife el- Mut,asım,ın
Türkmenlere büyük güven beslediği için göçlerin ardı
kesilmemiştir.
Bu ilk dönem ilişki kurma ve deneme devresi olarak
Türkmenlerin bu ülkeye yerleşme fikrini benimsemeleri ve
uygun bir ortam yaratması bakımından zemin hazırladığı
söylenebilir.
İkinci ve en önemli dönem Selçuklu devresinde sürüp giden
göçlerle olmuştur. Sultan Tuğrul Bey,in 25 Ocak 1055 yılında
Bağdat,a girişi ve Halife el-Kaim,in saltanatı kendisine
bırakmasıyla binlerce Türkmen de Irak,a girmiş arkasından
öbek öbek Türkmenler Irak topraklarına yerleşmeye
başlamıştır.
Selçuklular Türkmenlerin yoğun bir şekilde Irak,a gelmelerine
vesile olmuş ancak bu Türkmenler inzivaya çekilmeyerek
Iraktaki kavimlerle içiçe yaşamaya başlamış ve parçalanmakta
olan İslam alemini tekrar bayrakları altında birleştirmeye
başlayarak bu topraklarda uzun bir dönem için istikrarı
sağlamıştır.
Selçuklular Irak topraklarında özgür bir devlet kurdukları gibi
Musul Zengi Atabeğleri büyük bir beylik, Erbil Atabeğleri de
Musul, Erbil, Şehrizur, Hakkari, Harran, Sincar ve Tikrit,de
hüküm süren birer beylik kurmuşlardır.
İvakiler , İvaiyye,Kerkük ve Şehrizur,da ayrı bir devlet kurduğu
gibi Karakoyunlu ve Akkoyunlular da kendi devletlerini
kurmuşlardır.
Türkmenlerin Irak,a yerleşmelerinin üçüncü dönemi destekleme
ve besleme dönemi olarak Osmanlı impratorluğu zamanında
gerçekleşmiş 1535 yılında Kanuni Sultan Süleyman ve 1638,de
Sultan Dördüncü Murat zamanında kalabalık Türkmen
toplulukları Irak,da bulunan soydaşlarına iltihak etmişlerdir.
Türkmen İsminin Aslı Ve Anlamı
Selçuklu fütuhatını müteakip Anadolu ve Irak,ta yerleşen daha
sonra Irak,ı vatan olarak benimseyen Türk boylarına Türkmen
adı verilmiştir.Tarihçiler Türkmen kelimesinin anlamı
konusunda belirli bir görüş üzerinde birleşmemekle birlikte
Türkmenlerin Türk boylarından biri olduğu hususunda görüş
birliğine varmışlardır.
Bildiğimiz kadarı ile ,Türkmen, kelimesi Herth,in Alman
Baverya İlimler Akademisi Kongresinde işaret ettiği gibi ilk
olarak VIII. Yüzyılda,Tong-tin, Anseklopedisi,nde Çince
yazılışı ile ,Tokumenk, biçiminde geçmektedir.
Mukaddesi,nin eserinde geçen coğrafya kaynaklarında(El-
Mektebe el-Coğrafiyye cilt 3 s.274 vd.) ilk olarak TÜRKMEN
kelimesi zikredilmişse de bunun hangi manaya geldiği
belirtilmemiştir.Ancak Kaşgarlı,nın da işaret etiği gibi bu a
Oğuzlardan başka Karluklara da verilmiştir.
Fars tarihçiler ise Türkmen adını Hicri 5. yüzyıl(Miladi
11.yüzyıl)dan beri Gerdizi,nin eserlerinde geçtiği gibi Farsça
çoğul yapılarak ,Türkmanen, biçiminde kullanmışlardır. Ebul-
Fazl el-Beyhaki de Türkmen kelimesini Oğuz-Arapça Ghez-
karşılığında kullanılmıştır.
Rus şarkiyatçı Barthold,a göre Türkmen kelimesinin aslı ve
kaynağı hala bilinmemektedir.Zaten bu husus araştırıcı ve
tarihçilerin kararsızlığından da belli olmaktadır.
Bu yüzden Türkmen kelimesinin kökeni ve anlamını tarihi
kaynaklara dayanarak izah eden ve bizce önem kesbeden bazı
görüşleri sıralıyacağız:
1- Bazı tarihçilere göre ,Türkmen, deyimi ,Türk, ve
Farsça,Manend, kelimelerinin birleşerek ,Türk,e benzer,
anlamına gelen,Türkmanend,den doğmuştur.Bu görüşü
benimseyenlere göre müslümanlığı kabul eden Türkler bu
adla anılmışlardır. Dorblue,nun ileri sürdüğüne göre
Horasan yakınlarına göçeden Oğuz Han,a mensup bazı
boylar kendileine mahsus lehçelerini korumuşlardır. Bu
yüzden Horasanlılar tarafından kendilerine ,Türkmanend
= Türk,e benzer, adı verilmiştir.
2- Prof. Dr. Faruk Sümer,in de benimsediği başka bir görüşe
göre Türkmen adı XI. Yüzyıldan itibaren İslam ülkeleri ile
kurulan ticari ilişkiler sonucunda çoğunlukla İslam dinine
giren Oğuz boylarına verilmiştir. Bu tarihten iki yüzyıl
sonraki dönemden itibaren Türkmen sözü Oğuz
kelimesinin yerini alarak yaygınlaşmıştır.
Türk tarihçisi Yılmaz Öztuna,ya göre Türkmen adı
Müslümanlar tarafından ,İslamiyeti kabul eden Türkler,
anlamında Oğuzlar için kulanılmıştır.Ancak XI.
Yüzyıldan itibaren Türkmen sözü Oğuz kelimesi ile
beraber eş anlamda kulanılmış ve bu ad göçebe Oğuz
boylarına veilmiştir.
3- İbn-i Kesir ve Mehmet Neşri gibi yazarlara göre ise
Türkmen sözünün ,Türk, ve ,İman, kelimelerinden
meydana gelmiş bileşik bir deyim olduğu da
düşünülebilir.
4- Ebul-Fida,ya göre Horasan ve Maveraünnehir bölgesinde
yaşayan Türklerin müslüman olanlarına Türkmen
denilmiştir.İslam dinini benimseyen bu Türklere Araplar
arasına karıştıkları bunlarla henüz müslüman olmamış
Türkler arasında tercümanlık etmekle tanındıkları için
önceleri ,Tercüman, adı verilmiştir. Böylece ,Tercüman,
kelimesi ağızlarda zamanla ,Türkman, biçimine
dönüşmüştür.
5- Deguignes,ye göre Selçuklu Türkleri İran Suriye ve
Anadolu,yu ele geçiren birçok Türk boyları yanında
Kumanlar da bulunuyordu. Kıpçak bölgesinden akıp gelen
Kumanlar iki bölüğe ayrılmışlardır.Bunlardan bir bölüğü
İslam impratorluüu ile Erminya ve Horasan sınırına
dayanan Maveraünnehir bölgesine yayılmışlardır. Diğer
Arap tarihçilerinin Ğuz dediği ve öbür bölüğü oluşturan
Uzlar ise Avrupa,ya doğru yönelmişlerdir. Deguignes,ye
göre Turkuman(sonradan Türkmen,e dönüşmüştür)
kelimesi adı geçen Kuman boyundan kaynaklanmıştır.
6- Necip Asım ise Türkmen sözünün Türk insanı veya Türk
savaşçısını ifade eden(Türk + man) kelimelerinden
oluştuğunu ileri sürmüştür.
7- Önem kazanan diğer bir görüş de J.Deny tarafından ileri
sürülmüştür. Türk gramerine dayanılarak ele alınan bu
görüşte ,men, veya ,man, takısının yücelik ululuk veya
sonsuz çoğunluk ifade ettiği üzerinde durulmuştur.
Kısacası birleşik bir kelime olan ,Türkmen,in asil veya saf
kan Türk insanını ifade etiği savunulmuştur.
8- Buna benzer bir görüşü de Türk müeliflerinden Hüseyin
Hüsametin ileri sürmüştür.Bu da ,man, takısının yücelik
veya büyüklüğü ifade ettiğini böylece ,Türkmen,
kelimesinin büyük veya yüce Türk anlamına geldiğini
benimsemiştir.
9- ,Osmanlı Türkiyesi, adlı eserinde Claude Cahen Türkmen
kelimesinin Türklerin İslamlaşma döneminde ortaya
çıktığını ve böylece müslüman olan göçebe Türkleri bu
kelime ile henüz müslüman olmayan ve yerleşik düzende
yaşayan medeni Türklerden ayırdedebilmek için
kulanıldığını söylemektedir.
10- Türkmen kelimesi hakkında ortaya atılan çeşitli görüş ve
düşüncelerin bulunmasına rağmen biz Prof. Dr. İbrahim
Kafesoğlu,nun bize daha sağlıklı görülen görüğüne
katılıyoruz. Kafesoğlu Türkmen deyiminin yine dil
gramerine dayanarak ortaya çıkış ihtimalleri üzerinde
durmuş ve bu durumda Türkmen tabirinin ancak halis asil
büyük üstün sağlam.Türk manasına gelebileceğini
benimsemiştir. Biz de bu görüşün doğruluğuna
inanıyoruz.
Aslında özetlemek gerekirse Türkmenler Orta Doğu Anadolu
ve Kafkaslarda yaşayan Oğuzlara verilen isimdir. Zaman zaman
siyasi çevreler Türkiye Türkleri ile hudut aşırı yaşayan Türkleri
ayırmak için özel bir çaba harcamışsa da bu bir yeniliği
getirmemiştir. Zaten şu anda Türkiyede yaşayan Türkler de
Türkmen Oğuz boylarına mensuptur.
İKİNCİ BÖLÜM
VATANDAŞLIK
Irak Devleti,nin Vatandaşlık faktörüne bakışı
Irak devletinin vatandaşa ve vatandaşlık faktörüne bakışı ilk kurulduğu günden
Anayasaları ile belirginlik kazanmıştır.Irak,ın ilk anayasası Kral Faysal,ın onayından
sonra 21 Mart 1925 yılında yayınlanmıştı.
Aslında ilk anayasanın taslağı 1921 yılında ve daha Irak bir devlet olarak teşekkül
etmeden manda rejimi tarafından hazırlanmış,dil, din, ırk, mezhep ayrımı olmadan
bütün vatandaşların eşit olduğunu içermişti. Bu prensip müteakip bütün Anayasalarda
da kaleme alınsa da maddeler arasında çelişkiye düşmekten kurtulamamıştır.Yüksek
Komiser Persi Cox kendi başkanlığında bir ihtisas komisyonu kurarak Anayasa
taslağını hazırlatarak geçici Irak Hükümetine göstermeden dahi İngilterede
Müstemlekeler Bakanlığına göndermişi. Bakanlık bazı düzeltmeler yapıp geri
gönderince ikinci bir komisyon kurulup buna bazı İngiliz memurlar dışında Naci
Süveydi Sason Huskayl ve Rüstem Haydar da alınmıştı. Komisyon bazı konular
hakkında çekinceler kaydetmiş Kral,ın hükümeti denetlemesi prensibi yerine yasama
meclisinin bu yetkiyi almasını önermişti. Müstemlekeler bakanlığı bu düzltmeleri
kabul etmiş ve kesin taslak ortaya çıkmıştı.
Irak halkının okuyup algılaması için Anayasa taslağı İngilizce yanında Irak,ın üç ana
halkının lisanı olan ArapçaKürtçe ve Türkçe olarak yayınlanmıştı.
Bütün bu geçikmelerden sonra Anayasanın kesin taslağı Haziran 1924 tarihinde
kurucu meclise gönderilmiş, oradaki özel bir komisyon tarafından son düzenlemeler
yapılıp 123 madde olarak tamamlanmış ve 10 Temmuz 1924 tarihinde Genel Kurul,a
sevkedilmiş ve onaylanmıştı. Ancak Irak- İngiltere antlaşmasının önce meclisten
geçirilmesi ve Hudutla Petrol konularındaki bazı düzenlemelerin yapılabilinmesi için
Anayasanın ilanı geçiktirildi. Bu bağlamda taslakta 114. madde ile 1914 yılından
itibaren İngilizlerin çıkardıkları kararlar ve daha sonra Kral Faysal tarafından
yayınlanan kararların geçerli olması karara bağlandı.
Irak anayasasına iki tadil getirildi. İlki 29 Temmuz 1925 yılında olup Kral,ın yurt
dışına çıkması ve Parlemento üyelerinin özlük hakları ile , ikincisi ise 27 Ekim 1943
tarihinde 50 madde ile olup bazı hükümlerin değiştirilmesi ve bazı gramer hatalarının
düzeltilmesi ile ilgili idi. Bu tadilden sonra Anayasa 125 maddeye çıkarılmış ve sıkı
yönetim şle ilgili olan 120. maddeye ikinci fıkra ilave edilmiştir. Bu son düzenlemeler
Milet Meclisinin Af ilan edemiyeceği konuların yanında ve başka ülkelerde kabul
gören Anayasal örflerin bir Anayasa prensibi olarak kabul edilmesi, ancak bunun
Milet Meclisi ve Senato tarafından ortak bir oturumda kabul edilmesi şartını
getirmişti.
Bu düzenlemelerle 18. maddedeki Vatandaşlık Hakları ele alınıp Iraklıların genel
olarak eşit olması prensibine açıklık getirerek bunun medeni ve siyasi haklar
olduğunu belirterek Iraklılar arasında hiç bir sebep veya gerekçeyle ayrım
yapılamıyacağını hükme bağlamıştı. Bu düzenlemeyle 18. madde şöyle
değiştirilmiştir:
" Iraklılar medeni ve siyasi haklarını kullanmakta ve üzerlerine düşen görev ve
yükümlülüklerde eşittirler. Aralarında köken, dil,din gerekçesiyle ayrım yapılamaz
sivil ve askeri görev ve memuriyetler özel kanunlarla getirilen istisnalar hariç
yabancılara verilmeyerek yalnız Irak vatandaşlarına verilir"
6.madde Devletin Vatandaşlık faktörüne bakışının en çarpıcı prensibini getirerek
şöyle düzenlenmiştir:
" Iraklılar milliyet,din veya dilleri ayrı olsa da hukuk önünde eşit olarak farksızdırlar."
Anayasanın 16. maddesi bu prensipleri perçinleştirerek:
" Bütün topluluklar Kanunlarla belirlenmiş programlarla uyum içinde kendi
lisanlarında eğitim yapmak için okul açma ve bunları koruma hakkına sahiptirler."
1920 yılında kurulan Irak Seçim Komitesi ilk toplantısını 6 Ağustos 1920 yılında
yapıp Kurucu Meclis,in seçilmesi için gerekeçek kanunu görüşmeye başlamış ve bu
kpmitede Kerkük,ü iki Türkmen üye olan İzzet Paşa Kerküklü ile Hasanfendizade
Hayrulah Efendi temsil etmişti. Ancak kurucu meclisin seçilmesi için alınan karar
Kral faysal,ın tahta çıkarılması işini halletmek için ertelendi.
Irak,a uygulanan Manda kararnamesinin 8. maddesi de Irakta din ve dil yüzünden
ayrım yapılamıyacağı ve Irakta ana lisanlarla eğitim yaoıledilmesi prensipleri yer
almıştı. Bu maddede hiç bir topluluğun kendi lisanıyla eğitim hakkının
gasbedilemiyeceği garantisine yer verildi.
Irak hükümetleri bu güvenceleri her zaman tekrarlamıştır. Örneğin Kral Birinci
Faysal 23 Ağustos 1923 tarihinde tahta çıkışı nedeniyle yaptığı konuşmada din,köken
ve lisandan ötürü kimseye ayrım yapılmaması güvencesini vermiş ve bu hakların
arkasında olduğunu açıklamışt. Irak ile İngiltere arasında yapılan 1922 antlaşması 3.
maddesiyle Irak Kralının Iraklılar arasında her hangi bir gerekçeyle ayrım
yapılmamasının teahüdünü içermiştir. Kral Faysal bu prensiplere bağlı kalarak 11
Haziran 1935 tarihinde yaptığı konuşmada yerel lisanlarla eğitim ve yargı haklarına
değinerek:
" Kürt olsun, Arap olsun, Türk olsun her vatandaş kendi lisanıyla eğitim görmelidir"
demişti.
Irak,ın Cemiyet-i Akvam,a Girişi
İngilterenin Irak üzerindeki mandasının bitimi ve Irak,ın Cemiyet-i Akvam,a girişinin
bir şartı istikrarlı bir hükümetin yanında bazı olmazsa olmaz şartlardı. Şartnamenin
ikinci maddesi milli ve dini azınlıkların korunmasıyla ilgiliydi. Cemiyet ile daimi
manda komitesi arasında geçen uzun müzakerelerden sonra 28 Ocak 1932 yılında
Cemiyet-i Akvam konseyi manda komitesi önerileri ve Irak hükümetinin çıkarması
gereken teahüt bildirisinin metnini onayladı.
Bu önerilen bildiri Millet Meclisi ve Senato tarafından incelenip Anayasayla uyumlu
olduğu saptandı ve 5 Mayıs 1932 tarihinde ortak bir oturumda hükümete bildirinin
çıkarılması yetkisi verildi. Bildirinin som metni Cemiyet-i Akvama sunulunca 19
Mayıs tarihinde onayı alındı ve 30 Mayıs 1932 tarihinde Başbakan Nuri Sait Bağdatta
bildiriyi resmi bir şekilde açıkladı.
Bildiri ve teahüdün 9. ve 10. maddeleri Kürtler ve Türkmenlerin bazı mili haklarının
korunması, Kürtçe ve Türkçenin Arapçanın yanında resmi lisan olarak tanınması ve
Kerkük ile Kifri,ye Türkmen çoğunluklu şehirler olarak işaret etmesine rağmen
Kürtler ve Türkmenler tarafından fazla ilgi ile karşılanmadı. Bunun nedeni teahüdün
bunları azınlık olarak görmesi ve Irak,ın karar mekanizmasında kendilerine ciddi bir
yer verilmemesinin etkin olmasıydı.
Bu teahütlerin uygulaması olarak 74 sayılı yerel Lisanlar kanunu çıkarılarak
Türkmenlerin bulunduğu bölgelerde eğitimin Türkçe yapılması ve bu bölgelerdeki
mahkemelerde Türkçenin kulanılması kararlaştırıldı.
Cumhuriyet Döneminin Milli Topluluklara Bakışı
14 Temmuz 1958 sabahı yapılan askeri darbe mevcut Irak hükümetini devirdi. Peşin
bir karar olmamakla birlikte darbe heyecanına kapılan bazıları genç Kral İkinci
Faysal,ı, veliahdini ve kraliyet ailesinin bazı fertlerini katlederek olayları daha da
alevlendirdi. Irak ordusunu otuzlu ve kırklı yıllarda saran intikam hırsı 1941 yılında
Reşit Ali Geylani hareketine katılan 4 büyük subayı idam ederek Bağdatta savunma
bakanlığı girişinde asan Veli-Aht ve küçük Kral’a vasi olan Abdul-İlah’ın bu
hareketini anımsamaya sevketmiş ve bu darbedede kendini göstererek Başbakanın,
bazı bakanların ve bazı işadamlarının hünharca öldürülmeleriyle sonuçlanmıştı.
Darbenin birinci deklarasyonunda verilen vaitler ve güvencelerden ümitlenen kitleler
yeni hareketi desteklemeye ve darbeye milli ihtilal hareketi adını vermeye başladı.
Hemen hemen bütün vilayetlerden geniş çaplı heyetler Bağdada gelerek karargah
olarak kullanılan Savunma bakanlığı binasını ziyaret edip destek olmaya başladı. Bu
heyetlerin arasında Kürtler ve Türkmenler de vardı.
Yeni iktidar 27 Temmuz 1958 tarihinde geçici bir anayasa çıkararak ilk defa olarak
vatandaşlık eşitliğini iptal ederek üçüncü maddesinde şu hükme yer verdi:
" Irak,ın varlığı bütün vatandaşların işbirliği, haklarının korunması ve hürriyetlerinin
güvenceye alınması esasları üzerine kurulur. Araplar ve Kürtler bu vatanda ortaktırlar
ve Irak,ın birliği çerçevesi içerisinde mili hakları korunur".
Görüldüğü gibi "milli hakları" denince Arapların ve Kürtlerin mili haklarından
bahsedilmektedir. Bu çerçevede Kürtler korunacak bir azınlık olarak değil ilk defa
olarak sadece onlar "ortak" olrak kabul edilerek hak eşitliği ve milliyet,din ve dil
sebebiyle ayrım yapılamıyacağı prensibinden geri adım atıldı.Buna karşı Irak
Türkmenleri ilk defa olarak bir azınlık statüsüne indirilerek isimlerinden dahi
bahsedilmemişti.
Buna rağmen ve açık bir çelişki olarak, geçici anayasa iptal edilen kanun-i
esasinin"Anayasanın" 9. maddesini aynen tekrarlıyarak:
" Hak ve genel görevler bakımından vatandaşlar kanun önünde eşitirler. Aralarında
köken, asılö dil,din veya inanç dolayısıyla ayrım yapılamaz" hükmüne yer verilmişti.
8 Şubat 1963 tarihinde yapılan yeni bir darbe yapılıp Devrim Komuta Konseyi hem
yasama hem yürütme görevini üstlenince yeni hükmü düzenlemek ve ortaya çıkan
boşluğu doldurmak için 29 Nisan 1963 tarihinde 25 numaralı Devrim Komuta
Konseyi kararı yeni düzenlemeler getirmiş, ancak vatandaşlık haklarına değinmiyerek
sadece Konseyin ve Cumhurbaşkanının yetkilerini ele almışti. Bu karar geçici
anayasayı iptal etmemişti.
18 Ekim 1963 de yapılan üçüncü bir darbeyle rejim değişmiş ve yeni hükümet 29
Nisanda karar alıp 10 Mayıs 1964 tarihinde yayınladığı geçici anayasayla eskisini
değiştirmiştir. Bu anayasa 6 defa tadil edilmi, 8 Eylul 1965 tarihinde ve Kürt
meselesinin çözüme kavuşturulması çabalarından ve 29 haziran beyanından sonra ele
alınan ikinci düzeltmeyle genellemeyi ortadan kaldırarak 19. düzeltilmiş maddesinde
şu hükme yer vermişti:
" Iraklılar hak ve genel görevlerde eşittirler, köken,asıl,dil,din veya herhangi bir
sebeple aralarında ayrım yapılamaz. Bu anayasa bir mili ve kardeş birliği içinde olan
Irak halkının kapsamı içinde Kürtlerin mili haklarını kabul eder"."Tadilin birinci
maddesi"
Böylece bu anayasa hakların eşitliği ilkesine tekrar geri dönmüş, ancak Kürt
realitesini de kabul ettiğini içermişti. Görüldüğü gibi genel kural hiç bir ferdi veya
topluluğu dışlamamaktadır.
En son ve yine geçici olan anayasa Arap Sosyalist Baas Partisini iktidara getiren ve 17
Temmuz 1968 tarihinde gerçekleştirilen saray darbesinden sonra ve ayni ayın 30unda
darbeyi yapanların bir bölümünün tasfiye edilmesinden sonra 21 Eylul 1968 tarihinde
yayınlanmış ve eski anayasalrda bulunmayan yeni prensipler getirmişti. Mesela
birinci madde Irak Miletinin Arap milletinin bir parçası olup hedefinin Arap birliğini
gerçekleştirmek olduğu ve hükümetin bu hedef istikametinde çalışacağı kuralına yer
vermişti.
Mili haklar konusuna gelince 21. madde şu hükmü getirmiştir:
" Iraklılar hak ve genel görevlerde eşit olup aralarında köken,ırkdil veya din sebebiyle
ayrım yapılamaz, Arap ve Kürtler dahil olmak üzere hep birlikte Vatanın varlığını
korurlar ve milli hakları Irakın toprak bütünlüğü içinde güvence altına alınır"
Böylece"Arap ve Kürtler dahil" bütün Iraklıların mili hakları kabul görerek açıklık
getirilmese de öbür etnik guruplar istisnaya tabi tutulmadı.
Görüldüğü gibi Cumhuriyet döneminde çıkarılan bütün geçici anayasalar ilk
Anayasada yer bulan çok önemli bir prensüpten vazgeçerek mili lisanlarla özel okul
açma hakkını içermeyerek eğitimin devlet tarafından düzenlenen bir hak olduğunu
içermeye başladı.
Türkmenlerin Devlete bakışı
Irak Türkmenleri hükümetlerle devlet arasında ayrım yapmasını bilmişlerdir. 1920
yılında İngiliz işgaline karşı alevlenen ayaklanmaya fiilen katılmaları ve
ayaklanmanın ilk kıvılcımlarının Telaferden başlaması, hatta bazı tarihçilerin Telafer
hareketinin bu ayaklanmaya ilk esas teşkil etiğini yazmaları yanında Milli hükmün
tesisinden sonra İsyana yeltenmemişlerdir.
Irak hükümetlerinin kuruluş şekilerine ciddi itiraz ve çekinceleri olması ise tabi bir
reaksyondu. Bu bağlamda Kerkük şehri Faysal,ın Kral olarak tahta çıkarılması için
yapılan referandumu boykot etmişlerdi. Kralın tahta çıkış merasimine Kerküklülerden
kimse katılmamış, hata tümü Türkmen olan sanayi lisesi öğrencileri Kral,ın Kerkük,e
ziyaretini büyük gösterilerle protesto etmiş bunun akebinde bu okul uzun seneler tatil
edilmişti.
Müteakip hükümetler zamanında da Türkmenler hep baskı altında tutulmuş, hiç hak
etmedikleri mesnetsiz yorum ve suçlamalarla eziyete tabi tutulmuşlardır. Buna karşın
Türkmenleri barışçı ve kaba kuvvete dayanmayan mücadele ve direnişleri hep
süregelmiştir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER
Uluslarası Sözleşmelerin Genel Hak ve Hürriyetlere
bakışı
İnsan Hakları Evrensel Beyyanamesi Demokratik rejimlerle Dikta rejimleri arasındaki
görüşün ve tatbikatın en önemli ölçüsüdür.
" İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir
kabul etmez haklarının tanınması hususunun" hürriyetin" adaletin ve dünya barışının
temel olması, başlangıcı Beyannemenin ırk,dil,köken veya din özelliğinden ötürü
ayrım yapılmsına kesin olarak karşı olduğunu ortaya koymaktadır.
Bütün uluslararası ahit ve sözleşmeler bu prensiplere sadık klmıştır.Ancak Irak dahil
bir çok ülke bu sözleşmelerin altına imzasını atmakla beraber içeriğine tam ters
davranarak insan haklarını hiçe saymıştır. Aslında bu ülkeler bu anlaşmaları imzalar
imzalamaz bu prensiplere ters düşen kanun ve uygulamalarının artık geçersiz olması
gerektiğini bilmekte ve bu gibi yasalardan bir an önce kurtulmanın yolunu aramanın
üzerlerine bir yükümlülük olduğunu, bu davranışta bulunmazlarsa yetkililerin
uluslararası hukuk nezdinde sorumlu konuma düşeceklerini bilmekteler.
İnsan hakları asırlar boyunca insanlık ailesinin bir kaygı kaynağı olmuştur.1215
yılında İngilterede ilan edilen Büyük Belge bütün özgür insanlara ve vereselerine
temel hürrüyetlerin verilmesini içermekte idi. Arkasından insan haklarının kabulünü
öngören Amerika tecrübesi ve 1789 Fransız ihtilalinin insanlar arasındaki eşitliği
kabul eden prensipleri ve İstanbulda Gülhane Hat-i Hümayunu bu hakların bir
güvencesi olmuştur.
Irak Türkmenleri insan haklarının güvence altına aldığı en doğal insan haklarından
mahrum bırakılmışlar, uluslararası teahütlerin koruduğu hemen hemen hiç bir hakka
mazhar olmamışlar ve bu mahrumiyete devlete başkaldırdıkları veya isyana
kalkıştıkları için değil sırf Türkmen oldukları için maruz kalmışlardır.
Bu bölümde az olsun çok olsun insan topluluklarının hakkettikleri temel haklara ve
Irakta bu haklardan sadece Türkmenler değil, Araplar dahil bütün vatandaşların
mahrum kalışına uluslararası sözleşmeleri inceleyerek değineceğiz.
Uluslararsı camia dikta rejimlerinin yaptığı ve yapacağı tahribatı ve iç savaşlarla
silahlı münazaaların doğuracağı sonuçları göz önüne alarak Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini kabul etmeden bir gün önce 9 Aralık
1948 tarihinde 260 A-D3 numaralı kararıyla Toplu kıyımın önlenmesi ve
cezalandırılmasını 12 Ocak 1951 yürürlük tarihi esasıyla kabul etmiş ve bunu Kurulun
ana sözleşmesinin 13. maddesine dayandırmıştı.
Bu karara göre herhangi bir etnik ,milli veya dini grubun sırf bu gruba ait oldukları
için katledilmeleri veya bedeni eziyete ve tacize maruz bıraklılmalarını toplu kıyım
fili olarak görmüş bunu yapan iktidar mensupları, bürokrat veya normal fertlerin
cezalandırılması öngörülmüştür.
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ:
İnsan hakları Evrensel Beyannamesi 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu,nun 217 A-D3 numaralı kararıyla çıkmış ve zulüm ve kahra
başkaldırmanın alternatif olmaması için insan haklarının kanun güvencesine
alınmasını istemişti.
Birinci Madde bütün insanların hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğduklarını,
akıl ve vicdana sahip olduklarını ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket
etmek durumunda olduklarını içerir. İkinci Madde daha da açıklayıcı olarak herkesin,
ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir inanç, mili veya sosyal
köken, servet, doğuş veya herhangidiğer bir fark gözetmeksizin bu Beyannamede ilan
bütün haklardan yararlanması gerektiğini hükme bağlamaktadır. Beyanname ayrıca
insanların yaşadıkları topraklardaki siyasi ve kanuni rejim dolayısıyla özgür" manda
altında olan veya otonomiye sahip olmayan bölgelerde olsalar dahi bu haklardan
mahrum edilemiyeceklerini kabul etmektedir.
Beyannamenin önemli prensiplerinden biri 7. Maddeyle getirilen hükümdür. Bu
hükme göre herkes kanun önünde eşittir ve kanun korumasından yararlanmalıdır.
İnsanların bu hükümlere aykırı her türlü ayrımcı davranışa veya böyle bir ayrımı
gerçekleştirmek için yapılacak olan kışkırtmalara karşı korunmalıdır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi öteki bütün uluslararası antlaşmaların bel
kemiğini teşkil etmektedir.Bu beyanname 19. Maddesinde yer alan hükümlerle İnsan
Hakları örgütlerine ışık tutmuştur:
" Her ferdin fikirlerini benimseme ve açıklama hürriyetine sahiptir.Bu hak
fikirlerinden ötürü rahatsız edilmek" ülke sınırlarına bakılmaksızın bilgi ve fikirleri
her vasıta ile aramak" elde etmek ve yaymak hakkına sahiptir."
Beyanname her ferdin ülkesinin genel meselelerini direkt veya serbestçe seçilen
temsilciler aracılığıyla idare etmek hakkına sahip olduğunu da içermektedir.
Beyannamede önemli kabullerden biri de iktidarların ancak mili iradeyi yansıtma
durumunda olacağı ve bu iradenin serbest ve peryodik gizli oylamalarla tecelli
edeceği, ayrıca çalışma, sendikalaşma, dinlenme hakkı, Anne ve çocuk hakları, eğitim
ve kültürel hayata katkı haklarına yer verilmesi hususlarıdır.
Beyannamenin 28. Maddesi herkesin bu Beyannamede belirtilen ve güvence altına
alınan hak ve hürriyetlerin tam uygulanmasını sağlayacak bir sosyal ve uluslararası
nizama sahip olma hakkından da bahsetmektedir.
Bu Beyanname 30 maddeden olup her zaman ve her yerde temel hak ve hürriyetlerin
savunması için bir güvence olmuştur.
1963 yılı Birleşmiş Milletler Irkçılıkla mücadele Beyannamesi:
Birleşmiş Miletler genel Kurulu 20 Kasım 1963 tarihinde aldığı 904-D18 numaralı
kararıyla bütün ırkçılık uygulamalarını ortadan kaldırmayı kabul etti.
Beyanname insanların haysiyetinin kabulü ve insan haklarıyla temel hürriyetlerin
korunması prensibine işaret etmekle insanların haysiyet ve haklarda eşit olarak
doğduklarının altını çizdi. Buna göre her insan beyannamede güvence altına alınan
temel hak ve hürriyeten ırk, renk ve mili köken ayrımı yapılmadan yayarlanabilir.
Bu beyannameye göre ırkçılık veya ırk üstünlüğü prensibine dayalı her türlü inancın
bilimsel yönden yanlış olduğu, sosyal yönden tehlikeli ve zalim olduğu tesbit edildi.
Ayrıca bu beyanname Birleşmiş milletlerin dünynın bazı ülkelerinde hala mevcut olan
ırkçılık uygulamalarından duyduğu endişeyi dile getirmiş bu gibi uygulamaların
bazen yasalar ve idari uygulamalrala devam ettiğine dikkat çekmiştir.Beyanname ile
Birleşmiş Miletler acil bir şekilde ırkçı uygulamaların ortadan kaldırılmsı için
titizlikle uğraşacağını belirtmiştir.
Bu Beyanname insanlar arasında ırk, renk veya etnik köken yüzünden ayrım
yapılmasının insanlık haysiyetine saldırı olduğunu ve bunun Birleşmiş Milletler
tüzüğüne ve İnsan hakları Evrensel Beyannamesine aykırı olduğu için kınanması
gerektiğini hükme bağlamıştır.
Bu Beyanname ile bütün devletlerin, müesseselerin, cemaat ve fertlerin temel hak ve
hürriyetler konusunda ve insanlara yapılan uygulamalarda ırk, renk veya etnik köken
yüzünden ayrımcılık yapamıyacağı veya böyle bir ayrımı teşvik edici faaliyetler
içinde yer alamıyacağını belirtmiştir.
Beyannamenin 3. maddesi ırk veya etnik köken yüzünden ayrım yapılmasının
yasaklanması için gereken önlemlerin alınması gerektiğini ve böyle bir ayrımın özel
olarak medeni haklar, vatandaşlık, eğitim, din, meslek ve konut konularında olmaması
gerektiğini ele almaktadır. 4. madde ise bütün ülkelerin bu bağlamdaki politikaların
gözden geçirilmesini ve böyle uygulamaların ortadan kaldırılmasını öngören yasal
düzenlemeleri yapmak durumunda olmasını hükme bağlamaktadır.
5. madde de ırk ayrımı ve bundan kaynaklanan ırkçı izalasyon politikalarının bir an
önce bitirilmesini istemekte" 6. madde ise ırk, renk veya milli kökenin vatandaşlık
haklarına gölge düşürülmesine yol açmaması ve insanların siyasi haklarını
kulanımaktan aciz kalmamalarının temini için gereken önlemlerin alınmasını şart
koşmuştur.
Bu Beyanname bir de her hangi bir ırk ayrımı durumunda vatandaşların bağımsız
yargı organlarına müracaat edebileceklerini belirtmek yanında her hangi bir ırk
üstünlüğü veya imtiyazının propogandasını yapan örgütlerin ve uygulamaların
kınanmasını talep etmiştir.
Birleşmiş Milletler kararıyla bütün Irkçılık uygulamalarına son verilmesi
Evrensel Beyannamesi:
Bu Beyanname Birleşmiş Miletler Genel Kurulunun 21 Aralık 1965 tarihli ve 2106
XX numaralı olan ve 4 Ocak 1969 tarihinde yürlüğe geçmsi öngörülen kararıyla kabul
edildi. Bu Beyanname de eskisi gibi insan haysiyetinin korunması ve özgür olarak
yaşama hakkına sahip olduğunu ırk, renk, cinsiyet, dil veya din dolayısıyla ayrıma
tabi tutulamıyacağını ve bu gibi uygulamaların yasaklanmasını kararlaştırmıştır.
Beyanname bütün dünya ülkelerinden böyle bir uygulamayı yapmamalarını ve
yaşatmamalarını istemekle bu gibi ayrım politikalarını özendiren uygulamalardan da
kaçınmalarını talep etmektedir.
Bilindiği gibi bu beyanname Irak hükümeti tarafından da onaylanınca Irak hükümeti
Irak Türkmenlerinin kültürel haklarının kabulüne sebep olmuş, ancak Irak
hükümetinin ırkçı asimilasyon politikaları yüzünden bir sene gibi kısa bir müddet
içinde geri lınmış ve yürürlükten kaldırılmıştır.
Uluslararası Medeni, Politik, Ekonomik, Sosyal Ve Kültürel Haklar Antlaşması:
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 16 Aralık 1966 tarihinde 220A ve 2200 D-21 nolu
kararlarla iki ahit,e de imza atmıştır. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar ahdi
tüzüğün 27. maddesine göre ve 3 Ocak 1976 da uygulanmak üzere, ikincisi ise
Medeni ve Politik haklar konusunda olup 49. madde gereğince ve 23 Mart 1976
tarihinde uygulamak üzere çıkarılmıştı.
Her iki antlaşma bütün halkların kendi kaderlerini belirlemeleri hakkını ve antlaşmada
taraf olan bütün ülkelerin bu temel haklara saygı göstermesi ve koruması gerektiğini
içermektedir. Ayrıca ırk, renk, cinsiyet, dil, din veya politik olsun olmasın fikir
hürriyeti bu antlaşmalarla güvence altına alınmıştı.
Antlaşmaların 19.maddesi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde olduğu gibi
insanların kendi fikirlerini benimsemelerini ve bunu açıklamakta her hangi bir baskıya
maruz kalmamaları gerektiğini içermektedir. 20. madde ise ırkçı görüşlerle her hangi
bir mili veya dini topluluğa nefret göstermek veya nefrete teşvik etmekle düşmanlık
ve kaba kuvvete davetin yasaklanmasını öngörmüştür.
Irk Ayrımını yasaklayan 1973 yılı Uluslararası Antlaşması:
Bu antlaşma Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 30 Kasım 1973 tarihli 3068 D-28
kararıyla 18 Temmuz 1976 uygulama tarihli olarak tüzüğün 15. maddesi gereğince
karara bağlanmış ve imzaya açılmıştır.
Bu antlaşmanın birinci maddesine göre antlaşmayı imzalayacak ülkeler ırk ayrımının
bir insanlık suçu olduğunu ilan etmekte ve ırk ayrımı ve ırkçılık babında olan
uygulama ve politikaların ikinci maddede belirtildiği şekliyle uluslararası hukuka ve
Birleşmiş Milletler tüzüğne ters düştüğünü açıklamakta ve barış ile uluslararası
güvenliğini tehlikeye düşürdüğünü kabul etmektedir. Bu antlaşmayı kabul eden
ülkeler ırk ayrımı yapan örgüt ve fertlerin de suç işlediklerini kabul etiklerini
belirtmektedir.
İkinci madde bu suçları sıralıyarak bunların arasında etnik gruplara bağlı fert veya
cemaatlerin hayat ve şahsi hürriyetlerine kastedilmesi, öldürülmeleri, eziyete maruz
bırakılmaları, zorunlu biçimde kötü koşularda ölüme terkedilmeleri, ülkenin siyasi,
sosyal, ekonomik ve kültürel hayatına katılımlarının önlenmesi, çalışma ve eğitimden
mahrum bırakılmaları, ülkeyi terketme veya ülkeye geri dönmelerinin önlenmesi ve
fikirlerini açıklamaları konularını saymıştır.
6. madde de üye devletlerin ırk ayrımını yasaklama ve bu uygulamaları cezalandırma
doğrultusundaki Güvenlik Konseyi kararlarını kabul etmeyi teahüt ettiklerini
içermektedir. 19 maddeden oluşan bu antlaşma vatandaşların ayrıma tabi tutulmadan
haklarını kullanmakta güvence altına alındıklarının diğer bir temeli de tesis etmiştir.
1978 Yılı Irk ve Irkçılık Beyannamesi:
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü genel kurulu da 27 Ekim 1978
tarihinde ve 20. devresi sonunda ırk ve ırkçılıkla ilgili bir beyanname yayınlayarak
bütün halk ve insan topluluklarının medeniyete katkıda bulunduğunu belirterek İnsan
Hakları Evrensel Beyannamede ve Irkçılığı ve Irk Ayrımını yasaklayan belgelere
rağmen bu bağlamda bir çok uygulamalar olduğundan kaygılı olduğunu gösterdi. Bu
Beyanname dünyada hala ırkçı uygulamaların varolmasının endişe ile izle izlendiğini
ve bu uygulamaların derhal ve vakit geçirmeksizin kınanması gerektiğini izah eti.
Örgüt, beyannamede bu gibi uygulamaların yeni uluslararası düzene uygun olmaması
yanında İnsan Haklarına bir saldırı olacağını ve bu uygulamaların aynen toplu kıyım
cinayetleri gibi cezalandırılması gerektiğini tesbit etti.
Beyannamenin 6. maddesi insan haklarının korunmasında en büyük rolün devletlere
düştüğünü ve ırk ayrımını kökünden yok etmek için yasal ve idari önlemler almak
drumunda olduğunu ifade etti. 9. madde ise bütün insanların ve halkların ırk, renk ve
köken farklılıklarına bakılmadan haysiyet ve haklarda eşit olduğunu tekrarlayarak
buna karşı olan uygulamaların devletler hukukuna aykırı olduğunu belirti.
Bu beyanname 10 maddeden oluşarak ilan edildi ve insan haklarını savunan örgütlerin
destek ve beğenisini kazandı.
1981 Yılı Aşırılık ve Din-İnanç esaslarına göre ayrımcılığı yasaklayan
Beyanname:
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 25 Ekim 1981 tarihinde bu beyannameyi 36.55
numaralı kararıyla ilan edip bütün insanlık ailesindeki eşitlik ve haysiyet kavramlarına
yer vererek fikir, vicdan ve inanç hürriyetini güvence altına alarak bu konularda ayrım
yapmayı kınadı. Beyanname ibadet etme ve dini toplantılar yapmak dahil hayır
kurumlarının korunması ve eğitimin serbest bırakılmasınıistedi.
8 maddeden oluşan bu beyanname fikir ve inanç hürriyetinin korunması ve etnik veya
dini sebeplerle ayrım yapmanın yok edilmesi yolunda Birleşmiş Milletler prensipleri
Ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi,nin getirdiği fikirleri kuvvetle destekledi.
UNESCO örgütünün Beşeri gen ve insan hakları Evrensel Beyannamesi:
Birleşmiş Milletlere bağlı UNESCO mrgütü 11 Kasım 1997 tarihinde bu
beyannameyi yayınlayarak insan ailesinin genetik özeliklerinin korunması ve insan
haysiyetine aykırı olan deney ve araştırmaların caiz olmadığını vurgulayarak insanlara
genetik özelliklerinden dolayı hakaret etme veya ayrım yapmanın ve bu gibi
toplulukların temel hak ve hürriyetlerinin gasbedilmesinin mümkün olamıyacağını
açıkladı.
İslami İnsan Hakları Beyannamesi:
1999 yılında İslam Konferansı Örgütünün Dışişleri bakanları Kahirede yaptıkları
toplantıda bir İslami İnsan Hakları Beyannamesi yayınladılar. Bu beyannamenin
birinci maddesi insanlığın aslında bir aile olduğu ve insani haysiyet ve görevlerle
yükümlülüklerde eşit olduğunu, insanlar arasında ırk, renk, dil, cinsiyet, dini inanç ve
siyasi görüşlerinden ötürü ayrım yapılmasının kabul edilemez olduğunu belirtti.
Ayrıca beyanname kadınlar ve erkeklerin haysiyet, hak ve görevlerde eşit olduklarını
ilan ederek her insanın nefsi, dini ehli ve fikir hürriyetinin güvenceye alınmış bir
şekilde yaşama hakkına sahip olduğunu, ülkesinin kaderinde söz sahibi olması
gerektiğini vurguladı.
2001 Yılı Irkçılığa karşı Kahire Beyannamesi:
19-22 Temmuz 2001 tarihinde ırkçılığa karşı evrensel konferans hazırlıkları
çerçevesinde Bölgesel Arap hazırlık Kongresi, Kahire Beyannamesiyle bütün ırkçı
söylem ve uygulamaları kınayarak kültürel ve dini ayrıcalık ve çoğunlukların
korunmasını istedi.
Beyannameni ikinci bölümü Arap hükümetlerinin mili, etnik, kültürel, dini ve
mezhebi azınlıkların korunmasında pek başarılı olmamaları yüzünden ayni ülkelerde
yaşayan insanlar arasında ekonomik, kültürel ve sosyal dengesizliklerin oluşumuna
sebep oldukları ve bunun doğal neticesi olarak iç savaşlar ve çatışmaların meydane
geldiğine dikkati çekti. Bu uygulamalar tabi ki beraberinde geniş ölçülerde insan
hakları ihlallerini de getirerek düşmanlıkların körüklenmesine ve barışın yara
almasına sebep olmuştur.
Kongre ayrıca başta tam eşitlik olmak üzere insan haklarının korunması ve güvenceye
alınmasıyla siyasi, kültürel, ırki ve dini çoğulculuğun korunması ve vatandaşlık
haklarının teminat altına alınması prensibine de yer verdi. Çıkarılan beyanname bütün
dayatma ve sindirme politikalarını ve Arap ülkelerinde azınlıklara saldırıyı kınadı,
ayrıca toplu kıyım ve zorunlu göç ve özgürlükleri yoka saymanın kabul edilemiyecek
olduğunu açıklayarak azınlıkların korunması ve Birleşmiş Miletler Azınlık Hakları
Bildirgesindeki haklarını tam olarak kullanmalarına yardımcı olunmasını istedi.
2001 Durban"Güney Afrika" ırkçılıkla mücadele konferansı:
Irkçılık ve yabancılara nefret edilmesiyle mücadele edilmesi evrensel kongresi 31
Ağustos- 7 Eylul 2001 tarihinde Güney Afrikanın Durban kentinde yapıldı. Ortadoğu
münazallarının ve anti samism tartışmalarının geniş fikir ayrılıkları gölgesi altında
yapılan kongre ara çözümler bularak iki beyannameyi benimsedi. İlk beyanname bir
prensipler deklarasyonu öteki ise 160 katılımcı ülkenin kabul ettiği ırkçılıkla
mücadele beyannamesi idi.
AZINLIKLARIN KORUNMASI
Türkmenler ve Kürtler kendilerine verilen AZINLIK vasfını hiç sevmemişler ve
Irak,ın genel prespektifi içinde esas konuma sahip miletler olduklarını
hissetmişlerdir. Bu sebepten dolayı Irak,ın manda rejiminden kurtulup Cemiyet-i
Akvama girişini temin etmek için verdiği teahüdü de bundan dolayı çok hoşnut olarak
karşılamımışlardı.
Ancak Irakta en büyük topluluğun Araplar olduğunu kabul etmek lazım. Hal böyle
iken öteki milli topluluklar da haliyle azınlık olarak kabul edileceklerdi.
Kürtler bu konumu hafifletmek için çaba göstermiş ve kendilerinden geçici
anayasalarda Vatanın Ortakları olarak bahsettirmeyi başarmışlarsa da anaysanın öteki
maddeleri vatandaşlar arasında milliyet, dil veya kökenden ötürü ayrım
yapılamıyacağını hükme başlamıştır. Böylece temel hak ve hürriyetlerde doğal olarak
ekseriyetle azınlık arasında bir fark doğmayacaktı.
Ancak medeni insanlık camiası çoğunluğun azınlığa musallat olması ihtimalini ve
çoğunluk tarafından olmasa da politikacılar tarafından siyasi gerekçeler ve inanç
nedeniyle azınlıkların mağdur duruma düşürülebileceği imkanını görerek azınlıkların
korunması ve ırk ayrımı ile toplu kıyımların uluslararası cinayet olarak kabul edilmesi
cihetine gitmiştir.
Mili Azınlıklara mensup bireylerin haklarına yönelik 1992 Beyannamesi:
Birleşmiş Miletler Genel Kurulu 18 Aralık 1992 tarihinde aldığı 47-135 numaralı
kararıyla Milli ve Etnik Azınlıklar ile Dini ve Lisan Azınlıklarıa mensup şahısların
haklarını garantiye alan Beyannameyi kabul etmiş ve açıklamıştır. Etnik, dini ve milli
azınlıklara mensup şahısların hakları konusundaki Uluslararası Ahit,in 27.
maddesinden ilham alarak birinci maddesinde bütün ülkelerin azınlıkları korumayla
yükümlü olduklarına karar vermiştir. Bu karara göre azınlıkların etnik konumları,
kültürel , dini ve milli kimlikleri korunacak ve bu kimlikler desteklenecekti.
İkinci madde milli, etnik ve dini azınlıklara mensup şahısların kendi kültür varlıklarını
yaşamaya hakkı olduğunu ve açık olsun gizli olsun kendi lisanlarını kullanmakta
serbest olduklarını hükme bağlamış, ayrıca ülkenin kültürel etkinlikleri, dini sosyal ve
ekonomik hayatına katkıda bulunmaları uygun bulunmuştur.
Bu beyannamenin en önemli prensiplerinden biri de azınlıklara mensup şahısların
mili ve bölgesel platformlarda kendi azınlıklarını ilgilendiren kararlarda rol
oynamaları, katkıda bulunmaları ve kendi bölgeleriyle ilgili kararlara katılımlarının
sağlanması olayıdır. Bu azınlıklar bahsi geçen beyannameye göre kendilerine özgü
konseyler teşkil ediğ bunları devam etirebileceklerdi.
Zaman zaman hükümetler veya bazı teorisyenlerin milli azınlıkların başka ülkelerdeki
mili topluluklarla olan ilişkileri polemik haline dönüştürülmüştü. Bu gibi
bağlantıların esas vatanlarındaki fikir mozaiğini ve kültürel hareketi zenginleştireceği
gözardı edilmişti.
İşte bu beyanname bu polemiğe son noktayı koyup önemli ve bağlayıcı bir hüküm
getirerek ikinci maddenin beşinci fıkrasında şu hükme yer vermişti:
" Azınlıklara mensup olan şahıslar cemaatlerinin başka fertleriyle ve başka azınlıklara
mensup şahıslarla ilişki ve serbest iletişim kurma hakkına sahiptirler.Ayrıca ayrım
yapılmadan ayni mili, etnik, dini bağları veya lisan bağlarını paylaşan öteki devletler
vatandaşlarıyla hudut aşırı ilişkiye girmekte serbestirler."
Mili, dini veya etnik azınlıklara mensup şahısların haklarını koruyan
beyannamenin etkin konfirmasyonu:
Birleşmiş Milletler Genel kurulu 12 Aralık 1997 tarihinde 52-123 numaralı kararıyla
adı geçen beyannamenin konfirme edilmesini ve azınlıklara mensup şahısların temel
hak ve hürriyetlerini serbestçe ve etkili biçimde kullanmalarının teminini hükme
bağladı. Buna göre etnik, milli ve dini azınlıklar kanun önünde eşit olarak serbest
olacaklar ve bu ayrıcalıklarından dolayı kendilerine her hangi bir ayrım
yapılmayacaktır.
Karar bütün ülkeleri bu hakların korunması için gereken önlemleri almaya ve iradeyi
kulanmaya çağırdı.
Görüldüğü gibi bu beyanname devletlerde yasama veya yürütme organlarının bu
haklara aykırı olarak hareket edebilecekleri ihtimali veya bir azınlığın öbür azınlığa
musallat olabileceği ihtimalini görmüş ve beşinci maddesinde insan haklarının
korunması, tolerans ve anlaşmanın hakim kılınması prensibinin hem hükümetler hem
d birbirleri arasında azınlıkların görevi olduğunu hükme bağlamıştır.
Mili Azınlıkların Korunması hakkında Genel Çerçeve anlaşması-1994:
Bu anlaşma Kasım 1994 tarihinde Strasburg,da Avrupa Konseyi tarafından
açıklanmış, Avrupa Konseyine üye ülkelerle 9Ekim 1993 yılı Viyanna
beyannamesine göre anlaşmayı onaylayacak ülkeleri hükümlerine bağlamıştı.
Bilindiği gibi bu beyanname Avrupa devlet ve hükümet başkanları tarafından
onaylanmış ve bu ülkelerde yaşayan azınlıkların korunması yükümlülüğünü
getirmişti.
Anlaşmaya göre milli azınlıkların temel hak ve hürriyetlerinin korunması uluslararası
güvenceye alınan insan hakların bölünmez bir parçasıdır. Bu bağlamda azınlık
mensupları kültürel ve sosyal haklarını hiç bir engel olmadan kullanacaklardır.
Devletler azınlık mensupları dahil bütün vatandaşları eşit olarak görecek ve dil veya
ırk özeliği nedeniyle ayrım yapılmadan eşitlik sağlanacaktır. Azınlıklarla Çoğunluk
mensupları arasında ekonomik, sosyal ve siyasi fırsatlar da eşit olacaktır.
Bu anlaşma insani ilişkilerde temel unsurun karşılıklı saygı olduğunu ve anlayış ve
toleransın doğru diyaloglar için hayırlı vesile olacağını kabul etmiştir.
İNSAN HAKLARI VE AZINLIKLARIN KORUNMASI
KONUSUNDA IRAK,IN UYGULAMALARI
Irak hükümetleri bütün bu uluslararsı anlaşma ve ahitlerde güvenceye alınan ve İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi ile kabul edilen temel hak ve hürriyetlerin hemen
hemen hepsini hiçe saymış ve Türkmenler dahil bütün toplulukların temel haklarını
gasbetmiştir.
Uluslararası Af örgütü veya İnsan Hakları Organizasyonları ile İnsan Hakları Gözetim
Komisyonlarının yanında Birleşmiş Milletlerce teşkil edilen tahkikat ve Araştırma
komitelerinin raporlarına bakacak olursak Irak hükümetlerinin bu bağlamda işledikleri
cinayetlerin vehameti açık bir şekilde göze çarpacaktır.
Amerika Birleşik Devletlerin Dışişleri Bakanlığının 1999 yılı raporu, Irak
hükümetinin akıl almaz uygulamalarını ve bu arada Kerkük,de Araplaştırma ve
asimilasyon politikasını gözler önüne sermektedir. Bu rapor konutlara zor kullanılarak
girilmesi, Türkmen ve Kürtlerin ana topraklarından uzaklaştırılmaları ve azınlıkları
yurtlarını terk etmeye mecbur etmek için çocukların rehin tutulmaları konularına
açıklık getirmektedir.
İkinci Körfez savaşından sonra insan hakları komisyonları ve insan haklarını
araştırmak için görevlendirilen özel raportörün raporları yılar boyu bu uygulamaları
tesbit etmiş olduğu gibi 2001 yılı Irakta İnsan Hakları durum raporu da Irak
hükümetini insan haklarına saygılı olmaya ve milli ve dini azınlıkların temel haklarına
olan ihlalerini durdurmaya çağırmıştı. Bu arada rapor derhal Kürt, Asuri Ve
Türkmenlere karşı yapılan mezalimin durdurulmasını, Kerkük ve Hanekinden olan
zorunlu göçlerin ve güneydeki Ahvar bölgesindeki sulu arazi sakinlerine karşı
uygulanan politikaların değiştirilmesini önemle talep etmişti.
2002 yılı raporu da insan hakları ihlalerini ve Türkmenlerle öteki milletlerin
çektikleri eziyetleri detaylı olarak açıklamış, zorunlu göç, Altu Köprü ve
Tuz Hurmatu gibi Türkmen şehirleri etrafında milli konumu değiştirmek
için iskan bölgeleri tesisi ve Türkmen şehirleri, köyleri ve semtlerinin
isimlerinin değiştirilmesi konularına dikkat eçkmişti.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Türkmenlerin Siyasi Mücadelesi
Irak Türkmenlerinin Siyasi Mücadele Tarihi
Irakta ilk ulusal hükümetler kurulduğunda etnik katılıma yer verildi. Bu bağlamda 25
Ekim 1920 tarihinde Bağdat eşrafı reisi Aburrahman el-Geylani başkanlığında ilk
geçici hükümet kurulunca Türkmenlerden İzzet Üaşa Kerküklü Milli Eğitim ve sağlık
bakanlığına atandı. Kerküklü daha sonra 29 Ocak 1921 de kurulan ikinci hükümete
bayındırlık bakanı olarak atandı, ancak Nisan 1922 tarihinde istifa ederek
Türkmenlerle Irak hükümetleri arasındaki uçurumun başlangıcına şahit oldu.
Kerküklü,den sonra oldum olası Irak hükümetlerine hiç bir Türkmen bakan alınmadı.
Kerkük ve öteki Türkmen bölgelerinde milli ruhun şahlanmasını önlemek için İngiliz
kuvvetleri bir mesaj ulaştırmak isteyerek lejyoner Tiyari kuvvetlerini de alet ederek 4
Mayıs 1924 sabahı Kerkük,ün büyük çarşısında bir kavga çıkararak olayları başlattı.
İngiliz kuvvetleri bu kavgadan sonra kışlalarına çekilip tekrar büyük kuvvetlerle şehre
dönmüş ve Tiyarilere de serbest hareket emri vererek yağma ve saldırılara başlayarak
Türkmenleri evlerine kadar takip ederek ailelerinin gözü önünde katletmeye
başladılar.
Irak polis kuvvetleri araya girerek sokağa çıkma yasağı ilan etti Bunun başlıca sebebi
hükümet çevrelerini yüzlerce Türkmenin köylerden şehir merkezine yöneldiğini ve
soydaşlarını korumaya ve destek vermeye kararlı olduklarını görmesi idi. Bunu
önleyen hükümet güçleri uçaklarla Türkçe kaleme alınan bildiriler atarak ehaliyi
sükünete çağırdı. Milli infial karşısında zararları tesbit etmek için bir komite kuran
hükümet, zarar görenlere adil tazminat verileceğini vadeti. Gerçekten de Irak
hükümeti zarar gören veya hadiselerde hayatını kaybedenlerin ailelerine dağıtılmak
üzere bir miktar nakit tahsis etse de o zamanın yetkilileri ve Belediye Başkanı bu
tahsisatın çok az bir miktarını dağıtarak geriye kalanı zimmetlerine geçirdiler.
Bu kasvet Türkmenleri sindirmeye yetmeyince ve hükümet güçleri bazı aydın kişiler
ve öğretmenlerin Türkmenleri temel haklarını savunmaya çağırdıkların görünce
bunlardan bir kısmını ürgüne göndererek özel olarak Basra ve Nasiriye gibi güney
vilayetlerine tayin ederek buralarda iskan etmeye mecbur etti. Bu vilayetlerin uzaklığı
ve oradan Kerkük,e ulaşmanın zor olduğunu hesaplayan hükümet olayların durulması
ve sakinleşmesini bir süre bekledikten sonra bunların tekrar Kerkük,e dönmelerine
izin verdi. Ancak bunlardan bir bir kısmı zaten daha önceden istifa ederek Kerkük,e
kendi imkanlarıyla dönmüşlerdi.
Hükümet bu uygulamayı 1936 yılında yaşanan olaylardan ve Reşit Ali Geylani,nin
1941 yılındaki ayaklanması hadiselerinden sonra da yapmış, özel olarak
öğretmenlerin uzak vilayetlere tayinini çıkarmıştı. Bu tayin edilenlerin başında milli
ruhu körükleyen ve Yerel Lisanlar kanunun doğru bir şekilde uygulanmasını
isteyenler öğretmenler geliyordu.
12 Temmuz 1946 tarihinde Irak polisi Kerkük,ün Gavurbağı denilen bahçelerinde
miting yapan ve bu mevkide aileleri ve çocuklarıyla birlikte toplanan Irak Petrol
Şirketi işçileri üzerine ateş açarak bir çok ölü ve yaralı bırakarak çekildi. Kerkük,de
yayılan infial ve kızgınlık üzerine Irak hükümeti bir tahkikat komisyonu kurarak işten
çıkarılan işçilerin tekrar işlerine dönmelerini kararlaştırdı ve olaylara sebep olanlardan
bir kısmını tutukladı. Ancak tutuklanan polislerin hepsi düzmece bazı yargılamalardan
sonra serbest bırakıldı.
1950 yılında Irak hükümeti Kerkük ve öteki Türkmen bölgelerindeki eğitim
müdürlüklerine gönderdiği genelgede Türkçe tedrisatın durdurulması ve Türkçe ders
açıklamalarının azaltılmasını istemişti. Bölgedeki kültürel tesislerin sindirilmesi
çabaları içinde 1954 yılında Tuz Hurmatu,da Türkçe kitap ve dergilerin dağıtımını
sağlayan kitabevi yakıldı.
1957 yılında nüfus sayımı yapılmadan hükümet çevreleri Kerkük, Erbil ve başka
Türkmen bölgelerinde Türkmen mevcudiyetini ve dürüst bir saım isteyenleri
sindirmek için bazı tutuklamalar yaparak genelikle Türkmenlerin oturdukları
kahveler gözetim altına alınarak Türkmen ailelerin korkması ve nüfus sonuçlarının
çarpıtılması istendi.
1958 Temmuzunda yapılan darbden sonra Irakta cumhuriyet kurulmuş ve bundan
ümitlenen Türkmenler artık bütün vatandaşların eşit olarak temel hak ve hürriyetleini
kulanacak bir konuma geleceğini beklemişlerdi.Bu arada Türkmen aydınlarından bir
ekip bu ümidi yansıtarak çıkardıkları haftalık gazeteye " Beşir" ismini vermişlerdi. 23
Eylul 1958 tarihinden yayın hayatına giren bu gazete 17 Mart 1959 tarihinde
yayınlanan 26. sayısını çıkardıktan sonra resmi bir kararla kapatıldı.
Darbeden iki hafta sonra bir Türkmen heyeti Bağdat,da yeni idareyi kutlamaya gitti.
Bu heyete Kerkük, Erbil, Musul, Telafer, Tuz Hurmatu, Kifri ve öteki Türkmen ilçe
ve kasabalarından katılan bir çok Türkmen vatandaş katıldı. Geceleri sokağa çıkma
yasağı uygulamasının devam etmesine rağmen özel izin alınarak gece yola çıkan
kafile yüzlerce arabayla sabah erken Bağdat,a vararak "Yeni Bağdat" bölgesinde
belirlenen bir noktada bekleyerek sokağa çıkma saatlerinin sona ermesini ve halk
lideri Ata Hayrullah,ı beklemeye koyuldu. Türkmen lider, heyete Mühendislik
fakültesi önünde belirli bir yere kadar öncülük eti. O noktada Bağdat,da bulunan
Türkmenlerin de katılımı sağlanarak, dövizler ve pankartlar açılarak yeni hükümetin
karargahı olan savunma bakanlığı binasına yönelmeye başlandı. Darbenin lideri
Başbakan Abdul-Kerim Kasım heyeti karşılayarak bakanlığın büyük salonunda bir
konuşma yaparak Iraktaki bütün milletlerin kardeşçe yaşamalarından bahisle
Türkmenlerin de artık temel hak ve hürriyetlerine kavuşacaklarının müjdesini verdi!
Ancak özel olarak Kerkük,de Türkmenleri kışkırtmak için türlü çabalar sarfedilmeye
başlamış ve bu sinsi politika uygulanmaya başlamıştı. Türkmen kahve ve
kıraathanelerine saldırıların ardı arkası kesilmiyor ve Türkmen aydınları taciz
ediliyordu. Şehrin korunmasıyla görevli askeri cihetlerin karşı koymasına rağmen
Kerküke ziyaretine izin verilen Mustafa Barzani,nin ziyareti esnasında üzücü olaylar
yaşanarak İnzibat Amiri Hidayet Arslan 25 Ekim 1958 tarihinde bir kalp krizi sonucu
hayatını kaybeti. Sevilen bir Türkmen şahsiyeti olan Arslan,ın vefatı Türkmenler
arasında büyük üzüntü ve kızgınlık yaratarak şiddet olayları ve çatışmaların
başlamasına yol açtı. Cenaze sırasında yaşanan gösteriler üzerine askeri güçler bazı
göstericileri ve öğrencileri tutuklayarak olayları bastırmaya kalkıştı. Arslanın
ölümünün kırkıncı gününde yaoılan anma töreni de onbinlerce Türkmenin katıldığı bir
gövde gösterisine dönüştü.Bağdat radyosu Türkmence Kısmının açılışı Türkmen Milli
haklarının bir dönüm noktası oldu. 1 Şubat 1959 da Türkmen Bayan spikerin "Burası
Irak cumhuriyeti Radyosu.Türkmence Kısmı" anonsu yüzbinlerce Türkmenin
coşkulu tezahuratıyla karşılandı. Bu yayın ilkin yarım saat olarak başlatıldı, sonraları
ört sate kadar uzatıldıysa da Baas rejimi döneminde azaltılmaya ve o çok değerli
edebi ve kültürel içeriğinden yoksun bırakılmaya terk edildi. Televizyonda da
Türkmence yayın Kültürel hakların kabulünden sonra genişletildiyse de gitgide
azaltılarak anlamsız bir konuma sokuldu.
Öğrenci Birlikleri seçimleri de Irakta başgösteren komünist yayılmacılığının önüne
bir set germişti. Kerkük,de yapılan ilk orta ve lise okularının Talebe Birliği
seçimlerinde bütün sandalyeleri Türkmenler kazanınca hükümet çevrelerini bir telaş
sardı. Haliyle bütün okuların Talebe birliği başkanlarının yanında Genel başkan da
Türkmenler arasından seçilmişti. Arkasından Öğretmenler sendikası seçimleri geldi
ve bu seçimlerde Bütün Irak vilayetlerinde Komünist listeler kazanmışken sadece iki
vilayet direnmiş ve komünizme teslim olmamıştı: Kerkük ve Ramadi. Kerkük listesini
Türkmenler, Ramadi,yi ise Milliyetçi Araplar kazanmıştı.
Türkmen kadını da komünist dalgaya gögüs germe de geri kalmamıştı, Komünist
eğilimli Irak Kadınları Genel Birliği listeleri bütün vilayetlerde kazanırken Kerkük
buna geçit vermemiş ve komünist propoganda ve eğilimlere prim verilmemişti.
Belediyeler Bakanı Nezihe Düleymi Kerkük,e yaptığı ziyarete Kerkük kadınlarıyla
toplanmak istemiş, ancak duyduklarından kızgınlık duyarak toplantıyı apar topar
terketmiş ve yoldaşlarına Kerkükte parti sloganlarını yerleştiremedikleri için
çıkışmıştı.
Buna karşın Komünizm dalgasına karşı koyan Cumhuriyet Kadınları Örgütü büyük
ilgi görmüş ve Kerkük,deki sorumluları yoğun katılımı nedeniyle dehşete
düşürmüştü.Bu örgüt yıllar boyu çok büyük hizmetlere imza atarak Kerkül,de ve civar
köylerde aileler ve öğrencilere unutulmaz hizmetler götürmüştü.
Bu arada Türkmenlere karşı düzenlenen antrikaların ardı arkası kesilmiyordu.
Kerkük,de etnik yapının değiştirlmesi ümidini güden güçler Bağdattaki merkezi
idareye türlü itham ve isnatlar ulaştırmaya devam ediyordu. Bu bağlamda
Türkmenlerin ileri gelenlerinin evlerine baskınlar düzenliyerek sözde ruhsatsız
silahları aramak üzere bir teftiş kurulu görevlendirildi.
Bir kaç subaydan oluşan Kurul, 26 Aralık 1958 tarihinde Kerkük,e uçakla vardı. Ayni
tarihli Genel Askeri Hükümdar,ın 393 numaralı telgrafı gizli tutulan bazı evlere
baskın düzenleneceğini bildiriyor, ancak Kerkük,de askeri ve sivil idareler bunların
hangisi olduğu konusunda bilgilendirilmiyorlardı. Ancak bazı sivilerin bundan
haberdar oldukları aşikardı. Nitekim 40 kişilik bir Türkmen karşıtı topluluk bu evlere
Kurul dahi gelmeden önce gelmiş ve çevrelerinde toplanmıştı. Bunlar kapıları kırarak
veya bahçe duvarlarından atlayarak bu evlere girmişti. Kurul ile birlikte gelen polis
komiseri daha sonra verdiği raporda 42 kişinin ismini vererek bunların yaptıkları
tahribattan bahseti.
Aranan evler, ilk üçü Türkmen olan İbrahim Neftçi, Emekli Albay Ata Hayrullah,
Emekli Doktor Albay İhsan Hayrulah ve anti komünist Asuri bir General olan Şlimon
Hoşaba,nın evleri idi. Arananlar bulunmayınca evlerden bir kaç mutfak bıçağı ve Ata
hayrullah ve İhsan hayrulah,ın evlerinden iki kayıtlı ve ruhsatlı tabanca alınmıştı.
Bunlar çok kötü şartlarda Bağdat,a götürülerek gözetim altına alındılar. Emniyet
Genel Müdürlüğünde gerçekler hemen ortaya çıkınca tutuklular hemen salıverildi ve
Kerkük,e döndüler. Bunları karşılamak için de hemen hemen bütün Kerkük sokaklara
döküldü.
1959 Kerkük Katliamı
Musulda 1959 General Şevvaf,ın ayaklanmasından sonra Kerkük,de ikinci tümen
komutanı olan General Nazım Tabakçalı görevinden alınmış" yerine komünist
gruplara yakınlığı ile tanınan General Davut Canabi atandı. Canabi, Kerkük,e ayak
basar basmaz Türkçe yayınlanan gazetelerin çıkışını yasakladı. Böylece Beşir" Afak
ve Belediyenin Türkçe olarak yayınladığı "Kerkük" gazetesinin yayınına son verildi.
Bu gazetelerin başyazarları ve idarecileri işe onlarca avukat, doktor ve işadamının
sürgüne gönderilmesi ve güney vilayetlerinde göz hapsinde tutulmaları kararlaştırıldı.
Bu plan uygulandıktan sonra Canabi,nin özel emriyle sadece Türkmenlere ait konut
ve iş yerlerine baskınlar düzenlenerek silah araması yapıldı. En ufak bir silah
parçasının bulunduğu evlerin aile reisleri hemen tutuklanarak sürgüne veya hapse
gönderildi. Böylece Türkmenlerin tamamen silahtan arındırılmaları ve kendilerini
savunacak en ufak bir imkana sahip olmamaları temin edildi.
1959 Haziranında komünist dalgası biraz geriler gibi oldu, daha doğrusu insanlara
böyle geldi. Bu kapsamda Kerkük,den sürgüne gönderilen Türkmenler geri gelmeye
başladılar. Tasarlanan plandan ve kendilerini tam bir ay sonra beklemekte olan
akibetten habersizdiler.
Bazı Kürt yayınları ve gizli bildirileri Türkmenlerin ve Arapların kışkırtılmalarını
açıkça istemekteydi. Bu bildiri ve yayınların bir bölümü emniyet müdürlüklerinin
eline de geçmekte geçikmedi. Bunlar gereken raporlar eşliğinde Başbakan Abdul-
Kerim Kasım ve Genel Askeri Hükümdar,a iletildiyse de göz ardı edilip üzerinde
durulmadı.
Bu arada General Canabi bir toplantıya katılmak üzere Bağdat,a çağırılmıştı.
Toplantıdan sonra kendisinin Kerkük,e dönmesine izin verilmemesi Türkmenler
nezdindeki ümitleri artırdı. Komünist Ve Particiler "Kürdüstan demokrat partisi"
mensupları buna içerlemiş, hata Cenabi,nin geri dönmesini isteyen heyetlerin
Bağdat,a akın etiği görülmüştü. Ancak Kasım bu talebi reddederek tümenin
komutasını General Mahmut Abdul-Razzak,a teslim etmeyi kararlaştırdı.
14 Temmuz 1959 tarihinde Darbenin ilk yıldönümü münasebetiyle kutlama
hazırlıkları yapılıyordu. Türkmenlerin bürokrat ve mesleki sendikalar mensuplarından
olan doktorlar, Avukatlar, memurlar ve işçiler bir hazırlık komitesinin düzenlediği
resmi geçite katılacaktı. Şehrin etnik konumu dolayısıyla bu resmi geçite de
katılanların çoğunluğu haliyle Türkmenlerden oluşuyordu.
Resmi geçit,e katılmamakta olan Türkmen vatandaşların esnafı, gençleri ve
öğrencileri bir halk gösterisi düzenleyerek resmi kutlamaları zenginleştirmek istediler.
Resmi yürüyüşe katılanlar Büyük Çarşının giriş noktasındaki eski köprüye varıp
Korya semtinde Atlas caddesi istikametin doğru köprüden geçmeye başladılar. Bu
arada halk yürüyüşü de Mecidiye caddesinin sonlarına varmış, tam polis
müdürlüğünün önündeki meydandan kıvrılıp Atlas caddesine geçecek ve resmi
yürüyüşe katılmaya hazırlanıyordu. Tam bu zamanlamada ve resmi yürüyüşün
öncüleri Garbiye Orta okulu hizasını geçip 14 Temmuz kahvesinin önüne gelmişti ki
bir el ateş edildi, arkasından hemen otomatik silahların ateş kustuğu duyuldu. Ve
sonradan planlanmış olduğu sabit olduğu üzere elerinde döviz taşıyanların bir kısmı
dövizleri yere atarak otomatik silahlarını çıkararak ateş etmeye başladılar. İlk beş
dakika içinde 14 Temmuz kahvesi basıldı. O arada olup bitenlerden habersiz olarak
kutlamalara katılanlara su ve içecek dağıtmı ikramını yapan kahve sahibi ve
Kerkük1ün has evlatlarından olan Osman Hıdır hunharca katledildi.
Hemen sokağa çıkma yasağı anonsları devreye sokularak insanların evlerine
kapanmaları sağlandı. Ancak sokağa çıkma yasağına tabi olmayan ölüm ekipleri
sokakları dolaşıyor ve ölüm saçıyordu. Tam orta çağlarda yaşanan bir manzaraya
uygun olarak şehir üç gün boyunca yağmaya tabi tutuldu. Bu arada daha önceden
tesbit edilen evlere yıldırım baskılar düzenlenerek Türkmenlerin lider kadrosunun
tasfiyesi planı işleme kondu.
Bir sene önce Bağdat,da yaşanan facia tekrar yaşanıyor, Türkmenlerin aydın
kesiminden ve memleket ruhuyla kalbi çarpan esnaf ve gençlerden ele geçen emen
akla alınmaz yöntemlerle öldürülüyor, onunla da kalmayıp cesetleri sokaklarda
sürüklenerek arabaların arkasına takılıyor veya elektirik direklerine asılıyordu.
Türkmenlere ait bütün işyerleri kundaklanarak yağma ediliyor, başta Atlas ve
Alemeyn sinamaları olarak sinama binaları havan toplarıyla çökertiliyordu.
Şehrin etrafına çember vurulmuş şehre giriş-çıkışlar yasaklanarak dışarıdan bir
yardım veya desteğin gelmesi önleniyordu. Ancak bu kuşatmayı yaran Emekli
General Abdullah Abdurrahman Bağdada ulaşmayı başarıyor ve bu çileli Şehrin
perişan halini bütün çıplağıyla Başbakan Kasıma anlatıyordu.
Sonradan yazılan kitaplardan anlaşıldığına göre İkinci Tümen Komutanı General
Mahmut Abdul-Razzak da bu kuşatmadan nasibini almış göz hapsinde tutuluyordu,
bir ara Başbakanı arayıp yardım istemiş, Kasım da bir piyade alayı göndereceğini
vadetmişti. Ancak bu yardım katliamın üçüncü gününün sonunda ve planlanan
uygulama bittikten sonra ulaşabildi.
Kerkükte hüküm süren belirsizlikler arasında her tarafta yangınlar yükseliyordu. Bu
arada Tümen komutanlığı Petrol Şirketini arıyarak yardım istemiş, ancak gönderilen
itfaiye araçları da yakılarak görevlerini tamamlamaktan alıkonmuşlardı.
Tümen Komutanlığı başka bir girişimde bulunmuş ve hastane müdürlüğünü arıyarak
sürüklenip Tümen Komutanlığı binası yakınında asılan cesetlerin indirilmesi ve
defnedilmesini talep etmiş, ancak gönderilen ambulanslar da kundaklanarak bu
uğraşları önlenmiş, böylece asılı cesetler Temmuz sıcağında üç gün boyunca asılı
kalmıştı.
Bağdatan gönderilen askeri kuvvetler Kerkük,e girip çoğu Kürtlerden oluşan
Dördüncü alay askerlerin silahları alınınca katliamı yapanlar emellerine ulaşmışlar
arkalarında 25 şehit ve resmi kaynaklara göre 130 yaralı bırakmışlardı.
Bu Katliamda şehit olanlar:
1- Emekli Albay Ata Hayrullah
2- Emekli Doktor Albay İhsan Hayrulah
3- Kasım Neftçi
4- Selahatin Avcı
5- Mehmet Avcı
6- Cahit Fahrettin
7- Osman Hıdır
8- Emel Fuat
9- Cihat Fuat
10- Nihat Fuat
11- Nurettin Aziz
12- Abdullah Beyatlı
13- İbrahim Ramazan
14- Abdulhalik İsmail
15- Hasip Ali
16- Cuma Kanber
17- Kazım Abbas Bektaş
18- Şakir Zeynel
19- Hacı Necim Muhammed
20- Enver Abbas
21- Adil Abdulhamit
22- Züheyr İzzet
23- Fethullah Yunus
24- Kemal abdulsamat
25- Seyit Gani Nakip
Bağdatan gönderilen özel bir araştırma komisyonu çalışmasını bitirerek çok acil bir
raporla durumu Bağdat,a bildirince Abdul-Kerim Kasım 19 Temmuz 1959 tarihinde
Mar-Yusuf Klisesğnğn açılış törenlerinde bir konuşma yaparak Kerkük,de yapılan
mezalimi anlattı ve bu vatanda Türkmenler, Kürtler ve Arapların kardeş olduğunu
söyleyerek, "ne zaman birbirimize zulmetme huyundan vazgeçeceğiz?" diye yakındı!
Kasım, 29 Temmuz 1959 tarihinde bir basın toplantısı düzenleyerek gazetecilere
Kerkük katliamından kalan toplu mezarların, cesetleri toplu olarak çukurlara
yuvarlayan buldozerlerin, ve Tümen komutanlığının bitişiğinde elektirik direklerinde
çürümeye terkedilen cesetlerin fotoğraflarını göstererek bunların Barbarların ve
Hülego,nun yaptıklarından geri kalmadığını söyledi.Kasım şöyle devam etti: "inanın
ne zamanında Hülego bu vahşeti yaptı, ne de siyonistler." Sorarım size, bunu
yapanların demokratik örgütler olduklarını iddia etmeleri ne kadar gerçekçidir?"
Kasım, gerçekten masum ve şoka uğramış olarak vasıflandırdığı Türkmen
vatandaşlara başsağlığı dileyerek bu cinayetlerden sorumlu olanlardan hesap
sorulacağı sözünü verdi. Kasım bu konuşmasından bir kaç gün sonra Bağdat
Radyosunun yeni bir üstüdyosunun açılışı münasebetiyle yaptığı konuşmada yeni
üstüdyo son zamanlarda çok mağduriyete uğramış olan Türkmenlere destek
anlamında "Türkmen Üstüdyosu" isminin verilmesini istedi.
Bunun üzerine Abdul-Kerim Kasım, Askeri Harekat müdürü Kurmay Tuğ General
Abdurrahman Abdul-Settar başkanlığında bir tahkikat komisyonu kurdurdu.
Komisyon bütün görgü tanıklarının ifadesine başvurdu.İkinci Tümenin birinci kurmay
subayı İsmail Hammudi el- Cenabi başta olmak üzere bütün tanıklar olayların kasıtlı
olarak Türkmenler aleyhinde cereyan etiğini ve Türkmenlerin herhangi bir
provokasyonunun söz konusu olmadığını açıkça belirtiler.Bu kahraman subay bir de
yapılmış olan uyarıları ve bu uyarılara kulak asılmadığını üzüntüyle ifade etti. Ne var
ki bu subyın verdiği ifade ileride Tüm Generalliğe terfi etme sırası gelince terfiine
engel oldu, istifa edince de hemen istifası kabul edildi ve Avukatlık mesleğine
yöneldi.
Bir müddet sonra Kasım bu tutumunu değiştirerek 7 Ekim 1959 tarihinde uğradığı
suikastın akabinde komünist ve partilileri temize çıkarmaya çalışarak el-Selam
hastanesinde yaptığı basın toplantısında bunları aklamaya ve Kerkük olaylarından
sorumlu olarak Birleşik Arap Cumhuriyeti ve Baasçıları sorumlu tutmaya başladı!.
Daha sonra cinayetin sorumlularından çoğu askeri sıkıyöetim mahkemeleri önüne
çıkarıldı, bir çoğunun cinayetlere katıldıkları sabit oldu ve 28 kişi idam, kendilerine
yardım ve yataklık eden bir çoğu da bir kaç senelik hapis cezasına çarptırıldılar.
Ancak bu hükümler uygulanmadan bekletildi. 1963 Baasçıların ilk darbesi olunca
bunlar hakkında idam hükmü verilen bütün hükümlüleri infaz ettiler.zaten darbenin
ilk günlerinde 11 Şubat tarihinde de General Davut Cenabi de idam edildi.
1960 yılında Bağdat üniversitesinde Mili Cephe teşekkül ederek üniversitenin Talebe
Birliği çalışmalarına ve hükümet yanlıları karşısında söz ve eylem birliğinin tesisini
geliştirdi. Bu Cephe Arap Sosyalist Baas Partisi, Arap Milliyetçiler Hareketi,
Müslüman Kardeşle Hareketi, İstiklal Partisi Ve Türkmen Öğrenciler Birliği,nin
öncülüğünde kuruldu. Cephe seçimlere ortak bir listeyle girerek çok iyi sonuçlar elde
eti. Talebe birliğinde Türkmenler de üç üye ile temsil edildi.
Türkmen Öğretmenlerinin Birinci Yerel Kurultayı
Türkmen Öğretmenleri Birinci Kurultayı 28 Ağustos 1960 tarihinde Kerkük,de Atlas
sinamasında toplanarak 30 Ağustosa kadar devam etti. Kurultay Maarif bakanı İsmail
el-Arif ve Kerkük Öğretmenler sendikası başkanı Hakkı Hürmüzlü,nün birer
konuşmasıyla açıldı. Kurultaya Kerkükten bir çok bayan ve erkek öğretmen katıldığı
gibi Telafer, Musul, Erbil, Altun Köprü, Tavuk, Tuz Hurmatu, Kifri,
Karatepe,Kızlarbat, Hanekin, Mendeli ve Bedreden olmak üzere geniş heyetler
katıldı.
Kurultayda çok önemli konular tartışıldığı gibi bir çok tebliğ sunuldu.Türkmenlerin
Anayas ile güvence altına alınan temel haklarının savunculuğunu yapan bu kurultay
bir çok çalışma komisyonuna dağılarak Ders kitapları ve programlar, Resmi ve özel
okullar, okuma yazma seferberliği, yüksek tahsil ve burslar ve telif-tercüme
komisyonları olarak çalışmalarını başlatı.
Bu komisyonların aldığı tavsiye kararlarıın başında ilk okullarda tedrisatın
Türkmence yapılması ve bunu temin etmek için öğretmenlerin yetiştirilmesi, bu
lisanda ders kitaplarının hazırlatılması, yetşkinler için okuma yazma seferberliğine
dönük özel kitapların hazırlanması, köylerde özel eğitim kuumarının açılması,
Türkmen öğrencilere üniversitelerde kafi derecede kontenjanlar ayrılması, yabancı
ülkelere burslu olarak gönderilmeleri, öğretmen açığının kapatılması, Türkmence
kitap yayınlamak üzere özel basımevlerinin kurulması, Türkmence yayınların
özendirilmesi Kerkük Öğretmenler sendikası tarafından Arapça-Türkmence bir
derginin çıkarılması ve Arapça eğitimin tamimi ve güçlendirilmesi konuları geliyordu.
İlk Türkmen Öğretmenler Kurultayı çalışmaları ve kararları çok çoşkulu bir beğeniyle
karşılandı, alında daha sonra çıkarılan Kültürel Haklar kararlarına da bir temel teşkil
eti.
Çeşitli Türkmen bölgelerinden gelen öğretmenler Kerkük,de büyük bir sevgiyle
ağırlandı ve toplumun bütün kesimleri tarafından destek buldu. Bu bağlamda Bağdat
üniversitesinde yüksek tahsil gören Türkmen öğrencilerle Kerkük liselerinin talebe
birliği ortaklaşa bir resepsyon vererek heyet başkanları ve çalışma komisyonları
üyelerini ağırladı.
Türkmen Kardeşlik Ocağı,nın Kurulması
1960 yılı Irak Türkmenlerinin politik ve kültürel hayatında bir dönüm noktası oldu.
Türkmen toplumunun bütün kesimleri Türkmen sesini yükseltmek ve tek bir çatı
altında toplanmak için Türkmen Kardeşlik Ocağı,nın kurulmasını sağladı. Bağdat,ın
İvaziyye semtinde çalışmalarına başlayan bu ocak Türkmen vicdanının sesini ve
kültürel hareketin yükselişini temsil ederek geniş kitlelere mesajlarını vermeye
başladı.
Irak Türkmenlerinin mili ve kültürel hareketinin en parlak kilometre taşını Mayıs
1961 tarihinde yayın hayatına geçen Kardaşlık dergisi teşkil etti. Aslında bu dergi
bütün Irak sathında büyük bir mevki edindi, nitekim Irak,ın en tanınmış şair ve
edebiyatçıları bu dergiye katkıda bulundular. Dergi tarihi arştırmalar, folklor
araştırmaları ve fikir tartıçmalarını yanında edebiyata da büyük yer verdi. Kardaşlık,
1977 yılına kadar özgür ve ağırbaşlı konumuyla yayının sürdürdü. Ancak bu tarihten
sonra ülkenin en yüksek yasama ve yürütme organı olan Devrim Komuta Konseyi bir
karar çıkararak demokratik seçimle işbaşına gelen Türkmen Kardeşlik Ocağı,nın
yönetim kurulunu feshederek idareyi cahil ve kukla bir ekibe teslim etti.
Türkmen Kardeşlik Ocağı Erbilde bir şube açarak bu şehirdeki Türkmenlere fikir ve
kültür hayatlarını daha serbestçe teneffüs etme imkanını sağladığı gibi Musul,da da
bir başka şube açarak Musul ve havalisindeki Türkmenlerin bir cazibe merkezini
oluşturdu. Bu şube Telafer aydınları ve gençlerinin yanında Musul havalisi
bölgelerinin Türkmenleri tarafından kültürel ve sosyal çalışmalarla zenginleştirildi.
Ocak,ın kalıcı hizmetlerinden biri de yüksek tahsili kolaylaştırmak için bütün
Türkmen bölgelerinden gelen öğrencilere açık olan öğrenci yurdu, idi. Bu yurt bir çok
öğrenci yetiştirerek daha sonra Irak bürokrasisinde yükselen kıymetli elemanlar
yetiştirdi.
Ancak bu dönemde Türkmenlerin direncini kırmak için baskıların ardı arkası
kesilmedi.1961 yılı sonunda bazı öğretmen ve memurlar tekrar güney vilayetlerine
sürüldü ve Bağdat radyosu-Türkmence bölümünde çalışanlar örfi idare tahkik
komisyonlarına havale edildi. Bağdat üniversitesi Türkmen öğrencileri 1962 yılı
sonunda başlatılan öğrenci boykotuna katıldılar. Bu boykot 8 şubat 1963 tarihinde
Kasım rejimini deviren darbenin gerçekleştiği güne kadar sürdü. Bu tarihte Kasım
devrilerek yüzeysel bir yargılamadan sonra idama mahkum edildi ve hükmü de Radyo
evinde Türkmen üstüdyosunun karşısındaki üstüdyoda infaz edildi.
1963 Darbesi sonrasındaki Gelişmeler
1963 şubatında Kasım,ı deviren darbe Türkmenler için yeni bir ümit oldu. Darbenin
üzerinden bir ay geçmişti ki 8 Mart 1963 sabahı bir yürüyüş yapıldı. Bağdata yapılan
bu yürüyüşe Türkmenler belki tarihlerinin en büyük katılımıyla yaklaşık elli bin
kişiyle katıldılar.
Ancak yeni hüküm de ırkçı eğilimini saklamakta gecikmedi. Bu arada Veziriye
semtinde eski Kraliyet divanında konuşlanan Devrim Komuta konseyi temel hak ve
hürriyetlerinin talibi olan bir Türkmen heyetini kabul etti.
Bu toplantıda heyet üyelerinden biri Türkmenlerin yıllar boyu bu ülkeye gösterdikleri
sadakat ve yaptıkları hizmetlerle ordunun Refik Arif, Mustafa Ragip ve Ömer Ali gibi
gözde komutanlarla çok değerli bürokratlar, hukukçular, doktorlar ve aydınlar
yetiştirdiklerine rağmen nasıl olup da müteakip kabinelere hiç bir Türkmen
alınmadığını sorarak ortaya büyük bir soru işaretini yerleştirdi. Komuta konseyi
başkan yardımcısı konuyu değiştirmek isteyince de ayni üye Türkmenlerin bakanlar
kurluna mutlaka katılmaları gerektiğini ve bunun Kanalizasyondan sorumlu bir
bakanlık olsa dahi Türkmenlerden esirgenmemesini hiddetle istemesi soğuk bir hava
estirdi.
Bağdat üniversitesi yüksek tahsil gençliği de bir ciddi sorumluluk örneği göstererek
darbre öncesi yapılan bağlantıların kolayca unutulmamasını isteyerek öğrenci
birlikleri seçimlerinde hükümet yanlılarının münferit bir şekilde hareket ederek öteki
mili grupları dışlamalarının doğru olamıyacağını ifade etiler.
Baasçıar ve Milliyetçi Arap hareketi uzlaşma ve birleşmeyi kabul etmeyince Bağdat
üniversitesi Türkmen öğrencilerini temsil eden bir heyet Irak talebe birliği başkanı
Mikdat el-Ani,yi ziyaret ederek milli grupların bir araya gelmesi mümkün
olmayacaksa Türkmen öğrencilerin ülke genelinde seçimlere katılmayacaklarını
bildirdiler. Gerçekten de 1963 yılında Türkmen öğrenciler hem Bağdat
üniversitesindeki seçimi hem de vilayetlerdeki lise seçimlerini boykot ederek ilk
boykot eylemlerini gerçekleştirdiler.
Arif Dönemi
1963 sonlarında 9 aylık ilk Baas hükmü bitip Cumhurbaşkanı Abdusselam Arif,in
yaptığı bir zorunlu değişiklikle iktidara tümüyle el koymasının ardından orantılı
olarak bir sükunet devresi yaşandı. Abdusselam Arif bir uçak kazasında hayatını
kaybedince yerine geçen kardeşi General Abdurrahman Arif zamanında da
vatandaşlar biraz soluklandı.
1966 yılında Şakir sabir zabit Türkçe ve Arapça yayınlanan "Irak" isimli haftalık bir
gazete çıkarmaya başladı.Bir ara Türkmen Kardeşlik Ocağı üyelerinden bazı gençlein
yardımıyla çıkan bu gazete 1967 sonbaharında yayınına ara verdi.
Bu arada Türkmen bölgelerinde sosyal ve kültürel etkinlikler filizlenmeye başladı.
Kerkükde Kızılay derneği bir sosyal dayanışma hamlesi başlatırken Yoksul
Öğrencilere Yardım Derneği de Irak içinde ve dışında bir çok öğrenciyi yetiştirmek
için ciddi bir plan uygulamaya başladı.Bu arada el-Sevre (Devrim) kulübü de hem
spor yeteneklerini kucaklamaya hem de gençlerin özlenen şekilde yetişmelerine
katkıda bulunmaya çalıştı.
Bu arada Kerkük,de bazı hukukçular, doktorlar, eczacılar, öğretmenler, mühendisler
ve edebiyatçılardan oluşan bir aydınlar gurubu 1968 başlarında İçişleri Bakanlığına
müracaat ederek Türkmen Kardeşlik Ocağı doğrultusunda "Kerkük Kültür Kulübü"
isminde bir dernek kurmak için onay istediler. Kulübün iç tüzüğü kültürel etkinliklere
katılarak gazete ve dergiler çıkaracağını, köylere ve köylülere tarım ve veteriner
hizmetlerin yanında sağlık taramaları çalışmalarına katılacağını ve Kerkük,de müzik
ekipleri, tiyatro çalışmaları ve benzeri etkinliklerle ailelere nezih bir ortam
yaratacağını öne sürerek büyük hizmetlere talip olduğunu bildiriyordu.
İçişleri bakanlığı kuruculardan bir kaç değişiklik isteyerek kanunlar çerçevesinde
işlemleri tamamlamaya çalışırken Bağdat,da yine siyasi rejim değişerek dördüncü
darbe Arap sosyalist Baas partisini tekrar hükme çıkardı.
Böylece de kulübün kurucu heyeti içişleri bakanı salih Mehdi Ammaş,dan ret yazısını
aldı. İçişleri bakanlığı reddetme gerekçesi olarak dernekler kanunun kurulacak
derneklerin açıkladığı gayelerinin arkasında genel emniyet ve asayiş kurallarını
bozma tehlikesi güden gizli emelleri olan teşkilatlara izin verilemiyeceğini içeren
maddesine dayanmıştı.
Kurucular bunun çok yanlış bir isnat olduğu gerekçesşyle bakanın kararına temyiz
mahkemesi nezdinde itiraz etseler de, talepleri temyiz dilekçesinin bütün kurucular
tarafından imzalanmadığı gibi şekli bir gerekçeyle reddedildi.
1968 Baas Dönemi
Kerkük şehri yine 6 Ocak 1969 tarihinde tutuklamalara sahne oldu. Türkmenlere
muhalefet edenlerin akibetini göstermek mesajı olarak bu sefer şehrin büyük
tüccarları ve işadamları tutuklanmıştı.
1970 yılında Irak hükümeti, rejim aleyhine darbe hazırlığı içinde olan bir şebekeyi ele
geçirdiğini açıkladı. Ancak hiç bir yargılama yapılmadan ve kimsenin savunması
alınmadan bir çok aydın kişi ve siyasetçi idam edildi. Bunların arasında Kerkük’ün
yetişmiş evlatlarından biri olan Nizamettin Arif ve mesleğinde hızla yükselmekte olan
Türkmen kökenli subay Nejdet Asker Mahmut da vardı.
Ne acıdır ki bir kaç gün sonra, hükümet çevreleri bir isim benzerliği sebebiyle bu
genç subayın aslında istenen kişi olmayıp yanlışlıkla idam edildiğini ve bütün özlük
haklarının iade edildiğini açıkladı. Ancak hata çok geç anlaşılmış ve genç subay
arkasında gözü yaşlı bir aile ve hemşehriler kitlesi bırakarak ebediyete intikal etmişti.
1971 yılında da bazı gençler ve esnaf, Türkmenlere yapılan gayri adil uygulamaları
içeren ve Türkiyede yayınlanan bir bülteni dağıtıkları gerekçesiyle tutuklanarak uzun
süre tahkikata tabi tutuldular.
Irak Türkmenlerinin Kültürel haklarının Kabulü
Irakta Devrim Komuta konseyi 1970 yılı 89 numaralı kararıyla Türkmen
vatandaşların kültürel haklarını kullanabileceklerini bildirdi. Kararın metni şöyle:
Devrim Komuta Konseyi Kararaı
Vatandaşların, ülkeye hizmetlerini artırmanın, milli birliği koruma ve mücadele
azmini derinleştirmenin, onların ancak meşru haklarına kavuşmaları ile sağlanacağına
inanan 17 Temmuz devrimi, Türkmen azınlığının yaşadığı bölgelerde, kültürel
haklarını kullanmasını uygun görmüştür. Bundan dolayı Devrim Komuta Konseyi
24.1.1970 tarihli oturumunda:
1- İlkokullarda Türkmen dili okuturulmasına,
2- Bu dille öğretim yapan bütün okullard açıklma usullerinin Türkmen diliyle
yapılmasına,
3- Türkmence öğretimi hususunda Terbiye ve Talim Bakanlığı"na bağlı bir
müdürlüğün kurulmasına,
4- Türkmen edebiyatı, şair ve yazarlarının, kendilerine mahsus bir birlik
kurmalarına imkan verilmesine, eserlerini bastırabilmeleri için yardım
edilmesine, dil bakımından istidat ve yeteneklerini artırma fırsatı verilmesine ve
bu birliğin Irak Edebiyatçılar Birliği"ne bağlanmasına,
5- Kültür ve Tanıtma Bakanlığı,na bağlı olarak, bir Türkmen Kültür Müdürlüğü
kurulmasına,
6- Türkmence haftalık bir gazete ve aylık bir dergi çıkarılmasına,
7- Kerkük televizyonundaki Türkmence yayınların artırılmasına,
Kara vermiştir.
Irak gazeteleri Türmen vatandaşlara kültürel hakların " verilmesi" nden bahsetmeye
başlamışlardı ki Türkmenler kendi bildiri vr dövizlerinde kültürel hakların"
tanınması,ndan bahsetmekte israrlı oldular. Türkmenler zaten böyle bir hakları
olduğundan bunun verilmesinden bahsetmenin mümkün olamıyacağını
savunuyorlardı.
Çoğu kitleler Irak hükümetinin neden bu zamanlamayı seçtiğinden habersizdi.
Aslında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 21 Aralık 1965 tarihinde ırkçılık ve ırk
ayrımı uygulamalarının yok edilmesi hususunu karara bağlamış, 4 Ocak 1969 da
uygulamaya konan uluslararası belgeyi hazırlamış ve üye ülkelerin imzasına açmıştı.
Ancak haliyle onaylama işlemi yasama organları tarafından kabul edilmedikçe
mümkün olamıyacaktı. Irak,da da yasama görevini de üstlenen Devrim Komuta
Konseyi bu belgeyi 14 Ocak 1970 tarihinde onayladı, bu onaylamada iki çekince
vardı. Birisi rutin bir kayıt olup bu belgeye imza koymanın İsrail,i tanıma anlamına
gelemiyeceği, ikincisi de 22. maddenin Irak için geçerli olmaması, bu şekilde de
Uluslararası Adalet Divanı,nca bağlayıcı olan uluslararası yargılama uygulamalarına
tabi olamayacağı konusu idi.
Bu onayından bir hafta sonra Devrim Komuta Konseyi Türkmenlerin Kültürel
Haklarının tanınması kararını çıkararak bir suretini de Birleşmiş Milletler
dökümanları arasına geçecek şekilde ulaştırdı. Böylece Irak rejimi vatandaşlar
arasında ayrım yaptığı isnatlarından ve suçlamalarından arınmak istiyordu. Bu
kararın akabinde Süryanice konuşanların kültürel hakları ve Kürtlerle ilgili olan 11
Mart kararları da çıkmıştı.
Türkmenlerin Kültürel haklarının kabulünden sonra Eğitim müdürlükleri öğrenci
velileri arasında yaptığı anketle Türkmence tedrisat yapacak olan okulları saptamaya
başladı. Sonuçta Kerkükte 124 okulun 104 ü ve Tuz Hurmatu, Kifri, Altun Köprü ve
başka Türkmen bölgelerin ezici çoğunluğu Türkmence tedrisatı seçti. Okulların
isimini yeniden belirlemek için bir komite toplandı ve ders kitaplarını hazırlamak
için seçkin bir eğitim heyeti seçildi.
Kültürel haklar bir yılını doldurmadan Irak rejimi bu hakların geri alınması
adımlarını atmaya başlamıştı bile. Eğitim müdürlüklerine Türkmence tedrisattan
çekilip Arapçayı seçmek için bir dilekçe dağıtılması talimatı verildi. Veliler tehdit
altında bu dilekçeleri imzalamaya zorlandı, imzalamak istemeyenlerin bunun
sonucuna katlanacakları ima ediliyordu.Karardaki Türkmence tedrisat ve Türkmen
kültür müdürlüğü açılması kararları da deforme edilerek yarı cahil hükümet
yanlılarına veriliyor, hata edbiyatçılar Birliği,nin kurulması kararı devlet tarafından
uygulamaya konuyor ve Türkmenlerin seçkin edebiyatçıları uzaklaştırılarak hükümet
kararıyla kimin edebiyatçı olacağı kararlaştırılıyordu!
Türkmenler, Kültürel hakların "Meşru sahiplerine iade edilmesi" sloganını
benimsemiş tüm toplantılarda, öğrenci etkinliklerinde tekrarlıyordu. Bu sloganı
savunan dövizler Kerkük sokaklarına asılıyor, ancak hemen emniyet güçleri
tarafından yok ediliyordu.
24 Ocak 1971 akşamı Türkmen Kardeşlik Ocağı Kerkükte Kültürel hakların birinci
yıldönümünü kutlamaya karar verdi. Bu münasbetle Selahatin sinemasında bir gece
düzenlendi ve gecenin geliri Yoksul Öğrencilere yardım derneğine tahsis edildi. Bu
geceye hükümet ve parti yetkili ve sorumluları davetliydi ve yine Kültürel Hakların
meşru sahiplerine iadesi işleniyordu.
Türkmence okuların ardarda kapatılması ve öteki hakların ucubeye dönüştürülmesi
üzerine Kerkük öğrencileri 2 Kasım 1971 tarihinde dersleri boykot direnişine
başlayarak hemen hemen bütün okullarda tedrisatı felce uğratı. Öğretmenler
sendikası da bir duyuru yayınlayarak boykotu destekledi. Bunun üzerine hükümet
çevreleri büyük bir infial göstererek boykotun elebaşlıları olarak kabul etiği bir çok
genci ve Öğretmenler sendikası yönetim kurulunun bütün üyelerini tutukladı.
Gözetim altına alınanlar ağır işkencelere maruz kaldıkları gibi emniyet ekipleri
Kekükte sevilen bir tiyatro sanatçısının hayatına kıyarak yıkıcı eylem yapacağı
iddiasında bulundu.
Böylece ulusal dayanışmanın son tuğlası da yerinden kayıyor ve Irak rejimi
Türkmenler tarafından hiç bir şekilde artık kabul göremiyeceğinin çizgisini
çiziyordu. Bu hadiselerden bir kaç ay sonra Kerkükte seçkin bazı aydın kişiler ve
milliyetçi öğrenciler tutuklanarak Bağdada sevkedildiler. Siyasi şubede ağır
işkencelere tabi tutulan bu gençler bir ay sonra ve hiç bir yargılama yapılmadan
salıverildiler.
İşin tuhafı Irak Devrim Komuta Konseyi 2001 yılı 35 numaralı kararını çıkararak
Birleşmiş Miletlerin 47-111 nolu ve 16 Aralık 1992 tarihli kararıyla onaylanan ve
üye ülkeler tarafından Ocak 1992 tarihindeki 14. toplantıda karara bağlanan
ırkçılığın bütün şekillerini yok etme antlaşmasını 8. maddesinin tadili anlaşmasına
katılmayı kabul etmişti!
Aslında Türkmenlerin Kültürel ve Mili hakları ilk Anayasa ile ve Cemiyet-i
Akvam,a verilen teahütle güvence alınmış bir siyasi sözleşmeydi. Ancak
uygulamalar her zaman içaçıcı olmamıştı. Bu bağlamda Henry Foster "Yeni Irak,ın
oluşumu" kitabının ikinci cildinde Irak devleti kurulduğunda Türkmen bölgelerinde
13 resmi türkçe okulun bulunduğunu yazar. 20. yüzyıl ise Baas rejimin gölgesinde
sona ererken hiç bir resmi veya özel okul yoktu, ayrıca öğrenciler ve öğretmenler
kendi lisanlarıyla konuşmaktan bile alıkonuluyorlardı.
Tutuklamalar Devam Ediyor
1973 yılında Irak rejimi bazı aydı gençleri tekrar tutukladı. Bunlar daha önce 1971
yılında tutuklanmışlar ve haklarında yapılan takibata bir suçları sabit olmayınca
salıverilmişlerdi. Salıverilenlerin birisi evi arandığında ruhsatlı bir tabancasına
elkonmuştu. Bu tabancayı geri almak için müracaat edilince eski dosyalara bakan
emniyet güçleri salıverilenlerin hepsini tekrar tutuklayarak askeri bir mahkemeye
sevketti. Svunma kabul etmeyen mahkeme hepsini yedi yıl ağır hapis cezasına
çarptırarak Bağdat yakınındaki Abu Gurayb hapishanesine kapatı. İki yıl sonra ve
genel bir af çıkınca bunda yararlanan Türkmenler de evlerine döndüler.
Bu arada tutuklamaların ardı arkası kesilmiyordu. Tutuklarının çoğu Devrim özel
mahkemelerine sevkedilerek hiç bir savunmaları alınmadan kiminin idamına kiminin
de uzun seneler hapsine karar veriliyordu.
Türkmen Liderlerin İdamı
25 Mart 1979 tarihinde Türkmenlerin lider kadrosundan olan bazılarının aniden
tutuklandıkları haberi alındı. Bunların başında Genç Türkmen Lideri Nejdet Koçak,
emekli General Abulah Abdurrahman geliyordu. Bunlardan bir kaç gün önce yine
aydın Türkmen liderlerinden Dr. Riza Demirci ve İşadamı Adil Şerif tutuklanmıştı.
9 ay boyunca tutuklulardan haber alınamadı, bu süreden sonra tutukluların ailelerine
idam edilmeden önce son defa kendileriyle görüşebilecekleri haberi geldi. Bunların
hiç bir savunma veya normal yargılamaları yapılmadan ve hiç bir avukatla
görüşmelerine müsaade edilmeden Devrim mahkemesine çıkarıldıkları ve orada
Koçak,Abdurrahman ve Şerif,in idamlarına karar verildiği öğrenildi.
Liderler 16 Ocak 1980 tarihinde idam edilerek Kerkük ve bütün Türkmen bölgelerini
yasa boğdular. Böylece Baas rejimi Irak devleti kurulalı bir ilke imza atıyor ve
Türkmenler arasından gerekçesiz idamlar kapısını açıyordu. Bundan sonra onlarca
şehit, Baas,ın gaddar uygulamalarıyla sehpalara gönderildi veya Dr. Demirci,nin
konusunda olduğu gibi işkence uygulanırken hayatını kaybederek cesedi dahi ailesine
teslim edilmedi.
Bundan sonra Türkmenlerle rejim arasında son köprüler de atılmış oldu. Artık
Türkmenler ne resmi görevlere talip oluyor, ne de sivil toplum örgütlerinde veya
derneklerde yer alıyordu.Bunun akabinde bu rejimle yaşamanın mümkün
olamayacağını gören bir çok aydın, genç ve esnaf kendi seçtikleri mecburi sürgüne
yöneldiler.
Bu mezalim ve birinci körfez savaşı sırasında Irak,ın uygulamalarına karşı
uluslararası suskunluk Baas rejimini daha da cesaretlendirmiş ve Türkmen aydınları
ve gençlerinin büyük bir kesimi tutuklanarak Devrim Mahkemesine sevkedilerek
çıkarılan idam kararlarıyla tasfiyeye maruz tutuldu. Bir kısmı ise tutuklandıktan sonra
izine rastlanmayarak yokedildi.
Baas rejimi İran ile olan savaşı fırsat bilerek mislüman Türkmen gençlerini de hedef
alarak Şia mezhebine bağlı olan tutukladığı her Türkmen genci öteki miletlere
mensup olanlar gibi İslami Dave partisine üye olma ithamıyla kıyıma uğratarak
topraklarına ve prensüplerine bağlı olan yüzlerce dürüst Türkmen gencin hayatına
kıydı.
İkinci Körfez Savaşı
Irak,ın Baas rejimi Kuvet,e saldırarak ülkey. Anlaşılması güç olan bir savaşa sokarak
Kuveyt,in kurtarılması çatışmalarında cephelere sürülen bir çok Türkmen asker ve
subayının hayatlarını kaybetmelerine sebep oldu. Bunlardan büyük bir bölümü zorla
yedek hizmete alınıp bu anlamsız savaşta katledilenlerdi.
Bu savaşın en acı sonuçlarından biri belki de Irak ordusunun en parlak subayı olan ve
yüzlerce genç subayın ve kurmayın yetiştirilmesinde öncülük yapan Kurmay
Tümgeneral İsmet Sabir,in şehit edilmesiydi. Sabir, Kuveyt,ten askeri literatüre
geçecek bir planla Irak ordusunun bazı seçkin bölüklerini hiç bir zarara uğramadan
cepheden çekmiş rejimin başını da ateşli bir tartışmadan sonra vatana ihanetle
suçlayarak doğruları söylemiş ve Saddam Hüseyin tarafından idam edilmişti.
Irak rejimi bu savaşta hezimete uğrayıp Irak,ın kuzeyinde ve güneyinde ayaklanma
olunca rejim kuvvetleri Kürt kuvvetlerinin Kerkük,e girişi ve Türkmenlerin bir çok
semti ele geçişrmelerinin ardından şehre tekrar girerek önüne geleni altüst etmeye
başladı. 27 Mart 1991 yılında ayaklanmanın kanlı bir şekilde bastırılmasından ve Tuz
Hurmatu, Tavuk ve Taze Hurmatunun yolda tahribata uğratılmasından sonra Irak
ordusu ve Cumhuriyet Muhafızları güçleri Kerkük,ün kuzeybatısınada ve 45
kilometre uzaklıktaki Altun Köprü ,ye girerek Kerkük,den ve öteki kasabalardan
kaçmış olanları takible şehirde hareket halindeki her canlıya ateş açmaya başladılar,
Ramazan ayının özelliğine de aldırmadan evlere baskın düzenlemeye başlayan askeri
güçler buldukları bütün erkekleri belirli olmayan bir noktaya sevketmeye başladılar.
28 Mart 1991 günü topplama kamplarına gönderilenlerden hiç bir haber alınamadı.
Bu hadiseden bir kaç hafta sonra yüz kişiden fazlanın cesetlerinin atılmış olduğu toplu
mezarlara rastlandı. Aralarında Altun köprüğ ehalisi olduğu gibi Kerkük Ve Taze
Hurmatu,dan hedefsiz bombardumanlardan kaçmış olan vatandaşların da bulunduğu
102 ceset bulundu.Yaşları 10 yılla 66 yıl arasında olan bunların arasında yaşlı, çocuk
ve hata özürlüler de vardı. Bunların kimlikleri şöyle:
Kerküklüler:
1- Ahmet Enver Abdulah 2- Turan Ahmet Enver
3- Atila Ahmet Enver 4- Tarık Bayez Hurşit
5- Adnan bayez Hurşit 6- Adil Bayez Hurşit
7- Şehap Ahmet Farac 8- Cemal ahmet Farac
9- Eyyup Salah Sait 10- Abbas salah Sait
11- Nevzat Kadir Abdurrahman 12- Eyad Kadir Abdurrahman
13- Mehmet Reşit Veli 14- İmat Muhammed Reşit
15- İsam Osman Cemil 16- Salah Sait Salih
17-Fazıl Cihat Fettah 18- Nihat Abdulkerim Ali
19- Cebbar Sıddık 20- Halil Fethi Muhammed
21- Celil Fethi Muhammed 22- Şükür Hamdi Muhammed
23- Nizameddin Şükür Hamdi 24- Mustafa Süleyman İskender
25- Hüseyin Ali Ahmet 26- Mahmut Attar
27- Muazzam Osman Ali 28- Atila Nasih Bezirgan
29- Şahin Nasih Bezirgan 30- Nuretin Terzi
31- Nurettin Terzi,in oğlu “ismine 32- Nurettin Terzi,nin ikinci oğlu
ulaşamadık” “ ismine ulaşamadık”
33- Osman Cemil 34- Zeynelabidin Fazıl
35- Hasip Müşir Riza 36- Abdurrahman Müşir Riza
37- Selam Reşit 38- Nizam Reşit
39- Mahmut Reşit 40- Cüneyt Seyit Behçet
41- Cemil Süleyman Abbas 42- Kemal Sabir Ahmet
43- Sezer Cuma Yasin 44- Şamil Abdurrahim
45- Kabil Abbas Burhan 46- Rüştü Halil
47- Nezar Mehdi 48- Ercüment Geylan Muhammed
49- Abdulmecit Abdulkerim 50- Oğuz Semi Emin
51- Celil Fethi Muhammed 52- Yıldırım Kerim
53- İskender Ali 54- Orhan Hamit Abdurrahman
55- Yaşar Hamit Abdurrahman
Taze Hurmatu,lular:
56- Haydar Gaydan 57- Ali Ekber Süleyman
58- Hüseyin Ali Ekber Süleyman 59- Zeynelabidin İbrahim
60- Aziz Tacil 61- Hamit Garip
62- Ali Hüseyin Abbas Malı 63- Necat Taki
64-Cemal Şükür Saki 65- Abdullah Kahya
66- Ali abdullah Kahya 67- İsmail Şükür Silav
68- Zenelabidin Ekber Naccar 69- Haşim Haydar Behram
70- Cevdet Haydar Behram
Altun Köprülü,ler:
71- Çetin Ahmet Behçet 72- Mansur Mazlum Nuri
73- Cengiz Mazlum Nuri 74- Nuri Mazlum Nuri
75- Mehmet Halit Mendan 76- Adnan Halit Mendan
77- Melik Faysal Süleyman 78- Şalan Faysal Süleyman
79- Abdusselam Reşit Hasan 80- Kasım Mehmet Tevfik
81- Haşim Mehmet Tevfik 82- Saddam Reşit hasan
83- İhsan Mahmut Veli 84- Erdsal İhsan Mahmut
85- İhsan ali Feyzullah 86- Ali İhsan Riza
87- Haşim Ali İhsan Riza 88- Ömer Hurşit Salih
89-Amir Ömer Hurşit 90- Adil Ömer Hurşit
91- Sabah Ahmet Hamdi 92- Aziz Ali sait
93- Erşet Hurşit Reşit 94- Settar Abdurrahman aziz
95- Saip Tatar Kadir 96- Necip sait salih
97- Hazım Enver Abdullah 98- Zaim İsmail Hasan
99- Suut Hatap Osman 100- Amir Mithat İzzet
101-İsam Mithat İzzet 102- Hani Mithat İzzet
Ayrıca Tavuk bucağı da ordu firarilerini takip bahanesiyle tutuklama ve
kovalamacalara sahne oldu ve bir çok genç herhangi bir gerekçe gösterilmeden
tutuklama kamplarına sevkedildi.
Irak hükümeti "Irki Temizleme" politikasını hızlandırarak Türkmen bölgelerinin etnik
konumunu değiştirmeye kalkıştığı gibi kürt bölgelerinin de hüvviyet değiştirmesi
girişimlerine başladı. Bu bağlamda yeni yerleşim bölgeleri ihdas edilerek güney
vilayetlerden araplar Kerkük,e ve civarına yerleştirildi, bunlara büyük nakit
yardımları yapılarak gayrimenkul almaları ve ev yapmaları teşvik edildi.
Bunun karşısında Türkmenlerin mülk edinmeleri, Arap Olmayanlara mülk satmaları
ve hata hükümete ait işyerlerini kiralamaları yasaklandı. Türkmenler türlü tehdit ve
özendirmeler altında nüfus dairelerine gidip etnik kökenlerini Arap olarak
değiştirmeye zorlandı, tarım arazilerine el konularak arap vatandaşlara dağıtıldı, kamu
alanlarında kendi ana lisanlarıyla konuşmaları yasaklandı, hükümet dairelerine memur
plarak atanmaları yasaklandı, mevcut olanların bir bölümü güney vilayetlere atandı ve
Irak dışına göç edenlerin mülklerine el konuldu.
Yabancı ülkelerin emniyet bölgesi olarak üçuşa yasak bölgelerin bulunduğu ve 36.
paralelin üstü olan araziye girmemesi güvencesi de zaman zaman işlemeyerek Irak
güçleri Kürdüstan Demokratik partisi ile anlaşarak Kürdüstan Yurtseverler Birliği
partisi güçlerini Erbil,den çıkarmak için bu şehre dalış yaptı.
Yurtseverler birliği Erbilde çıkarılarak şehir KDP,ye teslim edildi, ancak bu hizmetin
karşılığı bölgede bulunan aktif Türkmenlerin kellesiydi. Emniyetli olduğu söylenen
bu bölgede buluna Türkmen aydınları gafil avlanarak Türkmen siyasi partileri ve
örgütlerinde çalışan lider kadrosu tutuklanarak Irak güçleri çekilince Bağdat,a
sevkedildiler ve o zamandan sonra kendilerinden hiç bir haber alınamadı.
Bu ihanet ve kalleşlik çemberi içinde tutuklanan Türkmenler şunlardı:
1- Aydın Şakir Iraklı
2- Mehmet Reşit Mehdi Tuzlu
3- Ferhat Kasım Kerküklü
4- 4- Eyad Vahit sadullah
5- 5- Ali Hasan Hüseyin
6- Abdurrahman Ömer kadir Bakkal
7- Ali Efzal Abdullah Yayçılı
8- Ahmet Nurettin Kayacı
9- Mikail Şehbaz Samat
10- Tarık Fait Nurettin
11- Sirvan Ahmet Abdulkadir
12- Munim Mehmet Emin
13- Halit İbrahim Ahmet
14- İbrahim Abdurrahman
15- Mazin Faruk
16- Necmettin Nurettin
17- Şakir Şükür Zenelabidin
18- Neşet Faysal Abdullah
19- Şirzad Yusuf Aziz
20- Şahin Yunus Mahmut
21- Hacir Abdulgani Şehap
22- Abdurrahman Kadir Mahmut
23- Halit Abdulah
24- Nusret Halit Abdullah
25- Yılmaz Halit Muhiddin
26- Ayad Ahmet
27- Abdurrahman Kaleli
Bunların çoğunluğu Kerkük ve Erbil şehri evlatlarıydı.
ŞEREF LİSTESİ
Türkmen vatandaşlardan yüzlercesi hayatlarını ya Kötü isimli Devrim Mahkemesi
zalim kararlarıyla idam sehpalarında, yahut işkence altında ve yahut da gizli
yöntemlerle faili mechu suikastlarla kaybettiler.
Bu kapsamda isimlerine ulaştığımız şehitlerin şeref listesi aşağıya alınmıştır.
İsimlerine ve ölüm gerekçelerine ulaşamadığımız bir çok başkalrı da vardır, eminiz.
Ancak tevsik edemediğimiz kişilerin isimleri buraya alınmayarak sadece Türkmen
partileri ve derneklerinde ve Irak Türkmenleri İslami Birliğinin dökümantasyon
merkezinde kaydı bulunanlar alınmıştır.
1- İbrahim İsmail Aşur 2-
İbrahim Ahmet Hurşit
3- İbrahim Ekber Necef 4- İbrahim Çoban Bakır
5- İbrahim Hamza 6- İbrahim Şükür
7- İbrahim Şükür Tevfik 8- İbrahim Ali Merdan
9- İhsan Hilmi Hamid 10- İhsan Abdurrahman
11- İhsan Kemal Mehdi 12- İhsan Mehmet Ali Haydar
13- İhsan Haşim Aziz 14- Ahmet Hasan Mehmet
15- Ahmet Nurrettin Kayacı 16- Ercan Yavuz Mehmet
17- İsmail İbrahim Mehmet 18- İsmail Beyati
19- İsmail Hasan Sabir 20- İsmail Ali Fazıl
21- İsmail Fazıl Şerif 22- İsmail Mustafa Ahmet
23- Ekrem Hurşit 24- Ekrem Sultan Mehdi
25- Ekrem Kerim Kasap 26- Ekrem Mahmut Şüca
27- Emir Ahmet Efendi 28- Emir Kerim Ali
29- Enver Abdulkirim Abdulsamat 30- Enver Mehmet Ali Saki
31- Enver Mahmut Nefteci 32- Aydın Mustafa
33- Aynur Hamit Mustafa 34- Ayhan Ahmet
35- İbrahim Ekber 36- İbrahim Piryadi
37- Atilla Ahmet Nimet 38- İhsan Asgar Zeynel
39- İhsan Hilmi 40- İhsan Fazıl
41- İhsan Kemal 42- İhsan Mehmet Ali
43- Ahmet Asgar Finiş 44- Ahmet Beşirli
45- Ahmet Beyati 46- Ahmet Hasan Ekber
47- Ahmet Reşit Beyatlı 48- Ahmet Reşit Ali
49- Ahmet Süleyman Kasap 50- Ahmet Şahkulu
51- Ahmet Arab 52- Ahmet Aziz Cemil
53- Ahmet Ali Iryan 54- Ahmet Kanber
55- Ahmet Mehmet Ahmet 56- Ahmet Mehmet Ali
57- Ahmet Mehmet Ali Kahya 58- Ahmet Mustafa Ahmet
59- Ahmet Veli Bektaş 60- Esat Faruk Kayacı
61- İsmail İbrahim 62- İsmail Ahmet
63- İsmail Ali 64- Asgar Hamit Hurşit
65- Asgar Abit Mehmet 66- Ekber Zeynelabidin
67- Ekber Abit 68- Ekber Aladdin
69- Ekber Ali 70- Ekber Ali Behram
71- Ekber Ali Merdan 72- Ekrem Ömer Taha
73- Enver Mehmet Ali 74- Aydın İbrahim Ali
75- Adyın Şengül 76- Bakır Cuma Kazım
77- Burhan Ekber Ali 78- Burhan Tevfik Ali
79- Burhan Suphi Tevfik 80- Burhan İzzettin Nimet
81- Belkis Hamit Abdulah 82- Behatin Eşref Süleyman
83- Behattin Kocava 84- Tahsin Ahmet
85- Tahsin Asgar 86- Tahsin Beşirli
87- Tahsin Korkmaz 88- Casım Ahmet Şahkulu
89- Casım Cuma Kara Ali Beyati 90- Casım Dara
91- Casım Mehmet Ali Haydar 92- Casım Mehmet Ferhan
93- Casım Nurettin 94- Cercis Mehmet Nurettin
95- Cafer Ahmet 96- Cafer Beyati
97- Cafer Cevat Kazim 98- Cafer Riza Arafat
99- Cafer Kazım Musa 100- Celil İbrahim Kanber
101- Celil İbrahim 102- Celil Demirci
103- Celil Ömer Kümbetli 104- Celil Fatih
105- Celil Mehdi Kazancı 106- Cemal Ahmet Farac
107- Cemal Ekber 108- Cemal Cebbar Kuyucu
109- Cemal Mehmet Sadık 110- Cemal Mehemt Kerim
111- Cemal Nalbent 112- Cuma Pamukçu
113- Cuma Hasan 114- Cuma Hasan Hayri
115- Cuma Saki 116- Cuma Şenin
117- Cuma Kazım Selman 118- Cuma Kemal Beyatlı
119- Cengiz Paşaoğlu 120- Cengiz Kahraman Veli
121- Cengiz Mehmet 122- Cihat Fazıl Tavuklu
123- Cihat Fahretin Mehmet 124- Cevat Zeynelabidin Musa
125- Cevad Kanber 126- Cevat Hadi Ali
127- Cevdet Avcı 128- Cevdet Kemal Dayı Ali
129- Hacı Mehdi Boyacı 130- Habip Kerem Nuri
131- Habib Mubarek Fetah 132- Hasan Baki
133- Hasan Hüseyin 134- Hasan Zekeriya Mirza
135- Hasan Şakir 136- Hasan Şükür Mustafa
137- Hasan Abbas 138- Hasan Abbas Beahlul
139- Hasan Arap 140- Hasan Ali Bahlül
141- Hasan Ali Uryan 142- Hasan Ali Kurevi
143- Hasan Ali Kenit 144- Hasan Gurap
145- Hasan Mehmet Yunus 146- Hasan Mustafa Dülfikar
147- Hasan Neccar 148- Hasan Nasrattin Kerim
149- Hasan Veheb Elmulla 150- Hüseyin Ahmet Paşa
151- Hüseyin Beyati 152- Hüseyin Hasan
153- Hüseyin Hasan Süleyman 154- Hüseyin Hasan Sabır
155- Hüseyin Haydar 156- Hüseyin Haydar Halil
157- Hüseyin Haydar Abbas 158- Hüseyin Hurşit Kahya
159- Hüseyin Zeynelabidin 160- Hüseyin Safi Sultan
161- Hüseyin Tavuklu 162- Hüseyin Aşur
163- Hüseyin Asker Gani 164- Hüseyin Ali Ahmet
165- Hüseyin Ali Davut 166- Hüseyin Ali Demerci
167- Hüseyin Ali Riza 168- Hüseyin Ali Şakir
169- Hüseyin Ali Abbas 170- Hüseyin Ali Merdan
171- Hüseyin Ali Maruf 172- Hüseyin Ali Hadi Rauf
173- Hüseyin Fazıl 174- Hüseyin Fazıl Sadık
175- Hüseyin Fazıl Abbas 176- Hüseyin Kasım
177- Hüseyin Kalender 178- Hüseyin Koryalı
179- Hüseyin Mehmet Ali 180- Hüseyin Mertazi
181- Hüseyin Yunus 182- Hakkı Mehdi Ali
183- Hilmi Hurşit 184- Hamdi Hurşit Abbas
185- Hamdi Hurşit Mehmet Ali 186- Hamza Ahmet
187- Hamza Ahmet Beyati 188- Hamza Abbas
189- Hamza Kumbetli 190- Haydar Ahmet Şahkulu
191- Haydar Abdurrahman 192- Haydar Kadir Hıdır
193- Haydar Kasim Beşiri 194- Haydar Kamber
195- Haydar Kanber Kahya 196- Haydar Kerim Beşiri
197- Halit Sait Akkoyunlu 198- Halit Şengül
199- Halit Osman 200- Hatice Muhsin Elvehap
201- Kazgel Hüseyin 202- Hıdır Beşerli
203- Hıdır Ali Merdan 204- Halef Hasan Sabır
205- Halil İbrahim Abbas 206- Halil İbrahim Laz
207- Halil Al Muhamed Yunus Telaferi 208- Halil İhsan Taki
209- Halil Hasan Taki 210- Halil Şükür Anbaki
211- Halil Fatih 212- Halil Fahri Ali
213- Hurşit Veli Beşeri 214- Dülfükar Haydar Beşeri
215- Ruşdi Reşat Muhtar 216- Riza Hasan Aşur
217- Riza Raşid Mehmet 218- Riza Kasım Hamu Beyati
219- Riza Murtaza 220- Raad Abbas Mecit
221- Remzi Mehmet 222- Ramazan Cemil Kerim
223- Zeki Mehmet Ali 224- Zaman Mehdi Mevlut
225- Zehra Bektaş 226- Halil Telaferi,nin eşi
227- Zeynelabidin Hayrullah 228- Zeynelabidin Şükür
229- Zeynelabidin Sabır 230- Zeynelabidin Sabır Ahmet
231- Zeynep Tisinli 232- Sakine Kamber
233- Salim İbrahim 234- Salim Hasan Taki
235- Sami Abdulvehap Beyati 236- Settar Beyraktar
237- Sedat Ali Nasih 238- Sertip Hüseyin
239- Sercan Şakir Çaycı 240- Sefil Gaip Mehdi
241- Sefil Mehdi Gaip 242- Sekran Fazıl Cafer
243- Selman Reşit 244- Selman Reşit İbrahim
245- Selim Hasan Taki 246- Selim Hamdi Baki
247- Semin Ahmet İsmail 248- Semin Hayrullah
249- Semin Didar Veli 250- Semin Abdurrahman Beyati
251- Sinan Mehmet 252- Seyit Cafer
253- Seyit Hüseyin 254- Seyit Aşur
255- Seyit Mehmet 256- Seyit Mehmet Salihi
257- Sirvan Celal 258- Seyfetin Ali Haşim
259- Şahin Tazali 260- Şeref Hasan Ağa
261- Şükür Hasan Asker 262- Şükür Halil Cuma
263- Şükür Mahmut Şevket 264- Şükrü Mehmet
265- Şükrü Mahmut Şükür 266- Şükür Mahmut Beyati
267- Şehap Ahmet 268- Şehap Mehmet Hüseyin
269- Şehit Muharrem 270- Şirzat Ahmet Sait
271- Şirvan Süleyman Sait 272- Sabır Mehdi Musa
273- Salih Yunus Ali 274- Sabah Beşiri
275- Sabah Mehemt Emin 276- Sabah Mehmet Ceddu
277- Sabah Mevlid Mehmet 278- Suphi Bakir
279- Suphi Baki 280- Suphi Fazıl
281- Suphi Yahya Kazım 282- Sefa Hasan
283- Sefa Hasan Ali 284- Sefa Saki Veli
285- Salahaddin Abduşa 286- Salahattin Necim Hatat
287- Salah Terzi 288- Salah Hasan
289- Salah Hasan Salih 290- Salah Kayacı
291- Salah Mehmet Cudu 292- Salah Nurettin
293- Zıya Kasım Ali 294- Ziya Kasap Oğlu
295- Tarık Mehmet Abdullah 296- Tarık Musa Tevfik
297- Talip Cuma 298- Talip Mulla Hadi
299- Talip Mula Hadi Çaycı 300- Tahir Şakir Şeyhlerzade
301- Tahir Şakir Kasap 302- Taha Numan Müslim
303- Adil Ahmet Demirci 304- Adil Kasım
305- Adil Kasım Ağa 306- Adil Kumbetli
307- Aşur Hasan Heneş 308- Aşur Mehdi
309- Aşur Nazim Tazeli 310- Asi Abbas Hasan
311- Abbas Ekber Kanber 312- Abbas Tevfik Çoban
313- Abbas Celal 314- Abbas Cemal
315- Abbas Reşit Ortay 316- Abbas Riza
317- Abbas Saki Hıdır 318- Abbas Semin
319- Abbas Şükür Safer Beyati 320- Abbas Suphi Tevfik
321- Abbas Ali Ekber 322- Abbas Ali Şükür
323- Abbas Ali Naccar 324- Abbas Fazıl
325- Abbas Fazıl Sadık 326- Abbas Mehmet
327- Abbas Mustafa 328- Abbas Mehdi Riza Bender
329- Abbas Nazlı 330- Abbas Vehap
331- Abdulemir Abbas Mustafa 332- Abdulemir Ali Hadi Ruüf
333- Abdulemir Fazıl Sadık 334- Abdulemir Kazım Tevfik
335- Abdulemir Mehmet Mevlut 336- Abdulemir Hasan Ağa
337- Abdulemir Hüseyin 338- Abdulemir Abbas
339- Abdulhasan HacHüseyin 340- Abdulhüseyin Aziz Şevket
341- Abdulhüseyin Kalendir Şehbaz 342- Abdulhüseyin Mela İbrahim
343- Abdulhüseyin Mehdi Mevlit 344- Abdullhamit Andurrahman
345- Abdullhalik Ahmet Kevter 346- Abdulhalak Hüseyin
347- Abdullhalik Aziz Haydar 348- Abdurrahman Mehmet
349- Abdurrazak Ahmet Şahkulu 350- Abdurrazak Abbas Ali
351- Abdussecad Mehmet Ali 352- Abdussamet Tisinli
353- Abdulemir Ali Hadi 354- Abdulazim Ekber
355- Abdullazim Hacigalip 356- Abdullazim Zaman
357- Abdullgafur Mühsin Abbas 358- Abdulgafur Abdullhalik
359- Abdullkerim Alah Verdi 360- Abdullkerim Haci Aziz
361- Abdullkerim Zeynelabidin 362- Abdullkerim Sefer
363- Abdullkerim Aziz Haydar 364- Abdullkerim Kasım
365- Abdullkerim Mustafa Mehmet 366- Abdullatif Ahmet Kevser
367- Abdullah Ahmet 368- Abdulah Ağme
369- Abdullah Tahsin 370- Abdulah Tahsin Beşirli
371- Abdullah Arap 372- Abdulah Aziz Beg
373- Abdullah Ali İbrahim 374- Abdullah Ali Şükür
375- Abdullah Mümin İbrahim 376- Abdulmecid Hüseyin Tisinli
377- Abdulnasır Refik Kazım 378- Abdulhadi Kerim Kasım
379- Abdulvehap Haydar İmamlı 380- Abdulvehap Mehmet Hüseyin
381- Abdullah Mehmet 382- Adnan Halil İbrahim
383- Adnan Sabır Mehdi 384- Adnan Saygın Hasan
385- Adnan Adil Merdan 386- Adnan Kemal Kanber
387- Adnan Muhsin Al Vehap 388- İrfan Halil
389- İzzettin Celil Abdullhamit 390- İzzetin İsmail Tuzlu
391- İzzet Saki 392- Aziz Haydar
393- Aziz Reşit Riza 394- Aziz Adil Şerif
395- Asker Ahmet Şahkulu 396- Asker Taki Bekir
397- Asker Hasan Ali 398- İsam Ömer Celil Sarıkahya
399- Alattin Hüseyin 400- Alattin Abdulsamad
401- Ali Ekber Rauf 402- Ali Asgar Hasan Taki
403- Ali Asgar Şükür 404- Ali Asgar Musevi
405- Ali Asgar Musa Kazım 406- Ali Ekber Tisinli
407- Ali Ekber Hıdır Beyati 408- Ali Ekber Rauf
409- Ali Ekber Zeynelabidin 410- Ali Ekber Kencav
411- Ali Ekber Kevser 412- Ali Ekber Yusuf
413- Ali İlyas 414- Ali Bakır
415- Ali Bakır Kazım 416- Ali Beşirli
417- Ali Taki 418- Ali Hasan Hüseyin
419- Ali Hüseyin 420- Ali Hüseyin Beşirli
421- Ali Hüseyin Mamasi 422- Ali Hüseyin Mehmet
423- Ali Hilmi 424- Ali Hilmi Hamit
425- Ali Reşit 426- Ali Riza Muhtar
427- Ali Semin Ahmet 428- Ali Seyit Muhsin
429- Ali Sadık 430- Ali Tuzlu
431- Ali Abbas Saatçi 432- Ali Abdullah Hıdır
433- Ali Abdullvehap 434- Ali Asker
435- Ali Fazıl Beyati 436- Ali Fazıl Musa
437- Ali Kasım Tazeli 438- Ali Kanber Halil
439- Ali Kazım 440-Ali Kazım Tisinli
441- Ali Kazım Hurmatulu 442- Ali Kerim Sefer Beyatlı
443- Ali Kemal 444- Ali Kemal Hasan
445- Ali mehmet Veli 446- Ali Murat hüseyin
447- Ali Merdan Hüseyin Tisinli 448- Ali Merdan Reşit
449- Ali Merdan Şükür 450- Ali Musa
451- Ali hadi Çardaklı 452- Ali Hadi Rauf
453- Ali Vehap ahmet 454- Ali Yayçılı
455- İmat Mehmet Merdan 456- Ömer Esat
457- Ömer Mula Şakir 458- İmran Hıdır Ali Merdan
459- İmran Asi Musa 460- Avnettin Hüseyin Sabir
461- İsa Riza Ekber 462- İsa Musa
463- Gaip Ahmet Havi 464- Gaaip amehmet Ali Beşirli
465- Gazi Naccar 466- Fuat Ramazan kerim
467- Fuat İzzet Celil 468- Fuat Kazım Nedim
469- Faik Tazeli 470- Faik Fuat İsmail
471- Faik Musa Tevfik 472- Fatih Şakir Kazım
473- Faruk Namık 474- Fazıl Allah Verdi Sefer
475- Fazıl Süleyman 476- Fazıl Şükür Anbeki
477- Fazıl Abbas Mustafa 478- Fazıl Asker Mehmet
479- Fazıl Ali 480- Fazıl Kamber
481- Fazıl Mehmet Rahim 482- Fettah Gaip Süleyman
483- Ferhat Nasrettin Ali 484- Felah Cuma Süleyman
485- Felah Şükür Abdulah 486- Faysal Beyatlı
487- Faysal Mehmet Hüseyin 488- Kasım Ahmet Şahkulu
489- Kasım Hasan Ağa 490- Kasım Hasan Tazeli
491- Kasım Hasan Kenid 492- Kasım Hamdi
493- Kasım Abbas Veli 494- Kasım Fazıl
495- Kasım Kanber Ali 496- Kasım Kanber Vahit
497- Kasım Kazım Süleyman 498- Kasım Mehmet
499- Kasım Mehmet İbrahim 500- Kasım Mahmut Kanber
501- Kasım Mehdi Mecit 502- Kasım Necef Hüseyin
503- Kazım Abbas 504- Kazım Abbas Yusuf
505- Kazım Yusuf 506- Kerim Zeynelabidin
507- Kerim Zeynelabidin Mehdi 508- Kerim Sefer Beyatlı
509- Kemal Terzi 510- Kemal Cuma Behram
511- Kemal Cuma Yasin 512- Kemal Abdulsamat Tisinli
513- kemal Kanber 514- Kemal Kanber Çayırlı
515- Kemal Mustafa 516- Lebüp Salih Nurettin
517- Mumin Hacı Vahit 518- Müeyyet hamzalı
519- Malik Hamit 520- Mahir Oktay
521- Mecit Semin kuravi 522- Muhsin Hasan
523- Muhsin Hüseyin Ferhan 524- Muhsin Süleyman
525- Muhsin Ali 526- Muhsin Ali Hadi Rauf
527- Muhsin Fazıl 528- Muhsin Fazıl Culhacı
529- Muhsin Ferhan 530- Muhsin Maksut Cuma
531- Muhsin Maksut Ali 532- Mehmet Emin Cevat Kazım
533- Mehmet Ahmet Demirci 534- Mehmet Ahmet Şahkulu
535- Mehmet Uzun Şükür 536- Mehmet Taki Ahmet
537- Mehmet Taki Ahmet Muhammet 538- Mehmet Cafer Terzi
539- Mehmet Cafer sadık Hayyat 540- Mehmet hasan Taki
541- Mehmet Hüseyin 542- Mehmet Hüseyin Beşirli
543- Mehmet Hüseyin Mehmet Selim 544- Mehmet Hammu
545- Mehmet Reşit Mehmet 546- Mehmet Riza Mehmet
547- Mehmet Zühtü İbrahim 548- Mehmet Semin
549- Mehmet Seyit Hüseyin 550- Mehmet Sivid Bezirgan
551- Mehmet Şakir 552- Mehmet Şevket Kanber
553- Mehmet Abbas 554- Mehmet Abdulah Ali
555- Mehmet Abdullah 556- Mehmet Ali Cuma
557- Mehmet Ali Hurşit Abbas 558- Mehmet Ali Abbas
559- Mehmet Gani Mübarek 560- Mehmet Fatih Saatçi
561- Mehmet Fazıl Hurşit 562- Mehmet fazıl abbas
563- Mehmet Kasım salih 564- Mehmet Korkmaz
565- Mehmet Mahmut Ahmet 566- Mehmet Murtaza
567- Mehmet Murtaza Davut 568- Mehmet Nuri Hamit Şelal
569- Mehmet veli 570- Mehmet Veli Bektaş
571- Mahmut Allah Verdi sefer 572- Mahmut Beyatlı
573- Mahmut Cafer Terzi 574- Mahmut Reşit
575- Mahmut Saki 576- Mahmut Tavuklu
577- Mithat hüseyin Kanber 578- Murat salih Mehmet
579- Muslim Hamdi 580- Mustafa Ahmet Beyatlı
581- Mustafa Hacı Paşa 582- Mustafa Hüseyin
583- Mustafa Ali 584- Mustafa Ali Mehdi Ağa
585- Mustafa Kazım Ahmet 586- Mustafa Kazım selman
587- Mustafa Mehmet Abbas 588- Muzaffer Beşirli
589- Muzaffer Zeynelabidin 590- Muzaffer Fatih
591- Miktat Cebbar Kuyucu 592- Mula Hamat
593- Mümtaz Ekrem ali 594- Mümtaz Ekrem Abbas
595- Münir Cuma Şenin 596- Mehdi İbrahim Ali
597- Mehdi Boyağcı 598- Mehdi hamit Hurşit
599- Mehdi Şeyh İbrahim 600- Mehdi Merdan Derman
601- Mehdi Musa 602- Musa Tisinli
603- Musa Cuma Behram 604- Musa Riza Mehmet
605- Musa Kazım 606- Musa Kazım selman
607- Musa Mirza 608- Mutlu abbas
609- Muvaffak hacı Şükür 610- nasih Abbas
611- Nazım İbrahim Semin 612- Nazım Mehmet Ali
613- Nazım Mendelavi 614- Nafi yasin Doğramacı
615- Necat İsmail Hasan 616- Necat Ahmet Semin
617- Necat İsmail 618- Necat Celil Paşa
619- Necat Hasan 620- Necat Şükrü
621- Necat Kasım 622- Necat Mehmet Koryalı
623- Necat Musa Kazım 624- Necati İsmail
625- Necah mehmet Emin 626- Necdet İbrahim kerim
627- Necdet Şehbaz 628- Necdt Şehbaz Abbas
629- Necdet Asker Mahmut 630- Necef Tisinli
631- Necef Tuzlu 632- Necmettin Çayırlı
633- Necmetin Halaf 634- Necmettin Halaf Mehdi
635- Necmetin Tahir 636- Nezar Resul cafer
637- Neşet Mithat 638- Neşet Mithat Altuncu
639- Nasrullah hadi Mehmet 640- Nidal Hüseyin Ali
641- Nizam Abdulhüseyin 642- Nizam Abdulhüseyin Mehmet
643- Nihat fazıl Tavuklu 644- Nihat Mehmet
645- Nuretin Süleyman Ağa 646- Nurettin Sıddık
647- Nuri Kerim Kasım 648- Nevzat İbrahim Cuma
649- Niyzi Sıddık kasap 650- Haşim İsmail Kanit
651- Haşim beşirli 652- haşim hamdi Baki
653- Haşim Riza 654- Haşim Zeynelabidin
655- Haşim Abbas 656- Haşim Ali Kara
657- haşim Gaip Mehdi 658- Haşim Kadir Hıdır
659- Haşim Mehmet Beyatlı 660- Hicran ali Kemal Mehmet
661- Vefi Naki Hayyat 662- Velit Aziz
663- Vehap Mehdi Asker 664- Yasin Mehmet Sıddık
665- Yahya Zekeriya 666- Yaşar halil İbrahim
667- Yaşar Halil Kanber 668- Yaşar İzzetin Tuzlu
669- Yaşar Mehdi Tuzlu 670- Yaşar Namık Hüseyin
671- Yücel Musa İsmail 672- Yusuf Refik
673- Yusuf Şerif Kazım 674- Yusuf Mehmet Beyati
675- Yüksel Veli Ali
BEŞİNCİ BÖLÜM
Türkmenlerin Nüfusu
Irak Türkmenlerinin gerçek sayısı çok çelişkili tartışmalara sahne olmuştur. Rejim
çıkarlarıyla petrol gelirlerine göz dikenler ve ırkçı emellerle bu bölgeleri yutmak
isteyen talepler ayni hanede birleşerek Türkmenlerin Irak,ta çok az sayılı önemsiz bir
azınlık olarak gösterme çabasını sürdürdüler.
Irak,ta Türkmenler arasından çıkan ve şiir, edebiyat, lisan, bilim, spor dalarında,
ayrıca askeri alanlarda ve havacılıkta çok ciddi elemanlar yetiştiren bu topluluğun
nasıl olur da yok denecek kadar bir azınlık arasından çıktığı çelişkisini kimse
gündeme getirmek istemedi.
Türkmenlerin nüfusu konusuna değinecek olursak bilindiği gibi Irak hükümetlerinin
bu hususta 1957 sayımında telaffuz etiği en düşük rakam 136 800 kişi olarak
gösterilmişti. Bu rakamın ne kadar anlamsız olduğu ve gerçekleri yansıtmadığı ortada
olduğu gibi bir çok yazar ve araştırmacı tarafından kaleme alınmış, hatta devlet
tarafından da ifade edilmişti.
Bu çarpıtmanın en bariz örneği olarak Lozan antlaşmasından önce İngiltere ile
Türkiye arasında cereyan eden müzakerelerde ortaya çıkmıştı. Bilindiği gibi İngizlerin
başdelegesi Lord Curzon Musul vilayetinde Türkmenlerin adedini az göstermekte
akıl almaz yöntemlere başvuruyordu. Curzon İngilizlerin bölgeyi karış karış dolaşan
İngiliz subaylar tarafından 1920 yılında yapılmış olan çok dikkatli ve sağlam sayım
sonuçlarına sahip olduklarını iddia ederek, vilayetin her tarafını dolaştıklarını ve her
şehrin, köyün ve mahallenin kayıtlarını tuttuklarını ileri sürmüştü. Türk tarafınınn
delegasyon başkanı İsmet Paşa sunduğu belgelerle Musul vilayetinde sadece
Türkmenlerin 146 960 kişiye ulaştıklarını tevsik etmeye çalışırken, Lord Curzon bu
sayının belirtmiş olduğu gerekçelerle ancak 66 000 olduğunda ısrarlı olmuştu.
Lord Curzon,un rakamlarını alıp buna Musul vilayeti dışında yaşayan, mesela Diyala
ilçelerinde ve merkezi hükümetin karagahı olan Bağdat,da yaşayanlar için buna %10
yani sadece 6000 kişinin azıcık üstünde bir rakamı ilave edersek ve nüfus artışı için o
zaman kabul edilmiş olan ellili yılara kadar %3.4 ve 1950 den sonra %3.2 oranını
hesaplarsak Lord Curzon,un kabullerine göre Türkmenlerin 1957 yılı sayısının 254
676 olması gerekirdi. Tam adedi saklamakta en çok çıkarı olanların rakamını ele
alsak dahi bu rakamla sonuçlanan nüfus, nasıl oluyor da Irak hükümeti tarafından 136
800 olarak kayde alınıyordu?. Bunu dikkatli gözlerin hepsi anlamakta güçlük çekti.
Lord Curzon,un rakamlarını olduğu gibi alırsak bu adedin 2002 sonunda 884 710
olması gerekir. Peki nasıl oluyordu bazıları bu maksatlı literatürlerinde Türkmenlerin
250 000 kişiyi aşmayacaklarını iddia edebiliyor: Burada sormak gerekiyor, acaba
Türkmenler yüzbinlerce kişiyi kaybettikleri bir toplu soykırımına mı uğradılar?
Bugün Irakta herkes mesela katıksız Türkmen olan Telafer ilçe merkezinde 250 000
Türkmenin yaşadığını ve bunlara Musul civarındaki köylerde barınan ve sayıları
yaklaşık olarak 50 000 kişi olan vatandaşları da ilave edersek bu rakamları telaffuz
edenlerin gerekçesini anlamakta güçlük çekilir. Kaldı ki mesela Kerkük, Erbil, Kifri,
Tuzhurmatu, Tavuk, Tazehurmatu, Altun Köprü, Karatepe, Hanekin ve Mendelideki
Türkmenlerin durumunu ve konumunu da ilave edersek çok açık bir şekilde bu
mesnetsiz rakamların ne anlama geldiği ortaya çıkar.
İngiltere hükümetleri ve bunların paralelindeki belirli amaçlarla bölgeye yerleştirilen
politikacı, yazar ve gazeteciler kendi rakamlarıyla çelişkili olsa dahi elerinden
geldiğince bu rakamları minimale indirmeyi hep sürdürdüler.
Manda idaresi zamanında Irakta bir kaç sene yaşayan Luid Dolberan,ın " Mandadan
Özgürlüğe dek Irak" jitabına bakacak olursak, Manda rejiminin sona erdiği 1932
yılında Türkmenlerin adedi 60 000 kişidir. Dolberan, Türkmenlerin adedini az
göstermekle yükümlü olan Lord Curzon,un 1920 yılı için verdiği 66 000 adedinden de
az gösterdiği Türkmenlere acaba ne oldu da başkaları, mesela Araplar, Kürtler ve
hiristiyanlar çoşalırken bunlar hep nüfus kaybetti diye kendisine hiç sorma lüzumu
hissetmedi mi?
Nüfus konusuna girmeden önce bizce çok önemli bir hususun altını çizmek
gerekmektedir. Gördüğümüz kadarıyla Irak,ta yaşayan Kürt vatandaşlar olsun, resmi
hükümet olsun Türkmenlerin sayısını saklamaya çalışmakla büyük bir yanılgıya
düşmüşlerdir. Belki bazı Türkmen aydınları da kendilerini ve Türkmen halkının
haklarını savunmak adına aynı yanılgının ters tarafına takılmışlardır.
Aslında herhangi bir vatandaşın veya etnik toplumun hakkı çoğunluk veya
azınlık hesabına göre yapılmamalıdır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi Irak anayasaları hiç
bir zaman bir üstün ırk ve azınlıklar prensibini kabul etmemiş, tersine dini, dili ve
kökeni ne olursa olsun bütün vatandaşları eşit ve milli haklarını kullanmaya ehil
olarak görmüştür. Artık herkesin bildiği gibi bu konu anayasal hak konusu olmaktan
çıkmış, uluslararası kubullerde ve insan hakları bildirgesinde olduğu gibi Birleşmiş
miletler Genel Kurulu,nun çeşitli karar ve belgelerinde de açık olarak hükme
bağlanmıştır. Buna göre konuyu inceleyecek olursak, Kürt aydınlarının abartılı bir
şekilde Türkmenlerin nüfusunu az göstermeye kalkışmaları karşısında kabul ettikleri
bir kaç yüz bin nüfusu da, şu anda Birleşmiş Miletlere üye özgür bazı devletlerin
nüfusunun altında değildir. Bu gibi ülkelere Arap Körfezi,nde, Avrupa ve Afrika,da
da rahatlıkla rastlamak mümkün olduğu gibi son zamanlarda eşit konumlarda Avrupa
Birliğine üye olan ve nüfusu yüzbinleri aşmayan ülkelerin Almanya, İtalya ve Fransa
gibi yoğun nüfus kitlelerine sahip olan ülkelerle aynı yetki ve yükümlülüklere sahip
oldukları görülmektedir.
Bunların 1958 darbesinden sonra Irak hükümetinin düzelterek verdiği rakamlara da
hiç bakmadıkları veya görmek istemedikleri anlaşılmaktadır. Irak hükümeti bu rakamı
1959 yılında 567 000 olarak ilan etmişti.
Gerçeğe yakın rakamlara, Irak,ın nüfus artışı yüzdeleri olarak ellili, altmışlı ve
yetmişli yıllarda %3.2, seksenli yıllarda %2.6, doksanlı yılların başlarında %2.4 ve
1993 yılından beri %2.3 olarak kabul edilerek, Arap Sosyal ve Ekonomik Geliştirme
Fonu, Arap Para Fonu ve Petrol ihraç eden Arap Ülkeleri Teşkilatı verilerine
dayanarak ulaşılmmak belki yaklaşık olarak mümkün olur. Bu verileri ele alığımızda
görüldüğü gibi Irakta Tüm Türkmenlerin sayısı 2 038 662 olarak görülmektedir.
Kültürel düzey farkları ve sosyal koşulrdan dolayı bu üremenin ters istikamette artış
gösterebileceğini dikkate alırsak bu adedi şimdi 2 milyon olarak kabul etmek sonucu
doğuyor.
ALTINCI BÖLÜM
Türkmen Bölgelerinin Etnik Konumu
Kerkük ve Erb,l bölgelerinin etnik konumu meselesi bir çok tartışmaya yol açtığı gibi,
maalesef zaman zaman üzücü şiddet olaylarının da vuku bulmasına sebap olmuştur.
Irak,ta Kürt kökenli bazı politikacıları ve aydınları Kerkük,te hiç bir zaman Türkmen
çoğunluğun bulunmadığını ispat etmek için amansız bir çaba harcamışlar ve bu
istikamete Musul Meselesi çekişmeleri sırasında tanzim edilen İngiliz kaynaklı
yayınlara veya bizzat Kürtlerin yazdıkları kitaplara dayanmışlardır.
Malesef Kerkük bölgesindeki Petrol kaynakları bu çatıçmanın sebi olmuştur. Kürt
siyasi hareketleri Kerkük petrolu olmadan ciddi bir oluşumlarının
gerçekleçemiyeceğini varsaymış ve Kerkük,e yoğun göçü teşvik etmiştir.
Araplaştırma politikası da bunun antitezini teşkil etmiş ve petrol kaynaklarını sağlama
ve emniyete almak için Kerkük,ün Araplaştırılması zarureti kanaatine varan Irak
Hükümetleri bir de sanal bir korkuyla Türkmenlerden malesef hep kuşku duymuş ve
tezelden bu bölgeyi Araplaştırmaya kalkışmışlardı. Kerkük,ün ismini dahi Arapça
Milileştirme anlamına gelen ve Petrol kaynaklarının millileştirilmesi kararına
gönderme yapan ,Al- Tamim, olarak değiştirmiştir. Bu arada Kerkük,e bağlı bir çok
Türkmen ilçesinin idari bağlantısı Kerkük,den koparılarak Arap çoğunluklu
vilayetlere verildi. Bunu takiben Kerkük ve öteki Türkmen bölgelerindeki Türkmen
köy ve kasabaların ismi Arapça isimlerle değiştirildi.
Kürt yazarların çoğu da bilimsel bir araştırma olarak takdim etikleri Şemsetin
Sami,nin Kamusü,l-A,lâm adlı eserini kaynak gösterecek, bunun önemli bir Osmanlı
tarih ve coğrafya ansiklopedisi olduğunu ve bu eserde Kerkük nüfusunun dötte
üçünün Kürt, geriye kalanının da Türk ve Arap olduğunun tesbit edildiğini
savunmuşlardır. Dr.Nuri Talabani de Kerkük Bölgesi ve Etnik Konumunun
Değiştirilmesi Çabaları adlı eserinde bu yolu benimsemiş ve bölgenin tarihi geçmişi
ve coğrafyası hakkında Türk, Arap, Kürt veya batı kaynaklı; objektifliği ve
bilimselliği ile tanınan eserlerden feyz aldığını yazarak, Osmanlı ansiklopedisi
Kamusü,l-Alâm,ın yazarı Türk tarihçisi ve yüz yıl önce Kerkük bölgesini ziyaret
ederek çok sağlam bilgiler tesbit etiğini ve her halde de Kürtlerden yana olduğnunu
söylenemeyeceğini ifade etmiştir.
Biz burada Kerkük bölgesinin etnik konumunu irdelemeden önce Kerkük,teki
nüfusun dörte üçünün Kürt olduğunu yazan “tarihçi ve seyyah” Şemsetin Sami,yi
tanıtmak ve Kürt yazarları tarafından en önemli ispat vesilesi olarak kabul edilen
bilgilerinin ne kadar sağlam (!) ve ne kadar bilimsel (!) olduğunu açıklamak isteriz.
Aslına bakılırsa Şemsettin Sami, Türk değil Arnavuttur. 1266 Hicri yılında
Arnavutluk,ta doğmuş, orta öğrenimini Yanya,da görmüş, Türkçe, Farsça ve
Arapça,yı sonradan özel öğretmenlerden evinde çalışarak öğrenmiş, arkasından
İstanbul,a göç ederek, Sabah gazetesini çıkarmaya başlamıştır.
Şemsetin Sami daha sonra hikâye yazarlığına soyunmuş, yazdığı hikâyeler
arasında Osmanlı geleneklerine ters düşen ve evlilik müessesesini tezyif eden
Mu,aşakat-i Tal,at ve Fitnat, bunun ardından da Zahak Diktatörüne Karşı Demirci
Kava İhtilâli hikâyesini yayınladığı için, suçlu bulunarak mahkum edilmiş ve
Trablus,a sürgüne gönderilmiştir! Sürgünden dönünce lügat ve informatif antolojiler
yayınlamaya başlamıştır.
Yine önemli gerçeklerden biri de Şemsettin Sami,nin hiç bir zaman bir gezgin
ve seyyah olmayışıdır. Kerkük,ü de, hakkında yazdığı Bağdat,ı da görmediği, İslam
Ansiklopedisi tarafından açıkça beyan edilmiş, Kamusü,l-Alâm,daki maddeleri
Bouilet,in Dictionnaire et de Geographie Universald,Histoire eserlerinden; Osmanlı
ve Şark vilayetleri hakkındaki maddelerin de, bazı Arap ve Acem kaynakları ile kimi
salnamelerden ve tetkik edilmemiş raporlardan aldığı açıkça bildirilmiştir(12).
Verdiği bilgilerin bilimsel, gerçekçi ve doğru olduğunu kabul etmemiz gerekirse
Bağdat,ın da tam bir Türk şehri olduğunu kabul etmemiz gerekir. Çünkü Ş. Sami aynı
eserinde, Bağdat,ta halk tarafından konuşulan birinci lisanın Türkçe, ikinci derecede
ise Arapça olduğunu da tesbit etiğini yazmaktadır.
Irak,ta Türkmen Aşiretleri:
Iraklı araştırmacı Tamir Abdulmuhsin el-Amiri 9 ciltlik ,Irak Aşiretleri
Anseklopedisi, eserinde Oral-Altay lisan grubuna bağlı olan Türkmenlerin el-
Tamim,Kerkük, Ninava,Musul, Diyala ve Erbil ile bu şehirlere bağlı bazı ilçe,
kasaba ve köylerde yaşadığını yazarak çeşitli aşiretlerine yer verdi. Bunların arasında:
1-Beyat Aşireti
2- Kara Ulus Aşireti
3- Kanber Ağa Aşireti
4- Çayırlı Aşireti
5- Bent Ali Aşireti
6- İlhanlı Aşireti
7- Celili Aşireti
8- Demirci Aşireti
9- Şah Seven Aşireti
10- Deliveli Aşireti
11- Marağa Aşireti
12- Gülbanı Aşireti
13- Yakubi Aşireti
14- Dakira Aşireti
15- Saraylı Aşireti
16- Vendavi Aşireti
17- Pir Nedir,Pir Nezar, Aşireti
18- Ferhatlılar Aşireti
19- Seyitler Aşireti
20- İlhanlılar Aşireti
21- Tatran Aşireti
22- Hatlan Aşireti
23- Kasaplılar Aşireti
24- Hasekli Aşireti
25- Kahyalar,Muratlı, Aşireti
26- Safuk Aşireti
27- Şeyhler Aşireti
28- çeçen aşireti
Beyat aşiretinin Oğuz kabilelerinden biri olarak ve Oğuz Han,ın altı oğlundan biri
olan Gün Han oğlu Beyat,a mensup bir boy olarak gösteren eser şimdiki Beyatlıların
Sadiye , Şehraban, Mendeli, Zarbatiya,Kazanıya,Mansuriye, Bedre, Hanekin,
Karatepe ve Kifride yaşadıklarını ancak yoğun olarak daha çok Tuz Hurmatu ile
Karatepe arasında ve kerkük merkezinde yaşadıklarını belirtmektedir.
El-Amiri Beyat boyunun Bastamlı, Karanaz, Biravcılı ve Hasdereli olarak budunları
olarak göstermektedir.
Anseklopedi Telaferde ve çevresindeki bütün aşiretlerin Türkmence konuştuğunu
kaydederek bu bölgedeki aşiretleri şöyle sıralıyor:
1- Ali Han Beg Aşireti
2- Pir Nedir Aşireti
3- Hamat Aşireti
4- Ferhat Aşireti
5- Davudi Aşireti
6- Hala ve Al Harbu Aşireti
Tuz Hurmatu aşiretlerini de Beyatlılar yanında şöyle sıralıyor:
1- Bender Aşireti
2- Çayır Aşireti
3- Kanbe Ağa Aşireti
4- Kara Nas Aşireti
5- Assafi Aşireti
Tavuk aşiretleri arasında da Celili, İlhanlı, Demirci ve Şeyhler aşiretleri
zikredilmektedir.
Şebekler:
Dr. Suphi Saatçi, Tarihi Gelişim içinde Irak,ta Türk Varlığı, eserinde Musul ve
çevresinde yaşayan Şebek aşireti hakkında Iraklı araştırmacı ,Ahmet hamit el-
Sarraf,,ın verdşğş bilgilere ilavelerde bulunmuştur. Şebeklerin nüfusu 1989 yılı
itibarıyla 40-50 bin etrafında veriliyordu, böylece şu anda 75 bin,den az olmamalrı
gerekiyor. Yerleşim bölgeleri ve köyleri arasında : Abbasiya, Elbeg, Arpacı, Babinit,
Basahra, Başika, Bavize, Bazoya, Baybuğ, Bedne, Bilavat, Bisan, Bisatlı, Hiluhan,
Çinici, Deraviş, Gökçeli, Haraba Sultan, Hazen Bent, Hıdır İlyas, Karakoyun,
Karaşor, Karatepe, akratepe şebek, Kara yatak, Kaziye, Kibirli, KehrizKör Gariban,
Minare şebek, Ömer kayacı, Nebi Yunus, Selamiye, Şemsiyat, Şeyh emir, Şirin han,
Tel yara, Tercile, Tez harap, Topzava, yarımca, Yengi Bastamlı ve Zehre hatun.
Holandanın Amesterdam Üniversitesinde felsefe profesörü olan Michell Leezberg
başka Şebek köylerine de işaret ediyor. Bunların arasında Kani kervan, Karkaşan,
Müftiye, Kahrava, Şeyh şeli, Şavuklu, Tirava, Toprak ziyaret, Hazne ve Orta harap
zikredilmektedir.
Malesef Şebekler de öbür Türkmen köylüleri gibi zorunlu göçe tabi tutuldu. Bu
kapsamda Irak kuvvetleri Şebeklerden üç bin aileyi ikinci körfez savaşından sonra
Harir ovası, Şaklava,nın kuzeyi, Baziyan ve Çemçemal kuzeyine sürdü. Dr.
Leezberg, ,Şebek Ve Kakailer, adlı eserinde Karmeli, Gulami Ve Sarraf,ın Şebeklerin
Türkmen hüviyetini teyit etiklerini söylüyor ve Birleşik Amerikanın İthaca
şehrindeki Cornel Üniversitesinde 1988 yılında basılan M. Musa,nın şebeklerin
Anadoludan göç eden Türkmenler olduklarını ve Şebeklerin geleneksel kitapları olan
,Buyruk, ve ,Menakip, kitaplarının da Türkmence yazdığını tesbit ettiğini
yazmaktadır.
İnanırlığı şüphe götürmeyen bütün ciddi kaynaklar, Kerkük bölgesinin
gerçekte bir Türkmen bölgesi olduğunu, ancak son zamanlarda Kürtleştirme veya
Araplaştırma çabalarının etnik konumunu etkilemeye başladığını açıkça ifade ederler.
Biz burada bilimsel yönden ciddiyeti ve tutarlılığı belli olan onlarca Türk ve Türkmen
kaynaklarının hiç birine işaret etmeden, sadece Türkmenlerin dışındaki yazarların
tanıklıklarına baş vurmayı uygun gördük.
Herhangi bir kaynağa değinmeden önce, bu gerçeğin bizzat Irak hükümeti
tarafından bahsi geçen ve 28 Ocak 1932 tarihinde Milletler Cemiyeti Konseyince
kurulan komite tarafından hazırlandığı şekliyle Millet Meclisinin 5 Mayıs 1932
oturumunda onayladığı ve 30 Mayıs tarihinde açıkladığı deklarasayonun dokuzuncu
maddesinde Kifri ve Kerkük ilçesinde (Kerkük şehri) çoğunluğun Türkmen olduğu ve
bu bölgede Arapça,nın yanında Türkçe ve Kürtçe,nin resmi dil kabul edildiği hükme
bağlanmıştır. O zaman Türkçe,ye karşı hassasiyetin bulunduğu dönem ve ortamda
Irak hükümetinin böyle bir taahhüdü kayda değer olmayan bir azınlığa vermiş
olabileceğini kimse düşünemez.
Konuyu inceleyenler, üst üste gelen Irak hükümetleri ve kabinelerinin Arap,
Kürt, Türkmen dokusunu hep kabul etiklerini iyice bilirler. 1921 yılında ilk anayasa
taslağı Arapça, Kürtçe, Türkçe ve İngilizce olarak bastırıldığı gibi İngiliz Yüce
Temsilcisi 4 Mayıs 1924 tarihinde bir grup Tiyari Levi askerinin Kerkük,te yaptığı
katliamdan sonra, yalnız Kerkük,te yayınlanması gerektiği için bildirisini sadece
Türkçe olarak bastırmıştı. Tarihçi Abdurrazak Al-Hasani bu konuyu ele alırken o
zaman Kerkük,te konuşulan lisanın Türkçe olduğunu açıklamaktadır.
1925 yılında kabul edilen Irak Anayasası Arapça ve Kürtçe,nin yanında
Türkçe olarak da basılmıştı ve 1931 yılında yayınlanan 74 numaralı Mahallî Lisanlar
yasası, başta Kerkük ve Erbil olmak üzere, Türkmenlerin coğunlukta olduğu
bölgelerde muhakemelerin Türkçe olarak yapılmasını hükme bağladığı gibi,
Türkmenlerin tahsil gördüğü okularda da tedrisatnı kendi dileriyle olmasını ön
görmüştü. Bu hak ve güvenceler öteki temel insan hakları gibi, daha sonra gelen
hükümetler tarafından rafa kaldırılmış ve bu konuda en korkunç insan hakları
ihlallerinden birisi, dünya kamu oyunun gözü önünde yaşanmıştı. O zamanlar Irak
hükümetlerinin bu gerçeği kabul etiklerinin en bariz örneği olarak, Kerkük,te
Belediye başkanlığı tarafından neşrolunan tek resmi yayın organı olan Kerkük
gazetesinin Türkçe ve Arapça olarak yayınlanmış olduğunu gösterebiliriz.
Araştırmacı yazar Sati Al-Hisri Irak,ta Hatıralarım adlı eserinde 1921 yılında,
o dönemin Eğitim Bakanlığı başmüşaviri görevinde bulunan İngiliz yüzbaşı N.Varel
ile olan ihtilafı ve çarpışmasını ve Eğitim Müdürü muavinliği görevini reddettiğini
açıklarken, Varel,in kendisine:
-Kerkük,e git, orada Eğitim Müdürlüğü görevini sana verelim, orada Türkçe
konuşulur, sen de Türkçe biliyorsun, dediğini hatırlatıyor. Varel bu önerisini Kraliyet
Sarayı Başkanı Rüstem Haydar,a da tekrarlamış ve Al-Hisri,den Türkçe konuşulan
Kerkük,te yararlı olabileciğini söylemişti.
Irak’ın yeni tarihi üzerine pek çok araştırması ve eseri bulunan Hayri Emin
Ömeri de, Irak tahtı üzerine yaşanan tartışma ve çatışmaları anlatırken Kerkük,te
çoğunluğun Türkmen olduğunu yazmaktadır.
Ayrıca 1920 ayaklanması liderlerinden olan Ferik Mizher Al-Firaun, Irak,ın
etnik konumuna değinirken, Arap olmayan azınlıkların ülkenin kuzeyinde sakin
olduğunu, bunlardan Kürtlerin Süleymaniye ve Erbil,de, Türklerin Kerkük ilinde ve
az sayıda Ermeni, Asurî ve Nasturi,nin Musul ilinde bulunduklarını ifade etmektedir.
Bir başka yazar, Abdulmecit Hasip Al-Kaysi,ye bakacak olursak, 1 Haziran
2000 tarihinde Londra,da çıkan el-Hayat gazetesinde Asuriler adlı kitabı hakkında
yayınlanan bir eleştiriye verdiği cevapta, kendisini tanıtırken Irak,ın siyasi tarihiyle
ilgilenmesinin eli yılı bulduğunu ifade eden bu yazar, adı geçen kitabında Kerkük,ün
bir Türkmen şehri olup, halkının Türk ırkından olduğunu ve kuvvetli Kürt
kabilelerinin onlara yakın oturduğunu yazmaktadır.
Irak,ın etnik yapısı ve mozaik konumunu anlatan başka bir yazar da Seyyar
Al-Jamil, kendi kitabında “Türkmenler ise Irak,ın kuzeyinde belirli yerleşim
bölgelerinde yaşarlar. Yoğunlukla Diclenin doğusunda Kerkük ve batısında Telaferi
yerleşim mekanı olarak tutmuşlardır. Bu topluluk Irak,ın bazı bölgelerinde
hükümranlık kuran Türkmen devletlerinin bir bölümüdür” diye yazmaktadır.
Munzir Musuli ise “ Kürdüstanda siyasi ve partizan hayat” adlı eserinde
Amerikalı gazeteci William Egilton Jr,ın “1946 Mahabad Cumhuriyeti” kitabından
alıntı yaparak Kerkük,ün bir tartışma konusu olabileceğini ve sanki eşit olarak
Türkmen ve Kürtler arasında paylaşılmış olduğunu, ancak petrol yataklarının
bulunduğu batı ve kuzey-batı bölgelerinin Türkmen ve Arap köylerinden oluştuğunu
yazmaktadır.
Dr. Mecit Khudduri’Cumhuriyet Döneminde Ira’ adlı kitabında Kerkük’ Altun Köprü
ve Telafer’e temas ederken buraların Türkmenlerce meskun olduğunu yazar.
Tanınmış Sosyolog Dr. Ali el-Verdi Irakta Türkmenlerin yoğunlukla bulundukları
bölgelere temasla bunların Araplarla Kürtleri ayırmakta olan düz bir çizgi üzerindeki
şehir ve kasabalarda yaşadıklarına temas etmektedir.
Dr. Kasım el-Cümeyli de Dr. İzzet Öztoprak tarafından yayına hazırlanan ‘Irak ve
Kemalizm Hareketi’ adlı kitabında İngiliz yetkili Henry Dubbs’in 1923 tarihinde
Kerkük ve havalisinde Türkmenlerin Faysal’ın krallığı için yapılacağı oylamayı
boykot etme niyetlerinin duyulması üzerine Kerkük’ü ziyaret ettiğini, Türkmenlerin
önde gelenleriyle görüşüp İngilizlerin Türkmenlerin Mili ve Kültürel haklarını
tanımaya hazır olduğunu iletiğini bildirir.
Abbas el-Azzavi de Münşi Bağdadi’nin Farsçadan tercüme etiği seyahat kitabında
İranlı bir sorumlunun Kerkükten geçtiğini ve bu şehrin çoğunluğunun Türklerden
oluştuğunu yazmaktadır.
Dr. Fazıl El-Ensari, Irak Sakinleri isimli demografik çalışmasında Türkmenlerin
Irakta üçüncü etnik gurup olduğunu Telaferden Mendeli’ye uzanan hatta Araplarla
Kürtleri ayırdıklarını ve Kerkükte en büyük yoğunluklarının bulunduğunu
yazmaktadır.
Iraklı yazar Mir Basri ‘Yeni Irak’ın edebiyat yıldızları’ adlı eserinde Irakta gelişen
edebiyattan bahisle Kürtlerin Süleymaniye bölgesinde edebi eserler vermelerine
karşın Kerkük’de Türkmen edebiyatının yaygın olduğunu yazarak Fuzuli, Fazli,
Rizai,Ahdi , Şemsi ve Hüseyni ile başlayan edebiyat dalgasının sadece Türkmen
edebiyatı ile geliştiğini ve Hicri Dede, Hıdır Lütfü, Naci Hürmüzlü, Mehmet Sadık ve
Ahmet Faiz ile doruğa çıktığını, Kürt asılı Şeyh Rıza Talebani’nin de Türkçe yazmak
durumunda olduğunu bildirmektedir.
Dr. Cemil Musa Naccar ‘ Bağdat Vilayetinde Osmanlı İdaresi’ adlı eserinde
Türkmenlerin kökenlerine ve geleneklerine bağlı olan ve Bağdat’tan bahsederken
vilayetin kuzeybatısında yaşayarak Kızlarbat, Hanekin, Şehraban, Mansuriye, Deli
Abbas, kazaniye ve Mendeli’de yaşadıklarını, ancak ayrıca Musul vilayetinin bir çok
şehir ve kasabalarında da yoğun bir şekilde yaşadıklarını bildirmektedir.
Mısırlı yazar Dr. Hasan Bekir Ahmet ise “Arap –Türk ilişkilerinin bugünü ve
geleceği” ismindeki kitabında Irak Türkmenlerinin nüfusunu 2 ile 2.5 milyon tahmin
etmektedir.
Stephen Hemsly Longrigg İ Irak,ın yeni tarihinde dört yüzyılİ adlı eserinde
Türkmenlerin yerleşim bölgelerini anlatarak şöyle demektedir: Türkmenlerin eski
göçler kalıntıları Telaferde ve uzun bir çizgi olarak Musul yolunda Deli Abbasdan
Büyük Zaba kadar uzanmaktadır. Güzel Kerkük şehri ise son iki asırda pek
değişmemiştir. Ve büyük yol üzerindeki Türkmen köylerinin konumuö hatta yağmur
sularına dayalı tarımla uğraşan çeşitli köylerin konumu da hiç değişmemiştir.Türk
kanının hakim olduğu bölgelerde ve Türkçenin ve Türk akımının bariz bir şekilde
görüldüğü yerlerde her zaman Türk ağırlığı görülmüştür. Longrigg bu kapsamda
Kerkük’ü anlatırken lisanının Türkçe olduğunu söylemektedir.
Longrigg,in başka bir kitabı, Türkmenlerin feodal olmayan ve tarımla uğraşan
köylerde sakin olduklarını, başlıca Kerkük, Altın Köprü, Erbil ve Kifride, ayrıca
Karatepe, Tuz Hurmatu, Tavuk ve Bağdat - Musul yolunda yoğunluk kazandıklarını,
bir de Musul - Sincar yolu ortasında olan Telaferde bulunduklarını yazmaktadır.
Longriggi, Musul meselesinin çözüme kavuşmasından sonra Kerkük ve Kifride
olduğu gibi buralara bağlı olan köylerde de Türkmenlerin bir problem
yaratmadıklarını ve kendilerine oldukça fayda sağlayan mistik tutumlarını
bırakmadıklarını yazılmaktadır.
İngiliz yazar Sarah Garaham Brown, Kerkük bölgesinin Araplaştırılması ve
Türkmenlerle Kürtlerin bölgeden göçe zorlanması çabalarının ikinci Körfez
Savaşı,ndan çok önce başladığına temas etmekte, David MacDowal ise, Musul
şehrinin Arap çoğunluğuna sahip olmasına rağmen Bağdad,a uzanan yol üzerindeki
bütün şehir ve köylerde Türkçe konuşan Türkmenlerin sakin olduğunu yazmaktadır.
Vladimir Minorsky, “İhtilaflı bölge” adlı yazısında, Musul meselesine değinirken hiç
şüphe götürmüyecek bir şekilde İpek Yolulu adlı tarihi yol boyunca Türkmenlerin
çoğunlukta olduklarını ve Telafer, Erbil, Altın Köprü, Kerkük, Taze Hurmatu, Tavuk,
Tuz Hurmatu, Kifri ve Karatepede çoğunluğu teşkil etiklerini tesbit etmektedir.
İngilterenin Göç ve Tabiyet idaresi,nin yayınladığı insan hakları raporu Türkmenlerin
yoğun olarak Kerkük,de, ayrıca Musul, Erbil ve Diyala,da yaşadıklarını , bunların
bazı kaynaklarca üçyüz bin kişi oldukları, ancak gerçek adedein iki milyondan az
olamayacağını bildirmektedir.Rapor Türkmenlerin temel hak ve hürriyetlerinden
yoksun olarak yaşadıklarına temas etmektedir.Renhard Fischer ise Berlin
Ün.versitesinden Master diplomasını almak için sunduğu, Irak Türkmenleri, tez
araştırmasında Irakta en önemli Türkmen yerleşim bölgesinin Kerkük olduğunu, bu
şehrin sadece bir kültür merkezleri olmakla kalmayıp Türkmenlerin en yoğun
nüfusunu içerdiğini yazıyor.
Objektif yazıları ve araştırmalarıyla tanınan yazar Said Aburish, İntikam politikaları
adlı kitabında Kerkük’ün konumuna temasla şöyle diyor: Araplar ve Kürtler kendi
açılarından şehrin kendilerine ait olduğunu iddia etseler de gerçek olan şehrin
çoğunluğunu Türkmenler teşkil etmektedir.
W.R. Hay , Kürdüstanda İki Yıl, adlı eserinde 1918-1920 arasında siyasi memur
olarak yaşadığı Irakta Küçük Zab nehri güneyinde en önemli iki şehrin Kerkük ve
Süleymaniye olduğunu, Süleymaniye Kürt şehri iken Kerkük ve erbil,in Türkmenlerle
meskun olduğunu yazmaktadır. Hay bu kitapta Kerkük,de çoğunluğun Türkmen
olduğunu ve bu şehrin onların ana yerleşim bölgeleri olduğunu da yazıyor.
Siyasi literatürde bakılırsa, 1958 darbesinden sonra, merkezi Kerkük,te olan
İkinci Tümen Komutanı Tümgeneral Nazım Tabakçalı,nın hatıralarını içeren kitaptan
alınan belgelerde, o zamanki siyasi otoritenin konuya nasıl baktığı da ortaya
çıkmaktadır. Şöyle ki, Tabakçalı, Genel Askeri Hakime sunduğu raporda, “Kerkük,te,
Krütlerle Kerkük vilayetinde çoğunluğu oluşturan Türkmenler arasındaki etnik
çatışmanın çok belirgin bir durumda ortaya çıktığını”, belirtmiştir.
Tabakçalı ikinci bir raporunda da, 2-5 Şubat 1959,da toplanan Birinci
Öğretmenler Sendikası Kurultayı,nın kararlarını eleştirirken, Kerkük,te Kürtlerin hiç
bir şekilde çoğunluğu oluşturmadıklarını, aksine azınlık konumunda olduklarını ifade
etmektedir.
Resmi İngiliz belgelerine de bakılınca Dışişleri bakanlığının 371/134255
numaralı belgesine rastlıyoruz. Bu belgede İngilterenin Bağdat Büyükelçiliğinin
Doğu dairesine gönderdiği bir telegrafta Kerküklülerin genellikle Türkçe
konuştuklarına işaret ettiği gözlenmektedir.
İngiltere Dışişleri Bakanlığının 371/134212 numaralı bir belgesinde de 12
Ağustos 1958 tarihli ve 1286 numaralı gizli telegrafında da Kerküklülerin genelikle
Türkçe konuştukları açıkça ifade edilmektedir.
Konuyu gerçekten araştıranlar her halde Hanna Batatu,nun Irak hakkındaki
kitabının üçüncü cildinde yer alan şu ifadelere rastlamışlardır:
Bir Petrol merkezi olan Kerkük, Bağdat,ın 180 mil (280 km) kuzeyindedir.
Çok yakın zamanlara kadar kelimenin tam anlamıyla bir Türk şehri iken, Kürtler
yavaş yavaş yakın köylerden bu şehre göç etmeye başladılar. Petrol sanayiinin
gelişmesinden sonra bu göç hız kazanmaya başladı ve 1959 yılına gelince, Kürtler
şehrin üçte birini teşkil etmeye, Türkmenlerin sayısı ise yandan biraz fazlaya inmeye
yüz tuttu. Erbil gibi başka Türk şehirleri de aynı olaya şahit oldu. Erbil büyük bir
şekilde Kürtleşmeye başladı ve değişiklik barışçı bir şekilde cereyan eti. Kerkük,teki
durum ise farklıydı; oradaki halk daha dirençli olarak, Türkiye ile sıkı kültürel
bağlarını koruyup, etnik hüviyetlerini daha şuurlu olarak perçinleştirdiler.
Enseklopedik bilgilere başvuracak olursak Cambrıdge Ün.versitesi yayını olan
Dünyanın yerel Mimarisi Enseklopedisi eserinin Kerkük Maddesi, Kerkükte
çoğunluğun Türkmen olduğunu ve ırakta Türkmen nüfusunun 2.5 milyonun altında
olmadığını yazıyor.
Son olarak, kimsenin objektifliğinden şüphe etmediği Encyclopedia
Britannica,nın da, tartışma götürmeyecek şekilde Kerkük,ün bir Türkmen şehri
olduğunu, ancak şehirde Arapça ve Kürtçe konuşan insanların da bulunduğunu
vurgulamasına işaret etmek yerinde olacaktır. Bu ansiklopedinin düzeltilmiş yeni
baskılarına bakacak olursak, Kerkük,ün etnik yapısına temas edildiğinde yine
Türkmenlerin ön planda olduğunu görmüş oluruz.
Erbil:
Erbil’in eski bir şehir olduğu tarihi belgelerle sabittir. Hatta bazı kaynaklar Babil,den
dahi eski olduğunu yazar.Tarihi kitabelede Urbilum olarak geçmektedir. Erbil
Sümerler, Akatlar, Kutiler,3.Ur sülalesive Babillileri görmüş bir şehir olup çivi
kitabelerinde Ülke hanımının evi anlamına gelen Akaşan kalama olarak geçtiği Taha
Bakır ve “Fuat Sefer,in Eski Medeniyetler Rehberi kitabında tesbit
edilmektedir.Asurlular zamanında Senharip Erbilde bazı sulama projeleri
gerçekleştirmişti,Bizanslar ve Sasaniler şehri ele geçirmiş ve Türkmen beylerinden
Zeyneddin Ali Küçük burada bir Türkmen beyliği kurmuştu. Bundan sonra Erbil
Muzaffereddin Abu Sait Göbürü,nün hükmüne geçmiş ve altın çağını yaşamıştı.
Erbil ayrıca Celairliler, Karakoyunlu beylerinden Şah Muhammed ve Esba emiri
kardeşinin hükmüne girdiği gibi Akkoyunlular tarafından da yönetilmişti. 1637
yılında Osmanlı idaresine geçen erbil İngilizlerin Irakı işgaline kadar Osmanlı
hükmünde kalmıştı.
Erbil Molla Efendi gibi bilginler, yakup Ağa, Rezzak ağa, Garibi,Şeyh Sait Efendi
Haşim Nahit Erbil ve Tevfik Celal Orhan gibi şair ve edebiyatçılar yetiştirmiştir.
Araştırmacı Yazar,Hanna Batatu, Yukarıda bahsedilen Irak,3. Kitap(
Komünistler,Baasçılar Ve Özgür Subaylar, eserinde şehir merkezşnşn tam Türkmen
olduğu Erbil,in uğradığı Kürt göçüne temas ediyor ve bu şehri kürtleştirmek için
yapılan çabalardan bahsetmektedir.
Ancak Erbil hala bir Türkmen şehri görünümünü vermekte, özel olarak kalesi ayni
hissi vermekte ve asil aileleri hala Türkmen geleneklerine sadık olarak
yaşamaktadır.Erbil Türkmen kültür hayatını zenginleştiren bir çok sanatçı,edebiyatçı
ve şarkıcı yetiştirmiştir.
Erbilde Türkmenlerin kendi hüviyettlerini korumaları bir çoğunu rahatsız
etmiştir.Onun için yerli yersiz Türkmenlerin Erbilde sonradan gelme bir topluluk
olduğunu veya çok az olduğunu söylemekte ısrarlılar.
Irak kabinesinde Kuzey Bölgesi işleri bakanlığını , daha sonra Irak,ın Prag
büyükelçiliğini yapan Muhsin Dizayi Londrada yayınlanan el_Zaman gazetesinde
tefrika olarak çıkan,Yaşadığım olaylar, ismindeki Arapça kitabında bir olay
nakletmektedir. Dizayi,ye göre o zamanların Erbil valisi Halit Abdulhalim kulüplere
uğrar, konuşmalara kulak asarmış. Bir defasında aralarında İsmail yakubi,Cevdet
Ahmet Naci ve başkalarının bulunduğu bir gurubun aralarında Türkmence
konuştuklarını duymuş, isimlerini yazmış ve ertesi gün vilayet makamına gelmelerini
rica etmiş.Bunlar geldiğinde o zaman tanınan Türkmen Kültürel haklara işaretle bu
adıma destek vermelerini ve ocaklar, dernekler kurmalarını önererek kendilerine
yardımcı olacağını ifade etmiş. Dizayi bunların güldüğünü ve arada bir yanlış anlama
olduğunu , çünkü, hepsinin Kürt olduğunu söylediklerini yazıyor.
Dizayi Erbilde asil aile fertlerinin Türkmence konuşmayı adet etiklerini yazarken
neden bir gurup Kürdün kendi aralarında ve özel görüşmelerinde Türkmence
konuştuklarını izah etmemektedir. Kaldı ki bu bağlamda işaret ettiği asil ailelerin
ismini verirken Avcılı ve Doğramacı gibi ailelerden bahisle bunların da Kürt
olduğunu söylemekte bir mahzur görmemiştir!
YEDİNCİ BÖLÜM
Irak Türkmenlerinin Dünya Görüşü
Irak Türkleri, Türkmenler adıyla anılarak Irak’ta belirli bir yer tutmuş olan bir
topluluktur. Irak devletinin demokratik ve hukuk devleti oluşu istikametinde önemli
bir düzeyde uğraş vermiş ve vatandaşlık duygusunu ciddi bir şekilde iktisap ederek
Irak topluluklarıyla kaynaşmıştır.
Yakın tarihimize bakılırsa, Irak Türkmenlerinin Irak’ta yaşayan öbür etnik ve dini
topluluklarla bir ihtilafı veya kavgası olmamıştır. Cumhuriyet dönemine kadar, bazı
dış etkili hadiseler dışında, Aaplar, Kürtler, Aşurlular, Ermeniler ve hatta Yezidiler
gibi azınlık topluluklarıyla dahi hiç bir çatışması olmamıştır. Dikkat edilirse,
Ortadoğuda istikrar ve düzenin sarsıldığı elili yıllardan sonra da, Irak Türkmenleri
bazı kanlı çatışmalarda hep savunmada olmuş, hiç bir zaman toprak, hukuk veya
nüfuz için saldırgan taraf olmamışlardır.
Kanımızca bu sosyo-politik çizgi, Türkmenlerin hem coğrafî konumundan, hem de
tarih boyunca hükme susamış bir topluluk değil, merhamet ve adalet dağıtan bir
miletin devamı oluşlarından kaynaklanmaktadır.
Siyasi terbiye dediğimiz bu son yüzyılın etkisi, Irak Türkmenleri üzerinde bariz
çizgisini belirlemiş ve dürüst kadroların beklenti ve davranışlarını etkin bir şekilde
damgalamıştır. Son 50 yıl içinde Irak Türkmenlerinin barındıkları bölgelerde
filizlenen miliyetçi akım, zaman zaman törpülenmiş, aşırılıkları ve siyasi
tutarsızlıkları bertaraf ederek kabul görmüş bir çizgi haline gelmiştir.
Zaman zaman Türkmenlerin kurdukları veya kurmaya çalıştıkları politik ve sosyal
örgütler, öğrenci teşekkülleri , ruhsatlı dernek ve ocaklar bu çizginin yaşatılması ve
miliyetçi kadronun genişlemesi ile fikirlerinin bier sonraki nesilere aktarılmasında
büyük rol oynamışlardır. Herkesin gördüğü gibi bu çizgi dürüst, idealist,inançlı ve
sadık insanlarımızın bir araya gelmesini her zaman sağlamıştır. Ve yine görülyor ki
bu çizginin dürüst ve temiz güzergahından şu veya bu sebepten dolayı ayrılmıış
olanlar, geniş halk kitleleri tarafından kabul görmemişlerdir.
Irak vatandaşı olarak, kendi topraklarında özgür, haysiyet ve şerefleri korunmuş,
mili, kültürel ve politik hakları güvenceye alınmış bir topluluk olarak yaşamak
isteyen Türkmenler, vatan edindikleri topraklara nasıl bakmışlar, haklarını hangi ölçü
ve çizgilerde istemişler ve bu toprakların geleceği için neler düşünmüşlerdir. Bu
çalışma bütün bunları 6 ana başlık altında özetlemektedir.
1- TÜRKMENLERİN SİYASI İZGİSİ
Irak Türkmenleri, siyasi mücadelelerinde barışçı yolu seçmişlerdir. Silahlı
mücadeleye itibar etmeyen, mantık ve kültürel düzey baskısıyla mücadeleyi seçmiş
olan bu topluluk, bir kaç hissi istisna dışında kaba kuvvete dayalı kavgacı ve
saldırgan politkadan yana tercih koymamışlardır. Bu sebepden dolayıdır ki geleneksel
Ortadoğu direniş örgütleri benzeri teşekküller fazla bir dağılım kaydetmemiş, ancak
Bağdat, Musul ve Erbil’de yasal bir kuruluş olarak sosyo-politik uğraş veren Türkmen
Kardeşlik Ocağı insanlarını hemen bünyesine almış, bazen yeraltı teşkilatlarının bile
maruz kalamayacağı tehlikeleri ve riski göze alarak, bu Ocaklarda çalışmaya talip
olanlar her zaman bulunmuş ve rekabet etmişlerdir.
Aslında dünyada cereyan eden siyasi mücadeleler incelenirse, kaba kuvvete baş
vurmmayan ciddi siyasi kuruluşların her zaman daha çok başarıya ulaştıklarını
görmek mümkündür. Burada bir karşılaştırma yapmak gerekirse örnek olarak Filistin
direnişi, İrlanda gizli ordusu, Bader-Mayinhof örgütü, Kızıl Tugaylar, Kızıl Khamir
hareketi, Zafar ayaklanması, Bask mücadelesi, Irak Kürtlerinin ayaklanması, hata bu
bağlamda Barzani-Talabani mücadelesi ve PKK hareketi canlı misaller olarak
gösterilebilir. Bütün bu hareketler, askeri güce dayalı çözümler aradıklarında ancak
kan ve hüsran elde etmişler, bunların karşısında Afrika mili konseyi hareketi,
Hindistan bağımsızlık mücadelesi, Hümeyni akımı, Doğu blokunun çöküşü ve son
Oslo anlaşmaları, siyasi gücün ve idealizmin ne kadar sarsılmaz bir kuvvet olduğunu
ve geç de olsa sonuca ulaştırdığını açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Bu çizgiden hareket ederek diyebiliriz ki, Irak Türkmenlerinin en önemli vazifeleri
İnsan yetiştirmek, idealizmi güçlendirmek ve siyasi söylemlerinin dürüst ve mili bir
çizgide devamını garanti altına almaktır. Türkmenler, barışçı yollardan siyasi ve
sosyal hareketler halinde haklarını savunacak ve ideolojik çizginin belirlediği
hedeflere yılmadan koşacaktır. Nihai hedefler gerçekleşinceye kadar bayrağı teslim
alacak dürüst, idealist ve inançlı miliyetçilerin yetiştirilmesi bir zaruret olduğu gibi,
ondan sonra da miletin bu kazançlarını koruyacak ayni kitle ve ekiplerin
yetiştirilmeye devam etmesi de kaçınılmaz bir zaruretir.
2- SİYASİ HAREKETİN KAYNAĞI
Siyasi hareketin kaynağı ve bel kemiği, kendi içinden olmalıdır. Örgütlenme, Siyasi
arenaya çıkış, yetiştirme ve bilinçlendirme bizim hareketin içinden başlayarak
başkalarının hayati yardımına muhtaç kılınmamalıdır.
Dünya koşullarının değiştiğini ve siyasi güçler için dış destekler aramanın doğal ve
zaruri olduğunu savunan hareketler istisnasız olarak dış mihrakların etki alanına
girmişlerdir. Bu gibi destekleri aramanın, ve sonradan bunlara bağımlı olmanın ne
denli tehlikeli sonuçlar doğuracağını, o destekler çekilince bu hareketler bir anda
uykudan uyanır gibi açık bir şekilde görmüşlerdir.
Onun için siyasi ve kültürel hareketlerin özü iç kaynaklı olup, inanan ve bu davaya
gönül vermiş olan insanların maddi ve manevi katkılarıyla filizlenmeli, dış yardım
ancak karşılıksız ve ayni ideolojiyi paylaşan gurupların sampatisinden kaynaklandığı
oranda kabul görmelidir. Güvenirliliği ne derecede olursa olsun, her hangi dış
mihraka bağlanmak, miliyetçi ve idealist insanları bürokratik memurlar haline
dönüştürerek, üzerlerinde bir onay merci,nin oluşunu hissettirdiği için kabul
edilmemeli, red edilmelidir.
3-TÜRK DEVLETİYLE VE TÜRK SİYASİ HAREKETLERİYLE İLİŞKİLER
Irak Türkmenlerinin Türkiye devleti veya Türkiyede siyasi hareketlerle olan ilişkileri
de zaman zaman Türkmenlerin içinde ve karşıt gruplarda söz konusu edilmektedir.
Irak Türkmenlerinin bir hususu çok iyi algılaması ve savunması elzemdir. O da
Türkiye ile veya Türkiye’deki siyasi güçlerle olan ilişkileri, utanılacak veya
saklanması gerekecek bir olgu değildir. Bu hususun savunması bugüne kadar
gerektiği kadar yapılmamıştır.
Etnik hususiyetlere bölünmüş bir dünyada yaşadığımız için,Türkmenlerin Türk
topluluklarına ve özel olarak engin bir kültür ve ideoloji hazinesi olan Türkiyeye
bakışı, gayet doğal olarak sevgi, bağlılık, etkilenme ve etkileme bağlamında olacaktır.
Arap halkları birbirlerini ne kadar arar, kültür hazinelerinden faydalanır, hissi
bağlarını bir kardeşlik çizgisine getirmek isterse, Sırplar, Ruslar,Kürtler, Acemler, ve
Fransızlar bunu ne kadar yapıyorsa, Irak Türkmenleri de ayni şekilde düşünmesi, en
tabi hakkı ve sevinç kaynağıdır.
Türkmenler, Irak’ta yaşayan bir topluluk olarak, demokratik ve gerçek bir hukuk
devleti kurulduğunda, onun bölünmez bir parçası olarak, Irak yasalarına, siyasi çizgisi
ve istikametine bağlı olup sahip çıksalar da , bu demokratik ve hukuk devleti olan
vatanda da, etnik hususiyetlerinden kaynaklanan bu kültürel alış-verişten hiç, ama hiç
gocunmamalı, hatta kültürünü zenginleştirecek ve katkıda bulunacak bir etken olarak
buna sahip çıkıp destek olmalıdır.
Zaman zaman Irak Türkmenlerine türlü isnat ve suçlamaları yöneltenler,Bu konuda
uluslararası antlaşmalar ve ahitlere bir göz atsalar bu meselenin uluslararası camia
tarafından dikkate alındığını göreceklerdir.Birleşmiş Milletler genel kurulu 18 Aralık
1992 tarihinde 47-135 numaralı kararıyla Etnik ve Mili veya Dini azınlıklara mensup
şahısların hakların beyannamesinde , içinde azınlıklar bulunan ülkelere bu azınlıkları
ve milli özelliklerini koruma ve güvence altına alma yükümlülüğünü
getirmektedir.Beyannamenin ikinci maddesinin beşinci fıkrası azınlıklara mensup
şahısların şu haklarını güvence altına almaktadır:
1- Cemaatlerinin öteki fertleriyle serbest ve sağlam ilişkiler kurmaları ve bu ilişkileri
korumaları.
2- Başka azınlıklarla ilişki kurmaları ve bu ilişkileri korumaları.
3- Milli ve Etnik veya dini ilişkilerle bağlı oldukları başka ülkelerin vatandaşlarıyla
hudut aşırı ilişki kurmaları.
Türkmenlerin Türkiyedeki kardeş ve soydaşlarına da bunu açık bir şekilde anlatıp, bu
hususiyetten doğan kültürel alış-verişin hızlandırılmasını tavsiye etmek ve bunun
altyapısını bugünden oluşturmak zaruretine dikkat çekmelidirler.
4- IRAK’IN GELECEĞİNE BAKIŞ
Irak Türkmenleri, üniter bir Irak devletinin, ırk, din, dil ve mezhep ayrımı
yapılmayan, çoğulcu demokratik ,parlemanter, insan haklarına saygılı bir çizgi içinde
yeniden yapılanmasından yanadır. Bu hukuk devleti içinde Irak Türkmenleri, ülkenin
üçüncü büyük etnik halkı olarak yerlerini almalı, Irak’ın parlak geleceği ve dünya
devletleri arasında saygın yerini alması için vatandaşlık görevlerini yapmalıdırlar.
Din, mezhep ve halklar olarak bir mozaikten oluşan Irak devletinin en büyük
güvencesi yerli yönetimlerin güçlendirilmesi, yerli hususiyetlere saygı gösterilmesi ve
kantonlar esasına göre devlet hizmetlerinin eşit olarak bireylere ulaştırılmasıdır.
Irak Türkmenleri bunu isteye dursun, yeniden yapılanma süreci başlarken Irak
halkları etnik esaslar üzerine kurulu otonom veya federatif bir çözümden yana tavır
takınır, Irak’ın geleceği için bu çözümün daha hayırlı olacağına kanaat getirirlerse,
Irak Türkmenlerine ayni hakların otomatik olarak doğacağı ve Irak Türkmenlerinin
hiç bir etnik guruba tabi olarak yaşamak istemiyecekleri bilinmeli ve dikkate
alınmalıdır.
Bu görüşün şimdiden Irak’ta yaşayan bütün toplulukların temsilcilerine ve Irak’ın
kaderinde söz sahibi olmak isteyen dış kaynaklara da anlatılması,bu hususta yayın,
bildiri, görüşmeler, televizyon ve medya aracılığıyla açık oturumlar ve panelerin
yapılması bir zaruret halini almıştır.
5- IRAK İÇİNDE ÖRGÜTLENME
Davanın özü ve kaynağı, Irak toprakları içinde yaşayan milli topluluk
tarafından oluşturulduğuna göre, görev ve örgütlenme zaruretinin de Irak
toprakları içinde yaşayan halkımızın baş meselesi olduğu muhakkaktır.
Gelecekte hedeflenen demokratik, özgür, insan haklarına saygılı uygar bir ülke
olarak görmek istenen Irak’ta, Türkmenlerin örgütlenmesi medeni çizgiler
içinde politik, kültürel ve sosyal yönlerden olacaktır. Irak Türkmenlerinin
doğal haklarını koruyan ve savunan siyasi ve kültürel teşekküller demokratik
bir platformda çalışmaya başlayacaktır.
Ancak yaşadığmız şartlarda, zulüm ve istibdat altında yaşayan öbür Irak
halkları gibi Irak Türkmenleri de bu doğal haklardan mahrum yaşadılar.
Muhalefetin Irak dışına kaydığı ve totaliter baskı rejiminin hüküm sürdüğü
sıralarda medeni çizgilerde bahsi geçen teşekküllerin çalışmasının doğal
olarak imkansız, azından çok zor olduğu meydanda idi.
Sınırlı biçimde yeraltı çalışmalarının yapıldığı bu ortamda bütün siyasi ve etnik
kitleler ayni kaderi paylaşmakta idiler. Onun için ciddi bir Türkmen teşekkülünün
hakiki anlamda milli davalarına sahip çıkıp bu çizgileri savunması imkan dışına
çıkmıştı. Bunun alternatifi, iki ana öğede görüldü: Davayı yaşatma ve Çözülmeme.
Davayı yaşatmak, gizli faaliyetlerle de mümkün olduğu gibi imkan dahilinde olan
sınırlı imkanlardan faydalanmak yoluyla olmakta idi. Buna göre imkanların müsait
olduğu ölçüde halk konseyleri toplantılarında, Irak Türkmenleri temsilcilerinin bir
kısmı her tehlikeyi göze alarak Türkmenlerin benlik sorununu dile getirmekte ve Irak
Türkmenlerinin birinci sınıf vatandaş olarak yaşama haklarını savunmaktan geri
kalmadılar.
Sınırlı bile olsa, bu çalışmalara vakıf olan halk kitleleri ve gençlik, bir inanç tazeleme
hamlesine girerek davayı yaşatmak için küçük guruplar halinde iletişimi sağlayarak
memleket sorunlarının tartışıldığı bazı ekip çalışmalarını yapmaktadırlar.
Dışarıda olan muhalefet ve direniş guruplarının en büyük sorumluluğu bu kitlelere
moral pompalamak ve hissi bağları devam etirmek olmuştu. Yurt içindeki kitlelerin
en önemli görevlerinden biri de dayanışmayı sağlamak , korumak ve çözülmeye engel
olmaktır. Bunu en iyi şekilde yaptıklarını da söyleyebiliriz.
Irak Türkmenlerinin tarihi, bu konunun her zaman başarıyla işlendiğini ve çözülmeye
hiç bir zaman fırsat verilmediğini göstermiştir. Toprağa ve davaya sahip olan halkımız
çözülmeye engel olmak için hiç bir zaman isyan hareketlerine katılmamıştır. 1991
ayaklanması sırasında görüldüğü gibi Türkiye ve Iran’a göç eden Kürtlerin oranı
toplam nüfuslarına göre yüzde yirmi beş veya otuza yakın olmuşken
Türkmenlerin,Kerkük,Altın Köprü ve Erbil başta olmak üzere en kanlı saldırıların
yaşandığı yerlerden dahi göç eden nüfus oranı yüzde biri aşmamıştır.
Bu kenetlenme ve çözülmeme şuuruna sahip kalındığı müddetçe Irak’ta yaşadığımız
topraklardan atılmamız imkânsızdır. Yurt topraklarında alınan en önemli karar, Irak'ı
kurtarma operasyonunun ufukta olduğu günlerde ortaya çıkmış ve hiç kimsenin şartlar
ne olursa olsun yaşadığı topraklardan ayrılmaması yönünde olmuş ve firesiz
uygulanmıştır.
Irak'ın kurtuluşundan sonra ve umutla baktığımız ve beklediğimiz demokratik
ortamda siyasi hareket varlığını ortaya koymalıdır.
Irak Türkmenlerinin hakiki siyasi örgütlenmesi 1950 yıllarında, sonradan Kerkük
katliamında şehit edilen Ata Hayrulah tarafından filizlenmiş ve 1960 yılında
Türkmen Kardeşlik Ocağı'nın kurulmasıyla ilk defa olarak kültürel bir kisve
altında siyasalaşmıştır.
Öğrenci birlikleri, esnaf örgütleri,öğretmen teşkilatları ve gençlik hareketleri bir
yonca yaprağı gibi ayni söyleme bağlanmış ve yürütülmüştür. O günden sonra bu
çizgiyi temsil eden dernekler,folklor ekipleri, öğrenci örgütleri ve sonradan siyasi
partiler ve Türkmen cephesi bu çizginin genel hattını yürütmüşlerdir. Bugün siyasi
sahada bir çok tartışma ve ihtilaf görülse de Türkmenler arasında nihai
hedeflerden veya çizgiden sapma görülmemiştir. Kürtler ana dört gruba ayrılarak
zaman zaman aralarında silahlı çatışmalara dahi girmişlerse de Tüğrkmenler
arasında en ufak bir fikri olmayan kavga yaşanmamıştır.
Ancak milli çizgide olan insanlar her zaman dış bağımlılığa karşı gelmişler ve
camia olarak rüştlerini ispat ederek, ancak ayni ideolojiyi paylaşan ve kaytsız
şartsız olan yardımların kabul edileceğini benimsemişlerdir. Bu konuda da
Türkmenler Irak Kürtlerinden değişik bir çizgide olmuş ve Kürtler gibi İranlılar,
Suriyeliler, İngilizler, Amerikalılar ve İsrailliler tarafından kulanılmamışlar, hatta
mili bahanelerle böyle bir talep te hemen hemen hiç bir zaman gündeme
gelmemiştir.
Irak Türkmenlerinin yurt içinde olan camia ve örgütler, yurt topraklarında azami
bir dayanışmanın hüküm sürdüğü, kültürel takviye faaliyetlerinin devam ettiği ve
dayanışmanın sağlandığını göstermektedir.
Düşünülen çözüm yurt sathında söylem birliğini tesis etmek ve çatlak seslere
fırsat vermemek için demokratik çizgiler dahilinde derhal Türkmen Kardeşlik
Ocağının 18. kurultayının toplanması ve siyasi harekete geçtiğini ilan etmesidir.
Bu çözüm üç ana sebepten dolayı önemlidir:
1- Irak Türkmenleri siyasi hareketinin doksanlı yıların eseri olmayıp 1960
yılından beri faaliyete geçtiğini gerçekçi bir şekilde ilan edecektir.
2- Irak Türkmenleri hareketinin Irak topraklarından kaynaklandığını, itham
edildiği gibi yurt dışına bağımlı olmadığını ve halkın içinden siyasi bir hareket
olarak gerçekleştiğini gösterecektir.
3- Bu örgütlenmede Irak Türkmenlerinin milli çizgisini yaşatan ve savunabilecek
geniş kitlelerin söz sahibi olarak bayrağı taşıması sağlanacaktır.
6- Yurt Dışı Örgütlenme
Yurt dışında bulunan ve milli çizgiyi benimseyen Türkmenler
ciddi,ağırbaşlı,temsil ehliyetine sahip ve birlikteliği sağlayabilecek örgütlerle
dayanışma içinde olup görevlerinin bittiği fikrine kapılmamalıdır.Asıl siyasi
mücadele bugünden sonra başlamakta ve önem kazanmaktadır. Şimdiye kadar
elde edilen kazanımlar olumlu bir şekilde milli harekete yansıtılmalı ve dünya
kamuoyıuna daha çok hitap etme imkanları sağlanmalıdır.
Çalışmaların özüne bakılırsa, Irak Türkmenlerinin bahsi geçen siyasi çizgilerine
paralel olarak sosyo-politik çalışmaların hız kazanması ve bütün faaliyetlerin temel
taşını oluşturması gerekmektedir.
Dürüst ve idealist kadroların bulunmadığı veya milli çizgimizin gölgesine sığınmış
bazı ekiplerin bu karışık ortamda şahsi çıkar peşine düşerek bir mevki edinme
çabasına girmeleri sürpriz olmuyor. Bütün milletler tarihinde bu gibi oportunist
eylemler görülmüş,ancak idealist ve milli hareketler tarafından zamanı gelince
dışlanmıştır. Önemli olan bu konuların polemik haline dönüşmemesi ve hakiki
çizginin yaşatılmasıdır.
Kanaatimizce bu uğraş devam etmesi Irak toprakları dışında ciddi sosyo-politik
dernek ve ocakların kurulması ve öncü rolünü oynamasıyla mümkün kılınabilir.
Kültürel ve tarihi araştırma enistitülerinin kurulması, sanat, folklor, edebiyat ve
kültür hazinelerimizin korunması ve yaşatılması için çeşitli ocak ve derneklerin
kurulması, yaşatılması ve geliştirilmesi şartır.
Ancak bütün bu çalışmaları bir çizgide toplamak her şeyden önemli ve hayatidir. Fikir
ihtilaflarının dert edilmemesi ve demokratik medeni çizgilerde uğraş veren bütün
idealistlerin bir araya toplanması bir konsensus gerektirmektedir. Tepeden inme veya
figüranlarla takviye edilmiş yapay örgütlenmelerin başarısız olduğu ne kadar doğru
ise, dağınıklığın ve ekip çalışmasından uzak durmanın o kadar tehlikeli ve yanlış
olduğu da aşikârdır.
Siyasi partiler dışında, insan hakları komiteleri, yayın organları, araştırma vakıfları
kurulabilir. Aranan tek şart, ayni havayı teneffüs etmek ve ayni siyasi söylemde
birleşmek olacaktır.
Bu konuda en önemli olan husus söylem birliğidir. Bu birlik ve birliktelik bir
performanstır. Bunu söyleyip de uygulamayanlara her zaman rastlanır. Bu fikri sadece
savunmak yetmez, bunu yaşamak da lazım. Irak Türkmenleri politikalarını iyice
belirleyip buna ters düşmeyecek davranışlarda bulunmalıdır, söylem birliği budur ve
Irakta siyasi yapılanma olsun veya geciksin bu hizmeti yerine getirmeye devam
etmelidir.
EKLER
EK 1
İnsan hakları evrensel beyannamesi
10 Aralık 1948
Önsöz
İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve
devir kabul etmez haklarının tanınması hususunun, hürriyetin, adaletin
ve dünya barışının temeli olmasına,
İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesinin insanlık vicdanını
isyana sevkeden vahşiliklere sebep olmuş bulunmasına, dehşetten ve
yoksuluktan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma hürriyetlerine
sahip olacakları bir dünyanın kurulması en yüksek amaçları oralak ilan
edilmiş bulunmasına,
İnsanin zulüm ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur
kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunmasının esaslı
bir zaruret olmasına,
Uluslararasında dostça ilişkiler geliştirilmesini teşvik etmenin esaslı bir
zaruret olmasına,
Birleşmiş Miletler halklarının, Antlaşmada, insanın ana haklarına, insan
şahsının haysiyet ve değerine, erkek ve kadınların eşitliğine olan
imanlarını bir kere daha ilan etmiş olmalarına ve sosyal ilerlemeyi
kolaylaştırmaya, daha geniş bir hürriyet içerisinde daha iyi hayat şartları
kurmaya karar verdiklerini beyan etmiş bulunmalarına,
Üye devletlerin, Birleşmiş Miletler Teşkilatı ile işbirliği ederek insan
haklarına ve ana hürriyetlerine bütün dünyada gerçekten saygı
gösterilmesinin teminini taahhüt etmiş olmalarına,
Bu haklar ve hürriyetlerin herkesçe aynı şekilde anlaşılmasının
yukarıdaki taahhüdün yerine getirilmesi için son derece önemli
bulunmasına göre,
Birleşmiş Miletler Genel Kurulu,
İnsanlık topluluğunun bütün fertleriyle uzuvlarının bu beyannameyi
daima gözönünde tutarak
öğretim ve eğitim yoluyla bu haklar ve hürriyetlere saygıyı geliştirmeye,
gittikçe artan mili ve miletlerarası tedbirlerle gerek bizzat üye devletler
ahalisi gerekse bu devletlerin idaresi altındaki ülkeler ahalisi arasında bu
hakların dünyaca filen tanınmasını ve tatbik edilmesini sağlamaya
gayret etmeleri amacıyla bütün halklar ve miletler için ulaşılacak ortak
ideal olarak işbu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini ilan eder.
Madde 1
Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve
vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket
etmelidirler.
Madde 2
Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir akide,
mili veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark
gözetilmeksizin işbu Beyannamede ilan olunan tekmil haklardan ve
bütün hürriyetlerden istifade edebilir.
Bundan başka, bağımsız memleket uyruğu olsun, vesayet altında
bulunan, gayri muhtar veya sair bir egemenlik kayıtlamasına tabi ülke
uyruğu olsun, bir şahıs hakkında, uyruğu bulunduğu memleket veya
ülkenin siyasi, hukuki veya miletlerarası statüsü bakımından hiçbir
ayrılık gözetilmeyecektir.
Madde 3
Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.
Madde 4
Hiç kimse kölelik veya kuluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle
ticareti her türlü şekliyle yasaktır.
Madde 5
Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayrinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya
muamelelere tabi tutulamaz.
Madde 6
Herkes her nerede olursa olsun hukuk kişiliğinin tanınması hakkını
haizdir.
Madde 7
Kanun önünde herkes eşitir ve farksız olarak kanunun eşit
korumasından istifade hakkını haizdir. Herkesin işbu Beyannameye
aykırı her türlü ayırdedici muameleye karşı ve böyle bir ayırdedici
muamele için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı
vardır.
Madde 8
Her şahsın kendine anayasa veya kanun ile tanınan ana haklara aykırı
muamelelere karşı fili netice verecek şekilde mili mahkemelere
müracaat hakkı vardır.
Madde 9
Hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz, alıkonulanamaz veya sürülemez.
Madde 10
Herkes, haklarının, vecibelerinin veya kendisine karşı cezai mahiyette
herhangi bir isnadın tespitinde, tam bir eşitlikle, davasının bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından adil bir şekilde ve açık olarak görülmesi
hakkına sahiptir.
Madde 11
1. Bir suç işlemekten sanık herkes, savunması için kendisine gerekli
bütün tertibatın sağlanmış bulunduğu açık bir yargılama ile
kanunen suçlu olduğu tespit edilmedikçe masum sayılır.
2. Hiç kimse işlendikleri sırada mili veya miletlerarası hukuka göre
suç teşkil etmeyen filerden veya ihmalerden ötürü mahkum
edilemez. Bunun gibi, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan
cezadan daha şiddetli bir ceza verilemez.
Madde 12
Hiç kimse özel hayatı, ailesi, meskeni veya yazışması hususlarında keyfi
karışmalara, şeref ve şöhretine karşı tecavüzlere maruz bırakılamaz.
Herkesin bu karışma ve tecavüzlere karşı kanun ile korunmaya hakkı
vardır.
Madde 13
1. Herkes herhangi bir devletin sınırları dahilinde serbestçe dolaşma
ve yerleşme hakkına haizdir.
2. Herkes, kendi memleketi de dahil, herhangi bir memleketi
terketmek ve memleketine dönmek hakkına haizdir.
Madde 14
1. Herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak
kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi
görmek hakkını haizdir.
2. Bu hak, gerçekten adi bir cürüme veya Birleşmiş Miletler prensip
ve amaçlarına aykırı faaliyetlere müstenit kovuşturmalar halinde
ileri sürülemez.
Madde 15
1. Her ferdin bir uyrukluk hakkı vardır.
2. Hiç kimse keyfi olarak uyrukluğundan ve uyrukluğunu değiştirmek
hakkından mahrum edilemez.
Madde 16
1. Evlilik çağına varan her erkek ve kadın, ırk, uyrukluk veya din
bakımından hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın evlenmek ve aile
kurmak hakkına haizdir. Her erkek ve kadın evlenme konusunda,
evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hakları haizdir.
2. Evlenme akdi ancak müstakbel eşlerin serbest ve tam rızasıyla
yapılır.
3. Aile, cemiyetin tabi ve temel unsurudur, cemiyet ve devlet
tarafından korunmak hakkını haizdir.
Madde 17
1. Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi
olmak hakkını haizdir.
2. Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.
Madde 18
Her şahsın, fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır; bu hak, din veya
kanaat değiştirmek hürriyeti, dinini veya kanaatini tek başına veya
topluca, açık olarak veya özel surete, öğretim, tatbikat, ibadet ve
ayinlerle izhar etmek hürriyetini içerir.
Madde 19
Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak
fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis
olmaksızın malümat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya
yaymak hakkını içerir.
Madde 20
1. Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe
katılma serbestisine maliktir.
2. Hiç kimse bir derneğe mensup olmaya zorlanamaz.
Madde 21
1. Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler
vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını
haizdir.
2. Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını
haizdir.
3. Halkın iradesi kamu otoritesinin esasıdır; bu irade, gizli şekilde
veya serbestliği sağlayacak muadil bir usul ile cereyan edecek,
genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak olan devri ve dürüst
seçimlerle ifade edilir.
Madde 22
Her şahsın, cemiyetin bir üyesi olmak itibariyle, sosyal güvenliğe hakkı
vardır; haysiyeti için ve şahsiyetinin serbestçe gelişmesi için zaruri olan
ekonomik, sosyal ve kültürel hakların mili gayret ve miletlerarası işbirliği
yoluyla ve her devletin teşkilatı ve kaynaklarıyla mütenasip olarak
gerçekleştirilmesine hakkı vardır.
Madde 23
1. Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli
çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
2. Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit
ücrete hakkı vardır.
3. çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine
uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma
vasıtalarıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı
vardır.
4. Herkesin menfaatlerinin korunmasi için sendikalar kurmaya ve
bunlara katılmaya hakkı vardır.
Madde 24
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul
surete sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatilere hakkı
vardır.
Madde 25
1. Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim,
mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere
sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve
işsizlik, hastalık, sakatlık, duluk, ihtiyarlık veya geçim
imkânlarından iradesi dışında mahrum bırakacak diğer halerde
güvenliğe hakkı vardır.
2. Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir.
Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal
korunmadan faydalanırlar.
Madde 26
1. Her şahsın öğrenim hakkı vardır. Öğrenim hiç olmazsa ilk ve
temel safhalarında parasızdır. İlk öğretim mecburidir. Teknik ve
mesleki öğretimden herkes istifade edebilmelidir. Yüksek öğretim,
liyakatlerine göre herkese tam eşitlikle açık olmalıdır.
2. Öğretim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklarıyla
ana hürriyetlerine saygının kuvvetlenmesini hedef almalıdır.
Öğretim bütün miletler, ırk ve din grupları arasında anlayış,
hoşgörü ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Miletlerin barışın
idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.
3. Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını
öncelikle haizdirler.
Madde 27
1. Herkes, topluluğun kültürel faaliyetine serbestçe katılmak, güzel
sanatları tatmak, ilim sahasındaki ilerleyişe iştirak etmek ve
bundan faydalanmak hakkını haizdir.
2. Herkesin yaratığı, her türlü bilim, edebiyat veya sanat
eserlerinden mütevelit manevi ve maddi menfaatlerin
korunmasına hakkı vardır.
Madde 28
Herkesin, işbu Beyannamede ilan edilen hak ve hürriyetlerin tam tatbikini
sağlayacak bir sosyal ve uluslararsı nizama hakkı vardır.
Madde 29
1. Her şahsın, şahsiyetinin serbest ve tam gelişmesi ancak bir
topluluk içinde mümkündür ve şahsın bu topluluğa karşı görevleri
vardır.
2. Herkes, haklarının ve hürriyetlerinin kulanılmasında, sadece,
başkalarının haklarının ve hürriyetlerinin gereğince tanınması ve
bunlara saygı gösterilmesi amacıyla ve ancak demokratik bir
cemiyete ahlâkın, kamu düzeninin ve genel refahın haklı
icaplarını yerine getirmek maksadıyla kanunla belirlenmiş
sınırlamalara tabi tutulabilir.
3. Bu hak ve hürriyetler hiçbir veçhile Birleşmiş Miletlerin amaç ve
prensiplerine aykırı olarak kulanılamaz.
Madde 30
İşbu Beyannamenin hiçbir hükmü, herhangi bir devlete, zümreye ya da
ferde, bu Beyannamede ilan olunan hak ve hürriyetleri yoketmeye
yönelik bir faaliyete girişme ya da eylemde bulunma hakkını verir şekilde
yorumlanamaz.
EK 2
Mili Azınlıklara Mensup Bireylere Mensup
Bireylere Dönük 1992 Beyannamesi
Karar Numarası: 47-135
Tarih: 18 Aralık 1992
Birleşmiş Milletler genel Kurulu
Genel Kurul, Birleşmiş Milletlerin tüzüğünde ilan etiği temel hedeflerden biri olan
insan hakları ve temel hak ve hürriyetlerin korunması ve ırk,cinsiyetüdil veya din
dolayısıyla ayrım yapılamayacağı prensibine refere ederek insanların temel hakları ve
insan değeri ve haysiyetine inancını tekrarlamakla, tüzükte yer verilen prensiplerle
İnsan Hakları evrensel Beyannamede, ırklara karşı soykırımın önlenmesi ve
cezalandırılması sözleşmesi, Irk ayrımının bütün şekillerinin önlenmesi sözleşmesi,
Medeni ve siyasi haklar uluslaerarası ahdi,Ekonomik-sosyal ve kültürel haklarla ilgili
uluslararası teahüdü, din ve inanç esasına göre işlenen ayrım ve aşırılıkla mücadele
sözleşmesi,çocuk hakları sözleşmesi ve uluslararası ile bölgesel antlaşma ve
sözleşmelere dayanarak ve uluslararsı medeni ve siyasi haklar antlaşmasının etnik
veya mili ve dini azınlıklara mensup bireylerin hakları ile ilgili 27. maddesini göz
önünde bulundurarak, milli, etnik ve dini azınlıkların korunması ve desteklenmesinin
yaşadıkları ülkelerde sosyal ve siyasi istikrar ve huzuru pekiştireceüine inandığı
içinve bu azınlıkları koruma ve desteklemenin toplumların gelişmesi ve hukuk düzeni
içinde demokratik uygulama olacağını kabule, bu uygulamanın halklar ve milletleri
birbirine daha da yaklaştıracağına inandığı için, Birleşmiş Miletlerin azınlıkları
korumada büyük rol oynayacağnın bilinci içinde ve şu ana kadar gerçekleşen
sonuçları inceleyerek ve insan hakları, ayrımcılığı önleme ve azınlıkları koruma alt
komisyonu çalışmaları ve insan hakları ile ilgili öteki kurul ve kurumlrın çalışmalarını
inceleyerekve hükümet çevreleriyle sivil toplu örgütlerinin çalışmalarını
değerlendirerek ve uluslararası teahütlerin daha da desteklenmesi zaruretine inanarak
mili, etnik, dini ve lisana dönük azınlıklar konusunda şu beyannameyi ilan eder.
Madde 1:
Her ülke kendi sınırları içinde azınlıkları ve bunların etnik ve milli özelikleri,
kültürel,dini ve lisan hüviyetlerini korunmakla yükümlüdür. Bu hüviyetin gelişmesi
için gereken adımları atmalıdır.
Madde 2:
1- Mili, etnik ve dini azınlıklara mensup bireyler , ki burada artık bunlara azınlık
mensupları denecektir, kendi kültürleri, özel dinlerinin ibadet gereksinimlerini,
kendi lisanlarının kulanımını açık ve gizli şekilde kulanmakta serbesttirler. Hiç bir
ayrım yapılmadan ve müdaheleye uğramadan bu haklardan yararlanabilirler.
2- Azınlık mensupları kültürel,dini,sosyal,ekonomik ve genel hayata fiili olarak
katılma hakkına sahiptirler.
3- Azınlık mensupları ulusal ve bölgesel çapta yaşadıkları bölgelerde mensup
oldukları azınlığı ilgilendiren kararlara katılmak ve ulusal yasalara aykırı olmamak
kaydıyla iştirak etmek hakkına sahiptirler.
4- Azınlık mensupları kendi birliklerini kurabilir ve koruyabilirler.
5-Azınlık mensupları cemmatlerinin öteki fertleriyle sebest ve sağlam ilişkiler
kurma ve bu ilişkileri koruma hakkına sahip oldukları gibi öteki azınlıklarla da bu
ilişkilere girebilirler.Ayrıca milli,etnik ilişkiler veya din, lisan ilişkileri olan öteki
ülke vatandaşlarıyla sınır aşırı ilişkiler kurma hakkına sahüotirler. Bu hususta
kendilerine bir ayrım yapılamaz.
Madde 3:
1- Azınlık mensupları bu beyannamede bahsedilen haklar dahil bütün
haklarını gerek bireysel gerekse de toplu olarak hiç bir ayrım
yapılmadan kulanabilirler.
2- Azınlık mensupları bu hakları kullanmak veya kullanmamaktan dolayı
zarara uğratılamaz.
Madde 4:
1- Devletler gerektirdiği takdirde Azınlık mensuplarının bütün temel insan hak
ve hürriyetlerinden yararlanması için gereken önlemleri almakla yükümlüdür.
Bu hakları kanun önünde eşit olarak ve ayrım yapılmadan kullanırlar.
2- Devletler azınlık mensuplarının kendi özel benliklerini açıklama ve
kültürlerini, dillerini, dinlerini, adet ve geleneklerini kanunlara ve uluslararası
normlara aykırılık teşkil etmemesi şartıyla geliştirmelerine yardımcı olur.
3- Devletler Azınlık mensuplarının kendi ana dillerini öğrenme veya kendi ana
dillerinde eğitim alabilme fırsatını bulmaları için gereken imkanları sağlar.
4- Devletler, uygun olduğu kadar,eğitim alanında azınlıkların tarihi,
dili,gelenekleri ve kültürünü öğretmek için imkan sağlar ve azınlık
mensuplarının tüm toplumun kültürüne vakıf olması imkanını temin eder.
5- Devletler Azınlık mensuplarını ekonomik gelişmeye ve ilerlemeye katkıda
bulunmaları için gereken tedbirleri alır.
Madde 5:
1- Ulusal politikalar ve programlar Azınlık mensuplarının meşru beklentileri göz
önünde tutularak uygulanır.
2- Devletlerarası işbirliği ve yardımlaşma programları planlanırken ve
uygulanırken Azınlık mensuplarının meşru talepleri de dikkate alınır.
Madde 6:
Devletler kendi aralarında Azınlık larla işlgili bilgi alışverişi konusunda
yardımlaşır ve karşılıklı güvenin tesisi için bilgi ve birikim alışverişi yaparlar.
Madde 7:
Devletler, bu beyannamede belirtilen hakların korunması konusunda yardımlaşma
ve işbirliği içinde olur.
Madde 8:
1- Bu beyannamede devletlerin azınlık mensuplarına tanınan hakları kullanmaya
engel olacak ve uluslararası teahütlerini yerine getirmeyi engelleyen
hükümler içermemektedir.
2- Bu beyannamede belirtilen hakların kulanımı bitin şahısların insan hakları ve
temel hak ve hürriyetlerden faydalanmasına engel olamaz.
3- Bu beyannamede belirtilen hakların kulanımı prensipte insan hakları evrensel
beyannamesinde güvence altına alınmış olan eşitlik prensibine aykırı değildir.
4- Bu beyannamenin herhangi bir bölümünün tefsiri Birleşmiş Milletlerin
devletler egemenliği ve sınır güvenliği ile siyasi özgürlük maksatları ve
prensiplerine aykırılık teşkil edemez.
Madde 9: Bütün ihtisas birimleri ve Birleşmiş Milletler organları bu beyannamede zikredilen
prensip ve hakların icrası için gerekeni yapar.
EK 3
İlk Türkmen Öğretmenler Kongresi Sonuç Bildirisi, 1960
Çeşitli alt komisyonlar halinde çalışan kongre, aşağıdaki kararları almıştır:
Program ve kitap Komisyonunun kararları:
1- Kongre, Eğitim Bakanlığı’nın Türkmence eğitim için kararlaştıracağı genel programlaın
uygulanmasını destekler. İhtiyaçlar ve yerel şartların da gözönünde tutularak
programların hazırlanmasında uzman Türkmenlerden yayarlanmasının uygun olacağını
şfade eder.
2- Kongre, bütün öğretim dönemlerinde Arapça öğretimin sürdürülmesi ve mevcut ders
kitaplarının kulanılmasını destekler. Ancak ilk okullarda drslerin Türkmence olarak
anlatılması gereğine dikkat çeker.
3- Kongre, öğrencilerimizin Arapça’yı iyice öğrenmelerini temin etmek için şu anda bu
lisana ayrılmış olan saatlerin azaltılmaması gereğini açıklar ve bu dili, Türkme
bölgelerinde öğretecek öğretmenlerin ehliyetli elemanlar arasından seçilmesini arzular.
4- Kongre, Arapça okuma kitaplarının ilk öğrenim süresince kesintisiz kullanılmasını
destekler. Türkmencenin ise ilk okul ikinci sınıftan başlaması nın gerekli olduğuna
inandığını ifadeyle aşağıdaki hususların dikkate alıması gerektiğini belirtmek ister:
a) İlk okul ikinci sınıfta Türkmence öğrenimi için temel bir ders kitabının
hazırlanması ve öğretime önümüzdeki 1960-1961 ders yılından başlanması
gerekir.
b) Üç,dört,beş ve altıncı sınıflar için ardarda kitapların hazırlanmasına devam
edilmelidir.
c) Türkmence öğretim saatlerinin aşağıda gösterildiğigibi uygulanmalıdır:
- İkinci sınıf Haftada 4 saat
- Üçüncü sınıf = 3 saat
- Dördüncü sınıf = 3 saat
- Beşinci sınıf = 2 saat
- Altıncı sınıf = 2 saat
d) Kongre, bu ders saatlerinin ayarlanması için gerekecek olan düzenlemeler, bazı
derslerin kaldırılması veya ilave edilmesi bakımından, öğrenimin 1960-1961 ders
yılından başlatılması önerimiz çerçevesinde Eğitim bakanlığına bırakmakla
birlikte hayat bilgisi derslerinden haftada iki ssat ve beden eğitimi ile resim
derslerinden haftada birer saat kısılmasını tavsiye eder.
5- Türkmencenin ilk okullarda öğretilmesini gerçekleştirmek için kongre aşağıdaki tavsiye
kararlarını almıştır:
a) Türkmence eğitimi ve ders usullerinin erkek ve bayan öğretmen okulları
programları arasına alınması, ancak Türkmen olmayan öğretmen okulları
öğrencilerinin bu derslerden muaf tutulmaları.
b) Şu anda hizmette olan Türkmen öğretmenler için öğretim usuleri kurslarının
açılması.
Resmi ve Özel okullar komisyonu kararları:
1- Türkmence alfabe, gramer, imla ve kompozisyon kitaplarının hazırlanmasında eski
Türkçe harfleri çerçevesinden çıkılmayacaktır.
2- Kongre, yetişkinlere okuma yazma seferberliğinde Türkmenlerin hem Türkmence
hem de Arapça öğrenim görmelerini teklif eder. Böylece Türkmenler kendi dilleri
yanında Arapça da öğrenmiş olurlar.
3- Kongre, Eğitim Bakanlığında Türkmence öğrenimi kontrol edecek ve Türkmenlerden
oluşacak bir komisyonun kurulmasını tavsiye eder.
Okuma yazma seferberliği komisyonu kararları:
1- Kongre, okur yazar olmayanlara da kültür aşılamak üzere Türkmen bölgelerinde
okuma yazma seferberliğini uygulamak üzere kitaplar hazırlanmalıdır. Kongre ayrıca
okuma yazmayı yetişkin çağda öğrenenlerin kültür hazinesini geliştirmek için bir seri
kitabın hazırlanması gereğini ifade eder.
2- Kongre , okuma yazma seferberliğinde başarı gösteren öğretmenlerin
ödüllendirilmelerini ve kendilerini daha da geliştirmeleri için yurt dışına burslu
olarak gönderilmeleini önerir.
3- Kongre, türkmenlerin sağlık ve sosyal bilgi ve birikimlerini artırmak için külür
merkezleri açılmasını önerir.
4- Kongre, yetişkinlerin okuma yazma kampanyalarını katılımlarının özendirilmesini
tavsiye eder.
Yüksek öğrenim ve Dış Burslar Komisyonu kararları:
1- Kongre, Eğitim bakanlığı’nın Türkmen öğrencilerin, Türkmen bölgelerinin sağlık,
sosyal hizmetler ve teknik alanlardaki gereksinimlerini gözönünde tutularak
Bağdat’ta üniversiteye alınmalarını temin etmesini talep ve rica eder.
2- Kongre, yeteri kadar Türkmen öğrencinin yurt dışına burslu olarak gönderilmeleri ve
öğrenci mübadelesi programlarından faydalandırılmalarını tavsiye eder.
3- Kongre, orta okul ve liselerde öğretmen açığının kapatılması, okulların laboratuvar
gibi ihtiyaçlarının karşılanmasını tavsiye eder.
Telif, Tercüme ve Yayın Komisyonu Kararları:
1- Kongre, eğitim konusunun Eğitim bakanlığı görevleri arasında olduğuna göre Irak’ta
kültür birliğinin pekiştirilmeswi için bu konunun bu Bakanlığın yetkisi içinde
kalmasını ön görür.
2- Kongre, Türkmence eğitimin kontrolü için Eğitim Bakanlığında uzman ve yetenekli
Türkmenlerden oluşan bir komisyonun kurulması öneriler.
3- Kongre, İlk Öğretmen ve memleketin lideri General Abdulkerim Kasım’ın öğretim
alanlarındaki yol gösterici fikirlerini takdirle karşılayarak faydalanmayı öngörür.
4- Kongre, Eğitim Bakanlığına, Türkmence kitap, dergi, ve broşürler basacak
Türkmence harfli bir basımevinin kurulmasını tavsiye eder.
5- Kongre, Türkmen öğretmenlerin kültür düzeylerinin yükseltilmesi için öğretmenler
sendikasının haftalık ve aylık birer Türkmence derginin çıkarılması için ilgili
makamların onayını rica eder.
6- Kongre, yetenekli Türkmen edebiyatçı, şair ve yazarların eserlerinin yayınlanması
için destek olunmasını ve teşvik edilmesini tavsiye eder.
7- Kongre, Türkmen bölgelerinde okuma yazma seferberliğinde kullanılmak üzere bir
kitabın hazırlanmasını önerir.
8- Kongre, Irak Türkmenlerinin tarihi ve yerleşim bölgeleri coğrafyasının okutulması ve
bu konularda ihtisas sahibi Türkmenler tarafından yapılan etüd ve araştırmalardan
Eğitim bakanlığınca yararlanılmasını tavsiye eder.
9- Kongre, Türkmence imla konusunu inceleyecek ve Türkmence ders kitapları, marşlar
ve şarkıları hazırlayacak ihtisas sahibi Türkmen öğretmenlerin listesi Öğretmenler
Sendikası tarafından hazırlanacak ve Eğitim Bakanlığının dikkatine sunulacak.
10- Kongre, Türkmen çocuk eğitimi edebiyatınının özendirilmesi ve geliştirilmesini
tavsiye eder.
11- Kongre, Türkmenlerin yeteneklerini geliştirmek ve yayınlarına yer vermek üzere
Bağdat Üniversitesi, Irak Bilim Kurumu ve Güzel Sanaatlar Enistitüsünden
yararlanmayı tavsiye eder.
Kaynaklar
Belgeler:
1- Birleçmiş Miletler Genel Kurulu dökümanları ve kararları.
2- Uluslararası Güvenlik Konseyi kararları
3- İnsan Hakları gözetim komitesi raporları
4- İslam Konferansı Örgütü dökümanları
5- Arap Birliği dökümanları ve kararları
6- Avrupa Konseyi kararları
7- İngiltere Göç ve Milletler müdürlüğü'nün İnsan Hakları ve Milli topluluklar
raporu.
8- Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri bakanlığının İnsan Hakları raporları
9- Türkmen Öğretmeneri kongresinin 1960 sonuç bildirisi.
10- 21 Mart 1925 Irak'ın ilk Kanun-i Esasisi"Anayasası" ve tadilatı
11- 27 Temmuz 1958 Irak geçici anayasası
12- 1963 yılı 25 numaralı Devrim Komuta Konseyi kanunu
13- 10 Mayıs 1964 Irak geçici anayasası
14- 21 Eylul 1968 Irak geçici anayasası
Arapça ve Arapçaya çevrilmiş Kaynaklar:
1- Parthold, Tarih-ül Türk Fi Asya el-Vusta "Orta Asyada Türk Tarihi", Anglo-
Mısır Kitabevi, 1958 ve yeni baskı, Mısır Genel Kitap Heyeti, Kahire,1966
2- Ahmet Şenşavi ve arkadaşları, İslam Anseklopedisi, cilt 5
3- Şakir Sabir Zabit,Mucez Tarih-ül el-Türkman fil İrak " Irak'ta Türkmen
Tarihinin Özeti", Bağdat, 1962
4- Hama Sahibi Sultan Müeyet İmaddedin İsmail, Takvimil Büldan, Sultaniye
Basımevi, 1840, Paris
5- Abdurrazzalk el- Hasani, el-İrak Kadimen ve Hadisen" Eski ve Yeni Irak",
İrfan Basımevi, Sayda, 1956
6- Dr. Fazıl Hüseyin,Müşkilat el-Musul "Musul Meselesi ", Rabita Basımevi,
Bağdat, 1955
7- Avukat Abbas Azzavi Tarih-ül İrak Beyne İhtilaleyn", İki İşgal Arasında Irak,
Tefayyuz Basımevi, Bağdat, 1939
8- Al-Tabari,Tarih-ül Ümem vel-Muluk "Ümmetler ve Kralar Tarihi", 4.Cilt,
İstikama Basımevi, Kahire,1939
9- Ahmet Hamit el-Sarraf, El-Şebek "Şebekler", Maarif Basımevi, Bağdat, 1954
10- Dr. Muhammed Enis, El-Devle el-Osmaniyye ve el-Şark-ül Arabi"Osmanlı
devleti ve Arapların Doğu Kesimi", Anglo- Mısır Kitapevi,Kahire
11- Dr. Hüseyin Emin,Tarihül İrak fil Asr-il Selcuki" "Irak Selçuklu Tarihi", İrşat
Basımevi, Bağdat, 1965
12- Abdı Gani el-Mellah, Tarihül Hareke el-Dimokratiyye Fil İrak "Irakta
Demokratik Hareket Tarihi", Arap Yayıncılık, Beyrut
13- Dr. Kazım Nima, El-Melik Faysal el-Evvel Vel İngiliz Vel İstiklal""Kral
Birinci Faysal , İngilizler Ve Bağımsızlık", Arap Enseklopediler Yayınevi,
Beyrut, 1988
14- Abdurrazzak el- Hasani, Tarihül Vezarat il-İrakkiye "Irak Kabineleri Tarihi",
Genel Kültür İşleri Yayınevi, Bağdat 1988
15- Layth Abdulhasan el-Zubaidi, Sevret 14 Temmuz 1958 Fil İrak "Irakta 14
Temmuz 1958 İhtilali", Yakdha Kitapevi, Bağdat,1981
16- Dr. Kazım Habip, El-Ma'sat vel Mehzele Fi İrak-ül Yevm "Bugünkü Irakta
Trajedi ve Komedi", Künuz Yayınevi, Beyrut,1999
17- Dr. Nuri Talebani, Mantikat Kerkük ve Muhavalt Tağyir Vakiiha el-Kavmi
"Kerkü Bölgesi ve Etnik Konumunu Değiştirme Çabaları", 1999
18- Muhammed Cemil el-Ruzbeyani, Bağdat, El- Cennet-ül Amire "Bağdat –
Mamur Cennet", tercüme ve yorum, Bilim Kurumu Yayını, Bağdat, 1988
19- Sati el-Hısri, Muzekkerati fil İrak "Irakta hatıralarım", Talia Yayınevi, Beyrut,
1968
20- Dr. Velit Hamdi, el- Kurd ve Kurdustan fil vesaik-il Biritaniyye "İngiltere
dökümanlarından Kürtler ve Kürdüstan", Sicil el-Arap Basımevi, 1992
21- Dr. Aziz Haj, El- Kadiyye el-Kurdiye fil İşrinat "Yirmili Yılarda Kürt
Sorunu", Arap Araştırmalar ve Yayınlar Müessesesi, 1984
22- Avni Fersah, El- Akalliyat fil Tarih-il Arabi "Arap tarihinde Azınlıklar",
Riyad el-Reis Reis Yayınevi,Londra, 1994
23- Hayri Emin el-Ömeri, Hikayat-ün Siyasiyye Fi Tarih-il İrak-il Hadis "Yeni
Irak Tarihinden Siyasi Hikayeler", Afak Arabiya Yayın ve Dağıtım Evi,
Bağdat
24- Ferik Mizhir el-Firaun, El Hakaik-ül Nasi'a Fil Sevrel İrakiyye Senet 1920 Ve
Netaicüha "1920 Yılı Irak İhtilalinin Parlak Gerçekleri ve sonuçları", Belağ
Müessesesi, Necah Kitabevi, Bağdat, 1995
25- Abdulmecit Hasip el-Kaysi, Hevamiş Ala Tarihül İrak-il Siyasi Al-Hadis- El-
Asuriyyun "Yeni Siyasi Irak Tarihinden Dipnotlar- Asuriler", Uluslararsı
Anseklopediler Yayınevi, Londra , 1999
26- Seyyar el-Jamil, Züema Ve Efendiyye- el-Paşavat-ül Osmaniyyun ve el-
Nahdaviyyun el-Arap "Liderler ve Efendiler- Osmanlı Paşaları ve Arap
Kalkınmacılar", Ahliya Yayınevi, Amman-Ürdün, 1999
27- Munzir el-Musuli,El- Hayat-ül Siyasiyye Vel Hizbiyye Fi Kurdustan -Rüyatün
Arabiyye Lil-Kaddiyye El-Kurdiyye "Kürdüstanda Politika ve Particilik
Hayatı- Kürt Sorununa Arap Açısından Bakış", Riyad el-Reis Yayınevi,
Londra, 1991
28- Stephen Hemsley Longrigg, Arbaat Kurun Min Tarih-il İrak-il Hadis "Yeni
Irak Tarihinden Dört Asır", Tercüme: Cafer el-Hayyat, Şerif Al-Radi
Yayınları, Kum-İran, 1968
29- Stephen Hemsley Longrigg, Al-İrak Al-Hadis Min Senet 1900 İla1950 "1900-
1950 Arsı Yeni Irak", Tercüme ve yorum: Selim Taha el-Tikriti, el-Fecir
Yayınları, Bağdat, 1988
30- Casim Muhlis, Zikrayat Nazım el-Tabakçali ve Müzekkerat el-Muhami Casim
Muhlis "Nazım Tabakçalı'nın Anıları ve Avukat Casim Muhlis'ın Hatıraları",
Asriya Kitabevi, Sayda-beyrut, 1969
31- Hanna Batatu, Al-Irak, El-Kitab-ül Evvel, Altabakat El-İctima’iyye vel
herekat el-sevriyye min el-ahdil Osmani hatta kiyam-il cumhuriyye Irak-
1.kitap, “Osmanlı devrinden cumhuriyete dek sosyal kesitler ve ihtilal
hareketleri”, Arap Araştırmalar Yayınevi, Beyrut,1990
32- Hanna Batatu, Al-İrak- el-Kitab-ül Salis, El-Şiyu'iyyun vel-Baasiyyun vel
Zubbat-ül Ahrar " Irak-3.kitap- Komünistler, Baasçılar ve Özgür Subaylar",
Arap Araştırmalar Yayınevi, Beyrut, 1992
33- Dr. Saddedin İbrahim, Teammülat-ün Fi Meselet-il Akalliyat "Azınlık
Meselesine Bir Bakış", Suat el-sabah Yayınevi, Kahire, 1992
34- Lord Luid Dulberan, Al-İrak Min-el İntidap ile-l İstiklal 1914-1932 "1914-
1932 Arsında Manda'dan Bağımsızlığa Irak", Arap Anseklopediler Yayınevi
Tercümesi, Beyrut, 2002
35- Henry Fooster, Neşet-ül İrak-il Hadis "Yeni Irak'ın Kalkınması", Tercüme ve
yorum: Selim Taha el-Tikriti, 1. ve 2. cilt, el-Fecir Yayınevi, Bağdat, 1989
36- Muhammed Hamdi el- Caferi, Biritaniya Vel İrak, Hikbatün Min Al-Sir'a
1914-1958 " İngiltere ve Irak- 1914-1958 Arası Çekişme Dönemi", Genel
kültür İşleri Yayınevi, Bağdat,2000
37- Tamir Abdulmuhsin el-Amiri, Mevsuetül Aşair-il İrakkiye " Irak Aşiretleri
Anseklopedisi"– 9 cilt, Bağdat , 1995
38- Abdurrazzak el-Hasani, Ahdas-ün Asartuha "Yaşadığım Olaylar", Genel
Kültür İşleri Yayınevi, Bağdat,1992
39- Savunma Bakanlığı, Muhakemet Nazım el-Tabakçali ve Cemaatühü "Nazım
Tabakçalı ve Cemaatinin Yargılanması", cilt 18 ve 19, Hükümet Basımevi,
Bağdat, 1962
40- Savunma Bakanlığı, Muhakemet Abdurrahman el-Samerrai ve Ömer Ali
"Abdurrahman el-Samerai ve Ömer Ali'nin Yargılanması", cilt 9, Hükümet
Basımevi, Bağdat, 1960
41- Halil İbrahim Hüseyin, Mevsuat 14 Temmuz "14 Temmuz Enseklopedisi",
Hürriyet Basımevi, Beşşar Kitabevi Yayınları, Bağdat, 1987
42- Emekli General Halil İbrahim Hasan, Al-İrak Fil Vesaik-il Biritaniyy 1958-
1959 "1958-1959 Arası İngiliz Dökümanlarında Irak", Hikme yayınları,
Bağdat 2000
43- Ziyat Kopoürlü, Al-Kiya-il Türki Fil İrak “ Irak’ta Türk Varlığı”,Örnel
Limited,Ankara,1996
44- Dr. Mecit Hıdduri, Al-İrak-ül Cumhuri "Cumhuriyet Olarak Irak", Şerif Radi
Yayınları, Kum-İran, 1968
45- Dr. Muhammed Fethi el-Şair, Al-Ekrad Fi Ahdi İmadeddin el-Zengi
"İmadetin Zengi Zamanında Kürtler", Munufiye Üniversitesi, Port Sait-Mısır,
1991
46- Dr. Abdulnaim Muhammed Hüseyin ,İran Vel İrak Fil Asr-il Selcuki
"Selçuklu Döneminde Irak ve İran", Mısır Kitapevi, Kahire, 1982
47- Dr. Ali el-Verdi, Dirasetün Fi Tabiat-ül Mectem'a el-İraki " Irak Toplumunun
Araştırılması", Haydariya Kitapevi, Bağdat, 1996
48- Dr. Muhammed Muzaffer el-Adhami, Al- Meclis-ül Tesisi el-İraki " Irak
Kurucu Meclisi", Genel Kültür İşleri Yayınevi, Bağdat, 1998
49- Dr. Nuri Abdulhamit el-Ani ve Arkadaşları, Tarih-ül Vezarat-ül İrakiyye Fil
Ahdi-l Cumhuri "Cumhuriyet Döneminde Irak Kabineleri Tarihi", Hikma
Yayınevi, Bağdat, 2001
50- Taha Bakır ve Fuat Sefer, Delil Vatan Al-Hadarat Al- Kadime “Eski
Medeniyetler Diyarı Rehberi” Kültür ve Enformasyon Bakanlığı, Bağdat,1965
51- Irak Türkmenleri İslam Birliği, el- Şüheda el-Türkman “Türkmen Şehitler”,
1979-1991 arası Irak Türkmenlerinin çağdaş siyasi tarihinden sayfalar”, El-
Delil Yayın ve Dağıtım Evi,1999
52- Basil Yusuf Basil, Siyadetül Düvel Fi Da’u el-Himaya el-Davliyye Li-Hukuk-
ul İnsan “Uluslararası İnsan Hakları Koruması ışığında Devletler Egemenliği”
İmarat Stratejik Araştırmalar Merkezi, Abu Dhabi,2001
53- Dr. Cemil Musa el-Neccar, El-İdare El-Osmaniyye Fi Vilayet Bağdat “Bağdat
Vilayetinde Osmanlı İdares”i, Medbuli Kitabevi,Kahire,1991
54- Hasan Bekir Ahmet, El- İlakat El-Arabiyye El-Türkiyye Benel Hadır Vel
Müstakbel “Zamanımızda ve Gelecekte Arap-Türk İlişkileri” ,İmarat Stratejik
Araştırmalar Merkezi,Abu Dhabi,2000
55- Fazıl El-Ensari,Sükkan-ıl Irak “ Irak Sakinleri”, Atlas Yayınevi,Şam, 1970
56- Fazıl El-Ensari, Müşkilat El-Sükkan- Numudec el-Kutr-ul Iraki “Nüfus
problemleri-Irak Örneği”, Kültür ve Enformasyon Bakanlığı Basımevi,
Şam,1980
57- Mir Basri, A’lam-ül Edeb Fil Irak-ıl Hadis, “ Yeni Irak’da Edebiyat
Yıldızları”, Hikme Yayınevi, Londra,1994
Türkçe Ve Türkçe’ye Çevrilmiş Kaynaklar:
1- Caferoğlu, Ahmet, Türkmenler, Türk Kültürü Dergisi-Sayı 2-Ankar- Haziran
1964
2- Dukini ,Hun-Türk-Moğol ve sair Tatarlar- -Tanin matbaası-İstanbul-1924
3- Sümer, Faruk, Oğuzlar-Türkmenler ,Ankara Üniversitesi matbaası- Ankara
1967
4- Öztuna , Yılmaz ,Türkiye Tarihi, İstanbul-1963
5- Kafesoğlu, İbrahim, Türkmen isminin anlamı, Kardaşlık Dergisi-sayı7-8-
Bağdat-1971
6- Toğan, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, Akgün
matbaası,İstanbul,1946
7- Turan, Osman, Selçuklular tarihi ve Türk İslam medeniyeti, Türk Kültürü
Araştırma Enstitüsü,ankara,1965
8- Namık Kemal , Osmanlı Tarihi, Mahmut bey matbaası,İstanbul,1326
9- Orkun , Hüseyn Namık ,Türk Tarihi, Ahmet Sait matbaası, Ankara,1946
10- Köymen, Mehmet Altay, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ayyıldız matbaası,
Ankara-1963
11- Kurtuluş , Baki, Osmanlı Padişahları, Balkanoğlu matbaası, Ankara, 1962
12- Saatçi, Suphi, Tarihi Gelişim içinde Irak'ta Türk varlığı, Tarihi Araştırmalar
ve Dokümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı, İstanbul, 1996
13- Tümtürk, İsmet, Fuzulü Dergisi, sayı 5, İstanbul,1958
14- Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Atatürk Araştırma
Merkezi,Basım ciltevi,Ankara,1998
15- Al-Jumaily, Qassam Kh, Irak ve Kemalizm Hareketi (1919-1923), Atatürk
Araştırma Merkezi, Ankara,1999
16- Marufoğlu, Sinan,Osmanlı döneminde Kuzey Irak, Eren yayıncılık, İstanbul,
1998
17- Demirci, Fazıl, Irak Türklerinin Dünü-Bugünü, Türk Tarih Kurumu
Basımevi,Ankara,1991
18- Demirci, Nefi, Dünden Bugüne Kerkük,Renk Ofset,İstanbul,1990
19- Sami, Şemsetin, Kamusu’l A’lam, cilt 2 ve 5, Mihran Matbaası, İstanbul,
1306-1314
İngilizce Kaynaklar:
1-Reflection on the Mosul Problem-Middle Asia publication, volume 4-13 London,
1926
2- Longrigg, Stephen hemsley, Iraq,1900 To 1950, A political, social and economic
history, Oxford University press, London-Newyork-Toronto, Billing and sons
ltd.,1956
3- Brown, Sarah Graham, Sanctioning Saddam, The Politics of Intervention in Iraq, ,
I.B.Tauris, New York, 1999
4- McDowell , David, A Modern History of the Kurds, I.B.Tauris, New York, 1996
5- Minorsky, Vladimir F., The Mosul Issue,Translated by Salem Shaheen, Kurdish
researches Center publications, Istanbul, 1998
6- Encyclopedia Britannica, volume 13, printed in U.S.A 1995
7- McCarthy, Justin, The Otoman Turks, ,Addison Wesley Longman Inc.USA,1997
8- Macfie, A.L, The End Of The Ottoman empire 1908-1923,., Longman,
London,1998
9- Paul Oliver, Encyclopedia Of Vernacular Architecture Of the World, Cambrıdge
University Press, Cambridge,1977
10- Hay, W.R., Two Years in Kurdistan, London, 1920
11- Said K.Aburishö Saddam Hussein- The politics of Revenge,
Bloomsbury Publishing plc, London,2001
Almanca Kaynaklar:
1- Herth , Sitzungsberichte der Bayerischen Akademie der Vissenschaft,.
2- Beyati , Dr.Mehdi,Anfa nge der prosaliteratur bei den Irak Tukmenen, Meinz, 1970
3- Fıscher, Reınhard, Die Turkmenen im Irak, Des Grades Eınes Magister Artium,
Üniversitat Berlin.
All texts | Click or select a word or words to search the definition |
---|