Tesla Anlaşılamamış Dahi - 06
Total number of words is 3707
Total number of unique words is 2294
24.7 of words are in the 2000 most common words
36.0 of words are in the 5000 most common words
43.1 of words are in the 8000 most common words
"Herkesin dış etkilere tepki veren otomatonlar (robotsu insanlar) gibi olduğunu söylerdi" diye anlatıyor. "Ama onda sahip olduğu önseziyi olanaklı kılan dışsal faktörlerin kaynağından asla söz etmezdi."
Kosanoviç'e, 1890'lı yıllarda Manhattan'da bir parti verdikten sonra başından geçenleri anlatmıştı. Konuklardan bazıları Philedelphia'ya giden trene binmek için hazırlık yapıyordu. Tesla kapıldığı "kuvvetli bir dürtü"nün etkisiyle konuklarının treni kaçırmalarını sağlamıştı. Ve tren kaza yapacak, yolculardan pek çoğu ağır bir şekilde yaralanacaktı.
Ona göre, annesi ölüm döşeğindeyken yanına zamanında gidebilmesi tuhaf bulunabilecek özellikleri sayesinde gerçekleşmişti. Başının, aslında diken gibi ve kapkara olan sağ yanındaki saçların arasında bir tutam ak belirmişti. Oysa yalnızca birkaç ay sonra eski haline dönecekti hepsi.
Annesinin ölümünü takip eden birkaç hafta boyunca kendisi de hasta yatmıştı. En sonunda ayağa kalkabildiğinde, akraba ziyareti için Belgrat'a gitti. Dünya çapında kazandığı ün sayesinde hoş karşılandı; buradan da Zagreb'e ve Budapeşte'ye geçti.
Daha çocukken Tesla, yağmur ile yıldırım arasındaki ilişkiye hayran kalmıştı. Anavatanının dağlarında seyahat ederken de, bir bilim insanı olarak onu derinden etkileyen bir deneyim yaşayacaktı.
"Yaklaşan bir fırtınadan korunacak bir yer arayışındaydım" diye anlatıyor sonradan. "Kara bulutlar gökyüzünde asılı kalmışlardı ama nedense yağmur düşmek bilmiyordu; neden sonra birdenbire bir şimşek çaktı ve sağanak boşaldı. Bu gözlem beni düşünmeye sevk etti. Bu iki fenomenin, neden etkileşim içinde ve birbirleri ile yakından bağlantılı oldukları açıktı. Düşüncelerim beni şu sonuca götürdü: Yağmurun düşmesini hızlandıran bir sebep olarak elektrik enerjisisin çevresel etkisi o denli büyük değildi. Yıldırımın işlevi daha çok hassas bir tetiğinki gibiydi.
"Bunun arkasında muazzam bir başarı gizleniyordu. Gereken özelliklerde elektrik fırtınaları üretebildiğimiz takdirde, tüm gezegenin ve üzerindeki iklimin şartlan dönüştürülebilirdi. Güneş okyanuslardaki suyu yükseltiyor ve rüzgar bunu mükemmel bir denge kurulacak şekilde uzak bölgelere taşıyordu. Bunu istediğimiz yer ve zamana göre düzenleyebilecek yeteneğe sahip olduğumuz takdirde, bu muhteşem hayat verici şartları kontrol edebilirdik. Kurak çölleri sulayabilir, göller ve nehirler yaratabilir, sınırsız miktarlarda devinim enerjisi elde edebilirdik."
Yıldırımları kontrol etmek, ona göre güneşin gücünden yararlanmanın en uygun yoluydu.
"İşin tamamlanması doğadakilerin yapısına uygun elektrik enerjisi yaratmaya bağlı" şeklinde düşünüyordu. "Bu olanaksız-mış gibi görünüyordu ama ben denemeye kararlıydım.
31 Ağustos 1892'de The Electrical Engineer seçkin elektrikçi Mr. Nikola Tesla'nın Hamburg'dan, Augusta Victoria adlı buharlı bir gemi ile döndüğünü duyurdu. Annesinin vefatına ve kendisinin rahatsızlığına yer verdikten sonra şöyle denilmişti: "Tesla'nın çalışmaları öteki Avrupalı elektrik mühendislerinin araştırma ve incelemeleri gibi, elektrik tarihindeki yerini aldı; kendisine gösterilen saygı tüm Amerikalıların, böyle bir insanın anavatanı olarak kendi ülkelerini seçtiği için gururlandığını gösteriyor."
Bilim tarihine, 1893 sonbaharında Philedelphia Franklin Enstitüsü'nde ve St. Louis National Electric Light Associati-on'da radyo yayınlarının ilkeleri üzerine verdiği konferanslarla yeni bir ivme kazandıracaktı.
Bunun ilk kez Marconi tarafından 1895'de başarıldığı iddia edilse de, kamuoyu önünde gerçekleştirilen ilk radyo iletişim gösterisini Tesla, St. Louis'de düzenleyecekti.
St. Louis'deki seminerde Tesla'nın asistanlığını o zamanlar yirmi sekiz yaşında olan H. P. Broughton yapıyordu. Oğlu Wil-liam G. Broughton ilerde, tarihi amatör radyo istasyonu W21R'yi işletecekti ve radyonun 1976 yılında yapılan anma programında babasının kendisine anlattığı kişisel anılardan yola çıkarak, Tesla'nın St. Louis'deki tarihi gösterisine atıfta bulunacaktı.
"Seksen üç yıl önce, St. Louis'de, Ulusal Elektrik Işığı Birliği yüksek voltaj, yüksek frekans üzerine düzenlenen bir seminere sponsorluk yapmıştı" diyordu genç Broughton. "Kürsüde iki ayrı grup ekipmanın kullanıldığı bir gösteri düzenleniyordu.
"Verici grubunda, sahnenin bir yanında, kutup tipi, 5-kva, yüksek voltaj, yağ doldurulmuş dağıtım transformatörü, Leyden kavanozlarından (Leyden jar: Elektrik depolamak için kullanılan, ince kalay folyo ile içten ve dıştan sarılmış, içinde metal bir çubuk bulunan cam kavanozdan oluşan bir aygıt. Hollanda Le-iden'de icat edildiği için bu adı almıştır. Ç.N.) duplike bir kondansatöre, bir elektrik kutusuna, bobine ve tavana doğru yükselen bir tele bağlanmıştı.
"Sahnenin diğer yanındaki alıcı grubunda da benzer şekilde tavandan sarkan bir tel, Leyden kavanozlarından duplike bir kondansatör ve bobin vardı ama elektrik kutusunun yerini voltaj uygulandığında çağdaş floresan lambalar gibi ışıldayan Geissler tüpü almıştı. Alıcı ve verici arasında ise bağlantı sağlayan herhangi bir tel yoktu.
"Verici grubundaki transformatör çift ağızlı açık bir şalterden gelen elektrik enerjisinden besleniyordu. Şalter kapandığında transformatör vızıldamaya, inlemeye başlıyor, Leyden kavanozlarının levhalarının kenarlarında haleler beliriyor, elektrik kutusu gürültülü bir yük boşalması ile çatırdıyor ve vericinin anten telinden görünmeyen bir elektromanyetik saha enerjisi uzaya yayılmaya başlıyordu.
"Aynı anda, alıcı grubunda, alıcı anten telinin topladığı radyo frekansları ile Geissler tüpü ışıldamaya başlıyordu.
"Böylece telsiz doğmuş oldu. Beş kilowattlık bir vericiden bir telsiz mesajı gönderilmiş ve bu mesaj dokuz metre ötedeki Geissler tüp alıcısı tarafından alınmıştı...
"Bu seminer gösterisini icat eden, yöneten ve açıklayan kişi, dünyaca ünlü dahi Nikola Tesla idi."
St. Louis'deki gösteri, Tesla'nın tabiatıyla tercih edeceği "dünya çapında bir mesaj" içermemesine karşın çağdaş radyonun tüm temel prensiplerini içeriyordu: 1. Bir anten; 2. Bir hat bağlantısı; 3. İndüktör ve kapasiteyi içeren bir anten-hat bağlantısı; 4. Ayarlanabilir kapasite ve indüktör (ayarlama için) 5. Birbirleri ile rezonans içinde olan alıcı ve verici setleri; ve 6. Elektronik tüp detektörleri.
İlk yayınlarda, sürekli dalgaların alıcıya ses verebilmesi için titreşimli bağlantılar kullanılmıştı. Birkaç yıl içinde elektrik kutusu vericilerinin sinyallerini algılamak üzere kristal dedektörler ortaya çıkacaktı. Bu, Edwin H. Armstrong, radyoyu amplifika-törlü -gücü artırılmış- ses çağına sokana ve rejeneratif ya da geri besleme devrelerini icat edene dek ticari radyonun öncüsü olarak kabul edilecekti. Armstrong daha sonra tüm modern radyo ve radar alıcılarının temeli olan Superheterodyne Beat-note (değişik frekanslar üretebilmek için, gelen radyo sinyallerini vericinin kendisindeki sinyallerle birleştirebilen bir alet. Ç.N.) devresini ortaya çıkaracaktı. Columbia Üniversitesi'nde lisans okurken Prof. Michael Pupin'in öğrencisi olan Armstrong, Tesla'nın seminerlerinden ilham almıştı. Ama sonradan, Pupin'den etkilendiği için midir bilinmez, uzun süre radyo patent hakları için Tesla ile amansız bir savaşa giren Marconi'nin tarafını tutacaktı.
Radyo'nun dünyaya kazandırılmasında, Tesla'nın yanı sıra, büyük emeği geçen bir diğer bilim insanı da Sir Oliver Lodge idi. 1894 yılında telgraf sinyallerinin telsiz bir şekilde, Hetzyan dalgaları ile 150 metre uzağa gönderilebildiğini göstermişti.
İki yıl sonra genç Marchese Guglielmo Marconi, Lodge'un-ki ile aynı yapıda bir telsiz seti ile Londra'da boy gösterecekti. Doğal olarak yarışta başı çekenler arasında pek esamisi okunmadı. Ancak Bologna'da Tesla'nın 1893 yılı derslerinde geniş bir şekilde söz ettiği ve birçok dile çevrilen kitabında tanıttığı hat bağlantısı ve anteni kullanarak baştan savma birkaç deney gerçekleştirecekti.
Ocak ayında Tesla, Westinghouse'dan bir telefon aldı. Şirket, Columbian Exposition adıyla da anılan, Chicago Dünya Fu-arı'nın enerji ve aydınlatma ekipmanını kurma işini almıştı. Tüm şebekede Tesla'nın alay konusu edilen ve yerden yere vurulan AC'si kullanılacaktı.
Bu haber hem iyiydi, hem de kötü. İyiydi çünkü uluslararası büyük bir olayı bir vitrin olarak kullanabileceklerdi; kötüydü çünkü bu dünyada onun için en önemli şey olan işini bırakması anlamına geliyordu. Radyo araştırmaları tam da en önemli ve heyecanlı safhasındaydı.
"Fuar ne zaman açılıyor?" diye sordu büyük bir korkuyla.
"1 Mayıs'ta. Yapacaklarımız için hayli kısıtlı bir vaktimiz var."
"Pekala, Bay Westinghouse" diye yanıtladı mucit.
Sevgili bobinlerine sırt çevirerek büyük şov için çalışmaya yollandı. Bilim camiasını hayrete düşürecek ve halkı büyüleyecek fikirler daha yolda zihnine akın etmeye başlamıştı. Bu teklifi geri çevirmesi de pek mümkün değildi zaten.
Birleşik Devletler böyle bir gösterinin düzenlenmesini hem istiyordu, hem de buna ihtiyacı vardı. Başkan Grover Cleveland, Beyaz Saray için ikinci kez seçildikten kısa bir süre sonra ülke batık bankaların, işsizliğin ve iflasların çamuruna saplanmıştı. 1893 paniği yoksul ile zengine aynı sertlikte indirmişti şamarını. İnsanları, pek yakında ekmek kuyruklarında beklemeye başlayacakları endişesinden uzaklaştıracak bir şeyler gerekiyordu.
Columbian Exposition (Kolombiya Sergisi) aynı zamanda Amerika'nın keşfedilişinin -bir yıl gecikmeli olmakla beraber-400. yılı için bir kutlama işlevi de görecekti. Başkan Cleveland diğer Avrupa soyluları ile birlikte İspanya ve Portekiz kraliyet ailesini de davet etmişti. Aynı zamanda Geleceğin Şehri'ni ışığa boğacak, fıskiyeleri ve makineleri çalıştıracak, bayrakları ve flamaları gönderlere çekecek ve böylece muhteşem gösterinin başladığını duyuracak elektriği serbest bırakan altın anahtarı çevirmeyi de kabul etmişti. Doğrusu bu ana şalteri indirmek de cesaret isteyen bir işti. Beyaz Saray elektriğe 1891 yılında kavuşmuştu ama başkanın elektrik düğmelerine dokunmasına hiç izin verilmemişti. İhtiyatlı davranılarak bu görev odacılara verilmişti; ne de olsa toplum Edison tarafından olası büyük tehlikelere karşı sürekli uyarılmaktaydı.
Fuar günü geldiğinde, şehir nefes kesici bir görünümdeydi. Başkan Cleveland'ın fildişi ve altından yapılma şaltere dokunu-şuyla Işık Kulesi muhteşem bir parıltıyla ışıldadı. Işıklar uzayıp gitmeye devam ettikçe aşığadaki insanlardan çığlıklar yükseliyordu. Artık her yerden geleceğin nabız atışı, alternatif akımın sesi işitiliyordu. Aydınlatma anlaşmasında General Electric'e nal toplatan Westinghouse bu kesin zaferin tadını çıkarıyordu.
Mayıs ile ekim ayları arasında yirmi beş milyon Amerikalı, bilim, endüstri, sanat ve mimarinin en son harikalarını görmek için Chicago'yu ziyaret etti. Bu o zamanki nüfusun üçte birine eşitti.
Ziyaretçiler ünlü Nikola Tesla yönetimindeki sergi salonlarına hücum ediyorlardı. Yine beyaz boyunbağı ve kostümüne bürünmüş, yüksek frekans donanımı arasında, birbiri ardına elektrikli mucizeler yaratan bir sihirbaza benziyordu. Karanlık bir köşede floresan tüpleri ve lambalarının aydınlattığı bir masa duruyordu. Uzun tüplerden birisinin üzerinde Tesla'nın büyük bir maharetle dökme cam kullanarak harf harf işlediği "Elektrikçiler, Hoş geldiniz" yazısı ışıldıyordu. Diğer ışıklar Helmholtz, Faraday, Maxwell, Henry, Franklin gibi büyük bilim insanlarını onurlandırıyordu. Ve tabii bilim dünyasından insanların adlarının yanına, Yugoslavya'nın yaşayan en büyük şairinin adını da koymayı unutmamıştı: Zmaj Jovan.
Alternatif akımın nasıl işlediğini sergileyen gösterilerinin topladığı ilgi her gün giderek artıyordu. Kadife kaplı bir masanın üzerinde küçük metalik nesneler -bakır toplar, metal yumurtalar- vardı ve bunlar aralarındaki uzaklık sabit kalmak üzere yüksek hızlarda dönüyorlardı.
Bir osilatöre bağlanmış ilk senkronize elektrikli saati ve dağıtıcı deşarj bobinini sergiliyordu. İzleyiciler kullanılan teknolojiden pek bir şey anlamıyorlardı ama dikkat kesiliyorlardı. Ve kendisini alev topuna çevirdiğinde insanlar korku ve merak içinde haykırıyorlardı.
Tesla'nın arkadaşı olan bir grup kadın New York'tan şirketin konuğu olarak fuara getirilmişlerdi. Tesla'ya kur yapıyorlar, dönme dolaba biniyorlar ve Bayan Potter Palmer'ın (Chicagolu Bayan Astor -Nancy "Langhorne" ASTOR, Vikontes (1879-1964); İngiltere parlamentosunun ilk kadın üyesi. Ç.N.) yeni elektrikli fırını, fanı ve hatta elektrikli bulaşık yıkama makinesi ile donatılmış -kadınların özgürlüğünü müjdeleyen- model mutfağın bulunduğu Kadınlar Binası'nı ziyaret ediyorlardı.
Fakat muhtemelen kendilerini, yeğeni İspanya Kralı Alfon-so'yu temsil eden Prenses Eulalia'nın toplum içinde küstahça (!) sigara içtiğini gördüklerinde daha özgür hissedeceklerdi.
Bu arada ilk fermuarı ve Edison'un "sesleri kulaklara olduğu kadar görüntüleri de gözlere kavuşturan" Kinetoskop'unu (ilk hareketli film kamerasını) görmüşlerdi; aynı zamanda Manhattan'da verilen bir konserin telefondan duyulan cılız sesini de dinlemişlerdi.
Kalabalığın arasına karışan gazetecilerden biri Tesla'nın sergisini izlemiş ve gazetesine şöyle bir yazı göndermişti:
"Bay Tesla'nın, elleri ile 200 bin volttan fazla akımlarda, saniyede milyonlarca kez titreyen ve insanın gözlerini kamaştıran ışıklara dönüşen elektrik aldığı görülüyor... Kimsenin tekrarlamaya gönüllü olamadığı bu etkileyici test bittikten sonra Bay Tesla'nın bedeninde ve giysilerinde ışıltılar bir süre varlığını devam ettiriyor. Aslında, elektrostatik yük taşıyan moleküllerin harekete geçirilmesi ile alevler ortaya çıkıyor ve indüksiyon bobininin uçlarından taşan ve hiç bir şeyi yakmayan bu güçlü, beyaz, uçuk alevler gösteriyi cennet çayırlarında gerçekleşen bir mucizeye dönüştürüyor."
Mucidin bir gün kendisini tamamıyla bu zararsız alevlerle kaplamayı planladığı yazılıyordu. Bu tip akımların kuzey kutbunda çıplak bir insanı ısıtabileceğim ve tedavi edici etkilerinin de uygulama olanakları içinde yer aldığını iddia ediyordu.
Daha sonraları şunları söyleyecekti: "(Tıbbi diatermi) konusundaki ilk yayınlarım sel gibi yayılmış, çeşitli ülkelerde çok sayıda uzman bu konuda deneyler yapmaya başlamışlardı. Ünlü bir Fransız hekim, Dr. d'Arsonval de aynı keşifte bulunduğunu söyleyecek ve tartışmalar eskisine nazaran daha da fazla alevle-necekti. Yurttaşlarını onurlandırmaya fazlasıyla meraklı olan Fransızlar benim önceki yayınlarımı hiçe sayıp kendisini Akademi üyesi ilan etmişlerdi. Tezlerimi savunmak için Paris'e gittim ve Dr. d'Arsonval ile görüştüm. Bana gösterdiği hayranlık elimi kolumu bağladığı için maksadımdan vazgeçtim. Davranışları da kesinlikle ispatlıyordu ki açıklamalarım ona yol göstermişti ve gösterilerinde de tamamıyla benim aletlerimi kullanmıştı..."
Tesla, yüksek frekanslı alternatif akım bombardımanının dokularda yarattığı ısının, kireçlenme gibi birçok rahatsızlığı iyileştirdiğini bulan ilk kişi olarak (1891 yılında) tarihe geçtiyse de, yöntemin adı "D'Arsonval Tedavisi" olarak geçecekti tıp literatürüne. Radyasyonun tıbbi tedavilerde kullanılması hızla yaygınlaştı ve -başlarda diatermi, şimdilerde ise hipertermia adı ile anılan- bu tedavi X ışınlarının, mikro dalgaların ve radyo dalgalarının kullanılması ile kanserin tedavisinde de uygulanmaya başlandı. Kemik ve doku tedavilerinde de bu yönteme başvurulacaktı.
Tesla hayatı boyunca -kendi deyimi ile- "soğuk alev"in hem zihni rahatlatan hem de cildi tazeleyen terapötik bir değeri olduğuna inandı. Gerçekte düşük güçlü terapötik bir aygıtın sağladığı deşarjın ya da koronanın adalelerdeki hareketliliği artırdığı, kan dolaşımını hızlandırdığı ve aynı zamanda düşük yoğunlukta solunduğunda hafif bir uyarıcı etki yaratan ozon gazı salgıladığı gözlemlenebiliyor. Doktor Maurice Stahl "psikosomatik bir etkinin olduğuna ve salt mekanik bir etkinin ötesinde bir şeylerin ortaya çıktığına" inandığını söylüyor.
Mucit elektrikli anestezinin de mümkün olduğunu düşünüyordu. Dersleri anlamada güçlük çeken öğrencileri etkilemesi için sınıfların altından yüksek voltaj kablolarının geçirilmesini de önerecekti. New York sahnesinde oyuncuların sahneye çıkmadan önce duygularını kamçılamak için yüksek gerilimli soyunma odaları hazırlayacaktı.
Columbian Exposition'da, aynı zamanda özel tasarımlı yüksek frekans bobinleri kullanılarak demir kalıpların ısıtılması ve kurşun ile kalayın eritilmesi tekniğini de açıklamıştı. Bu yıllar sonra çok büyük bir ticari önem kazanacaktı.
New York'taki laboratuvannı gönülsüzce terk etmişti ama Chicago'daki fuar da onun için çok keyifli bir deneyim olmuştu. Aynı durum George Westinghouse için de geçerliydi. Wes-tinghouse, Makine Salonu'nda AC sistemi ile çalışan çeşitli ticari motorların ve aydınlatma-enerji üretimi amaçlı özel çift fazlı jeneratörlerin sergilenmesi ile meşguldü. Sistemin uygulanabilirlik sahasının genişliğini açıklayabilmek için dönel bir kon-vertörün çokfazlı bir AC'yi bir lokomotif motorunu çalıştırabilecek şekilde nasıl DC'ye dönüştürüldüğünü gösteriyordu.
Belki de Tesla hayatının en büyük gününü mekanik ve elektrikli osilatörlerini 25 Ağustos'ta Elektrik Kongresi'nde sergilediğinde yaşamıştı. Tanınmış bir editör ve elektrik mühendisi olan Thomas Commerfold Martin artık bilim insanlarının alternatif akım üzerine yürütecekleri araştırmalarını eksiksiz bir donanımla sürdürebileceklerini yazmıştı. Aynı zamanda, böyle bir ekipmanın "armonik ve senkronize telgraf sahasında ve "açılan geniş alandaki olanaklarda" kullanılabileceğini de sözlerine eklemişti.
Ünlü Alman fizikçi, Hermann Helmholtz, Elektrik Kongre-si'ne Alman İmparatorluğu'nun resmi delegesi olarak katılmış ve kongrenin başkanlığına seçilmişti. Tesla'nın yurttaşı Micha-el Pupin de kongreye katılanlar arasındaydı ve sonradan şunları yazacaktı: "...ve bu konuda tartışan insanlar elektrik biliminin emekleme evresini aştığını ve elektrikli aletlerin bilim dışı yöntemlere uygun olmadığını gösterdiler." Bu sözleri ile Edison'un, alternatif akımın güvenle kullanılamayacağı görüşünü reddetmiş oluyordu.
Tesla New York'a kazandığı zaferlerle bahtiyar döndü. Kazandığı büyük şöhret sayesinde eskiden muhatap olduğu genel suçlamaların önünü daha rahat bir şekilde alabilecekti. Ticari taleplerden kurtulmayı istiyordu ama radyo ve diğer konularda yürüttüğü çalışmaları finanse edebilmek için bunlara boyun eğmek zorunda kalacaktı.
8. YÜKSEK SOSYETE
Wall Street'e, aralarında Morgan, J.D. Rockefeller, Vander-biltler, E. H. Harriman, Jay Gould, Thomas Fortune Ryan gibi efsanevi ve diğer daha geçici ama aynı derecede renkli isimlerin bulunduğu maceracı tipler hakimdi. Bazıları bir gün içinde serpiliyorlar, neden sonra baş aşağı oluyor, unutulup gidiyorlardı. Çoğu, yasallığı oldukça şüpheli yollardan ticaret yapan bu kişilerin başı derde girdiğinde suçlu iadesi anlaşması bulunmayan başka eyaletlere kaçması gerekirdi. Kömür, demiryolları, çelik, tütün ve yeni bir saha olan elektrik üzerine ticaret yapanlar yüksek fiyattan senetler pazarlıyor, sivriliyor, köşe oluyorlardı.
Twain'e göre, sanayi devriminin hakimleri olan soyguncu baronların vaazları şöyleydi: "Para kazan. En kısa yoldan kazan. Kazanabildiğin kadar kazan. Eğer becerebiliyorsan namussuzlukla kazan; eğer mecbursan namusunla kazan."
Borsanın kapanışıyla birlikte bütün para tacirleri soluğu Walfdorf-Astoria otelinde alırdı. "Walfdorf Cemiyeti"ne kabul edilmek için "başarılı" olmak gerekirdi. Tesla da para babalarına yakın olmak için akşam yemeklerini düzenli bir şekilde burada yemeye başlamıştı. Elbette onlar kadar zengin değildi ama yakışıklılığı, parlak geleceği ve zekası ile büyük bir hazineye sahipmiş gibi yaşamak onun da hakkıydı.
Tesla da artık McAllister'ın, varlık ve toplumsal mevki sıralamasını belirleyen New York "400" listesinin bir üyesiydi. Ef-saneleştirildiği şekliyle o "soğuk bakışlı, zor gülümseyen dev adamlar"la kendi oyun sahalarında karşılaşıyordu. Bilgisi takdir görüyordu, o da bunun tadını çıkarmasını biliyordu. Acaba o da Edison gibi kendisinin "Morgan'laştırılmasına" izin verecek miydi? "Astor", "Insull", "Mellon" ya da "Ryan'laştırılacak" mıydı? İcatlarını kim finanse ederse etsin işine burunlarını sokmalarından, kendisini kesin tahakküm altında bulundurmalarından yakayı sıyıramayacaktı. Sistem böyle işliyordu, bu da mucidin ödemesi gereken bedeldi.
Bazı aydın insanlar Tesla'nın tarihteki en büyük mucit olduğundan, Edison'dan dahi büyük olduğundan dem vurmaya başlamışlardı. Doğrusu bunun en büyük kanıtlarında biri de New York'ta ona karşı alınan cephenin genişlemeye başlamasıydı. Bu cephede sadece Edison ve çevresi yoktu, basının ilgisini onun kadar çekemeyenler ve laboratuvarındaki heyecanlı gösterilere davet edilmeyenler de saflara katılmaya başlamışlardı.
Tesla hayatı boyunca birçok gazeteci, editör, yayıncı ve edebiyatçı arkadaş edinecekti. Seminerleri ona dünya çapında bir ün kazandırmış ve daha o zamandan pek çok bilim kurumunun arşivinde kendisine yer bulmuştu ama buna karşın hiçbir zaman akademik bir yayın ekibine dahil olmamıştı. Doğrusu, Amerika'ya ilk ayak bastığında zaten böyle bir yayın da yoktu. Büyük üçlünün, yani hükümet, sanayi ve üniversitelerin kesiştiği nokta henüz bir bilim insanına ün kazandıracak denli önemli değildi. Ama işin rengi değişmeye başlamıştı.
Yalnız çalışanların devri geçmeye başlamıştı ama o yine de yalnız olmayı tercih ediyordu. "Bağımsızlar"ın son temsilcilerinden Edison, modern bilime örnek olan büyük endüstriyel araştırma laboratuvarları ile bir geçiş tipi teşkil ediyordu.
Tesla'nın hayatı boyunca birlikte çalışmaktan hoşlanmamasının iki nedeni vardı: Birincisi diğer mühendislerin çoğunun sabırsız davranması onu çileden çıkarıyordu, ikincisi de her türlü kontrol mekanizmasından nefret ediyordu. Eğer işbirliği yapabileceği bir kişi varsa o da ancak yönetim kurulu başkanı olabilirdi.
Waldorf'taki kodamanlar ne politikayla ne de sanatla ilgililerdi. Onlar için önemli olan faizler, vergilerin durumu, ekonomik krizler ya da işçi ayaklanmalarıydı. Diğer yandan, gazeteciler ve entelektüel hanımlar Tesla'nın zevklerine daha çok uyuyorlardı. Çevresindeki bu yeni dostlar Tesla ile zaman geçirmekten hoşnutlardı. Onun karizmatik ve güçlü yapısının çekim alanına girip farklı bir evrende seyahat ediyormuş hissine kapılıyorlardı.
Bir güz akşamı gösterişli faytonu Tesla'yı Robert Underwo-od Johnson'ların 327 Lexington Bulvan'ndakı meşhur evlerine bıraktı. Faytonlar ve diğer gösterişli arabalar birbiri ardına eve misafir taşırken ark lambaları dondurucu havayı aydınlatıyordu. Kapının her açılışında Mozart'ın piyano konçertosundan birkaç ezgi yayılıyordu sokağa. Johnsonlar o kadar varlıklı bir aile değildi ama şehrin tüm milyonerlerini, milyarderlerini, fakir sanatçılarını ve entelektüellerini açık gönüllülükle bir araya toplamışlardı. Ne Robert, ne de Kathrine bilimden anlıyordu ama her ikisi de Tesla'nın büyülü gösterilerine bayılıyordu.
Oldukça etkileyici bir çifttiler. Robert dilbilimine ilgili, şiire düşkün ve hazır cevaptı. Kathrine de minyon, tatlı bir kadındı ve annelik-ev hanımlığı rolü ile tatmin olamayacak kadar zeki bir kadındı.
Sanatçı dostlar edinmişlerdi ve sanata da canı gönülden bir ilgi duyuyorlardı. Johnson Century dergisinde yardımcı editörlük yapıyordu ve kısa süre içinde baş editörlüğe de terfi edecekti. Evleri, eski dünya şehirlerinin kültür ritüellerini özleyen medeni Tesla için doğal bir cennetti. Yugoslavya'nın yoksul dünyasından Amerika'nın acımasız dünyasına düşen Tesla ve Mic-hael Pupin için bu ev sığınılacak bir liman olmuştu. Johnson-lar'ın evinde Tesla, Amerikan toplumunun kaymak tabakasının yanı sıra Avrupa'nın ressamları, yazarları ve politik şahsiyetleri ile de görüşme şansını yakalıyordu.
1893 yılında, Thomas Commerfold Martin tarafından John-sonlar'a davet edilmiş ve hemen kanı kaynayıvermişti. Kısa zamanda bu üçlü arasında yakın dostluk bağları kurulacaktı. Robert ve Katharine sayesinde Tesla resmi tavırlardan sıyrılabil-meyi, ön isimlerle hitap edebilmeyi, hatta ve hatta o zamanların dedikodularından zevk alabilmeyi öğrenecekti. Tesla'nın çalışmalarını finanse edecek bir milyoner bulma çabaları üçlünün favori şakalarından biri haline gelecekti.
Beraber olmadıkları zaman birbirlerine -bazen günde iki üç kere- notlar yolluyorlardı ulaklarla. Yıllar süren bu yazışmaların sonunda Tesla ile Robert'in birbirlerine gönderdiği binlerce mektupluk bir arşiv oluşacaktı. Katharine'den -ona karşı hissettiği en derin duygularını açıkça yazdığı mektuplarda bile hiç şaşmadan vurguladığı gibi- "Mr. Tesla"ya giden mektupların sayısı da bundan aşağı kalmıyordu. Kısa bir süre içinde Tesla muhataplarına takma isimler verecek kadar yakınlaşmıştı. John-son'a, hayran olduğu efsanevi bir Sırp kahramanın, "Luka Fili-pov"un adı ile hitap ediyordu. Mrs. Johnson da "Madame Fili-pov" olmuştu. Buna mukabil, Johnson da Sırpça çalışmaya başlamıştı.
Johnsonlar'dan Tesla'ya gelen davetler, mucidin o dönemlerde deli dolu bir hayat yaşadığı izlenimini uyandırıyor. "Hemen Van Allenler'den çıkıp Leggetler'e atla gel, gelebiliyor-san..." "Gel de Kipling'le tanış", "Çabuk gel Paderewski'yi gör", "Baron Kaneko ile tanışmak istiyorsan hemen çıkıp gelmelisin..." Tesla Filipovlar'a verdiği cevaplarda arada sırada I. Nikola, G.I. (büyük mucit) gibi imzalar kullanıyordu. Bu tip şakalar yapabileceği pek fazla arkadaşı yoktu.
Johnsonlar sayesinde Tesla da zengin avarelerin zaman geçirmek için kabaca değerlendirdikleri ayrıcalıklardan nasibini alma şansını yakalamıştı. Robert ona Karun gibi zengin Delmo-nicolar'ın düzenledikleri ziyafetlerden söz etmişti. Bu ziyafetlere, kadın misafirleri sevindirmek için peçetelerin içine gizlenen mücevherlerin cinsine göre, altın, gümüş ya da elmas yemekler adı veriliyordu. Bazen sadece heyecan yaşamak için yüz dolarlık banknotlara sarılan sigaralar elden ele dolaştırılıyor, tüttürülüyordu.
Bunlara katılmamışsa da büyük mucit sosyete sayfalarında "Yoksulluk Toplantıları" denilen tuhaf akşam partileri hakkında birkaç satır okumuştu. Bu toplantılar zenginlerden birinin konağında düzenleniyordu. Konukların partiye kirli paçavralar içinde gelmeleri gerekiyordu. Pis bir yerde oturuyorlar, üniformalar giyinmiş uşakların getirdiği konserve kutuları içindeki biralardan içiyor, tahta kaplarda yemek yiyorlardı. Duyarlılık, Cilalı Taş Devri insanlarının sahip olduğu meziyetlerden değildi.
Ama tercihler bir yana, zenginlik yine de insana oldukça çekici geliyordu. "Cebimde bir sent olabilmesi için önce pencereden dışarı avuç dolusu para atabilecek kadar zengin olmam gerekiyor" diyordu Tesla.
O sıralarda tabelasında "yangına kesinlikle dayanıklı aile oteli" yazan Gerlach'da kalıyordu. Bu göz alıcı olmaktan hayli uzak yere fitil oluyor, Fifth Avenue'daki altın kaplamalı Wal-dorf'da kalacağı günlerin hayalini kuruyordu.
Johnson'un malikanesinde Robert'in ve kendisinin çağlarının en büyük şairi olarak gördükleri Rudyard Kipling'in yanı sıra, yazar John Muir ve Helen Hunt Jackson, besteci Ignace Paderewski ve Anton Dvorak, prima donna Nellie Melba ve aralarında Senatör George Hearst'ın da bulunduğu bir dizi siyasi ve toplumsal kişilikle tanışma şansını yakalamıştı. Bu tanınmış simaların yanı sıra ABD Donanma Akademisi'nden henüz mezun olmuş yakışıklı bir genç olan Richmond Pearson Hobson ile de tanışmıştı.
Tesla çoktan otuz yedi yaşına girmiş kozmopolit bir adamdı ve yeni tanıştığı kişiler onu o kadar da etkilemiyordu. Ama bu, oğlansı tavırları ve kara bıyığı ile oldukça zıt kaçan genç subaydan çok etkilenmişti. Zekasını kültürünün gücü ile birleştiren yağız bir eylem adamı olarak Tesla'nın hayallerindeki Sırp kahramanı ile Hobson pek örtüşüyordu doğrusu.
Hakkında dolaşan söylentiler arasında Tesla'nın bir homoseksüel olduğu fısıltısı da yayılmaya başlamıştı. Başka bir zamanda ya da ülkede bunun kariyerine pek etkisi olmazdı ama Viktorya döneminin Amerika'sında bunun ortaya çıkması onu alaşağı edebilecek bir felaket haline dönüşebilirdi. Dedikodulara metelik vermemesine karşın neden evlenmediği sorulduğu zaman yoğun çalışma temposunu mazeret olarak göstermek zorunda hissediyordu kendisini. Gel gör ki, bu o dönemin toplumu için kabul edilemeyecek bir lakırdıydı ve evlenmesi gerektiği yollu baskılar iyiden iyiye artıyordu.
Bununla birlikte Tesla'nın fobileri yakın ilişkiler kurabilmekten uzak bir insan olmasına neden oluyordu. Yine de bir ara, başka bir otelde sürekli ikamet etmesine karşın Hotel Margu-ery'nin lüks odalarından birini tutmuş ve bir keresinde de Ken-neth Sweezey'e bu odayı "özel arkadaşlarını" ağırlamak amacıyla kullandığını anlatmıştı. Her şeye karşın bu değişik yorumlara açık bir ifadeydi.
Johnsonlar onu birçok kadınla tanıştırıyordu. Bunların kimi güzel, kimi varlıklı, kimi de yetenekli hanımlardı. Bazıları bu üç özelliği de taşıyordu. Bu hanımların birçoğu da ona tutuluyordu.
Ama o bütün teklifleri nazikçe geri çeviriyordu. Tabii bu arada gururunun bir hayli okşandığını da göz ardı etmemek gerekir.
Johnsonlar'a geldiğinde kapıdan dışarı süzülen Mozart tınılarının uzun bir süredir akşam yemeklerinin favori partneri Mar-guerite Merington'ın çaldığı piyanodan yayıldığını fark etti. Ona duyduğu hayranlık ve düşkünlük diğer tüm kadınlara karşı hissettiklerinin önüne geçmişti.
Johnson hemen yanına gelip, kendisini Fransız tarzı pahalı bir tuvalet giymiş, uzun boylu, ciddi görünüşlü, takı olarak boynuna çiçek iliştirilmiş genç bir hanımla tanıştırmaya götürdü. Kız dönüp Tesla'yı ela gözleriyle süzdü. Tesla onu daha önce görmediğinden emindi ama bu gözleri tanıyordu. Bir aktris olabilir miydi? Kim bilir?
"Miss Anne Morgan" diye takdim etti Johnson. "Mr. Tesla." Ve onları baş başa bıraktı.
Kosanoviç'e, 1890'lı yıllarda Manhattan'da bir parti verdikten sonra başından geçenleri anlatmıştı. Konuklardan bazıları Philedelphia'ya giden trene binmek için hazırlık yapıyordu. Tesla kapıldığı "kuvvetli bir dürtü"nün etkisiyle konuklarının treni kaçırmalarını sağlamıştı. Ve tren kaza yapacak, yolculardan pek çoğu ağır bir şekilde yaralanacaktı.
Ona göre, annesi ölüm döşeğindeyken yanına zamanında gidebilmesi tuhaf bulunabilecek özellikleri sayesinde gerçekleşmişti. Başının, aslında diken gibi ve kapkara olan sağ yanındaki saçların arasında bir tutam ak belirmişti. Oysa yalnızca birkaç ay sonra eski haline dönecekti hepsi.
Annesinin ölümünü takip eden birkaç hafta boyunca kendisi de hasta yatmıştı. En sonunda ayağa kalkabildiğinde, akraba ziyareti için Belgrat'a gitti. Dünya çapında kazandığı ün sayesinde hoş karşılandı; buradan da Zagreb'e ve Budapeşte'ye geçti.
Daha çocukken Tesla, yağmur ile yıldırım arasındaki ilişkiye hayran kalmıştı. Anavatanının dağlarında seyahat ederken de, bir bilim insanı olarak onu derinden etkileyen bir deneyim yaşayacaktı.
"Yaklaşan bir fırtınadan korunacak bir yer arayışındaydım" diye anlatıyor sonradan. "Kara bulutlar gökyüzünde asılı kalmışlardı ama nedense yağmur düşmek bilmiyordu; neden sonra birdenbire bir şimşek çaktı ve sağanak boşaldı. Bu gözlem beni düşünmeye sevk etti. Bu iki fenomenin, neden etkileşim içinde ve birbirleri ile yakından bağlantılı oldukları açıktı. Düşüncelerim beni şu sonuca götürdü: Yağmurun düşmesini hızlandıran bir sebep olarak elektrik enerjisisin çevresel etkisi o denli büyük değildi. Yıldırımın işlevi daha çok hassas bir tetiğinki gibiydi.
"Bunun arkasında muazzam bir başarı gizleniyordu. Gereken özelliklerde elektrik fırtınaları üretebildiğimiz takdirde, tüm gezegenin ve üzerindeki iklimin şartlan dönüştürülebilirdi. Güneş okyanuslardaki suyu yükseltiyor ve rüzgar bunu mükemmel bir denge kurulacak şekilde uzak bölgelere taşıyordu. Bunu istediğimiz yer ve zamana göre düzenleyebilecek yeteneğe sahip olduğumuz takdirde, bu muhteşem hayat verici şartları kontrol edebilirdik. Kurak çölleri sulayabilir, göller ve nehirler yaratabilir, sınırsız miktarlarda devinim enerjisi elde edebilirdik."
Yıldırımları kontrol etmek, ona göre güneşin gücünden yararlanmanın en uygun yoluydu.
"İşin tamamlanması doğadakilerin yapısına uygun elektrik enerjisi yaratmaya bağlı" şeklinde düşünüyordu. "Bu olanaksız-mış gibi görünüyordu ama ben denemeye kararlıydım.
31 Ağustos 1892'de The Electrical Engineer seçkin elektrikçi Mr. Nikola Tesla'nın Hamburg'dan, Augusta Victoria adlı buharlı bir gemi ile döndüğünü duyurdu. Annesinin vefatına ve kendisinin rahatsızlığına yer verdikten sonra şöyle denilmişti: "Tesla'nın çalışmaları öteki Avrupalı elektrik mühendislerinin araştırma ve incelemeleri gibi, elektrik tarihindeki yerini aldı; kendisine gösterilen saygı tüm Amerikalıların, böyle bir insanın anavatanı olarak kendi ülkelerini seçtiği için gururlandığını gösteriyor."
Bilim tarihine, 1893 sonbaharında Philedelphia Franklin Enstitüsü'nde ve St. Louis National Electric Light Associati-on'da radyo yayınlarının ilkeleri üzerine verdiği konferanslarla yeni bir ivme kazandıracaktı.
Bunun ilk kez Marconi tarafından 1895'de başarıldığı iddia edilse de, kamuoyu önünde gerçekleştirilen ilk radyo iletişim gösterisini Tesla, St. Louis'de düzenleyecekti.
St. Louis'deki seminerde Tesla'nın asistanlığını o zamanlar yirmi sekiz yaşında olan H. P. Broughton yapıyordu. Oğlu Wil-liam G. Broughton ilerde, tarihi amatör radyo istasyonu W21R'yi işletecekti ve radyonun 1976 yılında yapılan anma programında babasının kendisine anlattığı kişisel anılardan yola çıkarak, Tesla'nın St. Louis'deki tarihi gösterisine atıfta bulunacaktı.
"Seksen üç yıl önce, St. Louis'de, Ulusal Elektrik Işığı Birliği yüksek voltaj, yüksek frekans üzerine düzenlenen bir seminere sponsorluk yapmıştı" diyordu genç Broughton. "Kürsüde iki ayrı grup ekipmanın kullanıldığı bir gösteri düzenleniyordu.
"Verici grubunda, sahnenin bir yanında, kutup tipi, 5-kva, yüksek voltaj, yağ doldurulmuş dağıtım transformatörü, Leyden kavanozlarından (Leyden jar: Elektrik depolamak için kullanılan, ince kalay folyo ile içten ve dıştan sarılmış, içinde metal bir çubuk bulunan cam kavanozdan oluşan bir aygıt. Hollanda Le-iden'de icat edildiği için bu adı almıştır. Ç.N.) duplike bir kondansatöre, bir elektrik kutusuna, bobine ve tavana doğru yükselen bir tele bağlanmıştı.
"Sahnenin diğer yanındaki alıcı grubunda da benzer şekilde tavandan sarkan bir tel, Leyden kavanozlarından duplike bir kondansatör ve bobin vardı ama elektrik kutusunun yerini voltaj uygulandığında çağdaş floresan lambalar gibi ışıldayan Geissler tüpü almıştı. Alıcı ve verici arasında ise bağlantı sağlayan herhangi bir tel yoktu.
"Verici grubundaki transformatör çift ağızlı açık bir şalterden gelen elektrik enerjisinden besleniyordu. Şalter kapandığında transformatör vızıldamaya, inlemeye başlıyor, Leyden kavanozlarının levhalarının kenarlarında haleler beliriyor, elektrik kutusu gürültülü bir yük boşalması ile çatırdıyor ve vericinin anten telinden görünmeyen bir elektromanyetik saha enerjisi uzaya yayılmaya başlıyordu.
"Aynı anda, alıcı grubunda, alıcı anten telinin topladığı radyo frekansları ile Geissler tüpü ışıldamaya başlıyordu.
"Böylece telsiz doğmuş oldu. Beş kilowattlık bir vericiden bir telsiz mesajı gönderilmiş ve bu mesaj dokuz metre ötedeki Geissler tüp alıcısı tarafından alınmıştı...
"Bu seminer gösterisini icat eden, yöneten ve açıklayan kişi, dünyaca ünlü dahi Nikola Tesla idi."
St. Louis'deki gösteri, Tesla'nın tabiatıyla tercih edeceği "dünya çapında bir mesaj" içermemesine karşın çağdaş radyonun tüm temel prensiplerini içeriyordu: 1. Bir anten; 2. Bir hat bağlantısı; 3. İndüktör ve kapasiteyi içeren bir anten-hat bağlantısı; 4. Ayarlanabilir kapasite ve indüktör (ayarlama için) 5. Birbirleri ile rezonans içinde olan alıcı ve verici setleri; ve 6. Elektronik tüp detektörleri.
İlk yayınlarda, sürekli dalgaların alıcıya ses verebilmesi için titreşimli bağlantılar kullanılmıştı. Birkaç yıl içinde elektrik kutusu vericilerinin sinyallerini algılamak üzere kristal dedektörler ortaya çıkacaktı. Bu, Edwin H. Armstrong, radyoyu amplifika-törlü -gücü artırılmış- ses çağına sokana ve rejeneratif ya da geri besleme devrelerini icat edene dek ticari radyonun öncüsü olarak kabul edilecekti. Armstrong daha sonra tüm modern radyo ve radar alıcılarının temeli olan Superheterodyne Beat-note (değişik frekanslar üretebilmek için, gelen radyo sinyallerini vericinin kendisindeki sinyallerle birleştirebilen bir alet. Ç.N.) devresini ortaya çıkaracaktı. Columbia Üniversitesi'nde lisans okurken Prof. Michael Pupin'in öğrencisi olan Armstrong, Tesla'nın seminerlerinden ilham almıştı. Ama sonradan, Pupin'den etkilendiği için midir bilinmez, uzun süre radyo patent hakları için Tesla ile amansız bir savaşa giren Marconi'nin tarafını tutacaktı.
Radyo'nun dünyaya kazandırılmasında, Tesla'nın yanı sıra, büyük emeği geçen bir diğer bilim insanı da Sir Oliver Lodge idi. 1894 yılında telgraf sinyallerinin telsiz bir şekilde, Hetzyan dalgaları ile 150 metre uzağa gönderilebildiğini göstermişti.
İki yıl sonra genç Marchese Guglielmo Marconi, Lodge'un-ki ile aynı yapıda bir telsiz seti ile Londra'da boy gösterecekti. Doğal olarak yarışta başı çekenler arasında pek esamisi okunmadı. Ancak Bologna'da Tesla'nın 1893 yılı derslerinde geniş bir şekilde söz ettiği ve birçok dile çevrilen kitabında tanıttığı hat bağlantısı ve anteni kullanarak baştan savma birkaç deney gerçekleştirecekti.
Ocak ayında Tesla, Westinghouse'dan bir telefon aldı. Şirket, Columbian Exposition adıyla da anılan, Chicago Dünya Fu-arı'nın enerji ve aydınlatma ekipmanını kurma işini almıştı. Tüm şebekede Tesla'nın alay konusu edilen ve yerden yere vurulan AC'si kullanılacaktı.
Bu haber hem iyiydi, hem de kötü. İyiydi çünkü uluslararası büyük bir olayı bir vitrin olarak kullanabileceklerdi; kötüydü çünkü bu dünyada onun için en önemli şey olan işini bırakması anlamına geliyordu. Radyo araştırmaları tam da en önemli ve heyecanlı safhasındaydı.
"Fuar ne zaman açılıyor?" diye sordu büyük bir korkuyla.
"1 Mayıs'ta. Yapacaklarımız için hayli kısıtlı bir vaktimiz var."
"Pekala, Bay Westinghouse" diye yanıtladı mucit.
Sevgili bobinlerine sırt çevirerek büyük şov için çalışmaya yollandı. Bilim camiasını hayrete düşürecek ve halkı büyüleyecek fikirler daha yolda zihnine akın etmeye başlamıştı. Bu teklifi geri çevirmesi de pek mümkün değildi zaten.
Birleşik Devletler böyle bir gösterinin düzenlenmesini hem istiyordu, hem de buna ihtiyacı vardı. Başkan Grover Cleveland, Beyaz Saray için ikinci kez seçildikten kısa bir süre sonra ülke batık bankaların, işsizliğin ve iflasların çamuruna saplanmıştı. 1893 paniği yoksul ile zengine aynı sertlikte indirmişti şamarını. İnsanları, pek yakında ekmek kuyruklarında beklemeye başlayacakları endişesinden uzaklaştıracak bir şeyler gerekiyordu.
Columbian Exposition (Kolombiya Sergisi) aynı zamanda Amerika'nın keşfedilişinin -bir yıl gecikmeli olmakla beraber-400. yılı için bir kutlama işlevi de görecekti. Başkan Cleveland diğer Avrupa soyluları ile birlikte İspanya ve Portekiz kraliyet ailesini de davet etmişti. Aynı zamanda Geleceğin Şehri'ni ışığa boğacak, fıskiyeleri ve makineleri çalıştıracak, bayrakları ve flamaları gönderlere çekecek ve böylece muhteşem gösterinin başladığını duyuracak elektriği serbest bırakan altın anahtarı çevirmeyi de kabul etmişti. Doğrusu bu ana şalteri indirmek de cesaret isteyen bir işti. Beyaz Saray elektriğe 1891 yılında kavuşmuştu ama başkanın elektrik düğmelerine dokunmasına hiç izin verilmemişti. İhtiyatlı davranılarak bu görev odacılara verilmişti; ne de olsa toplum Edison tarafından olası büyük tehlikelere karşı sürekli uyarılmaktaydı.
Fuar günü geldiğinde, şehir nefes kesici bir görünümdeydi. Başkan Cleveland'ın fildişi ve altından yapılma şaltere dokunu-şuyla Işık Kulesi muhteşem bir parıltıyla ışıldadı. Işıklar uzayıp gitmeye devam ettikçe aşığadaki insanlardan çığlıklar yükseliyordu. Artık her yerden geleceğin nabız atışı, alternatif akımın sesi işitiliyordu. Aydınlatma anlaşmasında General Electric'e nal toplatan Westinghouse bu kesin zaferin tadını çıkarıyordu.
Mayıs ile ekim ayları arasında yirmi beş milyon Amerikalı, bilim, endüstri, sanat ve mimarinin en son harikalarını görmek için Chicago'yu ziyaret etti. Bu o zamanki nüfusun üçte birine eşitti.
Ziyaretçiler ünlü Nikola Tesla yönetimindeki sergi salonlarına hücum ediyorlardı. Yine beyaz boyunbağı ve kostümüne bürünmüş, yüksek frekans donanımı arasında, birbiri ardına elektrikli mucizeler yaratan bir sihirbaza benziyordu. Karanlık bir köşede floresan tüpleri ve lambalarının aydınlattığı bir masa duruyordu. Uzun tüplerden birisinin üzerinde Tesla'nın büyük bir maharetle dökme cam kullanarak harf harf işlediği "Elektrikçiler, Hoş geldiniz" yazısı ışıldıyordu. Diğer ışıklar Helmholtz, Faraday, Maxwell, Henry, Franklin gibi büyük bilim insanlarını onurlandırıyordu. Ve tabii bilim dünyasından insanların adlarının yanına, Yugoslavya'nın yaşayan en büyük şairinin adını da koymayı unutmamıştı: Zmaj Jovan.
Alternatif akımın nasıl işlediğini sergileyen gösterilerinin topladığı ilgi her gün giderek artıyordu. Kadife kaplı bir masanın üzerinde küçük metalik nesneler -bakır toplar, metal yumurtalar- vardı ve bunlar aralarındaki uzaklık sabit kalmak üzere yüksek hızlarda dönüyorlardı.
Bir osilatöre bağlanmış ilk senkronize elektrikli saati ve dağıtıcı deşarj bobinini sergiliyordu. İzleyiciler kullanılan teknolojiden pek bir şey anlamıyorlardı ama dikkat kesiliyorlardı. Ve kendisini alev topuna çevirdiğinde insanlar korku ve merak içinde haykırıyorlardı.
Tesla'nın arkadaşı olan bir grup kadın New York'tan şirketin konuğu olarak fuara getirilmişlerdi. Tesla'ya kur yapıyorlar, dönme dolaba biniyorlar ve Bayan Potter Palmer'ın (Chicagolu Bayan Astor -Nancy "Langhorne" ASTOR, Vikontes (1879-1964); İngiltere parlamentosunun ilk kadın üyesi. Ç.N.) yeni elektrikli fırını, fanı ve hatta elektrikli bulaşık yıkama makinesi ile donatılmış -kadınların özgürlüğünü müjdeleyen- model mutfağın bulunduğu Kadınlar Binası'nı ziyaret ediyorlardı.
Fakat muhtemelen kendilerini, yeğeni İspanya Kralı Alfon-so'yu temsil eden Prenses Eulalia'nın toplum içinde küstahça (!) sigara içtiğini gördüklerinde daha özgür hissedeceklerdi.
Bu arada ilk fermuarı ve Edison'un "sesleri kulaklara olduğu kadar görüntüleri de gözlere kavuşturan" Kinetoskop'unu (ilk hareketli film kamerasını) görmüşlerdi; aynı zamanda Manhattan'da verilen bir konserin telefondan duyulan cılız sesini de dinlemişlerdi.
Kalabalığın arasına karışan gazetecilerden biri Tesla'nın sergisini izlemiş ve gazetesine şöyle bir yazı göndermişti:
"Bay Tesla'nın, elleri ile 200 bin volttan fazla akımlarda, saniyede milyonlarca kez titreyen ve insanın gözlerini kamaştıran ışıklara dönüşen elektrik aldığı görülüyor... Kimsenin tekrarlamaya gönüllü olamadığı bu etkileyici test bittikten sonra Bay Tesla'nın bedeninde ve giysilerinde ışıltılar bir süre varlığını devam ettiriyor. Aslında, elektrostatik yük taşıyan moleküllerin harekete geçirilmesi ile alevler ortaya çıkıyor ve indüksiyon bobininin uçlarından taşan ve hiç bir şeyi yakmayan bu güçlü, beyaz, uçuk alevler gösteriyi cennet çayırlarında gerçekleşen bir mucizeye dönüştürüyor."
Mucidin bir gün kendisini tamamıyla bu zararsız alevlerle kaplamayı planladığı yazılıyordu. Bu tip akımların kuzey kutbunda çıplak bir insanı ısıtabileceğim ve tedavi edici etkilerinin de uygulama olanakları içinde yer aldığını iddia ediyordu.
Daha sonraları şunları söyleyecekti: "(Tıbbi diatermi) konusundaki ilk yayınlarım sel gibi yayılmış, çeşitli ülkelerde çok sayıda uzman bu konuda deneyler yapmaya başlamışlardı. Ünlü bir Fransız hekim, Dr. d'Arsonval de aynı keşifte bulunduğunu söyleyecek ve tartışmalar eskisine nazaran daha da fazla alevle-necekti. Yurttaşlarını onurlandırmaya fazlasıyla meraklı olan Fransızlar benim önceki yayınlarımı hiçe sayıp kendisini Akademi üyesi ilan etmişlerdi. Tezlerimi savunmak için Paris'e gittim ve Dr. d'Arsonval ile görüştüm. Bana gösterdiği hayranlık elimi kolumu bağladığı için maksadımdan vazgeçtim. Davranışları da kesinlikle ispatlıyordu ki açıklamalarım ona yol göstermişti ve gösterilerinde de tamamıyla benim aletlerimi kullanmıştı..."
Tesla, yüksek frekanslı alternatif akım bombardımanının dokularda yarattığı ısının, kireçlenme gibi birçok rahatsızlığı iyileştirdiğini bulan ilk kişi olarak (1891 yılında) tarihe geçtiyse de, yöntemin adı "D'Arsonval Tedavisi" olarak geçecekti tıp literatürüne. Radyasyonun tıbbi tedavilerde kullanılması hızla yaygınlaştı ve -başlarda diatermi, şimdilerde ise hipertermia adı ile anılan- bu tedavi X ışınlarının, mikro dalgaların ve radyo dalgalarının kullanılması ile kanserin tedavisinde de uygulanmaya başlandı. Kemik ve doku tedavilerinde de bu yönteme başvurulacaktı.
Tesla hayatı boyunca -kendi deyimi ile- "soğuk alev"in hem zihni rahatlatan hem de cildi tazeleyen terapötik bir değeri olduğuna inandı. Gerçekte düşük güçlü terapötik bir aygıtın sağladığı deşarjın ya da koronanın adalelerdeki hareketliliği artırdığı, kan dolaşımını hızlandırdığı ve aynı zamanda düşük yoğunlukta solunduğunda hafif bir uyarıcı etki yaratan ozon gazı salgıladığı gözlemlenebiliyor. Doktor Maurice Stahl "psikosomatik bir etkinin olduğuna ve salt mekanik bir etkinin ötesinde bir şeylerin ortaya çıktığına" inandığını söylüyor.
Mucit elektrikli anestezinin de mümkün olduğunu düşünüyordu. Dersleri anlamada güçlük çeken öğrencileri etkilemesi için sınıfların altından yüksek voltaj kablolarının geçirilmesini de önerecekti. New York sahnesinde oyuncuların sahneye çıkmadan önce duygularını kamçılamak için yüksek gerilimli soyunma odaları hazırlayacaktı.
Columbian Exposition'da, aynı zamanda özel tasarımlı yüksek frekans bobinleri kullanılarak demir kalıpların ısıtılması ve kurşun ile kalayın eritilmesi tekniğini de açıklamıştı. Bu yıllar sonra çok büyük bir ticari önem kazanacaktı.
New York'taki laboratuvannı gönülsüzce terk etmişti ama Chicago'daki fuar da onun için çok keyifli bir deneyim olmuştu. Aynı durum George Westinghouse için de geçerliydi. Wes-tinghouse, Makine Salonu'nda AC sistemi ile çalışan çeşitli ticari motorların ve aydınlatma-enerji üretimi amaçlı özel çift fazlı jeneratörlerin sergilenmesi ile meşguldü. Sistemin uygulanabilirlik sahasının genişliğini açıklayabilmek için dönel bir kon-vertörün çokfazlı bir AC'yi bir lokomotif motorunu çalıştırabilecek şekilde nasıl DC'ye dönüştürüldüğünü gösteriyordu.
Belki de Tesla hayatının en büyük gününü mekanik ve elektrikli osilatörlerini 25 Ağustos'ta Elektrik Kongresi'nde sergilediğinde yaşamıştı. Tanınmış bir editör ve elektrik mühendisi olan Thomas Commerfold Martin artık bilim insanlarının alternatif akım üzerine yürütecekleri araştırmalarını eksiksiz bir donanımla sürdürebileceklerini yazmıştı. Aynı zamanda, böyle bir ekipmanın "armonik ve senkronize telgraf sahasında ve "açılan geniş alandaki olanaklarda" kullanılabileceğini de sözlerine eklemişti.
Ünlü Alman fizikçi, Hermann Helmholtz, Elektrik Kongre-si'ne Alman İmparatorluğu'nun resmi delegesi olarak katılmış ve kongrenin başkanlığına seçilmişti. Tesla'nın yurttaşı Micha-el Pupin de kongreye katılanlar arasındaydı ve sonradan şunları yazacaktı: "...ve bu konuda tartışan insanlar elektrik biliminin emekleme evresini aştığını ve elektrikli aletlerin bilim dışı yöntemlere uygun olmadığını gösterdiler." Bu sözleri ile Edison'un, alternatif akımın güvenle kullanılamayacağı görüşünü reddetmiş oluyordu.
Tesla New York'a kazandığı zaferlerle bahtiyar döndü. Kazandığı büyük şöhret sayesinde eskiden muhatap olduğu genel suçlamaların önünü daha rahat bir şekilde alabilecekti. Ticari taleplerden kurtulmayı istiyordu ama radyo ve diğer konularda yürüttüğü çalışmaları finanse edebilmek için bunlara boyun eğmek zorunda kalacaktı.
8. YÜKSEK SOSYETE
Wall Street'e, aralarında Morgan, J.D. Rockefeller, Vander-biltler, E. H. Harriman, Jay Gould, Thomas Fortune Ryan gibi efsanevi ve diğer daha geçici ama aynı derecede renkli isimlerin bulunduğu maceracı tipler hakimdi. Bazıları bir gün içinde serpiliyorlar, neden sonra baş aşağı oluyor, unutulup gidiyorlardı. Çoğu, yasallığı oldukça şüpheli yollardan ticaret yapan bu kişilerin başı derde girdiğinde suçlu iadesi anlaşması bulunmayan başka eyaletlere kaçması gerekirdi. Kömür, demiryolları, çelik, tütün ve yeni bir saha olan elektrik üzerine ticaret yapanlar yüksek fiyattan senetler pazarlıyor, sivriliyor, köşe oluyorlardı.
Twain'e göre, sanayi devriminin hakimleri olan soyguncu baronların vaazları şöyleydi: "Para kazan. En kısa yoldan kazan. Kazanabildiğin kadar kazan. Eğer becerebiliyorsan namussuzlukla kazan; eğer mecbursan namusunla kazan."
Borsanın kapanışıyla birlikte bütün para tacirleri soluğu Walfdorf-Astoria otelinde alırdı. "Walfdorf Cemiyeti"ne kabul edilmek için "başarılı" olmak gerekirdi. Tesla da para babalarına yakın olmak için akşam yemeklerini düzenli bir şekilde burada yemeye başlamıştı. Elbette onlar kadar zengin değildi ama yakışıklılığı, parlak geleceği ve zekası ile büyük bir hazineye sahipmiş gibi yaşamak onun da hakkıydı.
Tesla da artık McAllister'ın, varlık ve toplumsal mevki sıralamasını belirleyen New York "400" listesinin bir üyesiydi. Ef-saneleştirildiği şekliyle o "soğuk bakışlı, zor gülümseyen dev adamlar"la kendi oyun sahalarında karşılaşıyordu. Bilgisi takdir görüyordu, o da bunun tadını çıkarmasını biliyordu. Acaba o da Edison gibi kendisinin "Morgan'laştırılmasına" izin verecek miydi? "Astor", "Insull", "Mellon" ya da "Ryan'laştırılacak" mıydı? İcatlarını kim finanse ederse etsin işine burunlarını sokmalarından, kendisini kesin tahakküm altında bulundurmalarından yakayı sıyıramayacaktı. Sistem böyle işliyordu, bu da mucidin ödemesi gereken bedeldi.
Bazı aydın insanlar Tesla'nın tarihteki en büyük mucit olduğundan, Edison'dan dahi büyük olduğundan dem vurmaya başlamışlardı. Doğrusu bunun en büyük kanıtlarında biri de New York'ta ona karşı alınan cephenin genişlemeye başlamasıydı. Bu cephede sadece Edison ve çevresi yoktu, basının ilgisini onun kadar çekemeyenler ve laboratuvarındaki heyecanlı gösterilere davet edilmeyenler de saflara katılmaya başlamışlardı.
Tesla hayatı boyunca birçok gazeteci, editör, yayıncı ve edebiyatçı arkadaş edinecekti. Seminerleri ona dünya çapında bir ün kazandırmış ve daha o zamandan pek çok bilim kurumunun arşivinde kendisine yer bulmuştu ama buna karşın hiçbir zaman akademik bir yayın ekibine dahil olmamıştı. Doğrusu, Amerika'ya ilk ayak bastığında zaten böyle bir yayın da yoktu. Büyük üçlünün, yani hükümet, sanayi ve üniversitelerin kesiştiği nokta henüz bir bilim insanına ün kazandıracak denli önemli değildi. Ama işin rengi değişmeye başlamıştı.
Yalnız çalışanların devri geçmeye başlamıştı ama o yine de yalnız olmayı tercih ediyordu. "Bağımsızlar"ın son temsilcilerinden Edison, modern bilime örnek olan büyük endüstriyel araştırma laboratuvarları ile bir geçiş tipi teşkil ediyordu.
Tesla'nın hayatı boyunca birlikte çalışmaktan hoşlanmamasının iki nedeni vardı: Birincisi diğer mühendislerin çoğunun sabırsız davranması onu çileden çıkarıyordu, ikincisi de her türlü kontrol mekanizmasından nefret ediyordu. Eğer işbirliği yapabileceği bir kişi varsa o da ancak yönetim kurulu başkanı olabilirdi.
Waldorf'taki kodamanlar ne politikayla ne de sanatla ilgililerdi. Onlar için önemli olan faizler, vergilerin durumu, ekonomik krizler ya da işçi ayaklanmalarıydı. Diğer yandan, gazeteciler ve entelektüel hanımlar Tesla'nın zevklerine daha çok uyuyorlardı. Çevresindeki bu yeni dostlar Tesla ile zaman geçirmekten hoşnutlardı. Onun karizmatik ve güçlü yapısının çekim alanına girip farklı bir evrende seyahat ediyormuş hissine kapılıyorlardı.
Bir güz akşamı gösterişli faytonu Tesla'yı Robert Underwo-od Johnson'ların 327 Lexington Bulvan'ndakı meşhur evlerine bıraktı. Faytonlar ve diğer gösterişli arabalar birbiri ardına eve misafir taşırken ark lambaları dondurucu havayı aydınlatıyordu. Kapının her açılışında Mozart'ın piyano konçertosundan birkaç ezgi yayılıyordu sokağa. Johnsonlar o kadar varlıklı bir aile değildi ama şehrin tüm milyonerlerini, milyarderlerini, fakir sanatçılarını ve entelektüellerini açık gönüllülükle bir araya toplamışlardı. Ne Robert, ne de Kathrine bilimden anlıyordu ama her ikisi de Tesla'nın büyülü gösterilerine bayılıyordu.
Oldukça etkileyici bir çifttiler. Robert dilbilimine ilgili, şiire düşkün ve hazır cevaptı. Kathrine de minyon, tatlı bir kadındı ve annelik-ev hanımlığı rolü ile tatmin olamayacak kadar zeki bir kadındı.
Sanatçı dostlar edinmişlerdi ve sanata da canı gönülden bir ilgi duyuyorlardı. Johnson Century dergisinde yardımcı editörlük yapıyordu ve kısa süre içinde baş editörlüğe de terfi edecekti. Evleri, eski dünya şehirlerinin kültür ritüellerini özleyen medeni Tesla için doğal bir cennetti. Yugoslavya'nın yoksul dünyasından Amerika'nın acımasız dünyasına düşen Tesla ve Mic-hael Pupin için bu ev sığınılacak bir liman olmuştu. Johnson-lar'ın evinde Tesla, Amerikan toplumunun kaymak tabakasının yanı sıra Avrupa'nın ressamları, yazarları ve politik şahsiyetleri ile de görüşme şansını yakalıyordu.
1893 yılında, Thomas Commerfold Martin tarafından John-sonlar'a davet edilmiş ve hemen kanı kaynayıvermişti. Kısa zamanda bu üçlü arasında yakın dostluk bağları kurulacaktı. Robert ve Katharine sayesinde Tesla resmi tavırlardan sıyrılabil-meyi, ön isimlerle hitap edebilmeyi, hatta ve hatta o zamanların dedikodularından zevk alabilmeyi öğrenecekti. Tesla'nın çalışmalarını finanse edecek bir milyoner bulma çabaları üçlünün favori şakalarından biri haline gelecekti.
Beraber olmadıkları zaman birbirlerine -bazen günde iki üç kere- notlar yolluyorlardı ulaklarla. Yıllar süren bu yazışmaların sonunda Tesla ile Robert'in birbirlerine gönderdiği binlerce mektupluk bir arşiv oluşacaktı. Katharine'den -ona karşı hissettiği en derin duygularını açıkça yazdığı mektuplarda bile hiç şaşmadan vurguladığı gibi- "Mr. Tesla"ya giden mektupların sayısı da bundan aşağı kalmıyordu. Kısa bir süre içinde Tesla muhataplarına takma isimler verecek kadar yakınlaşmıştı. John-son'a, hayran olduğu efsanevi bir Sırp kahramanın, "Luka Fili-pov"un adı ile hitap ediyordu. Mrs. Johnson da "Madame Fili-pov" olmuştu. Buna mukabil, Johnson da Sırpça çalışmaya başlamıştı.
Johnsonlar'dan Tesla'ya gelen davetler, mucidin o dönemlerde deli dolu bir hayat yaşadığı izlenimini uyandırıyor. "Hemen Van Allenler'den çıkıp Leggetler'e atla gel, gelebiliyor-san..." "Gel de Kipling'le tanış", "Çabuk gel Paderewski'yi gör", "Baron Kaneko ile tanışmak istiyorsan hemen çıkıp gelmelisin..." Tesla Filipovlar'a verdiği cevaplarda arada sırada I. Nikola, G.I. (büyük mucit) gibi imzalar kullanıyordu. Bu tip şakalar yapabileceği pek fazla arkadaşı yoktu.
Johnsonlar sayesinde Tesla da zengin avarelerin zaman geçirmek için kabaca değerlendirdikleri ayrıcalıklardan nasibini alma şansını yakalamıştı. Robert ona Karun gibi zengin Delmo-nicolar'ın düzenledikleri ziyafetlerden söz etmişti. Bu ziyafetlere, kadın misafirleri sevindirmek için peçetelerin içine gizlenen mücevherlerin cinsine göre, altın, gümüş ya da elmas yemekler adı veriliyordu. Bazen sadece heyecan yaşamak için yüz dolarlık banknotlara sarılan sigaralar elden ele dolaştırılıyor, tüttürülüyordu.
Bunlara katılmamışsa da büyük mucit sosyete sayfalarında "Yoksulluk Toplantıları" denilen tuhaf akşam partileri hakkında birkaç satır okumuştu. Bu toplantılar zenginlerden birinin konağında düzenleniyordu. Konukların partiye kirli paçavralar içinde gelmeleri gerekiyordu. Pis bir yerde oturuyorlar, üniformalar giyinmiş uşakların getirdiği konserve kutuları içindeki biralardan içiyor, tahta kaplarda yemek yiyorlardı. Duyarlılık, Cilalı Taş Devri insanlarının sahip olduğu meziyetlerden değildi.
Ama tercihler bir yana, zenginlik yine de insana oldukça çekici geliyordu. "Cebimde bir sent olabilmesi için önce pencereden dışarı avuç dolusu para atabilecek kadar zengin olmam gerekiyor" diyordu Tesla.
O sıralarda tabelasında "yangına kesinlikle dayanıklı aile oteli" yazan Gerlach'da kalıyordu. Bu göz alıcı olmaktan hayli uzak yere fitil oluyor, Fifth Avenue'daki altın kaplamalı Wal-dorf'da kalacağı günlerin hayalini kuruyordu.
Johnson'un malikanesinde Robert'in ve kendisinin çağlarının en büyük şairi olarak gördükleri Rudyard Kipling'in yanı sıra, yazar John Muir ve Helen Hunt Jackson, besteci Ignace Paderewski ve Anton Dvorak, prima donna Nellie Melba ve aralarında Senatör George Hearst'ın da bulunduğu bir dizi siyasi ve toplumsal kişilikle tanışma şansını yakalamıştı. Bu tanınmış simaların yanı sıra ABD Donanma Akademisi'nden henüz mezun olmuş yakışıklı bir genç olan Richmond Pearson Hobson ile de tanışmıştı.
Tesla çoktan otuz yedi yaşına girmiş kozmopolit bir adamdı ve yeni tanıştığı kişiler onu o kadar da etkilemiyordu. Ama bu, oğlansı tavırları ve kara bıyığı ile oldukça zıt kaçan genç subaydan çok etkilenmişti. Zekasını kültürünün gücü ile birleştiren yağız bir eylem adamı olarak Tesla'nın hayallerindeki Sırp kahramanı ile Hobson pek örtüşüyordu doğrusu.
Hakkında dolaşan söylentiler arasında Tesla'nın bir homoseksüel olduğu fısıltısı da yayılmaya başlamıştı. Başka bir zamanda ya da ülkede bunun kariyerine pek etkisi olmazdı ama Viktorya döneminin Amerika'sında bunun ortaya çıkması onu alaşağı edebilecek bir felaket haline dönüşebilirdi. Dedikodulara metelik vermemesine karşın neden evlenmediği sorulduğu zaman yoğun çalışma temposunu mazeret olarak göstermek zorunda hissediyordu kendisini. Gel gör ki, bu o dönemin toplumu için kabul edilemeyecek bir lakırdıydı ve evlenmesi gerektiği yollu baskılar iyiden iyiye artıyordu.
Bununla birlikte Tesla'nın fobileri yakın ilişkiler kurabilmekten uzak bir insan olmasına neden oluyordu. Yine de bir ara, başka bir otelde sürekli ikamet etmesine karşın Hotel Margu-ery'nin lüks odalarından birini tutmuş ve bir keresinde de Ken-neth Sweezey'e bu odayı "özel arkadaşlarını" ağırlamak amacıyla kullandığını anlatmıştı. Her şeye karşın bu değişik yorumlara açık bir ifadeydi.
Johnsonlar onu birçok kadınla tanıştırıyordu. Bunların kimi güzel, kimi varlıklı, kimi de yetenekli hanımlardı. Bazıları bu üç özelliği de taşıyordu. Bu hanımların birçoğu da ona tutuluyordu.
Ama o bütün teklifleri nazikçe geri çeviriyordu. Tabii bu arada gururunun bir hayli okşandığını da göz ardı etmemek gerekir.
Johnsonlar'a geldiğinde kapıdan dışarı süzülen Mozart tınılarının uzun bir süredir akşam yemeklerinin favori partneri Mar-guerite Merington'ın çaldığı piyanodan yayıldığını fark etti. Ona duyduğu hayranlık ve düşkünlük diğer tüm kadınlara karşı hissettiklerinin önüne geçmişti.
Johnson hemen yanına gelip, kendisini Fransız tarzı pahalı bir tuvalet giymiş, uzun boylu, ciddi görünüşlü, takı olarak boynuna çiçek iliştirilmiş genç bir hanımla tanıştırmaya götürdü. Kız dönüp Tesla'yı ela gözleriyle süzdü. Tesla onu daha önce görmediğinden emindi ama bu gözleri tanıyordu. Bir aktris olabilir miydi? Kim bilir?
"Miss Anne Morgan" diye takdim etti Johnson. "Mr. Tesla." Ve onları baş başa bıraktı.
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Tesla Anlaşılamamış Dahi - 07
- Parts
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 01Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3772Total number of unique words is 221828.4 of words are in the 2000 most common words42.5 of words are in the 5000 most common words50.5 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 02Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3906Total number of unique words is 216328.6 of words are in the 2000 most common words40.2 of words are in the 5000 most common words47.7 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 03Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3901Total number of unique words is 216228.6 of words are in the 2000 most common words41.5 of words are in the 5000 most common words49.1 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 04Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3668Total number of unique words is 211426.1 of words are in the 2000 most common words38.9 of words are in the 5000 most common words46.1 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 05Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3758Total number of unique words is 209424.8 of words are in the 2000 most common words35.6 of words are in the 5000 most common words42.1 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 06Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3707Total number of unique words is 229424.7 of words are in the 2000 most common words36.0 of words are in the 5000 most common words43.1 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 07Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3843Total number of unique words is 221326.3 of words are in the 2000 most common words38.4 of words are in the 5000 most common words44.6 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 08Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3796Total number of unique words is 219426.3 of words are in the 2000 most common words38.4 of words are in the 5000 most common words45.7 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 09Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3717Total number of unique words is 223024.2 of words are in the 2000 most common words35.8 of words are in the 5000 most common words42.8 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 10Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3717Total number of unique words is 206325.6 of words are in the 2000 most common words38.6 of words are in the 5000 most common words45.5 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 11Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3721Total number of unique words is 207324.8 of words are in the 2000 most common words36.6 of words are in the 5000 most common words44.4 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 12Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3651Total number of unique words is 217323.7 of words are in the 2000 most common words34.6 of words are in the 5000 most common words42.1 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 13Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3777Total number of unique words is 219026.0 of words are in the 2000 most common words38.9 of words are in the 5000 most common words46.6 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 14Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3792Total number of unique words is 212827.8 of words are in the 2000 most common words40.9 of words are in the 5000 most common words48.0 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 15Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3699Total number of unique words is 219824.0 of words are in the 2000 most common words37.1 of words are in the 5000 most common words44.6 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 16Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3578Total number of unique words is 201624.8 of words are in the 2000 most common words37.1 of words are in the 5000 most common words43.0 of words are in the 8000 most common words
- Tesla Anlaşılamamış Dahi - 17Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 1819Total number of unique words is 111026.1 of words are in the 2000 most common words35.9 of words are in the 5000 most common words40.8 of words are in the 8000 most common words